05.11.2012 Views

ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

TAKSİM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

1. DAHİLİYE KLİNİĞİ<br />

Şef Uzm. Dr. İsmail EKİZOĞLU<br />

TİP 2 DİYABETLİ HASTALARDA<br />

SESSİZ MİYOKARD İSKEMİSİ TARAMASI VE<br />

SESSİZ İSKEMİ SAPTANAN HASTALARDA<br />

KARDİYOVASKÜLER RİSK FAKTÖRLERİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

(Uzmanlık Tezi)<br />

Dr. Muhammed Masum CANAT<br />

Koordinatör: Uzm. Dr. Rahime ÖZGÜR<br />

<strong>İstanbul</strong> 2009


<strong>ÖNSÖZ</strong><br />

Uzmanlık eğitimim süresince değerli bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım<br />

saygıdeğer hocam Dahiliye klinik şefi Uz.Dr. İsmail Ekizoğlu’na, 1. Dahiliye<br />

önceki klinik şefi kıymetli hocam Uz.Dr. Ömer Şenkal’a,<br />

Eğitim sürem boyunca her konuda anlayış, destek ve bilgilerini<br />

esirgemeyen, tez koordinatörüm klinik şef yardımcısı Uz.Dr. Rahime Özgür’e,<br />

bilgi ve tecrübeleriyle mesleki gelişimime katkılar sağlayan klinik şef yardımcısı<br />

Uz.Dr. Osman Maviş’e,<br />

Rotasyonlarım süresince bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, İ.Ü.<br />

Kardiyoloji Enstitüsü Kardiyoloji kliniği, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs<br />

Hastalıkları kliniği ve Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon<br />

Hastalıkları kliniklerinde birlikte çalışma fırsatı bulduğum tüm hocalarıma,<br />

İhtisas sürem boyunca eğitimimde emekleri olan 1. Dahiliye ve 2. Dahiliye<br />

klinikleri tüm uzmanlarına, asistanlığım süresince birlikte dayanışma içinde<br />

çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma, çalışmaktan mutluluk duyduğum tüm<br />

hemşirelere ve hastane personeline,<br />

Bugünlere gelmemde çok büyük emekleri olan, tüm eğitim hayatım boyunca<br />

desteklerini ve yardımlarını her zaman yanımda hissettiğim annem, babam,<br />

ablam ve kardeşime,<br />

Tüm bu yoğun süreç boyunca desteğini, yardımını ve sabrını esirgemeyen,<br />

üstün çaba ve fedakarlık gösteren çok değerli eşim Dr. Dilek Canat’a,<br />

Ve varlığıyla hayatıma renk katan canım kızım Zeynep’e,<br />

Sonsuz saygı ve sevgiyle teşekkürlerimi sunarım…<br />

Dr. Muhammed Masum Canat<br />

i


İÇİNDEKİLER<br />

Önsöz i<br />

İçindekiler ii<br />

Kısaltmalar iii<br />

GİRİŞ VE AMAÇ 1<br />

GENEL BİLGİLER<br />

Tanım 2<br />

Epidemiyoloji 2<br />

Sınıflama 4<br />

Tanı 7<br />

Tip 2 Diabetes Mellitus 12<br />

Tedavi 15<br />

Komplikasyonlar 27<br />

DM ve Kardiyovasküler Hastalıklar 32<br />

Sessiz Miyokard İskemisi 41<br />

MATERYAL VE METOD 50<br />

BULGULAR 52<br />

TARTIŞMA 67<br />

ÖZET VE SONUÇ 83<br />

SUMMARY 85<br />

KAYNAKLAR 87<br />

ii


KISALTMALAR<br />

DM: Diabetes Mellitus<br />

KAH: Koroner arter hastalığı<br />

KVH: Kardiyovasküler hastalık<br />

SMİ: Sessiz miyokard iskemisi<br />

MPS: Miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />

MI: Miyokard infarktüsü<br />

WHO: Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü<br />

ADA: Amerikan Diyabet Cemiyeti<br />

EASD: European Association for the Study of Diabetes<br />

IDF: Uluslararası Diyabet Federasyonu<br />

TEMD: Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği<br />

LADA: Latent otoimmun diyabetli erişkin<br />

MODY: Gençlerin erişkin tipi diyabeti<br />

IGT: Bozulmuş glukoz toleransı<br />

IFG: Bozulmuş açlık glukozu<br />

OGTT: Oral glukoz tolerans testi<br />

AKŞ: Açlık kan şekeri<br />

TKŞ: Tokluk kan şekeri<br />

LDL: Düşük dansiteli lipoprotein<br />

HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein<br />

VKİ: Vücut kitle indeksi<br />

RAAS: Renin anjiyotensin aldosteron sistemi<br />

TBT: Tıbbi beslenme tedavisi<br />

iii


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Diabetes mellitus artan prevalansı ve kardiyovasküler hastalıklarla yakın<br />

ilişkisi nedeniyle çok önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Diyabetli<br />

olgularda ölümlerin yaklaşık %50-70’ine koroner arter hastalığı (KAH) neden<br />

olmaktadır (1,2) ve diyabeti olmayan yaşıtlarına göre tip 2 diyabetlilerde<br />

karrdiyovasküler olay riski 2-4 kat daha yüksektir (3). Yapılan büyük<br />

çalışmalara göre diyabetin kardiyovasküler hastalıklar için majör bir risk faktörü<br />

olduğu, hatta KAH ile eşdeğer kabul edilebileceği belirtilmiştir(4).<br />

Diyabette aterogenez, endotel disfonksiyonu, enflamatuvar sitokinler, insülin<br />

direnci, renin-anjiyotensin-aldosteron sisteminin rolü, ileri glikasyon son<br />

ürünleri ve genetik faktörler gibi birçok fizyopatolojik mekanizma ile kompleks<br />

bir oluşumdur (5-11). Bu yüksek ateroskleroz riski, yalnızca klasik risk<br />

faktörleri ile açıklanabilecek düzeyin çok üstündedir.<br />

Koroner kalp hastalığının klinik görünümü diyabetli bir hastada; stable<br />

(kararlı) angina pektoris, unstable (kararsız) angina pektoris, miyokard<br />

infarktüsü (MI) ve ani ölüm şeklinde olabilir. Ayrıca sessiz miyokardiyal<br />

iskemi, ağrısız MI ve kalp yetersizliği normal populasyona göre tip 2 diyabet<br />

hastalarında daha sık görülmekte ve mortalitesi daha yüksek seyretmektedir.<br />

<strong>İl</strong>erlemiş obstrüktif KAH minimal semptomlu veya semptomsuz olabilir ve hızla<br />

ilerleyip MI ve ölüme yol açar. Bazı vakalarda ani ölüm KAH’nın ilk belirtisi<br />

olabilir, koroner olayların %18’inin ilk olay olarak ani ölümle oluştuğu<br />

hesaplanmıştır (12,13). Ani kardiyak ölümlerin %50’sinden fazlası, daha<br />

önceden KAH öyküsü olmaksızın oluşur. Asemptomatik kişilerde egzersiz testi<br />

esnasında miyokard iskemisinin saptanmasının daha sonradan gelişecek koroner<br />

olay ve ölüm riskinin daha yüksek olduğunu gösterdiği ortaya<br />

konmuştur(14,15).<br />

Çalışmamızda tip 2 diyabet hastalarında miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />

(MPS) tekniği ile asemptomatik KAH sıklığını saptamayı ve sessiz iskemi<br />

saptadığımız hastaları; sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet regülasyon<br />

1


düzeyi, dislipidemi, vücut kitle indeksi, bel çevresi, KAH aile öyküsü, gibi genel<br />

KAH risk faktörleri, diyebetik nefropati ve retinopati gibi diğer diyabet<br />

komplikasyonları, hastaların aldığı tedaviler ve tıbbi beslenme tedavisine uyum<br />

gibi bazı bireysel parametreleri kullanarak sessiz iskemi saptanmayan hastalar<br />

ile karşılaştırmayı amaçladık.<br />

GENEL BİLGİLER<br />

TANIM<br />

Diabetes mellitus çeşitli etyolojik faktörler nedeniyle oluşan, mutlak veya<br />

göreceli insülin eksikliği, insüline direnç veya her ikisinin sonucu olarak gelişen,<br />

hipergliseminin ana belirleyici olduğu, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik bir<br />

metabolizma hastalığıdır(16,17). Bunun sonucu olarak kronik hiperglisemi,<br />

karbonhidrat, yağ ve protein metabolizması bozuklukları, kapiller membran<br />

değişiklikleri ve hızlanmış arteriosklerozis oluşur(18). Kontrolsüz diyabetten<br />

kaynaklanan hiperglisemi akut komplikasyonlar ile ölüme yol açabilir, uzun<br />

dönemde tedavisi pahalı olan ve kronik sekeller bırakan kronik<br />

komplikasyonları (retinal, renal, nöral, kardiyak ve vasküler) ile yaşam kalitesini<br />

bozar.<br />

EPİDEMİYOLOJİ<br />

Hastalık ilk yıllarda genellikle asemptomatik olduğu için gelişmiş ülkelerde<br />

bile, bilinen diyabetlilerin bilinmeyen diyabetlilere oranı 2/1, bazı etnik<br />

gruplarda ise 1/1’dir. Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü’nün (WHO) çalışmalarına göre<br />

dünyanın hemen her yerinde diyabet epidemisinden bahsedilmeye başlanmıştır.<br />

Buna göre 100 milyon civarındaki diyabetli sayısının 21. yüzyılın ilk çeyreğinde<br />

ise 300 milyona ulaşacağı beklenmektedir(19).<br />

ABD’de yapılan çalışmalarda 20-74 yaş grubu toplumda diyabet prevalansı<br />

%6.6 bulunmuş ve bilinmeyen diyabet olgularının %50 civarında olduğu<br />

2


ildirilmiştir(20). Ülkemizde ise 1997-1998 yıllarında yapılan "Türkiye Diyabet<br />

Epidemiyolojisi çalışması (TUDEP) verilerine göre, 20-80 yaş grubu diyabet<br />

sıklığı %7.2, bozulmuş glukoz toleransı (IGT) %6.7, bilinmeyen diyabet<br />

oranının %30 olduğu bulunmuştur(19). Kuzey Kıbrıs Türk Toplumunda yapılan<br />

TÜDEP çalışması ile aynı yöntemin kullanıldığı çalışmada ise diyabet sıklığı<br />

%11,3, bozulmuş glukoz toleransının da %13,5 olduğu saptanmıştır (21).<br />

Tüm diyabetik hastaların %5-10'unu tip 1 DM oluşturur. Prevalansı<br />

toplumlara göre değişmekle birlikte yaklaşık %0.25-1 civarındadır. Her yıl<br />

yaklaşık yüz bin kişide 7-17 kişide tip 1 diyabet gelişmektedir(22). Tip 1 diabet<br />

insidansı dokuzuncu aydan sonra giderek artar ve 12-24 yaşlarında en yüksek<br />

düzeye erişir. Bu tepe değerden sonra yaş ilerledikçe insidans azalır. Tip 2<br />

diyabet genel olarak orta yaş grubu ve yaşlıların hastalığıdır, yaş ilerledikçe<br />

insidans artmaktadır. Bununla beraber son yıllarda bazı etnik gruplarda genç<br />

erişkin ve adolesan gruplarda da sıklığı artmaktadır(19). Kadınlarda tip 2 diabet<br />

prevalansı 65 yaşına kadar erkeklerden daha yüksek bulunur, 65 yaş üzerinde<br />

fark ortadan kalkar. Avrupa’da yapılan son çalışmalar, tip 2 diyabetten önce<br />

gelen bozulmuş açlık glukozu (IFG) ve IGT’nin giderek arttığına ve özellikle<br />

yaş ilerledikçe daha fazla görüldüğüne işaret etmektedir. Bozulmuş glikoz<br />

toleransının 20-44 yaş grubunda %3-5 olan prevalansı, 65-74 yas grubunda<br />

%20-30’a yükselmektedir (23). Ülkemizde 2030 yılında diyabet prevelansının %<br />

20’lere yaklaşması beklenmektedir ve 22 milyonun üzerinde diyabetli hastaya<br />

sahip olunacağı tahmin edilmektedir. Toplumda bu derece yaygın bulunmasının<br />

yanı sıra, hızlanmış ateroskleroza, retinopati, nefropati, nöropati gibi bazı özgün<br />

mikrovasküler komplikasyonlara yol açması nedeniyle hastalığın önemi<br />

artmaktadır. İnme riskinde 2 kat, kalp krizi riskinde 2–3 kat, özellikle ayaklarda<br />

periferik vasküler yetersizlik riskinde 50 kat artış söz konusudur (16).<br />

3


SINIFLAMA<br />

Bugüne kadar hastalığın sınıflandırılması farklı birkaç şekilde yapılmıştır.<br />

Ancak yeni gelişmelerin ışığında, ortaya çıkan bazı karışıklıkları engellemek<br />

amacıyla, 1997 yılında Amerikan Diyabet Derneği(ADA) tarafından yeni bir<br />

sınıflandırma önerilmiştir. Bu sınıflandırmada, eskiden kullanılan "insülin<br />

dependent diabetes mellitus (IDDM)" ve "non insülin dependent diabetes<br />

mellitus (NIDDM)" terimleri, tedaviye yönelik terminoloji oldukları ve Tip 2<br />

diyabetin tedavisinde karışıklığa neden oldukları gerekçesi ile kaldırılmıştır.<br />

Yerine "Tip 1 Diabetes Mellitus ve Tip 2 Diabetes Mellitus" terimleri kabul<br />

edilmiştir. ADA’nın 1997 yılında önerdiği ve 2004 yılında güncellediği<br />

sınıflama Tablo 1’de gösterilmiştir.<br />

1. Tip 1 diyabet (Genellikle mutlak insülin eksikliğine sebep olan β hücre yıkımı vardır)<br />

A.Otoimmün<br />

B.İdiopatik<br />

2. Tip 2 diyabet (İnsülin direnci zemininde ilerleyici insülin sekresyon defekti ile<br />

karakterizedir)<br />

3. Diğer spesifik diyabet tipleri<br />

A. β hücre fonksiyonunda genetik defektler (monogenik diyabet formları)<br />

a)MODY 3 (HNF-1α)<br />

b)MODY 2 (glukokinaz)<br />

c)MODY 1 (HNF-4α)<br />

d)MODY 4 (IPF-1)<br />

e)MODY 5 (HNF-1β)<br />

f)MODY 6 (NeuroD1)<br />

g)Mitokondrial DNA<br />

e)Diğerleri<br />

B. İnsülin etkisinde genetik defektler<br />

Tip A insülin direnci, Leprechaunism, Rabson-Mendenhall Sendromu, Lipoatrofik<br />

diyabet, vd.<br />

C. Ekzokrin pankreas hastalıkları<br />

Pankreatit, Travma/pankreatektomi, Neoplazi, Kistik fibrozis, Hemokromatozis,<br />

Fibrokalkülöz pankreatopati, vd.<br />

D. Endokrinopatiler<br />

Akromegali, Cushing sendromu, Glukagonoma, Feokromasitoma, Hipertiroidizm,<br />

Somatostatinoma, Aldosteronoma, vd.<br />

E. <strong>İl</strong>aç ya da kimyasal maddeler<br />

Vakor, pentamidin, nikotinik asit, glukokortikoidler, tiroid hormonu, diazoksid, βadrenerjik<br />

agonistler, tiyazidler, dilantin, α-interferon, atipik antipsikotikler, antiviral ilaçlar,<br />

4


vd.<br />

F. İnfeksiyonlar<br />

Konjenital rubella, CMV, vd.<br />

G. İmmün kökenli nadir görülen diyabet formları<br />

‘ Stiff-man sendromu, anti-insülin reseptör antikorları, vd.<br />

H. Diyabetle birlikte olan diğer genetik sendromlar<br />

Down sendromu, Klinefelter sendromu, Turner sendromu, Wolfram (DIDMOAD)<br />

sendromu, Friedreich ataksisi, Huntington koresi, Laurence-Moon-Biedl sendromu, Myotonik<br />

distrofi, Porfiria, Prader-Willi sendromu, Alström sendromu vd.<br />

4. Gestasyonel diabetes mellitus (Gebelik sırasında ortaya çıkan ve genellikle doğumla<br />

birlikte düzelen diyabet)<br />

HNF-1α: Hepatosit nükleer faktör-1α, MODY 1-6: Gençlerde görülen erişkin tipi diyabet formları 1-6 (maturity<br />

onset diabetes of the young 1-6), HNF-4α: Hepatosit nükleer faktör-1α, IPF-1: İnsülin promotör faktör-1, HNF-<br />

1β: Hepatosit nükleer faktör-1β, NeuroD1: Nörojenik diferansiyasyon 1.<br />

Tablo 1:DM’un Etyolojik Sınıflaması (ADA 2004)<br />

LADA ( Latent Autoimmune Diabetes Adult: Latent Otoimmun Diyabetli<br />

Erişkin ): Tip 1 otoimmun diyabet içine girmekle beraber onun oldukça yavaş<br />

ilerleyen formudur. Hastaların çoğu genelde obez değildir ve aile<br />

anamnezlerinde belirgin özellik yoktur. Ayrıca GADA ve ICA’da pozitiftir.<br />

MODY (Maturity-Onset Diabetes of the Young: Gençlerin Erişkin Tipi<br />

Diyabeti): Tip 2 diyabetin erken yaşta başlayan ve otozomal dominant kalıtımla<br />

geçen alt grubudur. En az iki aile bireyinde 25 yaştan önce diyabet başlamalıdır.<br />

Ailelerin en az yarısında en az üç nesil boyunca vertikal bir geçişin olduğu<br />

otozomal kalıtım özelliği mevcuttur. Prevalans Avrupa’ da %0.5-1 arasında<br />

değişmektedir(24). Tip 2 diyabette ise hem insülin eksikliği hem de insülin<br />

direnci mevcuttur. Buna bağlı olarak Tip 2 diyabetten farkı genetik olarak<br />

programlanmış beta hücre disfonksiyonuna bağlı insülinin yetersiz salınmasıdır<br />

(25,26). GLUT 2 glukoz transporteri ile beta hücresine taşınan glukoz,<br />

glukokinaz tarafından fosforlanması ile ATP oluşur. ATP beta hücre<br />

membranındaki K kanallarını kapatarak depolarizasyona yol açar ve Ca’un<br />

hücre içine girişi ile insülin salglanmaya başlar. MODY2’ de 7. kromozomun<br />

kısa kolunda bulunan glukokinaz geninde mutasyon mevcuttur. Sonuç olarak da<br />

5


insülinin salglanması için gereken glukoz eşiği anormal olarak yükselmekte ve<br />

diyabet gelişmektedir. Hastalarda bozulmuş glukoz toleransı ve açlık<br />

hiperglisemisi mevcuttur. Ketoasidoz görülmez. Obez değildirler. Açlık insülin<br />

düzeyi, normal guruba göre aynı olmasına rağmen hiperglisemiye göre nispeten<br />

düşüktür (24).<br />

Gestasyonel Diyabet: Gebelik döneminde başlamış olan veya ilk olarak gebelik<br />

döneminde tesbit edilen glukoz intoleransdır. Glukoz toleransının bozulması<br />

normalde gebelik süresi içinde özellikle 3. trimesterde ortaya çıkar. Bu evrede<br />

insülin direnci bulunmaktadır. Glikoza insülin cevabı normal evrenin 2 kat<br />

kadarıdır. Aynı zamanda karaciğerin glikojen depolama yeteneği azalmıştır,<br />

fakat mobilizasyonu artmıştır. Gestasyonel diyabet için tarama testi genelde 24-<br />

28. haftalar arasında yapılmaktadır. 50 gr. oral glukoz yüklemesinden 1 saat<br />

sonra plazma glukoz ölçümü yapılır. Testte gebenin aç olması gerekmez. 1 saat<br />

sonra 140 mg/dl’yi geçen değerler tam diagnostik test ihtiyacını doğurur (açlık<br />

durumunda 100 gr. glukoz ile 3 saatlik OGTT ). Genellikle asemptomatik bir<br />

durumdur. Doğumla birlikte sıkılıkla düzelir, ancak daha sonraki gebeliklerde<br />

tekrarlar. Tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörüdür. Belirli faktörler bazı<br />

kadınları gebelikte oluşabilecek glukoz intolerans açısından düşük risk grubuna<br />

sokar. Bu düşük risk grubu 25 yaş altnda ve normal vücut ağırlığında olanlar,<br />

ailede diyabet hikayesi olmayanlar ve yüksek diyabet prevalansı mevcut olan<br />

ırklardan (yerli Amerikan, Afrikalı-Amerikalı, Asyalı) olmayanları içerir (27).<br />

Bozulmuş Glukoz Toleransı (IGT:Impaired Glucose Tolerance) ve<br />

Bozulmuş Açlık Glukozu (IFG : Impaired Fasting Glucose):<br />

Normalin üstünde ancak diyabet tanısı koyduracak düzeyin altındaki glukoz<br />

seviyelerini içeren metabolik evreyi tarif ederler(24). Bozulumuş açlık<br />

glukozunda insülin sekresyon yetmezliği bulunmaktadır. Açlık kan şekeri 100-<br />

125 arasında olup erkek cinsiyette daha sıktır. Bozulmuş glukoz toleransı ise<br />

insülin direncini gösterir. Tanısı açlık plazma glukozu 125 mg/dl nin altında ve<br />

2. saat OGTT düzeyleri 140-199 arasındadır. Kadın cinsiyette daha fazladır<br />

6


(24,27). Bozulmuş glukoz toleransı ile tip 2 diyabet fizyopatolojisi birbirine<br />

benzer. Her ikisinde de açlık plazma insülin seviyeleri yüksektir. Ancak<br />

bozulmuş glukoz toleransında hepatik glukoz üretimi bozulmadığından açlık kan<br />

şekeri yükselmez (24). Bozulmuş glukoz toleransı olan kişiler günlük<br />

yaşamlarında öglisemik olup glikolize hemoglobin düzeyleri de normal veya<br />

normale yakındır. OGTT ile oral glukoz yüklemesinden sonra manifest<br />

hiperglisemi ortaya çıkar (28). Bozulmuş açlık glukozu ve bozulmuş glukoz<br />

toleransının yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Glukoz intoleransı ve<br />

hiperglisemi, insülinin aracılık ettiği glukoz uptake ve metabolizmasını bozan<br />

iskelet kasındaki postreseptör insülin rezistansına bağlıdır. Framingam<br />

çalışmasnda 70 yaş ve üzerinde diyabet ve bozulmuş glukoz toleransı prevalans<br />

%10 olarak bulunmuştur (29). Bu oranın yaşla artma nedeni; orta ve daha ileri<br />

yaşlarda obezitenin artması ve diyabetin ortaya çıkmasına yardım etmesi ile<br />

toplumda diyabet taramasının daha yaygın hale gelmesidir (24).<br />

TANI<br />

Diabetes Mellitus tanı kriterleri 1997 ve 2003 yılında ADA, 1999 yılında<br />

Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü (WHO) tarafından yeniden düzenlenmiştir. Diyabet tanısı<br />

için kan glukoz ölçümü ve Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) en sık kullanılan<br />

testlerdir. OGTT ile diyabet tanısı aldığı halde, AKG ile diyabet saptanmayan<br />

kişilerde glikozillenmiş HbA1C yüksek değildir (


Diyabet ve glukoz metabolizmasının diğer bozuklukları için 2003 yılı<br />

revizyonunu da kapsayan yeni tanı kriterleri Tablo 2’de görülmektedir.<br />

Diabetes mellitus<br />

Venöz plazmada glukoz oksidaz yöntemi ile<br />

ölçülmüş glukoz değeri, mg/dl<br />

Rasgele glukoz (+diyabet semptomları) ≥200<br />

AKG (en az 8 saat açlığı takiben) ≥126<br />

OGTT’de 2. saat KG ≥200<br />

Bozulmuş glukoz toleransı (IGT)<br />

OGTT’de 2. saat KG 140-199<br />

Bozulmuş açlık glukozu (IFG)<br />

AKG (en az 8 saat açlığı takiben) 100-125<br />

Tablo 2: DM tanı kriterleri<br />

Görüldüğü gibi diyabet tanısı üç yöntemle konulabilir. Çok ağır diyabet<br />

semptomlarının bulunduğu durumlar dışında, genellikle hangi yöntemle diyabet<br />

tanısı konulmuşsa daha sonraki bir gün diğer bir yöntemle de tanı<br />

doğrulanmalıdır.<br />

Prediyabet<br />

Daha önce ‘Sınırda Diyabet’ ya da ‘Latent Diyabet’ diye anılan IGT ve IFG,<br />

artık ‘Prediyabet’ olarak kabul edilmektedir. Her ikisi de diyabet ve<br />

kardiyovasküler hastalık (KVH) için önemli risk faktörleridir.<br />

Tablo 2’den görüldüğü gibi, ‘izole IFG’ için AKG 100-125 mg/dl ve 2.saat<br />

KG


WHO ve IDF 2006 yılı raporunda AKG 100-110 mg/dl arasında bulunan<br />

kişilerin çok az bir kısmında diyabet olabileceğinden ve bu sınırdaki kişilerde<br />

yapılması gerekecek OGTT’nin getireceği ek maliyetten hareketle, normal AKG<br />

için üst sınırın 110 mg/dl olması gerektiği belirtilmiş ve 1999 yılı IFG tanımının<br />

110-125 mg/dl olarak korunması benimsenmiştir. WHO/IDF raporunda ayrıca<br />

IFG/IGT kategorileri için “Glukoz Metabolizmas›n›n Ara (Intermedier)<br />

Bozuklukları” teriminin kullanılması tavsiye edilmektedir. Buna karşılık, ADA<br />

ve EASD 2007 yılında yayınlanan son konsensus raporlarında ise 2003 yılındaki<br />

revizyona uygun olarak normal AKG üst sınırının 100 mg/dl olmasını ve<br />

IFG/IGT kriterlerinin ve bu bozukluklar için kullanılan “Prediyabet” teriminin<br />

değişmemesi gerektiğini savunmaktadır.<br />

Tip 1 ve tip 2 diyabetin rutin tanısı için OGTT önerilmemektedir. Diyabet<br />

tanısı için; çocuklarda ve gebe olmayan yetişkinlerde açlık plazma glukoz<br />

ölçümlerinin değerlendirilmesi önerilmektedir (30,31). OGTT AKG’ndan daha<br />

duyarlı ve spesifik bir test olmasına karşın, zor ve tekrarlanabilirliği düşüktür.<br />

Bu nedenle OGTT, bozulmuş açlık glukozu olanlar veya AKG normal ancak<br />

yüksek risk taşıyanların (Tablo 3) değerlendirilmesinde (Tablo 4) yararlıdır.<br />

