13.06.2015 Views

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - İzmir - İnşaat Mühendisleri Odası

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TMMOB<br />

İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI<br />

İZMİR ŞUBESİ<br />

haber bülteni<br />

Yıl: 26 - Sayı: <strong>157</strong> - <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong><br />

İki ayda bir yayınlanmaktadır.<br />

Sahibi:<br />

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına<br />

İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ<br />

Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni:<br />

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına<br />

İnş. Müh. Ali Fuat GÜNAK<br />

Yayın Kurulu<br />

Tahsin VERGİN (1949-2010)<br />

Ayhan EMEKLİ Jale ALEL<br />

A. Fuat GÜNAK Ahmet BAHAR<br />

Hülya ALTUN Ahmet ERMİN<br />

Necati ATICI Gülşen IŞIK<br />

Sadık Can GİRGİN Arslan KESKİN<br />

Şefika SEYHAN HAS Aydın NOGAY<br />

Erhan ARSLAN S. Ruken SARIOĞLAN<br />

Vedat YORULMAZEL<br />

Yayın Koşuları:<br />

Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına<br />

Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki görüşler<br />

yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar geri verilmez.<br />

Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından<br />

birinde yazılmış olarak CD ile veya imoizmir@imoizmir.org.tr<br />

adresine e-posta ekinde<br />

gönderilmelidir.<br />

İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf,<br />

şema, tablo gibi görsel malzemeler tek sütun<br />

için en az 8 cm eninde, çift sütun için 16,5 cm<br />

eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte olmalıdır.<br />

Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan<br />

yazılar yaklaşık 580 kelime (4.500 boşluklu<br />

karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni<br />

yeniden yapıldığı için yazar tarafından bültene<br />

uygun bir sayfa düzeni yapılmasına gerek yoktur.<br />

Yazılarda mümkün olduğunca “otomatik dipnot”,<br />

“otomatik madde işaretleri” gibi, bazı programlara<br />

özgü otomatik işlevleri kullanmak yerine bu<br />

işlemler “manuel” olarak (elle) yapılmalıdır.<br />

Yönetim Yeri:<br />

Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi,<br />

No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR<br />

Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67<br />

web: www.imoizmir.org.tr<br />

e-posta: imoizmir@imoizmir.org.tr<br />

Dizgi ve Sayfa Düzenleme:<br />

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi<br />

Bu sayı 5800 adet basılmıştır.<br />

Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır.<br />

Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın<br />

Baskı: EMKA Matbaacılık<br />

Adres: 1204/6 Sk. No: 38/201 Baltalı İş Mrk. D<br />

Blok Gıda Çarşısı Yenişehir-İZMİR<br />

Tel : 232 457 43 43 (Pbx) - Fax: 232 459 48 05<br />

BAŞYAZI<br />

Başyazı 2<br />

YAYIN KURULUNDAN<br />

Merhaba 3<br />

ŞUBEDEN<br />

Ocak – Şubat <strong>2011</strong> Etkinliklerimiz 4<br />

Şubeden Haberler 9<br />

İMO’dan 14<br />

TMMOB’den 21<br />

TMMOB İzmir İKK’dan 27<br />

İNCELEMELER<br />

İnşaat Sektöründe Mevcut Durum ve Etkilenmeler 28<br />

Yapı İşlerinde “Kadın” Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği 34<br />

İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ<br />

2009 Yılı İnşaat Sektörü İş Kazası ve<br />

Meslek Hastalıkları İstatistikleri 37<br />

VERGİ<br />

Ödeme Emri, Mal Beyanı,<br />

Ödeme Emrine İtiraz ve Dava Açma Süreleri 38<br />

SAĞLIK<br />

Sağlıkta Kaos Devam Ediyor 40<br />

HUKUK<br />

İnşaat Mühendislerinin Bağlı Olduğu<br />

Yasal Düzenlemeler Yönünden Zorunlu İş (Hizmet) Sözleşmeleri 41<br />

ÜYELERİMİZDEN<br />

Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) ile İlgili Bilgilendirme 44<br />

8 <strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü 46<br />

Yeni Mezun Gözüyle Libya Deneyimlerim 47<br />

genç-İMO<br />

Ocak –Şubat <strong>2011</strong> genç-İMO İzmir Etkinlikleri 48<br />

Karadeniz Sahil Yolu 49<br />

Hocalarla Söyleşi: Ninel ALVER 51<br />

KÜLTÜR ve SANAT<br />

Mizah 53<br />

Kitaplar Arasında 54<br />

Tarihte Bugün 55<br />

OYUN<br />

Bulmaca 56<br />

Basım Tarihi:


Başyazı<br />

Ayhan EMEKLİ<br />

İMO İzmir Şube Başkanı<br />

Değerli Meslektaşlarım;<br />

Dergimizin bu yazısını kaleme almak giderek ısınan ve sıcaklığı artan<br />

gündemin bir günden diğerine çok hızlı değişmesi nedeniyle<br />

kolay olmayacak. Önceki sayılarda Şube Başkanımız Tahsin Ağabeyin<br />

yazdığı bu sayfanın taşıdığı değer ve sorumluluk anlamında;<br />

onun çizgisini sürdürmek, İMO örgütlülüğüne, bizlere kattıkları<br />

açısından ayrı bir görev yükleyecektir.<br />

Geçtiğimiz günlerde bizimde içinde bulunduğumuz coğrafyada<br />

Tunus’ta başlayıp; Mısır ve Libya’da devam eden, Kuzey Afrika ve<br />

Arap yarımadasıyla tüm Ortadoğudaki Arap dünyasına sıçrayan,<br />

halkların diktatörlere karşı meydanlardaki eylemleri şeklinde ortaya<br />

çıkan ve demokrasi talepleri içeren gelişmeleri yine canlı TV<br />

yayınları ile izledik. Buna karşılık olarak ülkelerin bazılarında otoriter<br />

yöneticilerin -diktatörlerin- baskıları artırdığını; bir kısmında<br />

ise diktatörlerin ayrılmasıyla yönetim değişikliklerine gidildiğini<br />

ya da yönetimleri tarafından kısmi reform söylemlerinin dile getirildiği<br />

süreçler gündeme geldi. Bütün bu gelişmelerin yaşandığı,<br />

halkların demokrasi talepleriyle sokağa döküldüğü ülkelerin ortak<br />

benzerlikleri otoriter rejimlerle yönetilmeleri ve bu nedenle de örgütlü<br />

yapılara sahip olamamalarıdır. Toplumsal ve siyasal eylemlerde<br />

başarı örgütlülükten geçmektedir. Bu nedenle; yıllardır ezilen,<br />

sömürülen ve baskı altında tutulan halkların önümüzdeki süreçte<br />

eylemlerini biçimlendirmede, haklılıklarını dile getirme ve elde etmede,<br />

demokratik süreçlere yol almada tanıklık edeceğimiz daha<br />

da zorlu günler beklemektedir.<br />

“Yeni Dünya Düzeni” veya “Küreselleşme” süreci, 1991’de Sovyetler<br />

Birliği’nin dağılmasını izleyen özellikle Doğu Avrupa’da ve Balkanlarda<br />

oluşan -oluşturulan- yeni devletler ile başlamıştı. 9 Eylül<br />

2001’de Amerika’daki İkiz Kulelere yapılan saldırının arkasından<br />

dünyanın geniş bir bölümünde ABD’nin “Terörizmle küresel savaş”<br />

diye adlandırdığı, radikal-siyasal İslami terör tehdidini askeri<br />

girişimlerine gerekçelendirme yaptığı ve özgürlük, demokrasi<br />

kavramlarını öne sürdüğü Irak ve Afganistan işgalleri dönemi ile<br />

devam etti. Sömürgeciliğin tarihinde, daha önce de, ‘demokrasi’<br />

bahanesiyle işgaller olmuştu. Amerika ve Fransa’nın Vietnam’a savaş<br />

açarken neden olarak kullandığı ”uygarlaştırma” (sömürgeleştirme)<br />

gerekçeleri işgal amacıyla hep kullanılan yöntemlerdi.<br />

Kuzey Afrika’da Libya sürecini ele aldığımızda; AB’ye ve ABD’ye<br />

yönelik bir tehdit ya da saldırı yok iken işgale dönük girişimlerin<br />

hızla başlatılmasını dikkatle değerlendirmeliyiz. Bugüne kadar söz<br />

konusu ülkelerle ciddi bir çelişki yaşamayan, totaliter rejimlerle,<br />

diktatörlerle çıkar ilişkilerini uzun yıllardır sürdüren emperyalistler<br />

kendi kontrolleri dışına çıkabilecek gelişmelere müdahil olmak<br />

adına yine aynı söylemleri kullanarak; insan hakları, demokrasi vb.<br />

adına harekete geçtiklerini -işgal ettiklerini- söylüyorlar. ABD ve<br />

AB’nin Libya müdahalesinin Nato komutasında yapılması kararı ve<br />

ardından meclisten geçirilen tezkere ile Türkiye’nin İzmir komuta<br />

merkezi olmak üzere üslerini kullandırmasıyla ve askeri birlikleriyle<br />

işgal gücü içinde yer almasıyla; AKP hükümeti ülkemiz için biçilen<br />

jandarmalık-bekçilik rolünü üstlenerek emperyalistlerle işbirlikçi<br />

bir politika izlemektedir. Tarihin ne garip bir oyunudur ki daha iki<br />

ay kadar öncesinde Kaddafi’den para ödülü ile birlikte “İnsan hakları<br />

ödülü” alan yine Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Diğer emperyalist<br />

ülkeleri de yanına alan ABD; tek kutuplu hale gelen yaklaşık<br />

200 ülkeli dünyamızda BM örgütü içinde yalnızca 15 üye devletten<br />

oluşan ve ancak beşinin veto yetkisi olan Güvenlik Kurulunu; kendi<br />

çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Unutulmamalıdır ki bugüne<br />

kadar hiçbir emperyalist müdahale halkların lehine çözümler<br />

getirmemiştir.<br />

Mısır’da Mübarek’e halkın taleplerini dikkate almasını söyleyen,<br />

Libya’da müdahale güçleri içinde yer alan AKP hükümeti; ülkemizde<br />

referandum ile birlikte darbelerle hesaplaşılacağı, meclisten<br />

geçen torba yasalarla “ileri demokrasi”ye geçileceği sahte söylemleriyle<br />

adım adım baskıcı-otoriter bir rejim dayatmaktadır. İçinde<br />

bulunduğumuz dönemde iktidarın referandum sonrasında yargıya<br />

yönelik düzenlemelerle “müdahalelerle” kendi yargısını oluşturduğu,<br />

çalışma yaşamında özelleştirme taşeronlaştırma esnek<br />

çalışma uygulamalarıyla işsizlik ve güvencesizliği yaygınlaştırdığı,<br />

gençlerin taleplerini polis baskısıyla gözaltı ve tutuklamalarla susturmaya<br />

çalıştığı sivil baskıcı yöntemler hüküm sürmektedir. İnsanların<br />

savunma haklarının elinden alındığı, yargılama başlamadan<br />

medya kanallarında suçlu ilan edildiği, muhalif görüşte devrimci<br />

demokrat yurtsever eleştiren basına yapılan baskınlarla ve cezaya<br />

dönüşen tutuklamalarla düzeni ve cemaati eleştiren gazeteciler<br />

terörist ilan edilerek gözaltına alınmaktadır. Toplum; bireyler, örgütler,<br />

medya ve yargı olarak daha özgür, daha bağımsız ve daha<br />

“demokratik” bir çizgide mi gitmekte, yoksa daha sınırlı ve kısıtlı,<br />

daha denetlenen, izlenen, kaydedilen ve baskıyla yönlendirilen<br />

bir yolda mı ilerlemektedir? Önümüzdeki süreçte haklarımızı elde<br />

etmemiz ve koruyabilmemiz birlikte ve örgütlü hareket edebilmemize<br />

bağlı olacaktır.<br />

Değerli meslektaşlarım;<br />

Japonya’da 11 <strong>Mart</strong> tarihinde 9.0 büyüklüğünde, karadan 130 km.<br />

uzaklıkta, merkezi okyanus tabanının 30 km. derinliklerinde meydana<br />

gelen düşey atımlı depremi ve sonrasında depremin oluşturduğu,<br />

25 dakikada kıyıya ulaşan, 10 m. yüksekliği aşan ve karanın<br />

birkaç km. iç kısımlarına kadar giren dev tsunami dalgalarını hepimizi<br />

ürperten görüntülerle yine canlı yayında izledik. Deprem<br />

etkisinde binaların güvenli olduklarını, insanların bulundukları<br />

yeri terk etmediklerini gördük. Depremden çok tsunami’nin büyük<br />

yıkıcı etkileri, onbinlerce insanın canını kaybetmesi-yaralanması,<br />

dev dalgaların bir-iki katlı genellikle ahşap evleri, otomobilleri,<br />

gemileri önüne katıp sürüklemesi, nükleer santral patlamaları-sızıntıları<br />

felaket görüntüleriydi. Japon halkıyla dayanışma duygularıyla<br />

ve hayatlarını kaybedenleri saygıyla anarak 17 Ağustos 1999<br />

depremi sonrası şapkamızı koyup düşünmeliyiz. Geçen süreyi nasıl<br />

geçirdik? Daha önce defalarca söyleyip yazdıklarımızı tekarlarsak;<br />

İmar Yasası, Yapı Denetim Yasası, Kentsel Dönüşüm Yasası vb. ilgili<br />

yasaları yeniden düzenlemeliyiz. Okullar, hastaneler, köprüler,<br />

ulaşım yapıları ve diğer kamu binalarını acilen gözden geçirip<br />

deprem güvenlikli hale getirmeliyiz. Afet yönetimini yeniden düzenlemeliyiz.<br />

Yeşil alanları, parkları koruyup halkın sığınacağı park,<br />

bahçe, toplanma alanları hazırlıklarını yapmalıyız. Yüksek riskli yapı<br />

ve kentsel dokularımızı, mevcut yapı stokumuzun durumunu belirlemeli,<br />

güncellemeliyiz. Yapı denetim sistemimizin sorunlarını<br />

gidermeliyiz. İmar aflarını gündemden düşürmeli, proje ve uygulamadaki<br />

denetimsizliğe karşı durmalıyız. Sonuç olarak; Deprem<br />

güvenli yapı için, tüm binaların İnşaat Mühendisliği hizmeti alması<br />

gerçeğinden hiç sapmamalıyız.<br />

İMO 42. Dönem Çalışma Programı doğrultusunda 9-10-11 Aralık<br />

<strong>2011</strong> tarihinde Ankara’da yapılması planlanan İnşaat Mühendisliği<br />

Kurultayının İzmir Çalıştayını 29-30 Ocak <strong>2011</strong> tarihlerinde Balıkesir,<br />

Çanakkale ve Manisa şubeleriyle birlikte Şubemizde gerçekleştirdik.<br />

Mevzuattan kaynaklanan sorunlarımız, Çalışma yaşamına<br />

ilişkin sorunlar, Siyasal ekonomik ve toplumsal gelişmelerin meslek<br />

alanımıza yansımaları, Mühendislikte kalite ve güvenilirlik ana başlıklarında<br />

İnşaat Mühendisliğini, mesleğimizi üyelerimizin katılım<br />

ve katkılarıyla değerlendirdik. Düzenlediğimiz çalıştay, kurultay,<br />

kongre, panellerde tartıştığımız sorunlarımızı, etkinlik sonuç bildirgelerini<br />

15 Mayıs’ta Ankara’da yapılacak olan TMMOB mitinginde<br />

ve 12 Haziran genel seçim sürecinde ülkemiz, toplum ve mesleğimiz<br />

adına dile getirmeye devam etmeliyiz. 1998 yılından sonra<br />

ikincisi düzenlenen TMMOB Demokrasi Kurultayına yönelik İzmir<br />

Yerel Kurultayının 7 Mayısta Şube Başkanımız Tahsin Vergin adına<br />

düzenlenmesi, Karşıyaka Belediye Başkanı İnşaat Mühendisi Cevat<br />

Durak’ın önerisiyle Karşıyaka Belediye Meclisinin Karşıyaka’da bir<br />

parkta Tahsin Başkanımızın adının yaşatılması kararları bizlerin<br />

onur duyduğu iki gelişme oldu. Onun çizdiği yolda ilerleyeceğimize<br />

inanıyor, Tahsin Ağabeyi saygıyla anıyorum.<br />

Saygılarımla.<br />

2<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Yayın Kurulundan<br />

Merhaba,<br />

Bülten’in bu sayısında da yine dünya ve ülke gündeminin<br />

yoğun olduğu günlerde birlikteyiz. Ülkemiz seçim sath-ı<br />

mahalline girmişken, 3. dünya ülkeleri ve/ veya Kuzey Afrika<br />

ülkeleri denilen, Ortadoğu ülkeleri denilen ülkelerden<br />

Tunus’ la başlayıp Mısır’ı yakıp yıkan, şimdilerde Libya’da<br />

süren yangınlar devam etmektedir.<br />

Eğer hafızamızı şöyle bir yoklayacak olursak, ABD eski dışişleri<br />

bakanı Rice 2005’de: ”Fas’tan Pakistan’a 22 ülkenin<br />

sınırları değişecek” dememiş miydi ve aynı denizaşırı ülke<br />

Irak’a demokrasi getirmek amacıyla askeri müdahalede bulunmamış<br />

mıydı İngiltere ile birlikte. Bugünkü durumun nereye<br />

kadar devam edeceği ve nerede duracağı belli değil.<br />

Aslında nasıl başladığı da belli değil. Ancak şu durum çok<br />

iyi görülmektedir ki emperyalizm kendi menfaatlerini daha<br />

iyi uygulayacak ve daha iyi koruyup kollayacak işbirlikçileri<br />

bulduğunda; eskileri anında değiştirmekte herhangi bir<br />

sakınca görmemektedir. Önümüzdeki günlerin neler getireceğini<br />

kestirebilmek çok kolay değil elbette. Ancak anlaşılan<br />

o ki yıkılan ve yıkılacak olan Afrika ve Ortadoğu’daki<br />

rejimlerin yerine ikame edilecek olan yönetimlerin; bugünkünden<br />

demokratik olmaktan öte daha Amerikancı olacağı<br />

yönündeki görüşlerin yadsınamayacağıdır.<br />

Demokrasinin en iyi ve tek savunucuları oldukları inancını<br />

yaratmaya çalışan siyasi iktidarın, geldiği günden bugüne<br />

ortaya koyduğu uygulamalar tam bir suçlama politikasına<br />

(tenafür) dönüşmüştür. Yani siyasi iktidarın uygulamalarına<br />

alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler tu-kaka ilan edilmiştir<br />

siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü<br />

olurken kimi zaman çiftçiler, kimi zaman işverenler kötü<br />

olurken kimi zaman işçiler kötü olabilmektedir. Bizlerin dahil<br />

olduğu meslek örgütleri ise her daim kötü ilan edilmiştir<br />

siyasal iktidar tarafından. Üzerinden geçen günlere rağmen<br />

henüz kayda değer bir uygulama göremediğimiz anayasa<br />

değişikliği referandumundan sonra ileri demokrasiye geçildiği<br />

açıklanmış olmasına rağmen şu günlerde gazeteciler<br />

kötü çocuk rolüne değer bulunmuştur.<br />

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ülkemizin ölümlü iş<br />

kazalarında dünya ortalamasının üstünde olduğunu ve<br />

iş kazalarının %83’ünün KOBİ’lerde meydana geldiğini<br />

belirtmekte sakınca görmemektedir. Üstelik bu konuda<br />

yaptığımız bütün ikazlara rağmen 50 kişiden az işçi çalıştırılan<br />

alanlar KOBİ’ler değilmiş gibi bu alanları iş sağlığı<br />

ve iş güvenliği yönetmeliğinin dışında tutarak hazırladıkları,<br />

bununla birlikte birçok çelişkiler ve yanlışlıklarla dolu<br />

yönetmelikleri ısrarla yayınlamaya devam etmektedir aynı<br />

zamanda.<br />

Ekonomik anlamda ise Türkiye’yi dünyanın 16. ekonomisi<br />

(kimi zaman 17.- Başbakanın 6 <strong>Mart</strong> tarihli konuşması) yapmakla,<br />

kişi başına milli gelirimizi 3 bin dolardan 9-10 bin<br />

dolara yükseltmekle övünmektedir aynı siyasi iktidar. Oysa<br />

TÜSİAD kendi genel kurulunda Başbakanın da hazır olduğu<br />

ortamda aynı konuya ısrarla vurgu yaparak “ Dünyanın 16.<br />

ekonomisi olan Türkiye’nin önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde<br />

dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceği tahminleri<br />

yapılmaktadır. Ancak kendimize şu soruyu sormalıyız, diyerek:<br />

Bu durumda Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına<br />

girdiğinde gelişmiş bir ülke olacak mı?” sorusunu sorup<br />

kendilerinin gelişmeyi ve kalkınmayı ekonomik büyümeyle<br />

özdeşleştirmediklerini, aslında dünyada da gelişmişliğin<br />

ekonomik büyüklük ile ölçülmediğini belirterek; 16. büyük<br />

ekonomiyiz,ama satın alma gücü paritesine göre kişi başına<br />

GSMH’da 84’üncü, küresel rekabet gücü endeksinde 61.<br />

sırada, bu tür sıralamaların belkide en önemlisi olan “İnsani<br />

gelişme endeksinde” maalesef 83. sırada olduğumuzu açık<br />

ve net olarak belirtmiştir. Buna basın özgürlüğü hususunda<br />

178 ülke arasında 138. durumda olunduğunu belirterek biz<br />

de bir katkı yapalım.<br />

Buna benzer bir sıralamayı Şube Başkanımız Tahsin VERGİN<br />

Bülten’in 2010 Kasım ayı 155. sayısındaki son başyazısında<br />

yapmıştı. Bu yazıda “Türk Mühendis ve Mimar Odaları<br />

Birliği’ne bağlı meslek odalarımızın ve özellikle kendi meslek<br />

odamız İnşaat Mühendisleri Odasının kuruluşundan<br />

günümüze yaptığı çalışmalar izlendiğinde, ülkemizin yeraltı<br />

ve üstü kaynaklarının talan edilmesine, bilime, tekniğe<br />

aykırı her türlü uygulama ve girişime karşı verilen mücadelelerle<br />

dolu olduğu görülmektedir. Son 60 yıldır ülkemizi<br />

idare edenler, mesleki birikimlerini bilim ve tekniğin yol<br />

göstericiliğinde, ülkenin ve halkının çıkarları yönünde kullanmakta<br />

sınırsız özveriyle mücadele eden mühendis ve<br />

mimarları dikkate alsalardı, Dünya Ekonomik Forumu 2010<br />

raporunda ülkemiz 134 ülke arasında ekonomide 131. sırada,<br />

sağlık ve yaşam ölçütleri açısından 61. sırada ve en<br />

önemlisi eğitim düzeyinde 109. sırada yer almazdı” diyerek;<br />

emperyalist sistemin geri bıraktırılmış ülkeleri daha<br />

iyi sömürmek, ülkelerin doğal kaynaklarını daha iyi talan<br />

edebilmek amacıyla yüzyıldır çeşitli politikalar uyguladığını<br />

belirterek bu politikalara karşı yapılması gerekenlere<br />

değinmişti.<br />

Dünya ve ülke gündemi baş döndürücü bir hızla değişmektedir<br />

son günlerde. Bir önceki Yayın Kurulu toplantısından<br />

bu yana o kadar çok şeyi bir arada o kadar hızlı yaşadık ki<br />

hangi konuları öne geçirelim hangisinden bahsedelim şaşırıp<br />

kaldık bu yaşadıklarımız karşısında. Ancak ülkemizin<br />

siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde emeği ve bedelleri<br />

bulunan mesleki örgütümüzün elbette söylenecek sözü de<br />

bulunmaktadır. Bu söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak<br />

değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda;<br />

dünyayı, ülkemizi ve yaşadıklarımızı bilen, düşünen,<br />

sorgulayan, yorumlayıp toplumun çıkarlarını koruyacak<br />

bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak elbette yapılacak<br />

işimiz çıkaracak sesimiz vardır.<br />

Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat mühendislerinden,<br />

ülkesinin her işini yapabilecek nicel ve nitel<br />

gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın ve gelişmemizin<br />

denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine,<br />

ülke meslek ve meslektaş sorunlarının çözümüne kadar<br />

amaç, iş ve eylemleri gerçekleştirme hedefinde hepimiz;<br />

karanlığı aydınlatacak birer alev olmasını da biliriz.<br />

Sevgilerimizle...<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 3


Şubeden<br />

Enjeksiyonlu Fore Kazık İmalatı Teknik Gezisi<br />

5 Ocak <strong>2011</strong><br />

Karşıyaka Mavişehir’de enjeksiyonlu fore kazık imalatının<br />

yapıldığı bir şantiyeye teknik gezi yapıldı. İmalatın<br />

yapım sırası ve kapsamı, kullanılan makina ve<br />

ekipmanların tanıtılması ve test kazığına verilen yük<br />

sonucu kazık taşıma kapasitesini hesaplamada kullanılan<br />

statik yükleme deneyi hakkında detaylı bilgilendirmenin<br />

yapıldığı teknik geziye 65 üyemiz katıldı. Teknik<br />

gezi sırasında yaptıkları sunum ve gösterdikleri ilgi için<br />

üyemiz İnşaat Mühendisi Yiğit SEZER’e teşekkür ederiz.<br />

Beton Yol ve Havaalanı Kaplamalarının Analiz ve Dizaynı<br />

6 Ocak <strong>2011</strong><br />

Iowa State Üniversitesi İnşaat, Çevre ve Yapı Mühendisliği<br />

Bölümü Ulaştırma Enstitüsü’nden Doç. Dr. Halil<br />

CEYLAN’ın sunduğu “Beton Yol ve Havaalanı Kaplamalarının<br />

Analiz ve Dizaynı” başlıklı seminer Şubemiz konferans<br />

salonunda gerçekleştirildi. Seminerde ulaştırma<br />

altyapı sistemleri, artan ağır taşıt trafiği, gittikçe artan<br />

ağır yükler, bütçe kısıntıları ve eskiyen mevcut altyapı<br />

sistemleri hakkında genel bir girişin ardından beton<br />

yollar ve havaalanı kaplamalarının analiz ve tasarımında<br />

geleneksel yöntemlere alternatif olarak kullanılan<br />

Yapay Sinir Ağları (YSA) modeli hakkında bilgi verildi.<br />

Beton plakaların tasarımında YSA tabanlı bir analiz<br />

aracı ve tasarım metodu kullanımının potansiyel faydaları<br />

anlatılarak özellikle son yıllarda Amerika Birleşik<br />

Devletleri’nde beton yol ve havaalanı teknolojisinde<br />

elde edilen gelişmeler hakkında özet bilgiler sunuldu.<br />

Depremde Hasar Görmüş Betonarme Kirişlerin Onarım ve<br />

Güçlendirilmesi<br />

20 Ocak <strong>2011</strong><br />

Dr. Murat H. TANARSLAN’ın sunduğu “Depremde Hasar<br />

Görmüş Betonarme Kirişlerin Onarım ve Güçlendirilmesi”<br />

konulu seminer Şubemiz Konferans Salonu’nda<br />

gerçekleştirildi.<br />

“Deprem nedir?” başlığıyla genel olarak depremler<br />

hakkında bilgi verildi.<br />

Betonarme yapılarda oluşan hasarların nedenleri ile<br />

sonra depremde hasar görmüş betonarme kirişlerin<br />

sistem bazında önerilen onarım ve güçlendirme yöntemleri<br />

anlatıldı.<br />

4<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Şubeden<br />

Kesme Dayanımı Yetersiz Kirişlerin Güçlendirilmesi<br />

27 Ocak <strong>2011</strong><br />

Dr. Gökhan ŞAKAR’ın sunduğu “Kesme Dayanımı Yetersiz<br />

Kirişlerin Güçlendirilmesi” konulu seminerde, güçlendirme<br />

yöntemleri hakkında ve betonarme elemanların<br />

güçlendirilmesi hakkında genel bilgi verildi.<br />

Kesme dayanımı açısından yetersiz betonarme kirişlerin<br />

güçlendirilmesi ve güçlendirme yöntemleri, lifli polimer<br />

(LP) malzemelerle güçlendirme, LP malzemelerin<br />

betonarme kiriş güçlendirmesindeki yeri, karbon fiber<br />

levhalarla betonarme kiriş güçlendirmesi örnekleri (uygulama<br />

biçimleri, yöntemleri), karbon fiber levhalarla<br />

yapılmış deneysel çalışmalar, bunların irdelenmesi ve<br />

sonuçları anlatıldı.<br />

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği<br />

10 Şubat <strong>2011</strong><br />

İş Güvenliği Uzmanı İnşaat Mühendisi Alper Murat<br />

Özdağ’ın sunduğu “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” konulu<br />

seminer Şubemiz konferans salonunda gerçekleştirildi.<br />

Kişisel koruyucular, iş kazası ve meslek hastalıkları kavramlarının<br />

açıklaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı<br />

ile iş güvenliği talimat ve tutanağı hakkında bilgilendirmenin<br />

yapıldığı seminerde Ülkemizde ve dünyada<br />

işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda karşılaşılan<br />

örnekler resimler ve videolarla anlatıldı.<br />

İZSU’nun Yatırımları<br />

17 Şubat <strong>2011</strong><br />

İZSU Genel Müdürü Dr. Ahmet H. Alpaslan’ın “İZSU Yatırımları”<br />

başlıklı sunumu Şubemiz konferans salonunda<br />

gerçekleştirildi. İZSU’nun misyonu, vizyonu, tarihçesi,<br />

organizasyon yapısı, insan gücü, bütçe olanakları, abone<br />

sayıları ve görev alanı hakkında bilgilerin verilmesi<br />

ve İZSU’nun Su Yönetimine bakış açısının aktarılmasıyla<br />

başlayan sunum, İzmir’in mevcut içmesuyu kaynakları,<br />

su üretim değerleri, İZSU su kaçaklarını kontrol projesi,<br />

İzmir’in gelecekteki içmesuyu kaynakları, içmesuyu<br />

arıtma ve arsenik, demir-mangan arıtma tesislerinin tanıtılması,<br />

işletmede olan ve projelendirilen atıksu arıtma<br />

tesisleri, ihalesi yapılacak olan çamur kurutma ve<br />

çürütme tesisinin gerekliliği, yapılan dere ıslahlarının<br />

anlatılması ile devam etti.<br />

İZSU’nun <strong>2011</strong> yılı projeleri ve yatırımları hakkında detaylı<br />

bilginin de verildiği seminer soru cevapla sona<br />

erdi.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 5


Şubeden<br />

Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Sulaması İnşaatları<br />

Teknik Gezisi<br />

19 Şubat <strong>2011</strong><br />

DSİ 2. Bölge Müdürlüğü kontrollüğünde yapılan Çaltıkoru<br />

Barajı ve Kınık Sol Sahil Sulama Uygulamasına<br />

düzenlenen teknik gezi şubemize kayıtlı 160 üye ve<br />

genç-İMO üyesiyle gerçekleştirildi. Teknik gezinin ardından<br />

Bergama Müzesi gezildi.<br />

Teknik gezinin düzenlenmesi ve gerçekleşmesindeki<br />

katkılarından dolayı DSİ 2. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />

ve işyeri temsilcilerimize, Bergama Müzesi gezimize<br />

katkılarından dolayı Bergama Müzesi yetkililerine<br />

ve İnşaat Mühendisi Muammer DALGIÇ’a teşekkür<br />

ederiz.<br />

Betonarme Yapıların Burulma Düzensizliğinin Doğrusal<br />

Olmayan Yöntemlerle İrdelenmesi<br />

24 Şubat <strong>2011</strong><br />

İnş. Yük. Müh. Özgür GELMEDİ’nin “Betonarme Yapıların<br />

Burulma Düzensizliğinin Doğrusal Olmayan<br />

Yöntemlerle İrdelenmesi” başlıklı sunumu Şubemiz<br />

konferans salonunda gerçekleştirildi.<br />

66 kişinin katıldığı seminerimizde ülkemizdeki ve<br />

diğer ülkelerdeki deprem yönetmeliklerindeki burulma<br />

düzensizliği anlatılmış, çok ve tek modlu statik<br />

itme yöntemleri gösterilmiştir.<br />

Tahsin Vergin anısına<br />

Türk Sanat Müziği Korosu Konseri<br />

18 Şubat <strong>2011</strong><br />

Devlet Korosu Sanatçısı Bülent DAĞDEVİREN yönetimindeki<br />

Şubemiz Türk Sanat Müziği Korosu’nun bu<br />

dönemki konseri 6 Kasım 2010 tarihinde kaybettiğimiz<br />

Şube Başkanımız Tahsin Vergin’in anısına İsmet İnönü<br />

Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.<br />

Başkanımız Tahsin VERGİN’in eşi Doç. Dr. Canan<br />

VERGİN’in ve ailesinin de katıldığı konsere yaklaşık<br />

500 kişi katıldı.<br />

6<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Şubeden<br />

Güzelbahçe Belediyesi İşyeri Temsilciliği Seçimi<br />

14 Ocak <strong>2011</strong><br />

Güzelbahçe Belediyesi’nde işyeri temsilciliği seçimi<br />

yapıldı. Şube Başkanımız Ayhan Emekli ile şubemiz<br />

araştırma görevlisi Hüseyin Kuzu’nun katılımıyla gerçekleşen<br />

İşyeri Temsilci Seçiminde Gökhan Akın İşyeri<br />

Temsilcisi, Eray Mete İşyeri Temsilci Yardımcısı seçildi.<br />

Seçildikleri görevlerden dolayı arkadaşlarımızı kutlarız.<br />

İZSU İşyeri Tanışma Toplantısı<br />

23 Şubat <strong>2011</strong><br />

İZSU’da çalışmaya yeni başlayan üyelerimizle tanışmak,<br />

üyelerimiz arası kaynaşmayı sağlamak, Şube<br />

etkinlik ve çalışmalarının değerlendirilmesi amacıyla<br />

İZSU Genel Müdürlüğü’nde yapılan toplantıya şubemiz<br />

üyesi 20 İnşaat Mühendisi ile Şube Başkanımız<br />

Ayhan Emekli ve şubemiz araştırma görevlileri Rahmi<br />

Alper ve Hüseyin Kuzu katıldılar.<br />

Toplantıda İZSU’da çalışan inşaat mühendislerinin<br />

odamızdan beklentileri dile getirildi. Yapılacak çalışmalarla<br />

ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.<br />

Bilirkişi Raporu Hazırlanması Eğitimi<br />

15 Ocak <strong>2011</strong><br />

Kamulaştırma Bilirkişiliği Yetki Belgeli üyelerimize<br />

yönelik Bilirkişi Raporu Hazırlanması konulu eğitim<br />

Şubemizde gerçekleştirildi. İnşaat Mühendisi Tamer<br />

ÖZTÜRK ve İnşaat Mühendisi Hasan Hüseyin TUNÇ-<br />

DEMİR rapor formatları hakkında ve rapor hazırlamada<br />

dikkat edilmesi gereken konularla ilgili bilgi verdi.<br />

Otoyol Bilgilendirme Toplantısı<br />

17 Ocak <strong>2011</strong><br />

Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Bilgilendirme toplantısına<br />

Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Ali Fuat<br />

GÜNAK ile Yönetim Kurulu Üyemiz Şefika SEYHAN<br />

HAS katıldılar.<br />

SKY TV Programı<br />

19 Ocak <strong>2011</strong><br />

İzmir SKY TV’de İnşaat Sektörünün konuşulduğu<br />

programda Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ inşaat<br />

sektörüyle ilgili görüşlerini aktardı.<br />

“Torba Yasa”ya Karşı Basın Açıklaması<br />

20 Ocak <strong>2011</strong><br />

- DİSK’in düzenlediği, Torba Yasaya karşı yapılan yürüyüş<br />

ve basın açıklamasına katılım sağlandı. Basmane<br />

Meydanı’nda toplanıldıktan sonra AKP İzmir İl binasına<br />

kadar yapılan yürüyüşün ardından basın açıklaması<br />

yapıldı.<br />

Enerji Kimlik Belgesi Röportajı<br />

25 Ocak <strong>2011</strong><br />

Anadolu Ajansı’nın Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) hakkında<br />

yaptığı röportaja Şube Yönetim Kurulu Üyelerimiz<br />

ve Şubemiz araştırma görevlisi Fırat ÜMMETOĞLU<br />

katıldılar.<br />

Karşıyaka Belediyesi Kent Konseyi Genel<br />

Kurulu<br />

25 Ocak <strong>2011</strong><br />

Karşıyaka Belediyesi Kent Konseyi Genel Kuruluna<br />

Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ katıldı.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 7


Şubeden<br />

“Torba Yasa”ya Karşı Basın Açıklaması<br />

31 Ocak <strong>2011</strong><br />

TBMM’de görüşülmeye başlanan “Torba Yasa”ya karşı<br />

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nce ortak düzenlenen “81<br />

İlden Geliyoruz, TBMM’ni Kuşatıyoruz” başlıklı basın<br />

açıklaması Konak Kemeraltı girişinde yapıldı. Basın<br />

açıklamasının metnini Bültenimizin TMMOB’den sayfalarında<br />

bulabilirsiniz.<br />

“Torba Yasa”ya Karşı TBMM Eylemi<br />

3 Şubat <strong>2011</strong><br />

TBMM önünde yapılması planlanan torba yasaya karşı<br />

basın açıklamasına Şube Başkanımız Ayhan Emekli<br />

katıldı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yöneticileri ve birçok<br />

milletvekilinin katıldığı eylem polis tarafından<br />

gaz bombası, cop ve tazyikli su kullanılarak engellendi.<br />

Bunun üzerine dört örgüt akşam saatlerinde<br />

Sakarya Caddesi’nde ortak bir basın açıklaması yaptı.<br />

İş Kazalarıyla İlgili Basın Açıklaması<br />

14 Şubat <strong>2011</strong><br />

Ülkemizde son dönemdeki iş kazaları ve genel olarak<br />

iş güvenliği konusunda yaşanan sorunlara ilişkin İzmir<br />

Tabip Odası, TÜRK-İŞ Bölge Temsilciliği, DİSK Bölge<br />

Temsilciliği, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu<br />

ve İzmir Barosu’nca İzmir Tabip Odası’nda gerçekleştirilen<br />

basın toplantısına katıldık.<br />

TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir<br />

Plancıları ve İşsizlik İzmir Yerel Kurultayı<br />

Hazırlık Toplantıları<br />

18 Şubat <strong>2011</strong><br />

TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve<br />

İşsizlik İzmir Yerel Kurultayı 1. Toplantısı EMO İzmir<br />

Şubesi’nde gerçekleşti. Toplantıya Şube Araştırma<br />

Görevlimiz Hüseyin KUZU katıldı. TMMOB Ücretli Mühendis,<br />

Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik İzmir Yerel<br />

Kurultayı tarihinin 2 Nisan <strong>2011</strong> Cumartesi günü olması<br />

kararlaştırıldı.<br />

25 Şubat <strong>2011</strong><br />

TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve<br />

İşsizlik İzmir İzmir Yerel Kurultayı 2. Toplantısı EMO<br />

İzmir Şubesi’nde gerçekleşti. Toplantıya Şube Araştırma<br />

Görevlimiz Hüseyin KUZU katıldı.<br />

Ocak-Şubat <strong>2011</strong><br />

Bilgisayar Kurslarımız<br />

Betonarme Yapıların Bilgisayar Ortamında<br />

Projelendirilmesi ve Çizimi – 1 (İdestatik)<br />

Kurs Süresi: 24 Saat<br />

Kurs Eğitmeni: İnş. Yük. Müh. Arslan KESKİN<br />

Kursiyer Sayısı: 25<br />

İnşaat Mühendisliğinde İleri Excel Uygulamaları<br />

Kurs Süresi: 24 Saat<br />

Kurs Eğitmeni: İnş. Müh. Mustafa ŞAHİN<br />

Kursiyer Sayısı: 26<br />

Enerji Kimlik Belgesi<br />

Uzmanlık Eğitimleri<br />

Şubemizde birincisi 12 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde başlayan<br />

Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlık eğitimlerinin altıncısı<br />

16 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde tamamlandı.<br />

18 saat süren ve içeriğinde mevzuat çalışmaları (Enerji<br />

Verimliliği Kanunu ve Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği<br />

vb.) ve BEP-TR programında girilen müstakil<br />

konut ve apartman gibi uygulamalı örnekler yer alan<br />

eğitimlerin sonunda yapılan sınavları başarıyla geçen<br />

110 üyemiz Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı oldu. Yoğun<br />

ilgi gören eğitimler devam etmektedir.<br />

Betonarme Yapıların Bilgisayar Ortamında<br />

Projelendirilmesi Ve Çizimi – 2 (Probina)<br />

Kurs Süresi: 24 Saat<br />

Kurs Eğitmeni:<br />

İnş. Müh. Özden Murat PEHLİVANOĞLU<br />

Kursiyer Sayısı: 26<br />

Şubemizin sürekli olarak açtığı kurslar web sitemizden ve e-posta yoluyla duyurulmaktadır. Açılacak kurslarla ilgili<br />

bilgi almak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.<br />

(Şubemiz kayıtlarındaki e-posta adresinizi güncelleyebilirsiniz.)<br />

www.imoizmir.org.tr<br />

8<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Şubeden<br />

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ KURULTAYI<br />

İZMİR ÇALIŞTAYI GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />

(29-30 Ocak 2010)<br />

Balıkesir, Çanakkale, İzmir ve Manisa Şubeleri birlikteliğinde<br />

29-30 Ocak <strong>2011</strong> tarihlerinde düzenlediğimiz<br />

İnşaat Mühendisliği Kurultayı İzmir Çalıştayı’nı üyelerimizin<br />

katılımlarıyla tamamlamış bulunmaktayız.<br />

İnşaat Mühendisleri Odası 42. Dönem Çalışma Programı<br />

doğrultusunda 9-10-11 Aralık <strong>2011</strong> tarihinde<br />

Ankara’da yapılması planlanan İnşaat Mühendisliği<br />

Kurultayına hazırlık olmak üzere planlanan çalıştaylar<br />

kapsamında düzenlenen İzmir Çalıştayı 29-30 Ocak<br />

<strong>2011</strong> tarihlerinde Şubemiz Sekreteryasında, İzmir,<br />

Manisa, Çanakkale ve Balıkesir Şubeleri birlikteliğinde<br />

düzenlendi.<br />

Meslek ve meslektaş sorunlarımızın belirlenmesinin ve<br />

çözüm önerilerinin üretilmesinin birinci adımı olan bu<br />

çalıştayda tartışmaya açılan;<br />

1. Mevzuattan Kaynaklı Sorunlarımız<br />

2. Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunlar<br />

3. Siyasal, Ekonomik ve Toplumsal Gelişmelerin Meslek<br />

Alanlarımıza Yansımaları<br />

4. Mühendislikte Kalite ve Güvenilirlik<br />

ana başlıkları altında toplam 12 alt başlığın tartışıldığı<br />

Çalıştayın Şubemizde yapılan ilk gününde; sabah<br />

oturumunda 6 çalışma grubu, öğle oturumunda diğer<br />

6 çalışma grubu çalışmalarını tamamladı. Çalıştayın<br />

Tepekule Kongre Merkezi Anadolu Salonu’nda yapılan<br />

ikinci günü, çalışma gruplarının sonuç raporlarını<br />

sunmasının ardından, salondan katkıların alınmasıyla<br />

tamamlandı.<br />

1. Mevzuattan Kaynaklı Sorunlarımız<br />

“Yapı Denetim Hakkında Kanun” başlığında “Yapı<br />

Denetim Bilinci”, “Yeni Yapı Denetim Kanunu Taslağı<br />

ve Mevcut Kanunla Karşılaştırılması”, “Yapı Denetim<br />

Uygulamaları” ve “Müteahhit ve Şantiye Şefi, Usta ve<br />

Kalfalara Yönelik Düzenlemeler” ele alınarak yapı denetim<br />

sistemiyle ilgili öneriler sunuldu.<br />

“Afet, Acil Durum ve Sivil Savunma Hizmetleri Kanunu<br />

Tasarısı Taslağı” başlığında mevcut mevzuatın<br />

değerlendirilmesiyle birlikte yeni tasarının bölüm ve<br />

madde bazında değerlendirilmesi yapılarak tespit<br />

edilen sorunlar hakkında öneriler sunuldu.<br />

“Kamu İhale Kanunu” başlığında “Yaklaşık Maliyetin<br />

Hesaplanmasının Değerlendirilmesi”, “Teknik Personelin<br />

Çalışma Şekilleri”, “Sınır Değerin Altındaki Tekliflerin<br />

Değerlendirmesi”, “Sözleşmesinde Olmayan<br />

İmalatlara Ait Birim Fiyatların Belirlenmesi”, “Fiyat<br />

Farkı Düzenlemesi”, “Özel İnşaatlara Ait İş Deneyim<br />

Belgelerinin Değerlendirilmesi” konuları ele alındı.<br />

“Yüksek Yapılar Yönetmeliği” başlığında “Yüksek Yapılar<br />

Yönetmeliğinin İnşaat Mühendisliği Açısından<br />

Kapsam ve İçeriği” konusu ele alınarak “Neden Yüksek<br />

Yapılar Yönetmeliği”ne ihtiyaç olduğu tartışıldı ve<br />

İzmir Büyükşehir Belediyesi Yüksek Yapılar Yönetmeliği<br />

değerlendirilerek konuya ilişkin öneriler sunuldu.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 9


Şubeden<br />

2. Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunlar<br />

“İşsizlik ve İstihdam, Çalışma Koşulları ve Ücret Politikaları”<br />

alt başlığında daha önce yapılan genel<br />

araştırmalar ve TMMOB İzmir İKK tarafından önceki<br />

yıl yapılan anket çalışması sonuçlarına da değinilerek<br />

sektördeki istihdam, çalışma koşulları, ücretler<br />

ve örgütlülük durumu değerlendirilerek inşaat mühendislerinin<br />

çalışma koşullarının düzeltilmesi için<br />

örgütlenme üzerine önerilerde bulunuldu.<br />

4. Mühendislikte Kalite ve Güvenilirlik<br />

“İnşaat Mühendisliği Eğitimi” başlığında mevcut durum<br />

ve kavramlar değerlendirilerek sorunlar vurgulandı.<br />

“Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz” sorusu tartışılarak<br />

çözüm önerilerinde bulunuldu.<br />

“Mesleki Dayanışma, Diğer Meslek Disiplinleri ile İlişkiler”<br />

başlığında “TMMOB Yasa ve Yönetmeliklerinin<br />

Meslek Alanlarının Belirlenmesi Yönünden İrdelenmesi”,<br />

“Diğer Meslek Disiplinlerinin Meslek Alanımıza<br />

Etkileri” ile “Farklı Alanlarda Çalışan İnşaat Mühendisleri<br />

Arasındaki Mesleki Dayanışmanın Sağlanması”<br />

konuları ele alındı. Meslektaşlarımızı koruyabilmemiz<br />

için meslekte uzmanlaşmanın önemi vurgulandı.<br />

“İMO’nun Mesleğimizde Nitelik Artışına Yönelik Çalışmaları”<br />

başlığında “Meslekiçi Eğitim”, “Mesleki Denetim”,<br />

“Yetkinlik ve Belgelendirme”, “Teknik Yayın” ve<br />

“Teknik Gezi” konuları ele alındı.<br />

3. Siyasal, Ekonomik ve Toplumsal Gelişmelerin<br />

Meslek Alanlarımıza Yansımaları<br />

“İnşaat Mühendisliği Açısından Planlama” başlığında<br />

“İnşaat Mühendisliği Açısından Altyapı ve Üstyapı<br />

Yatırım İşletmelerinin Planlanması ve Siyasal Boyutu”<br />

konusu ele alındı.<br />

“Altyapı ve Ulaşım Politikaları” başlığında “Dünden<br />

Bugüne Altyapı ve Ulaşım Yatırım Süreçlerinin Değerlendirilmesi”<br />

yapılarak öneriler sunuldu. Ayrıca<br />

yatırımcı kamu kurumlarının görev, yapılanma ve<br />

sorumlulukları örneklerle incelenerek önerilerde bulunuldu.<br />

“İnşaat Mühendisliğinde Etik” başlığında “Tanım ve<br />

Kavramlar”, “Mühendislikte Etik ve İlkeler”, “Günümüzde<br />

ve Tarihte İnşaat Mühendisliğinin Durumu”,<br />

“Etik Açısından Genel Sorunlar” konuları ele alınarak<br />

öneriler sunuldu.<br />

Son olarak yapılan “Genel Değerlendirme” başlıklı<br />

oturumda İMO Yönetim Kurulu Üyesi Galip KILINÇ,<br />

İMO İzmir Şube Başkanı Ayhan EMEKLİ, İMO İstanbul<br />

Şube Başkanı Cemal GÖKÇE, İMO Balıkesir Şube<br />

Başkanı Hikmet CESUR ve İMO Manisa Şube Başkanı<br />

Musa AYNURU çalıştayı ve mesleğimizin bugünkü<br />

durumunu değerlendirdiler.<br />

“Geleneksel Tarihi ve Kültürel Yapıların Onarım ve<br />

Güçlendirilmesi” başlığında konu ile ilgili yasal düzenlemeler<br />

incelenerek “Devletin ve Yerel Yönetimlerin<br />

Örgütlenme Biçimi” değerlendirildi. Konu ile ilgili<br />

mesleki ve kamusal sorumluluklarımızın altı çizilerek<br />

denetim süreçleri ele alındı ve öneriler sunuldu.<br />

10<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Şubeden<br />

ZEMİN VE TEMEL ETÜT<br />

RAPORLARI MESLEKİ<br />

DENETİM BEDELİ<br />

İMO Yönetim Kurulunun 5 Kasım 2010 tarihli toplantısında<br />

belirlenen, daha sonra 4 Aralık 2010<br />

tarihli toplantısında revize edilen Zemin Etüt Raporları<br />

mesleki denetim hizmet bedeli hesaplaması<br />

1 Ocak <strong>2011</strong> tarihinden itibaren aşağıdaki<br />

karar doğrultusunda uygulanacaktır.<br />

Yönetim Kurulunun “zemin ve temel etüt raporlarının<br />

mesleki denetim hizmet bedelinin<br />

01.11.<strong>2011</strong> tarihinden geçerli olmak üzere 30.TL/<br />

adet olarak güncellenmesine” seklinde sehven<br />

alınan 5 Kasım 2010 tarih ve 10/580 sayılı kararının,<br />

asağıdaki sekilde revize edilmesine, buna<br />

göre, Zemin ve Temel Etüt Raporlarının mesleki<br />

denetim hizmet bedelinin:<br />

- Parsel büyüklüğüne bağlı olarak en az 45.-TL<br />

(kırk bes Türk Lirası), 5000 m 2 ve üstü için 225.-TL<br />

(iki yüz yirmi bes Türk Lirası) alınmasına,<br />

- Arada kalan parsel alanları için mesleki denetim<br />

hizmet bedelinin asağıda gösterilen tablo yardımıyla<br />

belirlenmesine;<br />

Parsel<br />

Alanı<br />

( m 2 ) HBK/100<br />

Mesleki<br />

Denetim<br />

Bedeli<br />

Parsel<br />

Alanı<br />

( m 2 ) HBK/100<br />

Mesleki<br />

Denetim<br />

Bedeli<br />

500 8,00 45.TL 2800 4,35 137.TL<br />

600 7,26 49.TL 2900 4,32 141.TL<br />

700 6,73 53.TL 3000 4,30 145.TL<br />

800 6,33 57.TL 3100 4,27 149.TL<br />

900 6,02 61.TL 3200 4,25 153.TL<br />

1000 5,78 65.TL 3300 4,23 <strong>157</strong>.TL<br />

1100 5,58 69.TL 3400 4,21 161.TL<br />

1200 5,41 73.TL 3500 4,19 165.TL<br />

1300 5,26 77.TL 3600 4,17 169.TL<br />

1400 5,14 81.TL 3700 4,16 173.TL<br />

1500 5,04 85.TL 3800 4,14 177.TL<br />

1600 4,94 89.TL 3900 4,13 181.TL<br />

1700 4,86 93.TL 4000 4,11 185.TL<br />

1800 4,79 97.TL 4100 4,10 189.TL<br />

1900 4,73 101.TL 4200 4,08 193.TL<br />

2000 4,67 105.TL 4300 4,07 197.TL<br />

2100 4,61 109.TL 4400 4,06 201.TL<br />

2200 4,57 113.TL 4500 4,05 205.TL<br />

2300 4,52 117.TL 4600 4,04 209.TL<br />

2400 4,48 121.TL 4700 4,03 213.TL<br />

2500 4,44 125.TL 4800 4,02 217.TL<br />

2600 4,41 129.TL 4900 4,01 221.TL<br />

2700 4,38 133.TL 5000 4,00 225.TL<br />

HBK: Hizmet Bedeli Katsayısı AK: Artı Katsayısı (<strong>2011</strong> için 1,125 olarak<br />

belirlenmitir)<br />

Meslek Denetim Bedeli : (parsel alanı x HBK/100 x AK)<br />

OCAK-ŞUBAT <strong>2011</strong>’DE YAYINLANAN<br />

YASA VE YÖNETMELİKLER<br />

Yürürlüğe giren yasa ve yönetmelikler şunlardır:<br />

• Borçlar Kanunu (4 Şubat <strong>2011</strong> tarih, ve 27836 Sayılı<br />

Resmi Gazete)<br />

• Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli<br />

Hakkında Kanun (4 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27836 Sayılı<br />

Resmi Gazete)<br />

• İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun (8 Şubat<br />

<strong>2011</strong> tarih, 27840 Sayılı Resmi Gazete)<br />

• Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (9 Şubat <strong>2011</strong><br />

tarih, 27841 Sayılı Resmi Gazete)<br />

• Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Tebliğ (9 Şubat <strong>2011</strong> 27841 Sayılı Resmi Gazete)<br />

• Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlarına ve Eğitici Kuruluşlara<br />

Verilecek Eğitimlere İlişkin Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Tebliğ (12 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27844 Sayılı<br />

Resmi Gazete)<br />

• Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/eec) Kapsamında<br />

Türk Standartları Enstitüsünün Onaylanmış<br />

Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğde Değişiklik<br />

Yapılmasına Dair Tebliğ (21 Şubat <strong>2011</strong> tarih,<br />

27853S. Sayılı Resmi Gazete)<br />

• Yapı İşleri İnşaat, Makine ve Elektrik Tesisatı Genel<br />

Teknik Şartnamelerine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılması<br />

Hakkında Tebliğ (21 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27853 Sayılı<br />

Resmi Gazete)<br />

• Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Yönetmelik (24 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27856<br />

Sayılı Resmi Gazete)<br />

• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanununun 10 uncu<br />

Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 3<br />

üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre <strong>2011</strong> Yılında Uygulanacak<br />

Olan İdarî Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (24<br />

Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27856 Sayılı Resmi Gazete)<br />

• Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliği 25 Şubat<br />

<strong>2011</strong> tarih, 27857 Sayılı Resmi Gazete)<br />

- Mera Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında<br />

Yönetmelik (25 Şubat <strong>2011</strong> tarih; 27857 Sayılı Resmi<br />

Gazete)<br />

• Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (25 Şubat <strong>2011</strong><br />

tarih, 27857 (Mükerrer) Sayılı Resmi Gazete)<br />

- Yapı Denetimi Kuruluşlarının Faaliyetlerinin Denetlenmesi,<br />

Denetim Faaliyetlerinin Durdurulması Ve İzin<br />

Belgelerinin İptal Edilmesinin Usûl ve Esaslarına Dair<br />

Tebliğ (26 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27858 Sayılı Resmi Gazete)<br />

İlgili yasa ve yönetmeliklere Şubemizin web sayfasından<br />

ulaşılabilir: www.imoizmir.org.tr<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 11


Şubeden<br />

TMMOB DEMOKRASİ KURULTAYI<br />

Tahsin Vergin Anısına<br />

İZMİR YEREL KURULTAYI<br />

Değerli Üyemiz,<br />

TMMOB 41. Dönem Genel Kurulunda; 1998 yılında düzenlenen TMMOB<br />

Demokrasi Kurultayının ikincisinin <strong>2011</strong> yılı içerisinde yapılması kararlaştırılmıştır.<br />

Kurultay yöntemi olarak İl/İlçe Koordinasyon Kurulları sorumluluğunda,<br />

tüm üyelerin katılımıyla yerel kurultaylar yapılması benimsenmiştir.<br />

İzmir’de Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi sekreteryasında 7 Mayıs<br />

<strong>2011</strong> tarihinde yakın dönemde kaybettiğimiz “Tahsin Vergin” Anısına<br />

düzenlenecek olan TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı’nda Şubemiz<br />

Kentleşme ve Yerel Yönetimler başlığında çalışma yapacaktır.<br />

İzmir Yerel Kurultayına hazırlık olması amacıyla 23 Nisan <strong>2011</strong> tarihinde<br />

TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı Hazırlık Çalıştayı gerçekleştirilecektir.<br />

TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı’nda tartışılacak konu başlıkları aşağıda<br />

sıralanmıştır.<br />

1. Demokrasi ve Temel İlkeler<br />

2. Temel Hak ve Özgürlükler<br />

3. Çalışma Yaşamı<br />

4. Yerel Yönetimler ve Kentleşme<br />

5. Doğal Varlıklar, Ekoloji ve Enerji<br />

6. Tarım ve Gıda<br />

7. Ekonomi<br />

8. Bilim ve Teknoloji<br />

9. Kadın<br />

10. Kürt Sorunu<br />

TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı ve Hazırlık Çalıştayına katılımınızı ve katkınızı bekleriz.<br />

TMMOB ÜCRETLİ MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCILARI VE<br />

İŞSİZLİK KURULTAYI İZMİR YEREL KURULTAYI<br />

Değerli Üyemiz,<br />

TMMOB Yönetim Kurulunun 9 Ekim 2010 tarihli toplantısında <strong>2011</strong> yılı içerisinde<br />

TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı<br />

yapılması kararlaştırılmıştır. Kurultay yöntemi olarak İl/İlçe Koordinasyon<br />

Kurulları sorumluluğunda tüm üyelerin katılımıyla yerel kurultaylar yapılması<br />

benimsenmiştir.<br />

Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi koordinatörlüğünde 2 Nisan <strong>2011</strong><br />

tarihinde Tepekule Kongre Merkezinde yapılacak olan TMMOB Ücretli Mühendis,<br />

Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı İzmir Yerel Kurultayı’nda<br />

Şubemiz “Ücretli Çalışan Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Çalışma<br />

Koşulları, Asgari Ücret ve Ücretler” konusunda çalışma yapacaktır.<br />

TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı İzmir<br />

Yerel Kurultayı’nda tartışılacak konu başlıkları:<br />

1.Ücretli MMŞP çalışma yaşamını belirleyen yasalar<br />

2.Ücretli MMŞP ların çalışma koşulları, asgari ücret ve ücretler<br />

3.Ücretli çalışan MMŞP lerin özlük hakları ve iş güvencesi, kapitalizmin krizleri<br />

ve özlük haklarına etkileri<br />

4.Özelleştirmenin, işsizliğin ve güvencesizliğin MMŞP üzerindeki etkileri,<br />

örgütlenme ve sendikasızlaşma<br />

2 Nisan <strong>2011</strong> tarihinde Saat 10:00 da Tepekule Kongre Merkezinde yapılacak<br />

olan TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı<br />

İzmir Yerel Kurultayı’na katılımınızı ve katkınızı bekleriz.<br />

12<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Şubeden<br />

İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ANA BİNA CEPHE ONARIMI İŞİNDE<br />

MEYDANA GELEN İŞ KAZASI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI<br />

3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> tarihindeiki taşeron işçisinin İzmir Büyükşehir Belediyesi dış cephe boyasını yaparken hayatını kaybetmeleri<br />

üzerine Şubemiz tarafından yapılan basın açıklaması. 07.03.<strong>2011</strong><br />

03.03.<strong>2011</strong> Perşembe günü 08.30 da İzmir Büyükşehir<br />

Belediyesi dış cephenin boyanması işinde taşeron şirkette<br />

çalışmaya başlayan iki işçi çelik halatın kopmasıyla<br />

beton zemine düşerek hayatlarını kaybetmiştir.<br />

Son günlerde iş kazalarından doğan ölümlerin çoğaldığı<br />

ve inşaat iş kolunda ölüm oranlarının diğer işkollarına<br />

göre yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle<br />

işverenlerin iş güvenliği konusunda çok hassas<br />

olmaları gerekmektedir.<br />

6. katta çalışırken çelik halatın asma iskeleden kopmasıyla,<br />

iskeleyle birlikte üçüncü kattaki iskeleye düşen<br />

işçiler, buradan da üçüncü kattaki iskelenin de kopması<br />

üzerine yere düşerek beton zemine çakılmışlardır.<br />

İskelenin altında kalan işçiler çıkarılıp hastaneye kaldırılmışlarsa<br />

da yaşamlarını yitirmişlerdir.<br />

Özellikle askı iskelede çalışan işçilerin işe başlamadan<br />

önce sağlık kontrollerinin ve sigortalarının yapılıp<br />

yapılmadığının, işçilerin emniyet kemerlerini<br />

takıp takmadıklarının, emniyet kemerlerinin CAN<br />

HALATI’na bağlı olup olmadığının, iş iskelelerinin<br />

tekniğe uygun olup olmadığının, iskelelerin ve<br />

halat motorunun periyodik kontrolünün yapılıp<br />

kontrol formuna işlenip işlenmediğinin, emniyet<br />

kemerlerinin iskeleye takıldığı yuvaların güvenli<br />

olup olmadığı belli değildir. Eğer bu kontroller<br />

sağlıklı olarak yapılmış olsaydı bu kaza meydana<br />

gelmeyecekti.<br />

Görevli teknik eleman tarafından iş iskelelerinin güvenli<br />

olup olmadığı, emniyet kemerlerinin takılacağı<br />

yuvaların sağlıklı olup olmadığı, çelik halatın sağlamlığı,<br />

yıpranıp yıpranmadığı denetlenmiş olsaydı biri<br />

öğrenci iki işçi yaşamını yitirmezdi. Bu nedenle bu iş<br />

kazası da diğer iş kazaları gibi kader değildir.<br />

İş kazasında yaşamını yitiren 26 yaşındaki Nesih<br />

Taşkın’ın yaşamı bize bugünkü eğitim sistemimize ve<br />

yoksulluğun geldiği noktaya ayna tutması açısından<br />

çok önemlidir.<br />

İki yıl önce Iğdır Üniversitesini kazandığı halde ekonomik<br />

sıkıntılardan dolayı kaydını dondurarak ailesinin<br />

yanına İzmir’e dönen Nesih Taşkın bu sene de<br />

Amasya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik ve<br />

Elektronik bölümünü kazandı. İlk dönem okula kaydını<br />

yaptırıp derslerine devam eden Nesih; ikinci dönem<br />

harcını ödeyemediğinden öğrenimini dondurdu. Harç<br />

parasını biriktirmek için İzmir’e dönen ve iki gün önce<br />

taşeron şirketinde dış cephe boyasında çalışmaya başlayan<br />

ve yaşamını yitiren Nesih Taşkın’ın durumu gerçekten<br />

trajedidir.<br />

Eğitim parasız olsaydı, yoksul bir ailenin çocuğu olmasaydı,<br />

taşeron sistemi olmasaydı ve iş güvenliği tekniğe<br />

uygun olarak uygulansaydı Nesih Taşkın bugün<br />

yaşıyor olacaktı. Odamız taşeron sistemine ve iş güvenliğinin<br />

özelleştirilmesine karşı çıkmaktadır. İş güvenliği<br />

ve işçi sağlığının kamu kurumları tarafından<br />

denetlenmesinden yana tavır almakta ve bu konuda<br />

hukuki mücadelesini sürdürmektedir.<br />

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak iki işçinin<br />

yaşamını yitirmesine neden olan bu olaydan dolayı<br />

duyduğumuz üzüntüyü bildiriyor, bu tür iş kazalarının<br />

kader olmadığını, iş güvenliğinin tam uygulanması<br />

için gereken önlemlerin alınarak işçi ölümlerinin durdurulmasını<br />

istiyoruz.<br />

Yaşamını yitiren işçi kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı<br />

ve sabır diliyoruz.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 13


İMO’dan<br />

DENETİMSİZLİK İŞ CİNAYETLERİNE DAVETİYE ÇIKARIYOR<br />

10 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde Kahramanmaraşta yaşanan göçük nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası tarafından<br />

yapılan açıklama.<br />

Son günlerde arda arda yaşanan iş cinayetleriyle sarsılıyoruz.<br />

Ankara’da OSTİM ve İVEDİK’de yaşanan ve 20 işçinin yaşamını<br />

yitirdiği iş cinayetinin etkileri sürerken bu kez Kahramanmaraş<br />

Afşin-Elbistan Linyitleri B Termik Santrali’nde<br />

yaşanan ve bir kişinin yaşamını yitirdiği, 9 kişinin ise halen<br />

göçük altında olduğu haberlerini aldık. Üstelik bu sefer yaşanan<br />

iş cinayeti göz göre işçilerin ölüme yollanması nedeniyle<br />

yaşandı.<br />

Daha dört gün önce aynı bölgede göçük yaşanmış, 1 işçi<br />

yaşamını yitirmiş 9 işçi yaralanmıştı. Termik Santrali bir an<br />

önce işletmeye açmak isteyen Park Holding’in sahipleri gerekli<br />

tedbirler alınmadan bölgede göçük kaldırma çalışmaları<br />

başlatmış ve gelinen aşamada 1 işçinin ölümüne neden<br />

olmuş, akıbetleri bilinmeyen aralarında mühendislerin de<br />

olduğu 9 kişinin göçük altında olmasına ortam hazırlamışlardır.<br />

Termik Santralin B ünitesi üç yıl önce özelleştirilmiş ve Park<br />

Holding’e devredilmiştir. Yerel kaynaklar, özelleştirmesinin<br />

ardından denetimsizliğin arttığına, işletmenin kar hırsıyla<br />

maden göbeğinde var olan maden rezervini çekip aldığına,<br />

daha önceleri ölümlü göçüklerin yaşanmadığına ancak<br />

özelleştirilmenin ardından bu tür göçüklerin yaşanmaya<br />

başlandığına dikkat çekiyorlar.<br />

Afşin-Elbistan’da yaşanan son iş cinayeti ve diğer iş cinayeti<br />

örnekleri bir kez daha bizlere hem sosyal devlet olgusunun<br />

yok edilme girişimleri sonucu gerçekleştirilen özelleştirmelerin<br />

ardından işverenlerin iş güvenliği ve işçi sağlığını<br />

öncelikleri arasına almadıklarını hem de devletin yeterli denetimlerde<br />

bulunmadığını göstermektedir.<br />

İstatistiklere göre, Türkiye ölümlü iş kazaları alanında<br />

Avrupa’da birinci dünyada ise ikinci sırada bulunmaktadır.<br />

Türkiye’de en sık iş kazasının yaşandığı sektörler sıralamasında<br />

inşaat sektörü ise maalesef üçüncü sırada yer alıyor.<br />

Yine çarpıcı olan diğer bir istatistik ise <strong>2011</strong> yılının başından<br />

bu yana 50 kişinin iş cinayetleri sebebiyle yaşamını yitirdiğidir.<br />

Rakamlar oldukça çarpıcı. Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin<br />

sorunlu bir alan olduğu ve her yıl binlerce kişinin<br />

bu sebeple yaşamını yitirdiği bilinen bir gerçektir. Yine bilinen<br />

bir diğer gerçek ise siyasi iktidarın bu alanda gerekli<br />

önlemler almadığı, işçi sağlığını işverenin insafına bıraktığıdır.<br />

Emek ve meslek örgütleri Meclis Genel Kurulu’nda değerlendirilen(!)<br />

ve peyderpey kabul edilen “Torba Yasa”ya işte<br />

tam da bu nedenlerle karşı çıkmaktadır. Türkiye’de çalışma<br />

yaşamı her geçen gün biraz daha işverenin lehine, çalışanların<br />

aleyhine düzenleniyor ve bu tercihin doğal bir sonucu<br />

olarak her geçen gün artan ölümlü iş cinayetleri yaşanıyor.<br />

OSTİM’de, İVEDİK’te ve Kahramanmaraş’ta yaşadığımız işçi<br />

cinayetleri siyasi iktidarı bir kez daha iş güvenliği ve işçi sağlığı<br />

alanını düşünmeye, değerlendirmeye ve acil önlemler<br />

almaya davet ediyor.<br />

Yeni iş cinayetlerinin yaşanmaması için siyasi iktidara bir<br />

kez daha sesleniyoruz: iş cinayetlerini önlemek mümkün.<br />

Çalışanların yaşam hakkını işverenlerin kar hırsına terk etmeyin.<br />

Gerekli önlem ve tedbirleri biran evvel alın.<br />

14<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İMO’dan<br />

AKP’NİN SOSYAL DEVLETİ YOK ETME GİRİŞİMLERİNE SESSİZ KALMAYACAĞIZ<br />

İnşaat Mühendisleri Odası, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Torba Yasa Tasarı üzerine değerlendirmeleriyle ilgili<br />

olarak 28 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı<br />

AKP‘nin çalışanlara oynadığı yeni bir oyunla karşı karşıyayız<br />

İktidarda bulunduğu süre içerisinde çalışanların haklarını<br />

yok etmeye, sosyal devlet olgusu yerine “piyasacı devlet”<br />

mantığını inşa etmeye kararlı olan AKP Hükümeti’nin çalışanlar<br />

üzerinde oynadığı yeni bir oyunla karşı karşıyayız.<br />

Çalışma yaşamına işveren penceresinden bakmaktan, bunu<br />

açık açık savunmaktan imtina etmeyen ve gerekli mevzuat<br />

değişikliklerini hayata geçirme önünde hiçbir engel tanımayan<br />

AKP Hükümeti bu sefer “torba yasayla” çalışanların<br />

haklarına yeni kısıtlamalar getirmeye hazırlanıyor. Üstelik<br />

bu sefer yalnızca işçilerin değil kamu çalışanlarının haklarını<br />

düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda da<br />

değişiklik yapılmak isteniyor.<br />

Toplumsal yaşamı neo-liberal politikalar çerçevesinde düzenlemeye<br />

çalışan AKP Hükümeti, Torba Yasa Tasarısıyla<br />

çalışanların güvencelerini ortadan kaldırıyor, örgütlenme<br />

haklarını ellerinden alıyor.<br />

Bu amaçla 2010 yılı içerisinde 657 sayılı Devlet Memurları<br />

Kanunu‘nda da değişiklik yapılmasına ilişkin hükümler taşıyan<br />

iki tasarı hazırlayan AKP Hükümeti, tasarıların ilkini 9<br />

Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına sunmuş ancak<br />

tasarı “TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu”nun gündemine<br />

alınmamıştı.<br />

Bir önceki tasarıda çalışanların aleyhine olan hükümleri<br />

aynen koruyarak ikinci bir tasarı hazırlayan AKP Hükümeti<br />

Torba Yasa Tasarısı adını verdiği tasarıyı 25 Ocak <strong>2011</strong> tarihinden<br />

bu yana Meclis Genel Kurulu‘nda görüşüyor ve<br />

madde madde yasalaştırıyor.<br />

Ancak “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal<br />

Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı<br />

Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Kanun Tasarısı” adıyla hazırlanan ikinci tasarıyla<br />

sadece çalışanlara değil toplumun tümüne büyük bir<br />

oyun oynanıyor.<br />

Yeni tasarıda vergi affı, emekli zammı, öğrenci affı gibi kamuoyunun<br />

büyük bir kesimi tarafından merakla beklenen<br />

yasal değişiklikler ile çalışanların istihdamında planlanan<br />

hak kısıtlamaları birlikte düzenleniyor.<br />

Kamu hizmeti gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren<br />

bir alanda yapılmak istenen hak gaspları ile yine toplumun<br />

geniş kesimleri tarafından beklenen “af”ların birlikte düzenlenmesi<br />

tam anlamıyla bizlere oynanan bir tür “Ali Cengiz”<br />

oyunudur.<br />

Çalışanların haklarında olumsuz değişiklikler öngören bir<br />

tasarının özellikle “vergi affı” ve “öğrenci affı” gibi konularla<br />

birlikte ele alınmasındaki temel amacın aftan yararlananların<br />

desteğini almak olduğu görülmektedir. Bu durum, tasarının<br />

getirdiği hak kayıpları ve sosyal devletin tasfiyesi ile<br />

emekçi kesimler üzerinde oluşacak olumsuz etkilere karşı<br />

gelişen haklı ve meşru muhalefeti yürütenleri, “vergi affı” ve<br />

“öğrenci affı” üzerinden tasarıyı destekleyenlerle karşı karşıya<br />

getirme tehlikesi barındırmaktadır.<br />

Tasarıyla kamu çalışanlarının hakları nasıl yok edilecek?<br />

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nu tamamen değiştirme<br />

niyetini taşıyan siyasi iktidar, Torba Yasayla hem bu<br />

amacının önemli bir bölümünü hayata geçirmekte hem de<br />

işçilerin haklarını işveren lehine zayıflatmaya soyunmaktadır.<br />

AKP Hükümeti bu tasarıyla iddia ettiği gibi “memur sendikaları,<br />

sivil toplum kuruluşları ve çalışanların makul ve<br />

uygun görülen isteklerini karşılamayı” değil, neo-liberal<br />

politikaları çalışma yaşamında tam anlamıyla uygulamaya<br />

koymayı hedeflemektedir.<br />

Tasarı genel olarak<br />

“Kamu hizmeti”ni ortadan kaldırarak, her vatandaşın “siyasal<br />

hakkı” olan kamu hizmetinde çalışma hakkını yok etmeyi,<br />

Anayasanın değiştirilemez hükümlerden biri olan “sosyal<br />

devlet ilkesi”nin en temel mekanizmasını ve sayısı 3 milyon<br />

olan kamu personelinin iş güvenceli kariyerini ortadan<br />

kaldırmayı; işçilerin zaten sınırlı olan iş güvencelerini iyice<br />

zayıflatmayı, sendikalarda örgütlenmeyi yok etmeyi, taşeronlaşmanın<br />

önünü açmayı ve işverenin üzerindeki yükü<br />

azaltmayı amaçlamaktadır.<br />

Tasarının olumsuz yönlerini gizleme amacıyla vitrin niyetine<br />

sunulan “izin hakları ile kadın ve engelli çalışma koşullarında<br />

yapılan iyileştirmeler” dışarıda bırakıldığında kamu<br />

çalışanlarının hak kayıpları üç temel noktada düzenlenmektedir.<br />

Siyasal iktidarın “kadro kaldırma yetkisi”nin sık ve yaygın<br />

kullanılabilir kılınması.<br />

Tasarı ile siyasal iktidarın “kadro kaldırma yetkisini” sık ve<br />

yaygın kullanabilmesine olanak tanınmaktadır. Temel memur<br />

güvencesini ortadan kaldıran bu değişiklikle birlikte,<br />

“kadro kaldırma yetkisi” tüm kamu sistemini sürekli tehdit<br />

edecek bir yetki olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />

böylece siyasal iktidarın kamu personeli<br />

üzerinde yapacağı partizanca işlemlerin kapısı sonuna kadar<br />

açılacaktır.<br />

Üst kademe yöneticilik makamlarının özel sektöre ve serbest<br />

meslek sahiplerine açılması.<br />

Tasarı yöneticilik görevleri için değerlendirmeyi “sicil sistemi”<br />

dışına çıkarmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12<br />

yıl hizmeti yeterli saymakta ve bu sürenin hesabında özel<br />

kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />

dikkate alınacağını hükme bağlamaktadır. Özel sektöre<br />

ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici<br />

olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte, kamu yönetiminin<br />

üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla gelip<br />

gidecek “siyasal kadrolara” dönüştürülecek, memuriyet<br />

kariyer sisteminin taşıyıcısı olan “piramidin tepesi” kariyer<br />

sistemine kapanacaktır.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 15


İMO’dan<br />

Sicil değerlendirme sisteminin yerine “disiplin” ile “ödül”<br />

uçları üzerinde yükselen “performans değerlendirme<br />

sistemi”nin getirilmesi.<br />

Tasarı sicil sistemini ortadan kaldırılmakta, insan doğasının<br />

benmerkezci ve kişisel çıkar odaklı olduğu kabulüne dayanan<br />

liberal değerler üzerine kurulan ödüllendirme-cezalandırma<br />

çerçevesinde bir performans değerlendirme sistemi<br />

kurmaktadır. Kolektif bir iş olan kamu hizmetini performans<br />

değerlendirme sistemi ile bireysel rekabete dayalı bir<br />

iş haline getiren değişikliklerle kamu hizmeti kavramının<br />

altı boşaltılmaktadır.<br />

Özetle tasarı ile<br />

Kamu hizmetini tasfiye etme politikasının önü açılmaktadır.<br />

Tasarı, kendi içinde danışma, görüşme, tartışma, direnme<br />

yollarını kapatmakta, iç dengeleme mekanizmaları olmayan,<br />

siyasal iktidarın ve başlıca toplumsal güç odaklarının<br />

vurucu aleti haline gelmiş bir yönetim aygıtı öngörülmektedir.<br />

Üst kademe yöneticilik makamları siyasal kadroların ve<br />

özel sektör aktörlerinin iş görme yerlerine dönüştürülmektedir.<br />

Bunlar, hükümetle gelip hükümetle gitmekle birlikte,<br />

emir-komuta makamlarında kamu kaynaklarına yön veren<br />

ve bütün bir yönetim aygıtını ve personelini yönlendirip<br />

değerlendiren kadrolar olarak iş göreceklerdir. Emirlerinde<br />

çalışacak olanların güvenceden yoksun oldukları ve bir<br />

yandan disiplin bir yandan da bunların takdirlerine bağlanmış<br />

ödüllemeye dayalı performans değerlendirme sistemine<br />

bağlandıkları düşünüldüğünde, bu yeni elitin etkilerinin<br />

yalnızca genel politika belirleme ile sınırlı kalmayacağı,<br />

doğrudan uygulamanın ayrıntılarına da uzanacağı açıkça<br />

görülmelidir.<br />

Bu noktada Anayasada “Çalışma Hakkı ve Ödevi”nin “Sosyal<br />

ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ana başlığı altında;<br />

“Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı”nın ise “Siyasal Haklar ve<br />

Ödevler” içerisinde sayıldığının hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.<br />

