ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
ÖNSÖZ - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI<br />
TAKSİM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />
1. DAHİLİYE KLİNİĞİ<br />
Şef Uzm. Dr. İsmail EKİZOĞLU<br />
TİP 2 DİYABETLİ HASTALARDA<br />
SESSİZ MİYOKARD İSKEMİSİ TARAMASI VE<br />
SESSİZ İSKEMİ SAPTANAN HASTALARDA<br />
KARDİYOVASKÜLER RİSK FAKTÖRLERİNİN<br />
DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
(Uzmanlık Tezi)<br />
Dr. Muhammed Masum CANAT<br />
Koordinatör: Uzm. Dr. Rahime ÖZGÜR<br />
<strong>İstanbul</strong> 2009
<strong>ÖNSÖZ</strong><br />
Uzmanlık eğitimim süresince değerli bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım<br />
saygıdeğer hocam Dahiliye klinik şefi Uz.Dr. İsmail Ekizoğlu’na, 1. Dahiliye<br />
önceki klinik şefi kıymetli hocam Uz.Dr. Ömer Şenkal’a,<br />
Eğitim sürem boyunca her konuda anlayış, destek ve bilgilerini<br />
esirgemeyen, tez koordinatörüm klinik şef yardımcısı Uz.Dr. Rahime Özgür’e,<br />
bilgi ve tecrübeleriyle mesleki gelişimime katkılar sağlayan klinik şef yardımcısı<br />
Uz.Dr. Osman Maviş’e,<br />
Rotasyonlarım süresince bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, İ.Ü.<br />
Kardiyoloji Enstitüsü Kardiyoloji kliniği, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs<br />
Hastalıkları kliniği ve Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon<br />
Hastalıkları kliniklerinde birlikte çalışma fırsatı bulduğum tüm hocalarıma,<br />
İhtisas sürem boyunca eğitimimde emekleri olan 1. Dahiliye ve 2. Dahiliye<br />
klinikleri tüm uzmanlarına, asistanlığım süresince birlikte dayanışma içinde<br />
çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma, çalışmaktan mutluluk duyduğum tüm<br />
hemşirelere ve hastane personeline,<br />
Bugünlere gelmemde çok büyük emekleri olan, tüm eğitim hayatım boyunca<br />
desteklerini ve yardımlarını her zaman yanımda hissettiğim annem, babam,<br />
ablam ve kardeşime,<br />
Tüm bu yoğun süreç boyunca desteğini, yardımını ve sabrını esirgemeyen,<br />
üstün çaba ve fedakarlık gösteren çok değerli eşim Dr. Dilek Canat’a,<br />
Ve varlığıyla hayatıma renk katan canım kızım Zeynep’e,<br />
Sonsuz saygı ve sevgiyle teşekkürlerimi sunarım…<br />
Dr. Muhammed Masum Canat<br />
i
İÇİNDEKİLER<br />
Önsöz i<br />
İçindekiler ii<br />
Kısaltmalar iii<br />
GİRİŞ VE AMAÇ 1<br />
GENEL BİLGİLER<br />
Tanım 2<br />
Epidemiyoloji 2<br />
Sınıflama 4<br />
Tanı 7<br />
Tip 2 Diabetes Mellitus 12<br />
Tedavi 15<br />
Komplikasyonlar 27<br />
DM ve Kardiyovasküler Hastalıklar 32<br />
Sessiz Miyokard İskemisi 41<br />
MATERYAL VE METOD 50<br />
BULGULAR 52<br />
TARTIŞMA 67<br />
ÖZET VE SONUÇ 83<br />
SUMMARY 85<br />
KAYNAKLAR 87<br />
ii
KISALTMALAR<br />
DM: Diabetes Mellitus<br />
KAH: Koroner arter hastalığı<br />
KVH: Kardiyovasküler hastalık<br />
SMİ: Sessiz miyokard iskemisi<br />
MPS: Miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />
MI: Miyokard infarktüsü<br />
WHO: Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü<br />
ADA: Amerikan Diyabet Cemiyeti<br />
EASD: European Association for the Study of Diabetes<br />
IDF: Uluslararası Diyabet Federasyonu<br />
TEMD: Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği<br />
LADA: Latent otoimmun diyabetli erişkin<br />
MODY: Gençlerin erişkin tipi diyabeti<br />
IGT: Bozulmuş glukoz toleransı<br />
IFG: Bozulmuş açlık glukozu<br />
OGTT: Oral glukoz tolerans testi<br />
AKŞ: Açlık kan şekeri<br />
TKŞ: Tokluk kan şekeri<br />
LDL: Düşük dansiteli lipoprotein<br />
HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein<br />
VKİ: Vücut kitle indeksi<br />
RAAS: Renin anjiyotensin aldosteron sistemi<br />
TBT: Tıbbi beslenme tedavisi<br />
iii
GİRİŞ VE AMAÇ<br />
Diabetes mellitus artan prevalansı ve kardiyovasküler hastalıklarla yakın<br />
ilişkisi nedeniyle çok önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Diyabetli<br />
olgularda ölümlerin yaklaşık %50-70’ine koroner arter hastalığı (KAH) neden<br />
olmaktadır (1,2) ve diyabeti olmayan yaşıtlarına göre tip 2 diyabetlilerde<br />
karrdiyovasküler olay riski 2-4 kat daha yüksektir (3). Yapılan büyük<br />
çalışmalara göre diyabetin kardiyovasküler hastalıklar için majör bir risk faktörü<br />
olduğu, hatta KAH ile eşdeğer kabul edilebileceği belirtilmiştir(4).<br />
Diyabette aterogenez, endotel disfonksiyonu, enflamatuvar sitokinler, insülin<br />
direnci, renin-anjiyotensin-aldosteron sisteminin rolü, ileri glikasyon son<br />
ürünleri ve genetik faktörler gibi birçok fizyopatolojik mekanizma ile kompleks<br />
bir oluşumdur (5-11). Bu yüksek ateroskleroz riski, yalnızca klasik risk<br />
faktörleri ile açıklanabilecek düzeyin çok üstündedir.<br />
Koroner kalp hastalığının klinik görünümü diyabetli bir hastada; stable<br />
(kararlı) angina pektoris, unstable (kararsız) angina pektoris, miyokard<br />
infarktüsü (MI) ve ani ölüm şeklinde olabilir. Ayrıca sessiz miyokardiyal<br />
iskemi, ağrısız MI ve kalp yetersizliği normal populasyona göre tip 2 diyabet<br />
hastalarında daha sık görülmekte ve mortalitesi daha yüksek seyretmektedir.<br />
<strong>İl</strong>erlemiş obstrüktif KAH minimal semptomlu veya semptomsuz olabilir ve hızla<br />
ilerleyip MI ve ölüme yol açar. Bazı vakalarda ani ölüm KAH’nın ilk belirtisi<br />
olabilir, koroner olayların %18’inin ilk olay olarak ani ölümle oluştuğu<br />
hesaplanmıştır (12,13). Ani kardiyak ölümlerin %50’sinden fazlası, daha<br />
önceden KAH öyküsü olmaksızın oluşur. Asemptomatik kişilerde egzersiz testi<br />
esnasında miyokard iskemisinin saptanmasının daha sonradan gelişecek koroner<br />
olay ve ölüm riskinin daha yüksek olduğunu gösterdiği ortaya<br />
konmuştur(14,15).<br />
Çalışmamızda tip 2 diyabet hastalarında miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />
(MPS) tekniği ile asemptomatik KAH sıklığını saptamayı ve sessiz iskemi<br />
saptadığımız hastaları; sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet regülasyon<br />
1
düzeyi, dislipidemi, vücut kitle indeksi, bel çevresi, KAH aile öyküsü, gibi genel<br />
KAH risk faktörleri, diyebetik nefropati ve retinopati gibi diğer diyabet<br />
komplikasyonları, hastaların aldığı tedaviler ve tıbbi beslenme tedavisine uyum<br />
gibi bazı bireysel parametreleri kullanarak sessiz iskemi saptanmayan hastalar<br />
ile karşılaştırmayı amaçladık.<br />
GENEL BİLGİLER<br />
TANIM<br />
Diabetes mellitus çeşitli etyolojik faktörler nedeniyle oluşan, mutlak veya<br />
göreceli insülin eksikliği, insüline direnç veya her ikisinin sonucu olarak gelişen,<br />
hipergliseminin ana belirleyici olduğu, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik bir<br />
metabolizma hastalığıdır(16,17). Bunun sonucu olarak kronik hiperglisemi,<br />
karbonhidrat, yağ ve protein metabolizması bozuklukları, kapiller membran<br />
değişiklikleri ve hızlanmış arteriosklerozis oluşur(18). Kontrolsüz diyabetten<br />
kaynaklanan hiperglisemi akut komplikasyonlar ile ölüme yol açabilir, uzun<br />
dönemde tedavisi pahalı olan ve kronik sekeller bırakan kronik<br />
komplikasyonları (retinal, renal, nöral, kardiyak ve vasküler) ile yaşam kalitesini<br />
bozar.<br />
EPİDEMİYOLOJİ<br />
Hastalık ilk yıllarda genellikle asemptomatik olduğu için gelişmiş ülkelerde<br />
bile, bilinen diyabetlilerin bilinmeyen diyabetlilere oranı 2/1, bazı etnik<br />
gruplarda ise 1/1’dir. Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü’nün (WHO) çalışmalarına göre<br />
dünyanın hemen her yerinde diyabet epidemisinden bahsedilmeye başlanmıştır.<br />
Buna göre 100 milyon civarındaki diyabetli sayısının 21. yüzyılın ilk çeyreğinde<br />
ise 300 milyona ulaşacağı beklenmektedir(19).<br />
ABD’de yapılan çalışmalarda 20-74 yaş grubu toplumda diyabet prevalansı<br />
%6.6 bulunmuş ve bilinmeyen diyabet olgularının %50 civarında olduğu<br />
2
ildirilmiştir(20). Ülkemizde ise 1997-1998 yıllarında yapılan "Türkiye Diyabet<br />
Epidemiyolojisi çalışması (TUDEP) verilerine göre, 20-80 yaş grubu diyabet<br />
sıklığı %7.2, bozulmuş glukoz toleransı (IGT) %6.7, bilinmeyen diyabet<br />
oranının %30 olduğu bulunmuştur(19). Kuzey Kıbrıs Türk Toplumunda yapılan<br />
TÜDEP çalışması ile aynı yöntemin kullanıldığı çalışmada ise diyabet sıklığı<br />
%11,3, bozulmuş glukoz toleransının da %13,5 olduğu saptanmıştır (21).<br />
Tüm diyabetik hastaların %5-10'unu tip 1 DM oluşturur. Prevalansı<br />
toplumlara göre değişmekle birlikte yaklaşık %0.25-1 civarındadır. Her yıl<br />
yaklaşık yüz bin kişide 7-17 kişide tip 1 diyabet gelişmektedir(22). Tip 1 diabet<br />
insidansı dokuzuncu aydan sonra giderek artar ve 12-24 yaşlarında en yüksek<br />
düzeye erişir. Bu tepe değerden sonra yaş ilerledikçe insidans azalır. Tip 2<br />
diyabet genel olarak orta yaş grubu ve yaşlıların hastalığıdır, yaş ilerledikçe<br />
insidans artmaktadır. Bununla beraber son yıllarda bazı etnik gruplarda genç<br />
erişkin ve adolesan gruplarda da sıklığı artmaktadır(19). Kadınlarda tip 2 diabet<br />
prevalansı 65 yaşına kadar erkeklerden daha yüksek bulunur, 65 yaş üzerinde<br />
fark ortadan kalkar. Avrupa’da yapılan son çalışmalar, tip 2 diyabetten önce<br />
gelen bozulmuş açlık glukozu (IFG) ve IGT’nin giderek arttığına ve özellikle<br />
yaş ilerledikçe daha fazla görüldüğüne işaret etmektedir. Bozulmuş glikoz<br />
toleransının 20-44 yaş grubunda %3-5 olan prevalansı, 65-74 yas grubunda<br />
%20-30’a yükselmektedir (23). Ülkemizde 2030 yılında diyabet prevelansının %<br />
20’lere yaklaşması beklenmektedir ve 22 milyonun üzerinde diyabetli hastaya<br />
sahip olunacağı tahmin edilmektedir. Toplumda bu derece yaygın bulunmasının<br />
yanı sıra, hızlanmış ateroskleroza, retinopati, nefropati, nöropati gibi bazı özgün<br />
mikrovasküler komplikasyonlara yol açması nedeniyle hastalığın önemi<br />
artmaktadır. İnme riskinde 2 kat, kalp krizi riskinde 2–3 kat, özellikle ayaklarda<br />
periferik vasküler yetersizlik riskinde 50 kat artış söz konusudur (16).<br />
3
SINIFLAMA<br />
Bugüne kadar hastalığın sınıflandırılması farklı birkaç şekilde yapılmıştır.<br />
Ancak yeni gelişmelerin ışığında, ortaya çıkan bazı karışıklıkları engellemek<br />
amacıyla, 1997 yılında Amerikan Diyabet Derneği(ADA) tarafından yeni bir<br />
sınıflandırma önerilmiştir. Bu sınıflandırmada, eskiden kullanılan "insülin<br />
dependent diabetes mellitus (IDDM)" ve "non insülin dependent diabetes<br />
mellitus (NIDDM)" terimleri, tedaviye yönelik terminoloji oldukları ve Tip 2<br />
diyabetin tedavisinde karışıklığa neden oldukları gerekçesi ile kaldırılmıştır.<br />
Yerine "Tip 1 Diabetes Mellitus ve Tip 2 Diabetes Mellitus" terimleri kabul<br />
edilmiştir. ADA’nın 1997 yılında önerdiği ve 2004 yılında güncellediği<br />
sınıflama Tablo 1’de gösterilmiştir.<br />
1. Tip 1 diyabet (Genellikle mutlak insülin eksikliğine sebep olan β hücre yıkımı vardır)<br />
A.Otoimmün<br />
B.İdiopatik<br />
2. Tip 2 diyabet (İnsülin direnci zemininde ilerleyici insülin sekresyon defekti ile<br />
karakterizedir)<br />
3. Diğer spesifik diyabet tipleri<br />
A. β hücre fonksiyonunda genetik defektler (monogenik diyabet formları)<br />
a)MODY 3 (HNF-1α)<br />
b)MODY 2 (glukokinaz)<br />
c)MODY 1 (HNF-4α)<br />
d)MODY 4 (IPF-1)<br />
e)MODY 5 (HNF-1β)<br />
f)MODY 6 (NeuroD1)<br />
g)Mitokondrial DNA<br />
e)Diğerleri<br />
B. İnsülin etkisinde genetik defektler<br />
Tip A insülin direnci, Leprechaunism, Rabson-Mendenhall Sendromu, Lipoatrofik<br />
diyabet, vd.<br />
C. Ekzokrin pankreas hastalıkları<br />
Pankreatit, Travma/pankreatektomi, Neoplazi, Kistik fibrozis, Hemokromatozis,<br />
Fibrokalkülöz pankreatopati, vd.<br />
D. Endokrinopatiler<br />
Akromegali, Cushing sendromu, Glukagonoma, Feokromasitoma, Hipertiroidizm,<br />
Somatostatinoma, Aldosteronoma, vd.<br />
E. <strong>İl</strong>aç ya da kimyasal maddeler<br />
Vakor, pentamidin, nikotinik asit, glukokortikoidler, tiroid hormonu, diazoksid, βadrenerjik<br />
agonistler, tiyazidler, dilantin, α-interferon, atipik antipsikotikler, antiviral ilaçlar,<br />
4
vd.<br />
F. İnfeksiyonlar<br />
Konjenital rubella, CMV, vd.<br />
G. İmmün kökenli nadir görülen diyabet formları<br />
‘ Stiff-man sendromu, anti-insülin reseptör antikorları, vd.<br />
H. Diyabetle birlikte olan diğer genetik sendromlar<br />
Down sendromu, Klinefelter sendromu, Turner sendromu, Wolfram (DIDMOAD)<br />
sendromu, Friedreich ataksisi, Huntington koresi, Laurence-Moon-Biedl sendromu, Myotonik<br />
distrofi, Porfiria, Prader-Willi sendromu, Alström sendromu vd.<br />
4. Gestasyonel diabetes mellitus (Gebelik sırasında ortaya çıkan ve genellikle doğumla<br />
birlikte düzelen diyabet)<br />
HNF-1α: Hepatosit nükleer faktör-1α, MODY 1-6: Gençlerde görülen erişkin tipi diyabet formları 1-6 (maturity<br />
onset diabetes of the young 1-6), HNF-4α: Hepatosit nükleer faktör-1α, IPF-1: İnsülin promotör faktör-1, HNF-<br />
1β: Hepatosit nükleer faktör-1β, NeuroD1: Nörojenik diferansiyasyon 1.<br />
Tablo 1:DM’un Etyolojik Sınıflaması (ADA 2004)<br />
LADA ( Latent Autoimmune Diabetes Adult: Latent Otoimmun Diyabetli<br />
Erişkin ): Tip 1 otoimmun diyabet içine girmekle beraber onun oldukça yavaş<br />
ilerleyen formudur. Hastaların çoğu genelde obez değildir ve aile<br />
anamnezlerinde belirgin özellik yoktur. Ayrıca GADA ve ICA’da pozitiftir.<br />
MODY (Maturity-Onset Diabetes of the Young: Gençlerin Erişkin Tipi<br />
Diyabeti): Tip 2 diyabetin erken yaşta başlayan ve otozomal dominant kalıtımla<br />
geçen alt grubudur. En az iki aile bireyinde 25 yaştan önce diyabet başlamalıdır.<br />
Ailelerin en az yarısında en az üç nesil boyunca vertikal bir geçişin olduğu<br />
otozomal kalıtım özelliği mevcuttur. Prevalans Avrupa’ da %0.5-1 arasında<br />
değişmektedir(24). Tip 2 diyabette ise hem insülin eksikliği hem de insülin<br />
direnci mevcuttur. Buna bağlı olarak Tip 2 diyabetten farkı genetik olarak<br />
programlanmış beta hücre disfonksiyonuna bağlı insülinin yetersiz salınmasıdır<br />
(25,26). GLUT 2 glukoz transporteri ile beta hücresine taşınan glukoz,<br />
glukokinaz tarafından fosforlanması ile ATP oluşur. ATP beta hücre<br />
membranındaki K kanallarını kapatarak depolarizasyona yol açar ve Ca’un<br />
hücre içine girişi ile insülin salglanmaya başlar. MODY2’ de 7. kromozomun<br />
kısa kolunda bulunan glukokinaz geninde mutasyon mevcuttur. Sonuç olarak da<br />
5
insülinin salglanması için gereken glukoz eşiği anormal olarak yükselmekte ve<br />
diyabet gelişmektedir. Hastalarda bozulmuş glukoz toleransı ve açlık<br />
hiperglisemisi mevcuttur. Ketoasidoz görülmez. Obez değildirler. Açlık insülin<br />
düzeyi, normal guruba göre aynı olmasına rağmen hiperglisemiye göre nispeten<br />
düşüktür (24).<br />
Gestasyonel Diyabet: Gebelik döneminde başlamış olan veya ilk olarak gebelik<br />
döneminde tesbit edilen glukoz intoleransdır. Glukoz toleransının bozulması<br />
normalde gebelik süresi içinde özellikle 3. trimesterde ortaya çıkar. Bu evrede<br />
insülin direnci bulunmaktadır. Glikoza insülin cevabı normal evrenin 2 kat<br />
kadarıdır. Aynı zamanda karaciğerin glikojen depolama yeteneği azalmıştır,<br />
fakat mobilizasyonu artmıştır. Gestasyonel diyabet için tarama testi genelde 24-<br />
28. haftalar arasında yapılmaktadır. 50 gr. oral glukoz yüklemesinden 1 saat<br />
sonra plazma glukoz ölçümü yapılır. Testte gebenin aç olması gerekmez. 1 saat<br />
sonra 140 mg/dl’yi geçen değerler tam diagnostik test ihtiyacını doğurur (açlık<br />
durumunda 100 gr. glukoz ile 3 saatlik OGTT ). Genellikle asemptomatik bir<br />
durumdur. Doğumla birlikte sıkılıkla düzelir, ancak daha sonraki gebeliklerde<br />
tekrarlar. Tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörüdür. Belirli faktörler bazı<br />
kadınları gebelikte oluşabilecek glukoz intolerans açısından düşük risk grubuna<br />
sokar. Bu düşük risk grubu 25 yaş altnda ve normal vücut ağırlığında olanlar,<br />
ailede diyabet hikayesi olmayanlar ve yüksek diyabet prevalansı mevcut olan<br />
ırklardan (yerli Amerikan, Afrikalı-Amerikalı, Asyalı) olmayanları içerir (27).<br />
Bozulmuş Glukoz Toleransı (IGT:Impaired Glucose Tolerance) ve<br />
Bozulmuş Açlık Glukozu (IFG : Impaired Fasting Glucose):<br />
Normalin üstünde ancak diyabet tanısı koyduracak düzeyin altındaki glukoz<br />
seviyelerini içeren metabolik evreyi tarif ederler(24). Bozulumuş açlık<br />
glukozunda insülin sekresyon yetmezliği bulunmaktadır. Açlık kan şekeri 100-<br />
125 arasında olup erkek cinsiyette daha sıktır. Bozulmuş glukoz toleransı ise<br />
insülin direncini gösterir. Tanısı açlık plazma glukozu 125 mg/dl nin altında ve<br />
2. saat OGTT düzeyleri 140-199 arasındadır. Kadın cinsiyette daha fazladır<br />
6
(24,27). Bozulmuş glukoz toleransı ile tip 2 diyabet fizyopatolojisi birbirine<br />
benzer. Her ikisinde de açlık plazma insülin seviyeleri yüksektir. Ancak<br />
bozulmuş glukoz toleransında hepatik glukoz üretimi bozulmadığından açlık kan<br />
şekeri yükselmez (24). Bozulmuş glukoz toleransı olan kişiler günlük<br />
yaşamlarında öglisemik olup glikolize hemoglobin düzeyleri de normal veya<br />
normale yakındır. OGTT ile oral glukoz yüklemesinden sonra manifest<br />
hiperglisemi ortaya çıkar (28). Bozulmuş açlık glukozu ve bozulmuş glukoz<br />
toleransının yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Glukoz intoleransı ve<br />
hiperglisemi, insülinin aracılık ettiği glukoz uptake ve metabolizmasını bozan<br />
iskelet kasındaki postreseptör insülin rezistansına bağlıdır. Framingam<br />
çalışmasnda 70 yaş ve üzerinde diyabet ve bozulmuş glukoz toleransı prevalans<br />
%10 olarak bulunmuştur (29). Bu oranın yaşla artma nedeni; orta ve daha ileri<br />
yaşlarda obezitenin artması ve diyabetin ortaya çıkmasına yardım etmesi ile<br />
toplumda diyabet taramasının daha yaygın hale gelmesidir (24).<br />
TANI<br />
Diabetes Mellitus tanı kriterleri 1997 ve 2003 yılında ADA, 1999 yılında<br />
Dünya <strong>Sağlık</strong> Örgütü (WHO) tarafından yeniden düzenlenmiştir. Diyabet tanısı<br />
için kan glukoz ölçümü ve Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) en sık kullanılan<br />
testlerdir. OGTT ile diyabet tanısı aldığı halde, AKG ile diyabet saptanmayan<br />
kişilerde glikozillenmiş HbA1C yüksek değildir (
Diyabet ve glukoz metabolizmasının diğer bozuklukları için 2003 yılı<br />
revizyonunu da kapsayan yeni tanı kriterleri Tablo 2’de görülmektedir.<br />
Diabetes mellitus<br />
Venöz plazmada glukoz oksidaz yöntemi ile<br />
ölçülmüş glukoz değeri, mg/dl<br />
Rasgele glukoz (+diyabet semptomları) ≥200<br />
AKG (en az 8 saat açlığı takiben) ≥126<br />
OGTT’de 2. saat KG ≥200<br />
Bozulmuş glukoz toleransı (IGT)<br />
OGTT’de 2. saat KG 140-199<br />
Bozulmuş açlık glukozu (IFG)<br />
AKG (en az 8 saat açlığı takiben) 100-125<br />
Tablo 2: DM tanı kriterleri<br />
Görüldüğü gibi diyabet tanısı üç yöntemle konulabilir. Çok ağır diyabet<br />
semptomlarının bulunduğu durumlar dışında, genellikle hangi yöntemle diyabet<br />
tanısı konulmuşsa daha sonraki bir gün diğer bir yöntemle de tanı<br />
doğrulanmalıdır.<br />
Prediyabet<br />
Daha önce ‘Sınırda Diyabet’ ya da ‘Latent Diyabet’ diye anılan IGT ve IFG,<br />
artık ‘Prediyabet’ olarak kabul edilmektedir. Her ikisi de diyabet ve<br />
kardiyovasküler hastalık (KVH) için önemli risk faktörleridir.<br />
Tablo 2’den görüldüğü gibi, ‘izole IFG’ için AKG 100-125 mg/dl ve 2.saat<br />
KG
WHO ve IDF 2006 yılı raporunda AKG 100-110 mg/dl arasında bulunan<br />
kişilerin çok az bir kısmında diyabet olabileceğinden ve bu sınırdaki kişilerde<br />
yapılması gerekecek OGTT’nin getireceği ek maliyetten hareketle, normal AKG<br />
için üst sınırın 110 mg/dl olması gerektiği belirtilmiş ve 1999 yılı IFG tanımının<br />
110-125 mg/dl olarak korunması benimsenmiştir. WHO/IDF raporunda ayrıca<br />
IFG/IGT kategorileri için “Glukoz Metabolizmas›n›n Ara (Intermedier)<br />
Bozuklukları” teriminin kullanılması tavsiye edilmektedir. Buna karşılık, ADA<br />
ve EASD 2007 yılında yayınlanan son konsensus raporlarında ise 2003 yılındaki<br />
revizyona uygun olarak normal AKG üst sınırının 100 mg/dl olmasını ve<br />
IFG/IGT kriterlerinin ve bu bozukluklar için kullanılan “Prediyabet” teriminin<br />
değişmemesi gerektiğini savunmaktadır.<br />
Tip 1 ve tip 2 diyabetin rutin tanısı için OGTT önerilmemektedir. Diyabet<br />
tanısı için; çocuklarda ve gebe olmayan yetişkinlerde açlık plazma glukoz<br />
ölçümlerinin değerlendirilmesi önerilmektedir (30,31). OGTT AKG’ndan daha<br />
duyarlı ve spesifik bir test olmasına karşın, zor ve tekrarlanabilirliği düşüktür.<br />
Bu nedenle OGTT, bozulmuş açlık glukozu olanlar veya AKG normal ancak<br />
yüksek risk taşıyanların (Tablo 3) değerlendirilmesinde (Tablo 4) yararlıdır.<br />
1. Soy geçmişinde diyabet öyküsü<br />
2. Obezite (VKİ ≥ 27 kg/m2, bel/kalça oranı > 1.0 ve/veya android obez)<br />
3. Yaş ≥45<br />
4. Irk, etnisite (Hispanik Amerikalılar, Pasifik adalılar, vs.)<br />
5. Gestasyonel diyabet veya makrozomi öyküsü (≥ 4 kg)<br />
6. Glikozüri<br />
7. Diyabetojenik ilaç kullanımı<br />
8. Sekonder diyabete yol açabilecek hastalığı olanlar<br />
9. Polikistik over sendromu<br />
10. Daha önce IFG veya IGT tanısı alanlar<br />
11. Hipertansiyon (Kan basıncı >= 140/90 mmHg)<br />
12. HDL kolesterol değeri 250 mg/dl olanlar<br />
Tablo 3: Tip 2 diyabet’in yüksek risk grupları: (32,33,34)<br />
9
Normal glukoz toleransı 2. saat plazma glukozu 4000 g)<br />
•Açıklanamayan nöropati, retinopati, erken ateroskleroz, koroner damar hastalığı<br />
veya periferik damar hastalığı olanlarda<br />
• Operasyon, stres, travma, infarktüs, diyabetojenik ilaç kullanımı veya gebelik<br />
esnasında hiperglisemi ya da glikozüri saptanan vakalarda bu olaylar geçtikten<br />
sonra<br />
•Metabolik sendrom düşünülen vakalarda reaktif hiperglisemiye uygun<br />
yakınmaları olan kisilerde uygulanmalıdır.<br />
Diyabet tanısının basitleştirilmesi ile hatasız bir şekilde diyabet tanısı<br />
konulan bireylerin sayısını arttırmak mümkün olabilir (36). Bu hastalığın ileri<br />
döneminde gelişebilecek mikro ve makro vasküler komplikasyonların daha iyi<br />
önlenebilmesi tanının erken konulması ve metabolik kontrolün iyi yapılması ile<br />
mümkün olacaktır. Yapılan çeşitli çalışmalarda, bozulmuş glikoz toleransı olan<br />
hastalarda diyabetin kardiyovasküler komplikasyonlarının görülme riskinin<br />
%26, 10 yıl içinde diyabet geliştirme riskinin ise %30 civarında olduğu<br />
gösterilmiştir. Bu dönemin de, tanıdan 2-12 yıl önce oluştuğu<br />
bildirilmektedir(35). O halde, diyabetin komplikasyonları, klasik semptomların<br />
ortaya çıkmasından yıllar önce oluşmaya başlamaktadır. Erken tanı ve erken<br />
10
tedaviyi mümkün kılabilecek parametreler ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır<br />
(33,36, 37).<br />
Diabetes Mellitus’ta Yeni Tanı Yöntemleri:<br />
