24.08.2015 Views

SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 2514 Temmuz12 Eylül rejiminin yenilgisidirBir gün sonra subaylar gelip bırakmamızıistediler. Biz reddettik. Bununüzerine ertesi gün bizi daha üst katlara götürdüler.Burası da bir tecrit odasıydı. Duvarlardazincirler vardı, her taraf kandı veyataklar pislik içindeydi. Çok kötü bir odaydı.Herhalde kuduz gibi en tehlikeli hastalarınkonulduğu bir yerdi. Akif’le beni ikiranzaya koydular. Akif benim sağ tarafımdaydı.Ondan sonra aramıza su koydular.Ben su içtim ve Akif’e uzattım. Akif suyufark etmemişti. Ben uzatınca tuttu, amakaldıramadı. Suyu serum şişesine koymuşlardı.Serum şişesi zaten ağırdı, su koyuncadaha da ağırlaşmıştı. Akif’in takatitümden bitmişti. Sen ağzını aç, ben vereceğimdedim. Benim gücüm vardı. Serumukaldırdım ve ağzına boşaltmaya başladım.Akif, içebileceği kadar içiyordu. Şehit düşenekadar birkaç defa ağzını açtı ve ben suyuboşalttım. Akif o zaman “artık gözümgörmediği için saati sen al. Fakat ben şehitdüşürsem, gelenler Kemal’in dediği gibibenim yeğenlerime götürsünler” dedi. Eskitip, sağlam orient saatlerdendi. Saati kolumataktım. Akif’in vücudu çürümüş, kollarısimsiyah olmuştu. Bir deri bir kemik kalmıştı.Zorlanan yerler çürüme aşamasınagirmişti. Yani artık ölüm yaklaşmıştı.Diğer gün kolordudan subaylar geldilerve tekrar bırakmamızı teklif ettiler. Biz bırakmayacağımızı,daha önce verilen sözlerinhiçbirinin tutulmadığını belirttik. Bununüzerine “kendi aranızda konuşun” diyerekçıktılar. Biz konuştuk ve tekrar bırakılmayacağıkararına vardık. Akif’te enufacık bir tereddüt, tartışalım düşüncesibile yoktu. Durumu gerçekten ağırlaşmıştı,zaten konuşmuyordu. Yine de ‘bırakılmaz’diyebildi. Ölüm orucunun altmışüçüncü günü öğleden sonraydı. Birazsohbet ettik. Saati verirken, “ben fazla yaşamam”dedi. Bunun üzerine ben “neredenbiliyorsun? Belki öyle olmaz” demiştim.O da “yok, fazla ömrüm kalmadı” demişti.Bundan bir gün sonraydı. Biraz sohbetettik, ama o yorgun olduğu için konuşamıyordu.Ben de yatmak için biraz soltarafa döndüm. Yaklaşık yirmi dakika veyayarım saat geçti. Dönüp tekrar Akif’ebaktım: Kolu düşmüştü, ağzından köpüklerçıkıyordu. “Akif, Akif” dedim, ses çıkarmadı.Kolundan tuttum, nabzına baktım,durmuştu. Arkadaş şehit düşmüştü. Bununüzerine gardiyana seslendim, amakimse gelmedi. Serum şişesi oradaydı.Onu boşalttım, sonra kaldırıp attım. Sesçıkarsa birilerinin geleceğini düşünmüştüm.Fakat kimse gelmedi. İki üç saatsonra akşam oldu. Bir gardiyan gelip baktı.O zaman “Arkadaş yaşamını yitirdi” dedim.Gardiyan ise “bir tanesi daha gebermiş”dedi ve çıkıp gitti. Söylediği, aynenbuydu. Biz bir şey demedik. Öfkelendik,ama söyleyeceğimiz bir şey olmadı. Bir ikisaat sonra doktor geldi; nabzına ve kalbinebaktı. Ardından ölü tutanağı yaptı.O’nu da götürdüler.Ertesi gün başka birini getirip Akif’in yatağınakoydular. Ölüm orucuna girenlerinhepsini tanıyorum. ‘Heval’ diyorum, sesvermiyor. Kim olduğunu çıkaramadım. Biriki saat sonra doktor ve hemşireler geldi.Komaya girmişti. Serum takacaklardı. Kolunabaktılar, kolu serum kabul etmedi. Sonundabacağına neşter attılar ve büyükatardamardan serum vermeye başladılar.O zaman kim olduğunu sordum. Ali Çiçek’ti.Bize geldiği zaman henüz on yediyaşındaydı, gençti. Tanıyamadım.