24.08.2015 Views

SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 31“Yüzünü göremem ama sadeli¤in aram›zdaki s›n›rlar› kald›r›r”DOĞANRüzgar, zamanın boşluğunda hiçkimsenin anlayamadığı bir öfkeyleesiyordu. Bulutlar sessizakıyor ve acı aynı gürültüyle sürüyordu.Gül solmamış, ayrılıklar unutulmamıştı.Ve Kürdistan gurbetti hala. Mızrak ucugölgesi değil üzerine düşen. Ömürler dizilmiştiona giden yolda. Her ömür Kürdistan’aaçılan kapıdır. Beklemek ise bir neslinhükmüdür. Olgun başaklar gibi değilama. Çünkü gençlerimiz kan üzerine yemineder hala.Taş duvarlı evin kapısında duruyordu.Kimi, ne zamandan beri bekliyordu ve nezamana kadar bekleyecekti? Geçici biryalnızlığın nöbetini tutuyordu sanki. Bekleyişkadar sessizdi dudakları. Çünkü sadecerüzgarı dinliyor ve ona anlatıyordusırlarını. O sırlar ki, yarımların toplamıydı.O, yaşanmışlığa ‘sır’ demişti.Halı serili odanın süssüz, kireci yer yerdökülmüş duvarına yaslanarak oturdu. Kınalısaçlarından bir tutam alnının bir kısmınıkapatıp, arkadaki örüğe karışmıştı.Yuvarlak yüzünde iki gamzesi her zamangülen bir ifade verirken, alnındaki derin izleryaşamının zorluklarından bahsediyordu.O ise bekliyordu sadece. Dizlerine dayanarakoturan kız torununun saçlarınıokşuyordu, incitmeden.“Hoş geldin evimize. Duydum anlatacaklarınvarmış” dedi.“Doğan’ı tanıyordum” dedim birdenbire.Eli küçük kızın saçları arasında donakaldı. Tüm vücudu hareketsizleşti. Odadakiher şey susmuştu. O, nefes dahi almıyordusanki. Gözleri bir yere takılı kaldı.Konuşmam mı gerekiyordu yoksaben de bu sessizliğe sonsuza dek katılmalımıydım?“Nasılsınız?” diye sorduğumda, dünyanınen ağır ve çözülmesi en zor cevabınıvereceğini bilmiyordum.“Kürdistan nasılsa ben de öyleyim!”dedi.Sesi öyle derinden ve gür geliyorduki bir başka dünyanın insanı değildi,ama neden yabancılık duyduğumu anlayamıyordum.Acısı mıydı beni ondanuzak tutan?“Oğlunuzu tanıyordum. Bizim için yeridoldurulamayacak arkadaşlardan birisiydi.Onun ailesini görmek bana onur veriyor”dedim.“Oğlumun sizin gibi insanlar tarafındansevilmesi bizim için gururdur. Oğuldur, yüreğimyanar, ama alnımız açıktır” dedi vedevam etti. “Bana Doğan’ı anlat, saatlercehem de. Hiç durmadan. İyi dinlerimben.”“Birbirimiz hakkında anlatabileceğimizçok uzun şeylerimiz yoktur aslında. Çünküsöz karşılamaz gerçeği.”“Sen yaşadıklarının önünde eğilirsin,ben ise bilinmezliğe gözyaşı dökerim. Buyüzden acım biraz da sırdır. Bu sırrın birazıbende birazı da Doğan’dadır. Doğanki tarih olup sırrı ile düştü toprağa, banaonun acısını taşımak kaldı.”“Acını paylaşıyoruz. Senin kadar olmasada yüreğimizde yaradır vakitsiz gidenler”dedim.“Bir kuyunun dipsiz karanlığını paylaşabilirmisin? Karanlıktayım şimdi.”Sustum. İpil ipil düşen bir yağmur sabahıhüznü çöktü aramıza. Ne desem tesellininötesine geçmeyecekti. Belki deona yapacağım en büyük iyilik dinlemekolacaktı. Oysa dinlemek anlamaktır.Ruhta duyumsamaktır. Tane tane konuşarakdevam etti.“Ağlamak bir sonuçtur. Kör olmak isebunun bir ispatı. Her şeyi yaratan doğanasıl yok edeceğini de bilir. Sen ana değilsinbelki, ama bir ananın yüreğini anlayabilir,bir ana gibi yanabilirsin. Evlat acısıülke acısına benzer, arkadaş sevgisinebenzer. Bu nedenle beni dinlediğini bilirim,ben de seni dinlerim. Sanma ki acımıbaşka bir şeyden üstün tutarım. Üstünlükvarsa eğer affet, cahilliğimden, tanımazlığımdandır.”