Bunlar başlıca 4 gruptur.<br />
1. İmmunolojik testler: Preklinik dönemde tip 1 diyabetin teşhisinde<br />
değerlidirler (47,48). Tip 1 diyabette rutin olarak otoantikorların ölçülmesine<br />
gerek yoktur. LADA gibi otoimmun diyabet formlarının belirlenmesinde<br />
yararlanılabilir.<br />
- Adacık hücresi stoplazmik antikoru (islet cell antibody: ICA)<br />
- İnsülin otoantikoru (insulin auto antibody: IAA)<br />
- Glutamik asit dekorbaksilaz antikorları (Anti-GAD)<br />
- Anti-tirozin fosfataz ve anti-fogrin antikorları (IA2 ve IA2-β)<br />
2. Periferik insülin direncini belirleyen testler:<br />
- Kan insülin, glikoz ve C-peptid oranları: C-peptid düzeyi, pankreas β-hücre<br />
(endojen insülin) rezervini yansıtır. Tip 1 diyabette rutin olarak ölçülmesine<br />
gerek yoktur. LADA gibi otoimmun diyabet formlarının tip 2 diyabetten<br />
ayrılmasında ve insülin tedavisine geçilecek tip 2 diyabet olgularının<br />
belirlenmesinde açlık ve uyarılmış C-peptid düzeyleri ölçülebilir. Ancak aşırı<br />
hiperglisemi durumunda glukoz toksisitesinin pankreas β-hücrelerine etkisi<br />
nedeniyle C-peptid düzeyi gerçek endojen insülin rezervini yansıtmayabilir.<br />
Ayrıca periferik insülin direnci belirlenmesinde kullanılır.<br />
- Hiperinsülinemik öglisemik klemp testi (HECT)<br />
- Minimal model<br />
- İnsülin tolerans testi (ITT)<br />
- İnsülin supresyon testi (IST)<br />
- Homeostasis model assesment (HOMA)<br />
- Continiuos infusion of glucose with model assesment<br />
3. Beta hücre stimülasyon testleri:<br />
- İntravenöz glukoz tolerans testi (IVGTT)<br />
11
- Glukagon testi<br />
- Standart mixt meal ile C peptid uyarı testi<br />
- Hiperglisemik klemp testi<br />
4. Diğer testler:<br />
- Kapiller bazal membran kalınlığının ölçümü<br />
- Glukoz taşıyıcılarının ölçümü<br />
- Amylin (İslet Amiloid Polipeptid - IAPP) ölçümü<br />
TİP 2 DİABETES MELLİTUS<br />
Toplumda en sık görülen diyabet tipidir, DM’un %80-90’ı tip 2 DM’tur ve<br />
tip 2 DM hastalarının %80’den fazlası obezdir. Daha önceleri insüline bağımlı<br />
olmayan diabetes mellitus olarak isimlendirilen (NIDDM) Tip 2 DM ilerleyici<br />
bir hastalıktır ve değişken oranlarda insülin direnci, ilerleyici β hücre<br />
disfonksiyonu ile relatif, bazı bireylerde ise mutlak insülin sekresyonu eksikliği<br />
ile karakterizedir.<br />
İnsülin konsantrasyonları insülin direncinin büyüklüğüne bağlı olarak<br />
yüksek olabilir. Bu olay süreğen değildir. Sürekli uyarı ile insülin salgılayan β<br />
hücreleri yorulur, hatta amyline ile kaplanarak insülin salgısı azalır. İnsülin<br />
direncine insülin yetersizliği ve hatta yokluğu eklenerek diyabetin fizyopatolojik<br />
tablosu tamamlanır. Tip 2 diyabetik kişiler başlangıçta ve sıklıkla hayat boyu<br />
yaşamak için insülin tedavisine gereksinim duymazlar. Yaklaşık 1/3-1/4' ü<br />
insülin tedavisi ihtiyacı gösterir.<br />
İnsülin insanlarda ve diğer memelilerde pulsatil biçimde salgılanır. Açlık<br />
durumunda insanlar 11-13 dakika periyodisiteye sahip plazma insülin düzeyi<br />
dalgalanmaları gösterirler. Bu salgılanma glukoz konsantrasyonlarının<br />
dalgalanmaları ile eş zamanlıdır. Tip 2 diyabette insülin salgılanmasının hızlı<br />
dalgalanmaları kaybolmuştur ve büyük amplitüdlü salınımların (pulse) sayısı<br />
normal kalmakla birlikte amplitüdü azalmıştır. Bu kaybın tip 2 diyabetin erken<br />
evrelerinde oluştuğu görülmektedir. Böylece bu dalgalanmaların kaybı yalnızca<br />
12
erken tip 2 diyabetin belirleyicisi olabilmekle kalmaz, aynı zamanda karaciğer<br />
ve hasta insülin etkisinin azalmasıyla hiperglisemiye katkıda bulunabilir(38).<br />
Tip 2 diyabetin özellikleri Tablo 5’te özetlenmiştir.<br />
1.Tip 2 DM hem insülin sekresyonu hem de insülin etkisinde bozuklukla birliktedir.<br />
2.Tip 2 DM herhangi bir yaşta olabilir, fakat genellikle 30 yaşından sonra tanı konur.<br />
Özellikle 45 yaş üstü sıklığı artar. Ancak obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10-15<br />
yılda çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları artmaya<br />
başlamıştır.<br />
3. Güçlü bir genetik yatkınlık söz konusudur. Ailede genetik yoğunluk arttıkça, sonraki<br />
nesillerde diyabet riski artar ve hastalık daha erken yaşlarda görülmeye başlar.<br />
4. Her ne kadar tanı anında hastaların yaklaşık %80'inde obezite hikayesi olsa da özellikle<br />
yaşlılarda tip 2 diyabet obez olmayanlarda da görülebilir.<br />
5. Hastalık genellikle sinsi başlangıçlıdır, diyabetin klasik semptomları olan polidipsi,<br />
polifaji, kilo kaybı ile veya bunlar olmadan ortaya çıkabilir. Çoğu kez de uzun süren bir<br />
asemptomatik dönemi vardır ve tesadüfen tanı konur.<br />
6. Tip 2 diabet hastaları ketoasidoza meyilli değillerdir, ama uzun süreli hiperglisemik<br />
seyirde, β ücre h rezervinin azaldığı ileri dönemlerde ve ciddi stres durumlarında<br />
(enfeksiyonlar, travma, ilaçlar veya cerrahi) DKA gelişebilir.<br />
7. Tip 2 diabet hastalarında genellikle diyabetin makrovasküler ve mikrovasküler<br />
komplikasyonları birlikte bulunur. Hatta bazı durumlarda tanı anında mevcut olabilirler.<br />
Tablo 5: Tip 2 DM’un Özellikleri<br />
Patogenezinde ağırlıklı olarak insülin direnci rol oynamasına rağmen kesin<br />
etiyoloji bilinmemektedir. Genetik faktörler tip 1 diyabete göre kesinlikle daha<br />
fazla rol almaktadır. Tek yumurta ikizi çalışmalarında % 75'in üzerinde bu<br />
hastalıkta beraberliğin var olduğu gösterilmiştir. Tip 1 diyabetten farklı olarak<br />
dolaşan adacık hücre antikoru bulunmamaktadır.<br />
Çevre faktörleri ile genetik faktörler şu üç mekanizma ile tip 2 diabete yol<br />
açarlar (39,40) :<br />
a) Periferik dokularda insülin direnci<br />
13
) Pankreastan insülin salınım kusuru<br />
c) Karaciğerde glikoz üretiminin artması<br />
Bu hastalarda temel bozukluk insülinin fizyolojik etkilerine karşı periferik<br />
dokularda, özellikle de çizgili kaslarda direnç gelişmesidir. İnsülin direncini<br />
oluşturabilen veya arttırabilen etkenler arasında yaşlanma, sedanter yaşam,<br />
obezite, psişik ve fiziksel stresler, glukokortikoid ve seks hormonu yapısındaki<br />
bazı ilaçlar, akromegali, cushing hastalığı ve benzeri endokrinopatiler, gebelik,<br />
glukoz toksisitesine yol açan uzun süreli hiperglisemi ve genetik yatkınlık<br />
bulunur. Tip 2 diyabette beta hücrelerinin kan şeker düzeyine yanıtı anormaldir.<br />
Ancak yapılan deneyler göstermiştir ki hasta beta hücrelerinin nörojenik<br />
uyarılara, oral antidiyabetiklere ve sekretine karşı insülin yanıtının bozulmamış<br />
olduğunu göstermiştir. Tip 2 diyabette özellikle glukoza karşı erken insülin<br />
yanıtında bir bozukluk mevcuttur ve beta hücresi glikozu tanımakta güçlük<br />
çeker. Gençlerde ortaya çıkan erişkin tipi diyabette (MODY) ve klasik tip 2<br />
diyabetli olguların bir kısmında genetik olarak belirlenen glukokinaz enzim<br />
eksikligi bu bozukluğa neden olur. Karaciğerden glukoz üretiminin artması<br />
kısmen insülin eksikliğinden ve bunun sebep olduğu glukagon fazlalığından,<br />
kısmen de insülinin etkisizliğinden kaynaklanır. Bu bozukluğun sonucu olarak<br />
açlık hiperglisemisi gelişmektedir.<br />
Tip 2 Diabetes Mellitus üç evreye ayrılır (41):<br />
Preklinik evre: Beta hücre fonksiyonları nisbeten normal olduğundan bu<br />
evrede, periferdeki insülin direnci normale göre daha fazla insülin salınarak<br />
(hiperinsülinemi) aşılmaya çalışılmakta ve böylece bir süre normal glukoz<br />
toleransı sürdürülmektedir. Bu dönemde kan glukozu normal düzeydedir. OGTT<br />
normaldır.<br />
Bozulmuş glukoz toleransı dönemi: Aşırı çalışan beta hücrelerinde bitkinlik ve<br />
salgı yetmezliği gelişir. OGTT patolojik olmuştur. Açlık glisemisi normal<br />
olduğu halde OGTT’de ikinci saat değeri 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaktadır. Bu<br />
dönemde de hiperinsülinemi devam etmekle birlikte periferik direnci<br />
14
aşamamaktadır. Özellikle bol karbonhidratlı yemeklerden sonra poliüri ve<br />
polidipsi gelişebilir. Bu dönemde KAH için risk faktörleri olan hipertansiyon,<br />
hipertrigliseridemi, HDL-kolesterol düşüklüğü sık görülür ve bu nedenle<br />
makrovasküler komplikasyonlar gelişebilmektedir.<br />
Preklinik ve bozulmuş glikoz toleransı evrelerinin ikisine birden “kompanse<br />
periferik insülin direnci” dönemi denir. Kompanse dönemde insülin direncine<br />
sebep olan non-genetik faktörler azaltılabilirse aşikar diyabet ortaya çıkışı da<br />
geciktirilebilir. Kompanse dönemde aşikar diabete geçişin ortalama 10-20 yıl<br />
olduğu düşünülmektedir.<br />
Aşikar diyabet: Bu döneme geçişte üç önemli mekanizma işler. <strong>İl</strong>ki ve en<br />
önemlisi beta hücre sayı ve salgı fonksiyonunda azalmadır. Bunu genetik<br />
belirlese de, hiperglisemi ve artmış yağ asitlerinin toksik etkisi de beta hücre<br />
fonksiyonlarını bozabilmektedir. İkinci mekanizma karaciğer glukoz üretiminin<br />
artmasıdır ki bu bozulmuş glukoz toleransı döneminde genelde normaldır.<br />
Üçüncü mekanizma ise periferik insülin direncinin giderek artmasıdır. Aşikar<br />
diyabet döneminin başlangıcında insülin salgı yedeği yeterli olduğu için diyet ve<br />
oral antidiyabetik ajanlar yeterli olmaktadır. Bu dönem değişken olmakla<br />
beraber uzun yıllar sürer. Beta hücre yedeği zamanla azaldığında insülin<br />
tedavisine ihtiyaç duyulur (40).<br />
TEDAVİ<br />
1. Tip 2 Diyabet Tedavisine Güncel Yaklaşım<br />
Son yıllarda tip 2 diyabetli hastaların tedavisine yaklaşım biçimi büyük<br />
ölçüde değişmiştir. Yeni önerilere göre glisemik kontrol hedeflerin daha aşağı<br />
çekilmesi ve geleneksel basamaklı tedavinin yerine insülin ve kombinasyon<br />
tedavilerine daha erken başlanması benimsenmiştir. Tip 2 diyabet tedavisinde<br />
geniş çapta kabul gören, iki güncel yaklaşım biçimi aşağıda özetlenmiştir:<br />
15
a) IDF önerileri:<br />
Tip 2 diyabetli hastaların tedaviye uyumlarını artırmak ve HbA1C<br />
düzeylerini düşürerek hastalığın morbidite ve mortalitesini azaltmak amacı ile<br />
2005 yılında IDF-Avrupa Bölgesi tarafından oluşturulan ‘Tip 2 Diyabet<br />
Tedavisinde Küresel Ortaklık Grubu’, tip 2 diyabetin daha erken ve daha agresif<br />
biçimde tedavi edilmesini önermektedir (Tablo 6).<br />
- Hedef HbA1C %6.5 olmalı ve tedavinin ilk 6 ayında bu hedefe ulaşılmasının sağlanması,<br />
- Başlangıçta HbA1C >%9 olan hastalarda OAD kombinasyonları ve gerekiyorsa insülin<br />
tedavisine başlanması,<br />
- Başlangıç HbA1C
2. Tip 2 diyabet tedavisinde Yaşam Tarzı Önerileri<br />
a) Tıbbi Beslenme Tedavisi (TBT)<br />
Amerikan Diyetisyenler Birliği ve ADA, tip 1 ve tip 2 diyabetlilerin tanıyı<br />
izleyen ilk bir ay içinde, gestasyonel diyabet olgularının ise tanıyı izleyen ilk<br />
hafta içinde mümkünse diyabet ekibinde bulunan bir diyetisyene sevk edilmesini<br />
ve TBT için 2-3 vizitte toplam 2,5–3 saat ayrılması gerektiğini önermektedir.<br />
Diyabetin önlenmesi ve tedavisinde TBT’nin amaçları:<br />
1. Metabolik kontrolü sağlamak<br />
2. Besin öğesi alımını yaşam tarzını modifiye ederek diyabetin kronik<br />
komplikasyonlarının gelişme oranını azaltmak veya önlemek<br />
3. Bireyin kişisel ve kültürel tercihlerini ve değişime istekliliğini dikkate alarak<br />
beslenme gereksinimini belirlemek<br />
4. Besin seçiminde bilimsel kanıtlarla desteklenmiş sınırlamaları yaparken<br />
yemek yemenin zevkini sağlamak.<br />
5. Tip 1 diyabetli gençler, tip 2 diyabetli gençler, diyabetli gebe veya emziren<br />
kadınlar ve yetişkinler için yaşamın değişik dönemlerinde gerekli besin<br />
gereksinimlerini karşılamak<br />
6. İnsülin veya insülin salgılatıcı ilaç kullananlarda, akut hastalıklarda, diyabet<br />
tedavisi, hipogliseminin tedavisi ve önlenmesi, egzersiz konusunda kendi<br />
kendini yönetme eğitimini sağlamak.<br />
TBT’nin etkinliği:<br />
Prediyabetli veya diyabetli hastalar bireyselleştirilmiş TBT almalıdır. Bu tedavi<br />
diplomalı bir diyetisyen tarafından en iyi biçimde sağlanabilir. Beslenme eğitimi<br />
prediyabetli veya diyabetli kişinin bireysel gereksinimlere, gerekli değişiklikleri<br />
yapabilirlik durumuna, değişime istekliliğine duyarlı olmalıdır. TBT, HbA1C<br />
düzeylerinde, tip 1 diyabetlilerde yaklaşık %1, tip 2 diyabetlilerde %1-2, LDL<br />
kolesterol düzeylerinde 15-25 mg/dl azalma sağlar (42).<br />
17
) Diyabette Egzersiz ve Fizik Aktivite<br />
Diyabetli bireyin fiziksel aktivitesini artırması, KG ve lipid düzeyleri ile kan<br />
basıncı kontrolünün sağlanmasını kolaylaştırır. Fiziksel aktiviteyi artırmayı<br />
hedefleyen bir egzersiz programına başlamadan önce, diyabetli bireyin<br />
egzersizin olası yan etkileri ve kontrendikasyonları yönünden dikkatli bir şekilde<br />
araştırılması gereklidir. Kişisel gereksinimler, sınırlamalar ve kişisel<br />
performansa göre egzersizi bireyselleştirmek gerekir. Prediyabetli ve diyabetli<br />
(özellikle tip 2) bireylerin kilo vermeye yönelik olarak planlanan kalori<br />
kıısıtlaması ile birlikte haftada toplam 150 dakika civarında ılımlı fiziksel<br />
aktivite (örneğin, tempolu yürüme) programı uygulamaları gereklidir. Egzersiz<br />
sırasında hastanın kalp hızını kendi kendine izlemesi ve maksimal kalp hızının<br />
(Maksimal kalp hızı=220–yaş) %60-80 civarında ayarlaması önerilir. İstirahat<br />
kalp hızına göre egzersiz kalp hızı bireysel olarak ayarlanabilir. Egzersiz<br />
öncesinde ve sonrasında ısınma ve soğuma egzersizleri ihmal edilmemelidir<br />
(42).<br />
3. Oral Antidiyabetik <strong>İl</strong>açların Kullanım <strong>İl</strong>keleri<br />
Oral antidiyabetik ilaçlar tip 2 diyabette yaşam tarzı önerilerine (TBT ve<br />
fiziksel aktivite) ilave olarak kullanılabilir. OAD’ler gebelikte kontrendikedir.<br />
Başlıca insülin salgılatıcı (sekretogog), insülin duyarlılaştırıcı (sensitizer) ve α -<br />
glukozidaz inhibitörleri olarak üç grup OAD vardır. Ayrıca yeni geliştirilen ve<br />
bir kısmı oral olarak kullanılabilen ‘insülinomimetik’ ilaçlar da tip 2 diyabet<br />
tedavisinde geniş kullanım alanı bulabilecektir.<br />
a) İnsülin Salgılatıcı <strong>İl</strong>açlar<br />
Bu grupta pankreas β-hücrelerinden insülin salınımını artıran sulfonilüreler<br />
ile etki mekanizması benzer ancak etki süresi daha kısa olan glinidler de yer alır<br />
(Tablo 8).<br />
18
Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />
A.SÜLFONİLÜRELER (2. Kuşak Sülfonilüreler)<br />
Glipizid<br />
Glipizid kontrollü<br />
salınımlı formu<br />
Gliklazid<br />
80 mg tb<br />
Gliklazid modifiye<br />
salınımlı formu<br />
Glibenklamid<br />
Glimepirid<br />
Minidiab 5 mg tb 2.5-40 mg Günde 1-2 kez,<br />
kahvaltıda (ve<br />
Glucotrol XL 5,<br />
10 mg tb<br />
Diamicron,<br />
Betanorm,<br />
Oramikron,<br />
Glumikron, Glikron<br />
80 mg tb<br />
Diamicron MR,<br />
Betanorm MR,<br />
Efikas MR 30 mg tb<br />
Gliben, Dianorm 5<br />
mg;<br />
Diyaben 3.5, 5 mg tb<br />
Amaryl, Diaglin,<br />
Diameprid, Glimax,<br />
Glirid , Sanprid 1, 2,<br />
3, 4 mg;<br />
Mepiriks 1, 2, 3 mg<br />
tb<br />
5-20 mg<br />
gerekirse akşam )<br />
Günde 1 kez,<br />
kahvaltıdan önce<br />
veya kahvaltıda<br />
80-240 mg Günde 1-2 kez,<br />
kahvaltıda (ve<br />
gerekirse akşam<br />
yemeğinde)<br />
30-90 mg Günde 1 kez,<br />
kahvaltıdan önce<br />
veya kahvaltıda<br />
1.25-20 mg Günde 1-2 kez,<br />
yemekte<br />
1-8 mg Günde 1 kez,<br />
Kahvaltıdan önce<br />
veya kahvaltıda<br />
(ve gerekirse akşam<br />
yemeğinde)<br />
Glibornurid Glutril 25 mg tb 12,5-75 mg Günde 1-2 kez,<br />
kahvaltıda (ve<br />
gerekirse akşam )<br />
Glikuidon Glurenorm 30 mg tb 15-120 mg Günde 1-2 kez,<br />
kahvaltıda (ve<br />
gerekirse akşam<br />
yemeğinde)<br />
B. MEGLİTİNİDLER ( Kısa etkili sekretogoglar)<br />
Repaglinid Novonorm, Novade<br />
0.5, 1, 2 mg tb<br />
Nateglinid Starlix, İncuria 120<br />
mg tb<br />
Tablo 8: İnsülin salgılatıcı ilaçlar<br />
0.5-6 mg Günde 3 kez,<br />
yemeklerden hemen<br />
önce<br />
60-360 mg Günde 3 kez,<br />
yemeklerden hemen<br />
önce<br />
19
İnsülin salgılatıcı ilaçların yan etkileri:<br />
Hipoglisemi, alerji, deri döküntüleri, flushing (klorpropamid), hepatotoksisite,<br />
hematolojik toksisite ( agranülositoz, kemik iliği aplazisi) olarak sayılabilir.<br />
İnsülin salgılatıcı ilaçların kontrendikasyonları:<br />
-Tip 1 diabetes mellitus (Özellikle LADA ile ayırıcı tanının iyi yapılması<br />
gerekir)<br />
-Sekonder diyabet (pankreas hastalıkları vd. nedenler)<br />
-Diyabet koması (DKA, HHD)<br />
-Gebelik<br />
-Travma, stres, cerrahi müdahale<br />
-Ağır infeksiyon<br />
-Sulfonilüre alerjisi<br />
-Ağır hipoglisemiye yatkınlık<br />
-Karaciğer ve böbrek yetmezliği<br />
Ayrıca diyabetli hastalarda kullanılan pek çok ilaç çeşitli mekanizmalar ile<br />
sulfonilürelerin etkisini değiştirebilir. Bu ilaçlar kullanılacağı zaman sulfonilüre<br />
dozunun ayarlanması gerekebilir (42).<br />
b) İnsülin Duyarlılaştırıcı (sensitizer) <strong>İl</strong>açlar<br />
Bu grupta biguanid ve tiazolidinedion (glitazon) olmak üzere iki alt grup ilaç<br />
yer alIr (Tablo 9). Biguanidler karaciğer düzeyinde, glitazonlar ise daha ziyade<br />
yağ dokusu düzeyinde insülin duyarlılığını artırıcı etki gösterirler.<br />
Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />
A. BİGUANİDLER<br />
Metformin HCl<br />
Metformin HCl<br />
uzatılmış salınımlı *<br />
Glucophage,<br />
Glukofen, Matofin<br />
500, 850, 1000 mg;<br />
Glifor, Diaformin<br />
850, 1000 mg;<br />
Gluformin retard,<br />
Glukofen retard 850<br />
mg tb<br />
Glucophage XR 500,<br />
1000 mg tb;<br />
500-2550 mg<br />
Günde 1-2 kez,<br />
yemekte<br />
veya tok karnına<br />
500-2000 mg Günde 1 kez,<br />
yemekle birlikte veya<br />
20
Glumetza extended<br />
release 1000 mg tb<br />
B. TİAZOLİDİNDİONLAR ( Glitazonlar, TZD’ler)<br />
Rosiglitazon Avandia 4 mg;<br />
Rosenda,<br />
Rosvel, Rositaz 4, 8<br />
mg tb<br />
2-8 mg<br />
Pioglitazon<br />
*Ülkemizde yok<br />
Actos 15, 30 mg;<br />
Glifix, Piogtan,<br />
Dropia, Piondia 15,<br />
30, 45 mg tb<br />
15-45 mg<br />
Tablo 9: İnsülin duyarlılaştırıcı ilaçlar<br />
Metforminin yan etkileri:<br />
tok, tercihen akşam<br />
Günde 1-2 kez,<br />
yemekle birlikte veya<br />
yemekten bağımsız<br />
Günde 1 kez<br />
yemekten bağımsız<br />
Gastrointestinal irritasyon (gaz, şişkinlik gibi yan etkiler genellikle geçicidir),<br />
kramplar, diyare, ağızda metalik tad, B-12 vitamin eksikliği, laktik asidoz<br />
(insidens %0.03) olarak sayılabilir.<br />
Metforminin kontrendikasyonları:<br />
Renal fonksiyon bozukluğu (serum kreatinin >1.4 mg/dl), hepatik fonksiyon<br />
bozukluğu, laktik asidoz öyküsü, kronik alkolizm, KV kollaps, akut MI,<br />
ketonemi ve ketonüri, konjestif kalp yetmezliği, kronik pulmoner hastalık<br />
(kronik obstrüktif akciğer hastalığı), periferik damar hastalığı, major cerrahi<br />
girişim, gebelik ve emzirme dönemidir.<br />
Glitazonların yan etkileri:<br />
Ödem, anemi, konjestif kalp yetersizliği (özellikle yoğun insülin tedavisi ile<br />
birlikte kullanıldığında), sıvı retansiyonu, kilo artışı, LDL-kolesterol artışı<br />
(özellikle rosiglitazonda), transaminazlarda yükselme olarak sayılabilir. Ayrıca<br />
KV olay (fatal ve nonfatal) ve postmenopozal kadınlarda kırık riskinde artış<br />
yönünden bu grup ilaçlar halen sorgulanmaktadır.<br />
Glitazonların kontrendikasyonları:<br />
Alanin amino transferaz (ALT) >2.5 X normal üst sınır, New York Kalp<br />
Cemiyeti kriterlerine göre sınıf III-IV’te olmak, konjestif kalp yetersizliği,<br />
21
c) α-Glukozidaz İnhibitörleri<br />
Barsaktan glukoz absorpsiyonunu geciktirirler. Tokluk hiperglisemi<br />
tedavisinde etkilidirler. Bu grupta yer alan ilaçlardan, yalnızca akarboz ülkemiz<br />
piyasasında bulunmaktadır (Tablo 10).<br />
Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />
Akarboz Acaris, Arokan, 25-300 mg Günde3 kez,<br />
Glucobay, Glynose<br />
yemeklerde ilk<br />
50,100 mg tb<br />
lokma ile birlikte<br />
Miglitol *<br />
*Ülkemizde yok<br />
Glyset 50, 100 mg tb 25-300 mg Günde 1-3 kez,<br />
yemeğin<br />
başlangıcında<br />
Tablo 10: α-Glukozidaz inhibitörleri<br />
α-Glukozidaz inhibitörlerinin yan etkileri:<br />
Şişkinlik, hazımsızlık, diyare, karaciğer enzimlerinde reversibl artış, nadiren<br />
demir eksikliği anemisi olarak sayılabilir.<br />
α-Glukozidaz inhibitörlerinin kontrendikasyonları:<br />
İnflamatuvar barsak hastalığı, kronik ülserasyon, malabsorbsiyon, parsiyel<br />
barsak obstrüksiyonu, siroz, gebelik, laktasyon, 18 yaş altı diyabetlilerdir (42).<br />
d)İnsülinomimetik <strong>İl</strong>açlar<br />
Bu yeni grup içinde amilin agonistleri ve inkretin mimetik ilaçlar ve yeni<br />
geliştirilmekte olan ajanlar yer alır. Genel olarak endojen insülin sekresyonunu<br />
artırarak etkili olmaktadırlar (Tablo 11).<br />
i) Amilin analogları: Bir β-hücre hormonu olan ‘amilin’in sentetik analoğu<br />
olan Pramlintid tip 1 ve tip 2 diyabette insülin tedavisine destek amacıyla<br />
ABD’nde kullanıma girmiştir. Tokluk glisemisine etkilidir, günde 3 kez cilt altı<br />
injeksiyon gerektirir.<br />
ii) İnkretin-bazlı ilaçlar (inkretin mimetikler): Tip 2 diyabette önemli<br />
defektlerden birisi de inkretin hormonların ( GLP-1 ve GIP) düzeyi ve/veya<br />
etkisinin azalması ve glukagon sekresyonunun inhibe edilememesidir. Bu grupta<br />
22
yer alan ilaçlar inretin hormonları taklit etmek ya da inkretinlerin<br />
degredasyonunu inhibe etmek üzere geliştirilmiştir. Glukoz bağımlı etki<br />
gösterdikleri için hipoglisemiye neden olmazlar.<br />
I. GLP-1 reseptör (GLP-1R) agonistleri: Endojen inkretin olan<br />
glukagon benzeri peptid 1 (GLP-1)’i taklit ederler. Bu gruptan<br />
ajanlara örnek: Eksendin-4 (Eksenatid, Eksenatid LAR, Liraglutid)<br />
ciltaltı injekte edilir. Eksenatid (Byetta) Amerika Birleşik<br />
Devletleri’nde 2005 yılından beri kullanılmaktadır. Tip 2 diyabetli<br />
hastalarda kullanılan Eksenatid (Byetta), ülkemizde de kullanıma<br />
sunulmak üzeredir. Günde 2 kez enjeksiyon gerektiren bu ilaç, diğer<br />
anti-hiperglisemik ilaçlar ve insülinin aksine 2-4 kg kaybı<br />
sağlamaktadır. Metformin, sülfonilüre veya glitazon grubu ilaçlarla<br />
kombine edilebilir.<br />
II. İnkretin artırıcı ajanlar ( DPP-4 inhibitörleri): Endojen inkretinler<br />
GLP-1 ve GIP’in yıkımını inhibe ederler. Dipeptidil peptidaz-4 (DPP-<br />
4) inhibitörleri (Sitagliptin, Vildagliptin), oral olarak verilmek üzere<br />
geliştirilmiştir. DPP-4 inhibitörleri sülfonilüre, metformin veya<br />
glitazon grubu ilaçlarla birlikte kullanılabilirler. Bu grup ilaçlar<br />
genellikle günde 1 kez (gerekirse 2 kez) kullanılır, önemli bir yan<br />
etkisi bildirilmemiştir. Kilo açısından (metformin ve akarboz gibi)<br />
nötr etkilidir. Sitagliptin ( Januvia) Avrupa ve Amerika’da 2006<br />
yılında ülkemizde ise yakın zamanda kullanıma sunulmuştur.<br />