Ölüm orucunu bıraktıktan sonra öğrendikki, doktor da bizim komşu köylüymüş.Bizimle çok ilgileniyor, tek tek kontrolediyor ve herkese tedaviyi kabul edipetmediğini soruyordu. Biz hiçbir zamantedavi kabul etmedik. Bana da önce nereliolduğumu sordu. Sivaslı olduğumu söyledim.Sonra “neresinden?” diye sordu.“Gürün’den” dedim. Bunun ardından“hangi köydensin?” deyince azarladım ve“seni ne ilgilendiriyor benim köyüm? Çıkgit!” dedim. Öyle deyince merak etmiş,sonradan ziyaretçilerden öğrenmiş. İşte odoktora Ali Çiçek’in durumunu sordum.“Tıbben ölmüş, hukuken yaşıyor” dedi.Yani bitkisel hayata girmişti. Ali Çiçek de oranzada çırpındı. Dört saatte bir hemşirelergelip serumunu değiştiriyorlardı. Ölümorucunun altmış beşinci gününde şehitdüştü. Onun da ağzından köpükler çıktı.Odanın bütün sinekleri Ali Çiçek’in suratınatoplanmıştı, sineklerden suratı tanınmıyordu.Ona da şehit düştükten dört beşsaat sonra baktılar. Asker gidip doktorahaber verdi. Doktor zabıt tuttu ve O arkadaşıda götürdüler.Ali arkadaşın şehadetinden bir günsonra kolordudan albay ve subaylar, bir decezaevi müdürü geldi. Bize yine ‘bırakın’dediler. Biz o zaman ancak diğer arkadaşlarlakonuşarak karar verebileceğimizi belirttik.Ben bir arkadaşı istemiştim, fakatonu getirmediler. Cezaevine gelen birkaçkişi vardı, onların isimlerini saydılar. MehmetŞener de bunlar arasındaydı. Ben deolabilir, gelsin dedim. Geldi. Ona durumusöyledim. Bunlar ikinci gruptaydı, yani eyleminkırkıncı gününde katılmışlardı. MuzafferAyata vardı, bizim TİKKO’cu arkadaşvardı, başka arkadaşlar da vardı. Onlaragidin, arkadaşlarla konuşun, nasıl kararalınacaksa uyarım; ben bir şey söylemiyorum,arkadaşların durumuna göre değerlendirelimdedim.Eylemin bırakılması gerektiği kararıalındı. Böylece altmış yedinci günde ölümorucu bırakıldı. 14 Temmuz Ölüm Orucuböyle sonuçlandı. Hem Kürdistan tarihi,hem de parti ve cezaevi tarihi açısından bueylemin değerlendirilmesi çok önemlidir.Kuşkusuz bunu tüm ayrıntılarıyla ele almakaylar alır. Bu nedenle daha sonraki direnişlerianlatmayacağım. Mesela ’83 direnişibüyük bir direniştir, bütün cezaevi isyanetti. Daha sonra ’84 yılında gelişen birdireniş var. Amedli Cemal Arat arkadaşdaha sonra ölüm orucunda şehit düştü. YineNecmettin Büyükkaya vardı. İşkencedendolayı kendini astı. Bir de kendini yakarakşehit düşen biri oldu. Bunlar ’84 direnişindeoldu.1983-85 arası yapılan direnişleri de,daha sonraki direnişleri de belirleyen, yinecezaevi direnişinin bütün özelliklerini kendisindesomutlaştıran direniş, 14 TemmuzDirenişi’dir. O sırada itiraflar hızla artıyordu.Her mahkeme itiraf edenlerin kürsüdekonuştukları yerlere dönmüştü. Cezaevindetam bir baş aşağı gidiş yaşanıyordu. İkiyüze yakın insan pişmanlık göstermişti. 14Temmuz Direnişi’nin başladığı duyulur duyulmaz,itiraf eden birçok arkadaş mahkemeyeçıkarak, “biz baskı altında itiraf yaptık,irademizle vermedik. Sözlerimizi gerialıyoruz” dedi. Birkaç istisna dışında birçokarkadaş itiraflarını geri aldı. Bu ne anlamageliyordu? Bu, cezaevinde idarenin etkisininkırıldığı, 14 Temmuz direniş ruhununbütün tutukluları sardığı anlamına geliyordu.