1. Soy geçmişinde diyabet öyküsü<br />

2. Obezite (VKİ ≥ 27 kg/m2, bel/kalça oranı > 1.0 ve/veya android obez)<br />

3. Yaş ≥45<br />

4. Irk, etnisite (Hispanik Amerikalılar, Pasifik adalılar, vs.)<br />

5. Gestasyonel diyabet veya makrozomi öyküsü (≥ 4 kg)<br />

6. Glikozüri<br />

7. Diyabetojenik ilaç kullanımı<br />

8. Sekonder diyabete yol açabilecek hastalığı olanlar<br />

9. Polikistik over sendromu<br />

10. Daha önce IFG veya IGT tanısı alanlar<br />

11. Hipertansiyon (Kan basıncı >= 140/90 mmHg)<br />

12. HDL kolesterol değeri 250 mg/dl olanlar<br />

Tablo 3: Tip 2 diyabet’in yüksek risk grupları: (32,33,34)<br />

9


Normal glukoz toleransı 2. saat plazma glukozu 4000 g)<br />

•Açıklanamayan nöropati, retinopati, erken ateroskleroz, koroner damar hastalığı<br />

veya periferik damar hastalığı olanlarda<br />

• Operasyon, stres, travma, infarktüs, diyabetojenik ilaç kullanımı veya gebelik<br />

esnasında hiperglisemi ya da glikozüri saptanan vakalarda bu olaylar geçtikten<br />

sonra<br />

•Metabolik sendrom düşünülen vakalarda reaktif hiperglisemiye uygun<br />

yakınmaları olan kisilerde uygulanmalıdır.<br />

Diyabet tanısının basitleştirilmesi ile hatasız bir şekilde diyabet tanısı<br />

konulan bireylerin sayısını arttırmak mümkün olabilir (36). Bu hastalığın ileri<br />

döneminde gelişebilecek mikro ve makro vasküler komplikasyonların daha iyi<br />

önlenebilmesi tanının erken konulması ve metabolik kontrolün iyi yapılması ile<br />

mümkün olacaktır. Yapılan çeşitli çalışmalarda, bozulmuş glikoz toleransı olan<br />

hastalarda diyabetin kardiyovasküler komplikasyonlarının görülme riskinin<br />

%26, 10 yıl içinde diyabet geliştirme riskinin ise %30 civarında olduğu<br />

gösterilmiştir. Bu dönemin de, tanıdan 2-12 yıl önce oluştuğu<br />

bildirilmektedir(35). O halde, diyabetin komplikasyonları, klasik semptomların<br />

ortaya çıkmasından yıllar önce oluşmaya başlamaktadır. Erken tanı ve erken<br />

10


tedaviyi mümkün kılabilecek parametreler ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır<br />

(33,36, 37).<br />

Diabetes Mellitus’ta Yeni Tanı Yöntemleri:<br />

Bunlar başlıca 4 gruptur.<br />

1. İmmunolojik testler: Preklinik dönemde tip 1 diyabetin teşhisinde<br />

değerlidirler (47,48). Tip 1 diyabette rutin olarak otoantikorların ölçülmesine<br />

gerek yoktur. LADA gibi otoimmun diyabet formlarının belirlenmesinde<br />

yararlanılabilir.<br />

- Adacık hücresi stoplazmik antikoru (islet cell antibody: ICA)<br />

- İnsülin otoantikoru (insulin auto antibody: IAA)<br />

- Glutamik asit dekorbaksilaz antikorları (Anti-GAD)<br />

- Anti-tirozin fosfataz ve anti-fogrin antikorları (IA2 ve IA2-β)<br />

2. Periferik insülin direncini belirleyen testler:<br />

- Kan insülin, glikoz ve C-peptid oranları: C-peptid düzeyi, pankreas β-hücre<br />

(endojen insülin) rezervini yansıtır. Tip 1 diyabette rutin olarak ölçülmesine<br />

gerek yoktur. LADA gibi otoimmun diyabet formlarının tip 2 diyabetten<br />

ayrılmasında ve insülin tedavisine geçilecek tip 2 diyabet olgularının<br />

belirlenmesinde açlık ve uyarılmış C-peptid düzeyleri ölçülebilir. Ancak aşırı<br />

hiperglisemi durumunda glukoz toksisitesinin pankreas β-hücrelerine etkisi<br />

nedeniyle C-peptid düzeyi gerçek endojen insülin rezervini yansıtmayabilir.<br />

Ayrıca periferik insülin direnci belirlenmesinde kullanılır.<br />

- Hiperinsülinemik öglisemik klemp testi (HECT)<br />

- Minimal model<br />

- İnsülin tolerans testi (ITT)<br />

- İnsülin supresyon testi (IST)<br />

- Homeostasis model assesment (HOMA)<br />

- Continiuos infusion of glucose with model assesment<br />

3. Beta hücre stimülasyon testleri:<br />

- İntravenöz glukoz tolerans testi (IVGTT)<br />

11


- Glukagon testi<br />

- Standart mixt meal ile C peptid uyarı testi<br />

- Hiperglisemik klemp testi<br />

4. Diğer testler:<br />

- Kapiller bazal membran kalınlığının ölçümü<br />

- Glukoz taşıyıcılarının ölçümü<br />

- Amylin (İslet Amiloid Polipeptid - IAPP) ölçümü<br />

TİP 2 DİABETES MELLİTUS<br />

Toplumda en sık görülen diyabet tipidir, DM’un %80-90’ı tip 2 DM’tur ve<br />

tip 2 DM hastalarının %80’den fazlası obezdir. Daha önceleri insüline bağımlı<br />

olmayan diabetes mellitus olarak isimlendirilen (NIDDM) Tip 2 DM ilerleyici<br />

bir hastalıktır ve değişken oranlarda insülin direnci, ilerleyici β hücre<br />

disfonksiyonu ile relatif, bazı bireylerde ise mutlak insülin sekresyonu eksikliği<br />

ile karakterizedir.<br />

İnsülin konsantrasyonları insülin direncinin büyüklüğüne bağlı olarak<br />

yüksek olabilir. Bu olay süreğen değildir. Sürekli uyarı ile insülin salgılayan β<br />

hücreleri yorulur, hatta amyline ile kaplanarak insülin salgısı azalır. İnsülin<br />

direncine insülin yetersizliği ve hatta yokluğu eklenerek diyabetin fizyopatolojik<br />

tablosu tamamlanır. Tip 2 diyabetik kişiler başlangıçta ve sıklıkla hayat boyu<br />

yaşamak için insülin tedavisine gereksinim duymazlar. Yaklaşık 1/3-1/4' ü<br />

insülin tedavisi ihtiyacı gösterir.<br />

İnsülin insanlarda ve diğer memelilerde pulsatil biçimde salgılanır. Açlık<br />

durumunda insanlar 11-13 dakika periyodisiteye sahip plazma insülin düzeyi<br />

dalgalanmaları gösterirler. Bu salgılanma glukoz konsantrasyonlarının<br />

dalgalanmaları ile eş zamanlıdır. Tip 2 diyabette insülin salgılanmasının hızlı<br />

dalgalanmaları kaybolmuştur ve büyük amplitüdlü salınımların (pulse) sayısı<br />

normal kalmakla birlikte amplitüdü azalmıştır. Bu kaybın tip 2 diyabetin erken<br />

evrelerinde oluştuğu görülmektedir. Böylece bu dalgalanmaların kaybı yalnızca<br />

12


erken tip 2 diyabetin belirleyicisi olabilmekle kalmaz, aynı zamanda karaciğer<br />

ve hasta insülin etkisinin azalmasıyla hiperglisemiye katkıda bulunabilir(38).<br />

Tip 2 diyabetin özellikleri Tablo 5’te özetlenmiştir.<br />

1.Tip 2 DM hem insülin sekresyonu hem de insülin etkisinde bozuklukla birliktedir.<br />

2.Tip 2 DM herhangi bir yaşta olabilir, fakat genellikle 30 yaşından sonra tanı konur.<br />

Özellikle 45 yaş üstü sıklığı artar. Ancak obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10-15<br />

yılda çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları artmaya<br />

başlamıştır.<br />

3. Güçlü bir genetik yatkınlık söz konusudur. Ailede genetik yoğunluk arttıkça, sonraki<br />

nesillerde diyabet riski artar ve hastalık daha erken yaşlarda görülmeye başlar.<br />

4. Her ne kadar tanı anında hastaların yaklaşık %80'inde obezite hikayesi olsa da özellikle<br />

yaşlılarda tip 2 diyabet obez olmayanlarda da görülebilir.<br />

5. Hastalık genellikle sinsi başlangıçlıdır, diyabetin klasik semptomları olan polidipsi,<br />

polifaji, kilo kaybı ile veya bunlar olmadan ortaya çıkabilir. Çoğu kez de uzun süren bir<br />

asemptomatik dönemi vardır ve tesadüfen tanı konur.<br />

6. Tip 2 diabet hastaları ketoasidoza meyilli değillerdir, ama uzun süreli hiperglisemik<br />

seyirde, β ücre h rezervinin azaldığı ileri dönemlerde ve ciddi stres durumlarında<br />

(enfeksiyonlar, travma, ilaçlar veya cerrahi) DKA gelişebilir.<br />

7. Tip 2 diabet hastalarında genellikle diyabetin makrovasküler ve mikrovasküler<br />

komplikasyonları birlikte bulunur. Hatta bazı durumlarda tanı anında mevcut olabilirler.<br />

Tablo 5: Tip 2 DM’un Özellikleri<br />

Patogenezinde ağırlıklı olarak insülin direnci rol oynamasına rağmen kesin<br />

etiyoloji bilinmemektedir. Genetik faktörler tip 1 diyabete göre kesinlikle daha<br />

fazla rol almaktadır. Tek yumurta ikizi çalışmalarında % 75'in üzerinde bu<br />

hastalıkta beraberliğin var olduğu gösterilmiştir. Tip 1 diyabetten farklı olarak<br />

dolaşan adacık hücre antikoru bulunmamaktadır.<br />

Çevre faktörleri ile genetik faktörler şu üç mekanizma ile tip 2 diabete yol<br />

açarlar (39,40) :<br />

a) Periferik dokularda insülin direnci<br />

13


) Pankreastan insülin salınım kusuru<br />

c) Karaciğerde glikoz üretiminin artması<br />

Bu hastalarda temel bozukluk insülinin fizyolojik etkilerine karşı periferik<br />

dokularda, özellikle de çizgili kaslarda direnç gelişmesidir. İnsülin direncini<br />

oluşturabilen veya arttırabilen etkenler arasında yaşlanma, sedanter yaşam,<br />

obezite, psişik ve fiziksel stresler, glukokortikoid ve seks hormonu yapısındaki<br />

bazı ilaçlar, akromegali, cushing hastalığı ve benzeri endokrinopatiler, gebelik,<br />

glukoz toksisitesine yol açan uzun süreli hiperglisemi ve genetik yatkınlık<br />

bulunur. Tip 2 diyabette beta hücrelerinin kan şeker düzeyine yanıtı anormaldir.<br />

Ancak yapılan deneyler göstermiştir ki hasta beta hücrelerinin nörojenik<br />

uyarılara, oral antidiyabetiklere ve sekretine karşı insülin yanıtının bozulmamış<br />

olduğunu göstermiştir. Tip 2 diyabette özellikle glukoza karşı erken insülin<br />

yanıtında bir bozukluk mevcuttur ve beta hücresi glikozu tanımakta güçlük<br />

çeker. Gençlerde ortaya çıkan erişkin tipi diyabette (MODY) ve klasik tip 2<br />

diyabetli olguların bir kısmında genetik olarak belirlenen glukokinaz enzim<br />

eksikligi bu bozukluğa neden olur. Karaciğerden glukoz üretiminin artması<br />

kısmen insülin eksikliğinden ve bunun sebep olduğu glukagon fazlalığından,<br />

kısmen de insülinin etkisizliğinden kaynaklanır. Bu bozukluğun sonucu olarak<br />

açlık hiperglisemisi gelişmektedir.<br />

Tip 2 Diabetes Mellitus üç evreye ayrılır (41):<br />

Preklinik evre: Beta hücre fonksiyonları nisbeten normal olduğundan bu<br />

evrede, periferdeki insülin direnci normale göre daha fazla insülin salınarak<br />

(hiperinsülinemi) aşılmaya çalışılmakta ve böylece bir süre normal glukoz<br />

toleransı sürdürülmektedir. Bu dönemde kan glukozu normal düzeydedir. OGTT<br />

normaldır.<br />

Bozulmuş glukoz toleransı dönemi: Aşırı çalışan beta hücrelerinde bitkinlik ve<br />

salgı yetmezliği gelişir. OGTT patolojik olmuştur. Açlık glisemisi normal<br />

olduğu halde OGTT’de ikinci saat değeri 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaktadır. Bu<br />

dönemde de hiperinsülinemi devam etmekle birlikte periferik direnci<br />

14


aşamamaktadır. Özellikle bol karbonhidratlı yemeklerden sonra poliüri ve<br />

polidipsi gelişebilir. Bu dönemde KAH için risk faktörleri olan hipertansiyon,<br />

hipertrigliseridemi, HDL-kolesterol düşüklüğü sık görülür ve bu nedenle<br />

makrovasküler komplikasyonlar gelişebilmektedir.<br />

Preklinik ve bozulmuş glikoz toleransı evrelerinin ikisine birden “kompanse<br />

periferik insülin direnci” dönemi denir. Kompanse dönemde insülin direncine<br />

sebep olan non-genetik faktörler azaltılabilirse aşikar diyabet ortaya çıkışı da<br />

geciktirilebilir. Kompanse dönemde aşikar diabete geçişin ortalama 10-20 yıl<br />

olduğu düşünülmektedir.<br />

Aşikar diyabet: Bu döneme geçişte üç önemli mekanizma işler. <strong>İl</strong>ki ve en<br />

önemlisi beta hücre sayı ve salgı fonksiyonunda azalmadır. Bunu genetik<br />

belirlese de, hiperglisemi ve artmış yağ asitlerinin toksik etkisi de beta hücre<br />

fonksiyonlarını bozabilmektedir. İkinci mekanizma karaciğer glukoz üretiminin<br />

artmasıdır ki bu bozulmuş glukoz toleransı döneminde genelde normaldır.<br />

Üçüncü mekanizma ise periferik insülin direncinin giderek artmasıdır. Aşikar<br />

diyabet döneminin başlangıcında insülin salgı yedeği yeterli olduğu için diyet ve<br />

oral antidiyabetik ajanlar yeterli olmaktadır. Bu dönem değişken olmakla<br />

beraber uzun yıllar sürer. Beta hücre yedeği zamanla azaldığında insülin<br />

tedavisine ihtiyaç duyulur (40).<br />

TEDAVİ<br />

1. Tip 2 Diyabet Tedavisine Güncel Yaklaşım<br />

Son yıllarda tip 2 diyabetli hastaların tedavisine yaklaşım biçimi büyük<br />

ölçüde değişmiştir. Yeni önerilere göre glisemik kontrol hedeflerin daha aşağı<br />

çekilmesi ve geleneksel basamaklı tedavinin yerine insülin ve kombinasyon<br />

tedavilerine daha erken başlanması benimsenmiştir. Tip 2 diyabet tedavisinde<br />

geniş çapta kabul gören, iki güncel yaklaşım biçimi aşağıda özetlenmiştir:<br />

15


a) IDF önerileri:<br />

Tip 2 diyabetli hastaların tedaviye uyumlarını artırmak ve HbA1C<br />

düzeylerini düşürerek hastalığın morbidite ve mortalitesini azaltmak amacı ile<br />

2005 yılında IDF-Avrupa Bölgesi tarafından oluşturulan ‘Tip 2 Diyabet<br />

Tedavisinde Küresel Ortaklık Grubu’, tip 2 diyabetin daha erken ve daha agresif<br />

biçimde tedavi edilmesini önermektedir (Tablo 6).<br />

- Hedef HbA1C %6.5 olmalı ve tedavinin ilk 6 ayında bu hedefe ulaşılmasının sağlanması,<br />

- Başlangıçta HbA1C >%9 olan hastalarda OAD kombinasyonları ve gerekiyorsa insülin<br />

tedavisine başlanması,<br />

- Başlangıç HbA1C


2. Tip 2 diyabet tedavisinde Yaşam Tarzı Önerileri<br />

a) Tıbbi Beslenme Tedavisi (TBT)<br />

Amerikan Diyetisyenler Birliği ve ADA, tip 1 ve tip 2 diyabetlilerin tanıyı<br />

izleyen ilk bir ay içinde, gestasyonel diyabet olgularının ise tanıyı izleyen ilk<br />

hafta içinde mümkünse diyabet ekibinde bulunan bir diyetisyene sevk edilmesini<br />

ve TBT için 2-3 vizitte toplam 2,5–3 saat ayrılması gerektiğini önermektedir.<br />

Diyabetin önlenmesi ve tedavisinde TBT’nin amaçları:<br />

1. Metabolik kontrolü sağlamak<br />

2. Besin öğesi alımını yaşam tarzını modifiye ederek diyabetin kronik<br />

komplikasyonlarının gelişme oranını azaltmak veya önlemek<br />

3. Bireyin kişisel ve kültürel tercihlerini ve değişime istekliliğini dikkate alarak<br />

beslenme gereksinimini belirlemek<br />

4. Besin seçiminde bilimsel kanıtlarla desteklenmiş sınırlamaları yaparken<br />

yemek yemenin zevkini sağlamak.<br />

5. Tip 1 diyabetli gençler, tip 2 diyabetli gençler, diyabetli gebe veya emziren<br />

kadınlar ve yetişkinler için yaşamın değişik dönemlerinde gerekli besin<br />

gereksinimlerini karşılamak<br />

6. İnsülin veya insülin salgılatıcı ilaç kullananlarda, akut hastalıklarda, diyabet<br />

tedavisi, hipogliseminin tedavisi ve önlenmesi, egzersiz konusunda kendi<br />

kendini yönetme eğitimini sağlamak.<br />

TBT’nin etkinliği:<br />

Prediyabetli veya diyabetli hastalar bireyselleştirilmiş TBT almalıdır. Bu tedavi<br />

diplomalı bir diyetisyen tarafından en iyi biçimde sağlanabilir. Beslenme eğitimi<br />

prediyabetli veya diyabetli kişinin bireysel gereksinimlere, gerekli değişiklikleri<br />

yapabilirlik durumuna, değişime istekliliğine duyarlı olmalıdır. TBT, HbA1C<br />

düzeylerinde, tip 1 diyabetlilerde yaklaşık %1, tip 2 diyabetlilerde %1-2, LDL<br />

kolesterol düzeylerinde 15-25 mg/dl azalma sağlar (42).<br />

17


) Diyabette Egzersiz ve Fizik Aktivite<br />

Diyabetli bireyin fiziksel aktivitesini artırması, KG ve lipid düzeyleri ile kan<br />

basıncı kontrolünün sağlanmasını kolaylaştırır. Fiziksel aktiviteyi artırmayı<br />

hedefleyen bir egzersiz programına başlamadan önce, diyabetli bireyin<br />

egzersizin olası yan etkileri ve kontrendikasyonları yönünden dikkatli bir şekilde<br />

araştırılması gereklidir. Kişisel gereksinimler, sınırlamalar ve kişisel<br />

performansa göre egzersizi bireyselleştirmek gerekir. Prediyabetli ve diyabetli<br />

(özellikle tip 2) bireylerin kilo vermeye yönelik olarak planlanan kalori<br />

kıısıtlaması ile birlikte haftada toplam 150 dakika civarında ılımlı fiziksel<br />

aktivite (örneğin, tempolu yürüme) programı uygulamaları gereklidir. Egzersiz<br />

sırasında hastanın kalp hızını kendi kendine izlemesi ve maksimal kalp hızının<br />

(Maksimal kalp hızı=220–yaş) %60-80 civarında ayarlaması önerilir. İstirahat<br />

kalp hızına göre egzersiz kalp hızı bireysel olarak ayarlanabilir. Egzersiz<br />

öncesinde ve sonrasında ısınma ve soğuma egzersizleri ihmal edilmemelidir<br />

(42).<br />

3. Oral Antidiyabetik <strong>İl</strong>açların Kullanım <strong>İl</strong>keleri<br />

Oral antidiyabetik ilaçlar tip 2 diyabette yaşam tarzı önerilerine (TBT ve<br />

fiziksel aktivite) ilave olarak kullanılabilir. OAD’ler gebelikte kontrendikedir.<br />

Başlıca insülin salgılatıcı (sekretogog), insülin duyarlılaştırıcı (sensitizer) ve α -<br />

glukozidaz inhibitörleri olarak üç grup OAD vardır. Ayrıca yeni geliştirilen ve<br />

bir kısmı oral olarak kullanılabilen ‘insülinomimetik’ ilaçlar da tip 2 diyabet<br />

tedavisinde geniş kullanım alanı bulabilecektir.<br />

a) İnsülin Salgılatıcı <strong>İl</strong>açlar<br />

Bu grupta pankreas β-hücrelerinden insülin salınımını artıran sulfonilüreler<br />

ile etki mekanizması benzer ancak etki süresi daha kısa olan glinidler de yer alır<br />

(Tablo 8).<br />

18


Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />

A.SÜLFONİLÜRELER (2. Kuşak Sülfonilüreler)<br />

Glipizid<br />

Glipizid kontrollü<br />

salınımlı formu<br />

Gliklazid<br />

80 mg tb<br />

Gliklazid modifiye<br />

salınımlı formu<br />

Glibenklamid<br />

Glimepirid<br />

Minidiab 5 mg tb 2.5-40 mg Günde 1-2 kez,<br />

kahvaltıda (ve<br />

Glucotrol XL 5,<br />

10 mg tb<br />

Diamicron,<br />

Betanorm,<br />

Oramikron,<br />

Glumikron, Glikron<br />

80 mg tb<br />

Diamicron MR,<br />

Betanorm MR,<br />

Efikas MR 30 mg tb<br />

Gliben, Dianorm 5<br />

mg;<br />

Diyaben 3.5, 5 mg tb<br />

Amaryl, Diaglin,<br />

Diameprid, Glimax,<br />

Glirid , Sanprid 1, 2,<br />

3, 4 mg;<br />

Mepiriks 1, 2, 3 mg<br />

tb<br />

5-20 mg<br />

gerekirse akşam )<br />

Günde 1 kez,<br />

kahvaltıdan önce<br />

veya kahvaltıda<br />

80-240 mg Günde 1-2 kez,<br />

kahvaltıda (ve<br />

gerekirse akşam<br />

yemeğinde)<br />

30-90 mg Günde 1 kez,<br />

kahvaltıdan önce<br />

veya kahvaltıda<br />

1.25-20 mg Günde 1-2 kez,<br />

yemekte<br />

1-8 mg Günde 1 kez,<br />

Kahvaltıdan önce<br />

veya kahvaltıda<br />

(ve gerekirse akşam<br />

yemeğinde)<br />

Glibornurid Glutril 25 mg tb 12,5-75 mg Günde 1-2 kez,<br />

kahvaltıda (ve<br />

gerekirse akşam )<br />

Glikuidon Glurenorm 30 mg tb 15-120 mg Günde 1-2 kez,<br />

kahvaltıda (ve<br />

gerekirse akşam<br />

yemeğinde)<br />

B. MEGLİTİNİDLER ( Kısa etkili sekretogoglar)<br />

Repaglinid Novonorm, Novade<br />

0.5, 1, 2 mg tb<br />

Nateglinid Starlix, İncuria 120<br />

mg tb<br />

Tablo 8: İnsülin salgılatıcı ilaçlar<br />

0.5-6 mg Günde 3 kez,<br />

yemeklerden hemen<br />

önce<br />

60-360 mg Günde 3 kez,<br />

yemeklerden hemen<br />

önce<br />

19


İnsülin salgılatıcı ilaçların yan etkileri:<br />

Hipoglisemi, alerji, deri döküntüleri, flushing (klorpropamid), hepatotoksisite,<br />

hematolojik toksisite ( agranülositoz, kemik iliği aplazisi) olarak sayılabilir.<br />

İnsülin salgılatıcı ilaçların kontrendikasyonları:<br />

-Tip 1 diabetes mellitus (Özellikle LADA ile ayırıcı tanının iyi yapılması<br />

gerekir)<br />

-Sekonder diyabet (pankreas hastalıkları vd. nedenler)<br />

-Diyabet koması (DKA, HHD)<br />

-Gebelik<br />

-Travma, stres, cerrahi müdahale<br />

-Ağır infeksiyon<br />

-Sulfonilüre alerjisi<br />

-Ağır hipoglisemiye yatkınlık<br />

-Karaciğer ve böbrek yetmezliği<br />

Ayrıca diyabetli hastalarda kullanılan pek çok ilaç çeşitli mekanizmalar ile<br />

sulfonilürelerin etkisini değiştirebilir. Bu ilaçlar kullanılacağı zaman sulfonilüre<br />

dozunun ayarlanması gerekebilir (42).<br />

b) İnsülin Duyarlılaştırıcı (sensitizer) <strong>İl</strong>açlar<br />

Bu grupta biguanid ve tiazolidinedion (glitazon) olmak üzere iki alt grup ilaç<br />

yer alIr (Tablo 9). Biguanidler karaciğer düzeyinde, glitazonlar ise daha ziyade<br />

yağ dokusu düzeyinde insülin duyarlılığını artırıcı etki gösterirler.<br />

Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />

A. BİGUANİDLER<br />

Metformin HCl<br />

Metformin HCl<br />

uzatılmış salınımlı *<br />

Glucophage,<br />

Glukofen, Matofin<br />

500, 850, 1000 mg;<br />

Glifor, Diaformin<br />

850, 1000 mg;<br />

Gluformin retard,<br />

Glukofen retard 850<br />

mg tb<br />

Glucophage XR 500,<br />

1000 mg tb;<br />

500-2550 mg<br />

Günde 1-2 kez,<br />

yemekte<br />

veya tok karnına<br />

500-2000 mg Günde 1 kez,<br />

yemekle birlikte veya<br />

20


Glumetza extended<br />

release 1000 mg tb<br />

B. TİAZOLİDİNDİONLAR ( Glitazonlar, TZD’ler)<br />

Rosiglitazon Avandia 4 mg;<br />

Rosenda,<br />

Rosvel, Rositaz 4, 8<br />

mg tb<br />

2-8 mg<br />

Pioglitazon<br />

*Ülkemizde yok<br />

Actos 15, 30 mg;<br />

Glifix, Piogtan,<br />

Dropia, Piondia 15,<br />

30, 45 mg tb<br />

15-45 mg<br />

Tablo 9: İnsülin duyarlılaştırıcı ilaçlar<br />

Metforminin yan etkileri:<br />

tok, tercihen akşam<br />

Günde 1-2 kez,<br />

yemekle birlikte veya<br />

yemekten bağımsız<br />

Günde 1 kez<br />

yemekten bağımsız<br />

Gastrointestinal irritasyon (gaz, şişkinlik gibi yan etkiler genellikle geçicidir),<br />

kramplar, diyare, ağızda metalik tad, B-12 vitamin eksikliği, laktik asidoz<br />

(insidens %0.03) olarak sayılabilir.<br />

Metforminin kontrendikasyonları:<br />

Renal fonksiyon bozukluğu (serum kreatinin >1.4 mg/dl), hepatik fonksiyon<br />

bozukluğu, laktik asidoz öyküsü, kronik alkolizm, KV kollaps, akut MI,<br />

ketonemi ve ketonüri, konjestif kalp yetmezliği, kronik pulmoner hastalık<br />

(kronik obstrüktif akciğer hastalığı), periferik damar hastalığı, major cerrahi<br />

girişim, gebelik ve emzirme dönemidir.<br />

Glitazonların yan etkileri:<br />

Ödem, anemi, konjestif kalp yetersizliği (özellikle yoğun insülin tedavisi ile<br />

birlikte kullanıldığında), sıvı retansiyonu, kilo artışı, LDL-kolesterol artışı<br />

(özellikle rosiglitazonda), transaminazlarda yükselme olarak sayılabilir. Ayrıca<br />

KV olay (fatal ve nonfatal) ve postmenopozal kadınlarda kırık riskinde artış<br />

yönünden bu grup ilaçlar halen sorgulanmaktadır.<br />

Glitazonların kontrendikasyonları:<br />

Alanin amino transferaz (ALT) >2.5 X normal üst sınır, New York Kalp<br />

Cemiyeti kriterlerine göre sınıf III-IV’te olmak, konjestif kalp yetersizliği,<br />