Vildagliptin (Galvus) ise yurt dışında henüz kullanılmaya<br />
başlanmıştır.<br />
<strong>İl</strong>aç grubu Jenerik adı Ticari adı Günlük doz Alınma zamanı<br />
İkretin<br />
mimetik<br />
Eksenatid * Byetta 5,10 µg<br />
kartuş<br />
Günde 2 kez 5-<br />
10 µg<br />
Günde 2 kez sabah<br />
ve akşam yemekten<br />
0-60dk önce, cilt<br />
altı enj.<br />
23
Amilin mimetik Pramlintid<br />
asetat*<br />
DPP-4<br />
inhibitörleri<br />
Sitagliptin fosfat<br />
monohidrat<br />
Vildagliptin*<br />
Symlin flakon<br />
veya kartuş<br />
Januvia 100 mg<br />
tb<br />
Galvus 50 mg tb<br />
*Ülkemizde yok<br />
** İnsülin dozları %50 azaltılmalı, karbonhidrat miktarı artırılmalıdır.<br />
Tablo 11: İnsülinomimetik ilaçlar<br />
Monoterapide Kullanılan <strong>İl</strong>açlara Yanıt<br />
Tip 1 diyabette<br />
günde 3 kez 15-60<br />
µg**<br />
Tip 2 diyabette<br />
günde 3 kez 60-120<br />
µg**<br />
100-200 mg<br />
50-100 mg<br />
Günde 2-3 kez ana<br />
yemaklarden önce<br />
cil altı enj.<br />
Günde 1 kez,<br />
kahvaltıda veya<br />
kahvaltıdan önce<br />
Günde 1-2 kez<br />
yemeklerden<br />
bağımsız<br />
Tip 2 diyabetlilerde tek başlarına kullanıldıklarında çeşitli ilaç gruplarının<br />
glisemi ve HbA1C üzerindeki etkileri Tablo 12’de görülmektedir. Başlangıçta<br />
alınan iyi yanıtlar, diyabet süresi ilerledikçe azalır ve kombinasyonlar gündeme<br />
gelir.<br />
AKG’da azalma HbA1c’de azalma<br />
Yaşam tarzı değişimi 40-60 mg/dl % 1,0-2,0<br />
Metformin 50-60 mg/dl % 1,5<br />
İnsülin 50-80 mg/dl % 1,5-2,5<br />
Sülfonilüreler 40-60 mg/dl % 1,0-2,0<br />
Glinidler 30-40 mg/dl % 1,0-1,5<br />
Glitazonlar 25-55 mg/dl % 0,5-1,4<br />
α-glukozidaz inhibitörleri 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />
Plamlinitid/Eksenatid * 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />
DPP-4 inhibitörleri 20-30 mg/dl % 0,5-1,0<br />
* Ülkemizde yok<br />
Tablo 12: Monoterapide Kullanılan <strong>İl</strong>açlara Yanıt<br />
Tip 2 diyabette doğal sürecin sonucu olarak monoterapiler zamanla yerlerini<br />
kombinasyon tedavilerine bırakır. Hastalığın fizyopatolojik temeline uygun<br />
olarak insülin duyarlılaştırıcı ve insülin salgılatıcı ilaçlar kombine edilir. Maliyet<br />
ve deneyim süresi göz önüne alındığında en çok metforminli kombinasyonlar<br />
tercih edilmesi önerilmektedir. Hastanın özelliklerine göre, metformin genellikle<br />
sulfonilüreler ile kombine edilir. Ayrıca sensitizerlerin iki alt grubunu da<br />
24
kombine etmek mümkündür. Hastanın tedaviye uyumunu artırmak amacı ile<br />
farklı OAD grubundan ilaçların hazır kombinasyonları üretilmiştir (42).<br />
4. İnsülin Tedavisi<br />
İnsülin glukozun hücre içine girişini sağlar, glikojen depolanmasını<br />
hızlandırır, yağ ve proteinlerin yıkımını inhibe eder.<br />
İnsülinin kullanım endikasyonları:<br />
1. Klasik tip 1 diabetes mellitus ve LADA olguları<br />
2. Hiperglisemik aciller (DKA, HHD)<br />
3. Bazı durumlarda tip 2 diabetes mellitus<br />
4. Diyet ile kontrol altına alınamayan GDM<br />
şeklinde özetlenebilir.<br />
Tip 2 diyabette insülin kullanım endikasyonları:<br />
1. OAD ile iyi metabolik kontrol sağlanamaması<br />
2. Aşırı kilo kaybı<br />
3. Ağır hiperglisemik semptomlar<br />
4. Akut MI<br />
5. Akut ateşli, sistemik hastalıklar<br />
6. Hiperozmolar veya ketotik koma<br />
7. Major cerrahi operasyon<br />
8. Gebelik ve laktasyon<br />
9. Böbrek ve karaciğer yetersizliği<br />
10. OAD’lere alerji ve ağır yan etkiler<br />
11. Ağır insülin rezistansı<br />
İnsülin kaynağı, recombinant DNA tekniği ile üretilen insan insülini ve<br />
insülin analogları ile ülkemizde kullanılmayan sığır ve domuz insülinidir.<br />
Dünyada global olarak U-100 (1ml’de 100 IU bulunan) insülinler<br />
kullanılmaktadır. Halen kullanılmakta olan insülin preparatları ve etki profilleri<br />
aşağıdaki tabloda görülmektedir (Tablo 13).<br />
25
İnsülin tipi Jenerik adı Piyasa adı Etki<br />
başlangıcı<br />
Kısa etkili<br />
(Human<br />
regüler)<br />
Hızlı etkili<br />
(Prandiyal<br />
analog)<br />
Orta etkili<br />
(Human NPH)<br />
Uzun etkili<br />
(bazal analog)<br />
Hazır karışım<br />
human<br />
(Regüler+NPH)<br />
Hazır karışım<br />
analog<br />
(Lispro+NPL)<br />
Hazır karışım<br />
analog<br />
(Aspart+NPA)<br />
Kristalize insan<br />
insülini<br />
Glulusin insülin<br />
Lispro insülin<br />
Aspart insülin<br />
Actrapid HM<br />
Humulin R<br />
Apidra<br />
Humalog<br />
Novorapid<br />
NPH insan insülin Humulin N<br />
İnsulatard HM<br />
Glargin insülin<br />
Detemir insülin<br />
%30 kristalize + %70<br />
NPH insan insülin<br />
%25 insülin lispro + %70<br />
insülin lispro protamin<br />
%50 insülin lispro + %50<br />
insülin lispro protamin<br />
%30 insülin aspart +<br />
%70 insülin aspart<br />
protamin<br />
Tablo 13: İnsülin tipleri ve etki profilleri<br />
Lantus<br />
Levemir<br />
Humulin M 70/30<br />
Mixtard HM 30<br />
Humalog Mix25<br />
Humalog Mix50<br />
Pik<br />
etki<br />
30-60 dk 2-4<br />
saat<br />
15 dk 30-90<br />
dk<br />
Etki<br />
süresi<br />
5-8<br />
saat<br />
3-5<br />
saat<br />
1-3 saat 8 saat 12-16<br />
saat<br />
1 saat Piksiz 20-26<br />
saat<br />
30-60 dk Değiş<br />
ken<br />
10-15 dk Değiş<br />
ken<br />
NovoMix 30 10-15 dk Değiş<br />
ken<br />
10-16<br />
saat<br />
10-16<br />
saat<br />
10-16<br />
saat<br />
İnsülinler plasentadan geçmemekle beraber, uzun etkili analog insülinlerin<br />
gebelikte kullanımlarına dair yeterli veri mevcut değildir. İnhaler insülinlerin<br />
biyoyararlanımı çok düşüktür (%13-15). Kısa etkilidirler, bu nedenle yalnızca<br />
öğün öncesi kullanılmaları söz konusudur. Sigara içenlerde ve astmatik<br />
hastalarda kullanımları kontrendikedir. Henüz bazı teknik ve kullanım zorlukları<br />
olmakla beraber, farklı inhaler insülin preparatları üretmek için çeşitli firmalar<br />
çalışmalarını sürdürmektedir. Genel kullanımda insülinler cilt altına injekte<br />
26
edilir. Hızlı/kısa etkili insülinler, acil durumlarda intramüsküler ve intravenöz<br />
infüzyon şeklinde de verilebilir. İnsülin tedavi protokolü diyabetin tipine,<br />
hastanın yaşına, ek hastalıklarına ve fizyolojik durumuna, metabolik kontrol<br />
düzeyine ve insülin rezervinin tahminine göre belirlenir. Tedavi protokolleri<br />
arasında; bazal insülin desteği, bifazik karışım insülin tedavisi, multipl (çoklu)<br />
doz insülin enjeksiyonları ve sürekli cilt altı insülin infüzyonu sayılabilir. İnsülin<br />
dozunun hesaplanması ve ayarlanması için başlangıçta hastanın ağırlığı<br />
yardımcıdır. Bunun yanında diyabetli bireyin fenotipi, beslenme alışkanlıkları,<br />
varsa ek hastalıklarını, diyabet komplikasyonları, hipoglisemiye yatkınlığı gibi<br />
faktörler de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Genel olarak insülin<br />
dozları, tip 1 diyabette 0.5-1.0 IU/kg/gün, tip 2 diyabette 0.3-1.5 IU/kg/gün<br />
olarak söylenebilir. Bazal-bolus insülin rejimlerinde günlük gereksinimin<br />
yaklaşık yarısı (%40-60) bazal, geri kalan yarısı (%40-60) ise bolus olarak<br />
hesaplanır. Bazal insülin desteği için 0.1-0.2 IU/kg/gün insülin başlanabilir (42).<br />
1. Akut (metabolik) komplikasyonlar<br />
.Hipoglisemi<br />
.Hiperozmolar hiperglisemik durum<br />
.Diyabetik ketoasidoz<br />
.Laktik asidoz<br />
Hipoglisemi<br />
KOMPLİKASYONLAR<br />
Diyabetin akut komplikasyonlarından en sık görüleni hipoglisemidir. Diyabet<br />
tedavisinde sıkı glisemik kontrol sağlamanın önündeki en önemli engel,<br />
hipoglisemi riskidir. İnsülin kullanan bir hastanın tedavi sürecinde, yılda birkaç<br />
kez ciddi hipoglisemi yaşaması kaçınılmazdır. Bu nedenle özellikle insülin ile<br />
tedavi edilen her hastaya ve ailesine hipogliseminin belirtileri, korunma yolları<br />
ve tedavinin nasıl yapılması gerektiği konusunda mutlaka eğitim verilmelidir.<br />
Hipoglisemi masum bir komplikasyon olmayıp kalıcı nörolojik sekellere sebep<br />
27
olabilir. Trombosit agregasyonunu arttırarak diyabetin vasküler<br />
komplikasyonlarını daha da ağırlaştırabilir. Tekrarlayan hipoglisemiler gerçek<br />
glisemi kontrolünün sağlanmasını önlemektedir. Dolayısıyla agresif tedaviye<br />
rağmen komplikasyonlar gelişebilir (43, 44).<br />
Hiperozmolar hiperglisemik durum<br />
Ketoasidoz olmaksızın ileri derecede hiperglisemi, hiperozmolarite,<br />
dehidratasyon ve mental değisiklikler ile karakterize, mortalite oranı yüksek ve<br />
genelde ileri yaş grubunda görülen bir komplikasyondur (35,45). Bu vakalarda<br />
minimal de olsa bir endojen insülin rezervinin varlığı lipolizi engeller ve<br />
genelde ketoz gelişmez. Tedavisi, komaya yol açan sebeplerin düzeltilmesi ve<br />
sıvı açığının yerine konulmasıdır (35).<br />
Diyabetik ketoasidoz<br />
Ketoasidoz koması, hayatı tehdit eden acil bir tablo olup mortalite hızı yaklasık<br />
%5’tir (43). İnsülin ile insülin karşıtı hormonlar arasında dengenin insülin<br />
aleyhine bozulması sonucu oluşan ve ketoasidoz, hipovolemi, dehidratasyon<br />
semptom ve bulguları ile kendini gösteren, normalden tam komaya kadar<br />
varabilen şuur değişikliklerine sebep olabilen akut ve ağır bir metabolik<br />
komplikasyondur. Öncelikle tip 1 diyabetik hastalarda ortaya çıkarsa da bazı<br />
özel durumlarda (enfeksiyon, travma, ameliyat vs.) tip 2 diyabetiklerde de<br />
görülmektedir.<br />
Laktik asidoz<br />
Serum laktat ve hidrojen iyonlarının artmasına bağlı gelişen metabolik asidoz<br />
tablosudur. Diyabetik ketoasidozda vakaların yaklasık %10-15’inde kan laktat<br />
düzeyi 5 mmol/l’yi aşabilmektedir. Genellikle ağır doku hipoksisi olan<br />
vakalarda ortaya çıkar. Bazan biguanid türevi ilaçlar, salisilat, sodyum<br />
nitroprussid, etanol kullanımı da laktik asidoza yol açabilir. Nedeni ne olursa<br />
olsun vakaların %50’sinden fazlası mortalite ile sonlanmaktadır (45).<br />
28
2. Kronik (dejeneratif) komplikasyonlar (32,34)<br />
A. Mikrovasküler komplikasyonlar<br />
.Diyabetik nefropati<br />
.Diyabetik retinopati<br />
.Diyabetik nöropati<br />
B. Makrovasküler komplikasyonlar<br />
.Periferik damar hastalığı<br />
.Serebrovasküler hastalık<br />
.Koroner arter hastalığı<br />
C. Diğer kronik komplikasyonlar<br />
.Gastrointestinal (gastroparezi, diyare)<br />
.Genitoüriner (üropati, seksüel disfonksiyon)<br />
.Dermatolojik<br />
.Kemik ve mineral metabolizma bozuklukları<br />
.Diyabetik ayak<br />
.Psikolojik problemler ve psikiyatrik bozukluklar<br />
Son yıllarda hızla artarak global bir halk sağlığı sorunu haline gelen<br />
diyabetin klinik önemi zaman içinde ortaya çıkan kronik komplikasyonlarla<br />
ilgilidir. Günümüzde son dönem böbrek yetmezliğinin, erişkin körlüğünün,<br />
nontravmatik alt ekstremite amputasyonunun en sık nedeni diyabettir. Ayrıca<br />
diyabette kardiyovasküler hastalık riski de 2-4 kat artmıştır. Tip 2 diyabetiklerde<br />
başlıca ölüm nedeni kardiyovasküler komplikasyonlardır. Birçok çalısmaya göre<br />
komplikasyonlar tanıyı izleyen ilk yıllarda ortaya çıkmakta veya tanı<br />
konulduğunda etkilenmiş oldukları görülebilmektedir. Diyabetin kronik<br />
komplikasyonlarının gelişmesinde asıl nedenin hiperglisemi olduğu bilinmesine<br />
rağmen, kan yağlarının niteliği ve yoğunluğu, endotel ve intima değişiklikleri,<br />
hiperkoagülabilite, hiperhomosisteinemi, inflamasyon, oksidatif stres,<br />
arteroskleroz gelişiminde hızlanma, obezite ve fiziksel aktivite eksikliği,<br />
hiperinsülinemi ve insülin direnci, protein glukasyonu, sigara gibi faktörler de<br />
29
ol oynamaktadır. Kronik komplikasyonların gelişmesinde, özellikle<br />
mikroanjiopatide genetik faktörlerin de rol oynadığı bildirilmektedir (46-50).<br />
Mikrovasküler Komplikasyonlar<br />
Diyabette mikrovasküler sistemde hem yapısal, hem de fonksiyonel<br />
değişiklikler meydana gelir. Fonksiyonel değişiklikler kan akımında artış,<br />
intravasküler basıncın yükselmesi ve vasküler geçirgenliğin artışı şeklinde iken,<br />
en önemli yapısal değişiklik bazal membran kalınlaşmasıdır. Özellikle genetik<br />
yatkınlığı olan bireylerde diyabetin süresi uzadıkça büyük küçük bütün kan<br />
damarları bozulur (48, 32, 51).<br />
Diyabetik retinopati:<br />
Tüm görme kaybı nedenleri arasında ilk sırayı alır. Diyabetik retinopati<br />
görülme sıklığı 15 yılllık insüline bağımlı diyabetiklerde %98, insülin kullanan<br />
30 yaş üzerindeki diyabetiklerde %82, insüline bağımlı olmayan diyabette %58<br />
civarındadır. Retinopatik lezyonlar basit ve proliferatif lezyonlar olarak 2 büyük<br />
gruba ayrılır. Diyabetik retinopati için risk faktörleri, diyabet süresi, yaş ve<br />
cinsiyet, hiperglisemi, insüline bağımlılık, hipertansiyon, nefropati ve anemi,<br />
dislipidemi, alkol ve sigara kullanımıdır (46).<br />
Diyabetik nefropati:<br />
Terminal dönem böbrek hastalarının yaklaşık yarısını diyabetik nefropati<br />
hastaları oluşturur. Diyabetik nefropati seyri baslıca 5 dönem halinde<br />
incelenebilir.<br />
1.Akut böbrek hipertrofisi ve hiperfonksiyonu ile seyreden ilk dönem.<br />
2.Normoalbüminürik sessiz dönem: Mikroalbüminüri 20 mikrogram/dak<br />
düzeylerinin altındadır ve geçici olabilir.<br />
3.Başlangıç halinde diyabetik nefropatidir. Mikroalbüminüri 30-300 mg/gün<br />
kadardır.<br />
4.Klinik diyabetik nefropati dönemi: Protein atılımı 300 mg/gün’den fazladır.<br />
Bu durum proteinüri olarak adlandırılır.<br />
5. Üremi dönemidir.<br />
30
Azotemiden önce nefrotik sendrom gelişebilir. Hipertansiyonun eklenmesi<br />
ile böbrek hastalığının ilerlemesi hızlanır. GFR
kontrollerde serebrovasküler olayları da sorgulamalıyız. İyi metabolik kontrol ve<br />
risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tedavide antiagregan<br />
ajanlardan faydalanılabilir (57,58).<br />
Periferik Damar Hastalığı<br />
Büyük ve orta çaplı arterlerin intimasını tutarak lümen daraltan<br />
makrovasküler hastalığa ateroskleroz adını veriyoruz (59). Sıklığı yaşla orantılı<br />
olarak artar. Diyabet makroanjiopatinin ortaya çıkışını daha da hızlandırır.<br />
Ateroskleroz normalde erkeklerde kadınlara oranla daha sık ve ilerleyicidir.<br />
Diyabetiklerde ise her iki cinste de aynı sıklıkta görülür. Orta ve büyük arterleri<br />
tutan arterioskleroz yanında diyabetik hastalarda ikinci bir arter hastalığı daha<br />
görülür ki bu hastalık diyabete hastır, orta ve küçük arterleri tutar, endotel<br />
hücrelerinde proliferasyonla seyreden tıkayıcı bir arterittir. Küçük arterleri<br />
tuttuğu için lokal gangrenlere yol açabilir. Tip 2 diyabette makroanjiopati<br />
lezyonları daha çok distal arterlerde görülür. Periferik vasküler hastalıkların<br />
klinik bulguları alt ekstremite iskemisi, empotans ve intestinal anginayı kapsar.<br />
Bacaklardaki gangren insidansı diyabetiklerde aynı yaştaki kontrol grubundan<br />
30 kat daha fazladır. Diyabetin neden olduğu veya hızlandırdığı periferik arter<br />
hastalığının klinikte en sık rastlanılan şekli diyabetik ayaktır. Ortopedi<br />
kliniklerinde non-travmatik alt ekstremite amputasyonlarının %50’sının nedeni<br />
diyabetik ayaktır (57, 60).<br />
DM VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR<br />
Diyabetli hastalarda KVH en önemli morbidite ve mortalite nedenidir. Tip 2<br />
diyabetlilerde özellikle KAH riski non-diyabetiklere göre 2-4 kat daha yüksektir.<br />
Bu hastaların %60-75’i makrovasküler olaylar nedeni ile kaybedilir. Diyabetlide<br />
ateroskleroz multisegmenter tutulumlu ve daha yaygındır. Hiperglisemi, damar<br />
disfonksiyonu, dislipidemi ve koagülasyonu arttırarak ateroskleroz oluşumuna<br />
katkıda bulunur (61). Diabetes mellitus; aterosklerotik hastalık ve özellikle<br />
koroner kalp hastalığı açısından yatkınlık oluşturmaktadır. Diyabetik hastalarda<br />
ateroskleroz çok daha erken dönemde ortaya çıkabilmektedir (62).<br />
32
Akut koroner sendrom (AKS) nedeniyle yoğun bakım ünitelerine başvuran<br />
KAH hastalarının yarısında IGT veya yeni diyabet saptanmaktadır. Diyabet veya<br />
KAH olan hastalarda diğerinin araştırılması sırasında izlenecek algoritm Tablo<br />
14’de görülmektedir (42).<br />
Ana tanı DM ± KAH → Bilinen KAH yok<br />
EKG, Eko, Efor testi → Normal → İzlem<br />
→ Anormal → Kardiyoloji konsültasyonu<br />
→ Bilinen KAH var →EKG,Eko,Efor testi (+) ise Kardiyoloji<br />
konsül.<br />
Ana tanı KAH ± DM → Bilinen DM yok<br />
AKG, OGTT → Normal → İzlem<br />
→ Yeni tanı → DM/IGT → Diyabetoloji<br />
konsül.<br />
→ Bilinen DM var → HbA1C >6,5 ise Diyabetoloji konsül.<br />
Tablo 14: DM ve KAH hastalarında araştırma algoritmi<br />
Çalışmalar diyabetik hastalardaki aterosklerozun diyabetik olmayanlara göre<br />
çok daha yoğun ve hızlı geliştiğini göstermiştir. Geniş ve çok uluslu bir<br />
çalışmada 14 ülkeden 23.000 koroner arter piyesi incelenmiş, diyabetik<br />
hastalarda sol ana koroner arter ve tutulan diğer major koroner arterlerde<br />
daralmanın daha fazla olduğu ve aterosklerotik lezyonların dağılımının daha<br />
yaygın olduğu gösterilmiştir. Yine diyabeti 15 yaşından önce başlayan ve 40 yaş<br />
civarında ölen, insülin bağımlı diyabeti olan vakaların incelenen otopsilerinde;<br />
major koroner arterlerde yaygın ve ciddi lümen darlığı saptanmıştır. Diyabette<br />
aort, serebral ve alt ekstremitelerin periferik arterlerinde de ateroskleroz daha<br />
yaygın ve ciddidir (63,64).<br />
Diyabetli olup KAH olmayan hastalardaki koroner lezyonların yaygınlığı ve<br />
ağırlığı diyabeti olmayan ancak KAH olan kişilerinkine benzer durumdadır (65).<br />
Anjiyografik çalışmalar diyabetli hastalarda yaygın, diffüz, çok damar hastalığı<br />
(sol ana koroner dahil) ve fakir koroner kollateral oluşumu ile birlikte distal<br />
hastalığın daha sık olduğunu göstermektedir (66).<br />
33
Framingham çalışmasında diyabetik bireylerin, diyabetik olmayanlara göre<br />
aterosklerotik kalp hastalığından ölüm hızı erkeklerde 2.1 kat, kadınlarda ise 4.9<br />
kat fazla bulunmuştur. Bu da diyabetin kadın cinsteki aterosklerotik kalp<br />
hastalığı riskindeki azalmayı ortadan kaldırdığını gösteren anlamlı bir veridir.<br />
Ayrıca bozuk glukoz toleransı saptanan bireylerde de aterosklerotik kalp<br />
hastalığından ölüm sıklığının arttığı gözlenmiştir. Japon kökenli ancak Hawai’de<br />
yaşayan ve batı tarzı diyete alışmış diyabetik kişilerde, Japonya’da yaşayan<br />
diyabetiklere göre aterosklerotik kalp hastalığından ölüm sıklığı üç kat artmıştır.<br />
Buradaki fark, bu çalışmada diyabette aterosklerozun patogenezinde rol oynayan<br />
önlenebilir çevresel faktörlerin önemli etkisini vurgulamaktadır (67).<br />
Diyabette Ateroskleroz Fizyopatolojisi<br />
Diyabette görülen bu yüksek ateroskleroz riski, yalnızca klasik risk faktörleri<br />
ile açıklanabilecek düzeyin çok üstündedir. Ve diyabetik olgularda koroner<br />
damar hastalığına yol açan fizyopatolojik mekanizma çok kompleks bir<br />
yapıdadır (Tablo 15).<br />
1. Endotel disfonksiyonu<br />
2. Enflamasyon<br />
3. İnsülin direnci<br />
4. Renin-Anjiyotensin-Aldosteron sistemi<br />
5. <strong>İl</strong>eri glikasyon son ürünleri<br />
6. Genetik faktörler<br />
Tablo 15: Diyabetik ateroskleroz fizyopatolojisi<br />
Aterogenez sürecinde en erken ortaya çıkan patoloji endotel<br />
disfonksiyonudur. Diyabetik olgularda nitrik oksit (NO) sentezinde ve bunun<br />
tüm etkilerinde azalma olduğu bilinmektedir (5). İnsülin direnci ile enflamatuvar<br />
göstergeler arasında güçlü bir ilişki bulunmakta, proinflamatuvar sitokinler<br />
artmakta, endotel aktivasyonu ve hasarı gelişmekte ve kuagülasyon sistemi<br />
aktive olmaktadır. İnsülin direnci varlığında antiaterojenik etkili olan PI 3-kinaz<br />
yolu aktivasyonu ortadan kalkar. Buna karşılık, artarak süren Erk MAP kinaz<br />
yolu aktivitesi, büyüme faktörlerinde aktivasyona ve vasküler düz kas<br />
34
hücresinde proliferasyona yol açarak proaterojenik mekanizmayı tetikler(8,9).<br />
RAAS’nin de gerek insülin direncini artırarak, gerekse endotel üzerindeki direkt<br />
etkileri yoluyla diyabetik hastadaki ateroskleroz sürecinde önemli rol<br />
oynamaktadır(9,10). Non-enzimatik glukozilasyon reaksiyonları ve oksidatif<br />
özellikteki ileri glikasyon son ürünlerinin gelişimine bağlı olarak endotelin-1 ve<br />
çeşitli prokuagülan faktörlerin sentezi tetiklenmekte ve PDGF, FGF, EGF,<br />
VEGF gibi büyüme faktörleri aktive olmaktadır (11,68). Ayrıca genetik<br />
mekanizmaların rolü üzerinde de durulmaktadır (69).<br />
Özetle tip 2 diyabetik hastada ateroskleroz gelişiminden sorumlu<br />
mekanizmalar oldukça kompleks ve karşılıklı etkileşim gösteren niteliktedir.<br />
Endotel disfonksiyonu en erken ortaya çıkan patoloji gibi görünmekte ve insülin<br />
direnci tetiği çeken asıl faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra,<br />
enflamasyon ve RAAS aktivasyonu da yine insülin direnci ile ilişkili olarak<br />
ateroskleroz gelişiminde rol oynamaktadır. Bir diğer önemli faktör HbA1C<br />
düzeyleri ile korelasyon gösteren ileri glikasyon son ürünlerinin oluşumudur.<br />
Ancak tüm bu patogenetik mekanizmaların yanı sıra henüz kesin olarak<br />
aydınlatılmamış olan genetik faktörlerin de önemli bir rol oynadığı<br />
düşünülmektedir.<br />
Ateroskleroz Gelişimindeki Risk faktörleri<br />
Sigara içme, hipertansiyon ve dislipidemi diyabetlide ve diyabetli<br />
olmayanlarda KVH için major birer risk faktörü olduğu çeşitli populasyon<br />
çalışmalarına gösterilmiştir(70,71). Tip 2 diyabet, insülin rezistansı ve metabolik<br />
sendrom; aterosklerotik risk faktörü olarak giderek önem kazanmaktadır.<br />
Yapılan çalışmalarda bu hastalarda aterosklerozun yaygınlığı ve hızının<br />
arttığının tespit edilmesi nedeni ile diyabet artık ateroskleroz ekivalanı olarak<br />
kabul edilmektedir. Tablo 16’da ateroskleroz gelişimindeki risk faktörleri<br />
özetlenmiştir.<br />
35
<strong>İl</strong>eri yaş<br />
Erkek cinsiyet<br />
Aile öyküsü<br />
Hipertansiyon<br />
Dislipidemi<br />
Düşük HDL kolesterol seviyesi (
olur, LDL kolesterol ve makrofajların damarlara invazyonunu arttırır. Bu<br />
sebeple ateroskleroz oluşumu ve hızlanmasında çok önemli bir risk faktörüdür.<br />
Kan basıncındaki yükselmeler, serebral stroke ve myokard infarktüsü riskindeki<br />
yükselmeler ile koreledir. Antihipertansif ilaçlar ile diyastolik kan basıncında 5-<br />
6 mmHg’lık azalmanın; stroke riskini % 40, vasküler mortaliteyi % 21, koroner<br />
kalp hastalığı riskini ise % 14 azalttığı tespit edilmiştir (73). Günümüzde artık<br />
sistolik hipertansiyon kadar diyastolik hipertansiyonun da kardiyovasküler<br />
hastalık açısından önemli bir risk faktörü olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği<br />
ifade edilmektedir.<br />
6. Sigara: Önemli bir risk faktörüdür. Günde 20 adet veya daha fazla içenlerde,<br />
içmeyenlere göre 2-3 kat daha fazla koroner arter hastalığı görülmektedir. Sigara<br />
birkaç mekanizma ile aterotrombozisi hızlandırmaktadır. LDL kolesterolün<br />