Öncesinde kararsızlık ve inançsızlıkortaya çıkmıştı. Bazı bozguncular vardı.Kemal, Hayri ve diğer önder kadrolar için“bize şöyle dediler, cezaevinde bizi mahvettiler”diye propaganda yapılıyordu. Yanibazıları düşmanı anlamak yerine partiyisuçlayan yaklaşımları kışkırtıyordu. Bu tutumfazla etkili değildi, ama sonuçta geliştirileneylemlerle tamamen kırıldı. Kemalde, Hayri de şehit düşmüştü. “Biz onlardandaha mı değerliyiz? En değerli arkadaşlarşehit düştüler, bunlara layık olmak için birşeyler yapmak gerekir” düşüncesi cezaevindedalga dalga yayılıyordu. Artık herkes,“acaba arkadaşlar ne diyecekler, neyapacağız? Bundan sonra nasıl tutum takınacağız,ne tür bir politika izleyeceğiz?” diyedüşünüyorduKemal’in dediği olmuştu. Kemal, “kiminkalıp kimin gideceği, bu ölüm orucu sonrasındabelli olur” demişti. Esat Oktay birdaha gelmedi. Niye gelsin ki? Her gün bizimledalga geçiyor, kendisinin başarılı olduğunugöstermek istiyordu. Fakat sonuçtayenilmişti. Hayri’nin, Kemal’in ve diğerşehitlerin şahsında Esat Oktay yenildi. Birdaha bizim yüzümüze bakamazdı. O birşey söylese, biz iki şey söyleyecektik. Bunubildiği için bırakıp gitti. Kürt halkının iradesinikırmak için düşmanın özel olarakeğittiği bir faşist olan Esat Oktay’ın bu biçimdeyenilmesi çok önemliydi. Tam da faşistlerinçocuklarına vereceği isimlerdenverdiği –ki, bunlardan biri Atakurt idi– ikiçocuğu vardı. Bazen onları da getiriyordu.Yani irade kırmak için bu kadar eğitilmişbiriydi. Poliste çözülmeyen, cezaevindeçözülüyordu. Cezaevinde öyle bir havayaratılmıştı ki, polis sorgusundan çok dahakötüydü. Örneğin Viranşehir grubu ikigün işkence görmüştü. Daha sonra on, onbeş gün bir yerde rahat etmişlerdi. FakatDiyarbakır Cezaevi’nde her saniye işkencevardı. Bu nedenle poliste çözülmeyencezaevinde çözülüyordu. Bazı TİKKO’cularvardı; poliste iki üç ay kahramanca direndiklerihalde cezaevindeki ortamı kaldıramadılar.Her saniye kan akıyordu. Böylebir saldırı durumu vardı. Bu yönüyle örnekgösterilen Esat Oktay kaçıp gitti. Onu Kemalkaçırttı, Hayri kaçırttı. Kemal gerekensözü söyledi ve pratiği gerçekleştirdi.Esat’ın yenilgisi, 12 Eylül’ün yenilgisiydi.Artık hiçbir politikasının başarılı olmasımümkün değildi. Rejimin Diyarbakır Cezaevi’ndeyaptığı baskının tılsımı kırılmıştı.O güne kadar yaptığı baskının on katınıda yapsa sonuç alamazdı.PKK geri çekilip dışarıda hazırlık yaparken,Türkiye’de 12 Eylül cuntası hakim olmuştu.Kürt ve Türk devrimci hareketlerisusturulmuştu, herkeste büyük bir yılgınlıkvardı. Her karşı devrim, sadece toplumdadeğil, örgütlerde bile yılgınlık yaratır. Onuniçin Lenin, ’1905 yılından ’12 yılına kadar kisüreci ‘zor ve yaman yıllar’ olarak tanımlıyor.Yenilgi yıllarında her kafadan bir sesçıkar, örgüte hakim olmak zordur. Bizimaçımızdan da benzer bir durum söz konusuydu.Hareket olarak geriye çekilmişiz; ülkedesavaşma gücümüz kalmamış, dışarıdahazırlanıyoruz. Bu dönemde kaçkınlar,mülteciler, devrimi bırakmak isteyenler vardı.Nitekim daha sonra savaş başladığında“Hakkari’den öteye gidilemez” diyenler çıkmıştı.