21


c) α-Glukozidaz İnhibitörleri<br />

Barsaktan glukoz absorpsiyonunu geciktirirler. Tokluk hiperglisemi<br />

tedavisinde etkilidirler. Bu grupta yer alan ilaçlardan, yalnızca akarboz ülkemiz<br />

piyasasında bulunmaktadır (Tablo 10).<br />

Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />

Akarboz Acaris, Arokan, 25-300 mg Günde3 kez,<br />

Glucobay, Glynose<br />

yemeklerde ilk<br />

50,100 mg tb<br />

lokma ile birlikte<br />

Miglitol *<br />

*Ülkemizde yok<br />

Glyset 50, 100 mg tb 25-300 mg Günde 1-3 kez,<br />

yemeğin<br />

başlangıcında<br />

Tablo 10: α-Glukozidaz inhibitörleri<br />

α-Glukozidaz inhibitörlerinin yan etkileri:<br />

Şişkinlik, hazımsızlık, diyare, karaciğer enzimlerinde reversibl artış, nadiren<br />

demir eksikliği anemisi olarak sayılabilir.<br />

α-Glukozidaz inhibitörlerinin kontrendikasyonları:<br />

İnflamatuvar barsak hastalığı, kronik ülserasyon, malabsorbsiyon, parsiyel<br />

barsak obstrüksiyonu, siroz, gebelik, laktasyon, 18 yaş altı diyabetlilerdir (42).<br />

d)İnsülinomimetik <strong>İl</strong>açlar<br />

Bu yeni grup içinde amilin agonistleri ve inkretin mimetik ilaçlar ve yeni<br />

geliştirilmekte olan ajanlar yer alır. Genel olarak endojen insülin sekresyonunu<br />

artırarak etkili olmaktadırlar (Tablo 11).<br />

i) Amilin analogları: Bir β-hücre hormonu olan ‘amilin’in sentetik analoğu<br />

olan Pramlintid tip 1 ve tip 2 diyabette insülin tedavisine destek amacıyla<br />

ABD’nde kullanıma girmiştir. Tokluk glisemisine etkilidir, günde 3 kez cilt altı<br />

injeksiyon gerektirir.<br />

ii) İnkretin-bazlı ilaçlar (inkretin mimetikler): Tip 2 diyabette önemli<br />

defektlerden birisi de inkretin hormonların ( GLP-1 ve GIP) düzeyi ve/veya<br />

etkisinin azalması ve glukagon sekresyonunun inhibe edilememesidir. Bu grupta<br />

22


yer alan ilaçlar inretin hormonları taklit etmek ya da inkretinlerin<br />

degredasyonunu inhibe etmek üzere geliştirilmiştir. Glukoz bağımlı etki<br />

gösterdikleri için hipoglisemiye neden olmazlar.<br />

I. GLP-1 reseptör (GLP-1R) agonistleri: Endojen inkretin olan<br />

glukagon benzeri peptid 1 (GLP-1)’i taklit ederler. Bu gruptan<br />

ajanlara örnek: Eksendin-4 (Eksenatid, Eksenatid LAR, Liraglutid)<br />

ciltaltı injekte edilir. Eksenatid (Byetta) Amerika Birleşik<br />

Devletleri’nde 2005 yılından beri kullanılmaktadır. Tip 2 diyabetli<br />

hastalarda kullanılan Eksenatid (Byetta), ülkemizde de kullanıma<br />

sunulmak üzeredir. Günde 2 kez enjeksiyon gerektiren bu ilaç, diğer<br />

anti-hiperglisemik ilaçlar ve insülinin aksine 2-4 kg kaybı<br />

sağlamaktadır. Metformin, sülfonilüre veya glitazon grubu ilaçlarla<br />

kombine edilebilir.<br />

II. İnkretin artırıcı ajanlar ( DPP-4 inhibitörleri): Endojen inkretinler<br />

GLP-1 ve GIP’in yıkımını inhibe ederler. Dipeptidil peptidaz-4 (DPP-<br />

4) inhibitörleri (Sitagliptin, Vildagliptin), oral olarak verilmek üzere<br />

geliştirilmiştir. DPP-4 inhibitörleri sülfonilüre, metformin veya<br />

glitazon grubu ilaçlarla birlikte kullanılabilirler. Bu grup ilaçlar<br />

genellikle günde 1 kez (gerekirse 2 kez) kullanılır, önemli bir yan<br />

etkisi bildirilmemiştir. Kilo açısından (metformin ve akarboz gibi)<br />

nötr etkilidir. Sitagliptin ( Januvia) Avrupa ve Amerika’da 2006<br />

yılında ülkemizde ise yakın zamanda kullanıma sunulmuştur.<br />

Vildagliptin (Galvus) ise yurt dışında henüz kullanılmaya<br />

başlanmıştır.<br />

<strong>İl</strong>aç grubu Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />

İkretin<br />

mimetik<br />

Eksenatid * Byetta 5,10 µg<br />

kartuş<br />

Günde 2 kez 5-<br />

10 µg<br />

Günde 2 kez sabah<br />

ve akşam yemekten<br />

0-60dk önce, cilt<br />

altı enj.<br />

23


Amilin mimetik Pramlintid<br />

asetat*<br />

DPP-4<br />

inhibitörleri<br />

Sitagliptin fosfat<br />

monohidrat<br />

Vildagliptin*<br />

Symlin flakon<br />

veya kartuş<br />

Januvia 100 mg<br />

tb<br />

Galvus 50 mg tb<br />

*Ülkemizde yok<br />

** İnsülin dozları %50 azaltılmalı, karbonhidrat miktarı artırılmalıdır.<br />

Tablo 11: İnsülinomimetik ilaçlar<br />

Monoterapide Kullanılan <strong>İl</strong>açlara Yanıt<br />

Tip 1 diyabette<br />

günde 3 kez 15-60<br />

µg**<br />

Tip 2 diyabette<br />

günde 3 kez 60-120<br />

µg**<br />

100-200 mg<br />

50-100 mg<br />

Günde 2-3 kez ana<br />

yemaklarden önce<br />

cil altı enj.<br />

Günde 1 kez,<br />

kahvaltıda veya<br />

kahvaltıdan önce<br />

Günde 1-2 kez<br />

yemeklerden<br />

bağımsız<br />

Tip 2 diyabetlilerde tek başlarına kullanıldıklarında çeşitli ilaç gruplarının<br />

glisemi ve HbA1C üzerindeki etkileri Tablo 12’de görülmektedir. Başlangıçta<br />

alınan iyi yanıtlar, diyabet süresi ilerledikçe azalır ve kombinasyonlar gündeme<br />

gelir.<br />

AKG’da azalma HbA1c’de azalma<br />

Yaşam tarzı değişimi 40-60 mg/dl % 1,0-2,0<br />

Metformin 50-60 mg/dl % 1,5<br />

İnsülin 50-80 mg/dl % 1,5-2,5<br />

Sülfonilüreler 40-60 mg/dl % 1,0-2,0<br />

Glinidler 30-40 mg/dl % 1,0-1,5<br />

Glitazonlar 25-55 mg/dl % 0,5-1,4<br />

α-glukozidaz inhibitörleri 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />

Plamlinitid/Eksenatid * 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />

DPP-4 inhibitörleri 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />

* Ülkemizde yok<br />

Tablo 12: Monoterapide Kullanılan <strong>İl</strong>açlara Yanıt<br />

Tip 2 diyabette doğal sürecin sonucu olarak monoterapiler zamanla yerlerini<br />

kombinasyon tedavilerine bırakır. Hastalığın fizyopatolojik temeline uygun<br />

olarak insülin duyarlılaştırıcı ve insülin salgılatıcı ilaçlar kombine edilir. Maliyet<br />

ve deneyim süresi göz önüne alındığında en çok metforminli kombinasyonlar<br />

tercih edilmesi önerilmektedir. Hastanın özelliklerine göre, metformin genellikle<br />

sulfonilüreler ile kombine edilir. Ayrıca sensitizerlerin iki alt grubunu da<br />

24


kombine etmek mümkündür. Hastanın tedaviye uyumunu artırmak amacı ile<br />

farklı OAD grubundan ilaçların hazır kombinasyonları üretilmiştir (42).<br />

4. İnsülin Tedavisi<br />

İnsülin glukozun hücre içine girişini sağlar, glikojen depolanmasını<br />

hızlandırır, yağ ve proteinlerin yıkımını inhibe eder.<br />

İnsülinin kullanım endikasyonları:<br />

1. Klasik tip 1 diabetes mellitus ve LADA olguları<br />

2. Hiperglisemik aciller (DKA, HHD)<br />

3. Bazı durumlarda tip 2 diabetes mellitus<br />

4. Diyet ile kontrol altına alınamayan GDM<br />

şeklinde özetlenebilir.<br />

Tip 2 diyabette insülin kullanım endikasyonları:<br />

1. OAD ile iyi metabolik kontrol sağlanamaması<br />

2. Aşırı kilo kaybı<br />

3. Ağır hiperglisemik semptomlar<br />

4. Akut MI<br />

5. Akut ateşli, sistemik hastalıklar<br />

6. Hiperozmolar veya ketotik koma<br />

7. Major cerrahi operasyon<br />

8. Gebelik ve laktasyon<br />

9. Böbrek ve karaciğer yetersizliği<br />

10. OAD’lere alerji ve ağır yan etkiler<br />

11. Ağır insülin rezistansı<br />

İnsülin kaynağı, recombinant DNA tekniği ile üretilen insan insülini ve<br />

insülin analogları ile ülkemizde kullanılmayan sığır ve domuz insülinidir.<br />

Dünyada global olarak U-100 (1ml’de 100 IU bulunan) insülinler<br />

kullanılmaktadır. Halen kullanılmakta olan insülin preparatları ve etki profilleri<br />

aşağıdaki tabloda görülmektedir (Tablo 13).<br />

25


İnsülin tipi Jenerik adı Piyasa adı Etki<br />

başlangıcı<br />

Kısa etkili<br />

(Human<br />

regüler)<br />

Hızlı etkili<br />

(Prandiyal<br />

analog)<br />

Orta etkili<br />

(Human NPH)<br />

Uzun etkili<br />

(bazal analog)<br />

Hazır karışım<br />

human<br />

(Regüler+NPH)<br />

Hazır karışım<br />

analog<br />

(Lispro+NPL)<br />

Hazır karışım<br />

analog<br />

(Aspart+NPA)<br />

Kristalize insan<br />

insülini<br />

Glulusin insülin<br />

Lispro insülin<br />

Aspart insülin<br />

Actrapid HM<br />

Humulin R<br />

Apidra<br />

Humalog<br />

Novorapid<br />

NPH insan insülin Humulin N<br />

İnsulatard HM<br />

Glargin insülin<br />

Detemir insülin<br />

%30 kristalize + %70<br />

NPH insan insülin<br />

%25 insülin lispro + %70<br />

insülin lispro protamin<br />

%50 insülin lispro + %50<br />

insülin lispro protamin<br />

%30 insülin aspart +<br />

%70 insülin aspart<br />

protamin<br />

Tablo 13: İnsülin tipleri ve etki profilleri<br />

Lantus<br />

Levemir<br />

Humulin M 70/30<br />

Mixtard HM 30<br />

Humalog Mix25<br />

Humalog Mix50<br />

Pik<br />

etki<br />

30-60 dk 2-4<br />

saat<br />

15 dk 30-90<br />

dk<br />

Etki<br />

süresi<br />

5-8<br />

saat<br />

3-5<br />

saat<br />

1-3 saat 8 saat 12-16<br />

saat<br />

1 saat Piksiz 20-26<br />

saat<br />

30-60 dk Değiş<br />

ken<br />

10-15 dk Değiş<br />

ken<br />

NovoMix 30 10-15 dk Değiş<br />

ken<br />

10-16<br />

saat<br />

10-16<br />

saat<br />

10-16<br />

saat<br />

İnsülinler plasentadan geçmemekle beraber, uzun etkili analog insülinlerin<br />

gebelikte kullanımlarına dair yeterli veri mevcut değildir. İnhaler insülinlerin<br />

biyoyararlanımı çok düşüktür (%13-15). Kısa etkilidirler, bu nedenle yalnızca<br />

öğün öncesi kullanılmaları söz konusudur. Sigara içenlerde ve astmatik<br />

hastalarda kullanımları kontrendikedir. Henüz bazı teknik ve kullanım zorlukları<br />

olmakla beraber, farklı inhaler insülin preparatları üretmek için çeşitli firmalar<br />

çalışmalarını sürdürmektedir. Genel kullanımda insülinler cilt altına injekte<br />

26


edilir. Hızlı/kısa etkili insülinler, acil durumlarda intramüsküler ve intravenöz<br />

infüzyon şeklinde de verilebilir. İnsülin tedavi protokolü diyabetin tipine,<br />

hastanın yaşına, ek hastalıklarına ve fizyolojik durumuna, metabolik kontrol<br />

düzeyine ve insülin rezervinin tahminine göre belirlenir. Tedavi protokolleri<br />

arasında; bazal insülin desteği, bifazik karışım insülin tedavisi, multipl (çoklu)<br />

doz insülin enjeksiyonları ve sürekli cilt altı insülin infüzyonu sayılabilir. İnsülin<br />

dozunun hesaplanması ve ayarlanması için başlangıçta hastanın ağırlığı<br />

yardımcıdır. Bunun yanında diyabetli bireyin fenotipi, beslenme alışkanlıkları,<br />

varsa ek hastalıklarını, diyabet komplikasyonları, hipoglisemiye yatkınlığı gibi<br />

faktörler de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Genel olarak insülin<br />

dozları, tip 1 diyabette 0.5-1.0 IU/kg/gün, tip 2 diyabette 0.3-1.5 IU/kg/gün<br />

olarak söylenebilir. Bazal-bolus insülin rejimlerinde günlük gereksinimin<br />

yaklaşık yarısı (%40-60) bazal, geri kalan yarısı (%40-60) ise bolus olarak<br />

hesaplanır. Bazal insülin desteği için 0.1-0.2 IU/kg/gün insülin başlanabilir (42).<br />

1. Akut (metabolik) komplikasyonlar<br />

.Hipoglisemi<br />

.Hiperozmolar hiperglisemik durum<br />

.Diyabetik ketoasidoz<br />

.Laktik asidoz<br />

Hipoglisemi<br />

KOMPLİKASYONLAR<br />

Diyabetin akut komplikasyonlarından en sık görüleni hipoglisemidir. Diyabet<br />

tedavisinde sıkı glisemik kontrol sağlamanın önündeki en önemli engel,<br />

hipoglisemi riskidir. İnsülin kullanan bir hastanın tedavi sürecinde, yılda birkaç<br />

kez ciddi hipoglisemi yaşaması kaçınılmazdır. Bu nedenle özellikle insülin ile<br />

tedavi edilen her hastaya ve ailesine hipogliseminin belirtileri, korunma yolları<br />

ve tedavinin nasıl yapılması gerektiği konusunda mutlaka eğitim verilmelidir.<br />

Hipoglisemi masum bir komplikasyon olmayıp kalıcı nörolojik sekellere sebep<br />

27


olabilir. Trombosit agregasyonunu arttırarak diyabetin vasküler<br />

komplikasyonlarını daha da ağırlaştırabilir. Tekrarlayan hipoglisemiler gerçek<br />

glisemi kontrolünün sağlanmasını önlemektedir. Dolayısıyla agresif tedaviye<br />

rağmen komplikasyonlar gelişebilir (43, 44).<br />

Hiperozmolar hiperglisemik durum<br />

Ketoasidoz olmaksızın ileri derecede hiperglisemi, hiperozmolarite,<br />

dehidratasyon ve mental değisiklikler ile karakterize, mortalite oranı yüksek ve<br />

genelde ileri yaş grubunda görülen bir komplikasyondur (35,45). Bu vakalarda<br />

minimal de olsa bir endojen insülin rezervinin varlığı lipolizi engeller ve<br />

genelde ketoz gelişmez. Tedavisi, komaya yol açan sebeplerin düzeltilmesi ve<br />

sıvı açığının yerine konulmasıdır (35).<br />

Diyabetik ketoasidoz<br />

Ketoasidoz koması, hayatı tehdit eden acil bir tablo olup mortalite hızı yaklasık<br />

%5’tir (43). İnsülin ile insülin karşıtı hormonlar arasında dengenin insülin<br />

aleyhine bozulması sonucu oluşan ve ketoasidoz, hipovolemi, dehidratasyon<br />

semptom ve bulguları ile kendini gösteren, normalden tam komaya kadar<br />

varabilen şuur değişikliklerine sebep olabilen akut ve ağır bir metabolik<br />

komplikasyondur. Öncelikle tip 1 diyabetik hastalarda ortaya çıkarsa da bazı<br />

özel durumlarda (enfeksiyon, travma, ameliyat vs.) tip 2 diyabetiklerde de<br />

görülmektedir.<br />

Laktik asidoz<br />

Serum laktat ve hidrojen iyonlarının artmasına bağlı gelişen metabolik asidoz<br />

tablosudur. Diyabetik ketoasidozda vakaların yaklasık %10-15’inde kan laktat<br />

düzeyi 5 mmol/l’yi aşabilmektedir. Genellikle ağır doku hipoksisi olan<br />

vakalarda ortaya çıkar. Bazan biguanid türevi ilaçlar, salisilat, sodyum<br />

nitroprussid, etanol kullanımı da laktik asidoza yol açabilir. Nedeni ne olursa<br />

olsun vakaların %50’sinden fazlası mortalite ile sonlanmaktadır (45).<br />

28


2. Kronik (dejeneratif) komplikasyonlar (32,34)<br />

A. Mikrovasküler komplikasyonlar<br />

.Diyabetik nefropati<br />

.Diyabetik retinopati<br />

.Diyabetik nöropati<br />

B. Makrovasküler komplikasyonlar<br />

.Periferik damar hastalığı<br />

.Serebrovasküler hastalık<br />

.Koroner arter hastalığı<br />

C. Diğer kronik komplikasyonlar<br />

.Gastrointestinal (gastroparezi, diyare)<br />

.Genitoüriner (üropati, seksüel disfonksiyon)<br />

.Dermatolojik<br />

.Kemik ve mineral metabolizma bozuklukları<br />

.Diyabetik ayak<br />

.Psikolojik problemler ve psikiyatrik bozukluklar<br />

Son yıllarda hızla artarak global bir halk sağlığı sorunu haline gelen<br />

diyabetin klinik önemi zaman içinde ortaya çıkan kronik komplikasyonlarla<br />

ilgilidir. Günümüzde son dönem böbrek yetmezliğinin, erişkin körlüğünün,<br />

nontravmatik alt ekstremite amputasyonunun en sık nedeni diyabettir. Ayrıca<br />

diyabette kardiyovasküler hastalık riski de 2-4 kat artmıştır. Tip 2 diyabetiklerde<br />

başlıca ölüm nedeni kardiyovasküler komplikasyonlardır. Birçok çalısmaya göre<br />

komplikasyonlar tanıyı izleyen ilk yıllarda ortaya çıkmakta veya tanı<br />

konulduğunda etkilenmiş oldukları görülebilmektedir. Diyabetin kronik<br />

komplikasyonlarının gelişmesinde asıl nedenin hiperglisemi olduğu bilinmesine<br />

rağmen, kan yağlarının niteliği ve yoğunluğu, endotel ve intima değişiklikleri,<br />

hiperkoagülabilite, hiperhomosisteinemi, inflamasyon, oksidatif stres,<br />

arteroskleroz gelişiminde hızlanma, obezite ve fiziksel aktivite eksikliği,<br />

hiperinsülinemi ve insülin direnci, protein glukasyonu, sigara gibi faktörler de<br />

29


ol oynamaktadır. Kronik komplikasyonların gelişmesinde, özellikle<br />

mikroanjiopatide genetik faktörlerin de rol oynadığı bildirilmektedir (46-50).<br />

Mikrovasküler Komplikasyonlar<br />

Diyabette mikrovasküler sistemde hem yapısal, hem de fonksiyonel<br />

değişiklikler meydana gelir. Fonksiyonel değişiklikler kan akımında artış,<br />

intravasküler basıncın yükselmesi ve vasküler geçirgenliğin artışı şeklinde iken,<br />

en önemli yapısal değişiklik bazal membran kalınlaşmasıdır. Özellikle genetik<br />

yatkınlığı olan bireylerde diyabetin süresi uzadıkça büyük küçük bütün kan<br />

damarları bozulur (48, 32, 51).<br />

Diyabetik retinopati:<br />

Tüm görme kaybı nedenleri arasında ilk sırayı alır. Diyabetik retinopati<br />

görülme sıklığı 15 yılllık insüline bağımlı diyabetiklerde %98, insülin kullanan<br />

30 yaş üzerindeki diyabetiklerde %82, insüline bağımlı olmayan diyabette %58<br />

civarındadır. Retinopatik lezyonlar basit ve proliferatif lezyonlar olarak 2 büyük<br />

gruba ayrılır. Diyabetik retinopati için risk faktörleri, diyabet süresi, yaş ve<br />

cinsiyet, hiperglisemi, insüline bağımlılık, hipertansiyon, nefropati ve anemi,<br />

dislipidemi, alkol ve sigara kullanımıdır (46).<br />

Diyabetik nefropati:<br />

Terminal dönem böbrek hastalarının yaklaşık yarısını diyabetik nefropati<br />

hastaları oluşturur. Diyabetik nefropati seyri baslıca 5 dönem halinde<br />

incelenebilir.<br />

1.Akut böbrek hipertrofisi ve hiperfonksiyonu ile seyreden ilk dönem.<br />

2.Normoalbüminürik sessiz dönem: Mikroalbüminüri 20 mikrogram/dak<br />

düzeylerinin altındadır ve geçici olabilir.<br />

3.Başlangıç halinde diyabetik nefropatidir. Mikroalbüminüri 30-300 mg/gün<br />

kadardır.<br />

4.Klinik diyabetik nefropati dönemi: Protein atılımı 300 mg/gün’den fazladır.<br />

Bu durum proteinüri olarak adlandırılır.<br />

5. Üremi dönemidir.<br />

30


Azotemiden önce nefrotik sendrom gelişebilir. Hipertansiyonun eklenmesi<br />

ile böbrek hastalığının ilerlemesi hızlanır. GFR


kontrollerde serebrovasküler olayları da sorgulamalıyız. İyi metabolik kontrol ve<br />

risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tedavide antiagregan<br />

ajanlardan faydalanılabilir (57,58).<br />

Periferik Damar Hastalığı<br />

Büyük ve orta çaplı arterlerin intimasını tutarak lümen daraltan<br />

makrovasküler hastalığa ateroskleroz adını veriyoruz (59). Sıklığı yaşla orantılı<br />

olarak artar. Diyabet makroanjiopatinin ortaya çıkışını daha da hızlandırır.<br />

Ateroskleroz normalde erkeklerde kadınlara oranla daha sık ve ilerleyicidir.<br />

Diyabetiklerde ise her iki cinste de aynı sıklıkta görülür. Orta ve büyük arterleri<br />

tutan arterioskleroz yanında diyabetik hastalarda ikinci bir arter hastalığı daha<br />

görülür ki bu hastalık diyabete hastır, orta ve küçük arterleri tutar, endotel<br />

hücrelerinde proliferasyonla seyreden tıkayıcı bir arterittir. Küçük arterleri<br />

tuttuğu için lokal gangrenlere yol açabilir. Tip 2 diyabette makroanjiopati<br />

lezyonları daha çok distal arterlerde görülür. Periferik vasküler hastalıkların<br />

klinik bulguları alt ekstremite iskemisi, empotans ve intestinal anginayı kapsar.<br />

Bacaklardaki gangren insidansı diyabetiklerde aynı yaştaki kontrol grubundan<br />

30 kat daha fazladır. Diyabetin neden olduğu veya hızlandırdığı periferik arter<br />

hastalığının klinikte en sık rastlanılan şekli diyabetik ayaktır. Ortopedi<br />

kliniklerinde non-travmatik alt ekstremite amputasyonlarının %50’sının nedeni<br />

diyabetik ayaktır (57, 60).<br />

DM VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR<br />

Diyabetli hastalarda KVH en önemli morbidite ve mortalite nedenidir. Tip 2<br />

diyabetlilerde özellikle KAH riski non-diyabetiklere göre 2-4 kat daha yüksektir.<br />

Bu hastaların %60-75’i makrovasküler olaylar nedeni ile kaybedilir. Diyabetlide<br />

ateroskleroz multisegmenter tutulumlu ve daha yaygındır. Hiperglisemi, damar<br />

disfonksiyonu, dislipidemi ve koagülasyonu arttırarak ateroskleroz oluşumuna<br />

katkıda bulunur (61). Diabetes mellitus; aterosklerotik hastalık ve özellikle<br />

koroner kalp hastalığı açısından yatkınlık oluşturmaktadır. Diyabetik hastalarda<br />

ateroskleroz çok daha erken dönemde ortaya çıkabilmektedir (62).<br />

32


Akut koroner sendrom (AKS) nedeniyle yoğun bakım ünitelerine başvuran<br />

KAH hastalarının yarısında IGT veya yeni diyabet saptanmaktadır. Diyabet veya<br />

KAH olan hastalarda diğerinin araştırılması sırasında izlenecek algoritm Tablo<br />

14’de görülmektedir (42).<br />

Ana tanı DM ± KAH → Bilinen KAH yok<br />

EKG, Eko, Efor testi → Normal → İzlem<br />

→ Anormal → Kardiyoloji konsültasyonu<br />

→ Bilinen KAH var →EKG,Eko,Efor testi (+) ise Kardiyoloji<br />

konsül.<br />

Ana tanı KAH ± DM → Bilinen DM yok<br />

AKG, OGTT → Normal → İzlem<br />

→ Yeni tanı → DM/IGT → Diyabetoloji<br />

konsül.<br />

→ Bilinen DM var → HbA1C >6,5 ise Diyabetoloji konsül.<br />

Tablo 14: DM ve KAH hastalarında araştırma algoritmi<br />

Çalışmalar diyabetik hastalardaki aterosklerozun diyabetik olmayanlara göre<br />

çok daha yoğun ve hızlı geliştiğini göstermiştir. Geniş ve çok uluslu bir<br />

çalışmada 14 ülkeden 23.000 koroner arter piyesi incelenmiş, diyabetik<br />

hastalarda sol ana koroner arter ve tutulan diğer major koroner arterlerde<br />

daralmanın daha fazla olduğu ve aterosklerotik lezyonların dağılımının daha<br />

yaygın olduğu gösterilmiştir. Yine diyabeti 15 yaşından önce başlayan ve 40 yaş<br />

civarında ölen, insülin bağımlı diyabeti olan vakaların incelenen otopsilerinde;<br />

major koroner arterlerde yaygın ve ciddi lümen darlığı saptanmıştır. Diyabette<br />

aort, serebral ve alt ekstremitelerin periferik arterlerinde de ateroskleroz daha<br />

yaygın ve ciddidir (63,64).<br />

Diyabetli olup KAH olmayan hastalardaki koroner lezyonların yaygınlığı ve<br />

ağırlığı diyabeti olmayan ancak KAH olan kişilerinkine benzer durumdadır (65).<br />

Anjiyografik çalışmalar diyabetli hastalarda yaygın, diffüz, çok damar hastalığı<br />

(sol ana koroner dahil) ve fakir koroner kollateral oluşumu ile birlikte distal<br />

hastalığın daha sık olduğunu göstermektedir (66).<br />

33


Framingham çalışmasında diyabetik bireylerin, diyabetik olmayanlara göre<br />

aterosklerotik kalp hastalığından ölüm hızı erkeklerde 2.1 kat, kadınlarda ise 4.9<br />

kat fazla bulunmuştur. Bu da diyabetin kadın cinsteki aterosklerotik kalp<br />

hastalığı riskindeki azalmayı ortadan kaldırdığını gösteren anlamlı bir veridir.<br />

Ayrıca bozuk glukoz toleransı saptanan bireylerde de aterosklerotik kalp<br />

hastalığından ölüm sıklığının arttığı gözlenmiştir. Japon kökenli ancak Hawai’de<br />

yaşayan ve batı tarzı diyete alışmış diyabetik kişilerde, Japonya’da yaşayan<br />

diyabetiklere göre aterosklerotik kalp hastalığından ölüm sıklığı üç kat artmıştır.<br />

Buradaki fark, bu çalışmada diyabette aterosklerozun patogenezinde rol oynayan<br />

