24.08.2015 Views

SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 29ladı. Türkiye’nin “Dicle ve Fırat’ı değerlendirmeçalışmaları (GAP), belki daha bölgeninmakus talihini değiştirmemiştir, ama kıyıdaşülke ilişkilerini değiştirdiği ve suyunbir sorun olmaya başladığı açıktır.” (21) Çünkü,Türkiye’nin suyu artık politik mücadeleninbir aracı olarak kullanmaya başlamasıylabirlikte Irak ve Suriye’de, mevcut kaynaklardanhızla ve sonuna kadar kullanabilmekiçin yoğun bir çabaya girdiler. Örneğin GAPprojesini gerçekleştirmeye yönelik olarakyapılan kredi anlaşmalarına müdahale etmeyeçalışarak, Irak ve Suriye’nin bu nehirlerdenyararlanma haklarını genişletmeyeve projenin başlamasını geciktirmeye yöneldiler.Örneğin, 1966’da Uluslararası KalkınmaAjansı (AID) ile Türkiye arasında yapılankredi anlaşması, bu nehirlerle kıyıdaşülkelerle ek bir protokol imzalanmasını zorunlulukolarak getirmiştir. (22) Bu protokoldeaşağı kıyıdaş ülkelere bırakılması gerekensu miktarı 350 metreküp/saniye olarak belirlenmiştir.Bu miktar zamanla tedricen artırılarak’87 yılında Suriye ile Türkiye arasındaimzalanan Ekonomik İşbirliği Protokolü’nde(23) (6. madde) Fırat’tan Suriye’ye 500metreküp/saniye su bırakılması kararabağlanmıştır. Irak ve Suriye’nin son istemleriise bu iki nehirden 700 metreküp/saniyeolarak belirlenmiştir.Bugün uluslararası hukuk ve diplomasialanında ciddi tartışmalardan birinin konusunuoluşturan Dicle-Fırat su kaynaklarısorunu, tarafların kendi tezlerini desteklemekamacıyla ürettikleri yeni kavramlarladaha bir çıkmaza itilmektedir. ÖrneğinTürkiye, Dicle ve Fırat’ın aslında tek birhavzayı oluşturduğunu ve bu nedenle birliktedeğerlendirilmesi gerektiğini söylerkenbu havzanın statüsü hakkında ise “sınıraşansu” adıyla yeni bir kavram türetmiştir.Türkiye’ye göre sorun sadece “suyunkullanımı” sorunudur. Bu su kaynaklarıüzerinde egemenlik hukukuna dayalıtam bir kullanım hakkı olduğunu; Irak veSuriye’nin komşuluk haklarını koruyarakonlara da yeterince su verildiği takdirdesorunun çözümleneceğini savunmaktadır.Oysa uluslararası hukuk “sınıraşan su” gibibir kavramı tanımamaktadır. BM’nin’97’de kabul ettiği Uluslararası SularınUlaşım Dışı Amaçlarla Kullanımı Sözleşmesi’nde“uluslararası su” kavramı yer almaktadır.Türkiye bu sözleşmeyi imzalamamakiçin uzun zamandır direnmiştir.Suriye ise, bu iki nehrin birbirinden ayrıiki nehir olarak ele alınması gerektiğinisavunmaktadır. “Uluslararası su” niteliğindeolan bu iki nehir üzerindeki anlaşmazlığın“kullanım sorunu” değil “paylaşım sorunu”olduğu noktasından tartışmayı sürdürmektedir.Suriye, kıyıdaş ülkelerin biraraya gelerek Dicle ve Fırat suyunun hakçapaylaşımını bir anlaşma ile birlikte çözmelerigerektiğini savunmaktadır. (24)Sorun, zaman zaman Suriye ve Irakarasında da ciddi krizlere neden olabilmektedir.Örneğin Suriye ’75’de TabkaBarajı’nı yapmaya kalktı. Bu, Irak’a gidensuyun azalmasına neden oldu. Irak’ta 3milyon çiftçinin bundan zarar görmesi kaçınılmazdı.İki ülke arasında gerginlik hementırmanarak, iki ülke arasında sıcaksavaş tehlikesi ortaya çıktı. Sovyetler Birliğive Suudi Arabistan devreye girerekbu gerginliği çatışmaya dönüşmeden soğutabilmişlerdir.Türkiye ile komşuları arasındaki su sorunusalt Dicle-Fırat üzerinden doğmamaktadır.