“Artık mültecilik olur. Bekleyelim, 12Eylül darbesi gitsin, sonra bir şeyler düşünelim”diyenler vardı. Örgütü sağa çekipmültecileştirmek isteyen anlayış bizim içimizdede seslendiriliyordu. Bazıları kendileriniAvrupa’ya atmak, başka bir yaşamagirmek istiyordu. Herkes kendine göre biryaşam arayışı içine girmişti.Böyle bir ortamda 14 Temmuz direnişimülteciliği ve kaçkınlığı yerle bir ederek,Başkan Apo’nun ülkeye dönme ve savaşıyeniden başlatma çalışmalarına çok önemlibir güç verdi. “En zorlu koşulların olduğucezaevinde savaşılıyor ve kazanılıyorsa dışarıdada hayli hayli savaşılabilir” düşüncesigelişti. Kadroda radikalizm, coşku ve heyecanbaşladı. Birçok arkadaş şehadet haberleriniduyunca, “uçak kaçıralım, baskınyapalım, arkadaşları kurtaralım” diyorlar.“Cezaevinde en değerli arkadaşlarımız şehitdüşüyor. Biz ne bekliyoruz?” düşüncesihakim oluyor. 14 Temmuz ‘ülkeye dön’ çağrısıoluyor. Bu açıdan Başkan Apo her zaman,“O yoldaşlar, bizi anlayan yoldaşlardı.En zor dönemimizde partiye hizmet edenyoldaşlardı” diyor. Başkan Apo, eğer cezaevidirenişleri olmasa, gelişmelerin başkatürlü olabileceğini söylüyor ve Onlara layıkolmak için 15 Ağustos Atılımı’nın hızlandırıldığınıbelirtiyor.14 Temmuz ruhuKürdistan Devrimi’nin ruhudurBizim tarihimizde her şehadet bir atılımgerekçesidir. Haki’nin vurulmasıpartinin kuruluşunun, 14 Temmuz şehitleri15 Ağustos Atılımı’nın gerçekleşmesi,Agit’in şehadeti ise ordulaşma gerekçesidir.14 Temmuz parti ve halk tarihinde toplumsal,siyasal ve kültürel boyutlarıyla birdevrimdir. Duygu ve düşünce devrimini 14Temmuz’da bulmak mümkündür. Kürdistan’daancak 14 Temmuz ruhuyla kazanılır.14 Temmuz ruhu, Kürdistan Devrimi’nin ruhudur.İmkansızlıklarda devrimi başarmakbu anlama geliyor. Kürdistan Devrimi deimkansız görünüyor. Dört parçaya bölünmüşve bütün dünya sömürgecilerinin üzerindebulunduğu bir ülkede devrim geliştirmekgerçekten zordur. Böyle bir ülkede ancakimkansızlıklara dayanılarak bir şeylergeliştirilebilir. Cezaevinin en zor koşullarındadevrimcilik yapmak, düşmana karşı mücadeleetmek ve başarmak, KürdistanDevrimi’nin tarzıdır. Bu bakımdan 14 Temmuz’unmücadelemizin başarılı olmasındakirolü çok önemlidir. Bu direnişle KürdistanDevrimi’nin tarzı ortaya konulmuştur. Butarzda olursa Kürdistan’da devrim başarılır.Apocular hiç bir zaman “koşullar zordur,yapılamaz” dedi mi? Demedi. Niye demez?14 Temmuz direnişinin olduğu biryerde, hiçbir birey koşulları zor olduğu içingelişme yaratamayacağını söyleyemez.Bu açıdan 14 Temmuz’un en önemli özelliğiApocu tarzı bu biçimde somutlaştırmasıdır.Başkan Apo bize bunu öğretti.14 Temmuz Apoculuğun kararlılığıdır.Bu kararlılık, halka ve kadroya da yansıdı.Herkes Apoculuğu 14 Temmuz’da öğrendi.Eğer 14 Temmuz olmasaydı, BaşkanApo çok zorlanırdı. Tabii yılmazdı, çünküBaşkan Apo’nun tarzı zorluklarda bile başarmaktır.Biz Başkan Apo’nun her koşuldabaşaracağına inandık. Cezaevinde dearkadaşların durumunu hiç bilmediğimizhalde, tartışmalarımızda silahlı savaşın ikiyıl sonra başlatılacağını söylüyorduk. Oysahenüz ortada hiçbir şey yoktu. ÜstelikPKK en büyük darbeyi yemişti. Kemal,“Başkan yapar” diyordu. Başkan yine yapardı,ama 14 Temmuz Başkan Apo’nunçabalarını anlamlandıran ve başarıya götürenen