Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
önyargılar nedeniyle aile ve çevrenin baskısına maruz kaldığını göstermektedir (Demircioğlu,<br />
2000; Sucu, 2007). Kadınların boşanma sonrası dönemde karşılaştıkları maddi ve manevi<br />
zorluklar, boşanmanın kadınlar için ancak son çare olarak başvurulduğuna işaret etmektedir.<br />
Şiddet ve istismar içeren aile içi ilişkileri görmezden gelen ve sadece ailenin<br />
bütünlüğüne ve devamına yönelik politikaların, aile içi ilişkilerde kadınlar ve çocuklar gibi<br />
dezavantajlı konumda olan bireyleri korumak yerine, aile içindeki eşitsiz ilişkilerin<br />
sürdürülmesine hizmet edeceği aşikardır. Aile içi eşitsizliği pekiştiren bu tür politikalar ailenin<br />
sağlıklı bir toplumsal birim olarak varlığını ve sürdürülebilirliğini tehikeye soktuğu gibi gelecek<br />
kuşakları oluşturacak birbirine saygılı ve eşit bireylerin yetişmesini de engellemektedir.<br />
3.2.Aile içi cinsiyet temelli iş bölümü<br />
Türkiye’de ailelerin büyük çoğunluğunda, eşlerin, aile içinde eşit haklara sahip<br />
olduğundan ya da karar alma süreçlerine eşit katılımından bahsetmek mümkün değildir. Aile<br />
içi ilişkilere ve toplumsal yaşama hakim olan erkek egemen yapı, kadın ve erkeklerin<br />
doğuştan sahip oldukları farklılıklara uygun roller üstlendiği yargısından hareketle<br />
meşrulaştırılmaktadır. Bu rol ayrışmasında erkeklerin “dış işlere” kadınların ise “iç işlere”<br />
bakmalarının doğal olduğu ve bu rol dağılımının adil olduğu varsayılır. Oysa, “dış işler/iç işler”<br />
ayrımının ne tür bir karar alma mekanizmasına tekabül ettiği bile açık değildir. Genel olarak,<br />
kadınların “iç işler”e bakmasından anlaşılan, örneğin, erkeklerin sahip olduğu ve yönettiği<br />
aile gelirinden kendilerine verilen parayla evi idare etme “hakkı”dır.<br />
Klasik liberal kuram ev (aile) ve ev dışı (aile dışı) alanları özel alan ve kamusal alan<br />
olarak ayrıma tabi tutarken kamusal alanı rasyonel, eşit ve adil ilişkilerin varolduğu, özel alanı<br />
da fedakarlığın, duyguların ve aile fertleri tarafından kabullenilmiş bir hiyerarşinin hakim<br />
olduğu alanlar olarak tarif eder. Toplumsal cinsiyet perspektifinden bakanlar ise, kamusal<br />
alan ile özel alanın geçişkenliği ve sürekliliğini gözardı etmenin kadın-erkek eşitliği sağlama<br />
açısından sorunlarına dikkat çekerler. Kadın-erkek eşitliğine ulaşmanın sadece ev dışı<br />
alanlarda eşitlik sağlamakla mümkün olmayacağı aşikardır. Ev içinde eşitsiz ilişkiler sürdüğü<br />
sürece bunun sonuçları ev dışına da taşar. Aynı şekilde, kadınların ev dışındaki dezavantajlı<br />
konumu da ev içindeki ilişkileri etkilemektedir. Oysa, kadın ve erkeklerin, kişisel olarak<br />
potansiyellerini gerçekleştirip genişletebilecekleri eşitlikçi bir toplumsal yaşam ancak eşitlik<br />
her alanda sağlandığı koşulda mümkündür.<br />
24