Örneğin Lübnan’dan doğup, Suriyeüzerinden geçerek Türkiye’de Hatay’dandenize dökülen Asi ırmağı da birbaşka çatışmanın nedenidir. Hatay’ın Suriyeile Türkiye arasında tartışmalı statüsündendolayı, Suriye bu ırmak konusundaTürkiye ile tartışma masasına oturmayıreddetmektedir.Nil nehri vek›y›dafllar› aras›nda su sorunuSu sorununun boyutlarını anlatabilmekamacıyla esas olarak Dicle-Fıratüzerinde durdum. Ancak Ortadoğu’dayer alan diğer nehirler de en az Dicle-Fıratkadar sorunludurlar. Nil, bunlardan belkide en önemlisidir. Çünkü, dokuz kıyıdaşasahip olmasına rağmen, Mısır ve Sudan’lailgili bir iki anlaşma dışında, uluslararasıplatformlarda bu nehir üzerine yapılmışantlaşma yok denecek kadar azdır. Bölgede19. yüzyıldan beri Nil üzerine bütün düzenlemeler,gerçekte İngiliz egemenliğininprojeleri olarak kendini dayatmaktadır.1891’de Etiyopya adına İtalyanların ve birİngiliz kolonisi olan Mısır adına da İngilizleringetirdiği kullanıma ilişkin düzenlemelerbütün kıyıdaşlar için de geçerli olarakkabul edilmiştir. Bu antlaşmaya göre: İtalyadevleti, Mavi Nil’den Nil’e akacak sumiktarını azaltabilecek hiçbir girişimde bulunmayacağısözünü vermektedir. Bu hüküm,1902’de Mısır adına İngilizlerin Etiyopyaile yaptığı ve Etiyopya’nın sınırlarınıbelirleyen antlaşmaya da konuldu. Buantlaşma 1905’te İngiltere, İtalya ve Fransaarasında bir kez daha yinelendi.Nil, Mısır’ın biricik yaşam kaynağıdır.Dünyanın en az yağış alan bölgelerindenbirinde oturan Mısır, neredeyse bütünüyleNil’e bağımlıdır. Bu nedenle Mısır ordusununda neredeyse bütün görevi,Nil’in güvenliği ve düzenli akışının sağlanmasıgörevi olmuştur. Örneğin Nil’ingüvenli akışıyla ilgili bir sorun olması durumunda,Mısır ordusu, parlamento onayınıbeklemeksizin askeri bir karşılık vermeyetkisine sahiptir. (25)Nil üzerinde Mısır egemenliği Mayıs1929 yılında imzalanan Sudan-İngiltere(Mısır) Antlaşması ile gerçekleştirilmiştir.Dünya’nın yaşadığı ekonomik krizlerin enbüyüğü olan ’29 Dünya Ekonomik Krizi döneminde,tekstil pazarında atılım yaparakkrizden sıyrılmaya çalışan İngiltere, tekstilinana hammaddesi olan pamuk üretiminiMısır’da geliştirebilmek için, Mısır’a, Nilnehrinin olanaklarını daha fazla aktarmakistemiştir. Bu antlaşmada: “Sudan ve İngilizyönetimi altında bulunan diğer ülkelerde,Nil ırmağı ve kaynağını teşkil eden göllerüzerinde, Mısır’a ulaşan suyun miktarınıazaltacak, ulaşmasını geciktirecek veyasu seviyelerini düşürecek hiçbir sulama,enerji tesisi inşa edemez ve veya tedbiralamaz” denilmektedir. (26) ’59’da Mısır ileSudan arasında yapılan bir antlaşma ileNil sularının yüzde 55,5 milyar metreküpüMısır’ın ve 18,5 milyar metreküpü Sudan’ınkullanımına bırakılmıştır. Diğer yedi kıyıdaşülkeye Nil üzerinde hiçbir hak verilmediğigibi, bu yedi ülkeden biri eğer Nil’denyararlanmak isterse, Mısır ve Sudan devletlerininoluşturduğu bir Ortak Teknik Komite’yebilgi verme, danışma ve onay almazorunluluğu altına sokulmuşlardır. ’50’li yıllarda,Nasır hareketinin başladığı dönemde,bu ulusalcı hareketten hoşlanmayan veyıkımını arzulayan ABD de bölgeyle fiilenilgilenmiş ve su sorunundaki bu haksız düzenlemealeyhine kışkırtarak öne çıkardığıEtiyopya’yı desteklemiştir.Sadece su kaynaklarının kullanımı değil,ama bu kaynaklar üzerinde gerçekleştirilenyatırımlar da su sorunu kapsamı içerisindeortaya çıkan çatışmalar kapsamındadır.Örneğin Mısır’ın Süveyş’i millileştirmeyekalkması üzerine ortaya çıkan ’56Savaşı, esasında Nasır yönetiminin dünyanınen büyük yatırım projelerinden biriolan Asuan barajını dış finans kaynaklarınadayanarak değil, ulusal kaynaklardanyapma isteğinin bir sonucudur.Bölgede, Nil kökenli fiili ve potansiyelsorunları barışçıl metotlarla çözebilmekiçin, Nil kıyıdaşlarının (Mısır, Sudan, Uganda,Zaire, Orta Afrika Cumhuriyeti, Burundi,Tanzanya ve Ruanda) oluşturduğu UN-DOGO (Nil Nehri Havzası Ülkeleri Birliği)adlı uluslararası kurum, bir istikrar yaratmayaçalışmaktadır. Ne var ki, Nil kıyıdaşlarındanKenya ve özellikle Nil’in en büyükkaynağı Etiyopya’nın bu birlik içinde yer almaması,kurumun sorunların çözümüneilişkin etkisini bir hayli daraltmaktadır.