“Kürdistan’a ulaşma sancılarıdır bunlar.Hepimiz bir ucundan tutarız bu sevdanın.Kimimiz nazını, kimiz kahrını çeker.Ama bu sevdada cahillik yoktur. ÇünküKürdistan bir erdeme yürüyüştür” dedim.Gülümsedi ve sonra donuk bakışlarıylatekrar dalıp gitti uzaklara. Penceredensızan ışık küçük odayı iyice aydınlatıyordu.Perdesiz, boyasız demir çerçevelipencereden inanılmayacak kadar koyumaviliğe bürünen gökyüzü görünüyordu.Küçük kız pencereden dışarı bakıyordu.İnsanın kendi yazgısını çizdiğini sandığıbu çağda kaderini dinliyordu. İki neslinacılarını ve kahramanlıklarını dinleyerekbüyüyordu. Çünkü özgürlük bir tercih değil,onun için zorunluluktu. Zincirini görenköle özgürlüğe yol almış demektir. Anaburuşmuş, nasırlı ellerini uzattı.“Tut ellerimi, sıcaklığını duyayım. Yüzünügöremem, ama sadeliğin aramızdakisınırları kaldırır. Doğan’ımla aynıyolun yolcusu olanlar, Doğan’dır benimiçin. Sanma ki öfkeliyim. Öfke acılarıdindirir. Ben ise ne pişmanım ne de öfkeli.Bekleye bekleye dizlerim çürüdü.Oysa dönmeyeceğini biliyordum. Doğan’ıngittiğini duyduğumda ağlamak kalıyordubana. Şimdi gözümden tek biryaş akmaz, kurudu. Sizler için akıtacakgözyaşım kalmadı. Gözlerime perde indi.Yine de içim huzur dolu. O Apo’ya layıkoldu ve bize yol gösterdi.”“Sana baktıkça Kürdistan gibi oluyorum.Ana, acılarını güç yapandır. Her yerdeanalardır önde giden. Güneş’e en çokonlar sahip çıkar şimdi. Acının büyüklüğünüanlarım, duyarım yüreğimde. Ona esirdüşmemen sevindirdi beni” dedim.Daha cümlelerim bitmemişti ki, yüzündekigülümseme odanın havasını değiştirdi.Dağ meltemi geldi geçti yüzünden.Omuzları dikleşti.“Doğan altı yaşındayken onun normalbir evlat olmayacağını biliyordum. İnsantanımaz mı, bilmez mi yavrusunu. On yaşındakoptu evden. Eve uğramaz oldu.gözü arkadaşlardan başkasını görmez,dili Başkan’dan ötesini söylemez oldu. Onyaşında, daha dizimin dibindeyken anlamıştımonun benim olmayacağını. Abileri,ablaları, kardeşleri vardı, ama o farklıydı.Eğer acıya teslim olsaydım güzel kızım,gitmesine göz göre göre izin vermezdim.Şu an başım dik, alnım açık olmazdı. OKürdistan için doğmuştu ve onun için yaşadı.Bu ne benim istemimle, ne de acılarımlaoldu. Bu, bize bir mirastı sadece.Acım beni düşürmez, öfkelendirmez. Aksinebaşım göklere erer. Gözlerime inenperde güçsüzlüğümdür, ama yüreğimdopdoludur. Onun Apo için yaşadığını bilmekbir asır yeter onurlanmaya. Böyle bilesin.Bak, bu çocuklar Doğan’ın ve Doğangibi yüzlercesinin hikayesini dinler.Farklı olacaklarını mı düşünüyorsun?Hepsi Kürdistan’ı şimdiden yaşar, yüreklerindetaşırlar. Buna ne ben engel olabilirim,ne de başka bir güç. Çünkü her yürekkendi yolunu çizer, hem de arkasına bakmadan.Bana ise beklemek kalır ve ufuklaradalıp dalıp bakmak” dedi.Ağlayabilseydi yaşlar sicim gibi dökülürdügözünden. Dudakları titriyordu. Ellerinibirbirine bağlamıştı. İnce, zayıf bacaklarınıtopladı. Yüzü sakinleşmiş, söylenmesigereken her şeyi söylemişti. Birbirimizianlıyorduk. Suskunluk bir dil olduaramızda. Onun acı dolu olduğunu düşündüğümyüzünde şimdi başka bir ifadevardı. Onu izlemek, beni kendi cahilliğimlebuluşturdu.Bu nedenle hep derim ki, “Kürdistanbir erdemdir.”