temel etkendir.Bundan sonra mücadeleyi yürütürken,bu arkadaşları anlamak çok önemlidir. Birdevrimci nasıl olur ve nasıl yaşar? Bununcevabını bulmak için şehitlerimize, özelliklede bu arkadaşlara bakmak çok önemlidir.Yoldaş gerçekte nedir? İnsanlar birbirininasıl sever? Bütün bunları 14 Temmuz eylemcilerindegörebiliriz. Onlar tam yoldaştılarve her birinin yüreğinde taşıdığı halksevgisi çok yüksekti. Hayri yoldaş tam birönder kişilikti. Olaylardan falan etkilenmezdi.Doğru düşünme ve objektif karar vermedemüthiş bir yetenek kazanmıştı. CezaevindeDoktorun varlığı bize her zamanbir güven veriyor, doğru karar alabileceğimizeve düşünce üretebileceğimize dairinanç yaratıyordu. Mahkemeye gidiş gelişlerbir işkence olduğu halde, Hayri her zamanmahkemeye gitmek istedi. En ufacıkbir imkan bile bulsa, kalkıp partiyi savunmuştur.Bir seferinde duruşmada Bucakçeteleri Başkan Apo’ya hakaret etmiş, partiyifarklı göstermek istemişlerdi. Hayrikalkmış, partinin tutumunun ne olduğunuortaya koymuştu. Yanlış bir eylem varsa,onun bir parti yaklaşımı olmadığını söyleyerek,bütün gücüyle partinin nasıl bir partiolduğunu anlatmaya çalışmış; partiyiyanlış gösteren yaklaşımlara karşı her zamankendini siper etmişti.Hayri, parti tarihinde yeri hakkıyla verilmesigereken, Kürt halkının yetiştirdiği enderevlatlarından biridir. Zayıflıkları olmayan,düşüncesine ve duygusuna hakim,tam bir inanç ve dava adamıdır. Doğrularıyapan, yanlışları da doğruların süzgecindengeçiren bir arkadaşımızdır. Şehadeteyaklaştıkça coşkusu artıyordu. Sanki şehadetyaklaştıkça en büyük zaferi yaşayacakya da ölümsüzlüğe ulaşacaktı. Kendini öylehissediyordu. Eğer mesele ölümsüzlüğühissetmekse, bunu tam anlamıyla Hayriyaşadı. Eğer yaşasaydı, Başkan Apo’ya enfazla yoldaş olacak arkadaştı. Başkan hepHayri’nin ölüme bile coşku ve sevinçle, göreviniyapmanın huzuruyla giden bu duruşuanlatmamı isterdi. O’nun “Mezarımaborçlu yazın” demesi de bu sürece denkgelir. Gerçekten öyle hissediyordu, yanibunu söz olsun diye söylememişti. Ölümorucundan çok önce, “eğer Başkanın temposunaayak uydursaydık bu duruma düşmezdik”demişti. Hassas bir arkadaştı.Kemal arkadaşın Kesire’ye olan öfkesiçok fazlaydı. Bir iki noktada Kesire’ye hakaretedici şeyler söyledi. Hayri biraz durduve “bizimle resmi ilişkisi olan bir arkadaştır.Böyle demen doğru değil” dedi. Aslındao da farklı hissetmiyor, ama sorumlulukgereği o anda öyle yapmanın doğru olmayacağınıbiliyordu. Bunun üzerine Kemal,“tamam, senin dediğin olsun, ben konuşmuyorum”dedi ve bir daha Kesire hakkındabir şey söylemedi. Yani bir yerde bireksiklik olduğunda, Hayri mutlaka uyarırdı.Sorumluluk duygusunu böyle yerinegetiren bir arkadaştı. Cezaevinde dahi 12Eylül’e kadar aldığı herhangi bir bilgiyipartiye mutlaka gönderirdi. Hayri arkadaşındışarıya gönderdiği birçok yazı var.Bazılarının altında Mazlum arkadaşın ismiyazılıdır, ama onların hepsi Hayri’ye aittir.Cezaevinden dışarı gönderilen raporların–bireysel yazılanlar dışında– hepsi Hayriarkadaşa aittir. Çünkü sorumluluk duyuyordu.Hayri hakkında birçok şey sayılabilir,ama temel husus, önderlik vasıflarınasahip olmasıdır. Cezaevinde Hayri önderliğiyle,Kemal ise heyecan