22.11.2014 Views

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

IV ÖNSÖZ ÖNSÖZ V<br />

daha meşgul ediyor. Şimdi onu, hüviyetimizde git¬<br />

tikçe büyüyen bir boşluk gibi duyuyoruz, biraz sonra,<br />

bir köşede bırakıvermek için sabırsızlandığımı»<br />

ağır bir yük oluyor. İrademizin en sağlam olduğu an- \<br />

larda bile, içimizde hiç olmazsa bir sızı ve bazen det \<br />

bir vicdan azabı gibi konuşuyor.<br />

'<br />

Sade millet ve cemiyetlerin değil, şahsiyetin de<br />

asıl mâna ve hüviyetini, çekirdeğini tarihîlik denen \<br />

şeyin yaptığı düşünülürse, bu iç didişme hiç te ya- 1<br />

dırganmaz. Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak<br />

yaşayabilmek için, onunla her ân hesaplaşmaya ve<br />

anlaşmaya mecburuz.<br />

"Beş Şehir" işte bu hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu<br />

bir konuşmadır. Bu çetin konuşmayı, aslı<br />

olan meselelere, daha açıkçası, biz neydik, neyiz ve<br />

nereye gidiyoruz? Suallerine indirmek ve öyle cevaplandırmak,<br />

belki daha vuzuhlu, hattâ daha çok<br />

faydalı olurdu. Fakat ben bu meselelere hayatımın<br />

arasında rastladım. Onlar bana Anadolu'yu dolduran<br />

Selçuk eserlerini dolaşırken, Süleymaniye'nin<br />

kubbesi altında küçüldüğümü hissederken, Bursa<br />

manzaralarında yalnızlığımı avuturken, divanlarımızı<br />

dolduran kervan seslerine karışmış su seslerinin<br />

gurbetini, Itrî'nin, Dede efendinin musikisini dinlerken<br />

geldiler.<br />

Hiç unutmam: Uludağ'da bir sabah saatinde,<br />

dinlediğim çoban kavalına birbirini çağıran koyun<br />

ve kuzu seslerinin sarıldığını gördüğüm ânda, gözlerimden<br />

sanki bir perde sıyrılmıştır. Türk şiiriiiin<br />

ve Türk musikisinin bir gurbet macerası olduğunu<br />

bilirdim, fakat bunun hayatımızın bu tarafına sıkt<br />

sıkıya bağlı olduğunu bilmezdim. Manzara hakikaten<br />

güzel ve dokunaklıydı, beş on dakika bir sanat<br />

eseri gibi seyrettim. Bir gün Anadolu insanının his<br />

tarihi yazılır ve hayatımız bu zaviyeden gerçek bir.<br />

sorgunun süzgecinden geçirilirse, moda sandığımız<br />

"birçok şeylerin hayatın kendi bünyesinden geldiği<br />

anlaşılır.<br />

Bir kelime ile benim için bu meselelerin kendileri<br />

kadar onların bana gelişleri, ruh hallerimi benimseyen<br />

içimdeki yürüyüşleri de mühimdi. Zaten<br />

kitap, parça parça yaşanmış şeylerden doğdu.<br />

Kitabın ikinci baskısı için, zarurî gördüğüm,<br />

ilâve ve değişmelerde bile bu ilk rastlayışın izlerinin<br />

olduğu gibi kalmasına çalıştım.<br />

Her iki baskıyı birden okuyanlar bu ilâveler,<br />

arasında bilhassa Selçuk devrine doğru bir genişleme<br />

göreceklerdir. Tarihçilerimiz Selçuk ile Osmanlı<br />

arasındaki farkı, bir hanedan değişmesinde görmekte<br />

fazla ısrar eder gibidirler. Biz ise, bu farkın<br />

muaşeretten, üslûba, insan ve zevke kadar derinleştiğine<br />

inanıyoruz. Selçukla Osmanlı, biri öbüründe<br />

az çok devam eden iki ayrı âlem, yahut daha iyisi,<br />

büyük mânasında iki ayrı üslûptur. Geniş Rumeli<br />

coğrafyasını ve Akdeniz terbiyesini de içine alan<br />

bir terkip olan Osmanlı'yı bizim Rönesansımız sayabiliriz.<br />

Biz bugün Selçuk'u, geçen asrın başlarında<br />

Avrupa'nın Gotik veya Romen sanatlarını yeniden<br />

keşfetmesi gibi keşfetmiş bulunuyoruz. Onu görebilmemiz<br />

için Osmanlı'nın içinden çıkmamız lâzım geliyordu.<br />

Selçuk eserlerinin bugünkü harap durumunda,<br />

iktisadî buhranlar kadar bu çok mühim zevk<br />

ayrılığının, içten kopmanın da bîr payı olsa gerektir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!