Bu ayrımın temel felsefesini kamu adına karar<br />

verenlerin siyasal iktidarın baskılarının yanında farklı çıkar<br />

gruplarına karşı da kamu adına korunması gerekliliğinde<br />

aranmalıdır. Bu niteliği ile kamu hizmetine girme siyasal bir<br />

öz taşımaktadır. Tasarı getirdiği hükümlerle kamu hizmetini<br />

ve bu hizmeti görenleri kamu adına koruma anlayışından<br />

vazgeçildiğini de işaret etmektedir.<br />

Tasarı, kamu hizmetinin ve dolayısıyla kamu yönetimi<br />

örgütlenmesinin kapsamlı ve sürekli tasfiyesini gerçekleştirmek<br />

amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaç, ancak, kamu<br />

personel rejiminin memurluk ve kariyer sisteminden çıkarılmasıyla,<br />

sözleşmelilik ve kadro sistemine geçirilmesiyle<br />

gerçekleştirilebilir.<br />

Tasarı, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden çıkaracak bir<br />

nitelikte olması nedeniyle sadece 657 sayılı yasaya tabi çalışanları<br />

değil toplumun tüm emekçi kesimlerini olumsuz<br />

etkileyecek bir özellik taşımaktadır.<br />

Torba Yasa iş yaşamına neler getiriyor?<br />

Tasarı yasalaşırsa<br />

Asgari ücret hesaplamasında belirlenen 16 yaş sınırı 18‘e<br />

çıkarılacak. Böylece 16-18 yaş arasındaki 200 binden fazla<br />

gencin asgari ücretleri yaklaşık 80 TL azaltılacak.<br />

Kısmi süreli çalıştığı için sigorta primi eksik yatanlar eksik<br />

süreyi 30 güne tamamlayacak ve farkı kendileri ödeyecekler.<br />

Ödememeleri durumunda devletin sağlık hizmetinden<br />

yararlanamayacaklar.<br />

Tasarıda 18-29 yaş arası erkekler ile 18 yaş üstü kadınları<br />

istihdam eden işverenlerin sigorta primlerinin işveren tarafından<br />

ödenmesi gereken tutarı, işe alındıkları tarihten<br />

itibaren İşsizlik Sigortası Fonu‘ndan karşılanacak. Bu durum<br />

30 ve daha yukarı yaşlardaki çalışanları işten atılma tehdidiyle<br />

karşı karşıya bırakacak. “İstihdam artırma niyetiyle”<br />

yapılan bu düzenlemeler ne yazık ki aynı zamanda yeni işsizler<br />

yaratma tehlikesi taşımaktadır.<br />

Şirketler kadrolu işçi çalıştırmak yerine, sadece ihtiyacı olduğunda<br />

işçi çalıştıracak, böylece kısa süreli çalıştırmanın<br />

yolu açılacak. Geriye kalan süreyi 30 güne tamamlamak için<br />

kendi cebinden primini yatıramayan hiçbir çalışan, ömür<br />

boyu emekli olamayacaktır.<br />

İşe alımlarda deneme süresi 2 aydan 4 aya çıkarılacak ve<br />

buna karşılık ücret ödenmeyecek.<br />

Tasarıyla aynı zamanda İl Özel İdarelerinde çalışan yaklaşık<br />

80 bin işçinin sendikasızlaştırılmasının önü açılacak.<br />

İnşaat Mühendisleri Odası mesleki ve toplumsal sorumluğu<br />

gereği kamuda çalışan mühendis ve mimarların, sayıları üç<br />

milyonu bulan kamu çalışanlarının ve özel sektörde çalışan<br />

işçilerin haklarını korumak adına, Torba Yasa‘nın çalışanlarla<br />

ilgili hükümlerine karşı çıkmaktadır.<br />

Çalışanların haklarında ve 657 sayılı Devlet Memurları<br />

Kanunu‘nda yapılmak istenen değişiklikler vergi affı, öğrenci<br />

affı gibi yasa tasarılarıyla birlikte ele alınamaz.<br />

Kamu çalışanlarıyla ilgili yapılacak bir düzenleme, kamusal<br />

alanın taşıdığı özellikler nedeniyle ayrıca değerlendirilmeli<br />

ve konunun sosyal taraflarıyla ele alınmalıdır.<br />

Kamu hizmeti veren kamu çalışanlarının güvencesiz koşullarda<br />

çalıştırılmaları “kamu hizmeti” kavramının temel anlayışına<br />

aykırıdır. Dolayısıyla üç milyon kamu çalışanı güvencesiz<br />

çalışmaya mahkûm edilemez. Tasarıda ilgili alanlarda<br />

yapılan değişiklikler derhal geri çekilmelidir.<br />

İnşaat Mühendisleri Odası, siyasal iktidarın, Anayasa‘nın<br />

vazgeçilmezlerinden olan sosyal devlet anlayışını tamamen<br />

ortadan kaldıran, yerine neoliberalizmin piyasacı<br />

anlayışını ikame eden yaklaşıma şimdiye kadar nasıl karşı<br />

durduysa bundan sonra da karşı durmaya devam edecektir.<br />

Odamız, TMMOB, KESK, DİSK ve TTB‘nin açıkladığı eylem<br />

planı doğrultusunda 31 Ocak-3 Şubat <strong>2011</strong> tarihleri arasında<br />

alanlarda tüm örgütsel yapısıyla çalışanların yok edilmek<br />

istenen haklarını savunacaktır.<br />

Bu doğrultuda tüm üyelerimizi TMMOB‘nin içinde yer aldığı<br />

platformun Torba Yasa‘ya karşı düzenleyeceği eylem ve<br />

etkinliklere karşı duyarlı olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.<br />

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası<br />

16<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İMO’dan<br />

MESLEKTAŞLARIMIZI “GÜVENCELİ İŞ, GÜVENLİ GELECEK İSTİYORUZ”<br />

KAMPANYASINA DESTEK OLMAYA DAVET EDİYORUZ.<br />

İMO Ankara Şubesi’nin imza kampanyası<br />

Günümüzde mühendislerin çalışma yaşamları teknolojinin,<br />

üretim ilişkileri ve üretici güçlerin gelişim ve dönüşümüne<br />

bağlı olarak tarihsel bir değişim göstermektedir. Özel<br />

sektörde istihdam edilen ücretli mühendis sayısı hızla artmıştır,<br />

artmaya devam etmektedir. Plansız ve altyapısız bir<br />

şekilde her ilde bir üniversite açılmasına bağlı olarak artan<br />

mezun sayısı ve sıklaşan krizler, meslektaşlarımızın emeğinin<br />

vasıfsızlaşmasına ve ucuz iş gücünün oluşmasına neden<br />

olmaktadır. Bu dönemde işsizlik, çalışma koşullarının<br />

niteliksizleşmesi, çalışma saatlerinin uzaması, düşük ücretler,<br />

iş güvencesinden yoksun mezarda emeklilik ve mesleğimizin<br />

itibarsızlaştırılması en önemli sorunlarımız olarak<br />

öne çıkmaktadır. Meslektaşlarımıza ve mesleğimize dönük<br />

yaşanan bu olumsuzluklara karşı aşağıda ifade etmiş olduğumuz<br />

10 talebimizi TBMM’ye ulaştırmak üzere tüm inşaat<br />

mühendislerine imzaya açıyoruz. Bütün meslektaşlarımızı<br />

imza kampanyasına destek olmaya davet ediyoruz.<br />

TALEPLERİMİZ<br />

1. Son yıllarda mühendislerin ücretleri büyük bir hızla tırpanlanmakta,<br />

750-800 TL’ ye çalışmak zorunda bırakılan<br />

meslektaşlarımız bulunmaktadır. Ayrıca SSK primleri gerçek<br />

ücretler üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırılmaktadır.<br />

<strong>2011</strong> yılı odamızın belirleyeceği inşaat mühendisliği asgari<br />

ücretinin yasal güvence altına alınmasını, SSK primlerini gerçek<br />

ücretler üzerinden yatırmayan işyerleri için gerekli cezai<br />

işlemlerin yapılmasını talep ediyoruz.<br />

2. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımız, zorunlu mesailerle<br />

birlikte günlük 12 saate varan çalışma süreleri ile karşı<br />

karşıya bırakılmaktadır. Üstelik birçok işyerinde mesaileri<br />

kayıt altına alınmamakta, yasal izinleri işverenleri tarafından<br />

gasp edilmektedir.<br />

Haftalık çalışma sürelerinin kamu ve özel sektörde 40 saate<br />

eşitlenmesini, fazla mesai ücretlerinin eksiksiz ödenmesini,<br />

yasal izin haklarının tümünün kullandırılmasını, çalışanların<br />

bu haklarını gasp eden işyerlerine cezai yaptırım uygulanmasını<br />

istiyoruz.<br />

3. Birçok işyerinde teknik elemanlara ilişkin işler mühendislere<br />

yaptırılmazken, meslektaşlarımız mühendislik mesleği<br />

dışındaki işlerde de çalışmaya zorlanmaktadır. Bu bazen işverenin<br />

banka vb. işlemleri, bazen özel yaşamı ile ilgili işler<br />

olabilmektedir.<br />

Mesleğimize dönük itibarsızlaştırma saldırısına karşı, üretim<br />

sürecinde etkili ve nitelikli mesleki koşulların sağlanmasını,<br />

mühendislerin görev tanımlarının dışında çalışmalarının ve<br />

angaryanın engellenmesini istiyoruz.<br />

4. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu değiştirilerek kamuda<br />

güvencesiz çalışma koşulları yaratılmak isteniyor. Özel<br />

sektörde çalışan meslektaşlarımız için ise güvencesizlik en<br />

büyük sorun. Sebepsiz ve tazminatsız işten çıkarmalar yaygınlaşıyor,<br />

emeklilik ise ulaşılması zor bir hayale dönüşüyor.<br />

Mesleğimize dönük itibarsızlaştırma saldırısına karşı, üretim<br />

sürecinde etkili ve nitelikli mesleki koşulların sağlanmasını,<br />

mühendislerin görev tanımlarının dışında çalışmalarının ve<br />

angaryanın engellenmesini istiyoruz.<br />

5. Meslek alanımızda son yıllarda işsizlik büyük bir hızla<br />

artmaktadır. Yeni mezun meslektaşlarımızın birçoğu iş bulamamakta<br />

ya da kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmaktadır.<br />

İşsizliğe karşı mühendislerin istihdamını artıracak düzenlemelerin<br />

yapılmasını istiyoruz.<br />

6. Son dönem uygulamaya konulan “her ile bir üniversite”<br />

uygulaması ile her yıl yaklaşık 5000 inşaat mühendisi sektöre<br />

girmektedir. Bu sayı her geçen yıl daha da artacaktır.<br />

İstihdam sorunu çözülmeden geliştirilen bu yaklaşım hem<br />

çalışan hem de mezun olacak genç meslektaşlarımız üzerinde<br />

büyük bir baskı yaratmakta, ücretleri düşürmekte, işsizliği<br />

artırmakta, mesleğimizi niteliksizleştirmektedir.<br />

Bütüncül bir planlama anlayışı olmaksızın sürdürülen her ile<br />

bir üniversite yaklaşımı derhal terk edilmelidir. Var olan üniversitelerin<br />

mühendislik bölümleri donanım ve içerik bakımından<br />

iyileştirilmeli, bilimsel yeterliliği sağlanmalıdır.<br />

7. Yurtdışında çalışan meslektaşlarımız zorlu çalışma koşullarında,<br />

emeklilik primleri yatırılmadan, maaşlarını kimi zaman<br />

geç alarak, kimi zaman alamayarak çalışmakta, ayrıca<br />

çalıştığı ülkedeki mühendislere göre daha ucuz iş gücü olarak<br />

görülmektedirler. Maaşlarını alamadan ülkeye dönen<br />

çok sayıda meslektaşımız bulunmaktadır. Döndüklerinde<br />

ise hiçbir hak talep edememektedirler.<br />

Yurt dışında çalışan meslektaşlarımızın kötü çalışma koşullarına<br />

karşı önlem alınmalı, çalışma bakanlığı ve odamız uygulamaları<br />

takip ve kontrol etme konusunda yetkilendirilmelidir.<br />

8. Kadın meslektaşlarımız; doğum vb. nedenlerle işten çıkarılmakta;<br />

bebek bakımı ve emzirme gibi yasal izin dönemlerinde<br />

işveren keyfi uygulamalarla maaş kesintisine giderek<br />

kadın meslektaşlarımızı hak gaspına uğratmaktadır.<br />

Yasalarda bulunan anne ve baba için ücretli doğum izni ve<br />

emzirme izninin ihtiyaçlara göre arttırılmasını, kadınların doğum<br />

izni sırasındaki ücretlerinin ve primlerinin tam ve eksiksiz<br />

ödenmesini istiyoruz.<br />

9. Kamu kurum ve kuruluşlarında mühendis istihdamı, tayin<br />

ve terfileri, politik ve benzeri etkilerden arındırılarak ehliyet<br />

ve liyakat ölçülerinde açık, şeffaf ve denetlenebilir bir<br />

sistem oluşturulmalıdır.<br />

10. Tüm bu taleplerimizin takibi ve denetlenmesi için, biz<br />

inşaat mühendislerinin tek örgütlü gücü olan odamıza gerekli<br />

yetki ve sorumlulukların verilmesini, mesleğimizi ve<br />

meslektaşlarımızı ilgilendiren yasa ve diğer konuların karar<br />

süreçlerinde odamızın da içinde bulunduğu demokratik<br />

katılım mekanizmalarının oluşturulmasını istiyoruz.<br />

“GÜVENCELİ İŞ, GÜVENLİ GELECEK İSTİYORUZ” KAMPANYA-<br />

SINA DESTEK OLMAK İÇİN http://www.guvenceliisguvenligelecek.org/<br />

adresindeki imza formunu doldurmanızı rica<br />

ederiz.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 17


İMO’dan<br />

JAPONYA’DAKİ FELAKETTEN TÜRKİYE’YE DERSLER<br />

Japonyada meydana gelen deprem, tsunami ve nükleer patlamalar nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan<br />

değerlendirme. 17 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong><br />

Bir haftaya yakın bir süredir, Japonya’da yaşanmakta<br />

olan katmerli felaketi dehşet ve ibretle izlemekteyiz.<br />

Neler oluyor Japonya’da? Önce çok büyük bir deprem,<br />

ardından deprem etkisiyle oluşan tsunami, onun da arkasından<br />

biribirini izleyen nükleer santral patlamaları.<br />

Japonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük felaketini<br />

yaşıyor. Dünya, gelişmeleri kaygı içinde izliyor.<br />

Deprem ve tsunami yapacağını yaptı ve artık duruldu<br />

sayılır. Ama nükleer tehlike hala sürüyor. Böyle bir gelişmenin<br />

yalnızca Japonya için değil, bölgedeki diğer<br />

ülkeler ve hatta dünyanın önemli bir bölümü için yaratabileceği<br />

tehlikeler biliniyor.<br />

Japonya depremi birkaç nedenle öğretici, ders verici<br />

özellikler taşıyor. Türkiye’nin de bu olaylardan pek çok<br />

ders çıkarması gerektiği herkes tarafından biliniyor.<br />

Oysa önlemler sınırlı ve yetersiz. İnşaat Mühendisleri<br />

Odası’nın Japonya felaketine bakışı ile Türkiye’deki duruma<br />

ilişkin düşünceleri bu yazıda kısaca özetlenmektedir.<br />

Deprem Boyutu<br />

Japonya’nın Kuzey Doğusundaki Tohoku Bölgesi açıklarında<br />

kıyıdan 130 km uzakta 11 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> taihinde Greenwich<br />

saati ile 05:46’da (yerel saatle 14:46) 9.0 büyüklüğünde<br />

bir deprem meydana gelmiştir. Deprem merkezi<br />

38.322°N, 142.369°E koordinatlarında olup odak derinliği<br />

24 km. dir. Japonya Meteoroloji Ajansı tarafından Taiheiyou<br />

olarak isimlendirilen deprem, Japonyanın Kuzey<br />

dogu kentlerinde hasara yol açmış, deprem merkezinden<br />

350 km güneydeki başkent Tokyo’da da şiddetli hissedilmiştir.<br />

Deprem sonrası, derin denizde 15 metreden<br />

yüksek genlikte ve yaklaşık 1 saat peryodunda oluşan<br />

tsunami dalgaları en yakın kıyıya yaklaşık 25 dakikada<br />

ulaşmıştır.<br />

Japonya açıklarında gerçekleşen bu deprem, yeryüzünde<br />

bugüne kadar kayda girmiş en büyük beş depremden<br />

birisidir.<br />

Bu olayı, ardından gelen diğer felaketlerden ayırmak elbette<br />

olanaklı değil. Ama depremi izleyen ve tsunaminin<br />

etkili olmasından önceki kısa süre içinde Japonya’dan<br />

yansıyan görüntüler, depremin etkileri hakkında bir fikir<br />

verebiliyor.<br />

Bu yansımalar, Japonya’daki yapıların bu çok büyük deprem<br />

karşısında oldukça başarılı bir sınav verdiğini, yapısal<br />

hasarın ve buna bağlı can kaybının oldukça düşük bir<br />

düzeyde kaldığını gösteriyor. Televizyondaki görüntüler<br />

ve görgü tanıklarının ifadelerinden, yapılarda önemli<br />

ötelenmeler oluştuğunu, ama aşırı bir hasar oluşmadığını<br />

söylemek mümkün. Bu bağlamda, Japonya’da yapıların<br />

deprem güvenli yapılar olduğu söylenebilir.<br />

Büyük depremden bir hafta kadar önce yine Japonya’da<br />

gerçekleşen 7,2 veya 7,3 büyüklüğündeki deprem bu<br />

düşünceyi doğrulamaktadır. Can kaybı olmaksızın ve<br />

kayda değer bir yapısal hasar görülmeksizin atlatılan<br />

bu deprem, sıradan bir doğa olayı olarak, yalnızca birkaç<br />

gün haber bültenlerinde yer bulabilmişti. Dikkat<br />

edilirse, önemsenmeden geçiştirilen bu depremin büyüklüğü,<br />

ülkemizin karabasanı olan ve gerçekleştiğinde<br />

büyük bir felakete yol açacağı, ellibinler düzeyinde can<br />

kaybı oluşturacağı bilinen olası İstanbul depreminin olası<br />

büyüklüğü kadardır.<br />

Japonya depremi bize bilim ve tekniğin doğru kullanılmasıyla<br />

her zeminde bina yapılabileceğini ve mühendislik<br />

hizmeti alan binaların şiddetli depremlere dayanabileceğini<br />

bir kez daha göstermiştir.<br />

Bu noktada durup bir özdeğerlendirme ve bir özeleştiri<br />

yapmak gereklidir.<br />

Ülkemizde deprem meselesi uzun süre kaderci bir yaklaşımla<br />

doğaüstü güçlerle açıklanmaya çalışılmış, bilim<br />

insanlarının ısrarlı uyarılarına rağmen elle tutulur bir gelişme<br />

sağlanamamıştır.<br />

Ne yazık ki ülkemizde deprem bilinci ancak büyük kayıplara<br />

yol açan yıkıcı depremler yaşandıkça gelişmektedir.<br />

Bu bağlamda yaklaşık 40 000 can kaybına mal olan<br />

1939 Erzincan depremi bir milat olarak kabul edilebilir.<br />

1939 Erzincan depremi ardından adım adım gelişen<br />

deprem yönetmeliği çalışmaları 1975 yönetmeliği ile<br />

somut bir düzeye erişmişse de, bu yönetmeliğin yaygın<br />

biçimde uygulamaya geçirilmesinde başarılı olunamamıştır.<br />

Bugün bir dönüm noktası gibi algılanan 1999<br />

Marmara depreminde görülen aşırı yapı hasarı ve buna<br />

bağlı 20 000’i aşkın can kaybında, 1975 deprem yönetmeliğinin<br />

uygulanamamış olmasının büyük etkisi olduğu<br />

kuşkusuzdur.<br />

Daha da önemlisi, deprem olgusunun artık çok daha iyi<br />

algılandığı, özellikle de olası İstanbul depremi konusunda<br />

somut bilgiler bulunan son 12 yılda, deprem zararlarını<br />

azaltmak adına neler yapıldığı ya da yapılmadığı<br />

konusudur.<br />

Değişik alanlarda yapılması gerekenler ve yapılanlar çok<br />

kısaca gözden geçirilirse şöyle bir özetleme yapılabilir:<br />

Önemsenebilir düzeyde bilimsel çalışmalar yapılmıştır<br />

ve yapılmaktadır. Örneğin, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun<br />

Marmara Denizi içinde kalan bölümü oldukça ayrıntılı<br />

biçimde incelenmiştir. Kuvvetli yer hareketi kayıt sistemleri<br />

geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Elde edilen<br />

ve edilecek olan verilerin uygulamaya ışık tutabilecek<br />

nitelikte olduğu kesindir, ama bu ışık henüz yeterince<br />

değerlendirilebilmiş değildir. Mevcut yapıların deprem<br />

güçlendirmesine yönelik uygulanabilir nitelikte teknikler<br />

geliştirilmiş ve yönetmeliğe yansıtılmıştır, ama henüz<br />

bu yöntemlerin uygulamada yeterince yer aldığı söylenemez.<br />

Bir Deprem Şurası gerçekleştirilmiş, deprem sorunuyla<br />

ilgili pek çok konu, en yüksek düzeyde ele alınarak,<br />

kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmiş ve önemli kararlar<br />

18<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İMO’dan<br />

alınmıştır. Şura kararlarının çok azı hayata geçirilebilmiş<br />

olup büyük çoğunluğu tozlu raflarda unutulmuştur.<br />

Deprem Yönetmeliği yenilenmiş, geliştirilmiş ve kapsamı<br />

genişletilmiştir ve mevcut yapıların güçlendirilmesine<br />

ilişkin yeni bir bölüm eklenmiştir.<br />

Köprü, okul, hastahane gibi kullanım öncelikli ve acilen<br />

güçlendirilmesi gereken yapıların deprem için güçlendirilmesi<br />

konusu değişik düzeylerde ele alınmışsa da bu<br />

konuda yeterli bir ilerleme sağlanamamıştır.<br />

1999 Marmara depremi sonrasında başta İstanbul olmak<br />

üzere deprem bölgelerinde yaşayan özel mülk<br />

sahiplerinin birçoğu yapılarının deprem güvenliği kaygısına<br />

bir süre düşmüş ve bir değerlendirme yaptırmak<br />

ve gerekiyorsa binalarını güçlendirmek için girişimlerde<br />

bulunmuşlarsa da, bir bölümü olanaksızlık nedeniyle girişimlerinden<br />

vazgeçmiş, bir bölümü ehil olmayan kişilerce<br />

yanlış yönlendirilmiş, bir bölümü de işi kaderciliğe<br />

dökerek bu konuyu unutmayı tercih etmiştir.<br />

Japonya olayında gördüklerimizden ders alarak, kendimize<br />

bir özeleştiri çerçevesinden baktığımızda, başladığımız<br />

birçok işi tamamlayamadığımızı, son oniki yılda<br />

yapabildiklerimizin bir arpa boyundan öteye geçmediğini<br />

söyleyebiliriz.<br />

Tsunami Boyutu ve Nükleer Santrallerde yarattığı etki<br />

Japonya’ da deprem güvenli yapılaşma sonucu, depremin<br />

oluşturduğu salınımlar kayda değer bir hasar oluşmamakla<br />

beraber, deprem nedeniyle oluşan tsunami ne<br />

yazık ki ciddi hasarlar oluşturmuş, binlerce can kaybına,<br />

nükleer santrallerde oluşturduğu hasar nedeniyle de bir<br />

çevre feleketine neden olmuştur.<br />

Bölgede tarih boyunca bilinen en büyük tsunami, 869<br />

yılında meydana gelen “Jogan tsunamisi”dir. Elde edilen<br />

bilgiler o tarihteki tsunaminin, kıyıdan 4 km uzakta bulunan<br />

Tagajo kalesine kadar ulaştığını, 1000 kadar can<br />

kaybı yarattığını göstermektedir. Ancak yaşanan deprem<br />

ve tsunaminin, Jogan deprem ve tsunamisinden<br />

çok daha büyük olduğu görülmüştür.<br />

Kıyılara ulaşan dev tsunami dalgaları koruyucu duvarları<br />

aşarak kıyı alanlarında 4-5 km kadar ilerlemiş, nehir ağızlarından<br />

giren okyanus suları ise nehir boyunca kıyıdan<br />

10 km uzaklığa kadar ulaşmıştır. Dalgalar, Japonyanın<br />

kuzey doğu kıyılarında birçok yerde, altyapı ve binaları<br />

yıkarak sürüklemiştir. Bölgenin genel yapı düzeni tek<br />

ya da iki katlı hafif ahşap yapı tipi olduğundan, kuvvetli<br />

akıntılarla karada ilerleyen dalgaların etkisi tamamen<br />

yıkıcı olmuştur. Ancak beton yapılardaki hasarın ahşap<br />

yapılara göre çok daha az olduğu gözlenmiştir.<br />

Ülkemizde bu boyutta bir tsunaminin gerçekleşme olasılığı<br />

düşük olmakla birlikte kıyı kentlerimizde yoğun<br />

bir kıyı yapılaşması bulunmaktadır. Bu yapılar olası bir<br />

depremde – Değirmendere örneğinde olduğu gibi- ağır<br />

hasar görebilecektir.<br />

Bu acı kayıplara ek olarak Fukushima Nükleer Santralinde<br />

soğutma sisteminin hasar görmesi ve yedek sistemlerin<br />

de etkilenmesi nedeniyle zorunlu soğutmanın<br />

sağlanamamasından dolayı oluşan aşırı ısınma önlenememiş,<br />

bunun sonucunda depremle başlayan ve tsunami<br />

ile devam eden doğal afetler dizisine, insan etkisi ile<br />

ortaya çıkan radyoaktif sızıntıya bağlı nükleer felaket de<br />

eklenmiştir.<br />

Nükleer santraller her zaman nükleer tehlike potansiyeli<br />

taşımakta, yapımında ve işletilmesinde yapılacak<br />

en küçük bir hata bile, telafi edilmesi mümkün olmayan<br />

sonuçlara yol açabilmektedir. Japonya gibi güvenli yapı<br />

üretiminde ileri düzeyde bir ülke bile nükleer patlamaya<br />

engel olamamış ve insanlığı gelecek tehlikesiyle baş<br />

başa bırakmıştır.<br />

Ülkemizde de yaşanabilecek olası doğal afetler ve depremler<br />

gözüne alındığında, yapılması planlanan nükleer<br />

santrallerin oluşturacağı riskin ne kadar büyük olduğu<br />

geçmişte Çernobil bugün Japonya örnekleriyle sabittir.<br />

Buna rağmen bu konuda ısrar edilmesi en hafif ifadesiyle<br />

falakete davetiye çıkarmaktır.<br />

Eğitim Boyutu<br />

Depremin oluşturacağı risklerin azaltılması çalışmalarının<br />

en önemli boyutlarından biri de eğitimdir. Yurttaşların<br />

depreme hazırlıklı olmalarını, deprem sırasında<br />

ve sonrasında doğru davranışlar içinde olmalarını sağlamaya<br />

yönelik eğitim çalışmalarının Japonya’da uzun<br />

süredenberi özenle yürütüldüğü bilinmektedir. Japon<br />

halkının bu büyük felaketler dizisi karşısındaki tutum<br />

ve davranışı, bütün dünya tarafından takdir ve hayretle<br />

izlenmektedir.<br />

Yaşamakta oldukları büyük sorun ve sıkıntılara rağmen,<br />

çocuğundan yaşlısına insanların hiç birinde aşırı duygusal<br />

tepki görülmemekte, tam tersine insanların yüzlerinde<br />

bu doğa olaylarının getirdiği sorunları aşma azmi ve<br />

kararlılığı izlenmektedir. Japon insanı yaşadığı felaketler<br />

karşısında soğukkanlılığını kaybetmemiş, düzene ve<br />

kurallara gerektiği gibi uymayı sürdürmüş, birbirinin<br />

hakkına saygı gösterip her konuda sırasını beklemiş,<br />

her konuda payına razı olup yolsuzluklara sapmamış,<br />

varolan karışık durumdan yararlanıp talan girişiminde<br />

bulunmamıştır.<br />

Bu örnek davranış biçiminin ortaya çıkmasında, elbette<br />

Japon kültürünün, gelenek ve göreneklerinin katkısı<br />

önemli bir yer tutmaktadır, ama okulda, ailede, televizyonda,<br />

radyoda aralıksız biçimde sürdürülen depreme<br />

hazırlıklı olma eğitiminin de büyük bir payı bulunduğu<br />

kuşkusuzdur.<br />

Ancak Japon toplumunun bu sağduyulu yaklaşımında<br />

en önemli etmenin Japonya’daki yapıların deprem gerçeği<br />

gözönüne alınarak üretilmiş olması ve deprem güvenli<br />

yapılaşmaya ilişkin her tür tedbirin aldığına ilişkin<br />

güven ve inanç duygusu olduğu da gözden kaçırılmamalıdır<br />

ki, yaşananlar bu güveni haksız çıkarmamıştır.<br />

Bu noktada bir kez daha Türk toplumuna dönerek bir<br />

özeleştiri yapmakta yarar vardır.<br />

Başta siyasi erk olmak üzere hiç bir düzeyde depreme<br />

hazırlıklı olma konusunda önlem alınmayan ülkemizde<br />

Türkiye insanı, bu durumlarda ya depremi bir doğa olayı<br />

olarak değil, tanrısal bir ceza olarak algılayıp, çaresizlik<br />

içinde boynunu büküp oturmakta, acılarını yüreğine gömüp<br />

tam bir eylemsizlik içine girmekte, ya da kontolsüz<br />

bir öfkeye kapılıp aşırı duygusal davranışlar sergilemektedir.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 19


İMO’dan<br />

Bu davranış biçiminin ortaya çıkmasında da kültürel ve<br />

ekonomik yetersizlik faktörleri kuşkusuz etkili olmaktadır.<br />

Bununla birlikte, eğitim eksikliğinin rolü de yadsınamayacak<br />

düzeydedir.<br />

Japonya depremi, toplumsal yaşamın deprem gerçeğini<br />

görerek tanzim edilmesinin, topluma doğa olaylarıyla<br />

iç içe yaşama becerisinin kazandırılmasının ne derece<br />

önemli olduğunu somut olarak göstermiştir.<br />

Son Söz: Tek Çözüm, Topyekûn Seferberlik<br />

Bu yazıda, bir deprem ülkesi olan Japonya ile bir deprem<br />

ülkesi olan Türkiye’nin deprem gerçeğine yaklaşımlarını<br />

karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalıştık.<br />

Sorunları aynı ama yaklaşımları farklı iki ülke…<br />

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, ülkemizdeki sorunların<br />

başında gelen kaçak yapılaşma ve imar aflarının<br />

önlenmesi, mevcut yapı stokunda güçlendirme çalışmalarının<br />

tamamlanması, özel konut ve kamu binalarının<br />

deprem güvenli inşa edilmesi doğrultusunda hızlı<br />

adımlar atılması gerektiğini, tüm bunların yapılabilmesi<br />

için ise imar, yapı denetim, belediye kanunu ve benzeri<br />

kanunlarda bir an önce köklü değişikliklere gidilmesi<br />

doğrultusundaki görüşlerimizi her platformda kamuoyuyla<br />

paylaşıyoruz.<br />

Biz biliyoruz ki; sorun çözümsüz değil. Güvenli yaşanabilir<br />

kentler yaratmak mümkün. Önemli olan çözmeye<br />

niyet etmek.<br />

Tıpkı Japonya gibi…<br />

657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA<br />

İLİŞKİN TMMOB GÖRÜŞÜ<br />

TMMOB’nin üyelerinin önemli bir kısmını oluşturan kamuda çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarını etkileyecek,<br />

memurların özlük haklarını ve çalışma koşullarını düzenleyen ve Torba Yasa içerisinde getirilen 657 Sayılı Devlet<br />

Memurları Kanunu’ndaki değişikliklere ilişkin TMMOB görüşü ekte bilgilerinize sunulmaktadır.<br />

GENEL<br />

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören<br />

hükümlerin yer aldığı tasarı kamuoyunda torba yasa<br />

olarak adlandırılan ve 29 Kasım 2010 tarihinde "Bazı Alacakların<br />

Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve<br />

Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve<br />

Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Kanun Tasarısı" adı altında TBMM Başkanlığına sunulan<br />

kanun tasarısıdır.<br />

Söz konusu torba yasa tasarısı TBMM Başkanlığı‘na sunulduğu<br />

şekli ile 112 madde iken Plan Bütçe Komisyonu‘ndan<br />

çıktığı şeklinde 224 madde haline gelmiştir.<br />

Torba Yasa Tasarısı 5 kısımdan oluşmaktadır. Tasarının ilk<br />

dört kısmı Bazı Alacakların Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar<br />

ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu üzerindeki değişiklik<br />

maddelerini içermekte, 5. Kısımdan itibaren ise bazı<br />

kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına<br />

dair maddeler yer almaktadır.<br />

EMEK ALANINI DÜZENLEYEN YASALARDA DEĞİŞİKLİKLER<br />

Onlarca yasada değişiklik hükümleri içeren ve temel olarak<br />

emek alanını emekçiler aleyhine düzenleyen "biraz iyi,<br />

çokça kötü" olan düzenlemelerin aynı torba içinde değerlendirilmesi<br />

yöntemi AKP Hükümetince Anayasa paketi<br />

oylamasında da uygulanmıştır. Bu açıdan bakıldığında torba<br />

yasaya yönelik olumsuz eleştirilerin "birkaç iyi madde"<br />

üzerinden savunulması işin özünü unutturmaya dönüktür.<br />

Torba Yasa Tasarısı ile; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel<br />

Sağlık Sigortası Kanunu; 4857 Sayılı İş Kanunu; 657 Sayılı<br />

Devlet Memurları Kanunu; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları<br />

Hakkında Kanun vb. gibi pek çok kanunda yapılan<br />

düzenlemelerle, emekçiler mevcut durumlarından çok<br />

daha kötü ve geri düzenlemelerle karşı karşıya kalmaktadır.<br />

Asgari ücretlilerin yaş sınırının yükseltilmesi, kısmi süreli<br />

çalışanların primlerini cebinden tamamlamak zorunda<br />

olması, stajyer çalıştırma üzerinden ucuz emek sömürüsünün<br />

önünün açılması, kısa çalışma ödeneğinin süresi ve<br />

kapsamının genişletilmesi, işsizlik fonunun yıllık gelirinin<br />

yarısına Bakanlar Kurulu‘nun el koyup işverenlere istihdam<br />

teşviki olarak vermesi gibi emekçi sınıfların aleyhine düzenlemeler<br />

torba yasa tasarısında yer almıştır.<br />

4857 sayılı kanunda; çağrılı çalışma, parça başına çalışma,<br />

sözleşmelilik, deneme süreli iş akitlerinin uzatılması, geçici<br />

çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması gibi düzenlemelerle<br />

esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerini çalışma<br />

yaşamının esası haline getiren torba yasa tasarısı 657 sayılı<br />

Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören hükümleri<br />

ile birlikte bütün olarak değerlendirildiğinde emek alanına<br />

topyekûn bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.<br />

657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU‘NDA DEĞİŞİKLİK<br />

1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 236 madde<br />

ve ekinde yer alan iptal ve ihdas edilen kadroların gösterildiği<br />

tablolarla 94 sayfalık bir metindir. 657 sayılı Devlet<br />

Memurları Kanunu, devlet personel istihdamına ilişkin<br />

hükümler taşımasının yanı sıra Anayasa‘da "Siyasal Haklar<br />

ve Ödevler" içerisinde sayılan "Kamu Hizmetlerine Girme<br />

Hakkı"nın hayata geçirilmesinin en önemli aracı olması niteliğiyle<br />

temel kanun özelliği taşımaktadır.<br />

AKP Hükümetlerince, Ağustos 2004 ve Ekim 2005‘de Kamu<br />

Personeli Kanun Tasarısı, Ağustos 2006‘da Devlet Memurları<br />

Kanun Tasarısı adı altında hazırlanan taslaklarla 657<br />

sayılı Yasa‘yı değiştirmek amacıyla farklı girişimlerde bulunulmuştur.<br />

AKP Hükümetince 2010 yılı içerisinde de 657 sayılı Devlet<br />

Memurları Kanununda Değişiklik yapılmasına ilişkin hükümler<br />

taşıyan iki tasarı hazırlanmıştır.<br />

20<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


TMMOB’den<br />

Bunlardan ilki "Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve<br />

Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Kanun Tasarısı" adı altında 9 Haziran 2010 tarihinde<br />

TBMM Başkanlığı‘na sunulan tasarı taslağıdır. Bu tasarı taslağı<br />

"TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu"na gönderilmiş ancak<br />

Komisyon gündemine girmemiştir.<br />

29 Kasım 2010 tarihinde TBMM Başkanlığı‘na sunulan ve<br />

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik yapılmasını<br />

da içeren ikinci tasarı "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />

ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası<br />

Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" adını<br />

taşımaktadır. İki tasarı birlikte incelendiğinde 9 Haziran<br />

tasarısı ile 29 Kasım tasarısının 675 sayılı Devlet Memurları<br />

Kanunu‘nda değişiklik öngören maddelerinde bir farklılık<br />

olmadığı görülmektedir. Yani 9 Haziran tasarısı 29 Kasım<br />

tasarısının içerisine madde numaralarında meydana gelen<br />

değişiklikler haricinde, madde ve gerekçeleri ile aynen işlenmiştir.<br />

29 Kasım 2010 tarihli tasarıya ilişkin olarak "Plan Bütçe<br />

Komisyonu" alt komisyonu tarafından yapılan değerlendirme<br />

sonucunda hazırlanan metin incelendiğinde, 657<br />

sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören<br />

hükümlerde alt komisyon tarafından, öngörülerin genel<br />

yapısında farklılık yaratacak bir değişiklik yapılmadığı görülmektedir.<br />

Ancak "Plan Bütçe Komisyonu"nda yapılan<br />

değerlendirme sonucunda hazırlanan "Plan Bütçe Komisyonu"<br />

metninde, tasarının devlet personel istihdamına ilişkin<br />

temel hedefine ulaşmasının bir aracı olarak değerlendirilebilecek<br />

ve uygulanması ile tüm bakanlıklar sisteminin<br />

kariyer esasından koparılıp norm-kadro ya da iş sınıflaması<br />

esasına doğru dönüştürülmesini; istihdamda, kariyer ilkesinin<br />

öngördüğü "kamu hizmetine en alt basamaktan girip<br />

en üst düzey yönetime doğru yükselme" felsefesi yerine<br />

istihdamda sözleşmelilik düzeni getirilmesini; buna bağlı<br />

olarak, "kurum bazlı", "yöneticilik yasaklı", "güvencesiz" istihdama<br />

geçişin yasal dayanağını oluşturacak "uzmanlık"<br />

sistemine ilişkin hükümler tasarıdan çıkarılmıştır. Bununla<br />

birlikte söz konusu değişiklikleri önceleyen hükümler tasarıdaki<br />

yerlerini korumuştur.<br />

"Plan Bütçe Komisyonu"ndan geçtiği halinde tasarı genel<br />

olarak incelendiğinde, önceki girişimlerle yapılmaya çalışılan<br />

657 Sayılı Kanun‘un topyekun değiştirilmesinden<br />

vazgeçilmekle birlikte hedefe yönelik planın "parçalar<br />

halinde" hüküm değişiklikleriyle yürürlüğe konulmasına<br />

karar verildiği görülmektedir. Hedefin önemli araçlarından<br />

birini teşkil eden "uzmanlık" sistemine ilişkin hükümlerin<br />

tasarının içerisinden çıkarılması da -TBMM‘de görüşmeler<br />

sürecinde önergelerle dâhil edilip edilmeyeceği bilinmemekle<br />

birlikte- parça başı çalışmanın bir göstergesi olarak<br />

değerlendirilmelidir.<br />

Torba yasa tasarısının devlet personel istihdamında değişiklik<br />

öngören hükümlerinin hedefi, tasarı gerekçesinde<br />

yer alan " memur sendikaları, sivil toplum kuruluşları ve<br />

çalışanların makul ve uygun görülen isteklerini karşılamak"<br />

değil, küresel kapitalizmin neo-liberal politikaları ile<br />

belirlenen noktaya ulaşmaktır. Buna göre tasarının hedefi<br />

"sosyal devleti" değil "düzenleyici devleti" destekleyen bir<br />

bürokratik yapının oluşturulmasıdır.<br />

Buna bağlı olarak tasarıda; 657 sayılı Devlet Memurları<br />

Kanunu‘nda değişiklik öngören hükümlerle, (1) "Kamu<br />

hizmeti" ortadan kaldırılarak, her vatandaşın "siyasal hakkı"<br />

olan kamu hizmetine girme hakkı yok edilmektedir. (2)<br />

Anayasa‘da değiştirilemez hükümlerden biri olan "sosyal<br />

devlet ilkesi"nin en temel mekanizması ortadan kaldırılmaktadır.<br />

(3) Günümüzde sayısı 3 milyonu bulan kamu<br />

personelinin "iş güvenceli kariyeri" tehdit edilmektedir.<br />

İzin hakları, kadın ve özürlü çalışma koşullarında yapılan<br />

iyileştirmeler v.b. verilen ödünler tasarının gerçek hedefinin<br />

gizlenmesi ve tasarı lehine bir kamuoyu oluşturulmasında<br />

kullanılacak araçlar olarak tasarıda yerini almıştır.<br />

Bu maddeler dışarıda bırakıldığında torba yasa tasarısında<br />

yer alan 657 Sayılı Kanun‘da değişiklik öngören hükümlerle<br />

Devlet Personeli İstihdam Rejiminde;<br />

1- Siyasal iktidarın "kadro kaldırma yetkisini" sık ve yaygın<br />

olarak kullanabilmesine olanak yaratılmakta, temel<br />

memur güvencesi ortadan kaldırılarak, "kadro kaldırma<br />

yetkisi" tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki<br />

olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />

siyasal iktidarın kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca<br />

işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmaktadır.<br />

2- Yöneticilik görevleri için değerlendirme "sicil sistemi"<br />

dışına çıkarılmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl<br />

hizmet yeterli sayılmakta ve bu sürenin hesabında özel kurumlarda<br />

veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />

dikkate alınacağını hükme bağlanmaktadır. Özel sektöre<br />

ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici<br />

olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte, kamu yönetiminin<br />

üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla<br />

gelip gidecek "siyasal kadrolar"a dönüştürülmekte, memuriyet<br />

kariyer sisteminin taşıyıcısı olan "piramidin tepesi"<br />

kariyer sistemine kapanmaktadır.<br />

3- Sicil değerlendirme sistemi ortadan kaldırılmakta, insan<br />

doğasının bencil, çıkarcı, tembel bir varlık olduğu kabulüne<br />

ve çalışma adı verilen şeyin bireysel doyumdan ibaret<br />

olduğu görüşüne dayanan liberal değerler üzerinde yükselen<br />

ödüllendirme-cezalandırma ekseninde performans<br />

değerlendirme sistemi kurulmaktadır. Kolektif bir iş olan<br />

kamu hizmetini performans değerlendirme sistemi ile bireysel<br />

rekabete dayalı bir iş haline getiren değişikliklerle<br />

kamu hizmeti kavramının altı boşaltılmaktadır.<br />

SONUÇ<br />

AKP Hükümetince 9 Haziran 2010 tarihinde Meclis<br />

Başkanlığı‘na sunulan "Devlet Memurları Kanunu ile Bazı<br />

Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik<br />

Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ve bu tasarının 657 sayılı<br />

Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören tüm<br />

hükümlerini içeren ve 29 Kasım 2010 tarihinde Meclis<br />

Başkanlığı‘na sunulan "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />

ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası<br />

Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" AKP<br />

Hükümetinin "Personel Rejimine" ilişkin hedefini açıkça<br />

gözler önüne sermektedir. "Plan Bütçe Komisyonu" metninde<br />

söz konusu hükümler içerisinde yer alan "uzmanlık<br />

sistemi" ile ilgili hükümler tasarı metninden çıkarılmakla<br />

birlikte bu tür bir sistemin uygulanmasının yolunu açacak<br />

olan memuriyet güvencelerini kaldıran ve özel sektör şir-<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 21


TMMOB’den<br />

ketlerinin istihdam kurallarını içinde barındıran hükümler<br />

tasarıdaki yerlerini korumuştur. Bu anlamda tasarı "Plan<br />

Bütçe Komisyonu"ndan çıktığı hali ile personel rejiminde<br />

kariyer sisteminden kadro sistemine dönüşümünün bir ön<br />

çalışması niteliğine bürünmüştür.<br />

Tasarı, kendi içinde danışma - görüşme - tartışma - direnme<br />

yollarını kapatmakta, iç dengeleme mekanizmaları<br />

olmayan, siyasal iktidarın ve başlıca toplumsal güç odaklarının<br />

vurucu aleti haline gelmiş bir yönetim anlayışını<br />

öngörmektedir.<br />

Tasarıda yer alan hükümlerle üst kademe yöneticilik makamları<br />

siyasal kadroların ve özel sektör aktörlerinin iş görme<br />

yerlerine dönüştürülmektedir. Bunlar, hükümetle gelip<br />

hükümetle gitmekle birlikte, emir-komuta makamlarında<br />

kamu kaynaklarına yön veren ve bütün bir yönetim sistemini<br />

ve personelini yönlendirip değerlendiren kadrolar<br />

olarak iş göreceklerdir. Emirlerinde çalışacak olan personelin<br />

memurluk güvencelerinden yoksun olduğu, bir yandan<br />

disiplin, bir yandan da subjektif kriterlerle "takdire" dayalı<br />

ödüllendirme esaslı performans değerlendirme sistemine<br />

tabi tutulacağı düşünüldüğünde, bu yeni elitin etkilerinin<br />

yalnızca genel politika belirleme ile sınırlı kalmayacağı,<br />

doğrudan uygulamanın ayrıntılarına da uzanacağı açıkça<br />

görülmektedir.<br />

Bu noktada Anayasa‘da "Çalışma Hakkı ve Ödevinin", "Sosyal<br />

ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" ana başlığı altında,<br />

"Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı"nın ise "Siyasal Haklar ve<br />

Ödevler" içerisinde sayıldığının hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.<br />

Bu ayrımın temel felsefesi, kamu adına karar<br />

verenlerin siyasal iktidarın baskılarının yanında farklı çıkar<br />

gruplarına karşı da kamu adına korunması gerekliliğinde<br />

aranmalıdır. Bu niteliği ile kamu hizmetine girme siyasal<br />

bir öz taşımaktadır. Tasarı getirdiği hükümlerle kamu hizmetini<br />

ve bu hizmeti görenleri kamu adına koruma anlayışından<br />

vazgeçildiğine de işaret etmektedir.<br />

Tasarı, kamu hizmetinin ve dolayısıyla kamu yönetimi<br />

örgütlenmesinin kapsamlı ve sürekli tasfiyesini gerçekleştirmek<br />

amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaç, ancak, kamu<br />

personel rejiminin memurluk ve kariyer sisteminden çıkarılmasıyla,<br />

sözleşmelilik ve kadro sistemine geçirilmesiyle<br />

gerçekleştirilebilir.<br />

Öte yandan tasarı, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden<br />

çıkaracak bir nitelikte olması nedeniyle sadece 657 Sayılı<br />

Kanuna tabi çalışanları değil, toplumun tüm emekçi kesimlerini<br />

olumsuz etkileyecek bir özellik taşımaktadır. Bu<br />

nedenle bu tasarıya karşı yürütülecek mücadelenin tüm<br />

emekçilerin ortak mücadelesi haline getirilmesi özel önem<br />

arz etmektedir.<br />

Temel bir kanun niteliğinde olan 657 Sayılı Devlet Memurları<br />

Kanunu‘nun bir çok kanunda değişiklik öngören bir<br />

torba yasa içerisinde, ayrıca birlikte değerlendirildiğinde<br />

toplumsal parçalanma ve çatışmalara neden olabilecek<br />

nitelikteki "vergi affı" ve "emek alanı düzenlemeleri" gibi<br />

hususlarla aynı tasarı içerisinde değerlendirilmesi kabul<br />

edilemez. Bu nedenle öncelikli olarak, kamuoyunda torba<br />

yasa olarak anılan "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />

ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu<br />

ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" içerisinde yer<br />

alan "Devlet Personel İstihdam Rejimi"nde ve emek alanında<br />

yapılmaya çalışılan değişikliklere ilişkin tüm hükümlerin<br />

tasarıdan çıkarılması ve söz konusu hususların ilgili tüm<br />

emek örgütlerinin de katılımı ile tekrar değerlendirilmesi<br />

gerekmektedir.<br />

TMMOB YEREL KADIN KURULTAYI HAZIRLIK ÇALIŞTAYI<br />

3 NİSAN’DA TEPEKULEDE<br />

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Nisan<br />

ve Mayıs aylarında ulusal ve yerel ölçekte bir dizi kurultay<br />

etkinliğiyle ile kamuoyunun önüne çıkacak. TMMOB<br />

Demokrasi Kurultayı, TMMOB Kadın Kurultayı ve TMMOB<br />

Ücretli Mühendis-Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik<br />

Kurultayı Nisan ve Mayıs aylarında İzmir’de gerçekleştirilecek.<br />

TMMOB Yerel Kadın Kurultayı Hazırlık Çalıştayı 3 Nisan <strong>2011</strong>,<br />

Pazar günü 10.00- 18.00 saatleri arasında Tepekule Kongre<br />

ve Sergi Merkezinde gerçekleştirilecek. Kurultay ise 30 Nisan<br />

<strong>2011</strong> Cumartesi günü yine Tepekule’de gerçekleştirilecek.<br />

Çalıştaya ve Kurultaya TMMOB’ne bağlı odaların kadın üyeleri<br />

Şubelerine isim bildirerek veya sekreteryaya başvurarak<br />

katılım sağlayabilirler. Çalıştayda ele alınacak 4 konu başlığı ve<br />

alt başlıkları şöyle;<br />

Toplumsal Cinsiyet Rolleri / Kadına yönelik şiddet (Aile<br />

içinde / Toplumda Şiddet / Şiddet çeşitleri (Ekonomik, fiziksel,<br />

psikolojik vd. şiddet. ) / Mobbing / Devlet şiddeti (Tutuklu<br />

kadınlar- Kamu çalışanları - Kolluk kuvvetleri şiddeti) /Seks<br />

işçileri / Şiddet ve medya / Demokratik kitle örgütleri ve şiddet<br />

/ Örgüt içi cinsiyet ayrımcılığı sekreteryası)<br />

Kapitalizm ve Kadınlar - Kadın Emeği (Torba yasada kadın<br />

emeğine yönelik uygulamalar / İş yasalarında kadın (Ev işçiliği<br />

- Tarım işçiliği -Sanayi işçiliği - Girişimci kadınlar) / Çalışan<br />

kadına yönelik sosyal politikalar / TMMOB’ta kadın emeğine<br />

yönelik politikalar)<br />

TMMOB’de Kadın Örgütlülüğü (Türkiye’de kadın örgütlülüğü<br />

/ TMMOB’ta kadın örgütlülüğünün gerekliliği / TMMOB<br />

organlarında kadın temsiliyeti / TMMOB içinde kadın çalışma<br />

gruplarının örgütlenme modeli (Tüzük ve Yönetmelikler -<br />

TMMOB Kadın Çalışma Grubu- IKK Kadın Çalışma Grubu –<br />

Kadın öğrenci örgütlenmesi- Pozitif ayrımcılık ve kota)<br />

Kadın ve Demokrasi (Yükselen gericilik ve muhafazakârlaşma<br />

/ Karar ve yönetim mekanizmalarında kadın (Kamuda -Özel<br />

sektörde –Üniversite -Yerel yönetimlerde –Parlamentoda<br />

–Yargıda) / Uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat<br />

uygulamaları / TMMOB ve Demokrasi / Örgüt içi demokrasi<br />

/ Toplumsal cinsiyet eşitliği / Bireysel hak ve özgürlükler /<br />

Anadil)<br />

Kurultay sekreteryası:<br />

Makina Mühendisleri Odası Tel: 463 33 33 / 120- 187<br />

22<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


TMMOB’den<br />

“YAPI MÜTEAHHİTLERİ İLE ŞANTİYE ŞEFLERİNİN KAYITLARI<br />

VE YETKİ BELGELİ USTALAR HAKKINDA YÖNETMELİK”<br />

YARGIYA TAŞINDI<br />

TMMOB, 16 Aralık 2010 tarih ve 27787 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yapı Müteahhitlerinin<br />

Kayıtları ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali ve yürütmenin<br />

durdurulması istemiyle Danıştay’a başvurdu. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı konuya ilişkin<br />

olarak 16 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı.<br />

16 Aralık 2010 tarih ve 27787 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak<br />

yürürlüğe giren Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları ile<br />

Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmeliğin<br />

bazı maddelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması<br />

istemiyle Danıştay‘a başvurduk.<br />

Bilindiği üzere; ülkemizde yapı üretim süreci uzun yıllardır,<br />

geleneksel müteahhitlik anlayışı ile sürdürülmekte ve mühendisler,<br />

mimarlar yapı üretim faaliyetinden uzak tutulmaktadırlar.<br />

Konu ile ilgili yasa ve yöneltmelikler düzenlenirken yapı<br />

üretim sürecinin "tasarım" "uygulama" ve "uygulamanın<br />

denetlenmesi" safhalarının bütünselliği sürekli göz ardı<br />

edilmiştir. Bu eksik yaklaşım sonucunda özellikle binanın<br />

inşa edildiği "uygulama safhası" zincirin en zayıf halkası<br />

olarak ortada bırakılmıştır.<br />

Yapı üretim sürecinin asıl öznesi; binanın inşa edilmesi<br />

sorumluluğunu yüklenen müteahhitlerdir. Bu gerçek herkesçe<br />

bilindiği halde, "müteahhitlik" faaliyetlerinin düzenlenmesinden<br />

sürekli kaçınılmış, bunun yerine ikincil bir faaliyet<br />

olan "yapı denetimi" faaliyeti öne çıkarılmıştır.<br />

Yapı üretim faaliyeti mimar ve mühendisler olmadan sürdürülürken,<br />

bu aşamadaki teknik hizmet boşluğu, yapı<br />

denetim faaliyetinde görev alan mimar ve mühendislerce<br />

doldurulmaya çalışılmıştır. Üstelik bu anlayış, her gün biraz<br />

daha yaklaştığı bilinen yıkıcı bir depremin tehdidine rağmen<br />

devam ettirilmiştir.<br />

Bu politikanın nedeninin, ülkenin olanaksızlıklarından kaynaklanmadığı<br />

kesindir. Çünkü bir yanda üniversitelerden<br />

her yıl binlerce mühendis ve mimar mezun olup, gördükleri<br />

eğitim doğrultusunda hizmet vermek için boşta beklerken,<br />

diğer yanda bol paranın harcandığı, bol makyajlı binlerce<br />

bina, mimar ve mühendis katkısı olmadan yükselmektedir.<br />

Aslında bu çarpıklık yasa koyucu tarafından fark edilerek<br />

17 Aralık 2009‘da İmar Kanunu‘nun 44. maddesinin 1.<br />

fıkrasının (e) bendi değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile "yapı<br />

müteahhitlerinin sahip olmaları gereken asgari eğitim, iş<br />

tecrübesi, teknik donanım, mali durum ve personel şartları<br />

ile niteliklerine ilişkin usul ve esasların" yönetmelikle belirlenmesi<br />

kararlaştırılmıştır. Ancak, 16 Aralık 2010 tarihli Resmi<br />

Gazete‘de yayımlanan "Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları<br />

ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik",<br />

yapıların bundan sonra bir müteahhitçe yapılması<br />

zorunluluğunu getirmekle birlikte, müteahhitlikle ilgili kriterlerinin<br />

hiçbiri yönetmelikte yer almamıştır.<br />

Söz konusu yönetmeliğin 10. maddesinde "şantiye şefliği"<br />

düzenlenmektedir. Ancak şantiye şefi; şantiyede sürekli bulunması<br />

gerekmeyen, 5 ayrı müteahhidin 5 ayrı inşaatında<br />

aynı anda görev alabilen, mühendis veya mimar olmasına<br />

bile gerek duyulmayan, sonuç olarak kâğıt üzerinde imzası<br />

alınan, "olmasa da olur" biçimindeki bir eleman haline indirgenmiştir.<br />

Ayrıca, iş güvenliğinden sorumlu mühendis<br />

görevi de şantiye şeflerine yüklenmiş ve son günlerde sık<br />

sık karşımıza çıkan iş kazalarında görüldüğü gibi zaten sorunlu<br />

olan iş güvenliği alanı bir kez daha ihmal edilmiştir.<br />

Tüm bunların, mevcut özel yapı müteahhitlerini "üzmemek"<br />

için yapıldığı açıktır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,<br />

görünür biçimde çifte standart uygulamaktadır. Kamu yapılarının<br />

inşasını yüklenen müteahhitlere, şantiye şefinin<br />

altında görev yapan mimar, elektrik, makine ve inşaat mühendisliği<br />

vb. uzmanlık dallarından oluşan bir teknik kadro<br />

şart koşulurken, özel yapı müteahhitlerinden aynı teknik<br />

kadro istenmemektedir. Yine benzer biçimde, sırf "denetim<br />

faaliyeti" için yapı denetim kuruluşlarına sayfalar dolusu<br />

kurallar getirip, çeşitli uzmanlıklarda mühendis ve mimar<br />

istihdamı istenirken; Binayı bizzat inşa etme sorumluluğunu<br />

yüklenen özel yapı müteahhitlerinden ise bu düzeyde<br />

bir teknik eleman kadrosu yerine, formalite gereği tek bir<br />

şantiye şefi istenmektedir.<br />

Bu yönetmelikte ayrıca 2. derecedeki teknik elemanların<br />

yetkileri, mühendis ve mimarların mevcut yetkilerini paylaşacak<br />

biçimde genişletilmiş ve 5 katı ve 2000 m2‘yi geçmeyen<br />

yapılarda teknik öğretmenlerin, 1500 m2‘yi geçmeyenlerde<br />

ise teknikerlerin şantiye şefliği yapabilmesine olanak<br />

tanınmıştır.<br />

Böyle bir uygulama; yapıdaki teknik hizmet niteliğinin, var<br />

olanın gerisine düşürülmesi demektir. Oysa ülkemizde binlerce<br />

mimar ve mühendis, kendi istihdam alanında çalışmak<br />

üzere boşta beklemektedir.<br />

Bu durumda yapılması gereken; mevcut müteahhitlik sistemini<br />

korumak olmamalıdır. Doğru olan; yapı üretim faaliyetindeki<br />

teknik hizmet payının ciddi biçimde arttırılmasıdır.<br />

Bu bağlamda; özel yapılarda da müteahhitlik kurumsallaşmalı<br />

ve kamu inşaatlarında olduğu gibi mühendis, mimar<br />

ve teknikerlerin de istihdam edileceği bir statüye kavuşturulmalıdır.<br />

Bu nedenlerle; söz konusu yönetmeliğin, 1, 2, ve 5‘inci<br />

maddeleri ile 10. maddesinin 1, 2, 5, 14 ve 15 fıkralarının<br />

ve 12. fıkrasında geçen "binanın kullanım amacına uygun<br />

olarak" ibaresi ile mühendis veya mimar arasındaki "veya"<br />

ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle<br />

yargıya başvurduk.<br />

Mehmet Soğancı<br />

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 23


TMMOB’den<br />

DİSK, KESK, TMMOB VE TTB`DEN CUMHURBAŞKANLIĞI’NA TORBA<br />

YASA’YLA İLGİLİ RAPOR GÖNDERİLDİ<br />

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB Başkanları, kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />

ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik<br />

Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hakkında Cumhurbaşkanlığı`ndan bir görüşme talebinde bulundu. Görüşme öncesi<br />

Cumhurbaşkanlığı’na bir ön rapor sunan emek ve meslek örgütleri, yasa tasarısının tüm emek örgütlerinin katılımıyla tekrar<br />

değerlendirilmesi için yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye gönderilmesini istedi.<br />

Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen ön rapor 21.02.<strong>2011</strong><br />

Sayın Abdullah Gül<br />

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı,<br />

İLGİ : TBMM‘de "Torba Yasa" adı altında kabul edilen 6111<br />

sayılı Kanun hk.<br />

Sayın Cumhurbaşkanı,<br />

29 Kasım 2010 tarihinde TBMM‘ye sunulan "Bazı Alacakların<br />

Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel<br />

Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun<br />

Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair<br />

Kanun Tasarısı" ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel<br />

Sağlık Sigortası Kanunu; 4857 Sayılı İş Kanunu; 657 Sayılı<br />

Devlet Memurları Kanunu; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları<br />

Hakkında Kanun gibi pek çok alanı düzenleyen<br />

kanunlarda önemli değişiklikler gündeme getirilmiştir.<br />

Toplam 113 madde olarak TBMM‘ye sunulan tasarı, TBMM<br />

Plan ve Bütçe Komisyonunun Alt Komisyon çalışmalarında<br />

iktidar tarafından verilen önergelerle daha da genişleyerek<br />

toplam 224 maddelik bir tasarıya dönüşmüştür.<br />

Gerekçeleriyle 200 sayfaya yaklaşan bu değişiklik tasarısı<br />

12 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde TBMM‘de yasalaşmıştır.<br />

Büyük oranda emek alanını ilgilendiren bu düzenlemelere<br />

ilişkin olarak, 4857 sayılı İş Kanununun Üçlü Danışma<br />

Kurulu başlığını taşıyan 114. maddesine göre, çalışma<br />

barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma<br />

hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının<br />

izlenmesi amacıyla hükümet, işçi ve işveren konfederasyonları<br />

arasında etkin danışmayı sağlamak üzere üçlü<br />

temsile dayalı olarak kurulmuş bulunan Üçlü Danışma<br />

Kurulu‘nun hiç bilgilendirilmemesi; taslakların konfederasyonlara,<br />

meslek örgütlerine gönderilip görüşlerinin<br />

bile alınmaması manidar olduğu kadar, ülkemizin taraf olduğu<br />

Üçlü Danışmaya İlişkin 144 Sayılı ILO Sözleşmesi‘ne<br />

ve sosyal diyaloga aykırıdır.<br />

Torba yasadaki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda<br />

değişiklikleri düzenleyen maddelere ilişkin de aynı süreç<br />

işletilerek Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısı da<br />

dahil hiçbir aşamada konfederasyonlara bilgi verilmemiş,<br />

görüş istenmemiştir.<br />

Toplumun büyük bir bölümünü yakından ilgilendiren bu<br />

düzenlemeler Anayasa değişikliklerinde, bu tür konuların<br />

görüşüleceği yer olarak, büyük bir iddia ile Anayasal<br />

bir kurum haline getirilen Ekonomik Sosyal Konsey‘in de<br />

gündemine getirilmemiştir.<br />

Bu durum, katılımcılık ve sosyal diyalog konusunda dile<br />

getirilen iddialarla çelişmektedir. Bunun sonucu olarak<br />

ortaya çıkan taslak, büyük oranda sermaye kesimlerinin<br />

beklentilerini yansıtan bir öze sahiptir.<br />

Özellikle, ulusal istihdam strateji belgesi çalışmaları kapsamında<br />

sermaye kesimleri tarafından dile getirilen, asgari<br />

ücretin düşürülmesi, esnekliğin yaygınlaştırılması<br />

gibi öneriler, taslakta kendisine yer bulmuştur. Taslağın<br />

özellikle gençlerin istihdamının teşvik edilmesi amacı ile<br />

oluşturulduğu iddia edilen düzenlemeleri, gençlerin açık<br />

sömürüsü üzerine inşa edilen bir büyüme modelinin taşlarını<br />

döşemekte ve vicdanları rahatsız etmektedir.<br />

Kanun ile Türkiye‘nin en büyük sorunu haline gelen işsizliğin<br />

çözümüne yönelik, emek kesiminin taleplerine karşı<br />

sessiz ve duyarsız kalınırken, işsizliğin temel sorumlusu<br />

olan ve kriz döneminde hükümetin bile tepkisini çeken<br />

işveren çevrelerinin talepleri bir emir olarak kabul edilmektedir.<br />

Kanun ile stajyerlik adı altında işe yeni giren işçilerin daha<br />

fazla sömürülmesine olanak tanıyan düzenlemeler genişletilmektedir.<br />

Bir yandan Meslek Yüksek Okulları da stajyer<br />

sömürüsü kapsamına alınırken, diğer yandan stajyerlik<br />

için uygulanan asgari ücret 229 TL‘den 178 TL‘ye çekilmektedir.<br />

Bilindiği gibi aday çırak ve öğrencilere ödenecek<br />

ücretler her türlü vergiden müstesnadır. Stajyer çalıştıran<br />

iş yerleri için çalıştırılması gerek işçi sayısı sınırı 20‘den,<br />

5‘e çekilmekte, böylelikle denetimin en az olduğu alanlar<br />

stajyer sömürüsüne açılmaktadır. Yani bir yandan ucuz<br />

emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması<br />

genişletilmekte diğer yandan ise ödenecek ücretler düşürülmektedir.<br />

Kısa çalışma ödeneğinin genel ekonomik krizler yanında<br />

sektörel ve bölgesel krizlerde uygulanabilmesine imkân<br />

tanınmaktadır. Böylelikle işçilerin ücretlerinin, işsizlik fonundan<br />

karşılanması yaygınlaşacaktır. Sermayedar, işçi<br />

çalıştıracak ama "kriz koşullarında", karşılığını daha sonra<br />

fona geri ödemeksizin, çalıştırdığı işçinin ücreti işsizlik fonundan<br />

karşılanacaktır.<br />

Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 91. maddesine eklenen<br />

bir fıkra ile iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan<br />

bireysel alacaklara ilişkin şikayetlerin Çalışma ve Sosyal<br />

Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüklerinde görevli memurlarca<br />

yapılmasının önü açılmakta; Hükümet yönetmelik<br />

değişikliği ile yapmak isteyip, Danıştay engeline takılan<br />

değişikliği yasa yoluyla yapmak istemektedir. Uzmanlık<br />

isteyen denetim ve inceleme görevinin vasıfsız düz memurlar<br />

eliyle yaptırılmak istenmesinin hukuka ve çalışma<br />

yaşamının gereklerine uymadığı açıktır.<br />

Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 92. maddesinde yapılan<br />

değişiklikle, "...İş müfettişi tarafından düzenlenen<br />

raporların ve tutulan tutanakların işçi alacaklarına ilişkin<br />

kısımlarına karşı taraflarca on beş gün içerisinde yetkili iş<br />

24<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


TMMOB’den<br />

mahkemesine itiraz edilebilir. Süresinde itiraz edilmemesi<br />

veya iş mahkemesince itirazın reddine karar verilmesi<br />

halinde raporda veya tutanakta belirtilen alacak kesinleşir..."<br />

hükmü getirilmekte olup, bu hükümde yer alan kısa<br />

itiraz süresi nedeniyle hak kayıplarının yaşanacağı açıktır.<br />

Bu düzenleme, hem hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmakta<br />

hem de ücretlere uygulanan 5 yıllık dava zamanaşımını<br />

ortadan kaldırmaktadır. Zira, işçilerin alacakları,<br />

işverenlerin, yanlı veya eksik belge vermesi nedeniyle eksik<br />

ve yanlış hesaplanabileceği gibi, çalışma süresi, ücretin<br />

miktarı vb. tartışmalı hususların bulunduğu ve bir yargılama<br />

sonucunda ispatlanabilecek durumlarda bir işçinin<br />

15 gün içinde İş Mahkemesine itiraz etmemesi halinde, bu<br />

eksik ve yanlış hesap kesinleşecek, işçiler mağdur olacaktır.<br />

Yine Kanun ile İl özel idareleri veya belediyelerin (bağlı<br />

kuruluşları hariç) sürekli işçi kadrolarında çalışan "ihtiyaç<br />

fazlası" işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel<br />

Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına<br />

atanması gündeme getirilmektedir. Bu düzenleme<br />

on binlerce belediye işçisi açısından ciddi sorunlar yaratacaktır.<br />

"İhtiyaç fazlası" tanımlamasının hangi kriterlere<br />

dayandırılacağının belirsiz olması, kişilerin rızası dışında<br />

bu düzenlemenin hayata geçirilmeye çalışılması, kişi<br />

hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelmektedir. Aynı<br />

zamanda ataması tekemmül ettirilen işçiler, çalıştıkları<br />

kurumlarınca atama emirlerinin tebliğini izleyen günden<br />

itibaren beş iş günü içinde yeni görevlerine başlamak<br />

zorundadırlar. Bu süre içinde yeni kurumunda işe başlamayan<br />

işçilerin atamaları iptal edilmektedir. Bu düzenleme,<br />

çalışma özgürlüğünün içinin boşaltılmasıdır. Çalışma<br />

özgürlüğü, her halükarda bir işte istihdam edilmek değil,<br />

kişinin iradesi ve istediği, sevdiği bir işi yapması anlamına<br />

gelmektedir. Kişinin iradesi dışlanarak konumunun değiştirilmesi,<br />

insanlık dışı bir uygulama olup, işçileri yıldırmak<br />

ve istifaya zorlamak anlamına geldiği açıktır. Bu kapsamda<br />

işçi nakleden mahalli idarelerin nakil sonrasında oluşan<br />

işçi sayısında beş yıl süreyle artış yapılamaması, buna<br />

karşı hizmet alımı yoluna gidebilmesi, taşeronlaşmanın<br />

yaygınlaştırılması amacını taşımaktadır. Kadrolu çalışanlar,<br />

sürgün edilecek, yerine taşeronlar sokulacaktır.<br />

Ayrıca işçilerin gerçekleşmiş bulunan ve bugüne kadar<br />

ödenmemiş olan alacaklarının devir olunmayacağı hükme<br />

bağlanmıştır.<br />

Kanunun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik<br />

öngören kamu çalışanlarına yönelik kimi düzenlemeleri<br />

de dikkat çekicidir.<br />

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, devlet personel istihdamına<br />

ilişkin hükümler taşımasının yanı sıra Anayasa‘da<br />

"Siyasal Haklar ve Ödevler" içerisinde sayılan "Kamu<br />

Hizmetlerine Girme Hakkı"nın hayata geçirilmesinin en<br />

önemli aracı olması niteliğiyle temel kanun özelliği taşımaktadır.<br />

Kanunun, devlet personel istihdamında değişiklik öngören<br />

hükümlerinin hedefi, tasarı gerekçesinde yer alan "<br />

memur sendikaları, sivil toplum kuruluşları ve çalışanların<br />

makul ve uygun görülen isteklerini karşılamak" değil,<br />

küresel kapitalizmin neo-liberal politikaları ile belirlenen<br />

noktaya ulaşmaktır. Buna göre tasarının hedefi "sosyal<br />

devleti" değil "düzenleyici devleti" destekleyen bir bürokratik<br />

yapının oluşturulmasıdır.<br />

Kanunda yer alan, 657 Sayılı Kanun‘da değişiklik öngören<br />

hükümlerle Devlet Personeli İstihdam Rejiminde;<br />

• Siyasal iktidarın "kadro kaldırma yetkisini" sık ve yaygın<br />

olarak kullanabilmesine olanak yaratılmakta, temel memur<br />

güvencesi ortadan kaldırılarak, "kadro kaldırma yetkisi"<br />

tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki<br />

olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />

siyasal iktidarın kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca<br />

işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmaktadır.<br />

• Yöneticilik görevleri için değerlendirme "sicil sistemi" dışına<br />

çıkarılmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl<br />

hizmet yeterli sayılmakta ve bu sürenin hesabında özel<br />

kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />

dikkate alınacağını hükme bağlanmaktadır. Özel sektöre<br />

ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe<br />

yönetici olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte,<br />

Kamu yönetiminin üst düzey yöneticilik makamları, siyasal<br />

iktidarla gelip gidecek "siyasal kadrolar"a dönüştürülmekte,<br />

memuriyet kariyer sisteminin taşıyıcısı olan "piramidin<br />

tepesi" kariyer sistemine kapanmaktadır.<br />

• Sicil değerlendirme sistemi ortadan kaldırılmakta; insan<br />

doğasının bencil, çıkarcı, tembel bir varlık olduğu kabulüne<br />

ve çalışma adı verilen şeyin bireysel doyumdan ibaret<br />

olduğu görüşüne dayanan liberal değerler üzerinde yükselen<br />

ödüllendirme-cezalandırma ekseninde performans<br />

değerlendirme sistemi kurulmaktadır. Kolektif bir iş olan<br />

kamu hizmetini performans değerlendirme sistemi ile bireysel<br />

rekabete dayalı bir iş haline getiren değişikliklerle<br />

kamu hizmeti kavramının altı boşaltılmaktadır.<br />

Kanun getirdiği hükümlerle kamu hizmetini ve bu hizmeti<br />

görenleri kamu adına koruma anlayışından vazgeçildiğine<br />

de işaret etmektedir.<br />

Öte yandan Kanun, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden<br />

çıkaracak bir nitelikte olması nedeniyle sadece 657 Sayılı<br />

Kanuna tabi çalışanları değil, toplumun tüm emekçi kesimlerini<br />

olumsuz etkileyecek bir özellik taşımaktadır.<br />

İşsizlik fonunun sermaye için seferber edilmesine, gençlerin<br />

daha fazla sömürüsüne, esneklik dayatmalarına, asgari<br />

ücret sefaletine yol açacak bu hükümler, sosyal adalet ilkesi<br />

ve insan onuruna yaraşır iş kavramı ile çelişkili olduğu<br />

gibi, bu kadar kapsamlı değişiklik içeren düzenlemelerin,<br />

sosyal taraflarca yeterince tartışılmadan sıkışık TBMM<br />

gündeminde alelacele görüşülerek yasalaştırılmasının,<br />

doğru olmadığını, ülkemiz çalışma ilişkilerinde, sosyal hayatında<br />

ciddi olumsuzluklara yol açacağını düşünüyoruz.<br />

Bu Kanunla;<br />

• Resmi 3 milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin faydalanabildiği<br />

İşsizlik Fonu‘nun prim gelirlerinin yarısının,<br />

taşeron firmalara, özel istihdam bürolarına aktarılmasının<br />

yolu açılmıştır.<br />

• Belediye işçilerine sürgün yolu açılmış, sendikasızlaştırma<br />

kapıdadır. Norm kadroda ya da değil, belediye işçileri<br />

"İhtiyaç fazlası" ilan edildikleri taktirde, Milli Eğitim veya<br />

Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecek.<br />

Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybede-<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 25


TMMOB’den<br />

cekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu<br />

işçi alamayacak. Hizmet alım yöntemiyle taşeron ile anlaşacak.<br />

Taşeronlaşma yaygınlaşacaktır.<br />

• Kriz döneminde, şirketler krizdeyiz diyerek işçi ücretlerini<br />

ödemediler. İşçilerin ücretleri İşsizlik Fonu‘ndan, işçilerin<br />

kendi haklarından ödendi. Şimdi bu uygulama sadece genel<br />

kriz koşullarına tabi olmayacak, sektörel ve bölgesel<br />

düzeyde de uygulanabilecek. Şirketler her dara düştüğünde<br />

ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek.<br />

Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar<br />

kolaylaşacak. İşverenler kriz bittiğinde bu fona, işçilere<br />

yapılan ödemelerin karşılığında bir geri ödeme yapmayacaklardır.<br />

Kaybedilen, işçilerin işsiz kaldıklarında kullanacakları<br />

hakdır.<br />

• Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir.<br />

Öngörülen değişiklik ile bir kamu emekçisi<br />

birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceği gibi, 8 saatlik çalışma<br />

süresinin dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecektir.<br />

• Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile ev hizmetlerinde<br />

1 ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılara, eksik<br />

günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini kendi cebinden<br />

30 güne tamamlama yükümlülüğü getirildi. Eksik<br />

primlerini tamamlamadıkları takdirde sağlık hizmetlerinden<br />

yararlanamayacaklar. Bu düzenleme ile düşük ücretle<br />

çalışmak zorunda olan kısmi süreli çalışanların aldıkları ücretlerin<br />

önemli bir bölümünü sağlık sigortası için ayırmak<br />

zorunda kalacaklar.<br />

• Kamu emekçileri, rızaları dışında kurum içi ve kurumlar<br />

arasında 1 yıldan 6 aya kadar görevlendirilebilecek, sürgün<br />

kural haline gelecektir.<br />

• Grev yasakları genişletilerek, en temel sendikal eylemlerin<br />

"memuriyetten çıkarılma" ile cezalandırılmasının önü<br />

açılıyor. Tasarıdaki bu düzenleme ile mevcut Anayasa ve<br />

Türkiye‘nin altına imza koyduğu 87, 98 ve 151 Sayılı ILO<br />

sözleşmeleri açıkça çiğnenmektedir.<br />

• Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler,<br />

kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylece kamu<br />

yararı ilkesi değil, piyasa koşullarına uyum sağlanmak öncelik<br />

haline gelecektir.<br />

• İşyeri denetimleri, iş müfettişlerince değil Bakanlıkta çalışan<br />

herhangi bir memur tarafından yapılabilecek bir iş<br />

olarak görüldüğünden, işçi sağlığı ve güvenliği alanında<br />

yaşanan ölümlü kazalara "devam" denilmiştir.<br />

• İş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle<br />

çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulamasında ücretler<br />

düşürülmüş, denetimin az olduğu işyerlerinde stajyerlerin<br />

sömürüsünün önü açılmıştır.<br />

• Kamuda daha az engelli istihdam edilmesi öngörülmüş,<br />

engellilerin engellerine bir de devlet çalışma engeli koyarak<br />

katkı sağlamıştır.<br />

Bu nedenlerle; kamu borçlarının yeniden yapılandırılması<br />

ile ilgili toplumda büyük beklenti oluşturan Kanun Tasarısındaki<br />

hükümler dışındaki maddelerin ilgili tüm emek<br />

örgütlerinin de katılımıyla tekrar değerlendirilmesi amacı<br />

ile yeniden görüşülmek üzere TBMM‘ye gönderilmesi hususunu<br />

takdir ve tensiplerinize sunarız.<br />

Saygılarımızla,<br />

Süleyman ÇELEBİ<br />

DİSK Genel Başkanı<br />

Döndü TAKA ÇINAR<br />

KESK Genel Başkanı<br />

Mehmet SOĞANCI<br />

TMMOB Başkanı<br />

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİ YÖNETMELİKLERİNİ<br />

BİR KEZ DAHA YARGIYA TAŞIDIK<br />

TMMOB İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik ile İş Sağlığı ve Güvenliği<br />

Hizmetleri Yönetmeliği’nin iptali istemiyle Danıştay’a başvurdu. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet<br />

Soğancı, konuya ilişkin olarak 27 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı.<br />