ve coşkusuylabütün arkadaşları ayakta tutan arkadaşlardı.Apocu hareket bir heyecan ve coşkuhareketiydi. Bu yönüyle Kemal’den etkilenmeyecekkimse olamazdı. Kemal herkesirahatlıkla etkileyebilirdi. Bu konudabir örnek vermek istiyorum: ’77 yılıydı.Ben, Haki ve Kemal Antep’ten çıkıp Pilot’unTuzluçayır’daki evinde yapılacaktoplantıya katılacağız. Beraber gidiyoruz.Kemal’le ben önde yürüyoruz. Sonradanmücadeleyi bırakıp Alman polisiyle çalışanAli Çetiner ve Haki arkadaş da arkamızdangeliyorlar. Karanlıktı. Biz önde ilerlerken,gençler Haki’yle Ali Çetiner’in önünükesip, “sağcı mısınız, solcu musunuz?” diyesoruyorlar. Tabii Haki ne söyleyeceğinibilmiyor. Acaba bunlar faşist mi, devrimcimi diye düşünüyor. Bunun üzerine, “sizene? Siz neye geldiniz?” diyor ve böyleceitip kalkma başlıyor. Onlar ‘söyleyeceksin’diyorlar. Haki de bir türlü cevap vermiyor.Sonunda silah çekip, Haki’ye “kimsin, nesin,söyleyeceksin!” diye dayatmışlar.Biz önde ilerlerken sesleri duyduk vegeri döndük. Onlara yaklaştığımızı gördüler.Bir baktık ki, bu gençler ‘Kemal abi, Kemalabi’ diyerek arkadaşın boynuna sarıldılar.Meğer Tuzluçayır gençleriymiş. Kemalorada çalışırken onları etkilemiş. Hementanıdılar. Binyıl geçmiş de görmemişlergibi sıcak sarıldılar. Kemal, “Ne var?” diyesorunca, Haki “bunlar bizi öldürecekti”dedi. Bu arada gençler açıklama yaparak,“Kemal abi, faşistler bazen buraya geliyorlar,biz onun için yol kesiyoruz” dediler. Ondansonra Haki’den bin bir özür dilediler.Gençler iki üç yıl önce Kemal’i görmüşlerve o etkiyle Kemal ne derse yapacak düzeyegelmişlerdi.Oradan ayrıldık ve bir eve gittik. Evinkomşusu benim uzaktan bir köylümdü. Onueskiden beri tanıyordum. Köylü bizi ziyaretegeldi. Biz ona propaganda etmeye başladık.Ama çok katı biriydi, biz ne anlatıyorsako hep ‘olmaz’ diyordu. İşçiydi. Emek vesömürüyü anlatıyorduk, olmuyor; Kürt’türdiye Kürtlüğü anlatıyorduk, yine olmuyor.“Anlattıklarınız buradan girer, şuradan çıkar”diyordu. Haki de konuştu, ama iknaedemedi. Bunun üzerine Kemal, “bana bırakın,siz çekilin” dedi ve onunla tartışmayabaşladı. Bu adam “tamam, anladık. Benimkömürlüğümde Ebu Müslim’in baltası var.Bundan sonra sizin arkanızdayım” dedi.Yani Kemal’in ajitasyon yapma ve etkilemegücü çok yüksekti. Bir de Kemal sürekli hareketliydi,yaşamını hep eylem ve mücadeleyledolduran bir arkadaştı. Bu nedenle cezaevindekalamıyordu. İki defa kaçtı. Sondefa da kaçacaktı. Yani coşku ve heyecanhem dilinde hem de yaşamında vardı.Apocu hareketin nasıl geliştiğini ve kitlelerietkilediğini sorgularken, en gözü karaeylemlerin yapıldığını da söylemek gerekir.Bunlara öncülük yapan Kemal arkadaştı.Kemal’in çalıştığı Urfa’da faşistler çoktu.Bugün ise Urfa devrimcilerin şehridir. O zamanlartoprak reformu gündemdeydi veMilliyetçi Cephe Hükümeti vardı. Bütün faşistlerUrfa’yı düşürmek için gelmişlerdi,gerçekten de burada etkiliydiler. Kemal’inöncülüğünde arkadaşlar Urfa’da çokönemli eylemlilikler yaparak faşistleri dağıttılar.Hilvan-Siverek eylemi o zemindegelişti. Eğer Urfa’da etkili olmasaydık, Hilvan-Siverekmücadelesi de gelişemezdi.Bunda Kemal’in payı çok büyüktür.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!