önlenebilir çevresel faktörlerin önemli etkisini vurgulamaktadır (67).<br />

Diyabette Ateroskleroz Fizyopatolojisi<br />

Diyabette görülen bu yüksek ateroskleroz riski, yalnızca klasik risk faktörleri<br />

ile açıklanabilecek düzeyin çok üstündedir. Ve diyabetik olgularda koroner<br />

damar hastalığına yol açan fizyopatolojik mekanizma çok kompleks bir<br />

yapıdadır (Tablo 15).<br />

1. Endotel disfonksiyonu<br />

2. Enflamasyon<br />

3. İnsülin direnci<br />

4. Renin-Anjiyotensin-Aldosteron sistemi<br />

5. <strong>İl</strong>eri glikasyon son ürünleri<br />

6. Genetik faktörler<br />

Tablo 15: Diyabetik ateroskleroz fizyopatolojisi<br />

Aterogenez sürecinde en erken ortaya çıkan patoloji endotel<br />

disfonksiyonudur. Diyabetik olgularda nitrik oksit (NO) sentezinde ve bunun<br />

tüm etkilerinde azalma olduğu bilinmektedir (5). İnsülin direnci ile enflamatuvar<br />

göstergeler arasında güçlü bir ilişki bulunmakta, proinflamatuvar sitokinler<br />

artmakta, endotel aktivasyonu ve hasarı gelişmekte ve kuagülasyon sistemi<br />

aktive olmaktadır. İnsülin direnci varlığında antiaterojenik etkili olan PI 3-kinaz<br />

yolu aktivasyonu ortadan kalkar. Buna karşılık, artarak süren Erk MAP kinaz<br />

yolu aktivitesi, büyüme faktörlerinde aktivasyona ve vasküler düz kas<br />

34


hücresinde proliferasyona yol açarak proaterojenik mekanizmayı tetikler(8,9).<br />

RAAS’nin de gerek insülin direncini artırarak, gerekse endotel üzerindeki direkt<br />

etkileri yoluyla diyabetik hastadaki ateroskleroz sürecinde önemli rol<br />

oynamaktadır(9,10). Non-enzimatik glukozilasyon reaksiyonları ve oksidatif<br />

özellikteki ileri glikasyon son ürünlerinin gelişimine bağlı olarak endotelin-1 ve<br />

çeşitli prokuagülan faktörlerin sentezi tetiklenmekte ve PDGF, FGF, EGF,<br />

VEGF gibi büyüme faktörleri aktive olmaktadır (11,68). Ayrıca genetik<br />

mekanizmaların rolü üzerinde de durulmaktadır (69).<br />

Özetle tip 2 diyabetik hastada ateroskleroz gelişiminden sorumlu<br />

mekanizmalar oldukça kompleks ve karşılıklı etkileşim gösteren niteliktedir.<br />

Endotel disfonksiyonu en erken ortaya çıkan patoloji gibi görünmekte ve insülin<br />

direnci tetiği çeken asıl faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra,<br />

enflamasyon ve RAAS aktivasyonu da yine insülin direnci ile ilişkili olarak<br />

ateroskleroz gelişiminde rol oynamaktadır. Bir diğer önemli faktör HbA1C<br />

düzeyleri ile korelasyon gösteren ileri glikasyon son ürünlerinin oluşumudur.<br />

Ancak tüm bu patogenetik mekanizmaların yanı sıra henüz kesin olarak<br />

aydınlatılmamış olan genetik faktörlerin de önemli bir rol oynadığı<br />

düşünülmektedir.<br />

Ateroskleroz Gelişimindeki Risk faktörleri<br />

Sigara içme, hipertansiyon ve dislipidemi diyabetlide ve diyabetli<br />

olmayanlarda KVH için major birer risk faktörü olduğu çeşitli populasyon<br />

çalışmalarına gösterilmiştir(70,71). Tip 2 diyabet, insülin rezistansı ve metabolik<br />

sendrom; aterosklerotik risk faktörü olarak giderek önem kazanmaktadır.<br />

Yapılan çalışmalarda bu hastalarda aterosklerozun yaygınlığı ve hızının<br />

arttığının tespit edilmesi nedeni ile diyabet artık ateroskleroz ekivalanı olarak<br />

kabul edilmektedir. Tablo 16’da ateroskleroz gelişimindeki risk faktörleri<br />

özetlenmiştir.<br />

35


<strong>İl</strong>eri yaş<br />

Erkek cinsiyet<br />

Aile öyküsü<br />

Hipertansiyon<br />

Dislipidemi<br />

Düşük HDL kolesterol seviyesi (


olur, LDL kolesterol ve makrofajların damarlara invazyonunu arttırır. Bu<br />

sebeple ateroskleroz oluşumu ve hızlanmasında çok önemli bir risk faktörüdür.<br />

Kan basıncındaki yükselmeler, serebral stroke ve myokard infarktüsü riskindeki<br />

yükselmeler ile koreledir. Antihipertansif ilaçlar ile diyastolik kan basıncında 5-<br />

6 mmHg’lık azalmanın; stroke riskini % 40, vasküler mortaliteyi % 21, koroner<br />

kalp hastalığı riskini ise % 14 azalttığı tespit edilmiştir (73). Günümüzde artık<br />

sistolik hipertansiyon kadar diyastolik hipertansiyonun da kardiyovasküler<br />

hastalık açısından önemli bir risk faktörü olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği<br />

ifade edilmektedir.<br />

6. Sigara: Önemli bir risk faktörüdür. Günde 20 adet veya daha fazla içenlerde,<br />

içmeyenlere göre 2-3 kat daha fazla koroner arter hastalığı görülmektedir. Sigara<br />

birkaç mekanizma ile aterotrombozisi hızlandırmaktadır. LDL kolesterolün<br />

oksidasyonunu arttırır, HDL kolesterol düzeylerini düşürür, endotele bağımlı<br />

koroner arter vazodilatasyonunu bozar, CRP, solubl interselüler adezyon<br />

molekülü-1 ve fibrinojen gibi inflamasyonla ilgili marker’ları arttırır, trombosit<br />

agregasyonunu arttırır, monositlerin endotele yapışmasını arttırır (74,75).<br />

Sigaranın bırakılması, artmış riski zaman içinde yavaş yavaş düşürür.<br />

7. Diabetes mellitus: Diabetes mellitus, ateroskleroz ve kardiovasküler<br />

hastalıklar açısından son derece önemli bir risk faktörüdür. Diabetes mellitus,<br />

var olan aterosklerozun hızını ve yaygınlığını arttırır. Bozulmuş glikoz toleransı<br />

ve metabolik sendrom da aterosklerozu hızlandırır ve KAH sıklığını arttırır.<br />

Diyabetik hastalarda ölümlerin % 65-75’i makrovasküler komplikasyonlar<br />

nedeniyle olmakta; diyabetik erkeklerde KVH sıklığı 2 kat, kadınlarda ise 3 kat<br />

artmaktadır.<br />

8. Mikroalbüminüri: Varlığı diyabetli hastalarda tek başına KVH riskini en az<br />

iki kat artıran bir risk faktörüdür (76).<br />

9. Son yıllarda önem kazanan diğer risk faktörleri:<br />

Homosistein: Plazma homosistein düzeylerindeki artışın stroke ve koroner arter<br />

hastalığı gibi aterosklerotik olayları arttırdığı saptanmıştır. Tip 1 diyabetlilerin<br />

37


% 35’inde plazma homosistein düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.<br />

Homosistein; endotele toksiktir, protrombotiktir, kollajen yapımını arttırır. LDL<br />

kolesterolün oksitlenmesini sağlaması ve endotelden nitrik oksit salgılanmasını<br />

azaltması nedeni ile tromboza eğilimi arttırır (77). Vitamin B12 ve folik asit<br />

eksikliği, homosistein yükselmesi ile koreledir. Homosisteinemi; metionin<br />

metabolizmasındaki kalıtsal değişiklikler, methotrexate ve karbamazepin gibi<br />

folik asit antagonistlerinin alımı, hipotiroidi veya renal yetersizlikten dolayı<br />

oluşan homosistein metabolizmasındaki bozukluklar, diyetle yetersiz folik asit<br />

alımı gibi nedenlere bağlı olarak oluşabilir(78). Homosistein ve ateroskleroz<br />

ilişkisini araştıran çalışmalar sonucunda total homosistein düzeyindeki 5<br />

mmol/L’lik bir artışın koroner arter hastalığı riskini, kolesterol düzeyindeki 20<br />

mg/dL’lik bir artış kadar yükselttiği görülmüştür.<br />

Lipoprotein a (Lp(a)): Lp(a), uzun süreden beri bilinmesine rağmen, koroner<br />

arter hastalığı için bağımsız bir risk faktörü olduğuna ait yeterli kanıtlar ancak<br />

son zamanlarda elde edilmiştir. Lp(a); plazminojen aktivatör inhibitör (PAI)<br />

düzeyini arttırmak, fibrinolizi inhibe etmek, kolesterol uptake’ini arttırmak gibi<br />

pek çok mekanizma ile aterogenezde etkili olur (75). Ciddi koroner arter<br />

hastalığı riski taşıyan insanlarda Lp(a) kitlesi 30 mg/dL’nin üzerinde ve Lp(a)<br />

kolesterol 10 mg/dL’den fazla ise niasin, menopozdaki bayanlarda ise östrojen<br />

tedavisi başlanması önerilmektedir.<br />

İnflamatuar marker’lar (hs-CRP, ICAM-1, IL-6 gibi): Endotel zedelenmesi<br />

ile başlayan; monositlerin ve okside LDL kolesterolün endotelden invazyonu,<br />

düz kas hücre proliferasyonu gibi birçok aşaması olan aterogenezde inflamatuar<br />

marker’ların artışının rolü olduğu tespit edilmiştir.<br />

Fibrinolitik fonksiyon ile ilgili marker’lar (PAI-1, tPA gibi): Özellikle<br />

diyabetik hastalarda plazminojen aktivatör inhibitörlerinin artışı,<br />

aterotrombogenezi arttırıcı önemli bir faktördür.<br />

Tip 2 diyabet hastalarının %75 kadarı kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle<br />

yaşamlarını yitirmektedir. Diyabeteik hastalar, myokard enfaktüslü hastalar<br />

38


arasında sayıca üstün olmakla kalmaz aynı zamanda diyabetik olmayanlara göre<br />

prognozları daha kötüdür (79). MI öyküsü olmayan diyabetik hastaların;<br />

geçmiste MI geçirmis gibi MI geçirme riskinin olduğu bildirilmektedir (80).<br />

Diyabetin süresi mevcut risk faktörlerinden bağımsız sekilde KAH’na bağlı<br />

mortaliteyi arttırır (81). Diyabetik hastalarda asemptomatik koroner hastalık<br />

insidansı yüksektir. Sessiz myokardiyal iskemi (SMİ) oranı diyabetikler için<br />

%20’den fazla olarak bildirilmektedir. Kardiyak otonomik disfonksiyon<br />

iskemiye karsı ağrı yanıtını bozmaktadır (82). Diyabet, kadın olmanın<br />

kardiyovasküler hastalık konusunda sağladığı avantajı ortadan kaldırmakla<br />

kalmaz, kadınlarda MI, klodikasyon ve inme riskini erkeklere göre çok fazla<br />

arttırır (83). Koroner kalp hastalığı açısından mortalite oranı diyabetik kadınlar<br />

arasında diyabetik erkeklere oranla genelde daha yüksektir (84). Bu artış kısmen<br />

östrojenin aterosklerozdan koruyucu etkisinin azalmasına dayanır (85).<br />

Çesitli çalışmalar, kadınlarda ve erkeklerde, semptomatik veya<br />

asemptomatik, kronik hipergliseminin diğer risk faktörlerinden (sigara, kan<br />

basıncı, serum lipidleri ve lipoprotoinleri, mikroalbüminüri, vs.) bağımsız major<br />

bir risk faktörü olduğunu doğrulamaktadır (86). Diyabetik hastalarda<br />

aterosklerotik lezyonlar daha yaygındır ve birçok koroner arterde hastalık<br />

gelişir. 30 yaş üzerinde ve böbrek komplikasyonu gelişen diyabetiklerde<br />

mortalite artışı daha yüksektir ve proteinüri olmayan olgulardan 15 kat fazladır<br />

(86). Diyabetik hastalarda ağır KAH görülmesinin nedeni aterosklerozun erken<br />

gelişmesidir. Prediyabetik hastalarda KAH mortalitesi, diyabetik olmayanların<br />

2-3 katı artmış bulunmaktadır. Tip 2 diyabetin gelişiminden önceki prediyabetik<br />

dönemde (IFG ve IGT), metabolik sendromun bileşenleri olan dislipidemi,<br />

hipertansiyon, mikroalbüminüri, hemostatik ve inflamatuar göstergelerin arttığı<br />

tespit edilmiştir. Tek başına IFG ve tek basına IGT’ye göre, IFG ve IGT’nin bir<br />

arada olduğu vakalarda, kardiyovasküler risk faktörlerinin daha fazla olduğu<br />

bildirilmektedir (87-95).<br />

39


Geniş kapsamlı ileriye dönük 20 çalısmanın metaanalizinde açlık ve 2. saat<br />

glisemi değerleri ile kardiyovasküler hastalık ve total mortalite arasındaki iliski<br />

incelenmiştir. Hipergliseminin diyabetik olmayan hastalarda KVH’ın riskini<br />

yükselttiği gösterilmiştir (89). Son yıllarda postprandiyal hipergliseminin<br />

diyabette bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteren kanıtlar çoğalmıştır. Tip 2<br />

diyabetik hastalarda gerek glikoz yüklemesinden sonraki konsantrasyonların,<br />

gerekse postprandiyal glikoz konsantrasyonlarının kardiyovasküler hastalıklarla<br />

açlık glikoz düzeyinden bağımsız olarak doğrudan bir iliskisi bulunduğu<br />

görülmüştür (90, 96). Postprandiyal glikoz değerlerinin kontrolü, diyabete bağlı<br />

makrovasüler ve mikrovasküler komplikasyonları geciktirebilir veya önleyebilir<br />

(97). DECODE çalısmasında 2. saat postprandiyal gliseminin bozulmuş açlık<br />

değerlerine oranla kardiyovasküler risk açısından daha prediktif olduğu<br />

gösterilmiştir (98). Tip 2 diyabetik hastalarda KVH’ın tedavisinde<br />

multifaktöriyel yaklaşım söz konusudur. ADA sadece iyi bir glisemik kontrolün<br />

değil, aynı zamanda ilişkili kardiyovasküler risk faktörlerinin de tanımlanmasını,<br />

agresif tedavilerini önermektedir. Ayrıca genel popülasyona oranla lipid ve kan<br />

basıncı değerlerinin kontrolünde daha sıkı hedefleri öngörmektedir (99).<br />

Tip 2 diyabetiklerde diyabetik komplikasyon riski, daha önceki hiperglisemi<br />

ile ilişkilidir. Glukoz regülasyonu için bir gösterge olan HbA1C’deki herhangi<br />

bir düşüş, komplikasyon riskinde azalma ile korelasyon göstermektedir.<br />

HbA1C’de %1 oranında azalmanın diyabetle iliskili tüm komplikasyonlarda<br />

%21, diyabetle iliskili tüm ölümlerde %27, myokard infarktüsünde %14 ve<br />

mikrovasküler komplikasyonlarda %37 oranında azalma sağladığı gösterilmistir<br />

(100). DCCT (Diabetes Control and Complication Trial) çalısmasının sonuçları<br />

ve deneysel çalısmalar, iyi glikoz kontrolunun diyabetin komplikasyonlarını<br />

azaltıcı etkisinin olduğunu göstermiştir. Uzun süreli olarak HbA1C düzeylerinin<br />

%7,1’den az olması, mikroanjiyopatik komplikasyonları (retinopati, nöropati,<br />

nefropati) %70 oranında azaltır (101).<br />

40


Tanımı<br />

SESSİZ MİYOKARD İSKEMİSİ (ASEMPTOMATİK KORONER<br />

ARTER HASTALIĞI)<br />

Miyokard iskemisi, genel olarak KAH’nın genel bir ifadesi olarak kabul<br />

edilir. Angina, KAH ve miyokard iskemisinin temel semptomu olarak<br />

düşünülür. Sessiz iskemi miyokarda gelen oksijenin yetersiz kaldığı durumlarda<br />

angina pectoris veya ekivalanları olmaksızın iskeminin labaratuvar bulgularının<br />

tespit edilmesidir. Başka bir deyişle miyokard iskemisinin objektif kriterlerinin<br />

varlığına rağmen hastada angina pektoris veya eşdeğeri semptomların<br />

bulunmamasıdır. Sessiz miyokard iskemisi ilk defa 1892 yılında Sir William<br />

Osler tarafından tahmin edilmiş, 1930’lu yıllardan sonra angina pektoris<br />

olmaksızın egzersiz EKG’sinde ST segment depresyonunun olabileceği fark<br />

edilmiş, ancak kesin olarak 1961’de Holter tarafından geliştirilen uzun süreli<br />

EKG kayıtlarında miyokardiyal iskemi ile uyumlu ST segment değişikliklerinin<br />

görülmesi ile gündeme gelmiştir. Kemp ve Ellestad 1960’ lı yıllarda yaptıkları<br />

çalışmada egzersiz testi uyguladıkları bir kısım hastada ST depresyonu olmasına<br />

rağmen angina pektoris gelişmediğini tespit etmişler ve sessiz miyokard<br />

iskemisine (SMİ) dikkat çekmişlerdir (102).<br />

Sınıflaması<br />

Cohn ve arkadaşları klinik bir yaklaşım ile asemptomatik miyokard iskemisi<br />

olan hastaları 3 grupta toplamışlardır.<br />

Tip 1: Tamamıyla asemptomatik daha önce MI geçirmemiş kişilerde görülen<br />

sessiz miyokard iskemisi (SMİ). Bu gruptaki hastalar genellikle 40-50 yaşları<br />

arasında tümüyle asemptomatik olan erkek hastalardır ve bu hastalarda koroner<br />

anjiografi ile önemli KAH saptanmıştır. Bu hastalar KAH popülasyonunda %20-<br />

30 dolayındadır.<br />

Tip 2: MI geçirmiş ve infarktüs sonrası asemptomatik olan ancak yapılan<br />

testlerde iskemi tespit edilen hastalar bu gruptadır. Bu gruptaki hastaların oranı<br />

ise %20-30 dolayındadır.<br />

41


Tip 3: Stabil koroner arter hastalığı semptomu olan, bunun yanı sıra zaman<br />

zaman SMİ atakları olan hastaları kapsamaktadır. Bu hastaların ise %60-80’inde<br />

hem semptomatik, hem de asemptomatik iskemi atakları görülür.<br />

Sessiz miyokard iskemisinin temel özellikleri<br />

Asemptomatik iskemi, KAH olan hastalarda olduğu gibi, bilinen KAH<br />

olmayan asemptomatik hastalarda da görülebilir. Asemptomatik iskemi, bilinen<br />

KAH olan kişilerde günlük rutin aktiviteler esnasında en sık görülen<br />

miyokardiyal iskemi formudur. Anginal semptomlar ilaç tedavisi ile kontrol<br />

altına alınmasına rağmen sessiz ikemi oluşabilir. Atakların çoğu miyokardiyal<br />

oksijen gereksiniminde artış sonucu oluşur. Birlikte bulunan semptomlara bağlı<br />

olmaksızın, iskemi varlığı kötü prognoz ve kötü klinik sonuçla ilişklidir.<br />

Sessiz İskemi Yaygınlığı<br />

Framingham çalışmasında diyabetik hastalarda görülen MI’lerinin büyük bir<br />

bölümü sessiz ve tespit edilmemiş tipte olmuştur(103). Diyabetli hastalarda<br />

semptom olmaksızın KAH veya MI oldukça sık olarak görülmektedir. Diyabeti<br />

olmayan populasyonda sessiz iskemi sıklığı %1-4 arasında bildirilirken, diyabeti<br />

olan populasyonda bu sıklık %10-30 oranında bildirilmektedir. Milan<br />

Ateroskleroz ve Diyabet Çalışmasında (MISAD) 925 tip 2 diyabetli ve<br />

semptomu olmayan hastanın % 12' sinde, stres testi sırasında iskemiyle uyumlu<br />

ST depresyonu olduğu saptanmıştır ve bu hastaların yaklaşık yarısında KAH<br />

göstergesi olan nükleer görüntüleme sonuçları mevcuttu (104). Benzer başka<br />

çalışmalarda koroner anjiyografi ile saptanan asemptomatik KAH oranının<br />

diyabetik hastaların yaklaşık % 12'sini oluşturduğu tespit edilmiştir.<br />

Sessiz İskemi Fizyopatolojisi<br />

Asemptomatik KAH’nın fizyopatolojisinde ön planda kalbe giden duyu<br />

liflerinin tutulduğu otonomik nöropati suçlanmaktadır. Sessiz MI’a bağlı ölen<br />

diyabetik hastalarda yapılan otopsilerde intrakardiyak sempatik ve parasempatik<br />

liflerde tipik ve diyabeti nöropatik değişikliklerin olduğu tespit edilmiş (105)<br />

olup çeşitli çalışmalarda sessiz iskemili hastalardaki otonomik fonksiyon<br />

42


anormalliklerinin eşlik ettiği gösterilmiştir (106,107). Anginanın algılanma eşiği<br />

(ST segment depresyonu ile belirlenen miyokard iskemisinin başlangıcından<br />

egzersiz testi sırasında göğüs ağrısı başlayana kadar geçen süre) diyabetik<br />

olmayanlara kıyasla diyabetik hastalarda uzamaktadır. Ağrının algılanmasındaki<br />

bu gecikme otonomik sinir fonksiyonundaki bozukluluk ile ilşlilidir (107). Ama<br />

her ne kadar SMİ fizyopatolojisinde otonom nöropatinin varlığı, ağrı<br />

duyarlılığında değişme gibi faktörler ileri sürülmüş olsa da bu, diyabeti<br />

olmayanlarda görülen sessiz iskemiyi açıklayamamaktadır. Son zamanlarda<br />

SMİ’nin varlığının ateroskleroz olayının hızlanması ile ilgili olabileceği<br />

bildirilmektedir.<br />

SMİ’nin varlığı diyabetli hastalarda hayatta kalımı etkileyen ve prognozu<br />

kötüleştiren önemli bir faktördür ve kalp hastalığına bağlı ölümlerin 3 kat<br />

artışına neden olur. Bununla birlikte bu çalışmalar ayrıca diyabetik<br />

popülasyonda stres testinin pozitif prediktif değerinin oldukça düşük olduğunu<br />

göstermiştir, bu durum asemptomatik diyabetik popülasyonda noninvasif<br />

taramanın genel kullanımı ile ilgili soru işaretlerini arttırmıştır (108-110).<br />

Asemptomatik KAH taranması<br />

Diyabetik popülasyonda KAH’nın taranıp erken saptanmasıyla medikal<br />

tedavinin belirlenmesi, hastalığın seyrinin etkileyebilecek yaşam tarzı<br />

değişikliklerinin sağlanması ve revaskülarizasyondan fayda görebilecek<br />

hastaların tanımlanması sağlanmış olur. Böylece KAH'na bağlı mortalite ve<br />

morbiditeye önemli ölçüde olumlu katkı sağlanmış olur.<br />

Tarama İçin Hedeflenen Gruplar<br />

Diyabetik hastalarda morbidite ve mortaliteye önemli ölçüde olumlu katkı<br />

sağlayacak sessiz iskemi taraması için test yapmanın hangi hastalar için hangi<br />

durumlarda gerekli olabileceğine karar vermek ilgili hekimler için zorluk<br />

oluşturmaktadır. ADA bunun için, 1998 yılında tarama için hedef alt guruplarla<br />

ilgili önerilerini yayınlamıştır (111). Tablo 17’de sıralanan bu kriterlerden en az<br />

43


2’sine sahip olan asemptomatik diyabetik hastalara sessiz iskemi için ileri<br />

araştırma yapılması gerekmektedir.<br />

Semptomatik<br />

1. Tipik ya da atipik stabil angina semptomlarının varlığı<br />

Asemptomatik<br />

2. >35 yaş ve daha önce sedanter yaşam öyküsü olanlarda yeni bir egzersiz programına<br />

başlanması<br />

3. Fonksiyonel kapasitesi azalmış hastalarda yüksek veya orta dereceli riske sahip cerrahi<br />

girişim öncesi preoperatif değerlendirme<br />

4. Bazal elektrokardiyografide miyokard infarktüsü veya iskemi bulgusu<br />

5. Aşağıda sıralanan risk faktörlerinin iki ya da daha fazlasının birarada bulunması<br />

a. Total kolesterol>240 mg /dL, LDL kolesterol> 160 mg /dL veya HDL kolesterol 140/90 mmHg<br />

c. Sigara kullanımı<br />

d. Ailede erken koroner arter hastalığı öyküsü ve Pozitif mikro/makroalbuminüri testi<br />

Tablo 17: Diyabetik Hastalarda Koroner Arter Hastalığı İçin İnvaziv Olmayan Tarama<br />

Endikasyonları (ADA 1998)<br />

2004 yılında SFC/ALFEDIAM aynı soruna yardımcı olabilmek için<br />

ADA’nınkine benzer bir kılavuz yayınlamıştır (Tablo 18).<br />

1. 60 yaş üzeri veya 10 yıl öncesinde diyabeti bilinen ve KAH için en az 2 risk faktörüne<br />

sahip olgular:<br />

a. Total kolesterol >250 mg/dL, LDL-kolesterol >160 mg/dL veya HDL-kolesterol 200 mg/dL veya lipit düşürücü ilaç alma<br />

b. Kan basıncı >140/90 mmHg veya kan basıncı düşürücü ilaç alma<br />

c. Sigara içiyor olmak veya son 3 yıl içinde içme öyküsü<br />

d. 1. derece akrabalarda prematür KAH (60 yaşından önce) varlığı<br />

2. Periferal veya karotis arter hastalığı<br />

3. Proteinüri<br />

4. Mikroalbüminüri ve yaş dışında en az 2 kardiyovasküler risk faktörü<br />

5. 45 yaş üzeri sedanter yaşam tarzı olup, ciddi egzersiz yapacak olanlar<br />

Tablo 18: SFC/ALFEDIAM 2004 kılavuzuna göre sessiz miyokard iskemisi için tarama<br />

önerilen yüksek riskli asemptomatik tip 2 diyabetli hastaların özellikleri<br />

Tipik veya atipik semptomları olan diyabetli hastalara, KAH insidansının<br />

yüksek olması göz önünde bulundurularak non-invazif değerlendirme yapılması<br />

gerekliliği aşikardır. Bununla birlikte unstable angina ile uyumlu semptomları<br />

olan hastaların acilen olası bir invazif değerlendirme için kardiyolojiye<br />

yönlendirilmesi gerekir. Ayrıca, sedanter yaşam öyküsü olan ve bir egzersiz<br />

programına başlamayı düşünen diyabetik hastalar non-invazif değerlendirmeye<br />

44


tabi tutulmalıdır bu sayede yeni egzersiz rejimine başlarken bu hastaların akut<br />

iskemik bir hadise için yüksek risk altında olup olmadığı belirlenmiş olur.<br />

Diyabetiklerde KAH Tanısı İçin Kullanılabilecek Tarama Testleri<br />

Treadmill Egzersiz Testi ( TET, Efor Testi, Egzersiz EKG Testi)<br />

Egzersiz EKG testi KAH’nın saptanması ve prognozun değerlendirilmesi<br />

için uzun yıllardır kullanılmakta olan bir prosedürdür. Asemptomatik diyabetik<br />

hastalarda tamamen normal bir istirahat EKG’ına rağmen ciddi çok damar KAH<br />

olabilir, yani istirahat EKG’nin prediktif değeri kötüdür. Bununla birlikte<br />

anormal istirahat EKG’nin prognostik değeri tartışılmazdır ve istirahat EKG<br />

’sinde iskemi bulguları görülmesi daha ileri araştırma gerekliliği doğurur.<br />

Stres testleri arasında egzersiz yapabilen hastalarda, egzersiz testi tercih<br />

edilen stres testi tipidir. Genel olarak güvenli, yaygın şekilde kullanılabilir ve<br />

var olan tanısal stres testi seçenekleri arasında en ucuz olanıdır. Egzersiz EKG<br />

testinin duyarlılığı (tipik olarak %45-67 arasında) genel olarak diğer stres<br />

görüntüleme tekniklerinden düşüktür. Yaşlı hastalarda ve birden fazla<br />

damarında hastalık olanlarda öyle gözükmektedir ki duyarlılık daha yüksektir.<br />