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın iş güvenliği alanını<br />

piyasa aktörlerine teslim eden, iş güvenliği hizmetini<br />

taşeronlaştıran düzenlemelerine karşı hukuk mücadelesini<br />

sürdüren TMMOB, konuya ilişkin yayımlanan son iki yönetmeliği<br />

de yargıya taşımıştır.<br />

TMMOB, 27.11.2010 tarih ve 27768 sayılı Resmi Gazete‘de<br />

yayımlanarak yürürlüğe giren İş Güvenliği Uzmanlarının<br />

Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik<br />

ile İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği‘nin iptali<br />

istemiyle Danıştay‘a başvurmuştur.<br />

Söz konusu yönetmelikler, eğitimden ortak sağlık ve güvenlik<br />

birimine kadar tüm süreçleri piyasa aktörlerine teslim<br />

eden, iş güvenliği hizmetini taşeronlaştıran düzenlemeler<br />

içermektedir. Mühendis ve mimarlık hizmetlerinin<br />

sunumunda, lisans eğitimi sonrasında kazanılan mühendis<br />

ve mimar unvanını değil, özel şirketlerce verilen eğitim ve<br />

Bakanlıkça verilen sertifikayı esas almaktadır. Özel sektörde<br />

çalışanları 7 yıl boyunca iş güvenliği mühendisliği hizmetini<br />

alana sokmamakta ve bu süre içinde iş güvenliği alanını<br />

Bakanlık çalışanlarına hasretmektedir.<br />

Çalışma hayatındaki en önemli konulardan biri olan işçi<br />

sağlığı ve güvenliği alanındaki sorunların, iktidarın ele<br />

aldığı yöntemle çözüme kavuşturulması olası görünmemektedir.<br />

Kamu düzeni, güvenliği ve sağlığını ilgilendiren<br />

bu konu kamusal hizmet anlayışı ile ele alınmadığı sürece<br />

çözümü olanaklı değildir. Her şeyden önce bireye, ailesine,<br />

toplumsal işgücü kaybına, işletmeye ve ülke ekonomisine<br />

ağır fatura çıkaran bu konu piyasalaştırılamaz.<br />

TMMOB, konunun takipçisi olacak ve işçi sağlığı-iş güvenliği<br />

alanındaki piyasalaştırma çabalarına karşı mücadelesini<br />

sürdürecektir.<br />

26<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


TMMOB İKK’dan<br />

TMMOB İZMİR İKK: HÜKÜMETİN İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ<br />

POLİTİKALARI OSTİM VE İVEDİK’TE PATLAYARAK İFLAS ETMİŞTİR<br />

TMMOB İzmir İKK, İzmir Barosu, DİSK Bölge Temsilciliği, Türk-İş Bölge Temsilciliği ve İzmir Tabip Odası<br />

14 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde ortak bir basın açıklaması yaparak, sorunlu yasal düzenlemelerle yeni iş kazalarına<br />

davetiye çıkarıldığını belirttiler.<br />

İzmir Tabip Odası‘nda gerçekleştirilen açıklamaya;<br />

TMMOB İzmir İKK Sekreteri Ferdan Çiftçi, İzmir Tabip Odası<br />

Temsilcisi Hakan Toksöz, DİSK Temsilcisi Ali Çeltek, İzmir<br />

Barosu Başkanı Sema Pektaş ve Türk-İş Temsilcisi Tuncay<br />

Kireçkaya katıldılar.<br />

ORTAK BASIN AÇIKLAMASI<br />

3 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde Ankara OSTİM‘de bir iş merkezi<br />

ile İvedik OSB‘de yer alan işyerlerinde meydana gelen,<br />

18 çalışanın ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına<br />

yol açan patlamalarda yaşamını kaybedenlerin yakınlarına<br />

başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyor, kamuoyunun<br />

üzüntüsünü paylaşıyoruz.<br />

Meslek Odalarımız ve sendikalarımız; bu kazalarla birlikte,<br />

son yıllarda iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması<br />

ve yeterli denetimlerin yapılmamasından kaynaklanan<br />

bu "iş cinayetleri" ile ilgili, yıllardan beri ciddi<br />

uyarılarda bulunmakta, sürekli olarak çalışma yaşamına<br />

ilişkin yapısal sorunlar ve yanlış uygulamalara işaret etmekte,<br />

yargıya başvurmakta fakat siyasal iktidar bildiğini<br />

yapmaya devam etmektedir.<br />

Son mevzuat düzenlemeleri sorunludur<br />

Örneğin, İş Yasasının 78. maddesinde işyerlerinin kurulması<br />

aşamasında işyeri koşullarının iş sağlığı ve güvenliği<br />

önlemlerine uygun olmasını teşvik eden uygulama,<br />

2008 yılında 5763 sayılı, "Torba Yasa" ile değiştirilmiş ve<br />

04.12.2009 tarihli "İşletme Belgesi Alınması Hakkında<br />

Yönetmelik"le ortadan kaldırılmıştır. Böylece 50‘den az<br />

işçi çalıştıran işyerlerinin İşletme Belgesi alması zorunluluğu<br />

ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın (ÇSGB)<br />

işyerlerine yönelik denetimi ve yol göstericiliği yok edilmiştir.<br />

Bu nedenle bugün Türkiye‘ de imalat sektöründe<br />

çalışan 600.000 işletme denetim dışıdır, bu rakam İzmir<br />

için 40.000 işletmedir.<br />

15.08.2009 tarihli "İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile<br />

Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik"<br />

ise 50 ve üzerinde işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerlidir.<br />

Ancak 09.12.2009 tarihli "İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri<br />

ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmeliğin<br />

Uygulanmasına Dair Tebliğ" ile ana işverenleri,<br />

işyerlerini küçük parçalara ayırarak yükümlülüklerinden<br />

kurtarmaya yönelik bir düzenleme yapılmıştır.<br />

Denetimler yetersiz<br />

İşyeri denetimleri ve dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği<br />

önlemleri Türkiye‘deki sanayi işletmelerinin ancak yüzde<br />

1,6‘sında geçerlidir. 700-800 civarındaki İş Müfettişlerinin<br />

sayısı çok yetersizdir. Bu sayı örneğin; Ülkemizle eşdeğer<br />

işyeri sayısına sahip Almanya‘ da 3900 civarındadır. Çalışma<br />

yaşamıyla ilgili mevzuat yalnızca başlıca "sanayi ve<br />

ticaret" işlerini kapsamakta, tarım sektörünün tamamı,<br />

hizmet sektörünün bir bölümü ile KOBİ‘lerin çok büyük<br />

bir bölümü kapsam dışında bırakılmaktadır. Özetle, bugün<br />

Türkiye‘ de 10 milyon kişiyi bulan kayıt dışı istihdamı<br />

teşvik eder tarzda bir ‘iş sağlığı ve güvenliği‘ politikası söz<br />

konusudur. İşte bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)<br />

ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye;<br />

iş kazalarında Dünya‘ da üçüncü, Avrupa‘ da birinci<br />

sıradadır.<br />

Diğer yandan TMMOB Makina Mühendisleri Odası uzmanlık<br />

alanlarına giren konulardan biri olan basınçlı kaplar<br />

ve bu kapsamdaki endüstriyel oksijen tüpleri ile ilgili<br />

sorunlar, insan yaşamını hiçe sayan rantçı yaklaşımlar, yasal<br />

boşluklar ve ilgili meslek odaları tarafından yapılması<br />

gereken mesleki denetimlere engel oluşturulmasından<br />

kaynaklanmaktadır. Kâr güdüsüyle hareket edildiği için<br />

ilk tasarruf edilen konu periyodik denetimler olmaktadır.<br />

Bu tip yoğun risk barındıran işletmeler kamu kurum ve<br />

kuruluşları ile ilgili meslek odaları tarafından mutlaka denetime<br />

tabi tutulmalıdır.<br />

Küçük ve orta ölçekli işletmeler ile çalışanları kuşatan bu<br />

sorunları aşmak; çalışma yaşamının insanca, iş güvenceli,<br />

örgütlü, toplu sözleşme ve grev hakları ve işçi ve iş sağlığı<br />

ve güvenliğine dayalı bir istihdamı esas alan, iş kazalarını<br />

en aza indirecek şekilde örgütlenmesi pekâlâ olanaklıdır.<br />

Ucuz işgücü ve ucuz maliyete dayalı esnek, güvencesiz<br />

çalışmanın artması, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmanın<br />

yaygınlaşması, denetimlerin yetersizliği<br />

ve/veya yokluğu giderilmediği; Türk Mühendis ve Mimar<br />

Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, sendikalar ve üniversitelerin<br />

görüşleri kamu ve özel sektörce dikkate alınmadığı<br />

müddetçe ne yazık ki benzeri olaylar sürecektir.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 27


İncelemeler<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEVCUT DURUM VE ETKİLENMELER<br />

Tahsin VERGİN<br />

İnşaat Yüksek Mühendisi<br />

(Şube Başkanımız Tahsin Vergin’in Capital Dergisi için hazırladığı ve Kasım 2010 sayısında özeti yayınlanan<br />

çalışmasının tam metnidir.)<br />

İnşaat sektörü Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki (2009-GSYH) %4,3 payı ve dönemlere gore değişse bile yaklaşık 1,1-1,5 milyon<br />

arasındaki kişiyi istihdam etmesi açısından ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olma özelliğini her zaman korumaktadır.<br />

Ayrıca bu sektörün kendisi ile etkileşimli olduğu yaklaşık 200 sektörü de dolaylı veya dolaysız etkilemesi açısından da önem<br />

taşımaktadır.<br />

İnşaat sektörü; demir-çelik, çimento, cam, seramik, boya vb. birçok malzemeyi içeren endüstriyel ürünlerin de üretilmesinin<br />

itici gücü olmaktadır. Bu sektörün diğer sektörlere gore daha çok oranda yerli sanayiye, ulusal sermayeye ve işgücüne<br />

dayanması açısından da önemi yüksektir.<br />

Ayni şekilde bu sektörün, dolaylı ve dolaysız etkileri sonucu diğer sektörlere iş alanı yaratması ile ülke ekonomisi içinde %30<br />

lara varan bir ağırlığı bulunmaktadır. Yine sektörün işgücüne özellikle ucuz iş gücüne olan talebi iç göcü artırıcı olmaktadır.<br />

Ayrıca, coğrafi dağılım açısından ele alındığında da yarattığı iş alanlarıyla, bu sektörde uygulanacak doğru politikalarla,<br />

yoksulluğa ve bölgeler arası dengesizliğe de kalkan olabilecek bir niteliği bulunmaktadır.<br />

Türkiye İnşaat Sektörü’nün son 25 yılını incelediğimizde inişli çıkışlı bir yol izlediğini görmekteyiz. Sektör; 1980-1990 arasındaki<br />

10 yıllık süreçte inişli çıkışlı istikrarsız bir yol izlemiştir. 1988 yılından sonra yavaşlama başlamış ve 1993-2003 arası<br />

10 yılında Türkiye ekonomisi %26,13 büyürken inşaat sektörü tüm ana sektörler içersinde %22,4 ile en fazla küçülen sektör<br />

olarak. ekonomik krizden en fazla etkilenmiştir. Bu yıllarda ana sektörler içinde en fazla düşüş gösteren yine inşaat sektörü<br />

olmuştur. 2003 den sonra kendini toplamaya çalışan sektörde büyüme giderek artmış, 2004-2007 arası artış %20 lere ulaşmıştır.<br />

Ayrıca, inşaat sektörü içinde %60’lık payıyla “Konut Sektörü” nün de ciddi bir yeri vardır.<br />

Yine, özellikle 2002-2006 yılları arası uluslar arası piyasalardaki likidide bolluğunun sıcak para olarak ülkemize yönelmesi,<br />

döviz kuru ve faiz oranlarının düşüklüğünün sonucu olarak konut talebinde önemli düzeyde artış ve talep gerçekleşmiştir.<br />

Özellikle 2005’den 2008’e kadar olan süreçte sektör önemli düzeyde büyüme göstermiştir.<br />

Ancak ABD’de başlayan kriz sonucu 2008-2009 yılları sektörde daralmaya neden olmuştur. Devlet planlama Teşkilatı’nın<br />

2010 yılı programında belirttiği gibi; inşaat sektöründeki daralma özellikle 2008 yılında başlayan bir süreçle 2009 sonlarına<br />

kadar hızla devam etmiştir. 2008’de %3,3 ile başlayan ve 2009’da %18,1’e varan bu küçülme ile tüm sektörler içinde yine en<br />

fazla küçülen sektor inşaat sektörü olmuştur. (Tablo 1)<br />

Tablo 1. İnşaat Sektöründe 2006-2009 Arası Gelişme (2009 ilk altı ay)<br />

Kaynak (TÜİK)<br />

Yıllar 2006 2007 2008 2009<br />

GSYH İnşaat Sektörünün Payı (% cari fiyatlarla) 4,7 4,9 4,7 4,3<br />

Büyüme Hızı (% 1998 yılı fiyatlarıyla) 18,5 5,7 -8,2 -19,9<br />

Sektördeki kriz sonucu oluşan daralma kendini konut talebinde de göstermiştir. Konut talebi 2008 yılından itibaren önemli<br />

oranda düşmüştür. Ancak konut sayısında düşüşe karşın ayni dönemlerde yapı kullanım izinlerinde artış görülmektedir.<br />

(Tablo 2)<br />

Tablo 2. Yapı İnşa ve Yapı Kullanma İzinleri 2006-2009 Arası Değişme (2009 ilk altı ay)<br />

Kaynak (TÜİK)<br />

Yıllar 2006 2007 2008 2009<br />

Yapı İnşa İzni (Bin m2) 122 910 125 067 103 846 47 750<br />

Yüzde Değişim 15,5 1,8 -17,0 -13,0<br />

Yapı Kullanım İzni (Bin m2) 57 207 63 403 70 957 42 376<br />

Yüzde Değişimi 13,7 10,8 11,9 20,2<br />

2008 yılından itibaren görülen bu daralma istihdam alanında da kendini göstermiştir. İnşaat sektöründe çalışan sayısı, 2007<br />

yılında 1 379 bin iken, 2008 yılında 1 359 bine düşmüş, 2009 yılında ise bu düşüş 1 296 bine varmıştır.<br />

ABD’de ortaya çıkan kriz 2009’un son dönemlerinde göreceli toparlanma göstermesine rağmen, 2010 yılı ikinci ve üçüncü<br />

çeyreklerinde yerini durgunluğa bırakmıştır. Avrupa ülkelerinde ise son 10 çeyrektir inşaat sektörü sürekli daralma göstermektedir.<br />

Kendini ilk kez ABD’de mortgage kredilerinin geri dönmemesiyle gösteren kriz olumsuz etkisini hızla tüm ülkelerin ekonomik<br />

yapılanmalarında göstermiştir. Krizin böylesine büyük etki göstermesinde başlıca nedenleri şöyle sıralayabiliriz:<br />

• Öncelikli olarak, 1990’lı yıllardan başlayarak gelişen neo-liberal politikalarla devletin ve kamunun ekonomi üzerindeki<br />

28<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


her türlü müdahalesi engellenmeye çalışıldı.<br />

İncelemeler<br />

• Devletin ekonomi üzerinde müdahale ve etkisinin giderek kaldırılması amacıyla, kamunun hantal yapısı ve yolsuzluk<br />

uygulamaları gerekçe gösterilerek, bu ekonomik politikaların sanki haklılık payı varmış gibi alt yapısı yapılmaya başlandı.<br />

• Ancak devletin yapısının hantallaştırılması ve yolsuzluklar bizzat kapitalist-emperyalist sistemin kendi varlığını devam<br />

ettirebilmek için günümüzdeki uygulamalarının kaçınılmaz sonuçlarıydı.<br />

• Bu süreçte ekonominin bütün süreçleri devletin ve kamunun denetiminden çıkartıldı.<br />

• Yine bu süreçte üretim yapmaksızın paradan para kazanma hayatın her alanına yansıdı. Finansal araçlar ticareti dünya<br />

mal ticaretinin sekiz katına çıktı.<br />

• Üretim dışı paradan para kazanma süreci bir yerde şişecekti ve bu şişme ilkin ABD’de kendini Mortgage kredilerinin doğal<br />

olarak geri dönmemesinde ortaya çıkarttı ve kısa zamanda tüm dünyada olumsuz etkilerini gösterdi.<br />

• Ancak bu kez de tüm neoliberal görüş sahipleri, krizden çıkmak için devletin müdahalesi gerektiğini söylediler.<br />

• Yine özellikle ABD yaklaşık 8 trilyon dolar civarında olmak üzere devletin sistemi kurtarmak üzere müdahalesi gerçekleşti.<br />

• Ayni uygulamalar başta AB ülkeleri olmak üzere tüm kapitalist-emperyalist sistemde yaygın olarak hayata geçirildi.<br />

• Tüm ülkeleri etkileyen bu kriz, ülkemizde de fazlasıyla kendini gösterdi.<br />

• İktidarın bu kriz bizi teğet geçti demesine, 2001 krizi sonrası bankacılık sisteminde yapılan düzenleme ve güçlendirmelerle,<br />

bu kriz bizi en az etkiledi denmesine rağmen Türkiye’deki etkisi oldukça derin gerçekleşti.<br />

• İşsizlik ve bütçe açığı rekor düzeylere ulaştı. Kapanan işyeri sayısı, ödenmeyen çeklerin sayısal değerleri incelendiğinde<br />

krizin etkisinin derinliği ve boyutu anlaşılacaktır.<br />

• İşin daha vahim yönü, toplum olarak, üreten değil tüketen bir yapıya dönüşüldü.<br />

• Sermaye birikiminin gerekli düzeylere varamadan krizlerle erimesi, toplumda üretim dışı taleplerin değer kazanmasına<br />

ve tüm toplumsal birikimlerin buralarda tüketilmesi süreci hızla yayıldı.<br />

• Yatırım yapmak, üretimde bulunmak ve bunların sonucu istihdam alanları yaratmak istenilmeyen, yapılmayan ve terk<br />

edilen değerler oldu.<br />

• Bunun yerine ranta ve faize yönelme ön plana geçti. Ayni şekilde kira geliri elde etmek vb tercihler ekonomideki anlayışların<br />

değişikliğinin sonucu olarak öne çıktı.<br />

Kısaca gelişimini özetlemeye çalıştığımız ve sistemin kendi döngüsü içinde meydana gelen bu krizin hem dünyada hem<br />

de ülkemizde inşaat sektörü üzerindeki etkisi gerçekten çok büyük olmuştur. Krizin yanında siyasal iktidarların bu süreç<br />

içersinde izledikleri yol, ağırlıklı olarak, siyasal rant elde etmek şeklinde gelişince kriz tüm toplumu ve üretimde bulunan<br />

kesimleri düşünülenden daha fazla etkilemiştir.<br />

İnşaat sektörünün ülkemizdeki gelişimi incelendiğinde, sektörün asıl itici gücünün kamu alanında yapılan yatırımlar olduğu<br />

görülmektedir. DPT verileri çerçevesinde; 2008 yılında sektör %8,2 küçülürken, kamu inşaat yatırımları %10,4 artmış, ancak<br />

özel sektör inşaat yatırımları ise %12,5 azalmıştır.<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜNDE KRİZ BİTTİ Mİ ?<br />

TÜİK tarafından açıklanan 2010 yılı birinci çeyrek “İnşaat Sektörü Ciro Endeksi ve Değişim Oranları” tablosundan da izleneceği<br />

gibi, 2010 yılı ciroları 2009 yılı değerlerine gore Bina İnşaat Sektöründe %-13,2, Bina Dışı İnşaat Sektöründe %-28,8 ve<br />

toplamda ise %-19 seviyelerinde daralma gerçekleşmiştir. Bu değerler bize 2007 sonunda başlayan krizin 2010 yılında da<br />

devam ettiğini göstermektedir. (Tablo 3)<br />

Yine TÜİK tarafından açıklanan, inşaat sektörünün üretim endeksleri değişim oranları incelendiğinde 2010 yılının 1. döneminde,<br />

%5,6 oranında bir artma görülse bile önceki 2009 yılının ayni dönemindeki %-18,4 daralma dikkate alındığında,<br />

iyileşmenin daralma hacmini henüz aşamadığı anlaşılmaktadır. (Tablo 4)<br />

Krizin sektör üzerinde etkisi ve sektöre yeterli desteğin verilmemesi, KDV ve ÖTV ile verilen desteğin once kaldırılmasına<br />

ve daha sonra KDV ve harç indirimlerinin tekrar yapılmasına rağmen, 2009 yılı 3. çeyrekte bir önceki çeyreğe göre konut<br />

satışlarının %42,53 oranında düşmesi engellenememiştir. (Tablo 5)<br />

2010 yılı ilk iki döneminde ise konut satışları en alt düzeylere inmiştir. 2010 yılı 2. dönemde konut satışları 2009 yılı ayni<br />

dönemine gore %53,65 oranında düşmüştür.<br />

Yapı ruhsatı izinlerinde ise daha farklı bir durum vardır. 2010 yılının ilk altı ayında, 2009 yılının ayni dönemine gore belediyelerce<br />

yapı ruhsatı verilen yapıların yüzölçümü %23,6 ve bina sayısında da %8,4 oranında artış olmuştur.<br />

Belediyelerce yapı kullanma izin belgesi verilmesine göre ise; 2010 yılının ilk altı ayında, 2009 yılının ilk altı ayına göre; yapıların<br />

yüzölçümünde %31,6, bina sayısında %38,3 oranında düşüş gerçekleşmiştir. (Tablo 6, Tablo 7)<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 29


İncelemeler<br />

Yıl<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

İnşaat Tipleri<br />

Sınıflaması<br />

(CC)<br />

Tablo 3. İnşaat Sektörü Ciro Endeksi ve Değişim Oranları (2005=100)<br />

Bir Önceki Yıl aynı Döneme Göre<br />

Değişim Oranı (%)<br />

Bir Önceki Döneme Göre<br />

Değişim Oranı (%)<br />

1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem 4. Dönem<br />

Yıllık<br />

ortalama<br />

1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem 4. Dönem<br />

Bina 29,9 20,5 68,6<br />

Bina dışı 62,6 26,7 24,7<br />

Toplam 41,6 23,1 50,1<br />

Bina 21,7 44,3 45,1 21,5 31,7 -53,9 54,0 21,2 41,2<br />

Bina dışı 28,0 13,1 24,8 47,8 30,8 -50,2 43,7 39,8 47,6<br />

Toplam 23,9 31,5 36,5 30,7 31,4 -52,6 50,2 27,8 43,7<br />

Bina 13,8 9,5 5,1 23,2 14,1 -56,8 48,2 16,3 65,5<br />

Bina dışı 25,6 26,1 4,5 -4,7 7,9 -57,7 44,3 15,8 34,6<br />

Toplam 18,1 15,4 4,9 12,1 11,7 -57,2 46,7 16,1 53,6<br />

Bina 19,9 23,1 14,5 -6 8,8 -58 52,2 8,2 35,8<br />

Bina dışı -12 -2,2 16,2 23,5 10,2 -60,9 60,4 37,6 43,2<br />

Toplam 7,4 13,3 15,2 3,9 9,3 -59 54,9 18,0 38,7<br />

Bina -12,7 -5,4 -25,3 -18,7 -16,3 -61 65,0 -14,6 47,7<br />

Bina dışı 9,2 -11,8 -17 -10,9 -10,3 -65,5 29,6 29,5 53,6<br />

Toplam -5,7 -7,5 -22,1 -15,6 -14,1 -62,8 51,8 -0,6 50,2<br />

Bina -13,2 -58,3<br />

Bina dışı -28,8 -72,4<br />

Toplam -19 -64,3<br />

Yıl<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

İnşaat<br />

Tipleri<br />

Sınıflaması<br />

(CC)<br />

Tablo 4. İnşaat Sektörü Üreti̇ m Endeksi̇ ve Deği̇ şi̇ m Oran 2005=100<br />

Bir önceki yıl aynı döneme göre değişim<br />

Üretim Endeksi<br />

oranı (%)<br />

I. II. III. IV. Yıllık I. II. III. IV. Yıllık<br />

Dönem Dönem Dönem Dönem Ortalama Dönem Dönem Dönem Dönem Ortalama<br />

Toplam 90,4 126,6 136,4 120,2 118,4 15,8 20,0 19,1 18,0 18,4<br />

Bina 90,3 127,7 137,9 119,1 118,8 16,1 21,0 19,7 17,4 18,8<br />

Bina dışı 90,5 120,5 128,6 125,9 116,4 14,0 14,8 15,4 20,8 16,4<br />

Toplam 101,8 135,3 142,5 120,1 124,9 12,7 6,9 4,5 -0,1 5,5<br />

Bina 102,4 136,2 142,2 119,4 125,1 13,4 6,6 3,1 0,3 5,3<br />

Bina dışı 98,6 130,6 144,0 123,5 124,2 8,9 8,4 12,0 -1,9 6,7<br />

Toplam 100,0 128,5 128,6 105,1 115,6 -1,8 -5,0 -9,7 -12,4 -7,5<br />

Bina 97,9 125,8 125,0 98,5 111,8 -4,4 -7,6 -12,1 -17,6 -10,6<br />

Bina dışı 111,0 142,3 147,5 139,9 135,2 12,5 9,0 2,4 13,3 8,8<br />

Toplam 81,6 101,4 106,0 96,8 96,4 -18,4 -21,1 -17,6 -7,9 -16,5<br />

Bina 73,4 92,9 99,1 91,1 89,1 -25,0 -26,2 -20,7 -7,5 -20,3<br />

Bina dışı 124,1 145,5 141,7 126,9 134,6 11,8 2,2 -3,9 -9,3 -0,4<br />

Toplam 86,2 5,6<br />

Bina 85,8 16,8<br />

Bina dışı 88,1 -29,0<br />

YILLAR<br />

Tablo 5. Konut Satişlari 2008-2009 ve 2010<br />

DÖNEMLER<br />

I. Dönem II. Dönem III. Dönem IV. Dönem<br />

2008 112 168 113 088 109 333 92 516<br />

2009 108 861 194 743 111 913 116 229<br />

2010 85 857 90 270<br />

Tablo 6. Yapı Ruhsatı, Ocak- Haziran ayları toplamı<br />

Y I L L A R<br />

Bir Önceki Yılın İlk altı Ayına<br />

Göre Değişim Oranı (%)<br />

Bina Sayısı<br />

Yüzölçümü<br />

Değer<br />

(m²)<br />

(TL)<br />

Daire sayısı<br />

2010 52 647 63 700 800 36 177 590 130 322 030<br />

2009 48 556 51 555 147 27 663 432 648 249 373<br />

2008 49 188 54 857 680 32 073 772 419 269 749<br />

2010 8,4 23,6 30,8 29,1<br />

2009 -1,3 -6,0 -13,8 -7,6<br />

30<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İncelemeler<br />

Tablo 7. Yapı Kullanma İzin Belgesi, Ocak- Haziran ayları toplamı<br />

Y I L L A R<br />

Bir Önceki Yılın İlk Altı<br />

Ayına Göre Değişim Oranı<br />

(%)<br />

Bina Sayısı<br />

Yüzölçümü<br />

(m²)<br />

Değer<br />

(TL)<br />

Daire sayısı<br />

2010 28 879 31 281 354 17 179 030 297 152 293<br />

2009 46 833 45 729 349 24 015 883 330 224 483<br />

2008 38 596 35 245 971 19 893 518 078 179 083<br />

2010 -38,3 -31,6 -28,5 -32,2<br />

2009 21,3 29,7 20,7 25,4<br />

Bina İnşaatı Maliyet Endeksi incelendiğinde, 2010 yılı üçüncü döneminde, toplamda bir önceki döneme göre %1,93, bir<br />

önceki yılın son dönemine göre %5,86, bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,93 ve dört dönem ortalamalara göre ise<br />

%4,02 artış göstermiştir.<br />

2010 yılı ikinci döneminde bir önceki döneme göre işçilik endeksi %6,42 artarken, malzeme endeksi %0,50 azalış göstermiştir.<br />

2010 yılı ikinci döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre işçilik endeksi %5,90 ve malzeme endeksi %5,78 artış göstermiştir.<br />

Tablo 8. 2010 ve 2009 yılı üçüncü dönem inşaat maliyet endeks yüzde değişim oranları<br />

2010 Yılı III. Dönem 2009 Yılı III. Dönem<br />

Toplam İşçilik Malzeme Toplam İşçilik Malzeme<br />

Bir önceki döneme göre değişim oranı (%) 1,93 0,95 2,24 0,55 0,46 0,58<br />

Bir önceki yılın son dönemine göre değişim oranı (%) 5,86 5,63 5,93 0,55 1,61 0,23<br />

Bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranı (%) 5,93 6,42 5,78 -3,37 1,09 -4,68<br />

Dört dönem ortalamalara göre değişim oranı (%) 4,02 4,66 3,82 -2,71 4,99 -4,89<br />

İnşaat sektörünün 2005-2010 yılları arasındaki durumu yukarıdaki tablo 8’den de anlaşılacağı gibi hiç te olumluluk göstermemektedir.<br />

Kriz sektörü bir bütün olarak etkilemektedir. Sektörün kendine bağlı olarak etkilediği yaklaşık 200 sektörü ve<br />

bu alanlarda çalışan nufusu dikkate aldığımızda krizin etkisinin oldukça büyük olduğu görülmektedir. İnşaat maliyetlerin<br />

artış gösterdiği ortamda bina maliyetlerinde ortaya çıkacak artışların krizi daha da artıracağı açıktır.<br />

Sektördeki durgunluğu aşmak amacıyla konut kredilerindeki düşme soruna bir care olamayacaktır. Son bir yıl içinde konut<br />

kredi faizleri ortalama %1,49 lardan %0,90 lara kadar düşmüş olmasına rağmen konut talebi yaratılmasında ve tüketilmesinde<br />

bir care olamayacağı açıktır. Konut kredilerinde hızlı bir düşmeye karşın yine de 2008-2010 yılları arası konut kredilerinin<br />

tüketici kredileri içindeki payı %46,2 ile %47,8 arasında, toplam krediler içindeki payı da %10,2 ile %10,5 bandı arasında çok<br />

büyük bir değişiklik olmadan kalmıştır.<br />

Aynı şekilde, kredi faizlerinin hızlı düşüşü, vade sürelerini de uzatarak, 60-120-180 aya çıkarmıştır. Bu vade sürelerinde kredi<br />

kulanımı, kullanılan kredilerin %92’lerine varmıştır.<br />

2010 yılının ilk yarısında 203 600 kişi 14,1 milyar TL. Kredi kullanım olanakları artmasına rağmen konut satışları 2010 yılının<br />

2. döneminde 90 270 adet ile halen kriz öncesi dönemin gerisinde kalmaktadır.<br />

Alışveriş Merkezlerinde (AVM) ise 2010 yılı itibarıyla artış göstermektedir. Yeni açılan AVM’lerle toplam AVM sayısı 226 ve<br />

bunların kullanılabilir alan büyüklükleri de 5,67 milyon m2’ye varmıştır.<br />

Konut sektöründe egemen olmaya çalışan birkaç büyük firmanın ağırlıklı yatırımlarının rezidans yapılaşmalarına, yüksek<br />

binalara ve özellikle AVM’lere yönelmesi, ülke halkının birikimlerinin ve alış güçlerinin giderek azaldığını göstermektedir.<br />

Çalışan nufusun ortalama ücretlerindeki düşüklük, onların basit ve kolay tüketim mallarına yönelmelerine neden olmaktadır.<br />

Tüketime yönelik harcamaların artması da inşaat sektörünün sanayi ve lojistik alanda yatırım yapmasını da karsız ve<br />

gereksiz hale getirmektedir. Tüketim merkezlerine yönelik AVM’lerin sayısal artımı ve süreçte artacağına dair göstergeler,<br />

üreten bir toplumdan, tüketen bir topluma gidişi de hızlandırmaktadır. 2008 yılında sanayi binaları ve depo alanları için<br />

alınan ruhsat 2 013 402 m 2 iken 2010 yılı ilk altı ayında bu değer 1 210 778 m 2 dir.<br />

Tablo 9’dan da görüleceği gibi sektör hala krizden çıkabilmiş değildir. Krizin etkilerinin daha uzun süre devam edeceği<br />

açıktır.<br />

Ayrıca günümüzde ucuz konut ürettiklerini söyleyerek, gazetelerde sayfa sayfa reklam veren firmaların sektörü canlandıracağını<br />

ummak pek olanaklı değildir. Bu firmalar, özellikle 1990-2000 yılları arası enflasyonun %100’lere vardığı dönemlerde,<br />

sermayelerini üretimle değil yüksek faizle artırmış kesimlerdir. Bu firmaların o dönemdeki ciroları incelendiğinde sermaye<br />

artımlarının yüksek faiz gelirlerinden olduğu görülebilecektir. 1985-2000 yılları arasında inşaat sektöründe yer alan ve üretim<br />

yapan çok sayıda orta ölçekli firma o dönemdeki yüksek enflasyon sonucu ya batmış yada sektörden çekilmek zorunda<br />

kalmışlardır.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 31


İncelemeler<br />

Tablo 9. İnşaat Sektörünün bazı alanlarında 2009<br />

yılı aynı dönemlerine gore değişim yüzdeleri<br />

ı.<br />

Dönem<br />

II.<br />

Dönem<br />

İnşaat Sektörü Ciro Endeksi Ve Değişim Oranları %-19,00 -<br />

2010 Yılı<br />

III.<br />

Dönem<br />

IV.<br />

Dönem<br />

İnşaat Sektörü Üretim Endeksi ve Değişim Oranları %-29,00 -<br />

Konut Satışları (Düşüş %) %-21,13 %-53,65<br />

Yapı Ruhsatı (Artış) %8,40 %23,60<br />

Yapı Kullanma İzin Belgesi (Düşüş) %-38,30 %-31,60<br />

İnşaat maliyet endeks (Artış) %3,86 %5,86<br />

1990-2000 arasında üretim dışı elde edilen gelirle semayelerini artıran ve özellikle siyasal iktidara yakın olan firmaların büyük<br />

bir bölümü bugün şu veya bu biçimde inşaat sektöründe ve ağırlıklı olarak konut yapım işinde yer almaktadırlar. Krizin<br />

etkisiyle bugün de birçok firma iş yapamamakta, kapanmakta veya iflas etmektedir.<br />

TOKİ KRİZE ÇARE OLABİLİR Mİ?<br />

İnşaat sektöründe ucuz konut yapım iddiasında bulunan TOKİ’ler sektördeki krizden çıkışın yolu olarak gösterilmektedir.<br />

Gerçekte günümüzde TOKİ’ler ilk kuruluş dönemlerindeki amaçlarından tamamen uzaktır.<br />

Konut kooperatiflerinin yaygın olarak kurulduğu 1980’li yıllarda küçük sermayedarlar ve yerel yönetimler konut sektöründe<br />

önemli aktörlerdi. Ancak yine ayni dönemlerde çıkartılan veya değiştirilen yasalarla konut sektörüne büyük firmaların<br />

girmesinin önü açıldı. Bu süreçte kooperatifçiliğin sosyal yönü törpülenip yokedildi. Özellikle 2002 yılında çıkartılan “Toplu<br />

Konut İdaresi Kaynaklarının Kullanım Şekline İlişkin Yönetmelik”le TOKİ’nin görev alanları turizimden küçük sanayi işletmelerine,<br />

eğitime, sağlığa kadar genişletilmiş, ard arda çıkartılan yasalarla da TOKİ kamu kaynaklarını kullanarak her alanda<br />

yatırım yapan dev bir şirkete dönüştürülmüştür. TOKİ’lerin idaresi ve yönlendirilmesi, siyasal iktidarın eline geçtiği oranda,<br />

TOKİ’lere iş yapan firmalar da hızla tekelleşmişlerdir. Bugün inşaat sektörü, sektörde yer alan küçük veya orta ölçekte firmaların<br />

iş alma olanaklarının azalması ve bu durumun doğal sonucu olarak sektörden uzaklaşması sonucu, sistem birkaç<br />

büyük firmanın tekeline geçmiş durumdadır.<br />

TOKİ konutlarının satış rakamları, maliyet rakamlarıyla kıyaslandığında söylendiği gibi hiçte ucuz olmadığı açıktır. Arsa paylarının<br />

hemen hemen hiç olmadığı veya düşük yüzde paylarıyla yapılan bu inşaatlarda 80 m 2 sosyal bir konutun yaklaşık maliyeti<br />

(Bayındırlık Bakanlığı Fiyatları ile) 40 bin TL. olmasına karşın satış bedelleri bu fiyatların çok üstündedir. TOKİ’den özellikle<br />

Emlak Konut GYO çerçevesinde konut ihalelerini alan firmaların m 2 satış fiyatları 2000-4000 TL. aralığında olmaktadır.<br />

TOKİ’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği konutların %56’sı lüks ve gelir getirici özellikler taşımakta olup, %44’ise sosyal konut<br />

niteliğindedir. Ülke genelinde ise TOKİ kaynaklarının ancak %22’si yoksul ve dar gelirlilere yatırım olarak dönmektedir.<br />

Yapılan çalışma ve değerlendirmelerle ülkemizde her yıl ortalama 500 bin konut yapımına ihtiyaç bulunmaktadır. TOKi’nin<br />

2003-2010 arasında yapımı biten ve devam eden konut sayısı 458 758 dir. Yedi yılda yapılan konut sayısı ancak bir yıllık<br />

ihtiyaca yaklaşmaktadır.<br />

Ülkemizde sabit gelirli nufusun alış gücünün alt düzeylerde olduğu düşünüldüğünde konut talebinin büyük firmalarca<br />

daha yüksek bedellerle üretilen konutlarla sağlanamayacağı açıktır. Ayrıca konut kredi faizleri düşük gibi görünse de gerçekte,<br />

yıllık bazda kredi faizleri, enflasyonun yaklaşık 2 katı üstündedir.<br />

Tüm bunlar ele alındığında inşaat sektörünün içinde bulunduğu krize, TOKİ’nin ve siyasal iktidara yakın firmaların konut<br />

üretimleri çare olarak görülmesi mümkün değildir. Hatta kısa bir dönem sonra, dar gelirli yurttaşın, kira öder gibi konut sahibi<br />

olabileceğini söyleyerek, konut satışlarında bulunan firmaların ülkemizde yeni bir “Banker Krizi”ni yaratmaları beklenen<br />

bir sonuç olacaktır.<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜNDEKİ KRİZİN İZMİR’E YANSIMASI<br />

Ülke bütününde yaşanan ekonomik kriz etkisini daha fazla olarak İzmir’de göstermektedir. Krizin yanında İzmir halkının siyasal<br />

tercihlerinden ötürü, İzmir ili özellikle son 15 senedir, siyasi iktidarlarca cezalandırılan bir şehirdir. Yatırımların azalması,<br />

hatta bir çok sektörde sıfırlanması, bu şehri büyük bir köy niteliğine dönüştürmüştür.<br />

1995 öncesi özellikle kooperatifler ve Büyükşehir belediyesi tarafından oluşturulan konut projeleriyle, İzmir kısa bir dönem<br />

için şantiye niteliğine dönüşmüştü.<br />

Ege-Kop, İZKA ve EVKA projeleriyle yaklaşık 40 bin civarında konut inşaatı başlamış ve %95 oranında kısa zamanda tamamlanmışlardı.<br />

Bu süreçlerde kredilerin maliyetleri karşılama oranı %77 iken yıllar itibariyle %7’lere kadar düşüş olmuş, inşaatların<br />

tamamlanma süreçleri de 7-8 yıla çıkmıştır.<br />

TOKİ’nin devreye girmesiyle özel kooperatifler ve belediyeler konut işinden çıkmışlardır. Bu durum en fazla İzmir’de iş yapan<br />

32<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İncelemeler<br />

yüklenicileri etkilemiş ve yatırımlar azaldığı oranda da kapanan firma sayısı artmıştır.<br />

Bugün TOKİ ihaleleri İzmir’li yükleniciler tarafından alınıp, gerçekleştirilememektedir. İzmir’de iş yapan yüklenicilerin çoğu<br />

siyasi iktidara yakın İzmir dışı yüklenicilerdir. Yapım sırasındaki bütün ticari faaliyetler, mal alım satımları da dahil olmak<br />

üzere İzmir dışından gerçekleştirilmekte olup, yapılan işlerin İzmir iline ekonomik getirisi olmamaktadır.<br />

Toplu konut dışı yapılan konutlar daha küçük niteliktedir. Şubemizden geçen konut projelerinin kat bazında sayısal değerleri<br />

incelendiğinde ağırlıklı olarak konut inşaatlarının 2-4 kat arasında değiştiği görülmektedir. (Tablo 10)<br />

