Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Kûfî, "Hiç", Sevil Tezgah<br />
son derece gerçekçi ve doğru bir istektir. Şunu çok iyi bilmekteyiz ki kendinden<br />
feragat eden bir başka kimliğe girmek isteyen bir toplum için bu<br />
geçiş mümkün olmayacak kadar zor ve imkânsız bir harekettir. Böyle bir<br />
geçişe teşebbüs edildiğinde ortaya ne olduğu belirsiz bir toplumsal yapı<br />
çıkmaktadır. Yukarıda tanımını verdiğimiz toplumsal yapıya baktığımızda<br />
yani kendi olarak yaşamak isteyen toplumsal yapıyı göz önüne aldığımızda<br />
bu toplumda değerler sisteminin hiyerarşik yapısı ve tutarlı durumu ile<br />
özgünlüğünü koruduğunu görüyoruz. Şüphesiz buradaki hükümler çok<br />
genel tespit ve gözlemlere dayanıyor. Bunun böyle olduğunu toplumun<br />
genel ifadesinden anlıyoruz. Toplum hayatın farklı alanlarında ve azımsanmayacak<br />
bir çoğunlukta kendini kadim medeniyetimizin değerler sistemine<br />
mensup ve müntesip olarak görmektedir. Buradaki ifadesi net,<br />
açık ve vâzıhtır. Konunun daha iyi anlaşılması için dikkatlerimizi 20.yüzyılın<br />
ilk yarısına çeviriyoruz. Bu dönemde kendisini değerler sistemine inanç<br />
açısından bu kadar net ve açık ifade eden aydın bir kesim mevcut değildi.<br />
Kadim medeniyetimizden gelen münevverler kimi zaman ümitli, kimi zaman<br />
ümitsiz medeniyet fırtınasının geçmesini bekliyorlardı. Belki bu sebeple<br />
belki de diğer imkânsızlıklar dolayısıyla dünya ile olan temaslarını<br />
kesmiş idiler. Buna karşılık toplumda mevcut olan genel hava bize ait özgün<br />
değerler sistemiyle artık yaşanamayacağı yolunda idi. Bu dönemde<br />
özgün medeniyet tasavvurumuzu gölgeli, sisli ve demode görenlerin sesi<br />
baskın bir şekilde çıkmaktaydı. Bununla beraber yine genel manada ifade<br />
edersek özgün değerler sistemi kuşkuyla karşılandığı halde hatta zaman<br />
zaman reddedildiği halde davranış biçimleri yine bu değerler sistemine<br />
dayalı olarak sürüp gitmekteydi. Çünkü o bir biçimdi ve biçim olmadan<br />
yaşamak mümkün değildi. Ülkenin dünyaya kapalı oluşu da modernizmin<br />
içimize sokulamaması gibi olumlu bir sonuç doğurmuştu. Neticede<br />
değerler sistemindeki kuşku toplumsal davranış biçimlerine henüz yansımamıştı.<br />
Başka bir şekilde söylersek; Osmanlı edebi toplumsal hayatta<br />
hâlâ câri idi ancak adına Osmanlı denmiyordu.<br />
Bu yapı 1950 sonrasında yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Çünkü<br />
toplum dışarıya açılmış, dünyayı tanımış, bu sayede kendisini hissetmeye<br />
başlamıştı. Bu süreç önceleri çok küçük kıpırtılarla ortaya<br />
çıktı. İnsanlar artık dünyayı elitlerin nakillerinden değil bizzat kendi<br />
Kaligrafi: Gülsen Güler<br />
68 69