oksidasyonunu arttırır, HDL kolesterol düzeylerini düşürür, endotele bağımlı<br />
koroner arter vazodilatasyonunu bozar, CRP, solubl interselüler adezyon<br />
molekülü-1 ve fibrinojen gibi inflamasyonla ilgili marker’ları arttırır, trombosit<br />
agregasyonunu arttırır, monositlerin endotele yapışmasını arttırır (74,75).<br />
Sigaranın bırakılması, artmış riski zaman içinde yavaş yavaş düşürür.<br />
7. Diabetes mellitus: Diabetes mellitus, ateroskleroz ve kardiovasküler<br />
hastalıklar açısından son derece önemli bir risk faktörüdür. Diabetes mellitus,<br />
var olan aterosklerozun hızını ve yaygınlığını arttırır. Bozulmuş glikoz toleransı<br />
ve metabolik sendrom da aterosklerozu hızlandırır ve KAH sıklığını arttırır.<br />
Diyabetik hastalarda ölümlerin % 65-75’i makrovasküler komplikasyonlar<br />
nedeniyle olmakta; diyabetik erkeklerde KVH sıklığı 2 kat, kadınlarda ise 3 kat<br />
artmaktadır.<br />
8. Mikroalbüminüri: Varlığı diyabetli hastalarda tek başına KVH riskini en az<br />
iki kat artıran bir risk faktörüdür (76).<br />
9. Son yıllarda önem kazanan diğer risk faktörleri:<br />
Homosistein: Plazma homosistein düzeylerindeki artışın stroke ve koroner arter<br />
hastalığı gibi aterosklerotik olayları arttırdığı saptanmıştır. Tip 1 diyabetlilerin<br />
37
% 35’inde plazma homosistein düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.<br />
Homosistein; endotele toksiktir, protrombotiktir, kollajen yapımını arttırır. LDL<br />
kolesterolün oksitlenmesini sağlaması ve endotelden nitrik oksit salgılanmasını<br />
azaltması nedeni ile tromboza eğilimi arttırır (77). Vitamin B12 ve folik asit<br />
eksikliği, homosistein yükselmesi ile koreledir. Homosisteinemi; metionin<br />
metabolizmasındaki kalıtsal değişiklikler, methotrexate ve karbamazepin gibi<br />
folik asit antagonistlerinin alımı, hipotiroidi veya renal yetersizlikten dolayı<br />
oluşan homosistein metabolizmasındaki bozukluklar, diyetle yetersiz folik asit<br />
alımı gibi nedenlere bağlı olarak oluşabilir(78). Homosistein ve ateroskleroz<br />
ilişkisini araştıran çalışmalar sonucunda total homosistein düzeyindeki 5<br />
mmol/L’lik bir artışın koroner arter hastalığı riskini, kolesterol düzeyindeki 20<br />
mg/dL’lik bir artış kadar yükselttiği görülmüştür.<br />
Lipoprotein a (Lp(a)): Lp(a), uzun süreden beri bilinmesine rağmen, koroner<br />
arter hastalığı için bağımsız bir risk faktörü olduğuna ait yeterli kanıtlar ancak<br />
son zamanlarda elde edilmiştir. Lp(a); plazminojen aktivatör inhibitör (PAI)<br />
düzeyini arttırmak, fibrinolizi inhibe etmek, kolesterol uptake’ini arttırmak gibi<br />
pek çok mekanizma ile aterogenezde etkili olur (75). Ciddi koroner arter<br />
hastalığı riski taşıyan insanlarda Lp(a) kitlesi 30 mg/dL’nin üzerinde ve Lp(a)<br />
kolesterol 10 mg/dL’den fazla ise niasin, menopozdaki bayanlarda ise östrojen<br />
tedavisi başlanması önerilmektedir.<br />
İnflamatuar marker’lar (hs-CRP, ICAM-1, IL-6 gibi): Endotel zedelenmesi<br />
ile başlayan; monositlerin ve okside LDL kolesterolün endotelden invazyonu,<br />
düz kas hücre proliferasyonu gibi birçok aşaması olan aterogenezde inflamatuar<br />
marker’ların artışının rolü olduğu tespit edilmiştir.<br />
Fibrinolitik fonksiyon ile ilgili marker’lar (PAI-1, tPA gibi): Özellikle<br />
diyabetik hastalarda plazminojen aktivatör inhibitörlerinin artışı,<br />
aterotrombogenezi arttırıcı önemli bir faktördür.<br />
Tip 2 diyabet hastalarının %75 kadarı kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle<br />
yaşamlarını yitirmektedir. Diyabeteik hastalar, myokard enfaktüslü hastalar<br />
38
arasında sayıca üstün olmakla kalmaz aynı zamanda diyabetik olmayanlara göre<br />
prognozları daha kötüdür (79). MI öyküsü olmayan diyabetik hastaların;<br />
geçmiste MI geçirmis gibi MI geçirme riskinin olduğu bildirilmektedir (80).<br />
Diyabetin süresi mevcut risk faktörlerinden bağımsız sekilde KAH’na bağlı<br />
mortaliteyi arttırır (81). Diyabetik hastalarda asemptomatik koroner hastalık<br />
insidansı yüksektir. Sessiz myokardiyal iskemi (SMİ) oranı diyabetikler için<br />
%20’den fazla olarak bildirilmektedir. Kardiyak otonomik disfonksiyon<br />
iskemiye karsı ağrı yanıtını bozmaktadır (82). Diyabet, kadın olmanın<br />
kardiyovasküler hastalık konusunda sağladığı avantajı ortadan kaldırmakla<br />
kalmaz, kadınlarda MI, klodikasyon ve inme riskini erkeklere göre çok fazla<br />
arttırır (83). Koroner kalp hastalığı açısından mortalite oranı diyabetik kadınlar<br />
arasında diyabetik erkeklere oranla genelde daha yüksektir (84). Bu artış kısmen<br />
östrojenin aterosklerozdan koruyucu etkisinin azalmasına dayanır (85).<br />
Çesitli çalışmalar, kadınlarda ve erkeklerde, semptomatik veya<br />
asemptomatik, kronik hipergliseminin diğer risk faktörlerinden (sigara, kan<br />
basıncı, serum lipidleri ve lipoprotoinleri, mikroalbüminüri, vs.) bağımsız major<br />
bir risk faktörü olduğunu doğrulamaktadır (86). Diyabetik hastalarda<br />
aterosklerotik lezyonlar daha yaygındır ve birçok koroner arterde hastalık<br />
gelişir. 30 yaş üzerinde ve böbrek komplikasyonu gelişen diyabetiklerde<br />
mortalite artışı daha yüksektir ve proteinüri olmayan olgulardan 15 kat fazladır<br />
(86). Diyabetik hastalarda ağır KAH görülmesinin nedeni aterosklerozun erken<br />
gelişmesidir. Prediyabetik hastalarda KAH mortalitesi, diyabetik olmayanların<br />
2-3 katı artmış bulunmaktadır. Tip 2 diyabetin gelişiminden önceki prediyabetik<br />
dönemde (IFG ve IGT), metabolik sendromun bileşenleri olan dislipidemi,<br />
hipertansiyon, mikroalbüminüri, hemostatik ve inflamatuar göstergelerin arttığı<br />
tespit edilmiştir. Tek başına IFG ve tek basına IGT’ye göre, IFG ve IGT’nin bir<br />
arada olduğu vakalarda, kardiyovasküler risk faktörlerinin daha fazla olduğu<br />
bildirilmektedir (87-95).<br />
39
Geniş kapsamlı ileriye dönük 20 çalısmanın metaanalizinde açlık ve 2. saat<br />
glisemi değerleri ile kardiyovasküler hastalık ve total mortalite arasındaki iliski<br />
incelenmiştir. Hipergliseminin diyabetik olmayan hastalarda KVH’ın riskini<br />
yükselttiği gösterilmiştir (89). Son yıllarda postprandiyal hipergliseminin<br />
diyabette bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteren kanıtlar çoğalmıştır. Tip 2<br />
diyabetik hastalarda gerek glikoz yüklemesinden sonraki konsantrasyonların,<br />
gerekse postprandiyal glikoz konsantrasyonlarının kardiyovasküler hastalıklarla<br />
açlık glikoz düzeyinden bağımsız olarak doğrudan bir iliskisi bulunduğu<br />
görülmüştür (90, 96). Postprandiyal glikoz değerlerinin kontrolü, diyabete bağlı<br />
makrovasüler ve mikrovasküler komplikasyonları geciktirebilir veya önleyebilir<br />
(97). DECODE çalısmasında 2. saat postprandiyal gliseminin bozulmuş açlık<br />
değerlerine oranla kardiyovasküler risk açısından daha prediktif olduğu<br />
gösterilmiştir (98). Tip 2 diyabetik hastalarda KVH’ın tedavisinde<br />
multifaktöriyel yaklaşım söz konusudur. ADA sadece iyi bir glisemik kontrolün<br />
değil, aynı zamanda ilişkili kardiyovasküler risk faktörlerinin de tanımlanmasını,<br />
agresif tedavilerini önermektedir. Ayrıca genel popülasyona oranla lipid ve kan<br />
basıncı değerlerinin kontrolünde daha sıkı hedefleri öngörmektedir (99).<br />
Tip 2 diyabetiklerde diyabetik komplikasyon riski, daha önceki hiperglisemi<br />
ile ilişkilidir. Glukoz regülasyonu için bir gösterge olan HbA1C’deki herhangi<br />
bir düşüş, komplikasyon riskinde azalma ile korelasyon göstermektedir.<br />
HbA1C’de %1 oranında azalmanın diyabetle iliskili tüm komplikasyonlarda<br />
%21, diyabetle iliskili tüm ölümlerde %27, myokard infarktüsünde %14 ve<br />
mikrovasküler komplikasyonlarda %37 oranında azalma sağladığı gösterilmistir<br />
(100). DCCT (Diabetes Control and Complication Trial) çalısmasının sonuçları<br />
ve deneysel çalısmalar, iyi glikoz kontrolunun diyabetin komplikasyonlarını<br />
azaltıcı etkisinin olduğunu göstermiştir. Uzun süreli olarak HbA1C düzeylerinin<br />
%7,1’den az olması, mikroanjiyopatik komplikasyonları (retinopati, nöropati,<br />
nefropati) %70 oranında azaltır (101).<br />
40
Tanımı<br />
SESSİZ MİYOKARD İSKEMİSİ (ASEMPTOMATİK KORONER<br />
ARTER HASTALIĞI)<br />
Miyokard iskemisi, genel olarak KAH’nın genel bir ifadesi olarak kabul<br />
edilir. Angina, KAH ve miyokard iskemisinin temel semptomu olarak<br />
düşünülür. Sessiz iskemi miyokarda gelen oksijenin yetersiz kaldığı durumlarda<br />
angina pectoris veya ekivalanları olmaksızın iskeminin labaratuvar bulgularının<br />
tespit edilmesidir. Başka bir deyişle miyokard iskemisinin objektif kriterlerinin<br />
varlığına rağmen hastada angina pektoris veya eşdeğeri semptomların<br />
bulunmamasıdır. Sessiz miyokard iskemisi ilk defa 1892 yılında Sir William<br />
Osler tarafından tahmin edilmiş, 1930’lu yıllardan sonra angina pektoris<br />
olmaksızın egzersiz EKG’sinde ST segment depresyonunun olabileceği fark<br />
edilmiş, ancak kesin olarak 1961’de Holter tarafından geliştirilen uzun süreli<br />
EKG kayıtlarında miyokardiyal iskemi ile uyumlu ST segment değişikliklerinin<br />
görülmesi ile gündeme gelmiştir. Kemp ve Ellestad 1960’ lı yıllarda yaptıkları<br />
çalışmada egzersiz testi uyguladıkları bir kısım hastada ST depresyonu olmasına<br />
rağmen angina pektoris gelişmediğini tespit etmişler ve sessiz miyokard<br />
iskemisine (SMİ) dikkat çekmişlerdir (102).<br />
Sınıflaması<br />
Cohn ve arkadaşları klinik bir yaklaşım ile asemptomatik miyokard iskemisi<br />
olan hastaları 3 grupta toplamışlardır.<br />
Tip 1: Tamamıyla asemptomatik daha önce MI geçirmemiş kişilerde görülen<br />
sessiz miyokard iskemisi (SMİ). Bu gruptaki hastalar genellikle 40-50 yaşları<br />
arasında tümüyle asemptomatik olan erkek hastalardır ve bu hastalarda koroner<br />
anjiografi ile önemli KAH saptanmıştır. Bu hastalar KAH popülasyonunda %20-<br />
30 dolayındadır.<br />
Tip 2: MI geçirmiş ve infarktüs sonrası asemptomatik olan ancak yapılan<br />
testlerde iskemi tespit edilen hastalar bu gruptadır. Bu gruptaki hastaların oranı<br />
ise %20-30 dolayındadır.<br />
41
Tip 3: Stabil koroner arter hastalığı semptomu olan, bunun yanı sıra zaman<br />
zaman SMİ atakları olan hastaları kapsamaktadır. Bu hastaların ise %60-80’inde<br />
hem semptomatik, hem de asemptomatik iskemi atakları görülür.<br />
Sessiz miyokard iskemisinin temel özellikleri<br />
Asemptomatik iskemi, KAH olan hastalarda olduğu gibi, bilinen KAH<br />
olmayan asemptomatik hastalarda da görülebilir. Asemptomatik iskemi, bilinen<br />
KAH olan kişilerde günlük rutin aktiviteler esnasında en sık görülen<br />
miyokardiyal iskemi formudur. Anginal semptomlar ilaç tedavisi ile kontrol<br />
altına alınmasına rağmen sessiz ikemi oluşabilir. Atakların çoğu miyokardiyal<br />
oksijen gereksiniminde artış sonucu oluşur. Birlikte bulunan semptomlara bağlı<br />
olmaksızın, iskemi varlığı kötü prognoz ve kötü klinik sonuçla ilişklidir.<br />
Sessiz İskemi Yaygınlığı<br />
Framingham çalışmasında diyabetik hastalarda görülen MI’lerinin büyük bir<br />
bölümü sessiz ve tespit edilmemiş tipte olmuştur(103). Diyabetli hastalarda<br />
semptom olmaksızın KAH veya MI oldukça sık olarak görülmektedir. Diyabeti<br />
olmayan populasyonda sessiz iskemi sıklığı %1-4 arasında bildirilirken, diyabeti<br />
olan populasyonda bu sıklık %10-30 oranında bildirilmektedir. Milan<br />
Ateroskleroz ve Diyabet Çalışmasında (MISAD) 925 tip 2 diyabetli ve<br />
semptomu olmayan hastanın % 12' sinde, stres testi sırasında iskemiyle uyumlu<br />
ST depresyonu olduğu saptanmıştır ve bu hastaların yaklaşık yarısında KAH<br />
göstergesi olan nükleer görüntüleme sonuçları mevcuttu (104). Benzer başka<br />
çalışmalarda koroner anjiyografi ile saptanan asemptomatik KAH oranının<br />
diyabetik hastaların yaklaşık % 12'sini oluşturduğu tespit edilmiştir.<br />
Sessiz İskemi Fizyopatolojisi<br />
Asemptomatik KAH’nın fizyopatolojisinde ön planda kalbe giden duyu<br />
liflerinin tutulduğu otonomik nöropati suçlanmaktadır. Sessiz MI’a bağlı ölen<br />
diyabetik hastalarda yapılan otopsilerde intrakardiyak sempatik ve parasempatik<br />
liflerde tipik ve diyabeti nöropatik değişikliklerin olduğu tespit edilmiş (105)<br />
olup çeşitli çalışmalarda sessiz iskemili hastalardaki otonomik fonksiyon<br />
42
anormalliklerinin eşlik ettiği gösterilmiştir (106,107). Anginanın algılanma eşiği<br />
(ST segment depresyonu ile belirlenen miyokard iskemisinin başlangıcından<br />
egzersiz testi sırasında göğüs ağrısı başlayana kadar geçen süre) diyabetik<br />
olmayanlara kıyasla diyabetik hastalarda uzamaktadır. Ağrının algılanmasındaki<br />
bu gecikme otonomik sinir fonksiyonundaki bozukluluk ile ilşlilidir (107). Ama<br />
her ne kadar SMİ fizyopatolojisinde otonom nöropatinin varlığı, ağrı<br />
duyarlılığında değişme gibi faktörler ileri sürülmüş olsa da bu, diyabeti<br />
olmayanlarda görülen sessiz iskemiyi açıklayamamaktadır. Son zamanlarda<br />
SMİ’nin varlığının ateroskleroz olayının hızlanması ile ilgili olabileceği<br />
bildirilmektedir.<br />
SMİ’nin varlığı diyabetli hastalarda hayatta kalımı etkileyen ve prognozu<br />
kötüleştiren önemli bir faktördür ve kalp hastalığına bağlı ölümlerin 3 kat<br />
artışına neden olur. Bununla birlikte bu çalışmalar ayrıca diyabetik<br />
popülasyonda stres testinin pozitif prediktif değerinin oldukça düşük olduğunu<br />
göstermiştir, bu durum asemptomatik diyabetik popülasyonda noninvasif<br />
taramanın genel kullanımı ile ilgili soru işaretlerini arttırmıştır (108-110).<br />
Asemptomatik KAH taranması<br />
Diyabetik popülasyonda KAH’nın taranıp erken saptanmasıyla medikal<br />
tedavinin belirlenmesi, hastalığın seyrinin etkileyebilecek yaşam tarzı<br />
değişikliklerinin sağlanması ve revaskülarizasyondan fayda görebilecek<br />
hastaların tanımlanması sağlanmış olur. Böylece KAH'na bağlı mortalite ve<br />
morbiditeye önemli ölçüde olumlu katkı sağlanmış olur.<br />
Tarama İçin Hedeflenen Gruplar<br />
Diyabetik hastalarda morbidite ve mortaliteye önemli ölçüde olumlu katkı<br />
sağlayacak sessiz iskemi taraması için test yapmanın hangi hastalar için hangi<br />
durumlarda gerekli olabileceğine karar vermek ilgili hekimler için zorluk<br />
oluşturmaktadır. ADA bunun için, 1998 yılında tarama için hedef alt guruplarla<br />
ilgili önerilerini yayınlamıştır (111). Tablo 17’de sıralanan bu kriterlerden en az<br />
43
2’sine sahip olan asemptomatik diyabetik hastalara sessiz iskemi için ileri<br />
araştırma yapılması gerekmektedir.<br />
Semptomatik<br />
1. Tipik ya da atipik stabil angina semptomlarının varlığı<br />
Asemptomatik<br />
2. >35 yaş ve daha önce sedanter yaşam öyküsü olanlarda yeni bir egzersiz programına<br />
başlanması<br />
3. Fonksiyonel kapasitesi azalmış hastalarda yüksek veya orta dereceli riske sahip cerrahi<br />
girişim öncesi preoperatif değerlendirme<br />
4. Bazal elektrokardiyografide miyokard infarktüsü veya iskemi bulgusu<br />
5. Aşağıda sıralanan risk faktörlerinin iki ya da daha fazlasının birarada bulunması<br />
a. Total kolesterol>240 mg /dL, LDL kolesterol> 160 mg /dL veya HDL kolesterol 140/90 mmHg<br />
c. Sigara kullanımı<br />
d. Ailede erken koroner arter hastalığı öyküsü ve Pozitif mikro/makroalbuminüri testi<br />
Tablo 17: Diyabetik Hastalarda Koroner Arter Hastalığı İçin İnvaziv Olmayan Tarama<br />
Endikasyonları (ADA 1998)<br />
2004 yılında SFC/ALFEDIAM aynı soruna yardımcı olabilmek için<br />
ADA’nınkine benzer bir kılavuz yayınlamıştır (Tablo 18).<br />
1. 60 yaş üzeri veya 10 yıl öncesinde diyabeti bilinen ve KAH için en az 2 risk faktörüne<br />
sahip olgular:<br />
a. Total kolesterol >250 mg/dL, LDL-kolesterol >160 mg/dL veya HDL-kolesterol 200 mg/dL veya lipit düşürücü ilaç alma<br />
b. Kan basıncı >140/90 mmHg veya kan basıncı düşürücü ilaç alma<br />
c. Sigara içiyor olmak veya son 3 yıl içinde içme öyküsü<br />
d. 1. derece akrabalarda prematür KAH (60 yaşından önce) varlığı<br />
2. Periferal veya karotis arter hastalığı<br />
3. Proteinüri<br />
4. Mikroalbüminüri ve yaş dışında en az 2 kardiyovasküler risk faktörü<br />
5. 45 yaş üzeri sedanter yaşam tarzı olup, ciddi egzersiz yapacak olanlar<br />
Tablo 18: SFC/ALFEDIAM 2004 kılavuzuna göre sessiz miyokard iskemisi için tarama<br />
önerilen yüksek riskli asemptomatik tip 2 diyabetli hastaların özellikleri<br />
Tipik veya atipik semptomları olan diyabetli hastalara, KAH insidansının<br />
yüksek olması göz önünde bulundurularak non-invazif değerlendirme yapılması<br />
gerekliliği aşikardır. Bununla birlikte unstable angina ile uyumlu semptomları<br />
olan hastaların acilen olası bir invazif değerlendirme için kardiyolojiye<br />
yönlendirilmesi gerekir. Ayrıca, sedanter yaşam öyküsü olan ve bir egzersiz<br />
programına başlamayı düşünen diyabetik hastalar non-invazif değerlendirmeye<br />
44
tabi tutulmalıdır bu sayede yeni egzersiz rejimine başlarken bu hastaların akut<br />
iskemik bir hadise için yüksek risk altında olup olmadığı belirlenmiş olur.<br />
Diyabetiklerde KAH Tanısı İçin Kullanılabilecek Tarama Testleri<br />
Treadmill Egzersiz Testi ( TET, Efor Testi, Egzersiz EKG Testi)<br />
Egzersiz EKG testi KAH’nın saptanması ve prognozun değerlendirilmesi<br />
için uzun yıllardır kullanılmakta olan bir prosedürdür. Asemptomatik diyabetik<br />
hastalarda tamamen normal bir istirahat EKG’ına rağmen ciddi çok damar KAH<br />
olabilir, yani istirahat EKG’nin prediktif değeri kötüdür. Bununla birlikte<br />
anormal istirahat EKG’nin prognostik değeri tartışılmazdır ve istirahat EKG<br />
’sinde iskemi bulguları görülmesi daha ileri araştırma gerekliliği doğurur.<br />
Stres testleri arasında egzersiz yapabilen hastalarda, egzersiz testi tercih<br />
edilen stres testi tipidir. Genel olarak güvenli, yaygın şekilde kullanılabilir ve<br />
var olan tanısal stres testi seçenekleri arasında en ucuz olanıdır. Egzersiz EKG<br />
testinin duyarlılığı (tipik olarak %45-67 arasında) genel olarak diğer stres<br />
görüntüleme tekniklerinden düşüktür. Yaşlı hastalarda ve birden fazla<br />
damarında hastalık olanlarda öyle gözükmektedir ki duyarlılık daha yüksektir.<br />
Egzersiz EKG testi göreceli olarak yüksek bir özgüllüğe (%72-90) sahiptir. Ama<br />
istirahatte ST-segment depresyonu, sol ventrikül hipertrofisi, LBBB’si,<br />
ventriküler pacemaker ritimleri, kalp kapak hastalığı ve digoksin alan hastalarda<br />
özgüllüğü azalır. Ek olarak öyle gözükmektedir ki aynı yaştaki erkekler ile<br />
karşılaştırıldığında hastalığın kadınlardaki daha düşük prevalansını yansıtan,<br />
yüksek bir yanlış pozitif oran mevcuttur. Tek başına egzersiz EKG testi, hastaya<br />
yönelik tedavi kararlarını büyük ölçüde etkileyebilen miyokard iskemisinin<br />
dağılımının lokalize edilmesi veya boyutunun saptanmasında yararlı değildir.<br />
Testin yapılma tekniği, hastanın kalp hızını artırmayı amaçlayan treadmill aletini<br />
yükselterek ve hızını artırarak iş yükünün artırılmasıyla gerçekleştirilir.<br />
Hedeflenen kalp hızı yaşa göre öngörülen maksimum kalp hızının %85'idir.<br />
Yaşa göre öngörülen maksimum kalp hızı "220-hastanın yaşı" formülüne göre<br />
hesaplanır ve vuru / dakika olarak ifade edilir. İskemik yanıt genellikle egzersiz<br />
45
veya düzelme sırasında J noktasından sonraki 60-80'inci milisaniyede oluşan 1<br />
mm'lik horizontal veya aşağı eğimli ST depresyonu olarak tanımlanır. Testin<br />
sonlandırılmasını gerektiren yüksek riskli sonuç ölçütleri şunlardır: 2 mm'lik ST<br />
segment depresyonu, daha önce Q dalgası olmayan derivasyonlarda ST<br />
yükselmesi, sistolik kan basıncında düşme, sistolik kan basıncında bazale göre<br />
yükselme olmaması, ciddi kısıtlayıcı angina, multifokal erken ventriküler<br />
vurular veya testin ilk 3 dakikası içerisinde iskemik değişiklikler oluşmasıdır.<br />
Diyabet hastalarının önemli bir kısmında egzersiz performansını azaltan morbid<br />
obezite, periferik vasküler hastalık veya periferik nöropati vardır. Bu hasta alt<br />
grubunda adenozin, dipiridamol veya dobutamin kullanılarak farmakolojik stres<br />
çalışması yapılması gündeme getirilmelidir.<br />
Stres Ekokardiografi<br />
Ekokardiyografik görüntülerden elde edilebilecek ek bilgiler arasında sol<br />
ventrikül boyut ve fonksiyonu, global ve bölgesel duvar hareketi ve kalınlaşması<br />
vardır. Hipertansiyon veya mikrovasküler hastalığa sekonder diğer<br />
kardiyomiyopati tipleri de ekokardiyogramda görülebilir. Ayrıca<br />
ekokardiyogram kapakçık fonksiyonları ve sağ ventrikül fonksiyonu hakkında<br />
çok değerli bilgiler sağlar ve yine pulmoner arter basıncını doğru bir biçimde<br />
tahmin edebilir. Stres ekokardiyografi maliyeti orta derecede olan ve çok yaygın<br />
kullanılmayan bir testtir. Duyarlılık (ort. %85) ve özgüllüğü (ort. %86) tek<br />
başına egzersiz EKG testinden daha yüksektir. Ekokardiyografi KAH’nın<br />
dağılımı ve boyutu, odacık boyutu, global ve bölgesel fonksiyon ve kapak<br />
fonksiyonu hakkında bilgi sağlayabilir. Bu görüntüleme yöntemi istirahat EKG<br />
anormallikleri ve digoksin kullanımının varlığında bile KAH’nın doğru bir<br />
şekilde tespit edilmesini sağlar. Görüntülerin yorumlanması, istirahatte bölgesel<br />
duvar hareket anormalliklerinin varlığında daha zor olabilir ve gözlemciler<br />
arasındaki farklılıklar halen bir problem oluşturmaktadır. Görüntü kalitesi bazı<br />
hastalarda vücut yapısı veya pulmoner hastalık nedeniyle azalabilir. Genellikle<br />
duyarlılık ve özgüllüğü artırmak ve prognoz hakkında daha fazla bilgi sağlamak<br />
46
için standart TET'ne eklenir. Klasik iskemik olaylar zincirinde semptomlardan<br />
önce tetiklenebilir duvar hareketleri oluşmaktadır. Bu durum egzersiz sırasında<br />
tipik anjina semptomları olmayan diyabet hastalarında özellikle söz konusudur.<br />
Dobutamin stres ekokardiyografisi (DSE) egzersize alternatif olarak<br />
kullanılabilmektedir ve bu yöntemin emniyetli olduğu gösterilmiştir. Normal<br />
miyokard segmentinin egzersize yanıtı kontraktilitenin artmasıdır ve bu da<br />
segment duvar kalınlığının artışıyla kendini gösterir. İki fazlı yanıt veya<br />
vasküler yatakta kontraktilitenin artırılamaması, kuvvetli bir biçimde altta yatan<br />
iskemiyi düşündürür.<br />
Myokard Perfüzyon Sintigrafisi (MPS)<br />
Miyokard perfüzyon görüntülemede tipik olarak talyum T1 201 veya teknesyum<br />
Tc99m işaretli sestamibi veya tetrafosmin radyonüklidleri kullanılır, bu<br />
maddelerin tümü KAH’nda benzer tanısal doğruluklara sahiptir. Bu yöntemde,<br />
hedef kalp hızını artırmak için egzersiz veya farmakolojik ajanlardan<br />
vazodilatasyon için adenozin, dipiridamol ve dobutaminden faydalanılır.<br />
Günümüzde artık tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi (SPECT), düzlemsel<br />
tekniklerden daha sık yapılmaktadır. Koroner arterlerde iskemiye neden<br />