Tablo 10. 2010 yılı 9 aylık değerlendirme<br />

(sadece İzmir içi projeler)<br />

KAT ADEDİ<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 14 15 22<br />

Genel<br />

Toplam<br />

339 443 374 400 304 305 77 22 32 45 9 6 1 1 1 2359<br />

Ağırlığı dar gelirli vatandaşlara yönelik konut yapımı, inşaat malzemeleri satış ticaretini de daraltmaktadır. Ayrıca son 5 yılda<br />

yapılan konut sayısında ve m 2 lerinde çok büyük bir artım da gerçekleşmemiştir. (Tablo 11)<br />

Tablo 11. İzmir’de Son 5 Yılda Yapılan Konut Sayı ve Metrekareleri<br />

Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010<br />

Adet 3 349 3 301 5 762 4 449 4 584<br />

M 2 4 290 179 3 635 610 5 497 525 3 657 714 4 595 893<br />

İzmir’de TOKİ tarafından gerçekleştirilen yaklaşık 30 projede 13500 konut ve sosyal tesis yapılmıştır. Bu projeler içinde sayısal<br />

olarak önemli yer tutan , özellikle Karşıyaka Mavişehir’de yapılan konutlar lüks nitelikte olup, satış bedelleri oldukça<br />

yüksektir. TOKİ projelerinin yine yaklaşık %30’u gelir düzeyi yüksek kesime hitap etmektedir.<br />

İzmir ilinde kamu tarafından ihale edilen işler ağırlıklı olarak Büyükşehir Belediyesi yatırımlarında görülmektedir. Altyapı<br />

inşaatlarına yönelik bu ihalelerde kırımlar oldukça yüksek oranlardadır. Yüklenici sayısındaki büyüklüğe oranla iş miktarının<br />

ve hacminin düşüklüğü sektörde kırım yüzdesini artırmaktadır. Bu kısır döngü içersinde inşaat kalitesi düşmekte, yapım<br />

sureleri uzamakta hatta bir çok iş tamamlanamamaktadır.<br />

Alsancak Liman Arkası ve Turan bölgesinde yapılan ancak, iptal edilen yeni imar planlaması, İzmir’de sermaye kesimlerince<br />

bir kurtuluş gibi gösterilmektedir. Bu bölgenin yeniden düzenlenmesi sonucunda ticaret merkezi bu alana kayacaktır. İlk<br />

bakışta şehir merkezinin hali hazır sıkışmış durumu dikkate alındığında doğru gibi gelen bu yaklaşım, süreç içersinde yeni<br />

sorunlarla beraber daha büyük problemleri doğuracaktır.<br />

İzmir’in önemli bir talihsizliği yerel yönetimlerce şehrin uzun vadeli altyapı-ulaşım vb. planlarının yapılmamasıdır. Sorunlar<br />

hep parsel bazında çözülerek sonuçlandırılmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, sağlıklı bir alt yapısı olmayan bu şehirde, özellikle<br />

yüksek binalarla donanmış ticaret bölgesinin süreç içinde yaratacağı sorunlar çok daha büyük olacaktır. Başta ulaşım olmak<br />

üzere, tüm alt yapı bu bölgenin imara açılması sonucu hiçbir düzenleme ile artık yeterli olamayacaktır.<br />

Bugüne kadar şehrin gelişimi ve alt yapı sorunlarının çözülmesi konusunda ilgili meslek odalarınca önerilen görüşler dikkate<br />

alınmadan, sadece rant anlayışıyla hareket eden çevrelerin imar planlarını belirlemesi sorunları daha fazla içinden<br />

çıkılmaz hale getirmektedir.<br />

“Çılgın Projeler” üretilmesini isteyerek, hem inşaat sektöründeki krizden çıkmayı hem de İzmir şehrine ekonomik bir açılım<br />

geleceğini söyleyerek, toplumu etkilemeye çalışan kesimlerin önerileri hayata geçtiğinde gerçek sürecin öyle olmadığı ve<br />

olamayacağı anlaşılacaktır.<br />

Ayrıca İzmir kentinde yapı stoğu da çok nitelikli değildir. Yapılarımızın %50’den fazlası kaçak ve depreme karşı dayanımı<br />

düşüktür. Çılgın projeler yerine, daha akılcı çözümlerle hareket etmemiz, mevcut yapı stoğumuzu depreme karşı güvenli<br />

hale getirmemiz gerekmektedir. Sektörü canlandırmak amacıyla, “Binaların Enerji Performansı”, “Sığınak”, “Yangın” vb. yönetmelikleri<br />

öncelikli olarak gündeme getirmeden once yapılarımızın güçlendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler hayata<br />

geçirilmelidir.<br />

İnşaat sektöründeki krizin İzmir bazında etkisinin azaltılması konut sektörü dahil, tüm kamusal yatırımların yerel yüklenicilerce<br />

gerçekleşmesiyle ve şehrin temel ihtiyaçlarına yönelik yatırımların hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir.<br />

Sektörün bütün alanlarında yer alan aktörlerin katkıları oranında pay alabilmeleri, krizin etkisini en aza indirebilir. Özellikle<br />

yüklenicilik tanımının iyi yapılması, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması hayati önem taşımaktadır. Kriz ne yazık ki en<br />

fazla mühendis ve mimarları etkilemektedir. Krizin derinleşmesi oranında mesleğimizin her alanında ücretler hızla gerilemekte,<br />

buna bağlı olarak ta ürün kalitesi düşmektedir. Mühendislik hizmetinin düştüğü süreçte, inşaat sektörünün krizden<br />

çıkması da uzun bir süreç alacaktır.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 33


İncelemeler<br />

YAPI İŞLERİNDE “KADIN” ÇALIŞANLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ<br />

Arş. Gör. Sonay Ş. Perçin<br />

İzmir Ekonomi Üniversitesi, MimarlıkBölümü, İzmir<br />

Arş. Gör. Özge Akboğa<br />

Ege Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, İzmir<br />

Giriş<br />

Ülkemizde yasal düzenlemeler ve toplumsal bakış açısı<br />

uyarınca “kadın” kendisine daha geniş ça-lışma alanı bulabilmektedir<br />

(Öğretmen, terzi, hemşire, bebek bakıcısı vb.).<br />

Fakat özellikle yapı işlerinde istihdam ve tercih edilen cinsiyetin<br />

“kadın” olmayışı yalnızca toplumsal bakış ve işveren<br />

tercihiyle şekil-lenmemekte, kanun ve ilgili hükümlerinde<br />

de bu alanlarda çalışan kadın işçiler için kısıtlamalar yer almaktadır.<br />

Ülkemizde getirilen kısıtlamalar yapı işlerinde çalışan<br />

kadınların yüzdesinin az olmasına neden olmaktadır.<br />

Çalışmada, literatür taramasına dayanarak, Türkiye’de yapı<br />

işlerinde çalışan kadınlar için tüm bu etkilerin yanında “iş<br />

sağlığı ve güvenliği” açıkları tartışılmıştır.<br />

Yapı İşlerinde Kadın Kimliği<br />

Toplumda, özellikle yapı işleri endüstrisinde, “kadınlara uygun<br />

olmayan, erkek işi” yaklaşımına sıklıkla karşılaşılmaktadır.<br />

Öğretmen, terzi, hemşire, bebek bakıcısı gibi meslek<br />

grupları kadınlara yakış-tırılırken, demir ustası, kaynakçı,<br />

duvar ustası, inşaat teknikeri, inşaat mühendisi gibi meslek<br />

grupları er-keklerin çalışabileceği pozisyonlar olarak<br />

geçmişten bugüne değin beyinlerimize kazıtılmıştır. Yapı<br />

işle-rindeki kadınlar, meslektaşları olan erkeklere göre ya<br />

daha önemsiz, masa başı pozisyonlarda çalışmak zorunda<br />

kalmakta ya da meslekte tutunabilmek için çok daha fazla<br />

emek harcamaktadırlar. Devletin ken-dilerini “korumak”<br />

adına koyduğu hükümler karşısında istihdam alanları daraltılmaktadır.<br />

Hiçbir güvenlik önlemi olmaksızın 20. katta<br />

cam silen bir kadının işi tehlikesiz, tarlada sırtında bebekleri<br />

ile çalışan kadı-nın işi yorucu olarak atfedilmezken özellikle<br />

teknolojinin geliştiği bu dönemde, teknik beceri gerektiren<br />

yapı işleri, kadın işçiler için “tehlikeli ve yorucu” tanımıyla<br />

toplum ve kanun açısından uygun görülmüş-tür. Mesleklerde<br />

var olan bu tekelleşme, kadın ve erkeğin cinsiyet gözetmeksizin<br />

eşitliğinin kabulü ile or-tadan kalkacaktır.<br />

Türkiye’de Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin Getirilmiş<br />

Düzenlemeler<br />

DIE verilerine göre Türkiye’de kadın çalışanlar tüm çalışanların<br />

%12’sini oluşturmaktadır. Bu oranın meslek gruplarına<br />

göre dağılımında en düşük oran %0.89 ile İnşaat ve Bayındırlık<br />

İşlerindedir (Demirhan ve Ekonomi, 2005). Bu düşük<br />

oranın en büyük nedeni kanunların kadını korumaya yönelik<br />

olan maddeleridir. Yapı işlerinde çalışan kadın işçi için birebir<br />

özel hükümler mevcut değildir. Bu neden-le mevzuat<br />

içersinde yapı işlerinde çalışan kadınları ilgilendiren hususlara<br />

değinilmiştir.<br />

4857 Sayılı iş kanunu 72. maddesi “Maden ocakları ile kablo<br />

döşemesi, kanalizasyon ve tünel in-şaatı gibi yer altında<br />

veya su altında çalışılacak işlerde on sekiz yaşını doldurmamış<br />

erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır”<br />

demektedir. Ayrıca kanunun 85. Maddesi gereği kadınlar<br />

şantiyede an-cak teknik hizmetler ve yardımcı işlerde pozisyon<br />

bulabilir.<br />

Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinin 4. maddesi, “16 yaşını<br />

doldurmamış genç işçilerin ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması<br />

yasaktır” der. İlgili yönetmelikte mevcut bulunan<br />

EK-1 deki çizelgede, kar-şısında (K) harfi bulunmayan işlerde<br />

kadınlar ve (Gİ) harfleri bulunmayan işlerde de 16 yaşını<br />

doldurmuş fakat 18 yaşını bitirmemiş genç işçiler çalıştırılamaz.<br />

Yapı işleride yönetmelik kapsamında yer almakta-dır.<br />

Ancak; ihtisas ve meslek öğrenimi veren okulları bitirip bu<br />

işi meslek edinmiş kadınlar, iş sağlığı, güvenliği ve ahlâkının<br />

tam olarak güvenceye alınması şartıyla 16 yaşını doldurmuş<br />

genç işçiler ihtisas ve mesleklerine uygun ağır ve tehlikeli<br />

işlerde çalıştırılabilir. İlgili Bakanlıklarca yeterliliği kabul<br />

edilen kursları bitirip, o işi meslek edinmiş olan kadınlar ile<br />

16 yaşını doldurmuş genç işçiler yönetmeliğe ait EK-1 deki<br />

çizelgenin 36. sırasından 66. sırasına kadar (66 dahil) belirtilen<br />

işlerde çalıştırılabilir” demek-tedir. Ayrıca çizelgede 31.<br />

maddenin sonunda “Teknik hizmetler ve yardımcı işlerde<br />

kadın ve genç işçi çalışabilir” denmiştir. Bu açıklamalardan<br />

anlaşılacağı üzere, inşaat mühendisliği veya inşaat teknikerliği<br />

eğitimi almış kadın işçi yapı işlerinde çalışabilir, fakat<br />

genel anlamda kadınların çalıştırılması yasaktır. Bu açıklama<br />

ikinci bir eşitsizlik konusunu tartışmaya açmaktadır:<br />

Kadınlar kendi aralarında da eşit hakla-ra sahip değildir.<br />

Yine aynı yönetmeliğin 6. maddesi gereğince “Kadınlar, ay<br />

hali günlerinde ağır ve teh-likeli işlerde çalıştırılamazlar. Bu<br />

günlerin sayısı 5 gün olarak hesap edilir. Daha fazlası için<br />

hekim rapo-runa göre hareket edilir” demektedir. Kabul<br />

edilmelidir ki hiçbir işveren şantiyesinde ayda 5 gün çalışma-yacak<br />

bir işçiyi işe almak istemeyecektir. Bu nedenle<br />

6.madde zorunluluktan ziyade gerek hekim raporu ile karar<br />

verilmiş bir durum gerek kadın işçinin kendi isteğinden doğan<br />

bir hak olmalıdır.<br />

Yapı işyerlerinde alınacak asgari sağlık ve güvenlik şartlarını<br />

“Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği” belirlemektir.<br />

Yönetmelik içersinde EK-IV “Yapı alanları için asgari sağlık<br />

ve güvenlik ko-şulları” başlığı altında kadın işçiler ile ilgili<br />

düzenlemeler mevcuttur.<br />

İşyerinde iş araç ve gereçlerinin kullanımı ile ilgili sağlık ve<br />

güvenlik yönünden uyulması gerekli asgari şartları belirleyen<br />

“İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik<br />

Şartları Yönetmeliği” 9. maddesinde “Asgari sağlık ve güvenlik<br />

gereklerinin uygulanmasında, işçilerin iş ekipmanı<br />

kullanımı sıra-sındaki duruş pozisyonları ve çalışma şekilleri<br />

ile ergonomi prensipleri işverence tam olarak dikkate alınacaktır”<br />

denmektedir. Fakat uygulamada araç ve gereçler<br />

erkek bedenine göre tasarlanmakta ve kadın işçiler için bu<br />

kural işleyememektedir.<br />

“Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve<br />

Esasları Hakkında Yönetmelik” 7. maddeye göre “İşyerindeki<br />

kadınların, gençlerin, çocukların, özürlü, eski hükümlü,<br />

terör mağduru ve göçmen işçilerin eğitimine özel önem<br />

verilir. Bu ifade kadın işçileri iş eğitimi konusunda korur.<br />

Özellikle, uygulamada tamamen göz ardı edilen “Kişisel<br />

34<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İncelemeler<br />

Koruyucu Donanım Yönetmeliği” madde-leri yapı işlerinde<br />

çalışan işçiler için oldukça önemlidir. Kadın işçilerin muhatap<br />

olduğu eksik tasarımlar göz önüne alındığında bazı<br />

maddelere önemle dikkat çekilmek istenmektedir; Kişisel<br />

Koruyucu Donanım (KKD), tehlike içeren iş yapılırken, öngörülebilen<br />

koşullarda ve amaçlanan doğrultuda kullanımı<br />

sırasın-da kullanıcıyı mümkün olan en yüksek düzeyde koruyacak<br />

şekilde tasarlanarak imal edilmelidir. Giyildi-ğinde<br />

kullanıcıya temas eden veya etmesi muhtemel herhangi<br />

bir KKD elemanı, tahriş ya da yaralanmala-ra neden olabilecek<br />

derecede sert olmamalı, keskin kenarlar ve çıkıntılar<br />

bulundurmamalıdır. KKD' nin vücudun duruş şekline ve hareket<br />

etmesine neden olduğu kısıtlamalar ile duyu organlarında<br />

yol açabile-ceği hassasiyet kaybı en aza indirilmeli<br />

ve KKD, kullanıcı veya diğer kişiler için tehlikeli olabilecek<br />

ha-reketlere neden olmamalıdır. KKD, iş sırasında yapılacak<br />

hareketler ve vücudun duruş şekilleri göz önüne alınarak<br />

kullanıcı üzerinde doğru pozisyonda kolayca durmasını<br />

sağlayacak ve öngörülen kullanım süre-sinde yerinde kalacak<br />

şekilde tasarlanarak üretilmelidir. Bu amaçla KKD’ nin<br />

ayarlanabilir ve eklenebilir sistemler yardımıyla veya farklı<br />

beden ölçülerinde üretilerek kullanıcının vücut yapısına<br />

uygunluğu sağ-lanarak en etkin şekilde kullanılabilmesi<br />

sağlanmalıdır.<br />

Yurt Dışında Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin Getirilmiş Düzenlemeler<br />

Yapı işlerinde çalışan kadın işçiler hakkında birebir düzenlemeler<br />

mevcuttur. Özellikle ABD’de, iş güvenliği ve sağlığı<br />

konusunda oldukça geniş çalışmalar yapılmıştır. OSHA<br />

(Occupational Safety and Health Administration)’nın inşaat<br />

sektörüne uygulanabilir yönetmelikleri 1926 CFR (Code of<br />

Federal Regulations)’nin altında yer almaktadır (Baradan,<br />

2006).<br />

Günümüzde ABD ve Avrupa ülkelerinde yapı işlerinde çalışan<br />

kadın işçiler için bir araya gelmiş birçok örgüt bulunmaktadır.<br />

Çalışmaların temelini yine Haziran 1999’da OSHA<br />

bünyesinde, HASWIC (Yapı İşlerinde Çalışan Kadınların<br />

Sağlık ve Güvenliği Çalışma Komisyonu), NIOSH (National<br />

Institute for Occupational Safety and Health), CWIT (Chicago<br />

Kadın Ticaret Birliği) ve ACSH (American Council on<br />

Science and Health) tarafından hazırlanan “Women in the<br />

Construction Workplace: Providing Equitable Safety and<br />

Health Protection-Yapı İşlerinde Kadın: İş sağlığı ve güvenliğinin<br />

korumasında eşit-liğin sağlanması” adlı çalışma oluşturmaktadır.<br />

Çalışma kadın işçiler için ayrıca dikkat edilmesi<br />

gereken hususları içermektedir. Birçok anket ve mülakat<br />

çalışmasını temel alan çalışmanın maddelerine aşağıda yer<br />

verilmiştir (OSHA, 1999) :<br />

1) İş Yeri Kültürü:<br />

a) Saldırgan İş Ortamı: İş ortamında, kadınlar kendilerini iş<br />

arkadaşlarının saldırgan tavrı nede-niyle güvende hissetmemektedir,<br />

fiziksel zarara uğratılmakta, işleri sabote edilmektedir.<br />

Erkek işçilerin olumsuz yaklaşımları nedeniyle<br />

her şeyi tek başlarına, yardımsız yapmaya çalışmaktadırlar.<br />

Bu durum birçok yaralanmalara ve yarattığı stresten ötürü<br />

meslek hastalıklarına neden olmaktadır.<br />

b) Cinsel Taciz: Kadın işçilerin sıklıkla yaşadıkları ciddi bir<br />

problemdir. Hukuken cezalandırma olması ve işverenin sorumluluğu<br />

dâhilinde korunuyor olmalarına rağmen problem<br />

çözülememektedir.<br />

c) İş Süresinde Yalnız Olmak: Şantiyede tek kadın olmak,<br />

kadın işçinin kendisini güvensiz his-setmesine neden olur.<br />

Bu psikoloji ise dikkat dağınıklığından ötürü yaralanmalara<br />

ve stresten kaynaklı meslek hastalıklarına neden olur.<br />

d) Tehlikenin Bildirilmesi: Kadın işçilerin güvensiz koşulları<br />

ve tehlikeyi bildirilmesi genellikle “sızlanma” olarak atfedilir.<br />

Ve bildirimin devamı halinde kadın işçinin işten çıkartılması<br />

ile sonuçlanır.<br />

Hukuksal yaptırımlar, cinsel tacizi önleyici eğitimler, eğitimde<br />

kullanılan malzemelerde kadın gör-seline alıştırma,<br />

kadınları korumak için yapılacak denetimler bu sorunlara<br />

çözüm getirebilir.<br />

2) Tesislerin Temizliği ve Hijyeni: Şantiyelerde sıklıkla karşılaşılan<br />

problem, kalıcı olmayan tuva-letlerin sağlığa uygun<br />

olmayışı, unisex olması, mahremiyet içermemesi ve korunamayışıdır.<br />

Genellikle kadın sayısının az olmasının sebep<br />

gösterilmesi nedeniyle kadınlar için ayrı tuvalet yoktur.<br />

Tesislerde su kısıtlıdır, tuvalet kâğıdı neredeyse hiç yoktur.<br />

Standartlarda bunla ilgili düzenlemeler olmasına rağmen<br />

bu sorunlar halen yaşanmaktadır. Ve sonuçta çeşitli sağlık<br />

problemleri ortaya çıkmaktadır. Bu şikâyetlerin giderilmesi<br />

için şantiye içinde ve dışında tuvaletlerin, duşların bulunması<br />

ve tesislerin kadın ve erkek için ayrı ayrı düzenlenmesi,<br />

suyun varlığı, tuvaletlerin temizliğinin korunması çok<br />

önemlidir.<br />

3) Kişisel Koruyucu Donanım ve Giysiler: Sayılarının az olduğu<br />

işlerde çalışan kadınların en çok karşılaştıkları sorun<br />

bedenlerine oturmayan KKD ve giysilerdir. Bu durum donanımların<br />

güvenlik sağla-masından ziyade ciddi güvenlik ve<br />

sağlık riski oluşturur. Küçük bedenli erkek işçiler için de aynı<br />

durum geçerlidir. Tasarımlar kadın ölçülerine uygun olarak<br />

düzenlenmeli, piyasada bu şekilde üretim yapan fir-malar<br />

bu konuda bilgilendirilmelidir. İşverenin sorumluluğu bu<br />

konuda arttırılmalı ve kadın işçilere özel olan KKD’leri kullanılması<br />

teşvik edilmelidir.<br />

4) Ergonomi: İş kaynaklı meydana gelmiş iskelet ve kas bozuklukları<br />

aletlerin, malzemelerin ve ekipmanların, ergonomi<br />

dikkate alınarak tasarlanmaması nedeniyle oluşmaktadır.<br />

Ekipmanlar genellikle ortalama erkek ölçülerine göre<br />

tasarlanır. Ekipman ve iş aletlerinin tasarlanmasında kadın<br />

ve erkek ara-sındaki fizyolojik farklılıklar dikkate alınmalı<br />

bununla ilgili gerekli eğitimler verilmelidir.<br />

5) Üreme ile ilgili tehlikeler: Kadın işçilerin şantiye ortamından<br />

ötürü meydana gelebilecek üreme ile ilgili tehlikeler<br />

konusundaki araştırmalar yetersizdir. Bu konu ile ilgili araştırmalar<br />

yapılmalı ve öneri-ler sunulmalıdır.<br />

6) İş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi: İş güvenliği eğitimi her<br />

yeni gelen işçi için şarttır. Özellikle iş arkadaşlarının saldırgan<br />

tavırları nedeniyle ilişki kuramayan kadın işçilerin eğitimlerine<br />

özen gösterilme-lidir. İşveren iş eğitimine gerekli<br />

önemi vermeli ve yaptırım uygulanmalıdır. Eğitimlerde,<br />

müfredat içer-sinde kadın işçilerin varlığı vurgulanmalıdır.<br />

7) Yaralanma ve Meslek Hastalıkları ile ilgili verileri toplama<br />

ve inceleme: Kadın işçiler ile ilgili veriler olmasına rağmen<br />

bu veriler bir araya getirilmemiş ve irdelenmemiştir. Gerekli<br />

çalışmalar çözüm önerilerinin sunulması açısından yapılmalıdır.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 35


İncelemeler<br />

Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin İş Sağlığı ve Güvenliği<br />

Yurt dışında halen kadın işçilerin kullanacağı KKD ve giysiler<br />

araştırılmaya devam etmektedir. 1999’dan bu yana<br />

gerekli incelemeler yapılmış ve firmalar işverenlerin de talebiyle<br />

kadın işçilere özel KKD ve giysiler üretmişlerdir (The<br />

Ontario Womens Directorate and The Ondustrial Accident<br />

Preventioan Association, 2006).<br />

Erkek ve kadın işçilerin fiziki yapıları ve vücut boyutları farklıdır.<br />

Bu farklılığı inceleyip gerekli verileri toplayan bilim dalı<br />

antropometridir. Toplanan veriler, donanımların, malzemelerin,<br />

iş yerlerinin tasarlanmasında kullanılır. Erkek egemen<br />

bir sektörden beklenildiği üzere güvenlik için alınmış önlem-lerde<br />

kullanılan tasarımlar ortalama erkek ölçüleri temel<br />

alınarak yapılmıştır. Ortalama erkek ölçüsünden daha<br />

küçük ölçülere sahip bir erkek işçi ile ortalama bir kadın işçinin<br />

ölçüleri yine örtüşmez. Bu nedenle şantiyede çalışan<br />

erkek ve kadın işçi fizyolojik yapı gereği tehlikelere karşı<br />

farklı şekilde korunmalıdırlar. Aksi takdirde kadın işçilerin<br />

kullanacağı KKD’ler korumaktan ziyade risk teşkil etmektedir<br />

(Swan, 2001).<br />

ISEA (International Safety Equipment Association),<br />

OSHA’nın bildiriminden sonra KKD kulla-nımı ile ilgili kadın<br />

işçiler ile mülakatlar yapmıştır. Aşağıda Kanada’da uyumsuz,<br />

bol gelen KKD’leri kullanan kadın işçiler ile yapılmış<br />

bazı mülakatlardan çıkartılan sonuçlara yer verilmiştir<br />

(Walker, 2010). Bu ve benzeri risklerin oluşmasına fırsat vermemek<br />

için üretici firmalar tasarımlarını kadın işçileri de temel<br />

alarak yapmalı, işveren bu donanımları kullandırtmak<br />

üzere teşvik edilmeli ve bilgilendirilmelidir.<br />

1) Erkeğe nazaran küçük yüzlü kadına oturmayan koruyucu<br />

gözlük, işçiyi kullandığı makineden çıkan zararlı malzeme<br />

tanelerinden koruyamaz, gözlüğün altında-yanında kalan<br />

boşluklardan tanecikler yüze, göze etki eder.<br />

2) Büyük koruyucu botlar giyen kadın işçiler, yürürken, merdivene<br />

çıkarken, tırmanırken sendele-me yaşar. Dengeyi<br />

sağlamak isteyen kadın işçinin ayakları su toplar. Botlar güvenlik<br />

sağlamadığı gibi, kadın işçiye zarar verir.<br />

3) Ellerine oturmayan eldivenler kullanan kadın işçiler, vidaları<br />

tutamamaktadır. Kullandıkları ma-kinenin durumuna<br />

göre ellerini kaptırma olasılıkları çok yüksektir.<br />

Sonuçlar<br />

Yapı işlerinde çalışan kadın işçilerinin yaşadıkları cinsel, fiziksel,<br />

psikolojik ve ekonomik şiddet, içselleştirilmiş olan<br />

cinsiyet ayrımcılığı bu konuda önceden yapılmış çalışmalarda<br />

tespit edilmiştir.<br />

Yapı işlerinde çalışan kadın işçiler için yurt dışında çalışmalar<br />

halen sürmekte ve ilerleme kayde-dilmekte olmasına<br />

karşın Türkiye’de bu konuda örgütlenme ve çalışma zayıftır.<br />

Türkiye’de, halen, top-lum içersinde “kadın zayıftır”, “kadın<br />

duygusaldır” ve en önemlisi “kadın doğurgandır” cümleleri<br />

nesil-den nesile aktarılmakta ve sonuç olarak erkek egemen<br />

meslek gruplarında çalışacak kadın işçi, işveren ve iş<br />

arkadaşları tarafından tercih edilmemektedir.<br />

Bu toplumsal zihniyet mevzuat ile desteklenmemeli, gerekli<br />

gelişmeler ve değişimler yapılmalıdır. Şantiyedeki kadın<br />

işçiler ve erkek işçiler eşit haklara sahip olmalı ve fizyolojik<br />

yapı nedeniyle kadın işçi-lerin sağlık ve güvenliklerini korumak<br />

adına gerekli araştırmalar yapılmalıdır. Çalışma hayatı<br />

ve sosyal güvenlik konularında ulusal ve uluslar arası<br />

düzeyde eğitim, araştırma, inceleme, yayın, dokümantasyon<br />

ve danışmanlık faaliyetlerinde bulunan Çalışma Sosyal<br />

ve Güvenlik Eğitim Merkezi’nin (ÇASGEM) ve İş Sağlığı ve<br />

Güvenli Merkezi Müdürlüğü’nün (İŞGÜM) yapı işlerinde çalışan<br />

kadın işçilerin iş güvenliği ve sağlığı konusunda araştırma<br />

ve inceleme yapması büyük bir açığı kapatacaktır.<br />

Yönetmelikte, kadınlar arasındaki fırsat eşitliğini ihlal eden<br />

hususlar tekrar gözden geçirilmelidir.<br />

Asıl olan kadın ve erkek işçiler arasındaki bu eşitsizliği, kadın<br />

sorunu olarak algılamamak ve “in-san” sorunu olarak<br />

ele almaktır. Kadın çalışanlar için inşaat sektöründe çalışma<br />

koşullarını iyileştirmek ve çalışma imkânlarını arttırmak için<br />

birlik halinde hareket edilmelidir.<br />

Kaynaklar<br />

Adakale Demirhan, F. E. ve Ekonomi M. (2005). “Türkiye’de Kadın<br />

İşçilerle ilgili Koruyucu Ya-sal Düzenlemeler ve 4857 Sayılı Yeni İş<br />

Kanunu ile Getirilen Yenilikler”, İTÜ Dergisi/mühendislik, cilt 4 sayı<br />

5, 55-67.<br />

Baradan, S. (2006).“Türkiye İnşaat Sektöründe İş Güvenliğinin Yeri<br />

ve Gelişmiş Ülkelerle Kıyas-lanması”, DEÜ Fen ve Müh. Dergisi, Cilt:<br />

8 Sayı: 1, s. 87-100.<br />

Hoskins, A. B. (2005). “Occupational injuries, illnesses, and fatalities<br />

among women, Breau of Labor Statistics, Monthly labor review.<br />

Michel A. (1993). Feminizm, Çev. Şirin Tekeli, İstanbul: İletişim.<br />

OSHA (1999): www.osha.gov "Women in the Construction Workplace:<br />

Providing Equitable Safety and 7)Health Protection" ,Submitted<br />

to the Occupational Safety and Health Administration<br />

(OSHA), Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2010.<br />

Swan, K. (2001). “Women in Construction: A Review of Pertinent<br />

Literature”, Pennsylvania State University.<br />

TMMOB Kadın Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı Sonuç<br />

Bildirgesi (2009). İstanbul<br />

The Ontario Womens Directorate and The Ondustrial Accident Preventioan<br />

Association (2006). “Personal Protective Equipment For<br />

Women”.<br />

Türkiye İstatistik Kurumu: http://www.tuik.gov.tr Erişim Tarihi:<br />

Temmuz 2010.<br />

Walker J. L. (2010). “PPE for Women” , International Safety Equipment<br />

Association (ISEA) Protection Update News.<br />

4857 Sayılı İş Kanunu, 2003.<br />

5840 Sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu, 2009<br />

25311 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, 2003.<br />

25325 Sayılı Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği, 2003.<br />

26361 Sayılı Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmeliği, 2006.<br />

25370 Sayılı İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik<br />

Şartları Yönetmeliği, 2004.<br />

25426 Sayılı Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul<br />

ve Esasları Hakkında Yönet-melik, 2004.<br />

25494 Sayılı Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği, 2004.<br />

25522 Sayılı Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla<br />

Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik, 2004.<br />

25548 Sayılı Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları<br />

Hakkında Yönetmelik, 20<br />

36<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İş Sağlığı ve Güvenliği<br />

2009 YILI İNŞAAT SEKTÖRÜ İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIKLARI<br />

İSTATİSTİKLERİ<br />

Alpaslan Ertürk<br />

Maden Yük. Mühendisi<br />

İş Güvenliği Uzmanı (A)<br />

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun iş kazaları ve meslek<br />

hastalıklarına ilişkin istatistikleri yayımlandı. 2009<br />

yılı sonuçları 9 milyon çalışana ilişkin verileri kapsıyor.<br />

SGK istatistiklerine göre 2009’da;<br />

• Ocak-Nisan döneminde 17 bin 733,<br />

• Mayıs-Ağustos döneminde 18 bin 954,<br />

• Eylül-Aralık döneminde ise 27 bin 629 kişi olmak<br />

üzere toplamda 64 bin 316 kişi iş kazasına uğradı, 429<br />

kişi meslek hastalığına yakalandı.<br />

Bunların 1.171’i ölümle sonuçlandı. Ölümle sonuçlanan<br />

iş kazalarında İstanbul birinci sırada yer alırken,<br />

bunu sırasıyla Ankara, Bursa ve Antalya izledi.<br />

Yaşanan iş kazalarının en önemli nedenleri; bir veya<br />

birden fazla cismin sıkıştırması, ezmesi, batması ve<br />

kesmesi, düşen cisimlerin çarpıp devirmesi, makinelerin<br />

sebep olduğu kazalar ve kişilerin düşmesi olduğu<br />

görüldü. Bu nedenlerle yaşanan kazalar, toplam<br />

kazaların yüzde 75’ini oluşturdu.<br />

İnşaat Sektörü ile ilgili İş Kazası ve Meslek Hastalıkları<br />

İstatistiklerini aşağıda yorumsuz olarak bilgilerinize<br />

sunuyoruz.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 37


Vergi<br />

ÖDEME EMRİ, MAL BEYANI,<br />

ÖDEME EMRİNE İTİRAZ VE DAVA AÇMA SÜRELERİ<br />

Doğan ÖZTÜRK<br />

Mali Müşavir<br />

Merhabalar, bu yazımda sizleri ödeme emri konusu<br />

hakkında bilgilendirmeye çalışacağım. Ekonomik krizin<br />

teğet geçtiği ülkemizde, her sınıftan mükelleflerimizin<br />

oldukça sık karşılaştığı belgelerden biride ödeme<br />

emirleridir. Kamu alacakları, amme alacaklarının<br />

tahsil usulü hakkındaki kanunla düzenlenmiştir. Bu<br />

kanun borcunu ödeyemeyen mükellefe karşılık verilen<br />

süre dolmuş ise bunun cebren tahsilini zorunlu<br />

kılmıştır. Başka bir deyişle mükellefler vadelerinde<br />

ödenmeyen borçları cebren tahsil edilir hükmü bulunmaktadır.<br />

6183 sayılı kanunun 55. Maddesinde; Amme alacağını<br />

vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını<br />

ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu<br />

bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur denmektedir.<br />

Ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet<br />

ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği<br />

veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde<br />

borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde<br />

bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile<br />

tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu<br />

takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı bulunur.<br />

Ayrıca, borçlunun 114’üncü maddedeki vazifeleri ve<br />

bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında<br />

tatbik edilecek olan ceza bu ödeme emrinde kendisine<br />

bildirilir.<br />

Belediye hududu dışındaki köylerde bulunan borçlulara<br />

ödeme emirleri muhtarlıkça tebliğ olunur. Ödeme<br />

emirlerinin muhtarlığa tevdii tarihinden itibaren<br />

15 gün içinde tebligat yapılmadığı takdirde ödeme<br />

emirleri tebliğ edilmemiş olan borçluların isimleri<br />

ödeme emri hüküm ve mahiyetindeki bir “ödeme cetveline”<br />

alınarak borçlular borçlarını ödemeye ve mal<br />

bildiriminde bulunmaya çağrılırlar. Ödeme cetveli köy<br />

ihtiyar kurulu kapısına bir örneği de köyde herkesin<br />

görebileceği umumi bir mahalle 10 gün müddetle<br />

asılmak suretiyle tebliğ olunur. Cetvel asılırken ve indirilirken<br />

keyfiyet muhtarlıkça zabıt varakasıyla tespit<br />

edilir. Cebren tahsil ve takip ödeme emrinin tebliği<br />

veya ödeme cetvelinin indirilmesi tarihinde başlamış<br />

olur.<br />

Borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları elinde<br />

bulunduran üçüncü şahıslardan bu malları 7 gün içinde<br />

bildirmeleri istenir.<br />

Ödeme emrine itiraz Amme alacakları usulü hakkındaki<br />

kanunun 58. maddesi konuya getirdiği açıklama<br />

şu şekildedir.<br />

Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir<br />

borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına<br />

uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren<br />

7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine<br />

bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.<br />

İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin<br />

iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri<br />

tatbik olunur.<br />

Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet<br />

ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde<br />

itiraz edilmemiş sayılır.<br />

İtirazda bulunan borçlu bu kanuna göre teminat gösterdiği<br />

takdirde takip muamelesi itirazlı borç miktarı<br />

için ve itiraz komisyonunca bu hususta karar verilinceye<br />

kadar durdurulur.<br />

İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara<br />

bağlamak mecburiyetindedir.<br />

İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan,<br />

hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki<br />

amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.<br />

İtiraz komisyonlarının bu konudaki kararları kesindir.<br />

Borcun tamamına bu madde gereğince vaki itirazların<br />

tamamen veya kısmen reddi halinde, borçlu ret kararının<br />

kendisine tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde<br />

mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir.<br />

Borcun bir kısmına karşı bu madde gereğince vaki<br />

itirazlar mal bildiriminde bulunma müddetini uzatamaz.<br />

Ödeme emri gelen mükellef kanunun 59. maddesi<br />

gereği ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren<br />

7 gün içerisinde mal beyanında bulunmak zorundadır.<br />

Borçlu, borcuna yetecek miktarda kendi uhdesinde<br />

bulunan malları, hak ve alacaklarını vergi dairesine<br />

belirtilen sürede bildirmek zorundadır. Bu malların<br />

veya alacakların bir kısmı üçüncü şahıslar elinde bulunuyorsa<br />

bunları da tüm açıklığı ile ilgili daireye bildirmekle<br />

mükelleftir. Ayrıca mükellef mal bildirimi ile<br />

birlikte kendi yaşayış şeklini yani geçim koşulları ile<br />

bilgiyi ve borcu ne şekilde ödeyebileceği konusunda<br />

da vergi dairesine bilgi vermek zorundadır. Yine borçlu<br />

borcunu ödeyebilecek kadar malının olmadığını<br />

bildirmesi dahi mal bildirimini yapmış hükmünde yer<br />

almaktadır. Bu tip durumlarda borçlunun ikametgah<br />

adresi ve kimlik bilgileri kanuni iş merkezini vergi<br />

dairesine bildirmesi gerekmektedir. Mal bildiriminde<br />

38<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


ulunmuş mükellef verilen ödeme planı gereği borcunu<br />

ödemez ise mal beyanında bulunduğu değerler<br />

nakde çevrilerek borç tahsil edilir.<br />

Devlet alacaklarını güvence altına alarak kamu hizmetlerinin<br />

aksamadan sürmesini sağlamakla mükelleftir.<br />

Bu sebepledir ki; doğmuş ve vadeleri geldiği<br />

halde ödenmeyen vergilerin tahsili devletin sorumluluğundadır.<br />

Devlet bu sorumluluğu birden fazla yol ile<br />

ifa etmektedir. Bunlardan bir tanesi mükellef borcunu<br />

vadesinde ödeyememişse verdiği teminatlarını nakde<br />

çevirmek yöntemidir. Yine bunun dışında bir başka<br />

yöntem ise kamu borcu olan mükellef bu borcunu bir<br />

kefil göstermiş ve borcunu vadesinde ödeyememişse<br />

devlet bu sefer de borcu kefilden tahsil yoluna müracaat<br />

etmektedir. Piyasada sıkça karşılaşılan usul ise<br />

kamu borcunun, borçlunun mallarına haciz koyarak<br />

tahsili yoluna gitmesidir. Bu yöntemlerle tahsil edilemeyen<br />

kamu borcuna karşılık devlet şayet tahsil yolu<br />

kalmadıysa ilgili mükellefin iflasını da isteyebilmektedir.<br />

Amme alacakları kanunun 54 maddesi ödenmeyen<br />

kamu borcunun tahsilini bu şekilde yapmaktadır.<br />

Vergi<br />

KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />

KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />

KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

1 2 13 M 4 A 5 Y 6A 7 L A8 N 9 M 10 A<br />

1 M A 2 Y A A L L A AV N E RM E A K V<br />

2 A L 3 A T V E K RA E B A K E V K E<br />

3 T 4 K E A K B İ A M RE O K T E O R<br />

4 E K 5 M A N B A K İ R E<br />

İ M R O T O R<br />

6 A B Y A T A K S<br />

5 M A N B A K İ R E<br />

7 T U T A K N E B İ<br />

6 A B Y A T A S<br />

8 İ K İ L İ K T A Y<br />

7 T U<br />

9<br />

T K A K P A N Y AE M B İ S E<br />

8 İ K 10 İ L D İ İ K E NT L A İ Y K<br />

9 K P A Y A M S E<br />

10 D İ K E N L İ K<br />

SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />

SUDOKU SUDOKU ÇÖZÜMLERİ ( kolay )<br />

Görüldüğü üzere ödeme emirleri ciddiye alınması SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />

gereken önemli bir husustur. Genelde mükellefler<br />

1 6 8 9 3 5 4 2 7<br />

vergi dairesinden gelen bu tip yazışmaları bürolarında<br />

bekletmekte KARE BULMACA ve daha ÇÖZÜMÜ sonra ciddi sorunlarla karşı<br />

4 2 7 1 6 8 9 3 5<br />

SUDOKU ( 5 kolay 9 3 ) 4 7 2 6 8 1<br />

karşıya kalmaktadır. Oysa yapılması gereken husus<br />

1 6 8 99 83 4 55 41 26 73 7 2<br />

gayet basittir. 1 2 Mal 3 beyanında 4 5 6 bulunmak 7 8 9 ve 10 bu konuda<br />

KOLAY<br />

5 9 3 74 57 2 28 69 83 1 6 4<br />

malının olmadığını beyan etmek dahi mal beyanında<br />

SUDOKU ( orta )<br />

1 M A Y A L A N M A<br />

6 3 1 2 4 7 8 5 9<br />

bulunmakta yeterli olmaktadır. Son zamanlarda sıkça<br />

4 2 7 1 6 8 9 3 5<br />

KARE BULMACA 2 A L A V E R E K V<br />

2 7 9 3 1 5 4 6<br />

rastlanılan<br />

ÇÖZÜMÜ<br />

husus ise vergi dairesinin hiç haberimiz olmadan<br />

3 taşınmazlarımıza T K A B ve A taşıtlarımız E K ve E banka he-<br />

8 4 6 7 5 9 2 3<br />

9 8 4 65 41 1 69 38 73 2 5 7<br />

7 5 2 38 79 5 36 14 62 48 1 9<br />

1 2 saplarımıza 3 4<br />

4<br />

5 E 6uyguladığı K 7 İ 8 M 9 blokajlardır. 10 R O T Bu O tip R durumlarla<br />

3 1 5 6 2 4 7 9 8<br />

SUDOKU 6 ( 3 orta 1 ) 9 2 8 1 7 5 6 4 3<br />

1 M A karşılaşmak Y A L A 2 4 7 8 9<br />

5 M istemiyorsak N M A<br />

A N B ödeme A K emri İ geldiğinde R E ilk iş<br />

5 1 9 4 2 6 7 3 8<br />

2 A L alındığı A V E tarihi R üzerine E kalın K V alt çizgili bir şekilde tarihi<br />

2 7 9 8 1 5 4 6<br />

6 A B Y A T A K S<br />

6 4 1 9 8 73 62 35 57<br />

9 8 4 2 1<br />

3 T not K A almak B ve A en kısa E zamanda K E müşavirimize iletmek<br />

8 4 6 7 5 9 2 1 3<br />

7 T U T A K N E B İ<br />

3 7 5 6 4 2 8 41 39<br />

1 7 9 6 5<br />

4 E K<br />

ve<br />

İ<br />

onun<br />

M<br />

yol<br />

R<br />

haritasına<br />

O T O<br />

uymaktır.<br />

R<br />

Aksi takdirde hiç ummadığınız<br />

şaka gibi olaylarla karşılaşmak söz konusu-<br />

1 9 2<br />

8 İ K İ L İ K T A Y<br />

9 2 38 1 75 85 6 36 2 64 473<br />

75 94 8<br />

5 M A N B A K İ R E<br />

dur. Çek 9 K ödemeleriniz P A Y için Ayatırdığınız M S paranın E içinden,<br />

Y<br />

5 1 9 4 2 16 57 73 28<br />

6 9 3 8 4<br />

6 A B<br />

10 unuttuğunuz A T A K<br />

D İ veya K E atladığınız S<br />

N L İ bir K ödeme emri 7 6 3 5 9 48 94 2 81<br />

3 ORTA 1 5 7 6<br />

7 T U için T A tahsil K edilen N küçük E B bir İ meblağın sizi akşamın beş 2 8 4 3 1 7 9 6 5<br />

8 İ K buçuğunda İ L İ K koştura T koştura A Y bankaya gitmenize, hele 8 3 6 7 5 4 1 9 2<br />