Egzersiz EKG testi göreceli olarak yüksek bir özgüllüğe (%72-90) sahiptir. Ama<br />

istirahatte ST-segment depresyonu, sol ventrikül hipertrofisi, LBBB’si,<br />

ventriküler pacemaker ritimleri, kalp kapak hastalığı ve digoksin alan hastalarda<br />

özgüllüğü azalır. Ek olarak öyle gözükmektedir ki aynı yaştaki erkekler ile<br />

karşılaştırıldığında hastalığın kadınlardaki daha düşük prevalansını yansıtan,<br />

yüksek bir yanlış pozitif oran mevcuttur. Tek başına egzersiz EKG testi, hastaya<br />

yönelik tedavi kararlarını büyük ölçüde etkileyebilen miyokard iskemisinin<br />

dağılımının lokalize edilmesi veya boyutunun saptanmasında yararlı değildir.<br />

Testin yapılma tekniği, hastanın kalp hızını artırmayı amaçlayan treadmill aletini<br />

yükselterek ve hızını artırarak iş yükünün artırılmasıyla gerçekleştirilir.<br />

Hedeflenen kalp hızı yaşa göre öngörülen maksimum kalp hızının %85'idir.<br />

Yaşa göre öngörülen maksimum kalp hızı "220-hastanın yaşı" formülüne göre<br />

hesaplanır ve vuru / dakika olarak ifade edilir. İskemik yanıt genellikle egzersiz<br />

45


veya düzelme sırasında J noktasından sonraki 60-80'inci milisaniyede oluşan 1<br />

mm'lik horizontal veya aşağı eğimli ST depresyonu olarak tanımlanır. Testin<br />

sonlandırılmasını gerektiren yüksek riskli sonuç ölçütleri şunlardır: 2 mm'lik ST<br />

segment depresyonu, daha önce Q dalgası olmayan derivasyonlarda ST<br />

yükselmesi, sistolik kan basıncında düşme, sistolik kan basıncında bazale göre<br />

yükselme olmaması, ciddi kısıtlayıcı angina, multifokal erken ventriküler<br />

vurular veya testin ilk 3 dakikası içerisinde iskemik değişiklikler oluşmasıdır.<br />

Diyabet hastalarının önemli bir kısmında egzersiz performansını azaltan morbid<br />

obezite, periferik vasküler hastalık veya periferik nöropati vardır. Bu hasta alt<br />

grubunda adenozin, dipiridamol veya dobutamin kullanılarak farmakolojik stres<br />

çalışması yapılması gündeme getirilmelidir.<br />

Stres Ekokardiografi<br />

Ekokardiyografik görüntülerden elde edilebilecek ek bilgiler arasında sol<br />

ventrikül boyut ve fonksiyonu, global ve bölgesel duvar hareketi ve kalınlaşması<br />

vardır. Hipertansiyon veya mikrovasküler hastalığa sekonder diğer<br />

kardiyomiyopati tipleri de ekokardiyogramda görülebilir. Ayrıca<br />

ekokardiyogram kapakçık fonksiyonları ve sağ ventrikül fonksiyonu hakkında<br />

çok değerli bilgiler sağlar ve yine pulmoner arter basıncını doğru bir biçimde<br />

tahmin edebilir. Stres ekokardiyografi maliyeti orta derecede olan ve çok yaygın<br />

kullanılmayan bir testtir. Duyarlılık (ort. %85) ve özgüllüğü (ort. %86) tek<br />

başına egzersiz EKG testinden daha yüksektir. Ekokardiyografi KAH’nın<br />

dağılımı ve boyutu, odacık boyutu, global ve bölgesel fonksiyon ve kapak<br />

fonksiyonu hakkında bilgi sağlayabilir. Bu görüntüleme yöntemi istirahat EKG<br />

anormallikleri ve digoksin kullanımının varlığında bile KAH’nın doğru bir<br />

şekilde tespit edilmesini sağlar. Görüntülerin yorumlanması, istirahatte bölgesel<br />

duvar hareket anormalliklerinin varlığında daha zor olabilir ve gözlemciler<br />

arasındaki farklılıklar halen bir problem oluşturmaktadır. Görüntü kalitesi bazı<br />

hastalarda vücut yapısı veya pulmoner hastalık nedeniyle azalabilir. Genellikle<br />

duyarlılık ve özgüllüğü artırmak ve prognoz hakkında daha fazla bilgi sağlamak<br />

46


için standart TET'ne eklenir. Klasik iskemik olaylar zincirinde semptomlardan<br />

önce tetiklenebilir duvar hareketleri oluşmaktadır. Bu durum egzersiz sırasında<br />

tipik anjina semptomları olmayan diyabet hastalarında özellikle söz konusudur.<br />

Dobutamin stres ekokardiyografisi (DSE) egzersize alternatif olarak<br />

kullanılabilmektedir ve bu yöntemin emniyetli olduğu gösterilmiştir. Normal<br />

miyokard segmentinin egzersize yanıtı kontraktilitenin artmasıdır ve bu da<br />

segment duvar kalınlığının artışıyla kendini gösterir. İki fazlı yanıt veya<br />

vasküler yatakta kontraktilitenin artırılamaması, kuvvetli bir biçimde altta yatan<br />

iskemiyi düşündürür.<br />

Myokard Perfüzyon Sintigrafisi (MPS)<br />

Miyokard perfüzyon görüntülemede tipik olarak talyum T1 201 veya teknesyum<br />

Tc99m işaretli sestamibi veya tetrafosmin radyonüklidleri kullanılır, bu<br />

maddelerin tümü KAH’nda benzer tanısal doğruluklara sahiptir. Bu yöntemde,<br />

hedef kalp hızını artırmak için egzersiz veya farmakolojik ajanlardan<br />

vazodilatasyon için adenozin, dipiridamol ve dobutaminden faydalanılır.<br />

Günümüzde artık tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi (SPECT), düzlemsel<br />

tekniklerden daha sık yapılmaktadır. Koroner arterlerde iskemiye neden<br />

olabilecek yetersizlik varsa, artan talebi karşılamaya yetecek kadar kan akımını<br />

artıramazlar, böylece bu koroner arterlerin arkasında kalan miyokard, kontrast<br />

maddeyi daha az tutacak ve bir "perfüzyon defekti" gösterecektir. Perfüzyon<br />

görüntüleme ile iskeminin dağılımının lokalize edilebilmesi ve boyutunun<br />

belirlenebilmesi yanında, miyokard canlılığı, global ventriküler boyut ve<br />

fonksiyon, düzenli ritmi olan hastalarda bölgesel duvar hareketleri hakkında<br />

temel bilgiler elde edilebilir. Genel olarak miyokard perfüzyonu görüntülemenin<br />

KAH’nın tespitindeki duyarlılık ve özgüllüğü stres ekokardiyografininkine<br />

benzemektedir. Birkaç meta analiz MPS’nin, stres ekokardiyografi ile<br />

karşılaştırıldığında duyarlılığının daha yüksek ve özgüllüğün daha düşük<br />

olduğunu ileri sürmüştür.<br />

47


Egzersiz MP görüntülemenin dezavantajları arasında ek ekipman ve personel<br />

ihtiyacı, istirahat ve stres görüntüleme sırasında radyonüklid kullanma<br />

gerekliliği, diğer stres test tipleri ile karşılaştırıldığında artmış maliyet<br />

sayılabilir. Yumuşak doku atenüasyonu ve hareket artefaktı da görüntülerin<br />

yorumlanmasını kısıtlayabilir. Ayrıca LBBB’si veya ventriküler ritimleri olan<br />

hastalarda egzersiz miyokard perfüzyon görüntülemede yanlış pozitif sonuç<br />

alma riski yükselmiştir. Vazodilatatörler adenozin ve dipiridamol egzersiz<br />

yapamayan hastalarda MP görüntüleme için tercih edilen farmakolojik<br />

ajanlardır. Sık görülen hafif yan etkilere rağmen her iki ajan da güvenlidir ve iyi<br />

tolere edilir. Vazodilatör stresin egzersiz görüntülemeye yakın, kabul edilebilir<br />

bir özgüllüğü vardır. Diğer farmakolojik ajan olan dobutamin kabul edilebilir bir<br />

tanısal doğrululuk ile MP görüntülemede kullanılabilir, yalnız kullanımı<br />

adenozin veya dipiridamole kontrendikasyonu olan hastalara sınırlanmalıdır,<br />

çünkü koroner kan akımda çok büyük artışı tetiklemez.<br />

Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)<br />

MP’nun görüntülenmesi için PET artan sıklıkta kullanılmaktadır. PET, SPECT<br />

taramalarında sonuç alınamamış veya yumuşak doku atenüasyonu olan<br />

hastalarda daha iyi doğru sonuçlar sağlayabilir, çünkü çözünürlüğü daha<br />

yüksektir ve entegre atenüasyon düzeltmesi yapılır. Ama PET ile SPECT’i<br />

doğrudan karşılaştıran çok az çalışma vardır. Ayrıca PET maliyetinin<br />

yüksekliğinin doğruluk oranlarının yüksek olmasının önüne geçip geçmediği<br />

bilinmemektedir. Başta çoklu damar hastalığı olmak üzere normal bir referans<br />

segmentin bulunmayabileceği karmaşık koroner hastalıklarda PET tercih<br />

edilebilir.<br />

Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (MSCT)<br />

Kardiyak ve koroner BT’nin daha geniş uygulama alanları olmasını<br />

kolaylaştırabilecek hızla gelişen bir teknolojidir. İnvaziv olmayan koroner<br />

anjiyografi ile radyonüklid yöntemleriyle MP’nun değerlendirilmesinin kombine<br />

edilmesi, koroner anatomi ve fonksiyonun eş zamanlı değerlendirilmesi yoluyla,<br />

48


ilinen KAH şüphesi durumunun değerlendirilmesi için invaziv olmayan yeni<br />

bir strateji sunar.<br />

İnvazif Testler<br />

Seçici koroner anjiyografi, intrinsik koroner daralmanın anatomik büyüklüğü ve<br />

şiddetini tanımlamak için en kesin tanısal incelemedir. Genel olarak şu<br />

durumlarda uygulanmalıdır:<br />

a) KAH’nın tanısının ortaya koyulması önemli olduğunda ve noninvazif<br />

değerlendirmenin ardından bir şüphenin mevcut olması<br />

b) Klinik ve noninvazif inceleme sonuçlarına dayanarak yüksek riskte<br />

koroner hastalık olduğundan şüphe edildiği zaman<br />

c) Yeterli tıbbi tedaviye rağmen önemli semptomların devam etmesi (ya da<br />

tıbbı tedaviye uyum problemi olduğunda)<br />

Anatomik tanıyla birlikte lezyonun fizyolojik öneminin birleşmesi uygun<br />

revaskülarizasyon tedavisi için anahtar adımdır. Koroner anjiyografi düşük<br />

oranda böbrek yetersizliği, inme, MI, damar yolu açılan bölgede hasar, kanama<br />

ve infeksiyon gibi yan etki insidansına sahiptir.<br />

Birkaç kayıt çalışması, diyabetli hastaların, kanıtlara dayalı tedavi ve koroner<br />

girişimler açısından diyabetli olmayan hastalar kadar iyi tedavi edilmediğini<br />

göstermiştir (112,113). Özellikle, heparinlerin, trombolitik ilaçların ve koroner<br />

girişimlerin daha az yapıldığı izlenimi edinilmektedir. Bunun bir açıklaması,<br />

diyabetli hastalarda otonom nöropatinin sonucu olarak koroner iskeminin tipik<br />

semptomlarının bulunmaması olabilir. Bildirilen sessiz iskemi prevalansı,<br />

diyabetik olmayan topluluklarda %1-4 arasındayken, diyabetlilerde %10-20’dir<br />

(114). Dolayısıyla, diyabetik hastalarda sessiz infarktüsler ve atipik semptomlu<br />

infarktüsler daha sıktır ve hem hastaneye başvuru süresini hem de tanı süresini<br />

uzatarak, yeterli tedavi fırsatlarını sınırlandırır.<br />

49


MATERYAL VE METOD<br />

Çalışmaya Ekim 2008-Aralık 2008 döneminde <strong>Sağlık</strong> Bakanlığı Taksim<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyabet polikliniğine başvuran tip 2 DM tanılı<br />

52 olgu dahil edildi. Çalışmaya alınan grup, yaşları 38 ile 72 arasında değişen 17<br />

erkek ve yaşları 35 ile 68 arasında değişen 35 kadından oluşturuldu.<br />

Yaşı 35-75 aralığı dışında olanlar, daha önceden tanı konmuş KAH olanlar,<br />

efor esnasında veya istirahat halinde, göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, nefes<br />

darlığı, efor kapasitesinde azalma olanlar, bilinen KMP, kalp kapak hastalığı,<br />

KKY gibi kardiyak problemi olanlar, istirahat EKG’lerinde sol dal bloğu, ciddi<br />

ventriküler veya supraventriküler aritmisi olanlar, aktif veya kronik herhangi bir<br />

enfeksiyon hastalığı olanlar ve metabolik parametrelerini etkileyebilecek<br />

durumları (hikayesinde ve yapılan tetkik sonuçlarında tiroid bozuklukları,<br />

anemi, malignite, gebelik, karaciğer bozuklukları vb. tespit edilen hastalar)<br />

olanlar çalışma dışında tutulmuştur.<br />

Bu özelliklere sahip toplam 52 olguya sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu<br />

veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />

sintigrafisi yapıldı. Eforlu myokard perfüzyon sintigrafisi için hastalara Bruce<br />

protokolü kullanıldı. Gama kamera altında stres görüntüsü ve istirahat<br />

görüntüleri alındı. Stres ve istirahat görüntüleri bir arada değerlendirilerek sabit<br />

veya reversibl bir perfüzyon defektinin olup olmadığı araştırıldı.<br />

Toplam 52 olgunun kardiyovasküler risk faktörlerinin belirlenmesi amacıyla<br />

detaylı anamnezleri alındı, özgeçmiş ve soygeçmiş özellikleri, düzenli kullandığı<br />

ilaçlar belirlendi.<br />

Olguların karşılaştırılan parametreleri arasında bulunan diyabet yaşı, ADA<br />

kriterlerine göre diyabet tanısı aldığı zaman ile günümüz arasıda geçen süre<br />

olarak değerlendirildi. Eğitim düzeyi, herhangi bir resmi kurumda eğitim alıp<br />

almadığı sorusunun cevabına göre almış veya almamış olarak kaydedildi.<br />

Diyabet için takip sıklığı, olgunun bir yıl içerisinde herhangi bir diyabet takip<br />

polikliniğine başvuru sayısına göre altıdan az veya çok olarak belirlenip<br />

50


değerlendirildi. Olguların beslenme ve egzersiz alışkanlıkları sorgulanıp, tıbbı<br />

beslenme tedavisine ve egzersiz önerilerine uyumları kısmen veya tam olarak<br />

değerlendirildi. Diyabetik retinopatinin saptanması için göz kliniğnde uzman<br />

düzeyinde yapılan fundoskopik inceleme ile diyabetik retinopati var veya yok<br />

olarak belirlendi. Olguların çalışma öncesi başlangıç aşamasında kullandıkları<br />

ilaçlar sorgulanıp, diyabet tedavisi için sadece oral antidiyabetik ajan, sadece<br />

insülin ve hem oral antidiyabetik ajan hem de insülin kullananlar olarak üç<br />

grupta değerlendirildi. Antihipertansif ve/veya renoprotektif amaçlı renin<br />

anjiyotensin aldosteron sistem (RAAS) blokeri ve antidislipidemik ajan<br />

kullanma durumlarına göre kullanan ve kullanmayan olarak kaydedildi.<br />

Ayrıca kardiyovasküler risk faktörleri değerlendirilmesinde sigara kullanıp<br />

kullanmadıkları ve daha önce dislipidemi ve hipertansiyon tanısı alıp<br />

almadıkları belirlendi. Kan şekeri regülasyon durumlarını belirlemek amacıyla<br />

açlık kan şekeri 10 saat açlığı takiben, tokluk kan şekeri öğüne başlama sonrası<br />

2.saatte değerlendirildi. Plazma glukoz tayini için GOD-PAP yöntemi kullanıldı.<br />

HbA1C düzeyleri tam kanda HPLC yöntemi ile BIO-RAD Variant II cihazında<br />

çalışıldı, sonuçlar Hb yüzdesi olarak ifade edildi. Lipid profilini değerlendirmek<br />

amacıyla HDL kolesterol düzeyleri CHOD-PAP yöntemi ile, trigliserid<br />

düzeyleri anzimatik GPO-PAP yöntemi ile tayin edildi, LDL kolesterol<br />

düzeyleri Friedewald formulü kullanılarak hesaplandı (163). 24 saatlik idrarda<br />

MAÜ düzeyi immunoturbidimetrik yöntem ile Tina-quant albümin kiti<br />

kullanılarak çalışıldı. Serum ve 24 saatlik idrar kreatinin düzeyleri Taffe metodu<br />

ile çalışılıp kreatinin klirensi aşağıdaki formülle hesaplandı:<br />

Kreatinin klirensi= İdrar kreatinini<br />

Serum kreatinini<br />

* dk idrar hacmi<br />

Glukoz, HDL-kolesterol, trigliserid, serum ve idrar kreatinin, 24 saatlik idrarda<br />

MAÜ düzeyleri Roche/Hitachi Modular analizöründe çalışıldı. Yaş sınırları<br />

olarak erkeklerde 45 yaşın altı ve üstü, kadınlarda 55 yaşın altı ve üstü kabul<br />

edilip kaydedildi. Olguların vucut kitle indeksleri belirlenip 25’in altı ve üstü,<br />

51


el çevreleri erkeklerde 94, kadınlarda 80’in altı ve üstü olarak ayrıldı. Koroner<br />

arter hastalığı aile öykülerinin olup olmadığı, 1. derece akrabalarında erken<br />

yaşta MI geçirip geçirmedikleri sorgulanıp alınan cevaplara göre belirlendi.<br />

Güncel olarak kardiyovasküler risk faktörü olarak kabul edilen mikroalbüminüri<br />

düzeyi 24 saatlik idrarda değerlendirildi, yine 24 saatlik idrarda renal<br />

fonksiyonları değerlendirmek amacıyla kreatinin klirensi çalışılarak kaydedildi.<br />

Verilerin analizi SPSS 11.5 paket programı yardımıyla gerçekleştirilmiştir.<br />

Kruskal Wallis testi kullanılmış ve ROC analizleri yapılmıştır.<br />

BULGULAR<br />

Çalışmaya TEAH Diyabet polikliniğine başvuran daha öncesinde bilinen<br />

iskemik kalp hastalığı olmayan, efor veya istirahat anginası, nefes darlığı<br />

tanımlamayan tip 2 diyabetli 52 hasta dahil edildi. Tüm hastalara sessiz iskemi<br />

taraması amacıyla eforlu veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI<br />

kullanılarak MPS yapıldı. 52 olgunun dördünde anormal perfüzyon bulguları<br />

saptandı ve hastalar SMİ olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrıldı. Bu iki<br />

grup KV risk faktörlerini de kapsayan demografik veriler, klinik değerlendirme,<br />

biyokimyasal ve antropometrik ölçümler ile aralarında karşılaştırıldı. Analizler<br />

SPSS 11.5 paket programı yardımıyla gerçekleştirilmiştir.<br />

Elde edilen veriler her iki grup için genel bilgiler ve kardiyovasküler risk<br />

faktörleri olarak iki basamakta incelenmiş ve aşağıda sunulmuştur. Ayrıca iki<br />

grup arasında istatistiksel olarak anlamlı çıkan değişkenler için daha ileri<br />

analizler yapılıp bölümün sonuna eklenmiştir.<br />

1. Hasta Grupları Verilerinin Genel Özelliklere Yönelik Karşılaştırılması<br />

Diyabet Yaşı<br />

İskemisi olmayan grubun %52.1’inde diyabet yaşının beş yıldan az,<br />

%47.9’unda beş yıldan fazla olduğu belirlenmiştir. İskemi saptanan grubun<br />

%50’sinde beş yıldan az, %50’sinde beş yıldan fazla olarak belirlenmiştir.<br />

52


Çalışmamızda diyabet yaşı açısından iskemi olan ve olmayan gruplar<br />

karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />

izlenmedi (p=0.93). (Tablo 19)<br />

N Ort. Diyabet Yaşı Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 8.12 10.30 1 19<br />

İskemi olan 4 7 6.05 1 15<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 19: Grupların diyabet yaşına göre karşılaştırılması<br />

Eğitim düzeyi<br />

İskemisi olmayan grubun %22.9’unun eğitim almamış, %77.1’inin eğitim<br />

almış olduğu gözlendi. İskemi saptanan gruptaki olguların hepsinin eğitim almış<br />

olduğu görüldü. Çalışmamızda eğitim düzeyi açısından iskemi olan ve olmayan<br />

gruplar karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />

izlenmedi (p=0.28). (Tablo 20)<br />

N Ortalama Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.77 0.42<br />

İskemi olan 4 1 0.00<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 20: Grupların eğitim düzeyine göre karşılaştırılması<br />

Diyabet takip sıklığı<br />

Çalışmamızda diyabet takip sıklığı açısından iskemi olan ve olmayan gruplar<br />

karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmedi (p=0.56). Bir<br />

yılda takip için gelme sayısı, iskemi olmayan grubun %39.6’sında 6’dan az<br />

%60.4’ünde 6’dan fazla olduğu belirlendi. İskemi saptanan olguların ise,<br />

%25’inde 6’dan az ve %75’inde 6’dan fazla olduğu saptandı.(Tablo 21, Şekil 1)<br />

N Ort. Takip sayısı/yıl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 6.66 3.16 3 14<br />

İskemi olan 4 5.75 2.06 4 8<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 21: Grupların diyabet takip sıklığına göre karşılaştırılması<br />

53


16<br />

14<br />

12<br />

10<br />

8<br />

6<br />

4<br />

2<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 1: Diyabet takip sıklığı- Sessiz iskemi ilişkisi<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

vizit sayısı<br />

M P S<br />

Tıbbi beslenme tedavisi ve egzersiz önerilerine uyum<br />

İskemisi olmayan grubun tıbbi beslenme tedavisi uyumu % 79.2’sinde<br />

kısmen %20.8’i tam, egzersize uyma açısından ise %89,6’sında kısmen<br />

%10.4’ünde tam olarak belirlenmiştir. Sessiz iskemi grubunda olguların hepsi<br />

diyete ve egzersize kısmen uyum göstermekteydi. Çalışmamızda tıbbi beslenme<br />

tedavisine ve egzersiz önerilerine uyum yönünden iki grup arasında istatistiksel<br />

olarak anlamlı fark saptanmamıştır (sırasıyla p=0.31, p=0.50). (Tablo 22,23)<br />

N Ort.TBT’ne uyum Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.20 0.41<br />

İskemi olan 4 0.00 0.00<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 22: Grupların tıbbi beslenme tedavisine uyumlarına göre karşılaştırılması<br />

N Ort.Egzersize uyum Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.10 0.30<br />

İskemi olan 4 0.00 0.00<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 23: Grupların egzersiz önerilerine göre karşılaştırılması<br />

54


Diyabetik retinopati varlığı<br />

Çalışmamızda diyabetik retinopati varlığı açısından sessiz iskemisi olan ve<br />

olmayan gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0.04). Sessiz iskemi<br />

saptanmayan grupta diyabetik retinopati varlığı %12.5 iken sessiz iskemi<br />

saptanan grubun %50’sinde retinopati bulgularına rastlanılmıştır. (Tablo 24)<br />

N Ort.Diyabetik Retinopati varlığı Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.12 0.33<br />

İskemi olan 4 0.50 0.57<br />

Tüm Grup 52<br />

Tabo 24: Grupların diyabetik retinopati varlığına göre karşılaştırılması<br />

Diyabet tedavisi<br />

İskemi bulguları saptanmayan grubun diyabet tedavisi sorgulandığında %<br />

72.9’u sadece OAD kullanırken, %20.8’i OAD+insülin ve %6.3’ünün sadece<br />

insülin kullanmakta olduğu belirlenmiştir. İskemi saptanan olgularda ise,<br />

%50’si sadece OAD kullanırken, %50’sinin OAD+insülin kullandığı<br />

belirlenmiştir. Çalışma grupları diyabet tedavisi açısından karşılaştrırıldığında<br />

istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.41).<br />

RAAS blokeri kullanma<br />

Çalışmamızda RAAS blokeri kullanma açısından iki grup karşılaştırıldığında<br />

anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.14). İskemi olmayan olgularda RAAS<br />

blokeri kullanma oranı % 62.5 iken, sessiz iskemi saptananlarda oran %50<br />

olarak belirlenmiştir. (Tablo 25)<br />

N Ort. RAAS blokeri kullanma Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.37 0.48<br />

İskemi olan 4 0.50 0.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tabo 25: Grupların RAAS blokeri kullanma oranlarına göre karşılaştırılması<br />

55


Antidislipidemik kullanma<br />

İskemi bulguları saptanmayan grupta antidislipidemik kullanma oranı %58.3<br />

iken iskemisi olan grupta ise %75 oranında çıkmıştır. Çalışmamızda<br />

antidislipidemik kullanma açısından iki grup karşılaştırıldığında istatistiksel<br />

olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.51). (Tablo 26)<br />

N Ort. Antidislipidemik kullanma Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.58 0.49<br />

İskemi olan 4 0.75 0.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 26: Grupların antidislipidemik ajan kullanma oranlarına göre karşılaştırılması<br />

2. Hasta Grupları Verilerinin Kardiyovasküler Risk Faktörleri Yönünden<br />

Karşılaştırılması<br />

Sigara kullanımı<br />

Çalışmamızda sigara kullanımı yönünden sessiz iskemisi olan ve olmayan<br />

gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.28). Sessiz iskemisi<br />

olan hastaların hiçbirisi sigara kullanmazken, sessiz iskemi bulunmayan grupta<br />

sigara kullanım oranı %22.9 olarak bulunmuştur. (Tablo 27)<br />

N Ort. Sigara kullanma Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.22 0.42<br />

İskemi olan 4 0.00 0.00<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 27: Grupların sigara kullanım oranlarına göre karşılaştırılması<br />

Hipertansiyon tanısı<br />

Daha önceden hipertansiyon tanısı almış olma oranları açısından iki grup<br />

karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık görülmemiştir (p=0.23). İskemisi<br />

olmayan grupta hipertansiyon tanılı olgu oranı %43.8 iken, sessiz iskemi<br />

saptanan grupta %75 olarak bulunmuştur. (Tablo 28)<br />

56


N Ort. Hipertansiyon tanısı Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.43 0.50<br />

İskemi olan 4 0.75 0.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 28: Grupların hipertansiyon tanısı oranlarına göre karşılaştırılması<br />

Dislipidemi tanısı<br />

Sessiz iskemisi olan grupta daha önceden dislipidemi tanısı almış olma oranı<br />

%50 iken, diğer grupta %12.5 olarak çıkmıştır. İstatistiksel olarak<br />

karşılaştırıldığında oranlar arasındaki bu fark anlamlı bulunmuştur (p=0.04).<br />

(Tablo 29)<br />

N Ort. Dislipidemi tanısı Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.12 0.50<br />

İskemi olan 4 0.50 0.00<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 29: Grupların dislipidemi tanısı oranlarına göre karşılaştırılması<br />

Açlık Kan Şekeri<br />

İskemisi olmayan olguların % 29.2’sinde açlık kan şekeri 130 mg/dl’nin<br />

altında iken, %70.8’inde 130 mg/dl’nin üstünde olduğu belirlenmiştir. İskemi<br />

saptanan olguların ise yarısında 130 mg/dl’nin altında yarısında 130 mg/dl’nin<br />

üstünde çıkmıştır. Olguların açlık kan şekeri değerleri karşılaştırıldığında iki<br />

grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.86). (Tablo 30, Şekil 2)<br />