olabilecek yetersizlik varsa, artan talebi karşılamaya yetecek kadar kan akımını<br />
artıramazlar, böylece bu koroner arterlerin arkasında kalan miyokard, kontrast<br />
maddeyi daha az tutacak ve bir "perfüzyon defekti" gösterecektir. Perfüzyon<br />
görüntüleme ile iskeminin dağılımının lokalize edilebilmesi ve boyutunun<br />
belirlenebilmesi yanında, miyokard canlılığı, global ventriküler boyut ve<br />
fonksiyon, düzenli ritmi olan hastalarda bölgesel duvar hareketleri hakkında<br />
temel bilgiler elde edilebilir. Genel olarak miyokard perfüzyonu görüntülemenin<br />
KAH’nın tespitindeki duyarlılık ve özgüllüğü stres ekokardiyografininkine<br />
benzemektedir. Birkaç meta analiz MPS’nin, stres ekokardiyografi ile<br />
karşılaştırıldığında duyarlılığının daha yüksek ve özgüllüğün daha düşük<br />
olduğunu ileri sürmüştür.<br />
47
Egzersiz MP görüntülemenin dezavantajları arasında ek ekipman ve personel<br />
ihtiyacı, istirahat ve stres görüntüleme sırasında radyonüklid kullanma<br />
gerekliliği, diğer stres test tipleri ile karşılaştırıldığında artmış maliyet<br />
sayılabilir. Yumuşak doku atenüasyonu ve hareket artefaktı da görüntülerin<br />
yorumlanmasını kısıtlayabilir. Ayrıca LBBB’si veya ventriküler ritimleri olan<br />
hastalarda egzersiz miyokard perfüzyon görüntülemede yanlış pozitif sonuç<br />
alma riski yükselmiştir. Vazodilatatörler adenozin ve dipiridamol egzersiz<br />
yapamayan hastalarda MP görüntüleme için tercih edilen farmakolojik<br />
ajanlardır. Sık görülen hafif yan etkilere rağmen her iki ajan da güvenlidir ve iyi<br />
tolere edilir. Vazodilatör stresin egzersiz görüntülemeye yakın, kabul edilebilir<br />
bir özgüllüğü vardır. Diğer farmakolojik ajan olan dobutamin kabul edilebilir bir<br />
tanısal doğrululuk ile MP görüntülemede kullanılabilir, yalnız kullanımı<br />
adenozin veya dipiridamole kontrendikasyonu olan hastalara sınırlanmalıdır,<br />
çünkü koroner kan akımda çok büyük artışı tetiklemez.<br />
Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)<br />
MP’nun görüntülenmesi için PET artan sıklıkta kullanılmaktadır. PET, SPECT<br />
taramalarında sonuç alınamamış veya yumuşak doku atenüasyonu olan<br />
hastalarda daha iyi doğru sonuçlar sağlayabilir, çünkü çözünürlüğü daha<br />
yüksektir ve entegre atenüasyon düzeltmesi yapılır. Ama PET ile SPECT’i<br />
doğrudan karşılaştıran çok az çalışma vardır. Ayrıca PET maliyetinin<br />
yüksekliğinin doğruluk oranlarının yüksek olmasının önüne geçip geçmediği<br />
bilinmemektedir. Başta çoklu damar hastalığı olmak üzere normal bir referans<br />
segmentin bulunmayabileceği karmaşık koroner hastalıklarda PET tercih<br />
edilebilir.<br />
Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (MSCT)<br />
Kardiyak ve koroner BT’nin daha geniş uygulama alanları olmasını<br />
kolaylaştırabilecek hızla gelişen bir teknolojidir. İnvaziv olmayan koroner<br />
anjiyografi ile radyonüklid yöntemleriyle MP’nun değerlendirilmesinin kombine<br />
edilmesi, koroner anatomi ve fonksiyonun eş zamanlı değerlendirilmesi yoluyla,<br />
48
ilinen KAH şüphesi durumunun değerlendirilmesi için invaziv olmayan yeni<br />
bir strateji sunar.<br />
İnvazif Testler<br />
Seçici koroner anjiyografi, intrinsik koroner daralmanın anatomik büyüklüğü ve<br />
şiddetini tanımlamak için en kesin tanısal incelemedir. Genel olarak şu<br />
durumlarda uygulanmalıdır:<br />
a) KAH’nın tanısının ortaya koyulması önemli olduğunda ve noninvazif<br />
değerlendirmenin ardından bir şüphenin mevcut olması<br />
b) Klinik ve noninvazif inceleme sonuçlarına dayanarak yüksek riskte<br />
koroner hastalık olduğundan şüphe edildiği zaman<br />
c) Yeterli tıbbi tedaviye rağmen önemli semptomların devam etmesi (ya da<br />
tıbbı tedaviye uyum problemi olduğunda)<br />
Anatomik tanıyla birlikte lezyonun fizyolojik öneminin birleşmesi uygun<br />
revaskülarizasyon tedavisi için anahtar adımdır. Koroner anjiyografi düşük<br />
oranda böbrek yetersizliği, inme, MI, damar yolu açılan bölgede hasar, kanama<br />
ve infeksiyon gibi yan etki insidansına sahiptir.<br />
Birkaç kayıt çalışması, diyabetli hastaların, kanıtlara dayalı tedavi ve koroner<br />
girişimler açısından diyabetli olmayan hastalar kadar iyi tedavi edilmediğini<br />
göstermiştir (112,113). Özellikle, heparinlerin, trombolitik ilaçların ve koroner<br />
girişimlerin daha az yapıldığı izlenimi edinilmektedir. Bunun bir açıklaması,<br />
diyabetli hastalarda otonom nöropatinin sonucu olarak koroner iskeminin tipik<br />
semptomlarının bulunmaması olabilir. Bildirilen sessiz iskemi prevalansı,<br />
diyabetik olmayan topluluklarda %1-4 arasındayken, diyabetlilerde %10-20’dir<br />
(114). Dolayısıyla, diyabetik hastalarda sessiz infarktüsler ve atipik semptomlu<br />
infarktüsler daha sıktır ve hem hastaneye başvuru süresini hem de tanı süresini<br />
uzatarak, yeterli tedavi fırsatlarını sınırlandırır.<br />
49
MATERYAL VE METOD<br />
Çalışmaya Ekim 2008-Aralık 2008 döneminde <strong>Sağlık</strong> Bakanlığı Taksim<br />
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyabet polikliniğine başvuran tip 2 DM tanılı<br />
52 olgu dahil edildi. Çalışmaya alınan grup, yaşları 38 ile 72 arasında değişen 17<br />
erkek ve yaşları 35 ile 68 arasında değişen 35 kadından oluşturuldu.<br />
Yaşı 35-75 aralığı dışında olanlar, daha önceden tanı konmuş KAH olanlar,<br />
efor esnasında veya istirahat halinde, göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, nefes<br />
darlığı, efor kapasitesinde azalma olanlar, bilinen KMP, kalp kapak hastalığı,<br />
KKY gibi kardiyak problemi olanlar, istirahat EKG’lerinde sol dal bloğu, ciddi<br />
ventriküler veya supraventriküler aritmisi olanlar, aktif veya kronik herhangi bir<br />
enfeksiyon hastalığı olanlar ve metabolik parametrelerini etkileyebilecek<br />
durumları (hikayesinde ve yapılan tetkik sonuçlarında tiroid bozuklukları,<br />
anemi, malignite, gebelik, karaciğer bozuklukları vb. tespit edilen hastalar)<br />
olanlar çalışma dışında tutulmuştur.<br />
Bu özelliklere sahip toplam 52 olguya sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu<br />
veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />
sintigrafisi yapıldı. Eforlu myokard perfüzyon sintigrafisi için hastalara Bruce<br />
protokolü kullanıldı. Gama kamera altında stres görüntüsü ve istirahat<br />
görüntüleri alındı. Stres ve istirahat görüntüleri bir arada değerlendirilerek sabit<br />
veya reversibl bir perfüzyon defektinin olup olmadığı araştırıldı.<br />
Toplam 52 olgunun kardiyovasküler risk faktörlerinin belirlenmesi amacıyla<br />
detaylı anamnezleri alındı, özgeçmiş ve soygeçmiş özellikleri, düzenli kullandığı<br />
ilaçlar belirlendi.<br />
Olguların karşılaştırılan parametreleri arasında bulunan diyabet yaşı, ADA<br />
kriterlerine göre diyabet tanısı aldığı zaman ile günümüz arasıda geçen süre<br />
olarak değerlendirildi. Eğitim düzeyi, herhangi bir resmi kurumda eğitim alıp<br />
almadığı sorusunun cevabına göre almış veya almamış olarak kaydedildi.<br />
Diyabet için takip sıklığı, olgunun bir yıl içerisinde herhangi bir diyabet takip<br />
polikliniğine başvuru sayısına göre altıdan az veya çok olarak belirlenip<br />
50
değerlendirildi. Olguların beslenme ve egzersiz alışkanlıkları sorgulanıp, tıbbı<br />
beslenme tedavisine ve egzersiz önerilerine uyumları kısmen veya tam olarak<br />
değerlendirildi. Diyabetik retinopatinin saptanması için göz kliniğnde uzman<br />
düzeyinde yapılan fundoskopik inceleme ile diyabetik retinopati var veya yok<br />
olarak belirlendi. Olguların çalışma öncesi başlangıç aşamasında kullandıkları<br />
ilaçlar sorgulanıp, diyabet tedavisi için sadece oral antidiyabetik ajan, sadece<br />
insülin ve hem oral antidiyabetik ajan hem de insülin kullananlar olarak üç<br />
grupta değerlendirildi. Antihipertansif ve/veya renoprotektif amaçlı renin<br />
anjiyotensin aldosteron sistem (RAAS) blokeri ve antidislipidemik ajan<br />
kullanma durumlarına göre kullanan ve kullanmayan olarak kaydedildi.<br />
Ayrıca kardiyovasküler risk faktörleri değerlendirilmesinde sigara kullanıp<br />
kullanmadıkları ve daha önce dislipidemi ve hipertansiyon tanısı alıp<br />
almadıkları belirlendi. Kan şekeri regülasyon durumlarını belirlemek amacıyla<br />
açlık kan şekeri 10 saat açlığı takiben, tokluk kan şekeri öğüne başlama sonrası<br />
2.saatte değerlendirildi. Plazma glukoz tayini için GOD-PAP yöntemi kullanıldı.<br />
HbA1C düzeyleri tam kanda HPLC yöntemi ile BIO-RAD Variant II cihazında<br />
çalışıldı, sonuçlar Hb yüzdesi olarak ifade edildi. Lipid profilini değerlendirmek<br />
amacıyla HDL kolesterol düzeyleri CHOD-PAP yöntemi ile, trigliserid<br />
düzeyleri anzimatik GPO-PAP yöntemi ile tayin edildi, LDL kolesterol<br />
düzeyleri Friedewald formulü kullanılarak hesaplandı (163). 24 saatlik idrarda<br />
MAÜ düzeyi immunoturbidimetrik yöntem ile Tina-quant albümin kiti<br />
kullanılarak çalışıldı. Serum ve 24 saatlik idrar kreatinin düzeyleri Taffe metodu<br />
ile çalışılıp kreatinin klirensi aşağıdaki formülle hesaplandı:<br />
Kreatinin klirensi= İdrar kreatinini<br />
Serum kreatinini<br />
* dk idrar hacmi<br />
Glukoz, HDL-kolesterol, trigliserid, serum ve idrar kreatinin, 24 saatlik idrarda<br />
MAÜ düzeyleri Roche/Hitachi Modular analizöründe çalışıldı. Yaş sınırları<br />
olarak erkeklerde 45 yaşın altı ve üstü, kadınlarda 55 yaşın altı ve üstü kabul<br />
edilip kaydedildi. Olguların vucut kitle indeksleri belirlenip 25’in altı ve üstü,<br />
51
el çevreleri erkeklerde 94, kadınlarda 80’in altı ve üstü olarak ayrıldı. Koroner<br />
arter hastalığı aile öykülerinin olup olmadığı, 1. derece akrabalarında erken<br />
yaşta MI geçirip geçirmedikleri sorgulanıp alınan cevaplara göre belirlendi.<br />
Güncel olarak kardiyovasküler risk faktörü olarak kabul edilen mikroalbüminüri<br />
düzeyi 24 saatlik idrarda değerlendirildi, yine 24 saatlik idrarda renal<br />
fonksiyonları değerlendirmek amacıyla kreatinin klirensi çalışılarak kaydedildi.<br />
Verilerin analizi SPSS 11.5 paket programı yardımıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Kruskal Wallis testi kullanılmış ve ROC analizleri yapılmıştır.<br />
BULGULAR<br />
Çalışmaya TEAH Diyabet polikliniğine başvuran daha öncesinde bilinen<br />
iskemik kalp hastalığı olmayan, efor veya istirahat anginası, nefes darlığı<br />
tanımlamayan tip 2 diyabetli 52 hasta dahil edildi. Tüm hastalara sessiz iskemi<br />
taraması amacıyla eforlu veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI<br />
kullanılarak MPS yapıldı. 52 olgunun dördünde anormal perfüzyon bulguları<br />
saptandı ve hastalar SMİ olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrıldı. Bu iki<br />
grup KV risk faktörlerini de kapsayan demografik veriler, klinik değerlendirme,<br />
biyokimyasal ve antropometrik ölçümler ile aralarında karşılaştırıldı. Analizler<br />
SPSS 11.5 paket programı yardımıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Elde edilen veriler her iki grup için genel bilgiler ve kardiyovasküler risk<br />
faktörleri olarak iki basamakta incelenmiş ve aşağıda sunulmuştur. Ayrıca iki<br />
grup arasında istatistiksel olarak anlamlı çıkan değişkenler için daha ileri<br />
analizler yapılıp bölümün sonuna eklenmiştir.<br />
1. Hasta Grupları Verilerinin Genel Özelliklere Yönelik Karşılaştırılması<br />
Diyabet Yaşı<br />
İskemisi olmayan grubun %52.1’inde diyabet yaşının beş yıldan az,<br />
%47.9’unda beş yıldan fazla olduğu belirlenmiştir. İskemi saptanan grubun<br />
%50’sinde beş yıldan az, %50’sinde beş yıldan fazla olarak belirlenmiştir.<br />
52
Çalışmamızda diyabet yaşı açısından iskemi olan ve olmayan gruplar<br />
karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />
izlenmedi (p=0.93). (Tablo 19)<br />
N Ort. Diyabet Yaşı Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 8.12 10.30 1 19<br />
İskemi olan 4 7 6.05 1 15<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 19: Grupların diyabet yaşına göre karşılaştırılması<br />
Eğitim düzeyi<br />
İskemisi olmayan grubun %22.9’unun eğitim almamış, %77.1’inin eğitim<br />
almış olduğu gözlendi. İskemi saptanan gruptaki olguların hepsinin eğitim almış<br />
olduğu görüldü. Çalışmamızda eğitim düzeyi açısından iskemi olan ve olmayan<br />
gruplar karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />
izlenmedi (p=0.28). (Tablo 20)<br />
N Ortalama Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.77 0.42<br />
İskemi olan 4 1 0.00<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 20: Grupların eğitim düzeyine göre karşılaştırılması<br />
Diyabet takip sıklığı<br />
Çalışmamızda diyabet takip sıklığı açısından iskemi olan ve olmayan gruplar<br />
karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmedi (p=0.56). Bir<br />
yılda takip için gelme sayısı, iskemi olmayan grubun %39.6’sında 6’dan az<br />
%60.4’ünde 6’dan fazla olduğu belirlendi. İskemi saptanan olguların ise,<br />
%25’inde 6’dan az ve %75’inde 6’dan fazla olduğu saptandı.(Tablo 21, Şekil 1)<br />
N Ort. Takip sayısı/yıl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 6.66 3.16 3 14<br />
İskemi olan 4 5.75 2.06 4 8<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 21: Grupların diyabet takip sıklığına göre karşılaştırılması<br />
53
16<br />
14<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 1: Diyabet takip sıklığı- Sessiz iskemi ilişkisi<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
vizit sayısı<br />
M P S<br />
Tıbbi beslenme tedavisi ve egzersiz önerilerine uyum<br />
İskemisi olmayan grubun tıbbi beslenme tedavisi uyumu % 79.2’sinde<br />
kısmen %20.8’i tam, egzersize uyma açısından ise %89,6’sında kısmen<br />
%10.4’ünde tam olarak belirlenmiştir. Sessiz iskemi grubunda olguların hepsi<br />
diyete ve egzersize kısmen uyum göstermekteydi. Çalışmamızda tıbbi beslenme<br />
tedavisine ve egzersiz önerilerine uyum yönünden iki grup arasında istatistiksel<br />
olarak anlamlı fark saptanmamıştır (sırasıyla p=0.31, p=0.50). (Tablo 22,23)<br />
N Ort.TBT’ne uyum Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.20 0.41<br />
İskemi olan 4 0.00 0.00<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 22: Grupların tıbbi beslenme tedavisine uyumlarına göre karşılaştırılması<br />
N Ort.Egzersize uyum Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.10 0.30<br />
İskemi olan 4 0.00 0.00<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 23: Grupların egzersiz önerilerine göre karşılaştırılması<br />
54
Diyabetik retinopati varlığı<br />
Çalışmamızda diyabetik retinopati varlığı açısından sessiz iskemisi olan ve<br />
olmayan gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0.04). Sessiz iskemi<br />
saptanmayan grupta diyabetik retinopati varlığı %12.5 iken sessiz iskemi<br />
saptanan grubun %50’sinde retinopati bulgularına rastlanılmıştır. (Tablo 24)<br />
N Ort.Diyabetik Retinopati varlığı Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.12 0.33<br />
İskemi olan 4 0.50 0.57<br />
Tüm Grup 52<br />
Tabo 24: Grupların diyabetik retinopati varlığına göre karşılaştırılması<br />
Diyabet tedavisi<br />
İskemi bulguları saptanmayan grubun diyabet tedavisi sorgulandığında %<br />
72.9’u sadece OAD kullanırken, %20.8’i OAD+insülin ve %6.3’ünün sadece<br />
insülin kullanmakta olduğu belirlenmiştir. İskemi saptanan olgularda ise,<br />
%50’si sadece OAD kullanırken, %50’sinin OAD+insülin kullandığı<br />
belirlenmiştir. Çalışma grupları diyabet tedavisi açısından karşılaştrırıldığında<br />
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.41).<br />
RAAS blokeri kullanma<br />
Çalışmamızda RAAS blokeri kullanma açısından iki grup karşılaştırıldığında<br />
anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.14). İskemi olmayan olgularda RAAS<br />
blokeri kullanma oranı % 62.5 iken, sessiz iskemi saptananlarda oran %50<br />
olarak belirlenmiştir. (Tablo 25)<br />
N Ort. RAAS blokeri kullanma Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.37 0.48<br />
İskemi olan 4 0.50 0.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tabo 25: Grupların RAAS blokeri kullanma oranlarına göre karşılaştırılması<br />
55
Antidislipidemik kullanma<br />
İskemi bulguları saptanmayan grupta antidislipidemik kullanma oranı %58.3<br />
iken iskemisi olan grupta ise %75 oranında çıkmıştır. Çalışmamızda<br />
antidislipidemik kullanma açısından iki grup karşılaştırıldığında istatistiksel<br />
olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.51). (Tablo 26)<br />
N Ort. Antidislipidemik kullanma Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.58 0.49<br />
İskemi olan 4 0.75 0.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 26: Grupların antidislipidemik ajan kullanma oranlarına göre karşılaştırılması<br />
2. Hasta Grupları Verilerinin Kardiyovasküler Risk Faktörleri Yönünden<br />
Karşılaştırılması<br />
Sigara kullanımı<br />
Çalışmamızda sigara kullanımı yönünden sessiz iskemisi olan ve olmayan<br />
gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.28). Sessiz iskemisi<br />
olan hastaların hiçbirisi sigara kullanmazken, sessiz iskemi bulunmayan grupta<br />
sigara kullanım oranı %22.9 olarak bulunmuştur. (Tablo 27)<br />
N Ort. Sigara kullanma Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.22 0.42<br />
İskemi olan 4 0.00 0.00<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 27: Grupların sigara kullanım oranlarına göre karşılaştırılması<br />
Hipertansiyon tanısı<br />
Daha önceden hipertansiyon tanısı almış olma oranları açısından iki grup<br />
karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık görülmemiştir (p=0.23). İskemisi<br />
olmayan grupta hipertansiyon tanılı olgu oranı %43.8 iken, sessiz iskemi<br />
saptanan grupta %75 olarak bulunmuştur. (Tablo 28)<br />
56
N Ort. Hipertansiyon tanısı Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.43 0.50<br />
İskemi olan 4 0.75 0.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 28: Grupların hipertansiyon tanısı oranlarına göre karşılaştırılması<br />
Dislipidemi tanısı<br />
Sessiz iskemisi olan grupta daha önceden dislipidemi tanısı almış olma oranı<br />
%50 iken, diğer grupta %12.5 olarak çıkmıştır. İstatistiksel olarak<br />
karşılaştırıldığında oranlar arasındaki bu fark anlamlı bulunmuştur (p=0.04).<br />
(Tablo 29)<br />
N Ort. Dislipidemi tanısı Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.12 0.50<br />
İskemi olan 4 0.50 0.00<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 29: Grupların dislipidemi tanısı oranlarına göre karşılaştırılması<br />
Açlık Kan Şekeri<br />
İskemisi olmayan olguların % 29.2’sinde açlık kan şekeri 130 mg/dl’nin<br />
altında iken, %70.8’inde 130 mg/dl’nin üstünde olduğu belirlenmiştir. İskemi<br />
saptanan olguların ise yarısında 130 mg/dl’nin altında yarısında 130 mg/dl’nin<br />
üstünde çıkmıştır. Olguların açlık kan şekeri değerleri karşılaştırıldığında iki<br />
grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.86). (Tablo 30, Şekil 2)<br />
N Ort. AKŞ mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 162.8 63.24 91 361<br />
İskemi olan 4 168.0 48.21 132 213<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 30: Grupların açlık kan şekeri değerlerine göre karşılaştırılması<br />
57
400<br />
350<br />
300<br />
250<br />
200<br />
150<br />
100<br />
50<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 2: Açlık kan şekeri-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
Tokluk Kan Şekeri<br />
İskemisi olmayan olguların % 31.3’ünde tokluk kan şekeri 180 mg/dl’nin<br />
altında iken, %68.8’inde 180 mg/dl’nin üstünde olduğu belirlenmiştir. İskemi<br />
saptanan olguların ise %25’inde 180 mg/dl’nin altında %75’inde 180 mg/dl’nin<br />
üstünde çıkmıştır. Olguların tokluk kan şekeri değerleri karşılaştırıldığında iki<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
AKŞ<br />
M P S<br />
grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.79). (Tablo 31, Şekil 3)<br />
N Ort. TKŞ mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 214.3 82.0 100 479<br />
İskemi olan 4 253.2 126.4 183 433<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 31: Grupların tokluk kan şekeri değerlerine göre karşılaştırılması<br />
600<br />
500<br />
400<br />
300<br />
200<br />
100<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 3: Tokluk kan şekeri-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
TKŞ<br />
M P S<br />
58
HbA1C<br />
Çalışmamızda olguların HbA1C değerleri karşılaştırıldığında iki grup<br />
arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.60). İskemisi olmayan olguların %<br />
37.5’inde HbA1C 7’nin altında iken, %62.5’inde 7’nin üstünde olduğu<br />
belirlenmiştir. İskemi saptanan olguların ise yarısında 7’nin altında yarısında<br />
7’nin üstünde çıkmıştır. (Tablo 32, Şekil 4)<br />
N Ort. HbA1C % Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 7.85 1.41 5.80 11.10<br />
İskemi olan 4 7.66 2.07 5.70 9.70<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 32: Grupların HbA1C değerlerine göre karşılaştırılması<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
0<br />
1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />
Şekil 4: HbA1C-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
Trigliserid<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
0<br />
HbA1c<br />
M P S<br />
İskemisi olmayan olguların % 52.1’inde trigliserid düzeyi 150 mg/dl’den<br />
küçük iken, %47.9’unda 150mg/dl’den büyük olduğu belirlenmiştir. Sessiz<br />
iskemisi olan olguların ise %25’inde 150 mg/dl’den küçük %75’inde<br />
150mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. Çalışmamızda trigliserid değeri<br />
açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p=0.30). (Tablo 33,<br />
Şekil 5)<br />
N Ort. Trigiserid mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 171.9 87.26 45 479<br />
İskemi olan 4 190 97.59 103 164<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 33: Grupların trigliserid değerlerine göre karşılaştırılması<br />
59
600<br />
500<br />
400<br />
300<br />
200<br />
100<br />
0<br />
1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />
Şekil 5: Trigliserid düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
LDL kolesterol<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
0<br />
Trigliserid<br />
İskemisi olmayan olguların % 22.9’unda LDL kolesterol düzeyi 100<br />
mg/dl’den küçük iken, %77.1’inde 100mg/dl’den büyük olduğu belirlenmiştir.<br />
Sessiz iskemisi olan olguların ise %25’inde 100 mg/dl’den küçük %75’inde 100<br />
mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. LDL kolesterol değeri açısından gruplar<br />
M P S<br />
arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p=0.92). (Tablo 34, Şekil 6)<br />
N Ort. LDL kolesterol mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 129.83 38.67 48 234<br />
