24.08.2015 Views

SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 23yorlardı. Hayri arkadaşın “eyleme başlıyoruz”demesi, bütün arkadaşları büyük birduygu seline götürüyor. Sessizlik var, amabu inanç tazelenmesine ve kendini yenidensorgulamaya yol açan bir sessizliktir.O anı anlatan arkadaşlar, “duyar duymazdünyamız değişti. Baskı ve şiddet ortamındayeniden doğmuş gibi olduk” diyorlardı.“Baflard›k, baflard›k,alt› kifliyle baflard›k”Arkadaşları hemen arabalarla bindiriyorve ilk defa mahkeme çıkışındakimseye karışmıyorlar. Her zaman mahkemeyegidip gelirken işkence vardı, hiçbirarabada boş bırakmazlardı. Hele biri mahkemedesavunma yapmışsa, bu durum dahafazla geçerliydi. Mahkemede bir kelimesöylemenin cezası yüzlerce coptu. Fakat ogün kimseye karışmadan arkadaşları arabalaradoldurdular. Cezaevi girişinde idareyeri vardı. Burası aslında kantindi ve EsatOktay çoğu zaman orada kalıyordu. Bütünarkadaşları gönderdikten sonra, “Kemalgelsin” diyor. Arkadaşı tehdit ederek, “bırakın,pişman olursunuz. Bu cezaevinde birdaha yaşayamazsınız” diyor. Kemal arkadaşda “kimin burada kalıp kimin gideceğibu eylemin sonunda belli olur” şeklinde bircevap veriyor. Ardından “biz bu işi sonunakadar götüreceğiz” diyor. Zaten Kemal arkadaş,Esat’a daha önce eğer biri olursaikinci kişinin kendisi olacağını söylemişti.Kemal arkadaşı o kararlılığıyla oradan çıkarıyorve hücreye koyuyorlar. Diğer arkadaşlarıbekletiyorlar.Ben de heyecanla bekliyordum. Durumubilen tek kişi bendim. Yalnız Akif Yılmazile Amed grubundan Sinan adındakiHilvanlı arkadaşa daha önce biraz bilgivermiştik. Bu iki arkadaşa ölüm orucunubaşlatacağımızı, dolayısıyla girmek isteyenlervarsa hazır olmaları gerektiğini öncedenbelirtmiştik.Arkadaşların mahkemeden döndüklerigün, merakla sonucu bekliyorduk. Kapılaraçıldı. O zaman, duyduğumuz sesten yolaçıkarak hangi kapının açıldığını, hatta gardiyanlarınhangi gardiyanlar olduğunu biliyorduk.Arkadaşlar geldiler ve dördüncükattaki kapı açıldı. Bir sessizlik vardı. Hayri’ninkapısı da açıldı. Gardiyan kapıyı kapatırkapatmaz, Hayri musluğa vurdu. Benkulağımı dayadım. Aynen şunları söyledi:“Başardık, başardık. Altı kişiyle başardık.”Ama müthiş heyecanlıydı! Titreyenbir sesle, eylemi başlatmayı bir başarı olaraktanımlıyordu. Bunu söylerken büyük biryük omzundan gitmiş, başarıyı kesinlikleelde etmiş gibiydi. Daha başlangıçta eyleminsonuçlandığını, yani başarılı olunduğunusöylüyordu. Bu çok önemlidir.Devletin bizim şahsımızda bütün cezaevlerini,cezaevleri şahsında da partinin vehalkın umutlarını bitirme çabası karşısındabu eylem, büyük bir kararlılığı da ortayakoyuyordu. Hayri’nin eyleme başlaması tarihideğiştiriyordu. Bu önemlidir. Kemal de,Hayri de başından itibaren bu eylemde şehitdüşeceklerini kesinlikle biliyorlardı. Aslındabütün arkadaşlar bunu biliyordu.