N Ort. AKŞ mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 162.8 63.24 91 361<br />

İskemi olan 4 168.0 48.21 132 213<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 30: Grupların açlık kan şekeri değerlerine göre karşılaştırılması<br />

57


400<br />

350<br />

300<br />

250<br />

200<br />

150<br />

100<br />

50<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 2: Açlık kan şekeri-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

Tokluk Kan Şekeri<br />

İskemisi olmayan olguların % 31.3’ünde tokluk kan şekeri 180 mg/dl’nin<br />

altında iken, %68.8’inde 180 mg/dl’nin üstünde olduğu belirlenmiştir. İskemi<br />

saptanan olguların ise %25’inde 180 mg/dl’nin altında %75’inde 180 mg/dl’nin<br />

üstünde çıkmıştır. Olguların tokluk kan şekeri değerleri karşılaştırıldığında iki<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

AKŞ<br />

M P S<br />

grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.79). (Tablo 31, Şekil 3)<br />

N Ort. TKŞ mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 214.3 82.0 100 479<br />

İskemi olan 4 253.2 126.4 183 433<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 31: Grupların tokluk kan şekeri değerlerine göre karşılaştırılması<br />

600<br />

500<br />

400<br />

300<br />

200<br />

100<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 3: Tokluk kan şekeri-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

TKŞ<br />

M P S<br />

58


HbA1C<br />

Çalışmamızda olguların HbA1C değerleri karşılaştırıldığında iki grup<br />

arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.60). İskemisi olmayan olguların %<br />

37.5’inde HbA1C 7’nin altında iken, %62.5’inde 7’nin üstünde olduğu<br />

belirlenmiştir. İskemi saptanan olguların ise yarısında 7’nin altında yarısında<br />

7’nin üstünde çıkmıştır. (Tablo 32, Şekil 4)<br />

N Ort. HbA1C % Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 7.85 1.41 5.80 11.10<br />

İskemi olan 4 7.66 2.07 5.70 9.70<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 32: Grupların HbA1C değerlerine göre karşılaştırılması<br />

12<br />

10<br />

8<br />

6<br />

4<br />

2<br />

0<br />

1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />

Şekil 4: HbA1C-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

Trigliserid<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

0<br />

HbA1c<br />

M P S<br />

İskemisi olmayan olguların % 52.1’inde trigliserid düzeyi 150 mg/dl’den<br />

küçük iken, %47.9’unda 150mg/dl’den büyük olduğu belirlenmiştir. Sessiz<br />

iskemisi olan olguların ise %25’inde 150 mg/dl’den küçük %75’inde<br />

150mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. Çalışmamızda trigliserid değeri<br />

açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p=0.30). (Tablo 33,<br />

Şekil 5)<br />

N Ort. Trigiserid mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 171.9 87.26 45 479<br />

İskemi olan 4 190 97.59 103 164<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 33: Grupların trigliserid değerlerine göre karşılaştırılması<br />

59


600<br />

500<br />

400<br />

300<br />

200<br />

100<br />

0<br />

1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />

Şekil 5: Trigliserid düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

LDL kolesterol<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

0<br />

Trigliserid<br />

İskemisi olmayan olguların % 22.9’unda LDL kolesterol düzeyi 100<br />

mg/dl’den küçük iken, %77.1’inde 100mg/dl’den büyük olduğu belirlenmiştir.<br />

Sessiz iskemisi olan olguların ise %25’inde 100 mg/dl’den küçük %75’inde 100<br />

mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. LDL kolesterol değeri açısından gruplar<br />

M P S<br />

arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p=0.92). (Tablo 34, Şekil 6)<br />

N Ort. LDL kolesterol mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 129.83 38.67 48 234<br />

İskemi olan 4 142 45.35 79 186<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 34: Grupların LDL kolesterol değerlerine göre karşılaştırılması<br />

250<br />

200<br />

150<br />

100<br />

50<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 6: LDL kolesterol düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

LDL<br />

M P S<br />

60


HDL kolesterol<br />

İskemisi olmayan olguların yarısında HDL kolesterol düzeyi 45 mg/dl’den<br />

küçük iken, sessiz iskemisi olan olguların ise %25’inde 45 mg’dl’den küçük<br />

%75’inde 45 mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. HDL kolesterol değeri<br />

açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktu(p=0.34).(Tablo 35, Şekil 7)<br />

N Ort. HDL kolesterol mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 46.22 12.04 24.90 81.60<br />

İskemi olan 4 48.20 5.54 42.10 55.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 35: Grupların HDL kolesterol değerlerine göre karşılaştırılması<br />

90<br />

80<br />

70<br />

60<br />

50<br />

40<br />

30<br />

20<br />

10<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 7: HDL kolesterol düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

Yaş<br />

Olguların yaş dağılımları incelendiğinde, iskemisi olmayan grupta erkeklerin<br />

%25’i 45 yaş ve üstü, kadınların %22.9’u 55 yaş ve üstünde idi. Sessiz iskemi<br />

saptanan grupta ise erkeklerin %25’i 45 yaş ve üstü, kadınların %50’si 55 yaş ve<br />

üstünde idi. Yaş dağılımı açısından iki grup arasında anlamlı bir farklılık<br />

gözlemlenmedi (p=0.35) (Tablo 36, Şekil 8)<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

HDL<br />

M P S<br />

N Ort. Yaş Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 53.10 9.68 33 71<br />

İskemi olan 4 59.50 8.69 52 72<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 36: Grupların yaş dağılımına göre karşılaştırılması<br />

61


80<br />

70<br />

60<br />

50<br />

40<br />

30<br />

20<br />

10<br />

0<br />

1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />

Şekil 8: Yaş dağılımı-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

Cinsiyet<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

0<br />

Miyokard perfüzyon sintigrafisinde perfüzyon defekti saptanmayan gruptaki<br />

olguların %33.3’ü erkek, %66.7’si kadınken, diğer gruptaki olguların %25’i<br />

erkek, %75’i kadın olarak saptanmıştır. Cinsiyet açısından iki grup arasında<br />

anlamlı farklılık yoktu (p=0.73). (Tablo 37)<br />

yaş<br />

M P S<br />

N Ort. kadın cinsiyet Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.66 0.47<br />

İskemi olan 4 0.75 0.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 37: Grupların cinsiyete göre karşılaştırılması<br />

Beden Kitle İndeksi<br />

Çalışmamızda beden kitle indeksi (BKİ) açısından iskemisi olan ve olmayan<br />

gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.58). İskemisi olmayan<br />

olguların %85.4’ünde BKİ değeri 25’ten fazla olduğu sessiz iskemisi olan<br />

olguların ise %75’inde 25’ten fazla olarak belirlenmiştir. (Tablo 38, Şekil 9)<br />

N Ort. BKİ Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 30.60 5.08 22 47<br />

İskemi olan 4 28.75 3.86 25 34<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 38: Grupların beden kitle indeksine göre karşılaştırılması<br />

62


50<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

0<br />

1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />

Şekil 9: Beden kitle indeksi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

Bel çevresi<br />

Olguların bel çevresi ölçümleri incelendiğinde, iskemisi olmayan grupta<br />

erkeklerin %16.7’sinde 94 cm ve üstü, kadınların %66.7’sinde 80 cm ve üstünde<br />

idi. Sessiz iskemi saptanan grupta ise erkeklerin %25’i 94 cm ve üstü, kadınların<br />

%75’si 80 cm ve üstünde idi. Bel çevresi ölçümleri açısından iki grup arasında<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

BMI<br />

M P S<br />

anlamlı bir farklılık gözlemlenmedi (p=0.61) (Tablo 39, Şekil 10)<br />

N Ort. Bel çevresi Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 97.68 9.82 80 120<br />

İskemi olan 4 95 7.02 88 102<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 39: Grupların bel çevresi ölçümlerine göre karşılaştırılması<br />

140<br />

120<br />

100<br />

80<br />

60<br />

40<br />

20<br />

0<br />

1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />

Şekil 10: Bel çevresi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

0<br />

bel çevresi<br />

M P S<br />

63


Koroner Arter Hastalığı Aile Öyküsü<br />

İskemisi olmayan olguların %18.8’inde KAH aile öyküsünün var olduğu<br />

sessiz iskemisi olan olguların ise %50’sinde KAH aile öyküsünün var olduğu<br />

belirlenmiştir. Çalışmamızda KAH aile öyküsü açısından iskemisi olan ve<br />

olmayan gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.14). (Tablo 40)<br />

N Ort. KAH aile öyküsü oranı Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.18 0.39<br />

İskemi olan 4 0.50 0.57<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 40: Grupların KAH aile öyküsü varlığına göre karşılaştırılması<br />

Mikroalbuminüri (MAÜ)<br />

Gruplar MAÜ varlığı açısından karşılaştırıldığında, iskemisi olmayan<br />

olguların %27.1’inin mikroalbüminürisi varken, sessiz iskemi saptanan olguların<br />

%25’inde olduğu görülmüştür. MAÜ varlığı açısından iki grup<br />

karşılaştırıldığında anlamlı farklılık görülmemiştir (p=0.92). (Tablo 41)<br />

N Ort. MAÜ varlığı Standart Sapma<br />

İskemi olmayan 48 0.27 0.44<br />

İskemi olan 4 0.25 0.50<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 41: Grupların MAÜ varlığına göre karşılaştırılması<br />

Kreatinin klirensi<br />

Çalışmamızda kreatinin klirensi değerleri açısından iskemisi olan ve<br />

olmayan gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmadı(p=0.62). İskemisi olmayan<br />

olguların % 37.5’inde kreatinin klirensi 90’ın altındayken, iskemi saptanan<br />

olguların ise %25’inde 90’ın altında hesaplanmıştır.(Tablo 42, Şekil 11)<br />

N Ort. Kreatinin Klirensi Standart Sapma Minimum Maksimum<br />

İskemi olmayan 48 107.84 34.20 39.77 188.54<br />

İskemi olan 4 128.82 60.68 48.53 177.35<br />

Tüm Grup 52<br />

Tablo 42: Grupların kreatinin klirensi ölçümlerine göre karşılaştırılması<br />

64


200<br />

180<br />

160<br />

140<br />

120<br />

100<br />

80<br />

60<br />

40<br />

20<br />

0<br />

1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />

Şekil 11: Kreatinin klirensi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

0<br />

0<br />

0<br />

Kreatinin klirensi<br />

M P S<br />

3. Grup Farklılığı Belirlenen Değişkenlerin Analizi<br />

SPSS çıktıları incelendiğinde tüm değişkenler arasından diyabetik retinopati<br />

varlığı ve daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumunun p değeri 0.05 olduğundan istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

farklılık olmadığını belirten H0 hipotezi kabul edilmiştir. Bu iki değişkenin iki<br />

grubu ayrımsamada ne ölçüde başarılı olduğunun belirlenmesi için ROC<br />

analizleri yapılmıştır.<br />

Diyabetik retinopati varlığı yaklaşık %69 oranında sessiz iskemisi olan ve<br />

olmayan olguları ayırt etmede etkilidir. (Şekil 12)<br />

Sensitivity<br />

1.00<br />

.75<br />

.50<br />

.25<br />

0.00<br />

0.00<br />

ROC Curve<br />

.25<br />

1 - Specificity<br />

.50<br />

.75<br />

Diagonal segments are produced by ties.<br />

Şekil 12: Diyabetik retinopati için ROC analizi<br />

1.00<br />

65


Daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu %75 oranında sessiz<br />

iskemisi olan ve olmayan olguları ayırt etmede başarılıdır. Bu diyabetik<br />

retinopati varlığı değişkenine göre daha yüksek bir orandır. Sınıflama başarısı<br />

yani; iki grubu birbirinden ayırt etme başarısı aslında birçok araştırmacıya göre<br />

%70 ve üzeri olan değerler içindir. Çalışmamızda dislipidemi tanısının daha<br />

etkin bir ayrımsama gücü olduğu sonucu çıkmıştır. (Şekil 13)<br />

Sensitivity<br />

1.00<br />

.75<br />

.50<br />

.25<br />

0.00<br />

0.00<br />

ROC Curve<br />

.25<br />

1 - Specificity<br />

.50<br />

.75<br />

Diagonal segments are produced by ties.<br />

1.00<br />

Şekil 13: Dislipidemi tanısı için ROC analizi<br />

Bu iki değişkenin istatistik anlamlı fark yarattığı anlaşıldıktan sonra, farkın<br />

hangi gruptan ve ne şekilde oluştuğunun belirlenmesi için Ranks tablosu<br />

oluşturulmuştur.(Tablo 43). Tablodan görüleceği üzere, sessiz iskemi bulunan<br />

olgularda dislipidemi tanısı ve diyabetik retinopati varlığı iskemisi bulunmayan<br />

olgulara göre daha yüksek bir değer almıştır. Sessiz iskemi olan grup 4 olgudan<br />

oluşmasına rağmen, 48 hastaya göre daha yüksek bir değere sahip oluşu dikkat<br />

çekicidir.<br />

MPS N Mean<br />

Rank<br />

D.RETİNOPATİ .00 48 25.75<br />

1.00 4 35.50<br />

Total 52<br />

DİSLİPİDEMİ .00 48 25.50<br />

1.00 4 38.50<br />

Total 52<br />

Tablo 43: Diyabetik retinopati ve Dislipidemi tanısı değişkenlerinin karşılaştırılması<br />

66


TARTIŞMA<br />

DM major bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Tip 2 diyabette mortalite ve<br />

morbiditenin en önemli nedeni koroner arter hastalığıdır (KAH) (115).<br />

Diyabetik hastalarda ani ölüm, MI ve MI sonrası ölüm riski, aynı yaş<br />

grubundaki diyabetik olmayanlara göre 2-3 kat daha fazladır (116,117).<br />

Diyabetik hastalar konjestif kalp yetersizliği gelişimi açısından da 2-5 kat daha<br />

fazla riske sahiptir (118,119). Diyabetik hastalarda KAH semptomsuz olabilir ya<br />

da MI, ani ölüm, aritmi ya da kalp yetersizliği ile ortaya çıkabilir.<br />

SMİ, angina ya da angina eşdeğeri semptomlar olmaksızın iskeminin<br />

objektif bulgularının varlığıdır. Sessiz iskemi diyabetiklerde diyabeti<br />

olmayanlara göre daha sıktır (120). Diyabetik hastalarda, diyabetik olmayan<br />

hastalara göre SMİ’nin prognozu daha kötüdür. Diyabetik hastalarda SMİ oranı<br />

%9-57 arasında bulunmuştur (121,122).<br />

Çalışmamızın amaçlarından biri, daha önceden KAH tanısı olmayan,<br />

istirahat veya eforla göğüs ağrısı tarif etmeyen tip 2 diyabet tanılı 52 hastada<br />

sessiz iskemi sıklığını saptamaktı.<br />

Asemptomatik tip 2 diyabetli, orta yaşta Türk populasyonunda Uğur-Altun<br />

ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmaya, sessiz iskemi sıklığını belirlemek için 90<br />

olgu dahil edilmiş. Tüm olgular Bruce protokolüne göre treadmil egzersiz<br />

testine tabi tutulmuş ve ikisi erkek ikisi kadın 4 olguda (%4) egzersizle<br />

indüklenen ST depresyonu saptanmış ve bu olguların hiçbirisinde göğüs ağrısı<br />

olmamıştır, bu çalışmada ayrıca total egzersiz süresi ve pik iş yükü sessiz<br />

iskemisi olanlarda olmayanlara göre daha düşük saptanmıştır (123).<br />

İtalya’da yapılan bir çalışmada ise, yeni tanı almış tip 2 diyabetli ve diyabet<br />

dışında diğer kardiyovasküler risk faktörleri olmayan ve istirahat EKG’si normal<br />

olan 111 olgu incelemeye alınmış. Bu hastalara maksimal EKG egzersiz prokolü<br />

uygulanmış. 19 hastada (%17,1) pozitif saptanmış ve bunların 14’ü (%13)<br />

anjiyografik olarak KAH tanısı almış, bu prevalans ek risk faktörleri olan ve<br />

uzun dönem diyebeti olanlarla benzer bulunmuş (124). Sadece bozulmuş açlık<br />

67


glukozu olan hastaların dahil edildiği bir çalışmada ise asemptomatik 48<br />

hastanın 13’ünde (%27,1) anormal perfüzyon paterni gözlemlenmiş (125). Bu<br />

son iki klinik çalışma, diyabete bağlı sessiz ikemi ve KVH gelişmesinin<br />

diyabetin preklinik döneminde başladığı genel bilgisiyle uyumlu sonuçlar ortaya<br />

çıkarmıştır.<br />

Tip 2 diyabette sessiz iskemi sıklığının fazla olduğunu gösteren Lacourciere<br />

ve arkadaşları, 45 yaşın üzerinde 543 olgu üzerinden bir çalışma yapmış.<br />

Hastaların 321 tanesinde sadece hipertansiyon tanısı varken kalan 222 tanesinde<br />

hipertansiyon ile birlikte tip 2 DM tanısı da varmış. Tüm hastalara dipiridamol<br />

stres testi ve istirahat 99m teknesyum sestamibi SPECT görüntüleme<br />

uygulanmış. Sonuçta diyabeti olan ve olmayan hastaların anormal stres skorları<br />

arasında anlamlı derecede (p=0.001) fark saptanmış. Sıklık diyabet tanılı grupta<br />

%41,4, diyabet tanısı olmayan grupta %27,7 olarak çıkmış, ayrıca iskemi<br />

bulgularının ciddiyeti diyabetli grupta daha fazla (%39,6’ya karşın %24,6,<br />

p


ve arkadaşlarının Türkiye’de yaptığı bir çalışmada, diyabet süresi 5-20 yıl<br />

arasında değişen 116 tip 2 diyabet olgusuna Tc-MIBI ile stres ve istirahat<br />

miyokard sintigrafisi uygulanmış. 18 hastada (%15.5) iskemi saptanırken, bu<br />

hastaların 11’inde %50’nin üzerinde koroner darlık saptanmış (130).<br />

Daha önceden KAH tanısı almış, yarısı diyabetik 200 olguya treadmil<br />

egzersiz, ardından da koroner anjiyografi yapılarak sessiz iskemi sıklıkları<br />

karşılaştırılmış, sonuçta istatistiksel olarak anlamlı olarak diyabetik hastalarda<br />

%34, nondiyabetik olanlarda %19 oranında saptanmış (p


anormalliklerinin eşlik ettiği gösterilmiştir (106,107). Anginanın algılanma eşiği<br />

(ST segment depresyonu ile belirlenen miyokard iskemisinin başlangıcından<br />

egzersiz testi sırasında göğüs ağrısı başlayana kadar geçen süre) diyabetik<br />

olmayanlara kıyasla diyabetik hastalarda uzamaktadır. Ağrının algılanmasındaki<br />

bu gecikme otonomik sinir fonksiyonundaki bozukluluk ile ilşlilidir (107).<br />

Diyabetik hastalarda SMİ ve kardiyak otonom nöropatinin ilişkisini<br />

değerlendirmek amacıyla yapılan bir çalışmada 200 asemptomatik diyabet<br />

olgusunun 30’unda nöropati tespit edilmiş, benzer özelliklere sahip kardiyak<br />

otonom nöropatisi olmayan 30 olgu da alınıp çalışmanın ikinci kısmı için<br />

kontrol grubu oluşturulmuş. Bu 60 olguya 24 saatlik ambulatuvar EKG<br />

görüntüleme uygulanmış, SMI insidansı otonomik nöropatili hastalarda %40,<br />

olmayanlarda %10 bulumuş, istatistiksel olarak karşılaştırıldığında aradaki fark<br />

anlamlı saptanmış (p


artırılarak uygulanmış olsaydı, otonom nöropati tespit edilenlerde edilmeyenlere<br />

göre SMİ prevalansının daha yüksek çıkacabileceği kanaatindeyiz. Ama her ne<br />

kadar sessiz iskemi fizyopatolojisinde otonom nöropatinin varlığı, ağrı<br />

duyarlılığında değişme gibi faktörler ileri sürülmüş olsa da bu, diyabeti<br />

olmayanlarda görülen sessiz iskemiyi açıklayamamaktadır. Son zamanlarda<br />

sessiz iskeminin varlığının ateroskleroz olayının hızlanması ile ilgili olabileceği<br />

bildirilmektedir.<br />

Diyabeti ve SMİ’si bulunan hastaların prognoz ve klinik sonuçları ile ilgili<br />

bilgiler sınırlıdır. Semptomatik veya asemptomatik KAH olan diyabetik<br />

olgularda klinik ve anjiyografik özellikleri ve klinik sonuçları karşılaştırmayı<br />

amaçlayan bir çalışma yapılmış; 310 diyabetik ve KAH olan olgu angina<br />

varlığına göre ikiye ayrılıp 5 yıl boyunca takip edilmiş. Pozitif stres testi ve<br />

koroner anjiyografide KAH olduğu bilinen 56 asemptomatik olgu, 254<br />

semptomatik (167’si USAP, 87’si kronik stable angina) olgu karşılaştırıldığında<br />

koroner aterosklerozun ciddiyeti semptomatik ve asemptomatik hastalarda<br />

benzer çıkmış. Ama revaskülarizasyon tedavisi asemptomatik hastalarda<br />

semptomatik hastalara göre daha az sıklıkta uygulandığı görülmüş (%26.8 /<br />

%62.0, p


itm bozuklukları, kalp yetersizliği, USAP) yönünden takip edildiği bir çalışma<br />

dizayn edilmiş. 1. grup negatif stres testi olan 171 hasta, 2. grup pozitif stres<br />

testi olan 32 hasta, 3. grup pozitif stres testi ve koroner stenozu olan 21 hastadan<br />

oluşturulmuş. Takiplerde 15 hasta kaybedilmiş. Pozitif stres testi ve koroner<br />

stenozu olan 20 hasta, negatif stres testi olan 157 hasta ile karşılaştırıldığında<br />

NFMCE için yüksek riskli (%35 / %15, p< 0.05) saptanmış. SMİ pozitif olan<br />

hastalar negatif olanlarla kıyaslandığında yine yüksek NFMCE oranına sahip<br />

bulunmuş (137). Tip 2 diyabetli 67 erkek hasta ile 55 sağlıklı erkek olgunun<br />

karşılaştırıldığı Katedra ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, tüm olgulara<br />

noninvaziv kardiyolojik testler (ETT, 24 saatlik EKG, stres ekokardiyografi)<br />

uygulanıp, 5 yıl boyunca kardiyak komplikasyonlar yönünden takip edilmiş. Sİ<br />

tip 2 diyabetli hastalarda %32.8, kontrol grubunda %9.1 oranında saptanmış<br />

(p


sağlanabilmesi nedeni ile SMİ taraması önemlidir. Ama sistematik olarak SMİ<br />

taraması faydaları tartışmalıdır. Güncel kılavuzlar SMI taramasını,<br />

asemptomatik diyabetik hastalarda yüksek kardiyovasküler risk varsa<br />

önermektedir. Yüksek kardiyovasküler riskten kasıt; iki veya daha fazla<br />

kardiyovasküler risk faktörü olması veya periferik/karotid arter hastalığı veya<br />

proteinüridir (140).<br />

Sadece 1998 yılı ADA veya 2004 SFC/ALFEDIAM kılavuzlarına göre<br />

tarama endikasyonu olan hastaların taranmasını yeterli bulmayıp, bu tarama<br />

kriterlerinin daha geniş tutulması gerektiğini bildiren literatürler vardır.<br />

Tip 2 diyabetli Çinli olgularla yapılan bir çalışmaya KAH olduğu<br />

bilinmeyen asemptomatik 225 olgu dahil edilmiş, sessiz iskemi taraması için<br />

MPS kullanılmış ve 109 hastada (%48.4) sessiz iskemi saptanmış. Bu çalışma<br />

şunu göstermiştir ki, sadece ADA kılavuzu kullanılarak risk değerlendirme<br />

taraması yapılsaydı, SMİ olan 27 hasta (%24.8) tanı konulmadan kaçırılacaktı.<br />

Ayrıca bu çalışmada iki veya daha fazla major risk faktörü olanlarla olmayanlar<br />

arasında SMİ sıklığı arasında eşit dağılım olduğu görülmüş (141).<br />

Fransa’da SMİ için hangi hastaların taranması gerektiğine yönelik bir<br />

tartışma makalesi yayınlanmıştır. ADA veya diğer kılavuzlar asemptomatik<br />

diyabet hastalarında yüksek risk varlığında KAH taramasını önermektedir. Ama<br />

bu öneriler kanıt temelli olmak yerine uzmanların konsensus panelleri ile<br />

oluşmuştur. Tarama programına alınacak hastaları seçme kriterleri ve<br />

diyabetiklerdeki SMİ’nin en uygun tedavisinin aydınlatılmak zorunda olduğu,<br />

özellikle sadece tam medikasyona göre miyokardiyal revaskülarizasyonun daha<br />

faydalı olup olmadığını değerlendirebilecek daha fazla çalışmalara ihtiyaç<br />

olduğu ve tarama için sistematik değerlendirme yerine bireysel değerlendirme<br />

yapılması yönünde yorum bildirilmiştir (142).<br />

DİAD çalışmasında, bilinen ya da şüphelenilen KAH olmayan 50-75 yaş<br />

arası 1123 tip 2 diyabet hastası dahil edilmiş, 113 hastada (%22) SMİ saptanmış.<br />

Bu çalışmanın istatistiksel değerlendirilmesi sonucunda SMİ için, geleneksel<br />

73


kardiyak risk faktörleri ya da inflamatuvar ve protrombotik belirteçler prediktif<br />

olarak anlamlı çıkmamış ve sadece ADA kriterlerine göre seçilen hastalarda<br />

SMİ’ni tespit etmenin %41 hastada başarısızlığa neden olacağı saptanmıştır<br />

(129).<br />

Ama günümüzde geniş yayılımlı tarama programları uygulanması birçok<br />

faktörden dolayı tartışmalıdır. Prospektif tarama programları uygulanması<br />

asemptomatik diyabet hastalarının seyrini olumlu yönde etkilediği bilinmekle<br />

birlikte gelişmiş bilgilerin yetersizliği KAH’nın prognostik önemi ve<br />

prevalansının tartışmalı olduğunu düşündürebilir. SPECT görüntüleme<br />

kullanılarak yapılan retrospektif çalışmalar anormal bulguların yaklaşık %50 ve<br />

yüksek riskli görüntü bulgularının ise yaklaşık %20 oranında olduğunu<br />

göstermiştir. Ama prospektif olarak dizayn edilmiş DİAD (Detection of<br />

İschemia in Asymptomatic Diabetics) çalışmasında oranlar düşüktür; anormal<br />

SPECT görüntüleri %16, geniş (>%10 sol ventrikül) imaj bozuklukları %1<br />

olarak bulunmuştur. Ayrıca tüm asemptomatik orta veya yüksek riskli klinik<br />

skorlaması olan diyabet hastalarının taranması finansal açıdan maliyeti<br />

yüksektir. Bu konunun mali anlamda da etkinliğini değerlendirmek için daha<br />

fazla detaya ve çalışmalara ihtiyaç vardır (143).<br />

Özellikle koroner anjiyografi ile koroner stenoz gösterilmiş SMİ olan<br />

diyabetik hastalar gelecek 3 yıl için kardiyak olay açısından yüksek riske<br />

sahiptir. 2004 yılında ALFEDİAM ve Fransız Kardiyoloji birliği tarafından<br />

yayınlanan kılavuz sessiz iskemi için taranması gereken grubu belirlemiştir. Her<br />

yıl tekrarlanan standart EKG yerine yüksek riskli çıkan hastalar egzersiz testi ile<br />

taramadan faydalanabilir, sonuç kuşkulu veya maksimalin altında çıkarsa<br />

dipiridamol enjeksiyonlu miyokard sintigrafisi veya stres ekokardiyografi<br />

yapılabilir. Hastanın genel durumu ve ciddi komorbiditelerinin yokluğu koroner<br />

revaskülarizasyona izin veriyorsa SMİ’nin gösterilmesi hastanın koroner<br />

anjiyografiye yönlendirilmesi sebep olur (144).<br />

74


Maliyet ve faydalanım arasındaki tüm bu tartışmalara yardımcı olabilecek,<br />

ışık tutacak bir yaklaşım, SMİ için uyarıcı olabilecek prediktif belirteçlerin<br />

belirlenip, bu özelliklere sahip hastaların taranmasıdır. Bu konuyla ilgili<br />

literatürde bulunan çok sayıda çalışma vardır.<br />

Daha önceden KAH tanısı almamış 3644 asemptomatik olgu ile yapılan<br />

çalışmada SMİ’nin bağımsız risk faktörleri belirlenmiş. Bunlar arasında,<br />

diyabet, hipertansiyon, anormal istirahat EKG’si ve angina varlığı, yaş, cinsiyet,<br />

treadmill testi sırasındaki pik kalp hızı ve TA, ST depresyonu ve Duke treadmill<br />

skoru olduğu görülmüş (145).<br />

Yukarıda da bahsedilen Çin’de yapılmış çalışmanın diğer bir sonucu olarak,<br />

225 tip 2 diyabet tanılı olgu içinde SMİ saptanan 109 olgu lojistik regresyon<br />

analizi ile değerlendirildiğinde yaş ve hsCRP düzeylerinin SMİ için yüksek risk<br />

oluşturduğu saptanmıştır (141). 90 asemptomatik tip 2 diyabet olgusu içeren bir<br />