İskemi olan 4 142 45.35 79 186<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 34: Grupların LDL kolesterol değerlerine göre karşılaştırılması<br />
250<br />
200<br />
150<br />
100<br />
50<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 6: LDL kolesterol düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
LDL<br />
M P S<br />
60
HDL kolesterol<br />
İskemisi olmayan olguların yarısında HDL kolesterol düzeyi 45 mg/dl’den<br />
küçük iken, sessiz iskemisi olan olguların ise %25’inde 45 mg’dl’den küçük<br />
%75’inde 45 mg/dl’den büyük olarak saptanmıştır. HDL kolesterol değeri<br />
açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktu(p=0.34).(Tablo 35, Şekil 7)<br />
N Ort. HDL kolesterol mg/dl Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 46.22 12.04 24.90 81.60<br />
İskemi olan 4 48.20 5.54 42.10 55.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 35: Grupların HDL kolesterol değerlerine göre karşılaştırılması<br />
90<br />
80<br />
70<br />
60<br />
50<br />
40<br />
30<br />
20<br />
10<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 7: HDL kolesterol düzeyi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
Yaş<br />
Olguların yaş dağılımları incelendiğinde, iskemisi olmayan grupta erkeklerin<br />
%25’i 45 yaş ve üstü, kadınların %22.9’u 55 yaş ve üstünde idi. Sessiz iskemi<br />
saptanan grupta ise erkeklerin %25’i 45 yaş ve üstü, kadınların %50’si 55 yaş ve<br />
üstünde idi. Yaş dağılımı açısından iki grup arasında anlamlı bir farklılık<br />
gözlemlenmedi (p=0.35) (Tablo 36, Şekil 8)<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
HDL<br />
M P S<br />
N Ort. Yaş Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 53.10 9.68 33 71<br />
İskemi olan 4 59.50 8.69 52 72<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 36: Grupların yaş dağılımına göre karşılaştırılması<br />
61
80<br />
70<br />
60<br />
50<br />
40<br />
30<br />
20<br />
10<br />
0<br />
1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />
Şekil 8: Yaş dağılımı-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
Cinsiyet<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
0<br />
Miyokard perfüzyon sintigrafisinde perfüzyon defekti saptanmayan gruptaki<br />
olguların %33.3’ü erkek, %66.7’si kadınken, diğer gruptaki olguların %25’i<br />
erkek, %75’i kadın olarak saptanmıştır. Cinsiyet açısından iki grup arasında<br />
anlamlı farklılık yoktu (p=0.73). (Tablo 37)<br />
yaş<br />
M P S<br />
N Ort. kadın cinsiyet Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.66 0.47<br />
İskemi olan 4 0.75 0.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 37: Grupların cinsiyete göre karşılaştırılması<br />
Beden Kitle İndeksi<br />
Çalışmamızda beden kitle indeksi (BKİ) açısından iskemisi olan ve olmayan<br />
gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.58). İskemisi olmayan<br />
olguların %85.4’ünde BKİ değeri 25’ten fazla olduğu sessiz iskemisi olan<br />
olguların ise %75’inde 25’ten fazla olarak belirlenmiştir. (Tablo 38, Şekil 9)<br />
N Ort. BKİ Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 30.60 5.08 22 47<br />
İskemi olan 4 28.75 3.86 25 34<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 38: Grupların beden kitle indeksine göre karşılaştırılması<br />
62
50<br />
45<br />
40<br />
35<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
0<br />
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52<br />
Şekil 9: Beden kitle indeksi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
Bel çevresi<br />
Olguların bel çevresi ölçümleri incelendiğinde, iskemisi olmayan grupta<br />
erkeklerin %16.7’sinde 94 cm ve üstü, kadınların %66.7’sinde 80 cm ve üstünde<br />
idi. Sessiz iskemi saptanan grupta ise erkeklerin %25’i 94 cm ve üstü, kadınların<br />
%75’si 80 cm ve üstünde idi. Bel çevresi ölçümleri açısından iki grup arasında<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
BMI<br />
M P S<br />
anlamlı bir farklılık gözlemlenmedi (p=0.61) (Tablo 39, Şekil 10)<br />
N Ort. Bel çevresi Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 97.68 9.82 80 120<br />
İskemi olan 4 95 7.02 88 102<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 39: Grupların bel çevresi ölçümlerine göre karşılaştırılması<br />
140<br />
120<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
0<br />
1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />
Şekil 10: Bel çevresi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
0<br />
bel çevresi<br />
M P S<br />
63
Koroner Arter Hastalığı Aile Öyküsü<br />
İskemisi olmayan olguların %18.8’inde KAH aile öyküsünün var olduğu<br />
sessiz iskemisi olan olguların ise %50’sinde KAH aile öyküsünün var olduğu<br />
belirlenmiştir. Çalışmamızda KAH aile öyküsü açısından iskemisi olan ve<br />
olmayan gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0.14). (Tablo 40)<br />
N Ort. KAH aile öyküsü oranı Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.18 0.39<br />
İskemi olan 4 0.50 0.57<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 40: Grupların KAH aile öyküsü varlığına göre karşılaştırılması<br />
Mikroalbuminüri (MAÜ)<br />
Gruplar MAÜ varlığı açısından karşılaştırıldığında, iskemisi olmayan<br />
olguların %27.1’inin mikroalbüminürisi varken, sessiz iskemi saptanan olguların<br />
%25’inde olduğu görülmüştür. MAÜ varlığı açısından iki grup<br />
karşılaştırıldığında anlamlı farklılık görülmemiştir (p=0.92). (Tablo 41)<br />
N Ort. MAÜ varlığı Standart Sapma<br />
İskemi olmayan 48 0.27 0.44<br />
İskemi olan 4 0.25 0.50<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 41: Grupların MAÜ varlığına göre karşılaştırılması<br />
Kreatinin klirensi<br />
Çalışmamızda kreatinin klirensi değerleri açısından iskemisi olan ve<br />
olmayan gruplar için anlamlı bir farklılık saptanmadı(p=0.62). İskemisi olmayan<br />
olguların % 37.5’inde kreatinin klirensi 90’ın altındayken, iskemi saptanan<br />
olguların ise %25’inde 90’ın altında hesaplanmıştır.(Tablo 42, Şekil 11)<br />
N Ort. Kreatinin Klirensi Standart Sapma Minimum Maksimum<br />
İskemi olmayan 48 107.84 34.20 39.77 188.54<br />
İskemi olan 4 128.82 60.68 48.53 177.35<br />
Tüm Grup 52<br />
Tablo 42: Grupların kreatinin klirensi ölçümlerine göre karşılaştırılması<br />
64
200<br />
180<br />
160<br />
140<br />
120<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
0<br />
1 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 45 49<br />
Şekil 11: Kreatinin klirensi-Sessiz iskemi ilişkisi<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
0<br />
0<br />
0<br />
Kreatinin klirensi<br />
M P S<br />
3. Grup Farklılığı Belirlenen Değişkenlerin Analizi<br />
SPSS çıktıları incelendiğinde tüm değişkenler arasından diyabetik retinopati<br />
varlığı ve daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumunun p değeri 0.05 olduğundan istatistiksel olarak anlamlı bir<br />
farklılık olmadığını belirten H0 hipotezi kabul edilmiştir. Bu iki değişkenin iki<br />
grubu ayrımsamada ne ölçüde başarılı olduğunun belirlenmesi için ROC<br />
analizleri yapılmıştır.<br />
Diyabetik retinopati varlığı yaklaşık %69 oranında sessiz iskemisi olan ve<br />
olmayan olguları ayırt etmede etkilidir. (Şekil 12)<br />
Sensitivity<br />
1.00<br />
.75<br />
.50<br />
.25<br />
0.00<br />
0.00<br />
ROC Curve<br />
.25<br />
1 - Specificity<br />
.50<br />
.75<br />
Diagonal segments are produced by ties.<br />
Şekil 12: Diyabetik retinopati için ROC analizi<br />
1.00<br />
65
Daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu %75 oranında sessiz<br />
iskemisi olan ve olmayan olguları ayırt etmede başarılıdır. Bu diyabetik<br />
retinopati varlığı değişkenine göre daha yüksek bir orandır. Sınıflama başarısı<br />
yani; iki grubu birbirinden ayırt etme başarısı aslında birçok araştırmacıya göre<br />
%70 ve üzeri olan değerler içindir. Çalışmamızda dislipidemi tanısının daha<br />
etkin bir ayrımsama gücü olduğu sonucu çıkmıştır. (Şekil 13)<br />
Sensitivity<br />
1.00<br />
.75<br />
.50<br />
.25<br />
0.00<br />
0.00<br />
ROC Curve<br />
.25<br />
1 - Specificity<br />
.50<br />
.75<br />
Diagonal segments are produced by ties.<br />
1.00<br />
Şekil 13: Dislipidemi tanısı için ROC analizi<br />
Bu iki değişkenin istatistik anlamlı fark yarattığı anlaşıldıktan sonra, farkın<br />
hangi gruptan ve ne şekilde oluştuğunun belirlenmesi için Ranks tablosu<br />
oluşturulmuştur.(Tablo 43). Tablodan görüleceği üzere, sessiz iskemi bulunan<br />
olgularda dislipidemi tanısı ve diyabetik retinopati varlığı iskemisi bulunmayan<br />
olgulara göre daha yüksek bir değer almıştır. Sessiz iskemi olan grup 4 olgudan<br />
oluşmasına rağmen, 48 hastaya göre daha yüksek bir değere sahip oluşu dikkat<br />
çekicidir.<br />
MPS N Mean<br />
Rank<br />
D.RETİNOPATİ .00 48 25.75<br />
1.00 4 35.50<br />
Total 52<br />
DİSLİPİDEMİ .00 48 25.50<br />
1.00 4 38.50<br />
Total 52<br />
Tablo 43: Diyabetik retinopati ve Dislipidemi tanısı değişkenlerinin karşılaştırılması<br />
66
TARTIŞMA<br />
DM major bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Tip 2 diyabette mortalite ve<br />
morbiditenin en önemli nedeni koroner arter hastalığıdır (KAH) (115).<br />
Diyabetik hastalarda ani ölüm, MI ve MI sonrası ölüm riski, aynı yaş<br />
grubundaki diyabetik olmayanlara göre 2-3 kat daha fazladır (116,117).<br />
Diyabetik hastalar konjestif kalp yetersizliği gelişimi açısından da 2-5 kat daha<br />
fazla riske sahiptir (118,119). Diyabetik hastalarda KAH semptomsuz olabilir ya<br />
da MI, ani ölüm, aritmi ya da kalp yetersizliği ile ortaya çıkabilir.<br />
SMİ, angina ya da angina eşdeğeri semptomlar olmaksızın iskeminin<br />
objektif bulgularının varlığıdır. Sessiz iskemi diyabetiklerde diyabeti<br />
olmayanlara göre daha sıktır (120). Diyabetik hastalarda, diyabetik olmayan<br />
hastalara göre SMİ’nin prognozu daha kötüdür. Diyabetik hastalarda SMİ oranı<br />
%9-57 arasında bulunmuştur (121,122).<br />
Çalışmamızın amaçlarından biri, daha önceden KAH tanısı olmayan,<br />
istirahat veya eforla göğüs ağrısı tarif etmeyen tip 2 diyabet tanılı 52 hastada<br />
sessiz iskemi sıklığını saptamaktı.<br />
Asemptomatik tip 2 diyabetli, orta yaşta Türk populasyonunda Uğur-Altun<br />
ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmaya, sessiz iskemi sıklığını belirlemek için 90<br />
olgu dahil edilmiş. Tüm olgular Bruce protokolüne göre treadmil egzersiz<br />
testine tabi tutulmuş ve ikisi erkek ikisi kadın 4 olguda (%4) egzersizle<br />
indüklenen ST depresyonu saptanmış ve bu olguların hiçbirisinde göğüs ağrısı<br />
olmamıştır, bu çalışmada ayrıca total egzersiz süresi ve pik iş yükü sessiz<br />
iskemisi olanlarda olmayanlara göre daha düşük saptanmıştır (123).<br />
İtalya’da yapılan bir çalışmada ise, yeni tanı almış tip 2 diyabetli ve diyabet<br />
dışında diğer kardiyovasküler risk faktörleri olmayan ve istirahat EKG’si normal<br />
olan 111 olgu incelemeye alınmış. Bu hastalara maksimal EKG egzersiz prokolü<br />
uygulanmış. 19 hastada (%17,1) pozitif saptanmış ve bunların 14’ü (%13)<br />
anjiyografik olarak KAH tanısı almış, bu prevalans ek risk faktörleri olan ve<br />
uzun dönem diyebeti olanlarla benzer bulunmuş (124). Sadece bozulmuş açlık<br />
67
glukozu olan hastaların dahil edildiği bir çalışmada ise asemptomatik 48<br />
hastanın 13’ünde (%27,1) anormal perfüzyon paterni gözlemlenmiş (125). Bu<br />
son iki klinik çalışma, diyabete bağlı sessiz ikemi ve KVH gelişmesinin<br />
diyabetin preklinik döneminde başladığı genel bilgisiyle uyumlu sonuçlar ortaya<br />
çıkarmıştır.<br />
Tip 2 diyabette sessiz iskemi sıklığının fazla olduğunu gösteren Lacourciere<br />
ve arkadaşları, 45 yaşın üzerinde 543 olgu üzerinden bir çalışma yapmış.<br />
Hastaların 321 tanesinde sadece hipertansiyon tanısı varken kalan 222 tanesinde<br />
hipertansiyon ile birlikte tip 2 DM tanısı da varmış. Tüm hastalara dipiridamol<br />
stres testi ve istirahat 99m teknesyum sestamibi SPECT görüntüleme<br />
uygulanmış. Sonuçta diyabeti olan ve olmayan hastaların anormal stres skorları<br />
arasında anlamlı derecede (p=0.001) fark saptanmış. Sıklık diyabet tanılı grupta<br />
%41,4, diyabet tanısı olmayan grupta %27,7 olarak çıkmış, ayrıca iskemi<br />
bulgularının ciddiyeti diyabetli grupta daha fazla (%39,6’ya karşın %24,6,<br />
p
ve arkadaşlarının Türkiye’de yaptığı bir çalışmada, diyabet süresi 5-20 yıl<br />
arasında değişen 116 tip 2 diyabet olgusuna Tc-MIBI ile stres ve istirahat<br />
miyokard sintigrafisi uygulanmış. 18 hastada (%15.5) iskemi saptanırken, bu<br />
hastaların 11’inde %50’nin üzerinde koroner darlık saptanmış (130).<br />
Daha önceden KAH tanısı almış, yarısı diyabetik 200 olguya treadmil<br />
egzersiz, ardından da koroner anjiyografi yapılarak sessiz iskemi sıklıkları<br />
karşılaştırılmış, sonuçta istatistiksel olarak anlamlı olarak diyabetik hastalarda<br />
%34, nondiyabetik olanlarda %19 oranında saptanmış (p
anormalliklerinin eşlik ettiği gösterilmiştir (106,107). Anginanın algılanma eşiği<br />
(ST segment depresyonu ile belirlenen miyokard iskemisinin başlangıcından<br />
egzersiz testi sırasında göğüs ağrısı başlayana kadar geçen süre) diyabetik<br />
olmayanlara kıyasla diyabetik hastalarda uzamaktadır. Ağrının algılanmasındaki<br />
bu gecikme otonomik sinir fonksiyonundaki bozukluluk ile ilşlilidir (107).<br />
Diyabetik hastalarda SMİ ve kardiyak otonom nöropatinin ilişkisini<br />
değerlendirmek amacıyla yapılan bir çalışmada 200 asemptomatik diyabet<br />
olgusunun 30’unda nöropati tespit edilmiş, benzer özelliklere sahip kardiyak<br />
otonom nöropatisi olmayan 30 olgu da alınıp çalışmanın ikinci kısmı için<br />
kontrol grubu oluşturulmuş. Bu 60 olguya 24 saatlik ambulatuvar EKG<br />
görüntüleme uygulanmış, SMI insidansı otonomik nöropatili hastalarda %40,<br />
olmayanlarda %10 bulumuş, istatistiksel olarak karşılaştırıldığında aradaki fark<br />
anlamlı saptanmış (p
artırılarak uygulanmış olsaydı, otonom nöropati tespit edilenlerde edilmeyenlere<br />
göre SMİ prevalansının daha yüksek çıkacabileceği kanaatindeyiz. Ama her ne<br />
kadar sessiz iskemi fizyopatolojisinde otonom nöropatinin varlığı, ağrı<br />
duyarlılığında değişme gibi faktörler ileri sürülmüş olsa da bu, diyabeti<br />
olmayanlarda görülen sessiz iskemiyi açıklayamamaktadır. Son zamanlarda<br />
sessiz iskeminin varlığının ateroskleroz olayının hızlanması ile ilgili olabileceği<br />
bildirilmektedir.<br />
Diyabeti ve SMİ’si bulunan hastaların prognoz ve klinik sonuçları ile ilgili<br />
bilgiler sınırlıdır. Semptomatik veya asemptomatik KAH olan diyabetik<br />
olgularda klinik ve anjiyografik özellikleri ve klinik sonuçları karşılaştırmayı<br />
amaçlayan bir çalışma yapılmış; 310 diyabetik ve KAH olan olgu angina<br />
varlığına göre ikiye ayrılıp 5 yıl boyunca takip edilmiş. Pozitif stres testi ve<br />
koroner anjiyografide KAH olduğu bilinen 56 asemptomatik olgu, 254<br />
semptomatik (167’si USAP, 87’si kronik stable angina) olgu karşılaştırıldığında<br />
koroner aterosklerozun ciddiyeti semptomatik ve asemptomatik hastalarda<br />
benzer çıkmış. Ama revaskülarizasyon tedavisi asemptomatik hastalarda<br />
semptomatik hastalara göre daha az sıklıkta uygulandığı görülmüş (%26.8 /<br />
%62.0, p
itm bozuklukları, kalp yetersizliği, USAP) yönünden takip edildiği bir çalışma<br />
dizayn edilmiş. 1. grup negatif stres testi olan 171 hasta, 2. grup pozitif stres<br />
testi olan 32 hasta, 3. grup pozitif stres testi ve koroner stenozu olan 21 hastadan<br />
oluşturulmuş. Takiplerde 15 hasta kaybedilmiş. Pozitif stres testi ve koroner<br />
stenozu olan 20 hasta, negatif stres testi olan 157 hasta ile karşılaştırıldığında<br />
NFMCE için yüksek riskli (%35 / %15, p< 0.05) saptanmış. SMİ pozitif olan<br />
hastalar negatif olanlarla kıyaslandığında yine yüksek NFMCE oranına sahip<br />
bulunmuş (137). Tip 2 diyabetli 67 erkek hasta ile 55 sağlıklı erkek olgunun<br />
karşılaştırıldığı Katedra ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, tüm olgulara<br />
noninvaziv kardiyolojik testler (ETT, 24 saatlik EKG, stres ekokardiyografi)<br />
uygulanıp, 5 yıl boyunca kardiyak komplikasyonlar yönünden takip edilmiş. Sİ<br />
tip 2 diyabetli hastalarda %32.8, kontrol grubunda %9.1 oranında saptanmış<br />
(p
sağlanabilmesi nedeni ile SMİ taraması önemlidir. Ama sistematik olarak SMİ<br />
taraması faydaları tartışmalıdır. Güncel kılavuzlar SMI taramasını,<br />
asemptomatik diyabetik hastalarda yüksek kardiyovasküler risk varsa<br />
önermektedir. Yüksek kardiyovasküler riskten kasıt; iki veya daha fazla<br />
kardiyovasküler risk faktörü olması veya periferik/karotid arter hastalığı veya<br />
proteinüridir (140).<br />
Sadece 1998 yılı ADA veya 2004 SFC/ALFEDIAM kılavuzlarına göre<br />
tarama endikasyonu olan hastaların taranmasını yeterli bulmayıp, bu tarama<br />
kriterlerinin daha geniş tutulması gerektiğini bildiren literatürler vardır.<br />
Tip 2 diyabetli Çinli olgularla yapılan bir çalışmaya KAH olduğu<br />
bilinmeyen asemptomatik 225 olgu dahil edilmiş, sessiz iskemi taraması için<br />
MPS kullanılmış ve 109 hastada (%48.4) sessiz iskemi saptanmış. Bu çalışma<br />
şunu göstermiştir ki, sadece ADA kılavuzu kullanılarak risk değerlendirme<br />
taraması yapılsaydı, SMİ olan 27 hasta (%24.8) tanı konulmadan kaçırılacaktı.<br />
Ayrıca bu çalışmada iki veya daha fazla major risk faktörü olanlarla olmayanlar<br />
arasında SMİ sıklığı arasında eşit dağılım olduğu görülmüş (141).<br />
Fransa’da SMİ için hangi hastaların taranması gerektiğine yönelik bir<br />
tartışma makalesi yayınlanmıştır. ADA veya diğer kılavuzlar asemptomatik<br />
diyabet hastalarında yüksek risk varlığında KAH taramasını önermektedir. Ama<br />
bu öneriler kanıt temelli olmak yerine uzmanların konsensus panelleri ile<br />
oluşmuştur. Tarama programına alınacak hastaları seçme kriterleri ve<br />
diyabetiklerdeki SMİ’nin en uygun tedavisinin aydınlatılmak zorunda olduğu,<br />
özellikle sadece tam medikasyona göre miyokardiyal revaskülarizasyonun daha<br />
faydalı olup olmadığını değerlendirebilecek daha fazla çalışmalara ihtiyaç<br />
olduğu ve tarama için sistematik değerlendirme yerine bireysel değerlendirme<br />
yapılması yönünde yorum bildirilmiştir (142).<br />
DİAD çalışmasında, bilinen ya da şüphelenilen KAH olmayan 50-75 yaş<br />
arası 1123 tip 2 diyabet hastası dahil edilmiş, 113 hastada (%22) SMİ saptanmış.<br />
Bu çalışmanın istatistiksel değerlendirilmesi sonucunda SMİ için, geleneksel<br />
73
kardiyak risk faktörleri ya da inflamatuvar ve protrombotik belirteçler prediktif<br />
olarak anlamlı çıkmamış ve sadece ADA kriterlerine göre seçilen hastalarda<br />
SMİ’ni tespit etmenin %41 hastada başarısızlığa neden olacağı saptanmıştır<br />
(129).<br />
Ama günümüzde geniş yayılımlı tarama programları uygulanması birçok<br />
faktörden dolayı tartışmalıdır. Prospektif tarama programları uygulanması<br />
asemptomatik diyabet hastalarının seyrini olumlu yönde etkilediği bilinmekle<br />
birlikte gelişmiş bilgilerin yetersizliği KAH’nın prognostik önemi ve<br />
prevalansının tartışmalı olduğunu düşündürebilir. SPECT görüntüleme<br />
kullanılarak yapılan retrospektif çalışmalar anormal bulguların yaklaşık %50 ve<br />
yüksek riskli görüntü bulgularının ise yaklaşık %20 oranında olduğunu<br />
göstermiştir. Ama prospektif olarak dizayn edilmiş DİAD (Detection of<br />
İschemia in Asymptomatic Diabetics) çalışmasında oranlar düşüktür; anormal<br />
SPECT görüntüleri %16, geniş (>%10 sol ventrikül) imaj bozuklukları %1<br />
olarak bulunmuştur. Ayrıca tüm asemptomatik orta veya yüksek riskli klinik<br />
skorlaması olan diyabet hastalarının taranması finansal açıdan maliyeti<br />
yüksektir. Bu konunun mali anlamda da etkinliğini değerlendirmek için daha<br />
fazla detaya ve çalışmalara ihtiyaç vardır (143).<br />
Özellikle koroner anjiyografi ile koroner stenoz gösterilmiş SMİ olan<br />
diyabetik hastalar gelecek 3 yıl için kardiyak olay açısından yüksek riske<br />
sahiptir. 2004 yılında ALFEDİAM ve Fransız Kardiyoloji birliği tarafından<br />
yayınlanan kılavuz sessiz iskemi için taranması gereken grubu belirlemiştir. Her<br />
yıl tekrarlanan standart EKG yerine yüksek riskli çıkan hastalar egzersiz testi ile<br />
taramadan faydalanabilir, sonuç kuşkulu veya maksimalin altında çıkarsa<br />
dipiridamol enjeksiyonlu miyokard sintigrafisi veya stres ekokardiyografi<br />
yapılabilir. Hastanın genel durumu ve ciddi komorbiditelerinin yokluğu koroner<br />
revaskülarizasyona izin veriyorsa SMİ’nin gösterilmesi hastanın koroner<br />
anjiyografiye yönlendirilmesi sebep olur (144).<br />
74
Maliyet ve faydalanım arasındaki tüm bu tartışmalara yardımcı olabilecek,<br />
ışık tutacak bir yaklaşım, SMİ için uyarıcı olabilecek prediktif belirteçlerin<br />
belirlenip, bu özelliklere sahip hastaların taranmasıdır. Bu konuyla ilgili<br />
literatürde bulunan çok sayıda çalışma vardır.<br />
Daha önceden KAH tanısı almamış 3644 asemptomatik olgu ile yapılan<br />
çalışmada SMİ’nin bağımsız risk faktörleri belirlenmiş. Bunlar arasında,<br />
diyabet, hipertansiyon, anormal istirahat EKG’si ve angina varlığı, yaş, cinsiyet,<br />
treadmill testi sırasındaki pik kalp hızı ve TA, ST depresyonu ve Duke treadmill<br />
skoru olduğu görülmüş (145).<br />
Yukarıda da bahsedilen Çin’de yapılmış çalışmanın diğer bir sonucu olarak,<br />
225 tip 2 diyabet tanılı olgu içinde SMİ saptanan 109 olgu lojistik regresyon<br />
analizi ile değerlendirildiğinde yaş ve hsCRP düzeylerinin SMİ için yüksek risk<br />
oluşturduğu saptanmıştır (141). 90 asemptomatik tip 2 diyabet olgusu içeren bir<br />
çalışmada, olgular arasından treadmill egzersiz testi ile SMİ tespit edilen 4<br />
hastanın fibrinojen seviyesi SMİ olmayan hastalara göre daha yüksek saptanmış<br />
(372±30 / 307±71) (123).<br />
Benzer amaçlı diğer bir çalışmada egzersiz EKG testi ve talyum sintigrafisi<br />
ile belirlenen 368 tip 2 diyabet ve SMİ olan olgu analiz edilmiş. Yaş, cinsiyet,<br />
diyabet yaşı, serum ürik asit seviyeleri, sigara içme durumu, metabolik sendrom<br />
varlığı, tanımlanmış hipertansiyon ve nefropatinin SMİ ile ilişkili olduğu<br />
bilinmesine rağmen lojistik regresyon analizi bu çalışmada SMİ’nin tek<br />
prediktörünün nefropati varlığı olduğu bulunmuştur (146). Hipertansiyonu olan<br />
diyabetik ve diyabetik olmayan iki grubun SMİ varlığı ve SMİ belirteçlerinin<br />
saptanması amacıyla yukarıda da bahsedilen çalışmada, proteinüri ve dispne<br />
diyabetli hipertansif hastalarda Sİ için anlamlı belirteçler olarak saptanmış<br />
(126). Tip 2 diyabetli hastalarda metabolik sendrom ve insülin direncinin SMİ<br />
ile ilişkisini değerlendirmek amacıyla 158 sessiz KAH olan hasta<br />
değerlendirmeye alınmış. Metabolik sendrom NCEP kriterlerine göre<br />
tanımlanmış, sadece diyet veya OAD ile tedavi gören hastalarda insülin direnci<br />