Ürdün-fieria ve su sorunuİsrail-Filistin savaşını anlayabilmek içinbiraz da İsrail, Ürdün ve Filistin ÖzerkYönetimi açısından tek yer üstü su kaynağıolan Ürdün nehrinin söz konusu bölgeiçin önemini kavramak gerekmektedir. BirYahudi devletinin kurulmasına ilişkin ilkprojelerin geliştirildiği 1897 Birinci SiyonistKongresi’nde önerilen devletin sınırları öncelikleÜrdün nehri olmak üzere, Ortadoğu’nunönemli su kaynaklarını içerecek birgenişlikte tasarlanmıştı. ’19 Paris BarışKonferansı’nda gündeme getirilen bu tasarı,1848’de İsrail devletinin kurulmasıaşamasında da özenle gündemde tutulmuştur.Devletin kurulmasından sonra ise,toprak kavgasının aslını su kaynaklarınasahip olma güdüsü biçimlemiştir. Bu anlamda,’67 Savaşı’nın temel nedenlerindenbelki de en önemlisinin su sorunu olduğunusöyleyebiliriz. ’67 öncesi Ürdün“Nil, M›s›r’›n biricik yaflam kayna¤›d›r. Dünyan›n en az ya¤›fl alan bölgelerindenbirinde oturan M›s›r, neredeyse bütünüyle Nil’e ba¤›ml›d›r. Bu nedenleM›s›r ordusunun da neredeyse bütün görevi, Nil’in güvenli¤i ve düzenliak›fl›n›n sa¤lanmas› görevi olmufltur. Örne¤in Nil’in güvenli ak›fl›yla ilgili birsorun olmas› durumunda, M›s›r ordusu, parlamento onay›n› beklemeksizinaskeri bir karfl›l›k verme yetkisine sahiptir.”havzasının sadece yüzde 3’üne sahipolan İsrail, işgal ettiği Batı Şeria ve Golantepeleri sonrasında su payını yüzde 10’açıkarmıştır. BM Teşkilatı’nın raporlarınagöre İsrail, su tüketiminin yüzde 67’sini işgalaltındaki topraklardan sağlamaktadır.Bu da, İsrail’in niçin işgalden vazgeçmediğisorusuna yeterli yanıtları sunmaktadır.İsrail, Batı Şeria’yı işgal ettikten sonra, işgalbölgesindeki suyun kullanımını kurallarabağlamış; suyu “askeri kontrole tabistratejik kaynak” olarak ilan etmiş ve Filistinlilerinsuyu açmasını yasaklamıştır.Gerçekte su savaşlarının neden olduğuzarar, elde edilen yararların çok üzerindedir.Erdem Denk’in bu konuda verdiğiörnek düşündürücüdür: “Sadece bir adetF-15 uçağı üretecek parayla 17 milyonmetreküp suyun tuzdan arındırılabileceği...Bu da demektir ki 100 tane uçak parası,Ürdün ırmağının bir yılda taşıdığı kadarsu sağlamaya yetecektir.” (27)Litani ve su sorunu’de İsrail’in Güney Lübnan’ı1982 işgali ile fiilen İsrail’in dekullanımına geçen Litani ırmağı, aslındaParis Barış Konferansı sürecinde İsrail içindüşünülmüş su kaynaklarından biri idi. Bugünfiili işgale rağmen, Lübnan’ın, suyunbüyük bölümünü kuzey kesiminde kullanmasındandolayı İsrail’e fazla yarar sağlamamaktadır.Litani ırmağı, bugünkü konumuyla Ortadoğu’dakien az sorunlu su kaynağıdır.Ama İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin herbarış görüşmesinde, Filistin’e su sağlayacakkaynak olarak daima tartışma gündeminegetirilmektedir.Bölgesel özellikler ve su sorunuBölge özellikleri itibariyle değerlendirdiğimizde,devletler arası bir sorunolarak su sorununun belli başlı özelliklerinişöyle sıralamak mümkündür:1. Petrolden farklı olarak su, dışarınınbölgeden değil, bölgenin dışarıdan (ya datek tek ülkelerin diğer ülkelerden) talepleriyleortaya çıkan bir sorundur. Su kaynağınasahip olan ülkeler (esas olarak Türkiyeve Mısır) 19. yüzyıl sonlarında ortayaatılan bir uluslararası doktrin olan MutlakEgemenlik Doktrini (Harmon Doktrini) (28)çerçevesinde davranmayı yeğlemektedirler.Bu doktrine göre su