çalışmada, olgular arasından treadmill egzersiz testi ile SMİ tespit edilen 4<br />

hastanın fibrinojen seviyesi SMİ olmayan hastalara göre daha yüksek saptanmış<br />

(372±30 / 307±71) (123).<br />

Benzer amaçlı diğer bir çalışmada egzersiz EKG testi ve talyum sintigrafisi<br />

ile belirlenen 368 tip 2 diyabet ve SMİ olan olgu analiz edilmiş. Yaş, cinsiyet,<br />

diyabet yaşı, serum ürik asit seviyeleri, sigara içme durumu, metabolik sendrom<br />

varlığı, tanımlanmış hipertansiyon ve nefropatinin SMİ ile ilişkili olduğu<br />

bilinmesine rağmen lojistik regresyon analizi bu çalışmada SMİ’nin tek<br />

prediktörünün nefropati varlığı olduğu bulunmuştur (146). Hipertansiyonu olan<br />

diyabetik ve diyabetik olmayan iki grubun SMİ varlığı ve SMİ belirteçlerinin<br />

saptanması amacıyla yukarıda da bahsedilen çalışmada, proteinüri ve dispne<br />

diyabetli hipertansif hastalarda Sİ için anlamlı belirteçler olarak saptanmış<br />

(126). Tip 2 diyabetli hastalarda metabolik sendrom ve insülin direncinin SMİ<br />

ile ilişkisini değerlendirmek amacıyla 158 sessiz KAH olan hasta<br />

değerlendirmeye alınmış. Metabolik sendrom NCEP kriterlerine göre<br />

tanımlanmış, sadece diyet veya OAD ile tedavi gören hastalarda insülin direnci<br />

75


HOMA kullanılarak değerlendirilmiş. Sonuç olarak tip 2 diyabetli hastalarda<br />

metabolik sendrom ve insülin direncinin sessiz KAH ile ilişkili olduğu ve güçlü<br />

birer prediktör oldukları belirlenmiş (147). SMİ saptanmış 131 hastaların<br />

incelendiği bir diğer çalışmada, 60 yaşın üstünde olma, yüksek serum trigliserid<br />

seviyeleri ve düşük HDL-kolesterol seviyeleri SMİ için güçlü belirteçler olarak<br />

bulunmuş (148).<br />

Tip 2 diyabetli hastalarda MAÜ ile SMİ arasındaki ilişkiyi değerlendirmek<br />

amacıyla dizayn edilmiş bir çalışmada MAÜ’si olan 12 hasta ile olmayan 38<br />

hasta karşılaştırılmış. Hasta grupları arasında yaş, cinsiyet, kan basıncı,<br />

kardiyovasküler risk faktörleri, plazma glikoz, kolesterol ve trigliserit düzeyleri<br />

ve renal fonksiyon parametreleri açısından anlamlı farklılık bulunmayıp<br />

(p>0.05), MAÜ’si olan hastalarda diyabet süresi anlamlı derecede uzun<br />

saptanmış (p=0.03). Egzersiz testinde 21 hastada (%42) iskemik değişiklikler<br />

gözlenmiş. SMİ görülen hasta sayısı MAÜ(+) grupta (9/12; %75), MAÜ(–)<br />

gruba (12/38; %31.6) göre anlamlı derecede fazla tespit edilmiş (p


pozitif saptanmış. SMİ saptanan hastalar daha yaşlı imiş ve otonom nöropati,<br />

hipertansiyon ve dislipidemi SMİ saptanmayan hastalara göre daha yüksek<br />

prevalansta saptanmış. Ayrıca MAÜ sıklığı da aynı zamanda SMİ saptanan<br />

grupta yüksek bulunmuş (613±211 / 72±245 mg/dl, p


0.01) ve retinopati (p


Bunun yanında geleneksel kardiyovasküler risk faktörleri değerlendirilmesi için<br />

de; sigara kullanmaları, daha önce dislipidemi ve hipertansiyon tanısı almış<br />

olma durumları, kan şekeri regülasyon durumlarını belirlemek için açlık kan<br />

şekeri, tokluk kan şekeri ve HbA1C düzeyleri, lipid profilini değerlendirmek<br />

amacıyla trigliserid, LDL kolesterol ve HDL kolesterol düzeyleri, yaş, vucut<br />

kitle indeksleri, bel çevreleri, koroner arter hastalığı aile öykülerinin olup<br />

olmadığı, mikroalbüminüri ve renal fonksiyonları değerlendirmek amacıyla<br />

kreatinin klirensi parametreleri kullanıldı. Sonuçta tüm bu parametreler<br />

arasından daha önce dislipidemi tanısı olanlar ve diyabetik retinopati saptananlar<br />

SMİ olan grupta istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p


anjiyografi uygulanmış. KAH için anlamlı darlık >%70 olarak belirlenmiş ve bu<br />

%29 hastada saptanmıştır. EKG stres testin doğruluğu %79, yanlış negatiflik<br />

%18 olarak çıkmıştır. Yanlış negatif çıkan olguların uzun süreli diyabet ve<br />

periferik vasküler hastalık açısından yüksek prevalansta olduğu görülmüş<br />

(p


açısından iyi bir negatif belirleyici olması (%97) ve daha ucuz olması nedeniyle<br />

ilk önerilmesi gereken test olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir (159).<br />

Fransa’da yayınlanmış bir makalede, taramaya alınacak hasta eğer maksimal<br />

kalp hızına ulaşabiliyorsa başlangıçta EKG stres testi uygulanabileceğini,<br />

uygulanamayan hastalar için MPS’nin stres ekokardiyografiye göre daha doğru<br />

sonuçlar gösterdiği ileri sürülmüştür (140). SMI taraması için stres<br />

ekokardiyografinin uygulanabilirliğini göstermeyi amaçlayan çalışmada, 211<br />

asemptomatik tip 2 diyabet olgusu egzersiz veya dobutaminle uygulanan stres<br />

ekokardiyografiye tabi tutulmuş ve 11±2 ay takibe alınmış. Takip sonucunda 39<br />

olguda tüm sebeplere bağlı ölüm, nonfatal MI, koroner revaskülarizasyon, SVO<br />

ve akut ekstremite iskemisinden bir tanesi olmuş. Stres ekokardiyografi testinin<br />

bu 39 olgunun 33’ünde Sİ’yi doğru bir şekilde belirlediği görülmüş (160).<br />

MPS ile stres ekokardiyografi testlerinin birbirlerine üstünlüğünü incelemek<br />

amacıyla yapılmış birkaç çalışma vardır. Asemptomatik yüksek riskli tip 2<br />

diyabet olgularının dahil edildiği çalışmada hastaların bir bölümüne dobutamin<br />

stres ekokardiyografi, diğer bölümüne MPS uygulanmış. SMİ, MPS ile taranan<br />

hastaların %62’sinde, DSE yapılan hastaların %5’inde saptanmış (p


olabilecek CAC ve MSCT anjiyografi, fonksiyonel kanıta (MPS) göre daha sık<br />

oluşmuş, ama tüm tekniklerde ayrı ayrı veya kombine olarak klinik olarak<br />

belirgin ciddi KAH, 1/4-1/5 olguda görülmüş. Bu üç tekniğin göreceli<br />

prognostik değerinin bu çalışmanın uzun dönem takibi ile gösterilebileceği<br />

bildirilmiştir (162).<br />

Biz çalışmamızda, tüm olgulara sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu veya<br />

farmakolojik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />

sintigrafisi uyguladık. Olguların %73’üne, efor yapmalarına engel olacak<br />

fiziksel engellerinin olması veya maksimal kalp hızına ulaşamayacak olmaları<br />

nedeni ile farmakolojik stresli görüntüleme yapmak durumunda kaldık. Her ne<br />

kadar literatürde efor stresli EKG testinin iyi bir negatif belirleyici ve<br />

maliyetinin düşük olması nedeniyle ilk tercih edilmesi gereken test olduğu<br />

bildirilse de genel olarak yaş ortalaması yüksek olan bu grupta efor için fiziksel<br />

ve klinik engellerin sık bulunması ve eforlu EKG testinin MPS’ne üstünlüğünün<br />

azımsanacak düzeyde olması nedeniyle MPS’nin de ilk basamakta tercih<br />

edilebileceği düşünülmüştür. Stres ekokardiyografi testinin kıyaslandığında daha<br />

göreceli olması, yakında kullanıma girmiş olan koroner arter kalsiyum<br />

skorlaması ve çok kesitli bilgisayarlı tomografi koroner anjiyografi tekniklerinin<br />

kolay ulaşılabilir olamayışları ve maliyetlerinin yüksek olmaları nedeniyle ilk<br />

basamakta tercih edilmelerinin uygun olmadığı düşünülmektedir.<br />

82


ÖZET VE SONUÇ<br />

Son yıllarda DM prevalansı özellikle gelişmekte olan ülkelerde oldukça artış<br />

göstermektedir. Tip 2 diyabet hastalarında morbidite ve mortalitenin en önemli<br />

sebebi kardiyovasküler hastalıklardır. DM major bir kardiyovasküler risk<br />

faktörüdür, genellikle ciddi kardiyak komplikasyonlara neden olur. Koroner<br />

arter hastalığı diyabetik hastalardaki ölümlerin %65-80’inden sorumludur.<br />

Diyabet hastalarında koroner arter hastalığının klinik bulgularını saptamak<br />

zordur. Sessiz miyokard iskemisi diyabetiklerde sıktır, prevalans düşük riskli<br />

diyabetik hastalarda %6-23, yüksek riskli diyabetik hastalarda %60’lara kadar<br />

çıkan oranlarda yüksek olabilir. Sessiz iskemi koroner arter hastalığı tanısının<br />

geç konmasına neden olur. Koroner arter hastalığı henüz asemptomatikken bile<br />

diyabetik hastalar için ağır bir durumdur. Koroner arter hastalığının tanısının<br />

erken konması daha etkili tedavi yapılmasına neden olur, bu da azalmış<br />

mortalite ve kardiyovasküler komplikasyonlarla sonuçlandığı için sessiz iskemi<br />

taraması önemlidir.<br />

Çalışmamızda tip 2 diyabet hastalarında miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />

tekniği ile asemptomatik koroner arter hastalığı prevalansını saptamak ve sessiz<br />

iskemi saptadığımız olgularla normal perfüzyon bulguları olan olguları çeşitli<br />

parametrelerle karşılaştırarak sessiz miyokard iskemisi öngördürücüleri<br />

olabilecek belirteçleri bulmayı amaçladık.<br />

Çalışmaya Ekim 2008-Aralık 2008 döneminde <strong>Sağlık</strong> Bakanlığı Taksim<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyabet polikliniğine başvuran tip 2 DM tanılı<br />

52 olgu dahil edildi. 17 erkek ve 35 kadından oluşan bu olguların yaşları 35 ile<br />

72 arasında değişmekteydi. Yaşı 35-75 aralığı dışında olanlar, daha önceden tanı<br />

konmuş KAH olanlar, efor sırasında veya istirahat halinde, göğüs ağrısı, göğüste<br />

sıkıntı hissi veya nefes darlığı olanlar, bilinen KMP, kalp kapak hastalığı, KKY<br />

gibi kardiyak problemi olanlar, istirahat EKG’lerinde sol dal bloğu, ciddi<br />

ventriküler veya supraventriküler aritmisi olanlar, aktif veya kronik herhangi bir<br />

83


enfeksiyon hastalığı olanlar ve metabolik parametrelerini etkileyebilecek ek<br />

hastalığı olanlar çalışma dışında tutuldu.<br />

Bu özelliklere sahip toplam 52 olguya sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu<br />

veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />

sintigrafisi yapıldı. 52 olgunun dördünde anormal perfüzyon bulguları görüldü,<br />

sessiz miyokard iskemisi prevalansı %7,7 olarak belirlendi. Hastalar sessiz<br />

iskemisi olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrıldı. Bu iki grup<br />

kardiyovasküler risk faktörlerini de kapsayan demografik veriler, klinik<br />

değerlendirme, biyokimyasal ve antropometrik ölçümler ile aralarında<br />

karşılaştırıldı.<br />

Veriler incelendiğinde tüm değişkenler arasından diyabetik retinopati varlığı<br />

ve daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu oranları sessiz miyokard<br />

iskemisi olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı derecede yüksek saptandı<br />

(her iki değişken için p=0.04). Diyabetik retinopati varlığı yaklaşık %69<br />

oranında, daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu %75 oranında<br />

sessiz iskemisi olan ve olmayan olguları ayırt etmede başarılı bulundu.<br />

Sınıflama başarısı yani; iki grubu birbirinden ayırt etme başarısı aslında birçok<br />

araştırmacıya göre %70 ve üzeri olan değerler içindir. Çalışmamızda dislipidemi<br />

tanısının daha etkin bir ayrımsama gücü olduğu sonucu çıkmıştır.<br />

Diğer değişkenler olan diyabet yaşı, eğitim düzeyi, diyabet takip sıklığı,<br />

tıbbı beslenme tedavisi ve egzersiz önerilerine uyum, kullanılan antidiyabetik,<br />

antihipertansif, antidislipidemik tedavi türleri, sigara kullanımı, hipertansiyon<br />

tanısı, AKŞ, TKŞ, HbA1C, trigliserid, LDL ve HDL kolesterol düzeyleri, yaş,<br />

cinsiyet, BKİ, bel çevresi, KAH aile öyküsü, MAÜ varlığı ve kreatinin klirensi<br />

ölçümleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />

saptanmamıştır (p>0.05).<br />

84


SUMMARY<br />

The prevalence of diabetes mellitus is fairly increasing last years, especially<br />

in the developing countries. Coronary artery disease (CAD) is a major cause of<br />

morbidity and mortality in patients with type 2 diabetes mellitus. Diabetes is a<br />

major cardiovascular risk factor; it often leads to severe cardiovascular<br />

complications. Coronary artery disease (CAD) accounts for 65% to 80% of<br />

deaths in diabetic patients. The clinical signs of CAD in diabetic patients are<br />

hard to detect. Silent myocardial ischaemia (SMI) is frequent in diabetic<br />

subjects, the prevalence of silent CAD is 6-23% in low-risk diabetic patients, in<br />

high-risk diabetic patients the prevalence may be as high as 60%. Silent<br />

ischemia is responsible for a late diagnosis of CAD. Diabetic patients often have<br />

severe, yet asymptomatic, CAD. The progress made in detection and treatment<br />

of CAD allows reconsidering the screening of SMI, in the hope that early CAD<br />

diagnosis leads to a more effective therapy and the decrease of cardiovascular<br />

complications and mortality.<br />

The aim of our study is to determine the asymptomatic CAD prevelance in<br />

the patients with type 2 DM by using the method of myocardial perfusion<br />

scintigraphy (MPS) and to find the indicators of predictors for SMI by<br />

comparing the subjects that we have detected silent ischemia and the subjects<br />

that have normal perfusion findings through several parameters.<br />

52 subjects with type 2 DM who have consulted to Taksim Education and<br />

Research Hospital Diabet Outpatient Clinic between October 2008 and<br />

December 2008 were included into the study. The age of subjects that consist of<br />

17 male and 35 female range between 35 and 72. The subjects out of the 35-75<br />

age range; have a diagnosis of CAD formerly; have chest pain, feeling trouble<br />

on chest or dyspnea, during the exertion or during the resting period; have<br />

recognized CMP; have heart valve diseases; have cardiac problems such as<br />

congestive heart failure; have left bundle block, serious ventricular or supra<br />

ventricular arrhythmia at the resting ECG; have active or chronic any infection<br />

85


and have additional diseases which may affect the metabolic parameter were<br />

excluded from the study.<br />

MPS was done to the 52 subjects which have these characteristics in order to<br />

screen SMI by using exertional or pharmachological stress tecnesium 99m<br />

MIBI. It is found that in the 4 of the 52 subjects there is abnormal perfusion<br />

findings and the prevelance of the SMI is determined as %7,7. The patients were<br />

divided into two groups as who has SMI and who does not. These two groups<br />

were compared by considering the demographical datas including the<br />

cardiovascular risk factors, clinical evaluation, biochemical and anthropometric<br />

measurements.<br />

After the evaluation of the data it is determined that among all variables the<br />

ratio of the prevelance of diabetic retinopathy and previously determined<br />

diagnosis of dislipidemia is significantly high at the patients with SMI by<br />

considering the patients have not SMI (for both of the variables p=0.04). It is<br />

found successful at differentiation of the subjects with or without silent ischemia<br />

approximately with the rate of 69% the prevalance of diabetic retinopathy and<br />

75% formerly have diagnosis of dyslipidemia. Classification success, in other<br />

words the success of differentiating two groups, is for the values above the 70%<br />

according to most of the investigators. In our study it is resulted that<br />

dislypidemia diagnosis has more effective differentiation power.<br />

Between the two groups it is not determined statistically significant<br />

differentiations between the other variables such as diabetic age; educational<br />

level; frequency of diabetic surveillance; adaptation to the medical nutrition care<br />

and exercise advices; used anti-diabetic, anti-hypertensive, anti-dislypidemic<br />

treatment types, smoking, hypertension diagnosis, fasting blood glucose, post<br />

prandial blood glucose, HbA1C, triglyceride, LDL and HDL cholesterol levels,<br />

age, gender, BMİ, waist circumference, CAD history in the family, MAÜ<br />

existence and creatinin clearance (p>0.05).<br />

86


KAYNAKLAR<br />

1. Stamler J, Vaccaro O, Neaton JD, Wentworth D. Diabetes, other risc factors, and 12 year<br />

cardovascular mortality for men screened in the Multipl Risk Factor Intervention Trial<br />

(MRFIT).Diabetes Care 1993;16:434-444.<br />

2. Garcia MJ, McNamara PM, Gorden T, et al. Morbidity and mortality in diabetics in the<br />

Framingham population. Sixteen-year follow-up study. Diabetes. 1974;23:105-111.<br />

3. Zimmet P, Williams J, de Courten M. Diagnosis and classification of diabetes mellitus. Eds:<br />

JAM Wass, SM Shalet, E Gale, S Amiel. Oxford Textbook of Endocrinology<br />

4. Haffner SM, Lehto S, Ronnemaa T, et al. Mortality from coronary heart disease in subjects<br />

with type-2 diabetes and in nondiabetic subjects with and without prior myocardial infarction.<br />

N Engl J Med . 1998;339:229-234<br />

5. Cabellero AE. Endothelial dysfunction in obesity and insulin resistance: a road to diabetes<br />

and heart disease. Obes Res 2003; 11: 1278-89.<br />

6. Cabellero AE, Arora S, Saouaf R. Micro and macrovascular reactivity is reduced in<br />

subjects at risk for type 2 diabetes. Diabetes 1999; 48: 1856-62.<br />

7. Bloomgarden ZT. Cosequences of diabetes. Cardiovascular disease. Diabetes Care 2004;<br />

27: 1825-31.<br />

8. Bloomgarden ZT. Inflammation and insulin resistance . Diabetes Care 2003; 26: 1619-23.<br />

9. Low Wang CC, Goalstone ML, Draznin B. Molecular mechanisms of insulin resistance that<br />

impact cardiovascular biology. Diabetes 2004; 53: 2735-40.<br />

10. Yusuf S, Sleight P, Pogue J, Bosch J, Davies R, Dagenais G. Effects of an ACEI, ramipril,<br />

on cardiovascular events in high risk patients: the heart prevention evaluation study<br />

investigators. N Engl J Med 2000; 342:145-53.<br />

11. Kıng GI, Kunisaki M, Nishio Y, Inoguchi T, Shibu T, Xia P. Biochemical and molecular<br />

mechanisms in devolepment of diabetic vascular compliations. Diabetes 1996; 45(Suppl 3):<br />

105-8.<br />

12. Warnes CA, Roberts WC. Sudden coronary death: relation of amount and distrubition of<br />

coronary narrowing at necropsy to previous symptoms of myocardial ischemia, left<br />

ventricular scarring and heart weight. Am J Cardiol 1994; 54: 1206-11.<br />

13. Kannel W. Prevalance and clinical aspects of unrecognized myocardial infarction and<br />

sudden unexpected death. Circulation 1997; 75(suppl 2): 4-5.<br />

14. Multiple Risk Factor Intervention Trial Research Group. Exercise electrocardiogram and<br />

coronary heart disease mortality in the Multiple Risk Factor Intervention Trial. Am J Cardiol<br />

1995; 55: 16-24<br />

15. Langou R, Huang E, Kelley M, et al. Predictive accuracy of coronary artery calcification<br />

and abnormal exercise test for coronary artery disease in asymptomatic men. Circulation<br />

1990; 62: 1196-203.<br />

16. Cahill GF Current concepts of diabetes mellitus. Ed: Marble A.; Krall LP; Bradley RF; et.<br />

al. Philadelphia, Lea and Febiger. 12.edition 3–12 (1985).<br />

17. Olefsky JM. Diabetes mellitus. Cecil Textbook of medicine. Ed: Wyngaarden JB; Smith<br />

LH; Tokyo, WB Saunders Company, 17. edition 1320–41 (1985).<br />

18. Watkins PJ, Drury PL, Howell SL: Diabetes and its management 5.ed. Blackwell Co p:3<br />

1996.<br />

19. Yenigun M. Diyabetik mikroanjiopati ve diyabetik makroanjiopati. In: Yenigun M, editor.<br />

Her yönüyle diabetes mellitus.2nd ed. <strong>İstanbul</strong>: Nobel Tıp Kitabevi 315-369, 2001<br />

20. Jermendy Gy, Nádas J, Sápi Z: Lipoblastoma-like lipoatrophia induced by human insulin.<br />

Morphological evidence for local dedifferentiation of adypocytes? Diabetologia 43: 955-956,<br />

2000.<br />

87


21. Satman I., Dinççağ N., Ylmaz M.T., Şengül A.M., Yıllar G., Salman S., Salman F.,<br />

Tütüncü Y., Gedik S., et al. Northern Cyprus: Another high prevalance area of diabetes and<br />

impaired glucose tolerance in the Mediterranean. Diabetologia 1997; 40(suppl 1):723<br />

22. Wilson JD, Foster DW, Kronenberg HM, Larsen H. Williams Textbook of Endocrinology<br />

9th edition WB. Saunders Company<br />

23. The DECODE Study Group. Glucose tolerance and mortality: Comparison of WHO and<br />

American Diabetes Association diagnostic criteria. The Lancet 1999; 354: 617-621<br />

24. Yenigün M. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tp Kitabevi 2001 (2. Baskı); 51-61,<br />

63-67, 69-81, 215-217, 237-243<br />

25. Fajans SS . Maturity-onset diabetes of the Young (MODY). Diab. Metab. Rev. 1989;<br />

5:579-606<br />

26. O’Rahilly S., Waiscoat J.S., Turner R.C. Type 2 Diabetes Mellitus New genetics for old<br />

nightmares. Diabetologia 1988; 31:407-414<br />

27. <strong>İl</strong>için G., Biberoğlu K., Süleymanlar G., Ünal S. Temel İç Hastalıkları. Güneş Kitabevi<br />

Ankara 2003;Cilt 2:2279-2330<br />

28. Reaven G.M. Insulin-independent diabetes mellitus:metabolik characteristics. Metabolism<br />

1980; 29:445-454<br />

29. Wilson PWF., Anderson KM., Kannel WB. Epidemiology of diabetes mellitus in the<br />

elderly. The Framingham Study,Am J. Med.1986; 80( supply.5a):3-9<br />

30. American Diabetes Association. Test of glycemia in diabetes. Diabetes Care 2008; 31<br />

(Suppl 1): S12-20.<br />

31. World Health Organization. Definition and diagnosis of diabetes mellitus and intermediate<br />

hyperglycemia: report of a WHO/IDF consultation. Geneva, Switzerland: WHO Press;<br />

2006.p. 1-50<br />

32. İmamoğlu S. Diabetes Mellitus. Ed. Dolar E, İç Hastalıkları, Nobel&Güneş Tıp Kitabevi<br />

<strong>İstanbul</strong>; 2005: 692-719<br />

33. Altuntaş Y, Diabetes Mellitus’un Tanımı, Tanısı ve Sınıflanması, Her Yönüyle Diabates<br />

Mellitus, Ed: Yenigün M, Altuntaş Y, Nobel Tıp Kitabevleri; 2001: 51-62<br />

34. Braunwald E, Fauci AS, Kasper DL, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL. Diabetes<br />

Mellitus. Harrison İç Hastalıkları Prensipleri, 15. edisyon. Çev. ed: <strong>Sağlık</strong>er Y. Nobel Tıp<br />

Kitabevleri 2004; 2: 2109-2138<br />

35. Yılmaz C, Yılmaz MT, İmamoğlu S. Diabetes Mellitus 2000, Mayıs 2000 <strong>İstanbul</strong>: 17-27<br />

36. Reaven G, Strom T, Tip 2 Diabet Sorular ve Cevaplar. Çev. ed: Satman İ, Merit<br />

Publishing International, 2003; 35-46<br />

37. İmamoğlu S, Yılmaz MT, Yılmaz C. Diabetes Mellitus 2000, Mayıs 2000 <strong>İstanbul</strong>: 37-47<br />

38. Yenigün M.Kardiovasküler Diabet İ.Ü.basımevi ve film merkezi <strong>İstanbul</strong> 1997<br />

39. Pickup JC, Williams, G: Textbook of diabetes. 2n edition, Blackwell Science DLD, 1997.<br />

Volume 1.<br />

40. Gündoğdu S, Açbay Ö: Tip 2 diabetin evreleri ve takip kriterleri. Aktüel Tıp Dergisi<br />

8:557-559 1996<br />

41. İsselbacher DL, Braunwald E, Wilson JD, Martin JB et al: Harrison’s Principles of<br />

İnternal Medicine. 13th edition, Mc Graw -Hill inc. Volume 2-1994.<br />

42. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği. Diabetes Mellitus ve<br />

Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu-2008<br />

43. Yılmaz C, Saygılı F, Özgen Ag, Bayraktar F. Diyabet ve Hipoglisemi. Vakalarla Diyabet,<br />

Servier Arastırma Grubu 2001, 2. baskı.<br />

44. Goldstein JB, Müller-Wieland D. Tip 2 Diyabet. (Çev. ed: Akman C), A Martin Dunitz<br />

London and New York, 1. baskı, 2004<br />

45. Yenigün M, Altuntas Y. Her Yönüyle Diabates Mellitus 2001; 311-314<br />

88


46. Willa AH, Moore L, Bryer-Ash M. Contemporary Diagnosis of and management of type 2<br />

diabetes. (Çev. Ed: Karpuz H, Handbooks in Health Care Co, Avrupa Tıp Kitapçılık, 2004<br />