İlk gerillaSoğuk bir kış gecesiydi. Her şey soğuğaeşlik edercesine susmuştu. Sessizbir soğuk sürüyordu dışarıda. Dağlardan,o büyük kavganın sürdüğü yerlerdenfırtınadan arta kalan rüzgarın sesigeliyordu kulaklarımıza. Toprak damlıevlerin duvarlarını yalayıp geçiyordurüzgar. Yıldızlar ve gökyüzü yerlerindemiydi, bilmiyorum. Bacalardan yükselenduman ve yakılan tezek kokusu köyünher yanını sarmıştı. İçimde, bir şeyleriterk etmenin gücü ve aradığıma kavuşmanınsevinci vardı.Gece bitimsiz gibi akarken, kısa aralıklarlakapı çalındı. Bu sesin tek muhatabıbenmişim gibi ayağa fırladım. Beklediklerimgelmişti. Kısık lamba ışığının aydınlattığıodaya iki erkek arkadaş girmişti. Biriuzun boylu, diğeri orta boylu esmer, güleçti.İçeri girer girmez bana baktı ve gülümsedi.Selam sırası gelince“Hoş geldiniz” dedi. Fazla konuşmayagerek kalmamıştı. Arkadaş olmanınilk avantajını yaşıyordum. Sanki yıllardırbiriktirdiğim tüm sevgim dolup taşacaktıyüreğimden. Beni bu kadar heyecanlandıranarkadaşların güven veren cömertliğimiydi, yoksa soğuk bir kış gecesindetanıştığım bu dünyanın beni çeken cazibesimi?“Gidelim” dedi.”Eğer hazırsanız tabii!”Elbetteki hazırdım. Hem de yıllar öncesindenbu anı bekliyor gibiydim. Bin birbiçimde hayal edip, kurguladığım bu anınböylesine sessiz ve sade geçeceğini bilmiyordum.Her şey törensi bir havada sürüyordu.Köylülerin konukseverliği, gerillalarınbüyüselliği ve benim şaşkınlığım...Kapı açılınca yüzüme sert bir rüzgarçarptı. Dağ soğuğuydu bu. Tahmin ettiğimdendaha çetin bir dünyaya geldiğimhissini duyumsadım, içim üşüdü. Gideceğimizyer nasıl bir yer diye düşündüm birden.Beni bu düşünceye iten soğuğa karşıkorunma istemiydi. Yabancısı olduğumbu dünyada beni nelerin beklediğini bilememek,bir yandan gerilla olmanın heyecanınıyaşatırken diğer yandan da adınıkoyamadığım ve söylemeye de çekindiğimbir korku yaratıyordu.Orta boylu olan arkadaş önümde yürüyordu,diğeri ise en önde yol açıyordu.Ben ise onların ayak izlerine basarak yürüyordum.Rüzgar bir tokat gibi çarpıyorduyüzüme. Gözlerimi açmakta güçlük çekiyordum.Önümde yürüyen arkadaş sankitüm düşündüklerimi biliyor gibiydi. Üşümeninhangi hallerde neler düşündürdüğünüiyi biliyor olmalıydı ki, hemen kefiyesiniçıkarıp, bana uzattı.“Sağ ol istemiyorum” dedim. İhtiyacımolduğu halde almadım. Çünkü benim yüzümdeno da kefiyesiz kalacaktı.“Ben alışkınım. Sen soğuk alırsın, albir şey olmaz” dedi.İkinci bir itirazı yapmadan aldım.“Adın ne” diye sordu.“Daha isim bulmadım. Ama Rojin olsunistiyorum” dedim.“Tamam. Adın Rojin. Artık bir gerillasın.Benim adım da Doğan. Bizde önceisim paylaşılır” dedi, gülümseyerek.Sıcak gülümsemesiyle içime, tarifi imkansızolmayan, ama sözcüklere de sığmayanbir mutluluk doğdu. Geçici ya dasahte değildi duyumsadığım. Bir çocuk gibiydim.Dağın sihirli dünyasına girmiştimartık.Kar ayaklarımın altında gevrek gevrekeziliyordu. Her adımımda sanki değişenyaşamını soluyordum. Başlangıcın bilinmezolmasına rağmen. Bilinmezlik kaygıgetirir her zaman. Ardı arkası kesilmeyenve cevabı bilinmeyen sorular insanın içiniyiyip bitirir.“Nereye gidiyoruz?”“Noktaya, arkadaşların olduğu yere.”“Çok arkadaş var mı orada?”