Çünkü cezaevi idaresi Hayri ve Kemal ilegörüşmeye oturmayacaktı. Yani 14 TemmuzÖlüm Orucu kararı aslında 12 Eylülrejimiyle PKK’nin önder kadroları arasındakibir savaş kararıydı. Uzlaşma veya anlaşmayapılacak bir durum yoktu. Esat Oktayve devlet bizim irademizi tamamen kırmakistiyordu; biz de bu eylemle PKK iradesininkırılmasının mümkün olmayacağınıve başaranın bizim ideolojimiz olacağınıortaya koymak istiyorduk. Eylem başlarkenarkadaşlar onun tarihsel değerini biliyorlardı.Partinin ve halkın bizim şahsımızda bitirilmekistendiği görüldüğü için, devrimcionuru korumak ve bizim şahsımızda halkınumutlarına zarar gelmesini engellemek içinböyle bir eylemin planlanıldığı baştan itibarenbiliniyordu.Özellikle Kemal ve Hayri arkadaşlar bununfarkındaydı. Kemal daha sonra ölümorucunda “bu mücadele zaten yürüyecek.Yürütecek arkadaşlar yürütüyorlar” demişti.Dışarıda partinin ne yaptığı konusundaen ufacık bir bilgimiz yoktu. Partiningeri çekildiğini biliyorduk, ama arkadaşlarınhazırlık düzeyinin ne olduğundan veneler yaptıklarından habersizdik. HattaTürkiye ve Kürdistan’da durumun ne olduğunudahi bilmiyorduk. Bildiğimiz tek şey,12 Eylül’ün hakim olduğu ve bir suskunluğunyaşandığıydı. En uzun görüşme onbeş saniyeydi. Merhaba vermek ve nasılsındemek dışında bir şey söyleyemezdik.Örneğin akrabaları veya köyü soramazdık.Yani görüş değil, bakış ortamıydı.Hiçbir bilgi verilmiyordu.Bununla birlikte düşmanın partiye vehalka çok fazla yöneleceğini biliyorduk.PKK yeni bir ideoloji ve umuttu; Kürdistan’dayeni bir düşünceydi. Bu düşüncenindevlet tarafından boğulmak isteneceği kesindi.Bunu cezaevindeki yaklaşımda gördük.Büyük bir düşmanlık vardı ve bu düşmanlıksadece bize karşıydı. Diğer örgütlerindurumu daha farklıydı. Zaten gardiyanlardiğer örgütleri bilmiyorlardı. Mesela Kawaveya DDKD çağırılınca, “PKK’nin Kawaveya DDKD grubu” şeklinde anlıyorlardı.Gardiyanlar herkesi PKK’li sanıyorlardı.Yani tümden bizim üzerimizde yoğunlaşmışbir terör vardı.İşte bu koşullarda eylemi başlatma konusundaHayri arkadaşın gösterdiği kararlılıkçok önemlidir. Hayri yoldaş gerçektende büyük bir insandı. Bütün halkınacısını ve öfkesini içinde hissediyordu.Cezaevinde yapılan bütün işkencelerisanki Hayri yaşıyordu. Biz bile işkencegörsek, acıları Hayri hissediyordu. Partininöncülüğünü yapmıştı. Bu nedenle sürekli“bunları buraya biz getirdik. Bütün insanlarınumudu bizdedir” diyordu. Bazıarkadaşlar bir kere zayıflık göstermişti.Bunun üzerine aşağı kata bir not yazarak,“biz bu insanları getirdik. Niye böyle yapıyorsunuz?Biraz daha dayanın, kendinizehakim olun, sabredin” demişti. Yani direnişbaşlamadan önce böyle uyarıları oluyordu.Gerçekten kaldıramıyordu, fakatbunu dışarı da yansıtmıyordu. Hayri’ninböyle bir özelliği de vardı. O bakımdanHayri, ülke halk ve yoldaşlık sevgisinde,yine kendine verilen sorumluluğun ağırlığınıduymada örnek bir arkadaştı. Bugünde örnek alınması gerekir. Verdiği sözebağlı ve halka inancı çok güçlüydü. ŞahinDönmez teslim olduğu zaman, “Şahin!Sen bu halkın ekmeğini yedin, söz verdin,böyle yapamazsın. Sen insan değil misin!”diye bağırmıştı. Tabii Şahin bitmiş biriydi,hiç ses çıkarmadı.