75
HOMA kullanılarak değerlendirilmiş. Sonuç olarak tip 2 diyabetli hastalarda<br />
metabolik sendrom ve insülin direncinin sessiz KAH ile ilişkili olduğu ve güçlü<br />
birer prediktör oldukları belirlenmiş (147). SMİ saptanmış 131 hastaların<br />
incelendiği bir diğer çalışmada, 60 yaşın üstünde olma, yüksek serum trigliserid<br />
seviyeleri ve düşük HDL-kolesterol seviyeleri SMİ için güçlü belirteçler olarak<br />
bulunmuş (148).<br />
Tip 2 diyabetli hastalarda MAÜ ile SMİ arasındaki ilişkiyi değerlendirmek<br />
amacıyla dizayn edilmiş bir çalışmada MAÜ’si olan 12 hasta ile olmayan 38<br />
hasta karşılaştırılmış. Hasta grupları arasında yaş, cinsiyet, kan basıncı,<br />
kardiyovasküler risk faktörleri, plazma glikoz, kolesterol ve trigliserit düzeyleri<br />
ve renal fonksiyon parametreleri açısından anlamlı farklılık bulunmayıp<br />
(p>0.05), MAÜ’si olan hastalarda diyabet süresi anlamlı derecede uzun<br />
saptanmış (p=0.03). Egzersiz testinde 21 hastada (%42) iskemik değişiklikler<br />
gözlenmiş. SMİ görülen hasta sayısı MAÜ(+) grupta (9/12; %75), MAÜ(–)<br />
gruba (12/38; %31.6) göre anlamlı derecede fazla tespit edilmiş (p
pozitif saptanmış. SMİ saptanan hastalar daha yaşlı imiş ve otonom nöropati,<br />
hipertansiyon ve dislipidemi SMİ saptanmayan hastalara göre daha yüksek<br />
prevalansta saptanmış. Ayrıca MAÜ sıklığı da aynı zamanda SMİ saptanan<br />
grupta yüksek bulunmuş (613±211 / 72±245 mg/dl, p
0.01) ve retinopati (p
Bunun yanında geleneksel kardiyovasküler risk faktörleri değerlendirilmesi için<br />
de; sigara kullanmaları, daha önce dislipidemi ve hipertansiyon tanısı almış<br />
olma durumları, kan şekeri regülasyon durumlarını belirlemek için açlık kan<br />
şekeri, tokluk kan şekeri ve HbA1C düzeyleri, lipid profilini değerlendirmek<br />
amacıyla trigliserid, LDL kolesterol ve HDL kolesterol düzeyleri, yaş, vucut<br />
kitle indeksleri, bel çevreleri, koroner arter hastalığı aile öykülerinin olup<br />
olmadığı, mikroalbüminüri ve renal fonksiyonları değerlendirmek amacıyla<br />
kreatinin klirensi parametreleri kullanıldı. Sonuçta tüm bu parametreler<br />
arasından daha önce dislipidemi tanısı olanlar ve diyabetik retinopati saptananlar<br />
SMİ olan grupta istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p
anjiyografi uygulanmış. KAH için anlamlı darlık >%70 olarak belirlenmiş ve bu<br />
%29 hastada saptanmıştır. EKG stres testin doğruluğu %79, yanlış negatiflik<br />
%18 olarak çıkmıştır. Yanlış negatif çıkan olguların uzun süreli diyabet ve<br />
periferik vasküler hastalık açısından yüksek prevalansta olduğu görülmüş<br />
(p
açısından iyi bir negatif belirleyici olması (%97) ve daha ucuz olması nedeniyle<br />
ilk önerilmesi gereken test olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir (159).<br />
Fransa’da yayınlanmış bir makalede, taramaya alınacak hasta eğer maksimal<br />
kalp hızına ulaşabiliyorsa başlangıçta EKG stres testi uygulanabileceğini,<br />
uygulanamayan hastalar için MPS’nin stres ekokardiyografiye göre daha doğru<br />
sonuçlar gösterdiği ileri sürülmüştür (140). SMI taraması için stres<br />
ekokardiyografinin uygulanabilirliğini göstermeyi amaçlayan çalışmada, 211<br />
asemptomatik tip 2 diyabet olgusu egzersiz veya dobutaminle uygulanan stres<br />
ekokardiyografiye tabi tutulmuş ve 11±2 ay takibe alınmış. Takip sonucunda 39<br />
olguda tüm sebeplere bağlı ölüm, nonfatal MI, koroner revaskülarizasyon, SVO<br />
ve akut ekstremite iskemisinden bir tanesi olmuş. Stres ekokardiyografi testinin<br />
bu 39 olgunun 33’ünde Sİ’yi doğru bir şekilde belirlediği görülmüş (160).<br />
MPS ile stres ekokardiyografi testlerinin birbirlerine üstünlüğünü incelemek<br />
amacıyla yapılmış birkaç çalışma vardır. Asemptomatik yüksek riskli tip 2<br />
diyabet olgularının dahil edildiği çalışmada hastaların bir bölümüne dobutamin<br />
stres ekokardiyografi, diğer bölümüne MPS uygulanmış. SMİ, MPS ile taranan<br />
hastaların %62’sinde, DSE yapılan hastaların %5’inde saptanmış (p
olabilecek CAC ve MSCT anjiyografi, fonksiyonel kanıta (MPS) göre daha sık<br />
oluşmuş, ama tüm tekniklerde ayrı ayrı veya kombine olarak klinik olarak<br />
belirgin ciddi KAH, 1/4-1/5 olguda görülmüş. Bu üç tekniğin göreceli<br />
prognostik değerinin bu çalışmanın uzun dönem takibi ile gösterilebileceği<br />
bildirilmiştir (162).<br />
Biz çalışmamızda, tüm olgulara sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu veya<br />
farmakolojik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />
sintigrafisi uyguladık. Olguların %73’üne, efor yapmalarına engel olacak<br />
fiziksel engellerinin olması veya maksimal kalp hızına ulaşamayacak olmaları<br />
nedeni ile farmakolojik stresli görüntüleme yapmak durumunda kaldık. Her ne<br />
kadar literatürde efor stresli EKG testinin iyi bir negatif belirleyici ve<br />
maliyetinin düşük olması nedeniyle ilk tercih edilmesi gereken test olduğu<br />
bildirilse de genel olarak yaş ortalaması yüksek olan bu grupta efor için fiziksel<br />
ve klinik engellerin sık bulunması ve eforlu EKG testinin MPS’ne üstünlüğünün<br />
azımsanacak düzeyde olması nedeniyle MPS’nin de ilk basamakta tercih<br />
edilebileceği düşünülmüştür. Stres ekokardiyografi testinin kıyaslandığında daha<br />
göreceli olması, yakında kullanıma girmiş olan koroner arter kalsiyum<br />
skorlaması ve çok kesitli bilgisayarlı tomografi koroner anjiyografi tekniklerinin<br />
kolay ulaşılabilir olamayışları ve maliyetlerinin yüksek olmaları nedeniyle ilk<br />
basamakta tercih edilmelerinin uygun olmadığı düşünülmektedir.<br />
82
ÖZET VE SONUÇ<br />
Son yıllarda DM prevalansı özellikle gelişmekte olan ülkelerde oldukça artış<br />
göstermektedir. Tip 2 diyabet hastalarında morbidite ve mortalitenin en önemli<br />
sebebi kardiyovasküler hastalıklardır. DM major bir kardiyovasküler risk<br />
faktörüdür, genellikle ciddi kardiyak komplikasyonlara neden olur. Koroner<br />
arter hastalığı diyabetik hastalardaki ölümlerin %65-80’inden sorumludur.<br />
Diyabet hastalarında koroner arter hastalığının klinik bulgularını saptamak<br />
zordur. Sessiz miyokard iskemisi diyabetiklerde sıktır, prevalans düşük riskli<br />
diyabetik hastalarda %6-23, yüksek riskli diyabetik hastalarda %60’lara kadar<br />
çıkan oranlarda yüksek olabilir. Sessiz iskemi koroner arter hastalığı tanısının<br />
geç konmasına neden olur. Koroner arter hastalığı henüz asemptomatikken bile<br />
diyabetik hastalar için ağır bir durumdur. Koroner arter hastalığının tanısının<br />
erken konması daha etkili tedavi yapılmasına neden olur, bu da azalmış<br />
mortalite ve kardiyovasküler komplikasyonlarla sonuçlandığı için sessiz iskemi<br />
taraması önemlidir.<br />
Çalışmamızda tip 2 diyabet hastalarında miyokard perfüzyon sintigrafisi<br />
tekniği ile asemptomatik koroner arter hastalığı prevalansını saptamak ve sessiz<br />
iskemi saptadığımız olgularla normal perfüzyon bulguları olan olguları çeşitli<br />
parametrelerle karşılaştırarak sessiz miyokard iskemisi öngördürücüleri<br />
olabilecek belirteçleri bulmayı amaçladık.<br />
Çalışmaya Ekim 2008-Aralık 2008 döneminde <strong>Sağlık</strong> Bakanlığı Taksim<br />
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyabet polikliniğine başvuran tip 2 DM tanılı<br />
52 olgu dahil edildi. 17 erkek ve 35 kadından oluşan bu olguların yaşları 35 ile<br />
72 arasında değişmekteydi. Yaşı 35-75 aralığı dışında olanlar, daha önceden tanı<br />
konmuş KAH olanlar, efor sırasında veya istirahat halinde, göğüs ağrısı, göğüste<br />
sıkıntı hissi veya nefes darlığı olanlar, bilinen KMP, kalp kapak hastalığı, KKY<br />
gibi kardiyak problemi olanlar, istirahat EKG’lerinde sol dal bloğu, ciddi<br />
ventriküler veya supraventriküler aritmisi olanlar, aktif veya kronik herhangi bir<br />
83
enfeksiyon hastalığı olanlar ve metabolik parametrelerini etkileyebilecek ek<br />
hastalığı olanlar çalışma dışında tutuldu.<br />
Bu özelliklere sahip toplam 52 olguya sessiz iskemi taraması amacıyla eforlu<br />
veya farmakoljik stresli teknesyum 99m MIBI kullanılarak miyokard perfüzyon<br />
sintigrafisi yapıldı. 52 olgunun dördünde anormal perfüzyon bulguları görüldü,<br />
sessiz miyokard iskemisi prevalansı %7,7 olarak belirlendi. Hastalar sessiz<br />
iskemisi olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrıldı. Bu iki grup<br />
kardiyovasküler risk faktörlerini de kapsayan demografik veriler, klinik<br />
değerlendirme, biyokimyasal ve antropometrik ölçümler ile aralarında<br />
karşılaştırıldı.<br />
Veriler incelendiğinde tüm değişkenler arasından diyabetik retinopati varlığı<br />
ve daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu oranları sessiz miyokard<br />
iskemisi olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı derecede yüksek saptandı<br />
(her iki değişken için p=0.04). Diyabetik retinopati varlığı yaklaşık %69<br />
oranında, daha önceden dislipidemi tanısı almış olma durumu %75 oranında<br />
sessiz iskemisi olan ve olmayan olguları ayırt etmede başarılı bulundu.<br />
Sınıflama başarısı yani; iki grubu birbirinden ayırt etme başarısı aslında birçok<br />
araştırmacıya göre %70 ve üzeri olan değerler içindir. Çalışmamızda dislipidemi<br />
tanısının daha etkin bir ayrımsama gücü olduğu sonucu çıkmıştır.<br />
Diğer değişkenler olan diyabet yaşı, eğitim düzeyi, diyabet takip sıklığı,<br />
tıbbı beslenme tedavisi ve egzersiz önerilerine uyum, kullanılan antidiyabetik,<br />
antihipertansif, antidislipidemik tedavi türleri, sigara kullanımı, hipertansiyon<br />
tanısı, AKŞ, TKŞ, HbA1C, trigliserid, LDL ve HDL kolesterol düzeyleri, yaş,<br />
cinsiyet, BKİ, bel çevresi, KAH aile öyküsü, MAÜ varlığı ve kreatinin klirensi<br />
ölçümleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />
saptanmamıştır (p>0.05).<br />
84
SUMMARY<br />
The prevalence of diabetes mellitus is fairly increasing last years, especially<br />
in the developing countries. Coronary artery disease (CAD) is a major cause of<br />
morbidity and mortality in patients with type 2 diabetes mellitus. Diabetes is a<br />
major cardiovascular risk factor; it often leads to severe cardiovascular<br />
complications. Coronary artery disease (CAD) accounts for 65% to 80% of<br />
deaths in diabetic patients. The clinical signs of CAD in diabetic patients are<br />
hard to detect. Silent myocardial ischaemia (SMI) is frequent in diabetic<br />
subjects, the prevalence of silent CAD is 6-23% in low-risk diabetic patients, in<br />
high-risk diabetic patients the prevalence may be as high as 60%. Silent<br />
ischemia is responsible for a late diagnosis of CAD. Diabetic patients often have<br />
severe, yet asymptomatic, CAD. The progress made in detection and treatment<br />
of CAD allows reconsidering the screening of SMI, in the hope that early CAD<br />
diagnosis leads to a more effective therapy and the decrease of cardiovascular<br />
complications and mortality.<br />
The aim of our study is to determine the asymptomatic CAD prevelance in<br />
the patients with type 2 DM by using the method of myocardial perfusion<br />
scintigraphy (MPS) and to find the indicators of predictors for SMI by<br />
comparing the subjects that we have detected silent ischemia and the subjects<br />
that have normal perfusion findings through several parameters.<br />
52 subjects with type 2 DM who have consulted to Taksim Education and<br />
Research Hospital Diabet Outpatient Clinic between October 2008 and<br />
December 2008 were included into the study. The age of subjects that consist of<br />
17 male and 35 female range between 35 and 72. The subjects out of the 35-75<br />
age range; have a diagnosis of CAD formerly; have chest pain, feeling trouble<br />
on chest or dyspnea, during the exertion or during the resting period; have<br />
recognized CMP; have heart valve diseases; have cardiac problems such as<br />
congestive heart failure; have left bundle block, serious ventricular or supra<br />
ventricular arrhythmia at the resting ECG; have active or chronic any infection<br />
85
and have additional diseases which may affect the metabolic parameter were<br />
excluded from the study.<br />
MPS was done to the 52 subjects which have these characteristics in order to<br />
screen SMI by using exertional or pharmachological stress tecnesium 99m<br />
MIBI. It is found that in the 4 of the 52 subjects there is abnormal perfusion<br />
findings and the prevelance of the SMI is determined as %7,7. The patients were<br />
divided into two groups as who has SMI and who does not. These two groups<br />
were compared by considering the demographical datas including the<br />
cardiovascular risk factors, clinical evaluation, biochemical and anthropometric<br />
measurements.<br />
After the evaluation of the data it is determined that among all variables the<br />
ratio of the prevelance of diabetic retinopathy and previously determined<br />
diagnosis of dislipidemia is significantly high at the patients with SMI by<br />
considering the patients have not SMI (for both of the variables p=0.04). It is<br />
found successful at differentiation of the subjects with or without silent ischemia<br />
approximately with the rate of 69% the prevalance of diabetic retinopathy and<br />
75% formerly have diagnosis of dyslipidemia. Classification success, in other<br />
words the success of differentiating two groups, is for the values above the 70%<br />
according to most of the investigators. In our study it is resulted that<br />
dislypidemia diagnosis has more effective differentiation power.<br />
Between the two groups it is not determined statistically significant<br />
differentiations between the other variables such as diabetic age; educational<br />
level; frequency of diabetic surveillance; adaptation to the medical nutrition care<br />
and exercise advices; used anti-diabetic, anti-hypertensive, anti-dislypidemic<br />
treatment types, smoking, hypertension diagnosis, fasting blood glucose, post<br />
prandial blood glucose, HbA1C, triglyceride, LDL and HDL cholesterol levels,<br />
age, gender, BMİ, waist circumference, CAD history in the family, MAÜ<br />
existence and creatinin clearance (p>0.05).<br />
86
KAYNAKLAR<br />
1. Stamler J, Vaccaro O, Neaton JD, Wentworth D. Diabetes, other risc factors, and 12 year<br />
cardovascular mortality for men screened in the Multipl Risk Factor Intervention Trial<br />
(MRFIT).Diabetes Care 1993;16:434-444.<br />
2. Garcia MJ, McNamara PM, Gorden T, et al. Morbidity and mortality in diabetics in the<br />
Framingham population. Sixteen-year follow-up study. Diabetes. 1974;23:105-111.<br />
3. Zimmet P, Williams J, de Courten M. Diagnosis and classification of diabetes mellitus. Eds:<br />
JAM Wass, SM Shalet, E Gale, S Amiel. Oxford Textbook of Endocrinology<br />
4. Haffner SM, Lehto S, Ronnemaa T, et al. Mortality from coronary heart disease in subjects<br />
with type-2 diabetes and in nondiabetic subjects with and without prior myocardial infarction.<br />
N Engl J Med . 1998;339:229-234<br />
5. Cabellero AE. Endothelial dysfunction in obesity and insulin resistance: a road to diabetes<br />
and heart disease. Obes Res 2003; 11: 1278-89.<br />
6. Cabellero AE, Arora S, Saouaf R. Micro and macrovascular reactivity is reduced in<br />
subjects at risk for type 2 diabetes. Diabetes 1999; 48: 1856-62.<br />
7. Bloomgarden ZT. Cosequences of diabetes. Cardiovascular disease. Diabetes Care 2004;<br />
27: 1825-31.<br />
8. Bloomgarden ZT. Inflammation and insulin resistance . Diabetes Care 2003; 26: 1619-23.<br />
9. Low Wang CC, Goalstone ML, Draznin B. Molecular mechanisms of insulin resistance that<br />
impact cardiovascular biology. Diabetes 2004; 53: 2735-40.<br />
10. Yusuf S, Sleight P, Pogue J, Bosch J, Davies R, Dagenais G. Effects of an ACEI, ramipril,<br />
on cardiovascular events in high risk patients: the heart prevention evaluation study<br />
investigators. N Engl J Med 2000; 342:145-53.<br />
11. Kıng GI, Kunisaki M, Nishio Y, Inoguchi T, Shibu T, Xia P. Biochemical and molecular<br />
mechanisms in devolepment of diabetic vascular compliations. Diabetes 1996; 45(Suppl 3):<br />
105-8.<br />
12. Warnes CA, Roberts WC. Sudden coronary death: relation of amount and distrubition of<br />
coronary narrowing at necropsy to previous symptoms of myocardial ischemia, left<br />
ventricular scarring and heart weight. Am J Cardiol 1994; 54: 1206-11.<br />
13. Kannel W. Prevalance and clinical aspects of unrecognized myocardial infarction and<br />
sudden unexpected death. Circulation 1997; 75(suppl 2): 4-5.<br />
14. Multiple Risk Factor Intervention Trial Research Group. Exercise electrocardiogram and<br />
coronary heart disease mortality in the Multiple Risk Factor Intervention Trial. Am J Cardiol<br />
1995; 55: 16-24<br />
15. Langou R, Huang E, Kelley M, et al. Predictive accuracy of coronary artery calcification<br />
and abnormal exercise test for coronary artery disease in asymptomatic men. Circulation<br />
1990; 62: 1196-203.<br />
16. Cahill GF Current concepts of diabetes mellitus. Ed: Marble A.; Krall LP; Bradley RF; et.<br />
al. Philadelphia, Lea and Febiger. 12.edition 3–12 (1985).<br />
17. Olefsky JM. Diabetes mellitus. Cecil Textbook of medicine. Ed: Wyngaarden JB; Smith<br />
LH; Tokyo, WB Saunders Company, 17. edition 1320–41 (1985).<br />
18. Watkins PJ, Drury PL, Howell SL: Diabetes and its management 5.ed. Blackwell Co p:3<br />
1996.<br />
19. Yenigun M. Diyabetik mikroanjiopati ve diyabetik makroanjiopati. In: Yenigun M, editor.<br />
Her yönüyle diabetes mellitus.2nd ed. <strong>İstanbul</strong>: Nobel Tıp Kitabevi 315-369, 2001<br />
20. Jermendy Gy, Nádas J, Sápi Z: Lipoblastoma-like lipoatrophia induced by human insulin.<br />
Morphological evidence for local dedifferentiation of adypocytes? Diabetologia 43: 955-956,<br />
2000.<br />
87
21. Satman I., Dinççağ N., Ylmaz M.T., Şengül A.M., Yıllar G., Salman S., Salman F.,<br />
Tütüncü Y., Gedik S., et al. Northern Cyprus: Another high prevalance area of diabetes and<br />
impaired glucose tolerance in the Mediterranean. Diabetologia 1997; 40(suppl 1):723<br />
22. Wilson JD, Foster DW, Kronenberg HM, Larsen H. Williams Textbook of Endocrinology<br />
9th edition WB. Saunders Company<br />
23. The DECODE Study Group. Glucose tolerance and mortality: Comparison of WHO and<br />
American Diabetes Association diagnostic criteria. The Lancet 1999; 354: 617-621<br />
24. Yenigün M. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tp Kitabevi 2001 (2. Baskı); 51-61,<br />
63-67, 69-81, 215-217, 237-243<br />
25. Fajans SS . Maturity-onset diabetes of the Young (MODY). Diab. Metab. Rev. 1989;<br />
5:579-606<br />
26. O’Rahilly S., Waiscoat J.S., Turner R.C. Type 2 Diabetes Mellitus New genetics for old<br />
nightmares. Diabetologia 1988; 31:407-414<br />
27. <strong>İl</strong>için G., Biberoğlu K., Süleymanlar G., Ünal S. Temel İç Hastalıkları. Güneş Kitabevi<br />
Ankara 2003;Cilt 2:2279-2330<br />
28. Reaven G.M. Insulin-independent diabetes mellitus:metabolik characteristics. Metabolism<br />
1980; 29:445-454<br />
29. Wilson PWF., Anderson KM., Kannel WB. Epidemiology of diabetes mellitus in the<br />
elderly. The Framingham Study,Am J. Med.1986; 80( supply.5a):3-9<br />
30. American Diabetes Association. Test of glycemia in diabetes. Diabetes Care 2008; 31<br />
(Suppl 1): S12-20.<br />
31. World Health Organization. Definition and diagnosis of diabetes mellitus and intermediate<br />
hyperglycemia: report of a WHO/IDF consultation. Geneva, Switzerland: WHO Press;<br />
2006.p. 1-50<br />
32. İmamoğlu S. Diabetes Mellitus. Ed. Dolar E, İç Hastalıkları, Nobel&Güneş Tıp Kitabevi<br />
<strong>İstanbul</strong>; 2005: 692-719<br />
33. Altuntaş Y, Diabetes Mellitus’un Tanımı, Tanısı ve Sınıflanması, Her Yönüyle Diabates<br />
Mellitus, Ed: Yenigün M, Altuntaş Y, Nobel Tıp Kitabevleri; 2001: 51-62<br />
34. Braunwald E, Fauci AS, Kasper DL, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL. Diabetes<br />
Mellitus. Harrison İç Hastalıkları Prensipleri, 15. edisyon. Çev. ed: <strong>Sağlık</strong>er Y. Nobel Tıp<br />
Kitabevleri 2004; 2: 2109-2138<br />
35. Yılmaz C, Yılmaz MT, İmamoğlu S. Diabetes Mellitus 2000, Mayıs 2000 <strong>İstanbul</strong>: 17-27<br />
36. Reaven G, Strom T, Tip 2 Diabet Sorular ve Cevaplar. Çev. ed: Satman İ, Merit<br />
Publishing International, 2003; 35-46<br />
37. İmamoğlu S, Yılmaz MT, Yılmaz C. Diabetes Mellitus 2000, Mayıs 2000 <strong>İstanbul</strong>: 37-47<br />
38. Yenigün M.Kardiovasküler Diabet İ.Ü.basımevi ve film merkezi <strong>İstanbul</strong> 1997<br />
39. Pickup JC, Williams, G: Textbook of diabetes. 2n edition, Blackwell Science DLD, 1997.<br />
Volume 1.<br />
40. Gündoğdu S, Açbay Ö: Tip 2 diabetin evreleri ve takip kriterleri. Aktüel Tıp Dergisi<br />
8:557-559 1996<br />
41. İsselbacher DL, Braunwald E, Wilson JD, Martin JB et al: Harrison’s Principles of<br />
İnternal Medicine. 13th edition, Mc Graw -Hill inc. Volume 2-1994.<br />
42. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği. Diabetes Mellitus ve<br />
Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu-2008<br />
43. Yılmaz C, Saygılı F, Özgen Ag, Bayraktar F. Diyabet ve Hipoglisemi. Vakalarla Diyabet,<br />
Servier Arastırma Grubu 2001, 2. baskı.<br />
44. Goldstein JB, Müller-Wieland D. Tip 2 Diyabet. (Çev. ed: Akman C), A Martin Dunitz<br />
London and New York, 1. baskı, 2004<br />
45. Yenigün M, Altuntas Y. Her Yönüyle Diabates Mellitus 2001; 311-314<br />
88
46. Willa AH, Moore L, Bryer-Ash M. Contemporary Diagnosis of and management of type 2<br />
diabetes. (Çev. Ed: Karpuz H, Handbooks in Health Care Co, Avrupa Tıp Kitapçılık, 2004<br />
47.Sandıkçı S. Diabetin kronik komplikasyonları. Folia, Hipertansiyon, Diyabet ve<br />
Ateroskleroz Dergisi 2004; 4(1): 5-12<br />
48. Stratton MI, Adler IA, Neil WA, Mattheus ND, Manley ES, Cull AC, Hadden D, Turner<br />
CR, Rholman R on behalf of the UK Prospective Diabete Group Study. Association of<br />
glycemia macrovascular and microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS35).<br />
BMJ 2000; 321: 405-412<br />
49. Dursunoğlu D, Evrengül H, Kaftan A, Kılıç M, Sormaz Y. Koroner ateroskleroz ve<br />
diyabet. Türkiye Klinikleri Kardiyoloji 2004; 17: 55-61<br />
50. Hurst RT, Lee WR. Increased incidence of coronary atherosclerosis in type 2 diabetes<br />
mellitus. Mechanism and Management. Annals of Internal Medicine 2003; 139: 824<br />
51. Orhan Y. Diabetes Mellitus, Endokrinoloji Metabolizma ve Beslenme Hastalıkları. Ed:<br />
Sencer E, Nobel Tıp Kitabevleri, <strong>İstanbul</strong> 2001: 247-286<br />
52. Klin R. Hyperglicemia and microvascular and macrovascular disease in diabetes. Diabetes<br />
Care 1995; 18: 258-268<br />