9 K<br />

birde<br />

P A<br />

o<br />

SUDOKU Y<br />

an<br />

A<br />

için<br />

M<br />

likit durumunuz<br />

ÇÖZÜMLERİ S E<br />

müsait değilse daha 1 5 7 2 6 9 3 8 4<br />

da kötü sürprizlere sebep vermesine izin vermeyiniz.<br />

10 D İ K E N L İ K<br />

4 9 2 8 3 SUDOKU 1 5 7 ( 6zor )<br />

Ödeme emirleri SUDOKU genelde ( kolay ana ) borç ve uzantıları ile beraber<br />

gelir. Bu durumlarda şunu yapmak gerekir, en<br />

9 8 6 5 1 7 2 3 4<br />

1 6 8 9 3 5 4 2 7<br />

SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />

azından ödeme emrinde gelen borçlardan, damga<br />

7 1 4 6 2 3 5 8 9<br />

vergilerini ödemek 5 9 3 bile 4 o 7 ödeme 2 6 emri 8 1 ile ilgili işlem<br />

3 2 5 4 8 9 1 6 7<br />

SUDOKU ( kolay 4 ) 2 7 1 6 8 9 3 5<br />

SUDOKU ( zor )<br />

yapmak sayılacağından bizlere zaman kazandıracaktır.<br />

Devletin durmadan 9 8 4 5 işleyen 1 6 bir 3 mekanizması 7 2 mev-<br />

4 9 1 3 7 6 8 2 5<br />

9 8 ZOR 6 5 1<br />

1 6 8 9 3<br />

57 32 23 84<br />

4 1 9 7 6<br />

cuttur. Bu mekanizma 75 54 2 87<br />

içerisinde 9 3 1 işlemler 6 4 yürür, bizlere<br />

düşen görevtarafımıza 9 5 3 4 1<br />

7 1 4 6 2<br />

5 9 3 4 7<br />

83 65 78 29<br />

62 36 18 21<br />

4 7 gelen 8 5 ödeme 9 emirlerini<br />

3 2 5 4 8<br />

4 2 ivedilikle 7 1 mali 6 69 71 96 17<br />

3 2 4 5 8<br />

28 müşavirimize<br />

79 93 35<br />

iletmekten geçmektedir.<br />

8 1 5 4 6<br />

4 9 1 3 7<br />

9 8 4 5 1<br />

26 58 82 95<br />

6 4 7 1 3<br />

Sözlerimi hepinize 86 43 6 sevdiklerinizden 7 72<br />

5 9 2 1 hoş 3 sürprizler dileyerek<br />

bitiriyorum.<br />

5 3 2 8 4<br />

7 5 2 8 9 1 49 37 76<br />

5 8 6 9 2<br />

3 1 56 64<br />

2 4 7 9 8<br />

8 6 7 2 9 5 3 4 1<br />

6 3 1 2 4 7 8 5 9<br />

6 7 9 1 3 2 4 5 8<br />

2 7 9 3 8 1 5 4 6<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr 2 5 8 9 6 4 7 1 3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 39<br />

8 4 6 7 5 9 2 1 3<br />

1 4 3 7 5 8 6 9 2<br />

3 1 5 6 2 4 7 9 8


Sağlık<br />

SAĞLIKTA KAOS DEVAM EDİYOR<br />

Dr. Fatih SÜRENKÖK<br />

Bu satırlara tekrar dönmem diye düşünüyordum geçen<br />

haftaya kadar. Çok sevgili Tahsin Ağabeyi kaybettikten<br />

sonra zaten pek de beceremediğim yazıları<br />

sevgili İMO cular fırsat bu fırsat deyip istemez diye<br />

düşünürken sevgili Jale tekrar yazmamı istedi. Sevgili<br />

Tahsin Ağabeyi bir kere daha özlemle ve saygıyla anmak<br />

istiyorum. İnanıyorum ki O yukarıdan bizleri ve<br />

olan biteni izlemeye yorumlar yapmaya devam ediyor.<br />

Bu yüzden bende sevgili Tahsin Ağabeye sağlıkta<br />

olan bitenleri anlatmaya çalışacağım.<br />

Tam Gün Sağlık Bakanlığının diretmesi ve Danıştay’ın<br />

aldığı son karar ile tam bir arap saçına döndü. Anayasa<br />

mahkemesi verdiği kararla üniversitelerde çalışan<br />

öğretim üyelerinin saat 5 den sonra muayenehanelerine<br />

gitmelerine izin verirken, kamu hastanelerinde<br />

çalışan hekimlerin durumu hala belirsiz. Bu konuda<br />

Sağlık Bakanlığı yeni düzenlemeler içeren bir yasa<br />

çıkarmak zorunda kalabilir. Özellikle üniversitelerde<br />

Tam Güne geçişi tıp eğitiminin kalitesini arttırmak<br />

amacıyla yaptığını söyleyen Bakanlık yeni uygulamaları<br />

ile bunun tam tersini yaptı. Üniversitedeki öğretim<br />

üyelerine performans sistemi getirilerek ücretlendirme<br />

sistemi değiştirildi. Artık bir öğretim üyesi<br />

muayene ve tedavi ettiği hastanın sayısına göre ücret<br />

alacak. Daha çok ücret için de daha çok “iş” yapacak.<br />

Asli görevi öğrenci ve asistan yetiştirmek olan öğretim<br />

üyesi bu ulvi ve asli görevi unutacak.<br />

Yıllardır eğitim hastanelerinde ve tıp fakültelerinde<br />

33 saat aralıksız çalışan asistanlar artık ilk defa “yeter”<br />

dediler. Özellikle büyük illerin asistanları yaptıkları<br />

yürüyüşlerle çalışma koşulları ve eğitimdeki yetersizlikleri<br />

protesto ettiler.<br />

Genel Sağlık Sigortası her geçen gün yüzünü gösteriyor.<br />

Seçim öncesi verilen yaldızlı hizmetler hemen<br />

hemen her hafta çıkarılan “uygulama tebliğleri” ile<br />

gerçek yüzünü gösterdi. Hastaneye giden herkes<br />

katkı payı ödemek durumunda. 2010 yılında sağlıkta<br />

dönen para, 2004 yılının 3 katını geçerek 40 milyar<br />

buldu ve bunun yüzde kırkı sadece ilaca ayrılan kısım.<br />

Yani 2010 yılında çok uluslu ilaç şirketlerinin kasalarına<br />

ülkemizden 16 milyar lira aktarıldı. Tıbbi teknolojiye<br />

aktarılan hesapsız, aşırı paralarla ülkemiz MR,<br />

Bilgisayarlı Tomografi vb. gibi aletlerin çöplüğüne<br />

döndü. İşin kötü yanı bu hesaplardan maalesef halkımız<br />

haberdar bile değil.<br />

Hekimler yine ayakta ve eylemlerde Tahsin Ağabey.<br />

Senin emanet ettiğin mücadele bayrağını gericiliğe,<br />

sömürüye, adaletsizliğe, haksızlığa karşı sadece meslektaşların<br />

değil biz hekimler de yükseltiyoruz. 13<br />

mart <strong>2011</strong> de ülkemizde ki tüm sağlık çalışanları - başta<br />

hekimler olmak üzere- TTB önderliğinde Ankara’da<br />

büyük yürüyüşe hazırlanıyoruz. Bu yürüyüşe İMO ve<br />

TMMOB da destek olacak, mimar ve mühendis yol<br />

arkadaşlarımızla birlikte olacağız. AKP’nin tetikçiliğini<br />

yaptığı neo-liberal sağlık sistemini protesto edeceğiz.<br />

Biliyorum ki “Sen” de yanımızda olacaksın her zaman<br />

olduğun gibi. Bu yıl da sağlık çalışanları 14 <strong>Mart</strong> Tıp<br />

Bayramını buruk kutlayacak.<br />

Sevgili Tahsin Ağabey sağlık alanında durum böyle.<br />

Sizden sonra değişen pek bir şey yok. Yani sağlıkta<br />

AKP’nin yarattığı kaos devam ediyor hala…<br />

40<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


İNŞAAT MÜHENDİSLERİNİN BAĞLI OLDUĞU YASAL DÜZENLEMELER<br />

YÖNÜNDEN ZORUNLU İŞ (HİZMET ) SÖZLEŞMELERİ<br />

Avukat Baki OKAN<br />

Hukuk<br />

İş Sözleşmesi Yapma Özgürlüğü<br />

Genel Olarak<br />

“Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlığını taşıyan Anayasanın<br />

48. maddesine göre, “Herkes, dilediği alanda<br />

çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler<br />

kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin<br />

milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara<br />

uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını<br />

sağlayacak tedbirleri alır.”<br />

Borçlar Kanununun 19. maddesi ise, “Bir akdin mevzuu,<br />

kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe<br />

tayin olunabilir.” hükmü ile anayasadaki sözleşme<br />

özgürlüğü ilkesine uygun olarak düzenlenmiştir. Hizmet<br />

sözleşmesinin koşullarının kanuna, ahlaka (adaba)<br />

aykırı olmamak üzere istenildiği gibi saptanabileceği<br />

Borçlar Kanununun 319. maddesinde ayrıca<br />

hükme bağlanmıştır. Benzeri bir hüküm 4857 sayılı İş<br />

Kanununun 9. maddesinde de yer almaktadır. Buna<br />

göre, “Taraflar iş sözleşmesini, Kanun hükümleriyle<br />

getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla, ihtiyaçlarına<br />

uygun türde düzenleyebilirler.”<br />

İş Kanunu Açısından İş Sözleşmesi Türleri<br />

• Sürekli ve Süreksiz İş Sözleşmeleri<br />

• Belirli Süreli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmeleri<br />

• Azami ve asgari süreli iş sözleşmeleri<br />

• Deneme süreli iş sözleşmeleri<br />

• Takım sözleşmesi ile kurulan iş sözleşmeleri<br />

• Mevsimlik iş sözleşmeleri<br />

• Kısmi süreli iş sözleşmeleri<br />

İş sözleşmesinin Şekli<br />

İş Kanununa göre iş sözleşmesi kural olarak - yasada<br />

aksi belirtilmedikçe - herhangi bir özel şekle bağlı<br />

değildir. Ancak, süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli<br />

süreli iş sözleşmeleri, takım sözleşmeleri ve çağrı üzerine<br />

çalışma ile ilgili sözleşmeler açısından yazılı şekil<br />

zorunluluğu vardır. Yazılı şekle aykırılık durumunda<br />

ne olacaktır sorusu öğretide ve uygulamada tartışmalıdır.<br />

Yargıtayın da katıldığı iş hukuku öğretisinin bir<br />

kesiminin görüşüne göre, yazılı şekil bir kanıtlama/<br />

ispat koşuludur, sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.<br />

Şekil koşulunun işçinin korunması amacıyla getirildiği,<br />

sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğuracak bir<br />

yaptırımın taraflar arasındaki iş sözleşmesini başlangıcından<br />

itibaren hükümsüz kılacağı, bu durumda işçinin<br />

haklarından yoksun kalacağı ileri sürülmektedir.<br />

Diğer görüşe göre, yazılı şekle aykırılığın yaptırımı<br />

geçersizliktir. Borçlar Kanunun 11/.maddesindeki<br />

genel kurala göre yasada aksi belirtilmedikçe yasada<br />

öngörülen şekil koşulu bir geçerlilik koşuludur. İş sözleşmesinde<br />

geçersizlik koşulu geçmişe etkili olmadığından<br />

ileri dönük sonuç doğurmaktadır. Ayrıca, sözleşme<br />

şekle aykırı bile olsa taraflarca uygulandıktan<br />

sonra bu nedenle geçersizliğinin ileri sürülmesi hakkın<br />

kötüye kullanılmasıdır. Böyle bir durumu ise, yasa<br />

korumayacaktır.<br />

Bu görüşlerden farklı diğer bir görüş ise, Avrupa ülkelerinden<br />

bazılarında uygulanan belirli süreli iş sözleşmelerindeki<br />

şekle aykırılığın sözleşmeyi belirsiz süreli<br />

sözleşmeye dönüştürmesinin kabul edilmesidir.<br />

İş sözleşmesi yapma zorunluluğu<br />

Sadece iş hukuku mevzuatında değil, diğer alanlara<br />

ilişkin hukuksal düzenlemelerde de kimi durumlarda<br />

çeşitli sebeplerle iş (hizmet) sözleşmesi yapma<br />

zorunluluğuna yer verildiği görülmektedir. İş kanununda<br />

özürlüler, eski hükümlüler, askerlik veya yasal<br />

bir ödev nedeniyle işten ayrılanlara ilişkin olarak işverenler<br />

yönünden iş sözleşmesi yapma zorunluluğu<br />

getirilmiştir.<br />

İnşaat mühendislerinin bağlı oldukları yasal düzenlemeler<br />

açısından çalışma alanlarına göre kimi zaman<br />

işveren sıfatıyla kimi zaman da çalışan olarak çeşitli<br />

türde iş sözleşmesi yapmak zorunda oldukları bilinmektedir.<br />

Bu zorunluluğun değişik sebeplere dayandığı,<br />

özellikle inşaat mühendisliği hizmetlerinin belirli<br />

ve yeknesak koşullara bağlanması, meslek mensuplarının<br />

korunması, denetimin sağlanması ve sorumlulukların<br />

açıklıkla belirlenmesi nin amaçlandığı söylenebilir.<br />

Bunları aşağıdaki başlıklarda inceleyeceğiz:<br />

TMMOB Kanunun 33. maddesine göre, Türkiye’de<br />

mühendislik ve mimarlık meslekleri mensupları<br />

mesleklerinin icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul<br />

olabilmeleri ve mesleki tedrisat yapabilmeleri için ihtisasına<br />

uygun bir odaya kaydolmak ve azalık vasfını<br />

muhafaza etmek mecburiyetindedirler.<br />

6235 sayılı TMMOB Kanunu ile İnşaat Mühendisleri<br />

Odasına, serbest çalışan ve inşaat mühendisliği hiz-<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 41


Hukuk<br />

meti veren- Yönetmelikteki deyişle hizmeti üretenkişi<br />

ve kuruluşların İnşaat Mühendisi çalıştırmasına<br />

yönelik asgari koşulların belirlenmesi, meslek mensuplarının<br />

korunması, hizmetin neden oluştuğunun<br />

veya ne olduğunun belirlenmesi, bu hizmetlere ilişkin<br />

kayıtların tutulması ve belge düzenlenmesi, verilen<br />

belgelerin yenilenmesi ile serbest inşaat mühendisliği<br />

hizmetlerinin denetimi görevi verilmiştir.<br />

a) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Serbest<br />

İnşaat Mühendisliği Hizmetleri Uygulama,Tescil,<br />

Denetim ve Belgelendirme Yönetmeliği<br />

Yönünden<br />

Serbest inşaat mühendisleri açısından da, TMMOB<br />

İnşaat Mühendisleri Odası Serbest İnşaat Mühendisliği<br />

Hizmetleri Uygulama,Tescil, Denetim ve Belgelendirme<br />

Yönetmeliği'nin 14. maddesinde, serbest<br />

inşaat mühendisliği hizmetleri iş yeri tescil belgesi<br />

verilmesine ilişkin koşullar içinde işyeri/işveren ile<br />

serbest inşaat mühendisi arasında bağıtlanmış ve<br />

İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hazırlanmış bir<br />

tip sözleşmenin varlığı aranmaktadır. Aksi durumda<br />

işyeri tescil belgesi verilmemektedir. Bu Yönetmelikle<br />

serbest inşaat mühendisleri ile bir iş sözleşmesi yapma<br />

zorunluluğu getirilmesinin temel sebebi, inşaat<br />

mühendisi çalıştırılmasının asgari koşullarının belirlenmesi<br />

olduğu kadar konunun denetim altına alınmasını<br />

sağlamaya yöneliktir.<br />

Anılan Yönetmelik uyarınca TMMOB İnşaat Mühendisleri<br />

Odası tarafından hazırlanan tip sözleşme incelendiğinde;<br />

bu iş sözleşmesinin İş Kanunun 11.maddesinde<br />

belirlenen unsurları taşıyan belirli süreli bir iş<br />

sözleşmesi olduğu görülmektedir. Burada sözleşmenin<br />

tarafları dışında, İnşaat Mühendisleri Odası'nın<br />

onay merciidir. Bu onayın İş Hukuku açısından yani<br />

işçi-işveren ilişkisi açısından özellikle sözleşmenin<br />

geçerliliği yönünden herhangi bir etki yaratıp yaratmadığı<br />

üzerinde durulabilir. Kanımca, sözleşmenin<br />

taraflarının imzasını taşıyan tip sözleşmede Oda'nın<br />

onayı geçerlilik/sıhhat koşulu değildir. Ancak Serbest<br />

İnşaat Mühendisliği işinin icra edilebilmesi için zorunlu<br />

olduğu açıktır.<br />

b) Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Yapı<br />

Denetimi Uygulama Yönetmeliği Yönünden<br />

i) 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu uyarınca<br />

çıkarılan Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği'nin<br />

9/2 maddesinde de, “Yapım işleri yürütülen şantiyede,<br />

mühendis, mimar, teknik öğretmen veya tekniker<br />

diplomasına sahip olmak üzere bir şantiye şefinin<br />

bulundurulması mecburidir. Yapı müteahhidi, inşaatta<br />

görevlendireceği şantiye şefi ile asgari hüküm ve<br />

şartları ek-12'de gösterilen form-10'da belirlenmiş<br />

sözleşmeyi imzalar. Bu sözleşmenin bir sureti yapı<br />

enetim kuruluşuna verilir.” hükmü yeralmaktadır.<br />

Yapı müteahhidi ile şantiye şefinin görev ve sorumluluklarını<br />

düzenleyen bu Yönetmeliğin yukarıda belirtilen<br />

maddesine göre, yapı müteahhidi ile şantiye<br />

şefi arasında bağıtlanması/akdedilmesi zorunlu kılınan<br />

bu sözleşme de, İş Kanunundaki tanımlamaya<br />

uygun olarak hazırlanmış belirli süreli bir iş (hizmet)<br />

sözleşmesidir. Buradaki amacın ise, bazı işleri inşaat<br />

mühendisleri eliyle yapılıp yerine getirildiğinin ve<br />

denetlenmesinin yanısıra inşaat mühendislerinin çalışma<br />

asgari standartlarının belirlenmesi olduğu söylenebilir.<br />

ii) Teknik personelin yapı denetim kuruluşunda istihdam<br />

esaslarını düzenleyen aynı Yönetmeliğin 16.<br />

maddesinde de yapı denetim kuruluşu ile istihdam<br />

edilecek denetçi, kontrol elemanı ve yardımcı kontrol<br />

elemanı arasında, çalışma saatleri, ücret, görev ve<br />

sorumlulukları içeren bir sözleşme akdedileceği belirtilmiştir.<br />

Sözü edilen bu sözleşmenin yönetmeliğin<br />

ekindeki örneğe uygun olması öngörülmemekle birlikte<br />

benzer bir belirli süreli sözleşme olması uygun<br />

olacaktır. Nitekim uygulamada da kontrol elemanı ve<br />

denetçi inşaat mühendisleri ile yapı denetim kuruluşu<br />

arasında bu tip sözleşmeler yapıldığı görülmektedir.<br />

c) Fenni mesuliyet hizmet sözleşmeleri<br />

i) 3194 Sayılı İmar Kanununu Yönünden<br />

3194 sayılı İmar Kanunun “Müelliflik, Fenni mesuliyet,<br />

Şantiye Şefliği, Yapı Müteahhitliği ve Kayıtlar” başlıklı<br />

28. maddesinde;<br />

“Bu Kanun kapsamındaki mimarlık, mühendislik ve<br />

planlama hizmetine ilişkin harita, plan, etüt, proje<br />

ve eklerinin düzenlenmesi ve bunların yerine getirilmesinin;<br />

uygulamada bulunulacak alanın, yerleşme<br />

merkezinin ve yapının sınıfına,özelliğine ve büyüklük<br />

derecesine göre, uzmanlık alanlarına uygun olarak<br />

38 inci maddede belirtilen meslek mensuplarına<br />

yaptırılması mecburidir. Müellifler ve uygulamada<br />

bulunan meslek mensupları, işlerini bu Kanuna ve ilgili<br />

diğer mevzuata uygun olarak gerçekleştirmekten<br />

sorumludur.” hükmü yeralmaktadır.<br />

Aynı yasanın 38. maddesinde ise, halihazır harita ve<br />

imar planlarının hazırlanması ile yapıların, mimari,<br />

statik ve hertürlü plan, proje, resim ve hesaplarının<br />

hazırlanması ve bunların uygulanmasıyla ilgili fenni<br />

mesuliyetleri, uzmanlık konularına ve ilgili kanunlarına<br />

göre mühendisler, mimarlar ile görev, yetki ve<br />

sorumlulukları yönetmelikle düzenlenecek olan fen<br />

adamlarının yerine getireceği belirtilmektedir.<br />

Yapıda inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan malzeme-<br />

42<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Hukuk<br />

lerin kamu adına denetimine ilişkin fenni mesuliyet,<br />

ruhsat eki etüt ve projelerin gerektirdiği uzmanlığı<br />

haiz meslek mensupları tarafından ayrı ayrı üstlenilmek<br />

zorundadır. Fenni mesul mimar ve mühendisler<br />

uzmanlık alanlarına göre; yapının, tesisatı ve malzemeleri<br />

ile birlikte, İmar Kanununa, ilgili diğer mevzuata,<br />

uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve<br />

projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun<br />

olarak inşa edilmesini denetlemekle görevlidir.<br />

ii) Yapı Denetimi Hakkında Kanun Yönünden<br />

Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 2. maddesinde;<br />

yapı denetim hizmetinin; yapı denetim kuruluşu ile<br />

yapı sahibi veya vekili arasında akdedilen hizmet<br />

sözleşmesi hükümlerine göre yürütüleceği, 3. maddesinde,<br />

bu Kanunun uygulanmasında, yapı denetim<br />

kuruluşları imar mevzuatı uyarınca öngörülen fenni<br />

mesuliyeti ilgili idareye karşı üstleneceği belirtilmektedir.<br />

Aynı Kanunun 9. maddesinde ise, Yapı denetim<br />

kuruluşu ile denetçi mimar ve mühendisleri; eylem ve<br />

işlemlerinden 3194 sayılı İmar Kanununun fenni mesul<br />

için öngörülen hükümlerine bağlı oldukları hükmü<br />

yeralmaktadır.<br />

Bu tasal düzenleme açısından bakıldığında, her iki<br />

yasanın fenni mesuliyete ilişkin hükümlerinin biribiri<br />

ile bağlantılı olarak ele alındığı ve uygulamanın<br />

da bu bağlantı gözetilerek yerine getirilmesi gerektiği<br />

sonucuna varılmaktadır. Başka bir deyişle, fenni<br />

mesuliyet kavramına inşaat mühendisleri açısından<br />

bu iki yasanın kaynaklık ettiği, keza, fenni mesuliyet<br />

bakımından ilgili tarafların sözleşme yapma zorunluluğunun<br />

da Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 2.<br />

maddesine dayandığı anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun<br />

5. maddesindeki açıklık karşısında, fenni mesulün<br />

zorunlu olarak yapı denetim kuruluşu olacağı ve<br />

bunun doğal sonucu olarak bu kanuna göre yapılması<br />

zorunlu olan sözleşmelerde inşaat mühendislerinin<br />

taraf olma ehliyeti bulunmamaktadır.<br />

İmar Yönetmeliği'nde fenni mesul; “Proje müellifleri<br />

kendileri olsun veya olmasın, yapının yürürlükteki<br />

kanun, imar planı, ilgili yönetmelik hükümleri, Türk<br />

standartları, bilimsel kurallar, teknik şartnameler, fen,<br />

sanat ve sağlık kurallarına ve tüm mevzuat hükümlerine<br />

uygun olarak düzenlenen ruhsat eki projelerine<br />

göre gerçekleştirilmesini, aldıkları eğitime göre denetleyen<br />

ve ilgili idareler ile üyesi oldukları odalarına<br />

karşı sorumlu olan ilgili meslek mensuplarıdır.” biçiminde<br />

tanımlanmıştır.<br />

Bu yönetmelikte, ayrıca fenni mesul ile mal sahibi<br />

arasında yapılması gerekli fenni mesuliyet sözleşmesi<br />

ve bu sözleşme içeriğine ilişkin hükümler bulunmaktadır.<br />

Yazımızın sınırlarını aşması nedeniyle bu<br />

hükümlerin ayrıntılarına girmeyeceğiz. Kısaca, fenni<br />

mesuliyet sözleşmesinin içeriği ile ilgili ayrıntılı hükümlerin<br />

bu yönetmelikte düzenlendiği, ilgili meslek<br />

Odalarına da bu sözleşmeler yoluyla fenni mesuliyet<br />

üstlenen meslek mensuplarının sicillerini tutma izleme<br />

görevi verildiği görülmektedir.<br />

Fenni mesullük hizmet sözleşmeleri ile ilgili olarak İnşaat<br />

Mühendisleri Odalarının içerik ve koşulları farklı<br />

olmakla birlikte tip sözleşmeler düzenlediği ve uygulamada<br />

bu sözleşmelerin kullanıldığı bilinmektedir.<br />

Bu uygulamanın tarafların hukuki sorumluluklarının<br />

belirlenmesi ve yeknesak bir uygulama sağlanması<br />

yönünden de yerinde olduğu açıktır. Belirtilen fenni<br />

mesuliyet sözleşmeleri düzenlenirken genel olarak<br />

3194 sayılı İmar Kanunu ve yukarıda andığımız ilgili<br />

yönetmeliklerde yer alan hükümler gözetilmeli ve<br />

özellikle bazı zorunlu koşulların konulmasına özen<br />

gösterilmelidir. Ayrıca, taraflar arasında ortaya çıkması<br />

olası uyuşmazlıkların önlenmesi ya da çözümlenmesi<br />

yönünden İş Kanunu açısından da hukuken<br />

değerlendirilmeleri yerinde olacaktır.<br />

iii) Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği Yönünden<br />

İnceleme konusu yaptığımız mevzuat bakımından<br />

fenni mesuliyet kavramının ile teknik uygulama sorumluluğu<br />

(TUS) kavramı ile eş anlamda kullanıldığı<br />

ve bu anlamda bir kavram birliği olmadığından uygulamada<br />

duraksama yaratabileceği kanısındayım.<br />

Sözgelimi, Türk Mühendis Ve Mimar Odaları Birliği<br />

İnşaat Mühendisleri Odası Serbest İnşaat Mühendisliği<br />

Hizmetleri Uygulama, Tescil, Denetim Ve Belgelendirme<br />

Yönetmeliği'nde belirtilen serbest inşaat<br />

mühendisliği hizmetleri tek tek sayılmış ise de, fenni<br />

mesuliyet kavramına yer verilmediği bunun yerine<br />

teknik uygulama sorumluluk hizmetlerinden söz<br />

edildiği görülmektedir. 3194 sayılı yasa uyarınca Bayındırlık<br />

ve İmar Bakanlığı'nca çıkarılan Planlı Alanlar<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 43


Üyelerimizden<br />

ENERJİ KİMLİK BELGESİ (E<strong>KB</strong>) İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME<br />

Fırat ÜMMETOĞLU<br />

İnşaat Mühendisi<br />

Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Nedir?<br />

Buzdolaplarında yada klimalardaki sınıflandırmalar,<br />

artık binalarımız için de geçerli olacak. Bu sınıflandırmalar<br />

A’dan G’ye kadar yapılmıştır. Bu sınıflandırma<br />

yeni binalar için A, B ve C sınıfına kadar yapılabilir (D,<br />

E, F ve G sınıfı çıkan yeni binalara Enerji Kimlik Belgesi<br />

verilmeyecektir.) Mevcut binalar için ise, A’dan G’ye<br />

kadar her sınıf Enerji Kimlik Belgesi verilecektir.<br />

Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Hangi Kanun ve<br />

Yönetmeliğe Dayanmaktadır?<br />

5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve buna bağlı<br />

olarak 05.12.2009 tarihi itibariyle yürürlülüğe giren<br />

Binalarda Enerji Performansı (BEP) Yönetmeliği hükümlerine<br />

göre, tüm binalar için Enerji Kimlik Belgesi<br />

(E<strong>KB</strong>) zorunluluğu getirilmiştir.<br />

Hangi Aşamada Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>)<br />

Zorunluluğu Aranmaktadır?<br />

01.01.<strong>2011</strong> tarihinden itibaren, yeni binalar için Enerji<br />

Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) olmadan belediyelerden yapı<br />

ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi çıkmayacaktır.<br />

Bu sebepten dolayı, belediyelerde yapı ruhsatı için<br />

şart olan dört ana projeye, (Mimari, statik, tesisat, ve<br />

elektrik projeleri) ek olarak gelen bir düzenlemedir.<br />

Yapı kullanım izin belgesi verilmesi aşamasında ise,<br />

belediyeler ve yapı denetim firmaları Enerji Kimlik<br />

Belgesinin (E<strong>KB</strong>), şantiyede doğru uygulanmasını<br />

kontrol edecek. Eğer, proje aşamasındaki Enerji Kimlik<br />

Belgesi (E<strong>KB</strong>) verileri, şantiyedeki ile tutmuyorsa<br />

bina için yapı kullanma izni belediye tarafından verilmeyecektir.<br />

Hangi Binalar Enerji Kimlik Belgesi Zorunluluğu<br />

(E<strong>KB</strong>) ve BEP Yönetmeliği Dışında Kalır?<br />

Sanayi alanlarında işletme ve üretim faaliyetleri yürütülen<br />

binalar, planlanan kullanım süresi iki yıldan az<br />

olan binalar, toplam kullanım alanı 50 m 2 ’nin altında<br />

olan binalar, seralar, atölyeler ve münferit olarak inşa<br />

edilen ve ısıtılmasına ve soğutulmasına gerek duyulmayan<br />

depo, cephanelik, ardiye, ahır, ağıl ve benzeri<br />

binalar dışında tüm binalarda Enerji Kimlik Belgesi<br />

(E<strong>KB</strong>) olması zorunludur.<br />

Merkezi Isıtma Sistemi Zorunluluğu Kaç m 2 ’den<br />

Sonra Geliyor?<br />

05.12.2009 tarihinde yürürlülüğe giren ve 01.04.2010<br />

tarihinde revize edilen Binalarda Enerji Performansı<br />

Yönetmeliğine göre; kullanım alanı 2000 m 2 ve üstündeki<br />

yeni binalarda merkezi ısıtma sistemi zorunluluğu<br />

getirilmiştir.<br />

Kat maliklerinden birinin isteği üzerine ısı yalıtımı,<br />

ısıtma sisteminin yakıt dönüşümü ve ısıtma sisteminin<br />

merkezi sistemden ferdi sisteme veya ferdi<br />

sistemden merkezi sisteme dönüştürülmesi, kat maliklerinin<br />

sayı ve arsa payı çoğunluğu ile verecekleri<br />

karar üzerine yapılır. Ancak toplam inşaat alanı ikibin<br />

metrekare ve üzeri olan binalarda merkezi ısıtma sisteminin<br />

ferdi ısıtma sistemine dönüştürülmesi, kat<br />

maliklerinin sayı ve arsa payı olarak oybirliği ile verecekleri<br />

karar üzerine yapılır. Bu konuda yapılacak ortak<br />

işlerin giderleri arsa payı oranına göre ödenir. (Kat<br />

Mülkiyeti Kanunu Ek fıkra: 3770 - 5.2.1992 / m.)<br />

Kullanım Alanı Tanımı Nedir?<br />

Binanın inşa edilen ve kullanılabilen tüm bölümlerinin;<br />

duvarlar, kolonlar, ışıklıklar, giriş holleri, açık<br />

çıkmalar, hava bacaları, saçaklar, tesisat galerileri ve<br />

katları, ticari amaçlı olmayan ve binanın kendi ihtiyacı<br />

için otopark olarak kullanılan bölüm ve katlar, yangın<br />

merdivenleri, asansörler, tabii zemin terasları, kalorifer<br />

dairesi, kömürlük, sığınak, su deposu ve hidrofor<br />

dairesi çıktıktan sonraki alanıdır.<br />

Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) Yeni Binalar ve<br />

Mevcut Binalar İçin Kimler Hazırlayacak?<br />

Mevcut binalar için E<strong>KB</strong>yi, Enerji Verimliliği Danışmanlık<br />

Şirketleri (EVD) verebilir. Yeni tasarlanan binalar<br />

için ise, proje tasarımı aşamasındaki yetkili dört disiplin<br />

verebilir. Mimarlar, İnşaat Mühendisleri, Makine<br />

Mühendisleri ve Elektrik Mühendisleri.<br />

Yeni Bina ve Mevcut Bina Tanımına Hangi Binalar<br />

Giriyor?<br />

BEP Yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği tarihten önce<br />

yapı ruhsatı alınıp yapımı devam eden veya yapımı<br />

tamamlanan binaya mevcut bina denir. BEP Yönetmeliğinin<br />

yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapı ruhsatı<br />

için başvuru yapan binalar ise, yeni binalar tanımına<br />

girer.<br />

Mevcut Binalar ve İçin Enerji Kimlik Belgesi Alma<br />

Zorunluluğu Ne Zamana Kadardır?<br />

02.05.2007 tarih ve 26510 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak<br />

yürürlülüğe giren Enerji Verimliliği Kanu-<br />

44<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Üyelerimizden<br />

nuna göre bu zorunluluk 10 yıl sonra yani 02.05.2017<br />

tarihine kadardır.<br />

Yeni Binalar İçin Enerji Kimlik Belgesi Verme<br />

Yetkisi (E<strong>KB</strong> Uzmanı) Nasıl Alınır?<br />

Bayındırlık ve İskan Bakanlığının hazırladığı üç günlük<br />

(6 saat teorik ve 12 saat uygulama olmak üzere<br />

toplam 18 saatten az olamaz) eğitimlere katılmak<br />

gerekiyor. Bu eğitimin sonunda yapılan sınavdan (50<br />

soruluk test sınav, en az 70 puan almak gerekiyor) başarılı<br />

olan Mimarlar ve Mühendisler, Enerji Kimlik Belgesini<br />

(E<strong>KB</strong>) vermeye yetkili oluyorlar ve Enerji Kimlik<br />

Belgesi (E<strong>KB</strong>) Uzmanı oluyorlar.<br />

Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Yetiştirme<br />

Eğitimlerine Katılma Şartları Nelerdir?<br />

Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) tüm Mimarlar ve Mühendisler<br />

vermeye yetkili değildirler. Bu belgenin verildiği<br />

uzmanlık eğitimlerine, sadece proje tasarımı aşamasında<br />

görev alan Serbest Mimarlar ve Mühendisler<br />

(SMM) katılabilirler. SMM olabilmek için ise, Mimar ve<br />

Mühendislerin kayıtlı oldukları Meslek Odalarından<br />

SMM belgelerini almaları gerekmektedir.<br />

Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Uzmanı Eğitimlerini<br />

Vermeye Hangi Kurumlar Yetkilidir?<br />

Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Yetkilendirdiği iki<br />

Meslek Odası (Makine ve Elektrik Mühendisleri Odası)<br />

ve yetkili Enerji Verimliliği Danışmanlık Şirketleri.<br />

Mevcut Binalar E<strong>KB</strong>’yi Nasıl Alabilir? Aşamaları<br />

Nelerdir?<br />

• Apartman yöneticisi Enerji Verimliliği Danışmanlık<br />

(EVD) Şirketlerine başvuruda bulunacak.<br />

• Mevcut binanın Enerji Kimlik Belgesinde hangi sınıfa<br />

(Adan Gye kadar) gireceği bulunacak.<br />

• Taraflar maliyette anlaşırsa, mevcut binamıza enerji<br />

sınıfı A’dan G’ye kadar olacak şekilde Enerji Kimlik<br />

Belgesi verilecek.<br />

Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) Almanın Avantajları<br />

Nelerdir?<br />

Vergi indirimleri, alım satımlarda dairenin değer kazanması,<br />

ısıtma ve soğutma için yapılan harcamalarda<br />

%50 ye varan tasarruflar olacaktır.<br />

Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Kaç Yıl Geçerlidir?<br />

Enerji Kimlik Belgesi düzenleme tarihinden itibaren<br />

10 yıl geçerlidir. Bu sürenin sonunda Enerji Kimlik Belgesi<br />

hazırlanılacak bir rapor doğrultusunda yeniden<br />

düzenlenir.<br />

KAYBETTİKLERİMİZ<br />

Feyyaz TANER (1924-2010)<br />

1947 Yılında İstanbul Robert Kolejinden mezun<br />

olan üyemiz<br />

25 Eylül 2010 tarihinde vefat etmiştir.<br />

Emin ÖZTÜRK (1953-<strong>2011</strong>)<br />

1977 Yılında ADMMA ‘dan mezun olan üyemiz<br />

30 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Çetin VARLIORPAK (1944 -<strong>2011</strong>)<br />