“Oh be, özgürlükne kadar da güzelmifl”Temmuz Ölüm Orucu, 12 Eylül’e14karşı alınan bir tutum, bir dur deyişti;“Biz artık sizin hiçbir şeyinizi kabul etmeyeceğiz”yaklaşımıydı. Bunu duyuncabütün koğuşlar heyecanlandı, ama 35. koğuştaetkisi çok fazla oldu. 14 Temmuz sadeceiçeri değil, dışarı açısından da çokönemliydi. Böyle bir eylem olmasaydı, bueylemi geciktirseydik, belki de cezaevi yapısınınyüzde doksanı itirafçı olacaktı.Çünkü işkenceler çok şiddetliydi, tahammüledilecek düzeyde değildi. Yaşamın hersaniyesi işkenceydi. Bir gün bazı arkadaşlaramikrofonda bazı şeyler okutmuşlardı.O zaman beni ve Hayri arkadaşı da götürdüler.Diyarbakır Cezaevi’nin girişinde Atatürkbüstü vardı. Beni bir tarafa, Hayri’yi diğertarafa koydular ve resmimizi çektiler.Tabii biz bir şey demedik. Sonra Esat Oktaygeldi ve “sizin fotoğraflarınızı yayınlayacağım.Apocular, Atatürk’ün yanındanasıl askerlermiş herkes görsün!” dedi. Tabiibiz fotoğrafları görmedik. Diyarbakır Cezaevi’ndekimse kimseyi göremezdi.Dönüşte geçtiğimiz yeri yıkamak için ikikişi getirmişlerdi. Bize “arkanızı dönün” dediler.Yüzümüzü duvara döndük. O sıradabunların yeri süpürdüklerini anladık. Bendönüp baktım: İki kişiydi. Suratlarını görüncekorktum. İnsanları öyle bir hale getirmişlerdiki, beyinleri boş, ürkek, şaşkın, işkencealtında her şeyi boşalmış, ne yapacağınıbilmeyen, çaresizliğin zirvesinde olanyüzler. Korktum ve hemen yüzümü geri çevirdim.Hayri’ye dönerek “hele bir arkanabak” dedim. Hayri de arkasına baktı ve aynışeyi gördü. Bunun üzerine aynen şunusöyledi: “Allah belalarını versin, insanlarıne hale getirmişler!” İnsanların üzerinde okadar baskı var ki, ölüm imkanı bile yoktu.Eğer bir ressam olsa ve o suratları çizseydi,Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan baskılarıen iyi biçimde anlatmış olurdu.Böyle bir ortamda 14 Temmuz Direnişiolmasaydı, Esat Oktay tutukluları serbestbıraksa bile, kimse dışarı çıkmayacaktı.14 Temmuz Direnişi baskıların çok yoğunlaştığı,düşmanın niyetinin çok kötü olduğu,dışarıda da partiye karşı büyük bir saldırınınyaşandığı böyle bir ortamda partiyekarşı görevlerini yerine getirmek için yapılanbir eylemdir. 14 Temmuz, bizimle düşmanarasında bir gerilim ortamında başladıve devam etti. Sonucu ne olacaktı? Cezaevindekilerinde, düşmanın da soluk soluğaizlediği bir direniş olarak başladı. Dahasonra başka arkadaşların da katılımıyladirenişçilerin sayısı çoğaldı. Akif Yılmazve bir gün sonra Fuat Kav arkadaşlarınkatılımlarıyla altı kişiyle başlayan eylemkalabalıklaştı.Arkadaşları dördüncü günde yanımızdanalıp 37. koğuş denilen yere götürmüşlerdi.Yaklaşık on kişiyi di götürülenler.O koğuş da polisten gelen yeni tutuklularıngetirildiği, yani ilk cezaevi terbiyesininyapıldığı yerdi. Bir ara 36. koğuşta,daha sonra 37. koğuşta bu yapılıyordu.Koğuşun şöyle bir özelliği vardı: 12 Eylül’denönce, ’80 yılında biz burada bir