kaynaklarının kullanımhakkı, kaynağın üzerinde yer aldığıülkeye aittir. Bu hak kullanılırken, kaynakülkenin, suyun ulaştığı diğer ülkelere (aşağıkıyıdaşlara) önemli bir zarar vermemesiilkesi gözetilir.2. Bu ülkeler aynı coğrafyada sınırdaşülkelerdir. Aynı zamanda bu ülkelerin herbirinin coğrafi, sosyal ve tarihsel özellikleridiğerleriyle iç içe geçen birçok ortaklıklarasahiptir. Bu nedenle, su sorunu diğer sorunlarlabirlikte, zaman zaman onların içindeifadesini bulur. (Birleşik Kriz karakterinesahiptir.) Bölgenin özellikleri nedeniyleiç içe geçmiş sorunların neden olduğu çatışmalarda,genellikle diğer sorunların yanısıra yer alır. ’60 sonralarından itibarenise, su sorunu, başlı başına bir sorun olaraksık sık bağımsız bir sorun olarak gündemegetirilmektedir.3. Su sorunu, sadece bölge halklarıylasınırlı bir sorundur. Başka bir deyişle, dışgüçlerin çıkarlarıyla doğrudan ilgili değildir.Bu durumda (bölge halklarının durumuda hatırlanırsa) anlaşmazlığa düşecek ülkelerarasında fazla bir güç farklılığı sözkonusu değildir. Bu durum ise, bir yandançatışmanın büyümesini engellerken, diğeryandan sorunun çözümsüz kalarak sürekligündemde kalmasının nedenini de oluşturmaktadır.4. Bölge ülkelerinin ortak su kaynaklarını“kontrol” edebilme istemi nedeniyle, isteristemez su “bir politik etkileşim sürecinebağlanıyor” ve “bir güç faktörüne” dönüşüyor.Türkiye aç›s›ndansu sorunun gelece¤iSadece günlük yaşamda sıradan sohbetlerimizdedeğil, ama aynı zamandayazılı ve görsel medyada da bilim çevrelerindede, Ortadoğu’da “su kaynaklarınınstratejik bir öneme sahip olduğuna”ilişkin değerlendirmelere sıkça rastlarız.Birçok politik bilimci ya da politik analizcininOrtadoğu’ya ilişkin yaptıkları yorumlardaise, su kaynaklarının kullanımından doğankrizlerin daha sık ortaya çıkacağınadair vurgular son yıllarda biraz daha öneçıkmaya başladı.Bugün, Birinci Körfez Savaşı sonrasındagelişen ve birinci aşaması emperyalistABD’nin Irak’ı işgaliyle son bulan sürecinönümüzdeki on yıllarda gelişecek yeni aşamalarında,bölgede maddi faktörler (doğalkaynaklar) bazında suyun, belki petroldende daha önemli bir konuma geçerek bölgedevletleri ve diğer muhatapları arasında yenikrizlerin ve savaşların nedenini oluşturacağıdüşüncesi yaygınlık kazanmıştır. Birkriz faktörü olarak petrolün uluslararası etkisinekarşın elbette suyun etkisi (geniş anlamdabir tanımlama yapsak bile) salt bölgeselkalmaktadır. Ancak, bölgenin Avrupave bütün dünya için önemi, burada ortayaçıkan her küçük gerginliği dışarıya büyüksarsıntılar biçiminde yansıtacaktır.Ortadoğu su kaynakları söz konusu olduğunda,suyun neden “stratejik” nitelemesiile birlikte tanımlandığını anlayabilmekiçin, bir iki cümle ile de olsa, strateji kavramınınaçılımını yapmak gerekecektir.“Bir stratejik durum, sadece belirli sayıdamaddi faktörler arasında ortaya çıkabilecekdahili ilişkilerin doğurabileceği sonuçlardançok daha farklı oluşumların ifadesidir.Burada tek yönlü (ve özelliklemaddi ortamla sınırlı) nedensellikten kaçınmakgerekir. Bir stratejik durum dahaçok, ‘sayı ve niteliği devamlı değişen konuve ortamlarda karşı karşıya gelen zıtiradeler arasında belirli etki ve tepkilerşeklinde ortaya çıkan, ve zamanla değişikkapsam ve nitelikte farklı etki tepkileredoğru gelişim gösteren bir süreç, bu sürecinbelirli bir andaki görünümü’ olarak düşünmekgerekir. Bu etkileşimin temelindeyatan ana faktör psikolojik bir etkinin karşılıklıolarak taraflar üzerine empoze edilmesidir.Bu amaca yönelik olarak taraflar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!