22.11.2014 Views

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

188<br />

BEŞ ŞEHİR<br />

I S T A N B U L<br />

beytinde o kadar güzel şekilde birleştirdiği şair Gaybî<br />

ile şöhreti bütün İstanbul'u tuttuğu ve devrini gerçekten<br />

telâşa verdiği halde kendisini Sultan Selim'-<br />

deki konağında dindar, sakin ye çok zengin bir tüccar<br />

hayatında gizleyen İdris-i Muhtefî, gavs olduklarına<br />

bütün müritlerinin inandığı bu melâmî şeyhlerindendir,<br />

Atâyî'nin isim zikrederek anlattığı bir<br />

fıkraya daha iyisi şahadete göre bu Idris-i Muhtefî<br />

hadsiz hesapsız bir servet sahibi imiş. öyle ki ölümünden<br />

sonra terekesini yazmaya giden bir hafta<br />

Uğraştıktan sonra bütün bu serveti teker teker yazamayacağını<br />

anlayınca cinsine göre tespit etmiş.<br />

Mesnevi şârihi Sarı Abdullah Efendi, Nedim'in<br />

ilk büyük ve güzel kasidesini yazdığı Şehit Ali Paşa<br />

— Mora'nm ikinci fâtihi — hep melâmî gavsi idiler.<br />

- vm -<br />

Eski İstanbul'da mimarînin saltanatına rekabet<br />

eden başka güzellik varsa o da ağaçlardı. Fakat buna<br />

rekabet denebilir mi? Doğrusu istenirse, ağaç, mimarîmizin<br />

ve bütün hayatımızın en lûtufkâr yardımcısıdır.<br />

Beyaz mermerle, yontulmuş taşla uyuştuğu<br />

kadar, harap çatı ile, süsleri bakımsızlıktan kaybolmuş,<br />

yalağı kırılmış çeşme ile de Uyuşmasını bilir,<br />

O güneşin adına söylenmiş bir kasideye benzer.<br />

İstanbul'a gelen seyyahların hepsi ağaçlarımızın<br />

güzelliğinden bahseder. Lamartine'in, Théophile<br />

Gautier'nin İstanbul'u, Lady Craven'in Istanbulları<br />

ağaçla, yeşillikle doludur. Şark'ta Seyahafi okurken<br />

insana çok defa Lamartine'in bir bahçeden bahsettiği<br />

duygusu gelir. Eski gravürlerde, estamplarda görüldüğü<br />

gibi bazan bütün bir mahalle bir tek ağacı<br />

açmak, yahut bir korunun yeşili arasında kırmızı<br />

çatının, hendesî şeklin farkını koymak için yapılmış<br />

zannım verirdi.<br />

Büyük mimarlarımız ise, daima eserlerinin yanıbaşında<br />

birkaç çınar veya serviyi eksik etmezlerdi;<br />

gür yaprağın tezadı onların en güzel terkiplerinden<br />

biriydi. Bazıları daha ileriye gider; cami veya<br />

medrese avlusunun hendesî cenneti ortasında, çınarın,<br />

servinin yetişmesi, gülün açması, sarmaşığın<br />

halkalanması için yer ayırırdı. Zaten eski Türk bahçesi<br />

üslûp - bahçe bu idi. Mimarlık ile ağacın bu işbirliğinin,<br />

şimdi İstanbul'da en iyi, galiba biricik örneği,<br />

eski saray köşklerinin aralarına sıkışmış olanlar<br />

bir yana, Süleymaniye müzesinin avlusudur.<br />

Küçük, büyük her çeşmeyi iri gövdeli bir çınar<br />

yahut da servi beklerdi. İşlenmiş mermerin üstüne<br />

aydınlığın nimeti onun fırınında pişmiş taze bir ekmek<br />

gibi düştüğü gün, mimarî kendisini bulmuş sanılır.<br />

Mimarın veya hayrat sahibinin diktiği ağacın<br />

büyüdüğünü görüp görmemesinin ehemmiyeti yoktu.<br />

Dikilmiş olduğunu bilmesi yeterdi. Bilirdi ki toprağa<br />

emanet edilmiş bir ağaç, mahalleye, semte, şehre,<br />

hattâ cemiyete ve bütün bir imana emanet edilmiş<br />

bir değerdir.<br />

Bazen bu çeşmenin haznesi küçük bir set olur,<br />

namazgah teşekkül ederdi. Balıklı'ya giden yolda<br />

küçük mezarlığıyle bunlardan biri vardır. Fakat benim<br />

en sevdiğim, Küçük Çamlıca'da, altından Ava

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!