53. Vegt F, Decker JM, Ruhe HG, Sehovver CDA, Jijpels G, Bouter LB, Heine JR,.<br />
Hyperglycemia is accosiated with all cause and cardiovascular mortality in the Hoorn<br />
population: The Hoorn Study. Diabetologia 1999; 42: 926-931<br />
54. Haffner JS, Cossels H. Hypergycemia as a cardiovasular risk factor. The American<br />
Journal of Medicine 2003; 115: 56<br />
55. Garber JA. Attenuating cardiovacular risk factors in patient with type 2 diabetes. Kansas<br />
City 2000; 62: 263<br />
56. Maheux P. Diabetik Hastalarda Glisemi, Kan Basıncı ve Lipidlerin Kontrolü İçin<br />
Hedeflere Ulaşmadaki Gerçekler. Diabetographia Tıp Dergisi 2002; 2: 5-7<br />
57. Bağrıaçık N: Tanı, komplikasyonlara yaklaşım, tedavi konsensus el kitabı. Novo Nordisk<br />
diyabet servisi yayınları <strong>İstanbul</strong> 1997.<br />
58. Heller RS, Clarke p, Daly H, Davis I, Mc Culloch DK, Allison SP, Tattersall RB. Group<br />
education for obese patients with type II DM, greater success at less. Cost. Diabetes Medicine<br />
5,552-556. 1998.<br />
59. Yenigün (ed): Her yönüyle Diabetes Mellitus. 1995.<br />
60. Tüzün M: Diabetik ayak ve tedavisi. Asya Tıp yayınevi. İzmir. 2-6, 12-24 1998.<br />
61. Beckman JA, Creager MA, Libby P. Diabetes and atherosclerosis epidemiology,<br />
pathology and management. JAMA 2002; 287: 2570-2581<br />
62. Yenigün M. Kardiyovasüler Diyabet. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp<br />
Kitabevleri 2001; 639-697<br />
63. Grene DA. Acute and chronic complications of diabetes mellitus in older patients.<br />
American J. Med 80:39-52, May 1985<br />
64. Valente AJ, Rozek MM, Schwartz CJ, Graves DT. Characterization of monocytes.<br />
Biochem Biophys Res Commun 176:309-14, 1991<br />
65. Goraya TY, Leipson CL, Palumbo PJ, et al. Coronary atherosclerosis in diabetes mellitus:<br />
a population-based autopsy study. J Am Coll Cardiol 2002; 40: 946-53.<br />
66. Kip KE, Faxon DP, Detre KM, Yeh W, Kelsey SF, Currier JW. Coronary angioplasty in<br />
diabetic patients: the National Heart, Lung and Blood Institute Percutaneus Transluminal<br />
Coronary Angioplasty Registry. Circulation 1996; 94: 1818-25.<br />
67. Hamilton TA, May G, Chisolm GM. Oxidized low density lipoprotein supresses the<br />
expression of tumor necrosis factor mRNA in stimulated murine peritoneal macrophages. J<br />
Immunol 144:2343-50, 1990.<br />
68. Vlassara H. Recent progress in advanced glycation end products and diabetic complications.<br />
Diabetes 1997; 46(Suppl 2): 19-25.<br />
89
69. Miyamoto Y, Saito Y, Kajiyama N. Endothelial nitric oxide synthase gene is positively<br />
associated with essential hypertension. Hypertension 1998; 32: 3-8.<br />
70. Vaccaro O, Stamler J, Neaton JD. for the Multiple Risk factor Intervention Trial Research<br />
Group. Sixteeen-year coronary mortality in black and white men with diabetes screened for the<br />
Multiple Risc factor Intervention Trial (MRFIT). Int J Epidemiol 1998; 27: 636-41.<br />
71. Turner RC, Millns H, Neil HAW, et al. For the United Kingdom Prosceptive Study Group.<br />
Risk factors for coronary artery disease in non-insulin dependent diabetes mellitus: United<br />
Kingdom Prosceptive Study Group (UKPDS 23). BMJ 1998; 316:823-8.<br />
72. Lipid Research Clinics Program: The Lipid Research Clinics Coronary Primary<br />
Presention Trial Results: I. Reduction in incidence of coronary heart disease. Jama 251:351,<br />
1984<br />
73. Braunwold Lipes Libby. Heart Disease S.1023<br />
74. Frei B, Forre TM, Ames BN, et al. Gas phase oxidants of cigarette smoke induce lipid<br />
peroxidation and changes in lipoprotein properties in human broas-3 plasma. Protective<br />
effects of ascorbic acid. Biochem J 277:133-138,1991<br />
75. Mesde TW, Imeson J, Stirling Y. Effects of changes in smoking and other characteristics<br />
on clotting factors and the risk of ischemic heart disease. Lancet 2:986-988,1987<br />
76. Dineen SF, Gerstein HC. The association of microalbuminuria and mortality in noninsulin<br />
dependent diabetes. A systemic overview of the literature. Arch İntern Med 1997; 157:<br />
1413-8.<br />
77. Welch GN, Loscalzo J: Homocystein and atherotrombosis. N Engl J Med. 338: 1042-1050,<br />
1998.<br />
78. Malinous MR, Boston AG, Krouss RM. Homocystein diet and cardiovasculer diseases: A<br />
statement for healthcare professionals from the Nutrition Comittee. American Heart Association<br />
99: 178-182, 1999.<br />
79. Miettinen H, Lehto S, Salomaa VV. Impact of diabetes on mortality after the first<br />
myocardial infarction. Diabetes Care 1998; 21: 69-75<br />
80. Haffner SM, Lehto S, Ronnemaa T, et al. Mortality from coronary disease in subject with<br />
type 2 diabetes and in nondiabetic subjects with or without prior myocardial infarction. New<br />
England Jornal of Medicine 1998; 339: 229-234<br />
81. Fox CS, Sullivan L, Agostino RB, Wilson PWF. The significant effect of diabetes<br />
duration on coronary heart disease mortality. Diabetes Care 2004; 27: 704-708<br />
82. Wackers F, Young LH, Inzucci SH, Chun DA, et al. Detection of silent myocardial<br />
ishemia is asymtomatic diabetic subjects. The DIAD Study. Diabetes Care 2004; 27: 1954-<br />
1961<br />
83. Beckman JA, Creager MA, Libby P. Diabetes and atherosclerosis epidemiology,<br />
pathology and management. JAMA 2002; 287: 2570- 2581<br />
84. Haffner SM. Coronary heart disease in patient with diabetes. The New England Jornal of<br />
Medicine 2000; 342: 1040-1042<br />
85. Yenigün M. Kardiyovasüler Diyabet. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp<br />
Kitabevleri 2001; 639-697<br />
86. Gök H. Endokrin Hastalıklar ve Kalp. Klinik Kardiyoloji, genisletilmis 2.baskı. Nobel Tıp<br />
Kitabevleri 2002; 745-760<br />
87. Bjornholt VJ, Erikksen G, Aasar E, Sandvik L, et al. Fasting blood glucose: An<br />
underestimated risk factor for cardiovascular death. Diabetes Care 1999; 22: 45-50<br />
88. Protopsaltis DJ, Nikolopulos G, Melidonis A. Comperative study of prognostic value for<br />
coronary disease risk between the UK Prospective Study and Framingham Models. Diabetes<br />
Care 2004; 27: 1844<br />
89. Countinho M, Gerstein HC, Wang Y, Yusuf S. The relationship between glucose and<br />
incident cardiovascular events: A metaregression analysis of published data from 20 studies<br />
of 95; 738 individuals followed for 12,4 years. Diabetes Care 1999; 2: 233-238 1 01<br />
90
90. Bonura E, Muggeo M. Tip 2 diyabette kardiyovasküler risk faktörü olarak portprandiyal<br />
kan glikozu: Epidemiyolojik kanıtlar. Diabetologia 2001: 44: 2107-2114<br />
91. Nappo F, Esposito K, Croff M, et al. Postprandial endotelial activation in healthy subjects<br />
and in type 2 diabetic patients: Role of fat and carbohydrate meals. American College of<br />
Cardiology 2002; PMID 12208795<br />
92. Lim SC, Tai ES, Tan BY, et al. Cardiovascular risk profile in individuals with borderline<br />
glycemia the effect of 1997 American Diabetes Association dragnostic criteria and the 1998<br />
World Health Organization provisional report. Diabetes Care 2000; 23: 278-282<br />
93. Haffner SM, Stern MP, Hazudo HP, Mitchell BD, Patterson JK. Cardiovascular risk<br />
factors in confirmed prediabetic individuals: Does the clock for coronary heart disease start<br />
tracking before the onset of clinical diabetes. JAMA; 263: 2934<br />
94. Vegt F, Decker JM, Ruhe HG, Sehovver CDA, Jijpels G, Bouter LB, Heine JR,.<br />
Hyperglycemia is accosiated with all cause and cardiovascular mortality in the Hoorn<br />
population: The Hoorn Study. Diabetologia 1999; 42: 926-931<br />
95. Boron DA. Impaired Glucose Tolerance as a disease. Am J Cardiol 2001; 88: 16-19<br />
96. Gavin RJ. Pathophysiologic mechanism of postprandial hyperglycmia. Am J Cardiol<br />
2001; 88: 32-36<br />
97. Zimmermann BR. Postprandial hyperglycemia implications for practice. Am J Cardiol<br />
2001; 88: 32-36<br />
98. The DECODE Study Group. Glucose tolerance and mortality comparison of WHO and<br />
American Diabetes Association diagnostic criteria. Lancet 1999; 354: 617-621<br />
99. Solomon GG. Reducing cardiovascular risk in type 2 diabetes. The New England Journal<br />
of Medicine 2003; 348: 457-459<br />
100. Stratton MI, Adler IA, Neil WA, Mattheus ND, Manley ES, Cull AC, Hadden D, Turner<br />
CR, Rholman R on behalf of the UK Prospective Diabete Group Study. Association of<br />
glycemia macrovascular and microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS35).<br />
BMJ 2000; 321: 405-412<br />
101. Yenigün M, Altuntas Y. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Nobel Tıp Kitabevleri, 2. baskı.<br />
<strong>İstanbul</strong> 2001: 315-465.<br />
102. Stern S, Cohn F, Pepine CJ. Silent Myocardial İschemia. Current Problems in<br />
Cardiology 1993: 18 (5).<br />
103. Kannel WB, Abbott RD. Incidence and prognosis of unrecognized myocardial infarction.<br />
An update on the Framingham study. N Eng J Med 1984; 311: 1144-47.<br />
104. Faglia E, Fabrizio F, Patrizia C, Felice P, et al. Cardiac events in 735 type 2 diabetic<br />
patients who underwent screening for unknown asymptomatic coronary heart disease. 5-year<br />
follow-up report from the Milan Study on Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD). Diabetes<br />
Care 25:2032-2036, 2002.<br />
105. Faerman I, Faccio E, Milei J, et al. Autonomic neuropathy and painless myocardial<br />
infarction in diabetic patients. Histologic evidence of their relationship. Diabetes 1997;<br />
26:1147-58.<br />
106. Marchant B, Umachandran V, Stevenson R, et al. Silent myocardial ischemia: role of<br />
subclinical neuropathy in patients with and without diabetes. J Am Coll Cardiol 1993; 22:<br />
1433-37.<br />
107. Ambepityia G, Kopelman PG, Ingram D, et al. Exertional myocardial ischemia in<br />
diabetes: a quantitative analysis of anginal perceptual threshold and the influence of<br />
autonomic function. J Am Coll Cardiol 1990; 15: 72-77.<br />
108. Nesto RW. Screening for asymptomatic coronary artery disease in diabetes. Diabetes<br />
Care 22:1393-5, 1999<br />
91
109. Naka M, Hiramatsu K, Aizawa T et al. Silent myocardial ischemia in patients with noninsulin<br />
dependent diabetes mellitus as judged by treadmill exercise testing and coronary<br />
angiography. Am Heart J 123:46-53, 1992<br />
110. Koistinen MJ. Prevalence of asymptomatic myocardial ischaemia in diabetic subjects. Br<br />
Med J 301:92-5, 1990<br />
111. Consensus development conference on the diagnosis of coronary heart disease in people<br />
with diabetes . ADA. Diab Care 21;9:1551-1559, 1998<br />
112. Otter W, Kleybrink S, Doering W et al. Hospital outcome of acute myocardial infarction<br />
in patients with and without diabetes mellitus. Diabet Med 2004;21:183–187.<br />
113. Gitt AK, Schiele R, Wienbergen H, Zeymer U, Schneider S, Gottwik MG, Senges J;<br />
MITRA Study. Intensive treatment of coronary artery disease in diabetic patients in clinical<br />
practice: results of the MITRA study. Acta Diabetol 2003;40(Suppl. 2):S343–S347.<br />
114. Janand-Delenne B, Savin B, Habib G et al. Silent myocardial ischaemia in patients with<br />
diabetes. Who to screen. Diabetes Care 1999; 22:1396–1400.<br />
115. Kaur J, Singh P, Sowers JR. Diabetes and cardiovascular diseases. Am J Ther<br />
2002;9:510-5.<br />
116. Klein R. Hyperglycemia and microvascular and macrovascular disease in diabetes.<br />
Diabetes Care 1995;18: 258-68.<br />
117. Haffner SM, Lehto S, Rönnemaa T, Pyörälä K, Laakso M. Mortality from coronary heart<br />
disease in subjects with type 2 diabetes and in nondiabetic subjects with and without prior<br />
myocardial infarction. N Engl J Med 1998;339:229-34.<br />
118. Guglielmi MD, Pierdomenico SD, Salvatore L, Romano F, Tascione E, Pupillo M, et al.<br />
Impaired left ventricular diastolic function and vascular postischemic vasodilation associated<br />
with microalbuminuria in IDDM patients. Diabetes Care 1995;18:353-60.<br />
119. Jensen JS, Feldt-Rasmussen B, Strandgaard S, Schroll M, Borch-Johnsen K. Arterial<br />
hypertension, microalbuminuria, and risk of ischemic heart disease. Hypertension<br />
2000;35:898-903.<br />
120. Zellweger MJ. Prognostic significance of silent coronary artery disease in type 2<br />
diabetes. Herz 2006; 2006 May; 31(3): 240-5<br />
121. Koistinen MJ. Prevalence of asymptomatic myocardial ischaemia in diabetic subjects.<br />
BMJ 1990;301:92-5.<br />
122. Prevalence of unrecognized silent myocardial ischemia and its association with<br />
atherosclerotic risk factors in noninsulin-dependent diabetes mellitus. Milan Study on<br />
Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD) Group. Am J Cardiol 1997;79:134-9.<br />
123. Ugur-Altun B, Altun A, Guldiken S, Tatli E, Kara M, Tugrul A. Silent myocardial<br />
ischemia in middle-aged asymptomatic patients with type 2 diabetes in Turkish population.<br />
Angiology 2007 Oct-Nov; 58(5): 535-42.<br />
124. Fornengo P, Bosio A, Epifani G, Pallisco O, Mancuso A, Pascale C. Prevalence of silent<br />
myocardial ischaemia in new-onset middle-aged Type 2 diabetic patients without other<br />
cardiovascular risk factors. Diabet Med.<br />
2006 Jul; 23(7): 775-9.<br />
125. Kokot T, Nowakowska-Zajdel E, Muc-Wierzgoń M, Brodziak A, et al. Impaired fasting<br />
glucose and silent myocardial ischemia. Pol Arch Med Wewn.<br />
2005 Nov; 114(5): 1066-71.<br />
126. Lacourcière Y, Côté C, Lefebvre J, Dumont M. Noninvasive detection of silent coronary<br />
artery disease in patients with essential hypertension, alone or associated with type 2 diabetes<br />
mellitus, using dipyridamole stress 99mtechnetium-sestamibi myocardial perfusion imaging.<br />
Can J Cardiol.<br />
2006 Feb; 22 Suppl A: 16A-21A.<br />
127. DeLuca AJ, Saulle LN, Aronow WS, et al. Prevalence of silent myocardial ischemia in<br />
persons with diabetes mellitus or impaired glucose tolerance and association of hemoglobin<br />
A1c with prevalence of silent myocardial ischemia. Am J Cardiol.2005 Jun 15;95(12):1472-4.<br />
92
128. Sargin H, Ozisik M, Ozisik NC, Seven O, et al. The prevalence of silent ischemia in<br />
Turkish patients with type 2 diabetes mellitus. Tohoku J Exp Med.<br />
2005 Apr; 205(4): 351-5.<br />
129. Wackers FJ, Young LH, Inzucchi SE, Chyun DA, Davey JA, et al. Detection of silent<br />
myocardial ischemia in asymptomatic diabetic subjects: the DIAD study. Diabetes Care.<br />
2004<br />
Aug; 27(8): 1954-61. Erratum in: Diabetes Care. 2005 Feb; 28(2): 504.<br />
130. Araz M, Celen Z, Akdemir I, Okan V. Frequency of silent myocardial ischemia in type 2<br />
diabetic patients and the relation with poor glycemic control. Acta Diabetol.<br />
2004 Jun; 41(2):<br />
38-43.<br />
131. Ditchburn CJ, Hall JA, de Belder M, Davies A, Kelly W, Bilous R. Silent myocardial<br />
ischaemia in patients with proved coronary artery disease: a comparison of diabetic and nondiabetic<br />
patients. Postgrad Med J.<br />
2001 Jun; 77(908): 395-8.<br />
132. Inoguchi T, Yamashita T, Umeda F, Mihara H, et al. High incidence of silent myocardial<br />
ischemia in elderly patients with non insulin-dependent diabetes mellitus. Diabetes Res Clin<br />
Pract.<br />
2000 Jan; 47(1):37-44.<br />
133. Jalal S, Alai MS, Khan KA, Jan VM, Rather HA, et al. Silent myocardial ischemia and<br />
cardiac autonomic neuropathy in diabetics. J Assoc Physicians India.<br />
1999 Aug; 47(8): 767-9.<br />
134. Langer A, Freeman MR, Josse RG,et al. Metaiodobenzylguanidine imaging in diabetes<br />
mellitus: assessment of cardiac sympathetic denervation and its relation to autonomic<br />
dysfunction and silent myocardial ischemia. J Am Coll Cardiol.<br />
1995 Mar 1; 25(3): 610-8.<br />
135. O'Sullivan JJ, Conroy RM, MacDonald K, McKenna TJ, Maurer BJ. Silent ischaemia in<br />
diabetic men with autonomic neuropathy. Br Heart J.<br />
1991 Oct; 66(4): 313-5.<br />
136. Choi EK, Koo BK, Kim HS, Cho YM, Kang HJ, Cho YS, et al. Prognostic significance<br />
of asymptomatic coronary artery disease in patients with diabetes and need for early<br />
revascularization therapy. Diabet Med.<br />
2007 Sep; 24(9): 1003-11. Epub 2007 May 17.<br />
137. Sejil S, Janand-Delenne B, Avierinos JF, Habib G, et al. Six-year follow-up of a cohort<br />
of 203 patients with diabetes after screening for silent myocardial ischaemia. Diabet Med.<br />
2006 Nov; 23(11): 1186-91.<br />
138. Mamcarz A, Chmielewski M, Braksator W, Syska-Sumńska J, et al. Factors influencing<br />
cardiac complications in patients with type-2 diabetes mellitus and silent myocardial<br />
ischaemia: five-year follow-up. Pol Arch Med Wewn.<br />
2004 Dec; 112(6): 1433-43.<br />
139. Elhendy A, Schinkel AF, van Domburg RT, Bax JJ, Poldermans D. Comparison of late<br />
outcome in patients with versus without angina pectoris having reversible perfusion<br />
abnormalities during dobutamine stress technetium-99m sestamibi single-photon emission<br />
computed tomography. Am J Cardiol.<br />
2003 Feb 1; 91(3): 264-8.<br />
140. Barthelemy O, Le Feuvre C, Timsit J. Silent myocardial ischemia screening in patients<br />
with diabetes mellitus. Arq Bras Endocrinol Metabol.<br />
2007 Mar; 51(2): 285-93.<br />
141. Hsieh MC, Tien KJ, Chang SJ, Perng DS, Hsiao JY, et al. High-sensitivity C-reactive<br />
protein and silent myocardial ischemia in Chinese with type 2 diabetes mellitus. Metabolism.<br />
2008 Nov; 57(11): 1533-8.<br />
142. Meyer P. Silent myocardial ischemia in diabetic patients: to screen or not to screen? Rev<br />
Med Suisse.<br />
2005 Jun 1; 1(22): 1505-7, 1509-10.<br />
143. Miller TD, Redberg RF, Wackers FJ. Screening asymptomatic diabetic patients for<br />
coronary artery disease: why not? J Am Coll Cardiol.<br />
2006 Aug 15; 48(4): 761-4. Epub 2006<br />
Jul 24.<br />
144. Valensi P. Silent coronary artery disease in diabetic patients. New guidelines. Rev Med<br />
Liege. 2005 May-Jun; 60(5-6): 531-5.<br />
93
145. Zellweger MJ, Hachamovitch R, Kang X, et al. Threshold, incidence, and predictors of<br />
prognostically high-risk silent ischemia in asymptomatic patients without prior diagnosis of<br />
coronary artery disease. J Nucl Cardiol.<br />
2009 Mar-Apr;16(2):193-200. Epub 2009 Jan 22.<br />
146. Tsai JC, Chang DM, Chung FM, et al. The association of silent coronary artery disease<br />
and metabolic syndrome in Chinese with type 2 diabetes mellitus. Rev Diabet Stud.<br />
2004<br />
Spring; 1(1): 18-28. Epub 2004 May 10.<br />
147. Gazzaruso C, Solerte SB, De Amici E, Mancini M, Pujia A, et al. Association of the<br />
metabolic syndrome and insulin resistance with silent myocardial ischemia in patients with<br />
type 2 diabetes mellitus. Am J Cardiol.2006<br />
Jan 15; 97(2): 236-9. Epub 2005 Dec 1.<br />
148. Valensi P, Pariès J, Brulport-Cerisier V, Torremocha F, et al. Predictive value of silent<br />
myocardial ischemia for cardiac events in diabetic patients: influence of age in a French<br />
multicenter study. Diabetes Care.<br />
2005 Nov; 28(11): 2722-7.<br />
149. Yıldırımtürk Ö, Kılıçgedik M, Tuğcu A, Aytekin V, Aytekin S. Tip 2 diyabetli<br />
asemptomatik hastalarda mikroalbüminüri ile sol ventrikül fonksiyonları ve sessiz miyokard<br />
iskemisi arasındaki ilişki. Türk Kardiyol Dern Arş 2009; 37: 91-97<br />
150. Rutter MK, McComb JM, Brady S, Marshall SM. Silent myocardial ischemia and<br />
microalbuminuria in asymptomatic subjects with non-insulin-dependent diabetes mellitus. Am<br />
J Cardiol.<br />
1999 Jan 1; 83(1): 27-31.<br />
151. Chico A, Tomás A, Novials A. Silent myocardial ischemia is associated with autonomic<br />
neuropathy and other cardiovascular risk factors in type 1 and type 2 diabetic subjects,<br />
especially in those with microalbuminuria. Endocrine 2005 Aug; 27(3): 213-7.<br />
152. Le Feuvre CL, Barthélémy O, Dubois-Laforgue D, et al. Stress myocardial scintigraphy<br />
and dobutamine echocardiography in the detection of coronary disease in asymptomatic<br />
patients with type 2 diabetes. Diabetes Metab.<br />
2005 Apr;31(2): 135-42.<br />
153. Janand-Delenne B, Savin B, Habib G, Bory M, Vague P, et al. Silent myocardial<br />
ischemia in patients with diabetes: who to screen. Diabetes Care 1999 Sep; 22(9): 1396-400.<br />
154. May O, Arildsen H, Damsgaard EM, et al. Prevalence and prediction of silent ischaemia<br />
in diabetes mellitus: a population-based study. Cardiovasc Res.<br />
1997 Apr; 34(1): 241-7.<br />
155. Prevalence of unrecognized silent myocardial ischemia and its association with<br />
atherosclerotic risk factors in noninsulin-dependent diabetes mellitus. Milan Study on<br />
Atherosclerosis and Diabetes (MiSAD) Group. Am J Cardiol.<br />
1997 Jan 15; 79(2): 134-9.<br />
156. Earle KA, Mishra M, Morocutti A, Barnes D, et al. Microalbuminuria as a marker of<br />
silent myocardial ischaemia in IDDM patients. Diabetologia.<br />
1996 Jul; 39(7): 854-6.<br />
157. Bacci S, Villella M, Villella A, Langialonga T, et al. Screening for silent myocardial<br />
ischaemia in type 2 diabetic patients with additional atherogenic risk factors: applicability and<br />
accuracy of the exercise stress test. Eur J Endocrinol.<br />
2002 Nov; 147(5): 649-54.<br />
158. Maity AK, Das MK, Chatterjee SS, Roy A, Guha S, et al. Risk factors and their<br />
implication on silent myocardial ischaemia. Indian Heart J.<br />
1990 Jan-Feb; 42(1): 46-50.<br />
159. Cosson E, Paycha F, Paries J, Cattan S, Ramadan A, et al. Detecting silent coronary<br />
stenoses and stratifying cardiac risk in patients with diabetes: ECG stress test or exercise<br />
myocardial scintigraphy? Diabet Med.<br />
2004 Apr; 21(4): 342-8.<br />
160. Fateh-Moghadam S, Reuter T, Htun P, Plöckinger U, et al. Stressechocardiography for<br />
risk stratification of asymptomatic patients with type 2 diabetes mellitus. Int J Cardiol.<br />
2009<br />
Jan 9; 131(2): 288-90. Epub 2007 Oct 25.<br />
94
161. Penfornis A, Zimmermann C, Boumal D, et al. Use of dobutamine stress<br />
echocardiography in detecting silent myocardial ischaemia in asymptomatic diabetic patients:<br />
a comparison with thallium scintigraphy and exercise testing. Diabet Med.<br />
2001 Nov; 18(11):<br />
900-5.<br />
162. Scholte AJ, Schuijf JD, Kharagjitsingh AV, et al. Different manifestations of coronary<br />
artery disease by stress SPECT myocardial perfusion imaging, coronary calcium scoring, and<br />
multislice CT coronary angiography in asymptomatic patients with type 2 diabetes mellitus. J<br />
Nucl Cardiol.<br />
2008 Jul-Aug;15(4): 503-9. Epub 2008 Apr 21.<br />
163. Friedewald WT, Levy RI, Frederickson DS. (1972) Estimation of the Concentration of<br />
Low-Density Lipoprotein Cholesterol in Plasma, Without Use of the Preparative<br />
Ultracentrifuge. Clin Chem, 18: 499-502.<br />
95