“Tahmin edemeyeceğin kadar” dedive anlatmaya başladı. Henüz kendimebile sormadığım ve soramadığım sorularacevap veriyordu. İleride bu sorularıncevaplarını arayacağımdan emin konuşuyordu.Söyledikleri kış soğuğunda ılıkbir meltem gibi esiyordu içime. Bana sadecedinlemek kalıyordu. Bunları neredenbiliyordu, nasıl anlıyordu, yıllar sonraanlayacaktım. Ama o gece kampaulaşıncaya kadar, gerilla yaşamımın ilkyıllarına yetecek bilgiyi aldım.O, tüm yaşanmışlıkların süzgeci gibiydi.Tecrübeleri bir ırmak kadar akışkandı.Yıldız altında, donmuş kar soğuğunda, sıcaksohbet eşliğinde ulaştığımız kamptaayrıldık. Vedalaşmadan, teşekkürümü almadangitmişti. Sonradan, gerillanın vedalaşmakgibi bir adetinin olmadığını öğrendim.Vedalaşmak gerillada yoktu. Yoklukile varlık arasına ölüm girse bile.İkinci görüşmemiz yine bir alandanbaşka bir alana geçiş anında oldu. Amabu sefer yaşam farklılığının ürkekliğini değil,benzerliğin samimiyetini kazanmıştım.Tatvan’dan Mutki alanına geçiyorduk. Doğanarkadaş kuryemizdi. Sonradan öğrendiğimegöre Garzan’ın ilk kuryesiymiş.Yürüyüş anında yine moral veriyor, konuşuyorve en zor anlarda yardımcı oluyordu.Onu, bende bıraktığı izi gibi gördüm.Hatta onun daha farklı yönlerini detanıdım. Coğrafyayı ayrıntılı tanıması, arkadaşlarlaolan diyalogundaki saygınlığı,emekçiliği. Yol boyunca bıkmadan, usanmadanbize meyve topluyordu. Doğadannasıl faydalanacağını iyi biliyordu ve doğaylaaralarındaki o gizli uyumu tüm arkadaşlarıylapaylaşabiliyordu. Onunla herkarşılaşmamız bir eğitim gibi geçiyor veben kendimi hep sorgulamak zorunda hissediyordum.Mutki’den Sason’a doğru geçerken yineo kuryemizdi. Kışı Sason’da berabergeçirmiştik. Bu süre içinde onu daha iyitanıdım. Neden bu kadar sevildiğini çözmeyeçalıştım. O, insanın tüm korkularınıkendinde yenmişti. Buydu çevresine güvenveren. Olması gereken ve yaşanılanarasındaki uçurumu fark edince insan, ilkgözüne çarpan davranışlar buna dair oluyor.İşte Doğan arkadaş insanın yaşayabileceğikorkuların bir çoğunu kendisindeyenmişti. Bunu yaşamın her alanında hissettiriyordu.Mesela yoldaşlarına bağlılığınıyüzlerce kez ispatlamıştı. Onunla heryere gider, her mevzide çatışır, hatta onagelen mermiye doğru atılabilirsin. Hırçınakan bir nehirden önce o geçer, soğukhavada önce o korunacak yer bulur, yaşamaadapte olanlarla en çok o tartışırdı.Yaşamı sevmenin yöntemini öğretirdi.Bunları hep yapıyordu ve bu, onun içinyaşam biçimi haline gelmişti.Doğan arkadaşın arkadaşlara bağlılığınınbüyüklüğü düşmana olan tepkisindengeliyordu. Düşmana ve onun yarattığıkişiliğe öylesine intikam duyuyordu ki,bu onu inatçı kılıyordu. Güleç yüzünde öfke,asi çizgilere dönüşmüştü. Onu “Serhışk” lakabını almaya kadar götürmüştü.Ağzından düşmeyen bir tek cümlesi vardı,“Her şey arkadaşlık için.”Karargahta geçirdiğimiz kış aylarındaarada bir sohbetlerimiz oluyordu. Amaunutamadığım bir anısı hala dipdiri dururhafızamda.Ovada halk çalışmalarında olduğumdönemde Batmanlı bir aile bana radyohediye etmişti. O yıllarda radyo sahibi olmak,oldukça lüks sayılıyordu ve bugünkügibi her arkadaşta radyo bulunmazdı. Karargahtakaldığımız süre boyunca karargahkomutanından tüm arkadaşlara kadar,herkes radyomu istedi. Sadece Doğanarkadaş istememişti. Bir gün ona,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!