isyanyaptık. Bir TİKKO’cu, koğuşun ön duvarınabüyük bir İbrahim Kaypakkaya fotoğrafıyapmıştı. Bunun üzerine gardiyanlarbu TİKKO’cuyu şikayet etmişti. İdaregeldi ve onu kendilerine vermemizi istediler.Tabii biz de vermedik. Çok tartışma oldu.Sonunda biz “gidersek hepimiz gideriz”dedik. İki üç koğuştuk, bir araya geldikve üçüncü koğuşa gittik. Bizi oradan çıkarmadılar.Bunun üzerine biz de bir isyanyaptık; lavaboları, pencereleri kırdık, herşeyi döktük. Orayı tam bir harabeye çevirdik.Tabii sonradan pişman olduk, çünkübaşımıza bela oldu. Oranın kışı soğuktur.Pencereler de kırık olunca, arkadaşlarıgetirip orada işkence yapmaya başladılar.Bir de lavabolar kırıldığı için bütün sulartıkanmıştı ve pislikler hücrelerin içine geliyordu.O süreçte yeni tutuklular geldiğizaman, “banyolu koğuş mu istiyorsunuz,televizyonlu koğuş mu?” diye soruyorlarmış.Televizyonlu koğuş dedikleri işkenceyapılan tek hücreydi. Banyolu koğuş isepisliklerin olduğu yerdi. Orada herkesi çırılçıplakyapıp pisliklerin içinde yüzdürüyorlarmış.Tabii o su tuvalet pisliğiydi. Kışınsoğuk olduğu için dayanılmazdı, yazınise sivrisinekler rahat bırakmazdı.Ölüm orucundaki arkadaşları işte bukoğuşa götürdüler. Altıncı gün biz de gittik.Arkadaşlardan bir gün sonra gitmemiz gerekirdi,kararımız öyleydi. Güya biz kalacaktık,fakat arkadaşlar gidince ben de kalmadım.Böylece ölüm orucu 37. koğuştadevam etti. Kemal arkadaş dördüncü kattaydı.Fuat Çavgun ile Bedrettin Kavak adlıBatmanlı bir arkadaş vardı. Onlarla birliktebirkaç kişiyi 4. kata koymuşlardı. 3. kattaAkif Yılmaz, Ali Çiçek ve o ölüm orucundaakli dengesini yitiren Hamit arkadaşvardı. Başka arkadaşlar da vardı. 2. kattaHayri arkadaş, ben ve Fuat Kav arkadaşvardık. Daha sonra gelen arkadaşları ikincikata koydular. Aramızda yine birer hücreboşluğu vardı. Böyle bir mekanda ölümorucuna devam edildi. Tabii temmuz ayıçok sıcaktı. O sıcak ortamda ve o pislikiçinde her taraf sivrisinek dolmuştu, kokuyordu.Bazı hücrelerde yatak vardı, bazılarındayoktu. Olanda da bit doluydu. Gözaltındangelenleri o yataklara koyup getirmişlerdi.Sular o sıcakta içilmez durumageliyordu. Onu da götürüp bidonlara koyuyorlardı.Dört beş gün sonra yeni bir bidongetiriyorlardı. Zaten her taraf fare doluydu.Fareler bazen suyun içine giriyorlardı. Amabaşka su olmadığı için, farenin içine girdiğisuyu da arkadaşlar içiyorlardı.Ölüm Orucu’na başlayınca, ziyareteve avukat görüşüne çıkılmayacaktı. Zateneylem mahkemede açıklandığı için bütünkoğuşlar öğrenmişti. Bu nedenle aileler veavukatlar da onlara soruyordu. Biz dışarıdamerak uyandırmak, işin ciddiyetini ortayakoymak için böyle bir karar almıştık.Tabii idare geldi ve “bırakın, vazgeçin” gibişeyler söyledi. Biz bırakmayacağımızısöyledik. Sözcümüz, Hayri arkadaştı.Sözcü Hayri olsa da, ilk önce Kemal’in yanınagelir, Onunla konuşurlar; Kemal deHayri’yi gösterirdi. Bunun üzerine Hayri’ylekonuşurlardı. Herkes sürdüreceğimizisöyleyince, sonunda “o zaman