47.Sandıkçı S. Diabetin kronik komplikasyonları. Folia, Hipertansiyon, Diyabet ve<br />

Ateroskleroz Dergisi 2004; 4(1): 5-12<br />

48. Stratton MI, Adler IA, Neil WA, Mattheus ND, Manley ES, Cull AC, Hadden D, Turner<br />

CR, Rholman R on behalf of the UK Prospective Diabete Group Study. Association of<br />

glycemia macrovascular and microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS35).<br />

BMJ 2000; 321: 405-412<br />

49. Dursunoğlu D, Evrengül H, Kaftan A, Kılıç M, Sormaz Y. Koroner ateroskleroz ve<br />

diyabet. Türkiye Klinikleri Kardiyoloji 2004; 17: 55-61<br />

50. Hurst RT, Lee WR. Increased incidence of coronary atherosclerosis in type 2 diabetes<br />

mellitus. Mechanism and Management. Annals of Internal Medicine 2003; 139: 824<br />

51. Orhan Y. Diabetes Mellitus, Endokrinoloji Metabolizma ve Beslenme Hastalıkları. Ed:<br />

Sencer E, Nobel Tıp Kitabevleri, <strong>İstanbul</strong> 2001: 247-286<br />

52. Klin R. Hyperglicemia and microvascular and macrovascular disease in diabetes. Diabetes<br />

Care 1995; 18: 258-268<br />

53. Vegt F, Decker JM, Ruhe HG, Sehovver CDA, Jijpels G, Bouter LB, Heine JR,.<br />

Hyperglycemia is accosiated with all cause and cardiovascular mortality in the Hoorn<br />

population: The Hoorn Study. Diabetologia 1999; 42: 926-931<br />

54. Haffner JS, Cossels H. Hypergycemia as a cardiovasular risk factor. The American<br />

Journal of Medicine 2003; 115: 56<br />

55. Garber JA. Attenuating cardiovacular risk factors in patient with type 2 diabetes. Kansas<br />

City 2000; 62: 263<br />

56. Maheux P. Diabetik Hastalarda Glisemi, Kan Basıncı ve Lipidlerin Kontrolü İçin<br />

Hedeflere Ulaşmadaki Gerçekler. Diabetographia Tıp Dergisi 2002; 2: 5-7<br />

57. Bağrıaçık N: Tanı, komplikasyonlara yaklaşım, tedavi konsensus el kitabı. Novo Nordisk<br />

diyabet servisi yayınları <strong>İstanbul</strong> 1997.<br />

58. Heller RS, Clarke p, Daly H, Davis I, Mc Culloch DK, Allison SP, Tattersall RB. Group<br />

education for obese patients with type II DM, greater success at less. Cost. Diabetes Medicine<br />

5,552-556. 1998.<br />

59. Yenigün (ed): Her yönüyle Diabetes Mellitus. 1995.<br />

60. Tüzün M: Diabetik ayak ve tedavisi. Asya Tıp yayınevi. İzmir. 2-6, 12-24 1998.<br />

61. Beckman JA, Creager MA, Libby P. Diabetes and atherosclerosis epidemiology,<br />

pathology and management. JAMA 2002; 287: 2570-2581<br />

62. Yenigün M. Kardiyovasüler Diyabet. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp<br />

Kitabevleri 2001; 639-697<br />

63. Grene DA. Acute and chronic complications of diabetes mellitus in older patients.<br />

American J. Med 80:39-52, May 1985<br />

64. Valente AJ, Rozek MM, Schwartz CJ, Graves DT. Characterization of monocytes.<br />

Biochem Biophys Res Commun 176:309-14, 1991<br />

65. Goraya TY, Leipson CL, Palumbo PJ, et al. Coronary atherosclerosis in diabetes mellitus:<br />

a population-based autopsy study. J Am Coll Cardiol 2002; 40: 946-53.<br />

66. Kip KE, Faxon DP, Detre KM, Yeh W, Kelsey SF, Currier JW. Coronary angioplasty in<br />

diabetic patients: the National Heart, Lung and Blood Institute Percutaneus Transluminal<br />

Coronary Angioplasty Registry. Circulation 1996; 94: 1818-25.<br />

67. Hamilton TA, May G, Chisolm GM. Oxidized low density lipoprotein supresses the<br />

expression of tumor necrosis factor mRNA in stimulated murine peritoneal macrophages. J<br />

Immunol 144:2343-50, 1990.<br />

68. Vlassara H. Recent progress in advanced glycation end products and diabetic complications.<br />

Diabetes 1997; 46(Suppl 2): 19-25.<br />

89


69. Miyamoto Y, Saito Y, Kajiyama N. Endothelial nitric oxide synthase gene is positively<br />

associated with essential hypertension. Hypertension 1998; 32: 3-8.<br />

70. Vaccaro O, Stamler J, Neaton JD. for the Multiple Risk factor Intervention Trial Research<br />

Group. Sixteeen-year coronary mortality in black and white men with diabetes screened for the<br />

Multiple Risc factor Intervention Trial (MRFIT). Int J Epidemiol 1998; 27: 636-41.<br />

71. Turner RC, Millns H, Neil HAW, et al. For the United Kingdom Prosceptive Study Group.<br />

Risk factors for coronary artery disease in non-insulin dependent diabetes mellitus: United<br />

Kingdom Prosceptive Study Group (UKPDS 23). BMJ 1998; 316:823-8.<br />

72. Lipid Research Clinics Program: The Lipid Research Clinics Coronary Primary<br />

Presention Trial Results: I. Reduction in incidence of coronary heart disease. Jama 251:351,<br />

1984<br />

73. Braunwold Lipes Libby. Heart Disease S.1023<br />

74. Frei B, Forre TM, Ames BN, et al. Gas phase oxidants of cigarette smoke induce lipid<br />

peroxidation and changes in lipoprotein properties in human broas-3 plasma. Protective<br />

effects of ascorbic acid. Biochem J 277:133-138,1991<br />

75. Mesde TW, Imeson J, Stirling Y. Effects of changes in smoking and other characteristics<br />

on clotting factors and the risk of ischemic heart disease. Lancet 2:986-988,1987<br />

76. Dineen SF, Gerstein HC. The association of microalbuminuria and mortality in noninsulin<br />

dependent diabetes. A systemic overview of the literature. Arch İntern Med 1997; 157:<br />

1413-8.<br />

77. Welch GN, Loscalzo J: Homocystein and atherotrombosis. N Engl J Med. 338: 1042-1050,<br />

1998.<br />

78. Malinous MR, Boston AG, Krouss RM. Homocystein diet and cardiovasculer diseases: A<br />

statement for healthcare professionals from the Nutrition Comittee. American Heart Association<br />

99: 178-182, 1999.<br />

79. Miettinen H, Lehto S, Salomaa VV. Impact of diabetes on mortality after the first<br />

myocardial infarction. Diabetes Care 1998; 21: 69-75<br />

80. Haffner SM, Lehto S, Ronnemaa T, et al. Mortality from coronary disease in subject with<br />

type 2 diabetes and in nondiabetic subjects with or without prior myocardial infarction. New<br />

England Jornal of Medicine 1998; 339: 229-234<br />

81. Fox CS, Sullivan L, Agostino RB, Wilson PWF. The significant effect of diabetes<br />

duration on coronary heart disease mortality. Diabetes Care 2004; 27: 704-708<br />

82. Wackers F, Young LH, Inzucci SH, Chun DA, et al. Detection of silent myocardial<br />

ishemia is asymtomatic diabetic subjects. The DIAD Study. Diabetes Care 2004; 27: 1954-<br />

1961<br />

83. Beckman JA, Creager MA, Libby P. Diabetes and atherosclerosis epidemiology,<br />

pathology and management. JAMA 2002; 287: 2570- 2581<br />

84. Haffner SM. Coronary heart disease in patient with diabetes. The New England Jornal of<br />

Medicine 2000; 342: 1040-1042<br />

85. Yenigün M. Kardiyovasüler Diyabet. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp<br />

Kitabevleri 2001; 639-697<br />

86. Gök H. Endokrin Hastalıklar ve Kalp. Klinik Kardiyoloji, genisletilmis 2.baskı. Nobel Tıp<br />

Kitabevleri 2002; 745-760<br />

87. Bjornholt VJ, Erikksen G, Aasar E, Sandvik L, et al. Fasting blood glucose: An<br />

underestimated risk factor for cardiovascular death. Diabetes Care 1999; 22: 45-50<br />

88. Protopsaltis DJ, Nikolopulos G, Melidonis A. Comperative study of prognostic value for<br />

coronary disease risk between the UK Prospective Study and Framingham Models. Diabetes<br />

Care 2004; 27: 1844<br />

89. Countinho M, Gerstein HC, Wang Y, Yusuf S. The relationship between glucose and<br />

incident cardiovascular events: A metaregression analysis of published data from 20 studies<br />

of 95; 738 individuals followed for 12,4 years. Diabetes Care 1999; 2: 233-238 1 01<br />

90


90. Bonura E, Muggeo M. Tip 2 diyabette kardiyovasküler risk faktörü olarak portprandiyal<br />

kan glikozu: Epidemiyolojik kanıtlar. Diabetologia 2001: 44: 2107-2114<br />

91. Nappo F, Esposito K, Croff M, et al. Postprandial endotelial activation in healthy subjects<br />

and in type 2 diabetic patients: Role of fat and carbohydrate meals. American College of<br />

Cardiology 2002; PMID 12208795<br />

92. Lim SC, Tai ES, Tan BY, et al. Cardiovascular risk profile in individuals with borderline<br />

glycemia the effect of 1997 American Diabetes Association dragnostic criteria and the 1998<br />

World Health Organization provisional report. Diabetes Care 2000; 23: 278-282<br />

93. Haffner SM, Stern MP, Hazudo HP, Mitchell BD, Patterson JK. Cardiovascular risk<br />

factors in confirmed prediabetic individuals: Does the clock for coronary heart disease start<br />

tracking before the onset of clinical diabetes. JAMA; 263: 2934<br />

94. Vegt F, Decker JM, Ruhe HG, Sehovver CDA, Jijpels G, Bouter LB, Heine JR,.<br />

Hyperglycemia is accosiated with all cause and cardiovascular mortality in the Hoorn<br />

population: The Hoorn Study. Diabetologia 1999; 42: 926-931<br />

95. Boron DA. Impaired Glucose Tolerance as a disease. Am J Cardiol 2001; 88: 16-19<br />

96. Gavin RJ. Pathophysiologic mechanism of postprandial hyperglycmia. Am J Cardiol<br />

2001; 88: 32-36<br />

97. Zimmermann BR. Postprandial hyperglycemia implications for practice. Am J Cardiol<br />

2001; 88: 32-36<br />

98. The DECODE Study Group. Glucose tolerance and mortality comparison of WHO and<br />

American Diabetes Association diagnostic criteria. Lancet 1999; 354: 617-621<br />

99. Solomon GG. Reducing cardiovascular risk in type 2 diabetes. The New England Journal<br />

of Medicine 2003; 348: 457-459<br />

100. Stratton MI, Adler IA, Neil WA, Mattheus ND, Manley ES, Cull AC, Hadden D, Turner<br />

CR, Rholman R on behalf of the UK Prospective Diabete Group Study. Association of<br />

glycemia macrovascular and microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS35).<br />

BMJ 2000; 321: 405-412<br />

101. Yenigün M, Altuntas Y. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp Kitabevleri, 2. baskı.<br />

<strong>İstanbul</strong> 2001: 315-465.<br />

102. Stern S, Cohn F, Pepine CJ. Silent Myocardial İschemia. Current Problems in<br />

Cardiology 1993: 18 (5).<br />

103. Kannel WB, Abbott RD. Incidence and prognosis of unrecognized myocardial infarction.<br />

An update on the Framingham study. N Eng J Med 1984; 311: 1144-47.<br />

104. Faglia E, Fabrizio F, Patrizia C, Felice P, et al. Cardiac events in 735 type 2 diabetic<br />

patients who underwent screening for unknown asymptomatic coronary heart disease. 5-year<br />

follow-up report from the Milan Study on Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD). Diabetes<br />

Care 25:2032-2036, 2002.<br />

105. Faerman I, Faccio E, Milei J, et al. Autonomic neuropathy and painless myocardial<br />

infarction in diabetic patients. Histologic evidence of their relationship. Diabetes 1997;<br />

26:1147-58.<br />

106. Marchant B, Umachandran V, Stevenson R, et al. Silent myocardial ischemia: role of<br />

subclinical neuropathy in patients with and without diabetes. J Am Coll Cardiol 1993; 22:<br />

1433-37.<br />

107. Ambepityia G, Kopelman PG, Ingram D, et al. Exertional myocardial ischemia in<br />

diabetes: a quantitative analysis of anginal perceptual threshold and the influence of<br />

autonomic function. J Am Coll Cardiol 1990; 15: 72-77.<br />

108. Nesto RW. Screening for asymptomatic coronary artery disease in diabetes. Diabetes<br />

Care 22:1393-5, 1999<br />

91


109. Naka M, Hiramatsu K, Aizawa T et al. Silent myocardial ischemia in patients with noninsulin<br />

dependent diabetes mellitus as judged by treadmill exercise testing and coronary<br />

angiography. Am Heart J 123:46-53, 1992<br />

110. Koistinen MJ. Prevalence of asymptomatic myocardial ischaemia in diabetic subjects. Br<br />

Med J 301:92-5, 1990<br />

111. Consensus development conference on the diagnosis of coronary heart disease in people<br />

with diabetes . ADA. Diab Care 21;9:1551-1559, 1998<br />

112. Otter W, Kleybrink S, Doering W et al. Hospital outcome of acute myocardial infarction<br />

in patients with and without diabetes mellitus. Diabet Med 2004;21:183–187.<br />

113. Gitt AK, Schiele R, Wienbergen H, Zeymer U, Schneider S, Gottwik MG, Senges J;<br />

MITRA Study. Intensive treatment of coronary artery disease in diabetic patients in clinical<br />

practice: results of the MITRA study. Acta Diabetol 2003;40(Suppl. 2):S343–S347.<br />

114. Janand-Delenne B, Savin B, Habib G et al. Silent myocardial ischaemia in patients with<br />

diabetes. Who to screen. Diabetes Care 1999; 22:1396–1400.<br />

115. Kaur J, Singh P, Sowers JR. Diabetes and cardiovascular diseases. Am J Ther<br />

2002;9:510-5.<br />

116. Klein R. Hyperglycemia and microvascular and macrovascular disease in diabetes.<br />

Diabetes Care 1995;18: 258-68.<br />

117. Haffner SM, Lehto S, Rönnemaa T, Pyörälä K, Laakso M. Mortality from coronary heart<br />

disease in subjects with type 2 diabetes and in nondiabetic subjects with and without prior<br />

myocardial infarction. N Engl J Med 1998;339:229-34.<br />

118. Guglielmi MD, Pierdomenico SD, Salvatore L, Romano F, Tascione E, Pupillo M, et al.<br />

Impaired left ventricular diastolic function and vascular postischemic vasodilation associated<br />

with microalbuminuria in IDDM patients. Diabetes Care 1995;18:353-60.<br />

119. Jensen JS, Feldt-Rasmussen B, Strandgaard S, Schroll M, Borch-Johnsen K. Arterial<br />

hypertension, microalbuminuria, and risk of ischemic heart disease. Hypertension<br />

2000;35:898-903.<br />

120. Zellweger MJ. Prognostic significance of silent coronary artery disease in type 2<br />

diabetes. Herz 2006; 2006 May; 31(3): 240-5<br />

121. Koistinen MJ. Prevalence of asymptomatic myocardial ischaemia in diabetic subjects.<br />

BMJ 1990;301:92-5.<br />

122. Prevalence of unrecognized silent myocardial ischemia and its association with<br />

atherosclerotic risk factors in noninsulin-dependent diabetes mellitus. Milan Study on<br />

Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD) Group. Am J Cardiol 1997;79:134-9.<br />

123. Ugur-Altun B, Altun A, Guldiken S, Tatli E, Kara M, Tugrul A. Silent myocardial<br />

ischemia in middle-aged asymptomatic patients with type 2 diabetes in Turkish population.<br />

Angiology 2007 Oct-Nov; 58(5): 535-42.<br />

124. Fornengo P, Bosio A, Epifani G, Pallisco O, Mancuso A, Pascale C. Prevalence of silent<br />

myocardial ischaemia in new-onset middle-aged Type 2 diabetic patients without other<br />

cardiovascular risk factors. Diabet Med.<br />

2006 Jul; 23(7): 775-9.<br />

125. Kokot T, Nowakowska-Zajdel E, Muc-Wierzgoń M, Brodziak A, et al. Impaired fasting<br />

glucose and silent myocardial ischemia. Pol Arch Med Wewn.<br />

2005 Nov; 114(5): 1066-71.<br />

126. Lacourcière Y, Côté C, Lefebvre J, Dumont M. Noninvasive detection of silent coronary<br />

artery disease in patients with essential hypertension, alone or associated with type 2 diabetes<br />

mellitus, using dipyridamole stress 99mtechnetium-sestamibi myocardial perfusion imaging.<br />

Can J Cardiol.<br />

2006 Feb; 22 Suppl A: 16A-21A.<br />

127. DeLuca AJ, Saulle LN, Aronow WS, et al. Prevalence of silent myocardial ischemia in<br />

persons with diabetes mellitus or impaired glucose tolerance and association of hemoglobin<br />

A1c with prevalence of silent myocardial ischemia. Am J Cardiol.2005 Jun 15;95(12):1472-4.<br />

92


128. Sargin H, Ozisik M, Ozisik NC, Seven O, et al. The prevalence of silent ischemia in<br />

Turkish patients with type 2 diabetes mellitus. Tohoku J Exp Med.<br />

2005 Apr; 205(4): 351-5.<br />

129. Wackers FJ, Young LH, Inzucchi SE, Chyun DA, Davey JA, et al. Detection of silent<br />

myocardial ischemia in asymptomatic diabetic subjects: the DIAD study. Diabetes Care.<br />

2004<br />

Aug; 27(8): 1954-61. Erratum in: Diabetes Care. 2005 Feb; 28(2): 504.<br />

130. Araz M, Celen Z, Akdemir I, Okan V. Frequency of silent myocardial ischemia in type 2<br />

diabetic patients and the relation with poor glycemic control. Acta Diabetol.<br />

2004 Jun; 41(2):<br />

38-43.<br />

131. Ditchburn CJ, Hall JA, de Belder M, Davies A, Kelly W, Bilous R. Silent myocardial<br />

ischaemia in patients with proved coronary artery disease: a comparison of diabetic and nondiabetic<br />

patients. Postgrad Med J.<br />

2001 Jun; 77(908): 395-8.<br />

132. Inoguchi T, Yamashita T, Umeda F, Mihara H, et al. High incidence of silent myocardial<br />

ischemia in elderly patients with non insulin-dependent diabetes mellitus. Diabetes Res Clin<br />

Pract.<br />

2000 Jan; 47(1):37-44.<br />

133. Jalal S, Alai MS, Khan KA, Jan VM, Rather HA, et al. Silent myocardial ischemia and<br />

cardiac autonomic neuropathy in diabetics. J Assoc Physicians India.<br />

1999 Aug; 47(8): 767-9.<br />

134. Langer A, Freeman MR, Josse RG,et al. Metaiodobenzylguanidine imaging in diabetes<br />

mellitus: assessment of cardiac sympathetic denervation and its relation to autonomic<br />

dysfunction and silent myocardial ischemia. J Am Coll Cardiol.<br />

1995 Mar 1; 25(3): 610-8.<br />

135. O'Sullivan JJ, Conroy RM, MacDonald K, McKenna TJ, Maurer BJ. Silent ischaemia in<br />

diabetic men with autonomic neuropathy. Br Heart J.<br />

1991 Oct; 66(4): 313-5.<br />

136. Choi EK, Koo BK, Kim HS, Cho YM, Kang HJ, Cho YS, et al. Prognostic significance<br />

of asymptomatic coronary artery disease in patients with diabetes and need for early<br />

revascularization therapy. Diabet Med.<br />

2007 Sep; 24(9): 1003-11. Epub 2007 May 17.<br />

137. Sejil S, Janand-Delenne B, Avierinos JF, Habib G, et al. Six-year follow-up of a cohort<br />

of 203 patients with diabetes after screening for silent myocardial ischaemia. Diabet Med.<br />

2006 Nov; 23(11): 1186-91.<br />

138. Mamcarz A, Chmielewski M, Braksator W, Syska-Sumńska J, et al. Factors influencing<br />

cardiac complications in patients with type-2 diabetes mellitus and silent myocardial<br />

ischaemia: five-year follow-up. Pol Arch Med Wewn.<br />

2004 Dec; 112(6): 1433-43.<br />

139. Elhendy A, Schinkel AF, van Domburg RT, Bax JJ, Poldermans D. Comparison of late<br />

outcome in patients with versus without angina pectoris having reversible perfusion<br />

abnormalities during dobutamine stress technetium-99m sestamibi single-photon emission<br />

computed tomography. Am J Cardiol.<br />

2003 Feb 1; 91(3): 264-8.<br />

140. Barthelemy O, Le Feuvre C, Timsit J. Silent myocardial ischemia screening in patients<br />

with diabetes mellitus. Arq Bras Endocrinol Metabol.<br />

2007 Mar; 51(2): 285-93.<br />

141. Hsieh MC, Tien KJ, Chang SJ, Perng DS, Hsiao JY, et al. High-sensitivity C-reactive<br />

protein and silent myocardial ischemia in Chinese with type 2 diabetes mellitus. Metabolism.<br />

2008 Nov; 57(11): 1533-8.<br />

142. Meyer P. Silent myocardial ischemia in diabetic patients: to screen or not to screen? Rev<br />

Med Suisse.<br />

2005 Jun 1; 1(22): 1505-7, 1509-10.<br />

143. Miller TD, Redberg RF, Wackers FJ. Screening asymptomatic diabetic patients for<br />

coronary artery disease: why not? J Am Coll Cardiol.<br />

2006 Aug 15; 48(4): 761-4. Epub 2006<br />

Jul 24.<br />

144. Valensi P. Silent coronary artery disease in diabetic patients. New guidelines. Rev Med<br />

Liege. 2005 May-Jun; 60(5-6): 531-5.<br />

93


145. Zellweger MJ, Hachamovitch R, Kang X, et al. Threshold, incidence, and predictors of<br />

prognostically high-risk silent ischemia in asymptomatic patients without prior diagnosis of<br />

coronary artery disease. J Nucl Cardiol.<br />

2009 Mar-Apr;16(2):193-200. Epub 2009 Jan 22.<br />

146. Tsai JC, Chang DM, Chung FM, et al. The association of silent coronary artery disease<br />

and metabolic syndrome in Chinese with type 2 diabetes mellitus. Rev Diabet Stud.<br />

2004<br />

Spring; 1(1): 18-28. Epub 2004 May 10.<br />

147. Gazzaruso C, Solerte SB, De Amici E, Mancini M, Pujia A, et al. Association of the<br />

metabolic syndrome and insulin resistance with silent myocardial ischemia in patients with<br />

type 2 diabetes mellitus. Am J Cardiol.2006<br />

Jan 15; 97(2): 236-9. Epub 2005 Dec 1.<br />

148. Valensi P, Pariès J, Brulport-Cerisier V, Torremocha F, et al. Predictive value of silent<br />

myocardial ischemia for cardiac events in diabetic patients: influence of age in a French<br />

multicenter study. Diabetes Care.<br />

2005 Nov; 28(11): 2722-7.<br />

149. Yıldırımtürk Ö, Kılıçgedik M, Tuğcu A, Aytekin V, Aytekin S. Tip 2 diyabetli<br />

asemptomatik hastalarda mikroalbüminüri ile sol ventrikül fonksiyonları ve sessiz miyokard<br />

iskemisi arasındaki ilişki. Türk Kardiyol Dern Arş 2009; 37: 91-97<br />

150. Rutter MK, McComb JM, Brady S, Marshall SM. Silent myocardial ischemia and<br />

microalbuminuria in asymptomatic subjects with non-insulin-dependent diabetes mellitus. Am<br />

J Cardiol.<br />

1999 Jan 1; 83(1): 27-31.<br />

151. Chico A, Tomás A, Novials A. Silent myocardial ischemia is associated with autonomic<br />

neuropathy and other cardiovascular risk factors in type 1 and type 2 diabetic subjects,<br />

especially in those with microalbuminuria. Endocrine 2005 Aug; 27(3): 213-7.<br />

152. Le Feuvre CL, Barthélémy O, Dubois-Laforgue D, et al. Stress myocardial scintigraphy<br />

and dobutamine echocardiography in the detection of coronary disease in asymptomatic<br />

patients with type 2 diabetes. Diabetes Metab.<br />

2005 Apr;31(2): 135-42.<br />

153. Janand-Delenne B, Savin B, Habib G, Bory M, Vague P, et al. Silent myocardial<br />

ischemia in patients with diabetes: who to screen. Diabetes Care 1999 Sep; 22(9): 1396-400.<br />

154. May O, Arildsen H, Damsgaard EM, et al. Prevalence and prediction of silent ischaemia<br />

in diabetes mellitus: a population-based study. Cardiovasc Res.<br />

1997 Apr; 34(1): 241-7.<br />

155. Prevalence of unrecognized silent myocardial ischemia and its association with<br />

atherosclerotic risk factors in noninsulin-dependent diabetes mellitus. Milan Study on<br />

Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD) Group. Am J Cardiol.<br />

1997 Jan 15; 79(2): 134-9.<br />

156. Earle KA, Mishra M, Morocutti A, Barnes D, et al. Microalbuminuria as a marker of<br />

silent myocardial ischaemia in IDDM patients. Diabetologia.<br />

1996 Jul; 39(7): 854-6.<br />

157. Bacci S, Villella M, Villella A, Langialonga T, et al. Screening for silent myocardial<br />

ischaemia in type 2 diabetic patients with additional atherogenic risk factors: applicability and<br />

accuracy of the exercise stress test. Eur J Endocrinol.<br />

2002 Nov; 147(5): 649-54.<br />

158. Maity AK, Das MK, Chatterjee SS, Roy A, Guha S, et al. Risk factors and their<br />

implication on silent myocardial ischaemia. Indian Heart J.<br />

1990 Jan-Feb; 42(1): 46-50.<br />

159. Cosson E, Paycha F, Paries J, Cattan S, Ramadan A, et al. Detecting silent coronary<br />

stenoses and stratifying cardiac risk in patients with diabetes: ECG stress test or exercise<br />

myocardial scintigraphy? Diabet Med.<br />

2004 Apr; 21(4): 342-8.<br />

160. Fateh-Moghadam S, Reuter T, Htun P, Plöckinger U, et al. Stressechocardiography for<br />

risk stratification of asymptomatic patients with type 2 diabetes mellitus. Int J Cardiol.<br />

2009<br />

Jan 9; 131(2): 288-90. Epub 2007 Oct 25.<br />

94


161. Penfornis A, Zimmermann C, Boumal D, et al. Use of dobutamine stress<br />

echocardiography in detecting silent myocardial ischaemia in asymptomatic diabetic patients:<br />

a comparison with thallium scintigraphy and exercise testing. Diabet Med.<br />

2001 Nov; 18(11):<br />

900-5.<br />

162. Scholte AJ, Schuijf JD, Kharagjitsingh AV, et al. Different manifestations of coronary<br />

artery disease by stress SPECT myocardial perfusion imaging, coronary calcium scoring, and<br />

multislice CT coronary angiography in asymptomatic patients with type 2 diabetes mellitus. J<br />

Nucl Cardiol.<br />

2008 Jul-Aug;15(4): 503-9. Epub 2008 Apr 21.<br />

163. Friedewald WT, Levy RI, Frederickson DS. (1972) Estimation of the Concentration of<br />

Low-Density Lipoprotein Cholesterol in Plasma, Without Use of the Preparative<br />

Ultracentrifuge. Clin Chem, 18: 499-502.<br />

95

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!