kısa birdilekçe yazın. Yaptığınızın ne olduğunuizah edin” dediler. Hayri arkadaş o zamaniki sayfalık bir dilekçe yazarak ölüm orucunabaşladığımızı açıkladı. Hayri, bu dilekçeylemahkemede anlattıklarını birazdaha genişleterek ortaya koymuştu. Savunmahakkı çok önemliydi. Bizim direnişimizinen temel hedefi işkenceyi kaldırmakdeğildi. İşkencelere belki katlanabilirdik;ama asıl mahkemelerde PKK’yi savunmak,Kürdistan gerçeğini ortaya koymakistiyorduk. En fazla da bunun için direnişegeçmiştik. Dilekçede de en fazlaarkadaşlarımızın susturulduğu, söz hakkıbile verilmediği, yani devrimci ve Kürt olarakkabul edilmediğimiz konusu işlenmişti.Hayri arkadaşın yazdığı bu dilekçeyihepimiz tek tek imzaladık.Ölüm orucu tam bir savaş coşkusu vekararlılığıyla sürüyordu. İlk günlerde gelipeylemi bırakmamızı söylüyorlardı; bir süresonra hiç uğramadılar. Üç dört günde birbilgi almak için gelip bakıyorlardı. Birincikat çok pis olduğu için, orada kimse yoktu.Bizim o zaman ‘tırşıkçı’ dediğimiz dörtbeş kişiyle bir de Celal Bucak’ın birkaçadamı vardı. Bunlar Zazaca, Türkçe veKürtçe biliyorlardı. Onları getirip aşağıkoymuşlardı. Görevleri, bizi dinleyip raporetmekti. Biz de o zaman her şeyi açık konuşuyorduk.Ölüm orucu kararlılıkla sürdüğüiçin tutum açık ve net konuluyordu.Tabii onlar da bizi dinleyip not ediyorlardı.İlk günler durumun farkına varamadık.Dört beş gün sonra anladık. 2. kat 1. hücredeolanlar da görmüşlerdi. Bunun üzerineAli Çiçek onlara bir küfretti, ardındanyarım saat propaganda yaptı. Onların nekadar alçak ve hain olduklarını, hesap vereceklerini,Bucak’ın olduğu gibi onlarında sonunun geleceğini söyledi. Bu tutumlarınıbirkaç gün daha sürdürdüler. Ali Çiçeköyle konuşunca, herhalde onlar daidareye artık kalmak istemediklerini söylemişlerdi.Zaten bizden de onların beklentisinedenk bir şey çıkmıyordu.Kurallara uyulduğu, direnişin olmadığıdönemde düşüncelerimizi açıkça dile getiremiyor,rahat tartışamıyorduk. Bu nedenleölüm orucunda iken her şeyi tartışmayabaşladık. Tartışırken ve kararlılığımızı ortayakoyarken, bir gün Kemal, “oh be, özgürlükne kadar da güzelmiş” dedi. Tartışıyorduk,moral yüksekti. Kemal’in varlığı bilebütün ölüm orucu direnişçileri için bir moraldi.Kemal her saniye arkadaşlara moralveriyordu, böyle bir özelliği vardı. Türkülersöyleniyordu. Hayri iki defa aynı türküyüsöyledi, herhalde onu çok seviyordu. “Ağlamayar ağlama aney / Mavi yazma bağlama”türküsünü söylüyordu. Biz o zamanakadar bilmiyorduk, ama Hayri’nin sesiçok güzeldi. Kemal’in sesi güzel değildi,ama “Aldırma gönül aldırma” türküsünüsöylüyordu. Bir de ezbere bildiği için “Eşkıyadünyaya hükümdar olmaz” türküsünüsöylüyordu.Sıcak çok etkiliyordu. Ölüm orucununotuzlu günlerinden sonra, 4. katta bulunanarkadaşlar bayılmaya başladılar. Birsüre sonra su verilmedi, bidonları hücrelerinönünden kaldırdılar. Bizim kata suher zaman geliyordu, su sorunumuz yok-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!