1970 Yılında Ege Özel MMYO’dan<br />

mezun olan üyemiz<br />

14 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve<br />

meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.<br />

Üyemiz Sedef DEMİRKÖK ‘ün babası<br />

Orhan ÖZER<br />

25 Kasım 2010 tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz Burak AKGÜN ‘ün babası<br />

Erhan AKGÜN<br />

2 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz Halil İbrahim KADER’in annesi<br />

Fatma KADER<br />

7 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz Ragıp Yavuz ESEN’in babası<br />

Mehmet ESEN<br />

7 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz M.Erkan YILMAZ’ın babası<br />

Orhan MESRUR<br />

8 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz Sezar ARSLAN’ın annesi<br />

Azize ARSLAN<br />

17 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyemiz Abdullah İNCİR’in annesi<br />

Halise İNCİR<br />

3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />

Üyelerimizin acısını paylaşır,<br />

kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 45


Üyelerimizden<br />

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ<br />

Latife DOĞAN<br />

İnşaat Mühendisi<br />

Üretimde makineleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte,<br />

emek hareketlerinin damgasını vurduğu 20. yüzyıl başlarında,<br />

endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde kadın sorunları<br />

ve eşitlik hakları gündeme gelmeye başlamıştı. Ücretli<br />

çalışma yaşamına girmeye başlayan kadınlar, çoğunlukla<br />

cinsiyete dayalı işbölümüne uygun işlerde, çalışma koşullarının<br />

kötü, ücretlerinse piyasanın altında olduğu alanlarda<br />

istihdam ediliyorlardı. Yaşamlarında meydana gelen<br />

değişiklikler, kadınları kendilerini kuşatan politik yasaklara<br />

karşı harekete geçirdi.<br />

1857’de New York’ta günlük 12 saat çalışma saatinin düşürülmesi,<br />

düşük ücretlerin düzeltilmesi ve daha iyi çalışma<br />

koşulları için yaklaşık 40.000 işçi greve başlıyordu. Polis<br />

tarafından fabrikaya kilitlenen ve çıkan yangından kaçamayan<br />

çoğu kadın 129 işçi vefat ederken 1908 yılında yine<br />

New York’ta yaklaşık 15.000 kadın daha kısa çalışma saati,<br />

daha iyi gelir ve oy hakkı için “Ekmek ve Gül” sloganıyla<br />

yürüyordu. Ekmek; yaşama güvencesini, karın tokluğunu<br />

temsil ederken gül; kaliteli yaşama hakkını simgeliyordu.<br />

1910 yılında ise Clara Zetkin isimli bir Alman sosyalist kadın,<br />

kadın Sosyalist Enternasyonalinde bir Dünya Kadınlar<br />

Günü olmasını öneriyor ve kabul ediliyordu.<br />

Dünya emekçi kadınlar gününün var olmasını sağlayan<br />

bu önemli kilometre taşlarına da bakarak denilebilir ki; 8<br />

<strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü; kadınlar için insanca<br />

yaşama hakkını, eşit eğitim alma, eşit çalışma koşullarıyla<br />

eşit ücretler karşılığı çalışma haklarını talep ettikleri gündür.<br />

Emeğin yüceliğinin, kutsallığının, haklılığının ve sıra<br />

kadınlara gelince sömürünün nasıl katlandığının hatırlandığı,<br />

haykırıldığı gündür. Emekçi kadınların sömürüye-zulme<br />

karşı sınıfsal bir başkaldırısıdır.<br />

İlk çağlarda kas gücü nedeniyle hayatta kalma savaşını<br />

sırtlanan erkeğe, evde yemek yapıp çocuklarını büyüterek<br />

yardım eden kadının görevi ne yazık ki akıl çağının yaşandığı<br />

günümüz modern dünyasında da değişememiş, kadından<br />

beklentiler aynıyla baki kalmış, daha fazlasını talep<br />

etmesi önlenmeye çalışılmıştır. İnsanı bir özne olmaktan<br />

çıkarıp, bir meta haline getiren kapitalist düzenden, yani<br />

sermayenin hükümranlığından ne tek başına kadının, ne<br />

de tek başına erkeğin gerçek anlamda bir kurtuluş sağlayamayacağının<br />

bilinciyle kadınlar tarafından talep edilen;<br />

erkek egemenliğine karşı kadın egemenliği değil, sadece<br />

insanca eşit yaşama hakkıdır. Tıpkı Fransız Kadınların 1848<br />

Devrimi sırasında yayımladıkları 23-28 <strong>Mart</strong> 1848 tarihli La<br />

Voix des Femmes adlı kadın gazetesinde kendilerine erkekler<br />

tarafından yöneltilen ‘Ne istiyorsunuz? Ne yapmaya<br />

çalışıyorsunuz?’ sorusunu: ‘Biz, barışın ve doğruluğun<br />

hâkim olduğu yeni bir dünyayı sizinle birlikte yeniden<br />

kurmak istiyoruz; biz, her ruhta adalet ve her yürekte sevgi<br />

olsun istiyoruz.’ şeklinde cevaplamaları gibi.<br />

Fakat ne yazık ki geçen yüzyıllara rağmen bu anlayış oturamamıştır.<br />

Hala kadına karşı şiddet en yaygın, ancak en<br />

az cezalandırılan suçtur. Hala her yıl milyonlarca kadın<br />

ya doğar doğmaz ya da erkek kardeşleri veya babaları ile<br />

eşit derece gıda ve tıbbi yardım alamadığı için ölüyor. Her<br />

geçen yıl fuhuşa zorlanan, bunun için satılan kadın sayısı,<br />

cinsel kölelikten elde edilen kazançlar artıyor. Hala birçok<br />

kadın, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha<br />

çok, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybediyor veya<br />

sakatlanıyor.<br />

Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcısı<br />

Leyla Coşkun yaptığı bir açıklamada, son 10 yılda Türkiye<br />

genelinde; evlenmiş kadınların yüzde 39`unun fiziksel<br />

şiddete, yüzde 15`inin cinsel, yüzde 42`sinin fiziksel veya<br />

cinsel, yüzde 44`ünün ise duygusal şiddete, lise ve üzeri<br />

eğitim almış her 10 kadından 3`ünün de fiziksel veya cinsel<br />

şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Görülmektedir ki;<br />

kadınların büyük bir çoğunluğu şiddeti yaşamakta ve eğitim<br />

veya sosyo-ekonomik durum gibi kriterlerin yüksek<br />

olması da kadının şiddetten korunmasını sağlayamamaktadır.<br />

Kadınlar, yüzyıllardır verdikleri mücadeleye rağmen<br />

hala varoluşlarını kabullendirmeye çalışmakta, insanca<br />

eşit yaşama kavgalarını devam ettirmek durumunda bırakılmaktadır.<br />

Doğuran, doyuran, çalışan, üreten, paylaşan yaşama anlam<br />

ve değer katan emekçi kadınların; sömürülmeye, ezilmeye,<br />

bedenleri üzerindeki kontrole, yoksullaştırılmaya,<br />

cinsel, fiziksel, duygusal, psikolojik, ekonomik her türlü<br />

erkek egemen şiddete hayır dediği evrensel günüdür 8<br />

<strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü.<br />

46<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Üyelerimizden<br />

YENİ MEZUN GÖZÜYLE LİBYA DENEYİMLERİM<br />

Cihan YAMAN<br />

İnşaat Mühendisi<br />

Öncelikle Libya’ya nasıl gittiğimi anlatarak, yeni mezun<br />

olan veya mezun olacak arkadaşlara birkaç tavsiyede bulunmak<br />

istiyorum. Herkesin bildiği üzere ülkemizde işsiz<br />

insan sayısı oldukça fazladır. Bunu düşünerek kendinizi<br />

karamsarlığa itmeyin. İşsiz olduğunuz süreçte kesinlikle<br />

boş durmayın. İnşaat mühendisliği ile ilgili odamızın<br />

veya başka kurumların açtıkları kurslara gidebilirsiniz. Bir<br />

süre için; tanıdıklarınızdan veya odadan yardım isteyerek<br />

işi öğrenmeye çalışmak da size deneyim kazandıracaktır.<br />

Bilindiği üzere inşaat sektörü mühendisliğin yanında<br />

teknoloji ilede iç içe durumdadır. İnşaat teknolojilerini<br />

internetten, dergilerden ve özellikle belgesellerden takip<br />

etmenin yararı olacaktır.<br />

Libya’ya gitmeden önce oradaki şartlarla ilgili internetten<br />

araştırma yapıp fikir edinmeye çalıştım. Türkiye’den şirketin<br />

benimle beraber gönderdiği yedi işçi ile birlikte ayrıldım.<br />

Tek başına olmaktansa yanınızda kendi ülkenizden<br />

insanların olması sizin için büyük bir şanstır.<br />

Libya’da Tripoli Havaalanına geldiğinizde, ilk gözünüze<br />

çarpan havaalanının bakımsızlığı ve herhangi bir düzenin<br />

olmadığıdır. Libya’daki insanlar yabancıları kendilerinden<br />

aşağıda görmekteler ve buna göre insanlara davranmaktalar.<br />

Onlar her daim sizin üstünüzdedir ve ona göre hareket<br />

etmek zorundasınız.<br />

Havaalanından şantiyemin olduğu Al-Agalat kasabasına<br />

hareket ederken trafikteki düzensizlik ve trafik kurallarına<br />

uyulmaması dikkat çekiyor. Bu sebepten dolayı Libya’da<br />

trafikte çok dikkatli olmalısınız. İlginçtir ki, oradaki insanlar<br />

kaza yaptıklarında birbirleri ile kavga veya laf dalaşına<br />

girmeden “ALLAH galip” deyip yola devam ediyorlar.<br />

Libya’da hükümetin politikalarından ve söylemlerinden<br />

dolayı şiddetli bir şekilde yabancı düşmanlığı göze çarpıyor<br />

ama şunu da belirtmek isterim ki; Libya halkının<br />

Türklere karşı düşmanlığı veya kötü düşünceleri yoktur.<br />

Gerek geçmişten gelen ilişkilerimiz gerek şimdiki zaman<br />

diliminde olan ilişkilerimizden ötürü bize karşı iyi davranmaya<br />

çalışıyorlar.<br />

Libya’ya gerek mühendislik olarak farklı ve güzel yapılar<br />

incelemek için gerekse de maddi imkânları iyi olduğu için<br />

gitmek istedim. Orada edindiğim tecrübelere göre, oraya<br />

gidip de maddi ve manevi olarak memnun olmayan pek<br />

görmedim. Memnun olmayanlar da en kısa sürede geri<br />

dönüyorlar. Oraya giderken şunu da iyi bilmek gerekiyor,<br />

orada kendinize vakit ayırmanız çok zor. Sosyal hayatınız<br />

da yok denecek kadar az. Sizin için oradaki tek ve en<br />

önemli olay şantiyede çalışmak. Bizim şantiyemiz Tunus<br />

ile Tripoli arasında sahil kesimine çok uzak da olmayan<br />

Al-Agalat kasabasındaki hastane inşaatıydı. 21. yüzyılın<br />

şartlarına uygun akıllı bina sistemi ile yapılmış yenilenme<br />

projesiydi. Benim için süre az da olsa olabildiğince tecrübe<br />

edinmeye çalıştım. Normal şartlarda 1 <strong>Mart</strong>’ta hastaneyi<br />

teslim edip Sabratha’daki daha da büyük olan yeni<br />

bir hastane yenilenme projesine geçilecekti ama çıkan<br />

olaylardan dolayı geri dönmek zorunda kaldık.<br />

Libya’da isyan büyük çaplı olarak benim oradaki 15. günüm<br />

olan 18 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde başladı. Başlangıçta<br />

kimse bu kadar büyüyeceğini düşünmemişti. Bizim şantiyemiz<br />

22 Şubat’a kadar çalışıp ancak o gün içinde çalışma<br />

durduruldu. Biz batıda olduğumuz için nispeten daha<br />

rahattık ama herkeste endişe vardı, “Bizim de şantiyemiz<br />

basılacak mı bize de zarar verecekler mi?” diye<br />

Dönüş yolunda Tripoli Havaalanı çok kalabalıktı. Dışarıda<br />

5-10 bin civarında Mısırlı yerlerde bekliyordu. Mısırlılara<br />

karşı acımasızca muamele ediyorlardı. Orda kim olsa Mısırlılar<br />

için üzüntü duyardı. Türkler için ayrı bir sıra vardı<br />

ve dış kapıdan içeriye girerken pek sıkıntı olmadı. Dışarıda<br />

Türk yetkililerinin bulunmasının payı bunda büyüktü.<br />

İçeriye girdikten sonra artık herkes Libyalıların insafına<br />

kalmıştı ve Libyalı görevliler de açıkçası insan gibi davranmıyorlardı.<br />

Havaalanında 36 saat susuz, oksijensiz ve<br />

gergin bir atmosferde bekledikten sonra ancak uçağa<br />

binebildik.<br />

Yeni mezun bir İnşaat Mühendisi olarak Libya’ya gidiş sürecim<br />

ve yaşadıklarımı yansıtmaya çalıştığım yazımı sürç-i<br />

lisan ettiysek affola sözüyle tamamlamak istiyorum.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 47


genç-İMO<br />

genç-İMO İzmir Temsilciler Toplantısı Kararları<br />

21 Ocak <strong>2011</strong><br />

- 2010–<strong>2011</strong> Güz Dönemi etkinliklerinin değerlendirilmesi<br />

yapıldı.<br />

- 30.01.<strong>2011</strong> tarihinde yapılması planlanan Üniversite<br />

temsilciler toplantısı hakkında Metin GÖRGEÇ tarafından<br />

bilgilendirme yapıldı.<br />

- 2010-<strong>2011</strong> Bahar Dönemi etkinlik takvimi taslağı son<br />

şekline getirildi.<br />

- 29.01.<strong>2011</strong> tarihinde yapılan Üniversite temsilciler toplantısı<br />

hakkında temsilcilerimiz tarafından bilgilendirme<br />

yapıldı.<br />

- 12-13.02.<strong>2011</strong> tarihinde yapılması planlanan IV. genç-<br />

İMO Meclisi için çalışma programı hazırlandı (Komisyon-<br />

ların dağılımı, etkinlik sunumunun hazırlanması, serbest<br />

kürsü konuşmaları).<br />

genç-İMO IV. Öğrenci Meclisi<br />

12-13 Şubat <strong>2011</strong><br />

genç-İMO IV. Öğrenci Meclisi<br />

Bu yıl dördüncüsü yapılan genç-İMO Öğrenci Meclisi<br />

Toplantısı 12-13 Şubat tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi.<br />

38 üniversiteden sınıf ve okul temsilcilerinin<br />

ve İMO Yönetim Kurulu üyelerinin katıldığı mecliste ilk<br />

olarak divan oluşumu gerçekleştirildi.<br />

Divan oluşumundan sonra açılış konuşmaları 3. dönem<br />

genç-İMO Öğrenci Konseyi Başkanı Metin Görgeç<br />

ve İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp tarafından<br />

yapıldı. Konuşmalarda üniversitelerdeki sivil polis uygulamaları,<br />

üniversitelerde yaşanan olaylar, teknoloji fakülteleri<br />

başlıkları ön plana çıktı. Bunlara karşı genç-İMO<br />

nun her yerde aynı anda aynı tepkiyi vermesinin önemi<br />

vurgulandı.<br />

Ardından Öğrenci Konseyinin çalışma raporu ve şubelerin<br />

yıl içinde düzenledikleri etkinliklerin sunumları<br />

yapıldı. Sunumların sonrasında serbest kürsü bölümüne<br />

geçildi Serbest kürsüde söz alan sınıf ve üniversite temsilcileri<br />

genç-İMO örgütlenmesini, genç-İMO nun öğrenci<br />

sorunlarına bakış açısını, toplumsal olaylar karşısında<br />

genç-İMOnun duruşunu tartıştılar.<br />

Son derece verimli geçen serbest kürsü konuşmalarından<br />

sonra, genç-İMO öğrenci konseyine yıl içinde yol<br />

gösterecek olan komisyon çalışmalarına geçildi. Örgütlenme,<br />

yönetmelik, öğrenci sorunları, kamp, sonuç<br />

bildirgesi komisyonları önerileri ertesi gün oylamaya<br />

sunuldu. Pazar günü öğleden sonra öğrenci konseyi<br />

seçimlerine geçildi. Adaylıklarını daha önceden divana<br />

dilekçeyle belirten temsilciler arasından oylama ile 10<br />

kişilik öğrenci konseyi seçimi yapıldı. Yapılan öğrenci<br />

konseyi seçimi sonrasında konsey oluşumu söyle gerçekleşti;<br />

ASIL<br />

Taylan Atasoy (İZMİR)<br />

Ramazan Armağan (Diyarbakır)<br />

Anıl Asil (Eskişehir)<br />

Ali Oğan (Balıkesir)<br />

Serdar Öten (Ankara)<br />

YEDEK<br />

Nilden Kaylar (Sakarya)<br />

Eren Çakmak (Isparta)<br />

Sinem Kaplan (Ankara –Kırıkkale)<br />

Mahir Esmer ( Hatay )<br />

Hüseyin Engin Sakın (Adana)<br />

48<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Uygulaması İnşaatları<br />

Teknik Gezisi ile<br />

Bergama Müze Gezisi<br />

19 Şubat <strong>2011</strong><br />

102 genç-İMO üyesinin katılımıyla gerçekleşen gezimizde,<br />

Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Uygulaması<br />

hakkında teknik bilgi alındı.<br />

Teknik gezinin düzenlenmesi ve gerçekleşmesindeki<br />

katkılarından dolayı DSİ 2. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />

ve işyeri temsilcilerimize, Bergama Müzesi gezimize<br />

katkılarından dolayı Bergama Müzesi yetkililerine<br />

ve üyemiz Muammer DALGIÇ’a teşekkür ederiz.<br />

genç-İMO<br />

Çelik Konstrüksiyon Yapı Elemanları Üretim Aşamaları ve<br />

Manisa Spor Stadyumu Şantiye Gezisi<br />

26 Şubat <strong>2011</strong><br />

183 genç-İMO üyesinin katılımıyla gerçekleşen gezimizde<br />

çelik elemanların üretim aşamaları, hem sunum<br />

hem de uygulamalı olarak çelik üretim tesisinde<br />

gösterildi. Çelik üretim tesisi gezildikten sonra gruplar,<br />

çatı yapımı devam eden Manisa Spor Stadyumuna<br />

götürüldü. Stadyumda üyelerimiz uygulamayı bizzat<br />

görerek, yapımda görev alan İnşaat Mühendisinden<br />

montaj hakkında bilgi alma şansını bulmuşlardır.<br />

Teknik gezimizde tesislerini ve montaj uygulama sahalarını<br />

bizlere açan Taykon Çelik şirketine teşekkür<br />

ederiz.<br />

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Ulaşım Politikaları<br />

Semineri’nde Karadeniz Sahil Yolu için ‘yanlış bir<br />

projeydi ama bitirilmesi gerekiyordu’ dedi. Yaklaşık<br />

4,2 milyar dolara mal olan bu yanlış projenin yapımında,<br />

138 milyon metreküp kazı-dolgu,180 milyon<br />

ton tahkimat, 3 milyon metreküp beton imalatı gerçekleştirilmiştir.<br />

Karadeniz Sahil Yolu kapsamında 27<br />

kilometre uzunluğunda 263 adet köprü, 41 kilometre<br />

uzunluğunda 12 adet tüp tünel, 18,5 kilometre uzunluğunda<br />

20 adet çift tüp tünel yapılmıştır.<br />

KARADENİZ SAHİL YOLU<br />

Cihan Demirci<br />

Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi<br />

Karadeniz’i mavisinden ayıran bu proje için; Yüzüncü<br />

Yıl Üniversitesi Uygulamalı Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim<br />

Üyesi Prof. Dr. İlyas Yılmazer “Sarp’tan İstanbul’a<br />

kadar güney çevre yolunu ilk ben çizdim. Denize tek<br />

taş atmadan geçen bir projeydi. Birim maliyeti, şu<br />

anda yapılan sahil yolu deniz dolgusunun yarısı kadardı.<br />

Şu anki yolun kilometresi 9 milyon dolara mal<br />

oldu. Bizimki 4,5 milyon dolara mal olacaktı. Bizim<br />

yolumuz Karadeniz turizmine canlılık verirken doğal<br />

çevreyi de koruyacaktı. En önemlisi Karadenizli Kara-<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 49


genç-İMO<br />

denizli olarak kalacaktı” dedi. Ayrıca Prof. Dr. İlyas Yılmazer<br />

başka bir projesinde Giresun girişindeki mevcut<br />

tünelden giren yolun, sahil yerine şehrin arkasından<br />

geçip kısa mesafeli üç ayrı tünelle Giresun’un<br />

merkezinin 4 kilometre batısından yeniden sahile<br />

inmesini önermiştir, ancak yol deniz dolgusuyla şehir<br />

merkezinden geçirildi.<br />

Bir başka örnekse şöyle; Bolaman-Perşembe yolu, sivil<br />

toplum örgütlerinin itirazları ve alternatif projeleri<br />

üzerine içeri kaydırıldı. Mesafe 42 kilometreden 27<br />

kilometreye, maliyet 1,2 milyar dolardan 411 milyon<br />

dolara düştü.<br />

Arıdurak Burnu’nda yüklenici firmanın danışmanlığını<br />

üstlenen Prof. Dr. İlyas Yılmazer, alternatif<br />

bir proje üretti. Karayolları, burnu dolaşarak deniz<br />

dolgusuyla yol yapma planı öngördü. Yılmazer<br />

ise doğayı bozmadan açacağı tünelin üzerini<br />

daha sonra yine toprakla örtecek bir proje hazırladı.<br />

Bu projenin geçeceği yerdeki arazi sahibi, kamulaştırma<br />

için 50 bin dolar istedi. Yılmazer, “Karayolları 50<br />

bin doları vatandaşa vermeyi kabul etmedi, ancak<br />

denizi 5 milyon dolara doldurdu.’ Demiştir. Bunlar zaten<br />

yanlış olan bir projenin düzeltilememesine sebep<br />

olmuştur.<br />

Karadeniz Sahil Yolu’nun sonuçları<br />

Sarp-Hopa yolu 122 milyon dolar maliyetle bitirildi.<br />

Yol trafiğe henüz açılmıştı ki heyelan başladı. Tünelin<br />

ağzı, düşen taşlarla tahrip oldu. Heyelan durdurulamayınca<br />

tek şeridi kapatıldı.<br />

Artvin’in Arhavi ilçesi ise artık sahil beldesi değil yol<br />

beldesi. Denize sıfır olan çay bahçeleri ve aile gazinosunun<br />

önünde 20 metrelik bir toprak yığını var. Yol,<br />

denize sıfır geçiyor. Çay bahçelerinde kimse oturmuyor.<br />

Pazar’ın girişindeki Hamidiye köyünün 3,5 kilometrelik<br />

sahilinin, sadece 200 metresinde kumsal bırakıldı.<br />

Kumsalın denize mesafesi 10 metre. Hamidiye’de<br />

kumsala ulaşımı sağlamak için Karayollarının yaptığı<br />

altgeçit, su bastığı için kullanılamıyor.<br />

Pazar’ın 4 kilometrelik bölümünde denizle vatandaşın<br />

arasında 7 metre yüksekliğinde duvar çekildi.<br />

Samsun’un Yakakent ilçesine kadar içerden devam<br />

eden yol, ilçe merkezini geçer geçmez, sahile kıvrılıyor.<br />

Orman içinden geçen mevcut yolun 150 metre<br />

aşağısındaki kumsal, eskiden mesire yeri ve plajdı.<br />

Halkın denize girip piknik yaptığı bu yerden şimdi sahil<br />

yolu geçiyor<br />

Bulancak’ta ise kot farkı nedeniyle dere denize kavuşamıyor,<br />

yağmurlarla sel oluyor. Doldurulan kumsallar,<br />

T mahmuzlarla yeniden kazanılmaya çalışılıyor.<br />

Giresun’un Piraziz ilçesinde kıyı dolgusuyla yol yapılınca,<br />

denize sıfır parklar, lokantalar, evler ve işyerleri<br />

yolun 7-8 metre altında kalmış. Lokantaların ve konutların<br />

deniz manzarası, şimdi onlara yarım metre<br />

uzaklıkta 7 metre uzunluğunda bir duvar oldu.<br />

Karadeniz Sahil Yolu suya set vurdu<br />

Son yıllarda doğu Karadeniz bölümünde<br />

meydana gelen sellerin ve<br />

taşkınların ana sebebidir. Yolun yükselen<br />

kotu ile birlikte sel sularının denize<br />

kavuşması önlenmiştir. Bundan<br />

dolayı denize ulaşmaya çalışan taşkınlar,<br />

akarsular baraj gibi bir yükseltiye<br />

boyun eğerek şehir merkezlerinde<br />

hayatı felç etmektedir. Bu da nüfusun<br />

büyük bölümünün sahil şeridinde yaşadığı<br />

Doğu Karadeniz bölümü için<br />

fazlasıyla yıkıcı bir durumdur..<br />

2009 yılında Giresun’da, 2010 yılında<br />

da Rize Gündoğdu’daki sellerde bu<br />

durum açıkça görülüyor.<br />

50<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


genç-İMO<br />

HOCALARLA SÖYLEŞİ: JAPONYA’DA DOKTORA YAPMAK<br />

Ninel ALVER (Yard. Doç. Dr.)<br />

Murat Erdem YÜKSEL, Cihan DEMİRCİ<br />

Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencileri<br />

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?<br />

Ninel Alver - Ege Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne<br />

1995 yılında girip 1999 yılında mezun oldum. Daha<br />

sonraki dönemde Ege Üniversitesi’nde Yapı Ana Bilim<br />

Dalında yüksek lisansımı tamamladım. Doktora derecemi<br />

Japonya’nın Kumamoto Üniversitesi’nde aldım. Doktora<br />

sonrası çalışmalara orada devam ettikten sonra Alexander<br />

von Humboldt bursuyla Almanya’da çalışmalarıma<br />

devam ettim. Şu anda ise Ege Üniversitesi’nde öğretim<br />

üyesi olarak çalışıyorum.<br />

Niçin yurt dışında doktora çalışması yapmayı tercih<br />

ettiniz?<br />

Bölümü bitirdiğimde pek sahada çalışabilecek bir insan<br />

olmadığımı farkettim. Zaten lisede iken de bilim teknik<br />

dergileri okuyan bilime ve araştırmaya meraklı birisiydim,<br />

bu yüzden öğretim üyesi olmaya karar verdim. Bir<br />

de Türkiye’de sadece öğretim üyeleri bilim insanı sıfatıyla<br />

anılabiliyorlar bunun nedeni de araştırma enstitülerinin<br />

çok fazla olmaması. Bu 4. sınıftan itibaren almış olduğum<br />

bir karardı. Bunun sonucunda da doktora eğitimiyle devam<br />

etmek istedim.<br />

Neden Japonya’yı tercih ettiniz?<br />

Yurtdışına gitmek her zaman aklımda vardı çünkü bir<br />

akademisyen için dünyada yapılan çalışmaları takip<br />

etmek, uluslararası bir kişi olmayı gerektiriyor; bu anlamda<br />

akademisyenlik için yurtdışı tecrübesinin şart olduğunu<br />

düşünüyorum. Tabi benim zamanımda herkes<br />

Amerika’ya gidiyordu fakat benim, üniversitemizin kimya<br />

mühendisliği bölümünde bir hocamın (kendisi halen devam<br />

ediyor) doktorasını 80’li yıllarda Japonya’da yaptığını<br />

öğrendim. Benimde yurtdışına gitmeyi düşündüğümü<br />

söylediğimde Japonya’yı önerdi. Japonya’nın da teknik<br />

anlamda ileri bir ülke olmasından dolayı neden olmasın<br />

dedim ve Japonya’ya gittim.<br />

Yurtdışında ne gibi zorluklarla karşılaştınız?<br />

Bir kere Japonya’da dil çok büyük bir problemdi. İlk defa<br />

ailemden ayrılmam ve yurtdışına ilk defa tek başıma çıkmam<br />

zorluklara neden oldu tabi ama en büyük sorun nispeten<br />

küçük bir şehirde olmam nedeniyle insanların İngilizceyi<br />

çok bilmemesi Japoncayı bilmeyi gerekli kılıyordu.<br />

Farklı bir ülkeye gittiniz peki dil sorununu nasıl<br />

çözdünüz?<br />

Dil sorununu Japonya’daki üniversitenin sağladığı dil<br />

kurslarına giderek çözdüm, hatta dille bayağı ilgilendim<br />

ve kursa 2 sene devam ettim. Tabi japonca hem yazma<br />

hem konuşma açısından çok zor bir dil ama 6 ay sonunda<br />

günlük konuşmaları rahatlıkla yapıyordum.<br />

Herhangi bir burs olanağından yararlandınız mı?<br />

Tabii tabii. Çünkü Japonya oldukça pahalı bir ülke. Benim<br />

burada tahsisli kadroda olmam sebebi ile yüksek lisansım<br />

bittiği zaman kadromda bitmişti, o yüzden dönmek gibi<br />

bir yükümlülüğüm yoktu. Ben Japonya Kültür ve Eğitim<br />

Bakanlığı Monbukagakusho bursuna başvurdum ve bursa<br />

hak kazandım.<br />

Japonya’da yaşam ekonomik açıdan nasıldı? Gidecek<br />

olan öğrenciler zorlanır mı?<br />

Benim gittiğim zamanda Japonya çok pahalıydı ama artık<br />

çok fark var denemez. Ama büyük şehir farkı orada da var.<br />

Türkiye’de nasıl İstanbul pahalı ise orada da Tokyo pahalı.<br />

Kiralar çok fazla, özellikle bizim gibi sebze ve meyve yiyen<br />

insanlarsanız Japonya pahalıdır.<br />

Barınma sorun oldu mu sizin için olduysa nasıl<br />

çözdünüz?<br />

Bir kere orda yabancı öğrencilere çok iyi bakıyorlar. Biz<br />

Türkler olarak nasıl misafirperver isek Japonlar da öyle.<br />

Benim herşeyim çok önceden ayarlanmıştı. Bir de Manbusho<br />

öğrencisi olmak çok ayrıcalıklı birşey. Bu öğrenciler<br />

özel havaalanında karşılanırlar, yerleri ayırılır, götürülürler,<br />

ilk hafta oryantasyon programına tabi tutulurlar,<br />

size yaşayış ve şehirdeki önemli yerler (hastane, postane,<br />

banka) hakkında bilgi verilir. Benim kalacak yerim orda<br />

ayarlanmıştı ben gitmeden önce. Yabancı öğrenciler için<br />

yapılmış bir yurttu fakat apart otel gibiydi, odanın içinde<br />

mutfağı, banyosu vardı ve üniversiteye yakındı.<br />

Japonya’da hangi konu üzerine çalışma yürüttünüz?<br />

Tabi gitmeden önce Japonya’daki hocamı tercih ettim ve<br />

hocamla yazışma yaptım. Hocam kendi alanında dünyada<br />

çok başarılı bir isim. Yaptığı çalışmada tahripsiz test<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 51


genç-İMO<br />

(tahripsiz muayene) etme yöntemleriyle ilgiliydi, biraz<br />

da kırılma mekaniği, kuantum mekaniği gibi konulara<br />

girmişti, ben de tahripsiz test yöntemleriyle ilgili çalıştım.<br />

Japonya’nın çalışma ortamı bakımından Türkiye’den<br />

farklı yönleri nelerdir?<br />

Fark çok. Neden. Bizim bölümümüz o zamanlar yeni kurulduğu<br />

için laboratuvar koşulları yetersizdi. Laboratuvar<br />

lisans öğrencileri için çok gerekmiyor olabilir ama akademik<br />

bir çalışmaya girişecekseniz yüksek lisans, doktora<br />

gibi laboratuvar şart. Sırf teorik çalışma ile işi götürmek<br />

zor, uygulamasını laboratuvar koşullarında görmeniz lazım.<br />

Bizim böyle imkanlarımız olmadığı için bunu kıyaslamak<br />

bile çok doğru değil bence. Elimizde böyle imkanlarımız<br />

olmadığı için yüksek lisans çalışmam çok teorik<br />

kaldı. Evet yeni yeni gelişiyoruz ama yinede birçok şeyi<br />

şuan yapamayız bence, o yüzden kesinlikle Japonya’da<br />

imkanlar çok daha iyi. Çünkü devlet çok iyi destekliyor<br />

üniversiteleri, bu destek sonuçunda da daha güzel şeyler<br />

çıkıyor ortaya.<br />

Eğitim anlamında Japonya ile Türkiye<br />

karşılaştırmasını yapmanızı istersek ne<br />

düşünürsünüz?<br />

Eğitim anlamında çok fark olduğunu düşünmüyorum.<br />

Çünkü bizde de eğitim çok iyi durumda. Ben Japonya’ya<br />

gittiğimde bilgi açısından onlardan bir eksiğim yoktu.<br />

Dediğim gibi bize verilen lisans bilgisi çok yeterli, bence.<br />

Oraya gittiğimde gördüğüm tek eksik bilimsel çalışma<br />

yapmak istediğinizde bir takım laboratuvar imkanları olmadığı<br />

için bizden çok daha iyiler.<br />

Bildiğim kadarıyla Japonya’da bulunduğunuz süre<br />

içinde ödül kazanmışsınız. Ne ile ilgiliydi?<br />

Biz orada çok güzel çalışmalar yaptık. Beton içerisindeki<br />

boşlukları görüntülemek üzerine bir teknik geliştirdik aslında<br />

oradaki hocamla birlikte. Beton içerisindeki boşlukları<br />

ultrasonik resim gibi monitör ettik. Bu çalışma güzel<br />

sonuçlar verince 3 tane ödül aldık Japonya’da.<br />

Çok farklı bir kültüre gittiniz yemekler ve sosyal<br />

yaşam sizi zorladı mı?<br />

Zorladı. Ama eminim bir Amerikalıyı veya bir Avrupalıyı<br />

daha çok zorlamıştır. Çünkü biz daha karma bir kültür olsahibiz.<br />

Japonya ataerkil bir toplum ama gene de misafirperver<br />

bir toplum, o açıdan bize çok benziyorlar. Ama çok<br />

farklı düşünceleri de var. Biz Türkler herzaman işler çabuk<br />

olsun isteriz, herşeye bir anda çözüm bulabiliriz, bir yol<br />

işlemiyorsa başka bir yol hemen bulabiliriz. Japonya’da<br />

bu kesinlikle yok, bunlar bana biraz zor geldi. Her şey çok<br />

yavaş, tabii bir süre sonra alışıyorsunuz, siz de öyle oluyorsunuz.<br />

Yemeklere gelince tabi pek evlerde yapılmıyor,<br />

çünkü çalışma hayatı orada çok yoğun çok fazla çalışıyorlar.<br />

Çalışmaktan ölen tek insan herhalde Japonya’da dır.<br />

O yüzden yemek yapmaya çok da vakitleri olmuyor. Tabii<br />

bunlar ayrıntı ama Japon insanları çok hiyerarşik bir sistemde<br />

yetiştirildiği için insanlar üstlerinden çekiniyor. Bu<br />

yüzden bir alttaki bir üstteki ile çok rahat konuşamıyor,<br />

bunu da parti ve yemeklerde aşıyorlar, içki ile beraber biraz<br />

da rahatlayınca kaynaşmaya başlıyorlar.<br />

Türkiyedeki ve yurtdışındaki burs imkanlarının<br />

farkları sizce nelerdir?<br />

Bu aslında çok güzel bir soru, çünkü benim dönemimde<br />

çok fazla burs seçeneği yoktu Türkiye’de. Bizlerden bir jenerasyon<br />

önce insanlar çok daha kolay burslar bulabiliyorlardı,<br />

YÖK burslarıdır, kurum burslarıdır. Bizim dönemde<br />

çok zordu, burs yoktu çünkü, o dönem YÖK bursları da<br />

çok az veriliyordu. Günümüze bakacak olursak Türkiye’de<br />

de çok güzel burs imkanları var. TÜBİTAK olsun YÖK olsun<br />

diğer başka kurumlar çok güzel destekler verebiliyorlar.<br />

Hatta şuan bir kaç araştırma görevlimiz YÖK ile başka ülkelerde<br />

araştırmalar ve çalışmalar yapıyorlar.<br />

Yabancı ülkelerde Türklere bakış açısı nasıl?<br />

Japonlar Türkiye’nin nerede olduğunu biliyorlar ama ben<br />

orada Türkiye’nin yerini bilmeyen başka yabancılarla da<br />

tanıştım. Bu onların ayıbı tabi ama Türkiye’nin nasıl bir<br />

ülke olduğunu çok bilmiyorlar. Japonlar Türkleri seviyorlar,<br />

tarihten gelen birşey bu, Türkleri seviyorlar gerçekten.<br />

Yurtdışından Türkiye’ye döndükten sonra akademik<br />

çevrede yararını gördünüz mü?<br />

İnsanlar daha iyi bakıyorlar. Farklı şeyler yapmışsın<br />

ne kadar güzel diyorlar. Bir kere oraya tek başına<br />

gidip birşeyler yapmış olmak bile güzel birşey ki<br />

başarılı çalışmalar yapınca daha da insanlardan takdir<br />

görüyorsunuz. Gönül isterki yapılan bütün çalışmalar<br />

takdir edilsin, Türkiye’de yapılan çok güzel çalışmalar var<br />

fakat yurtdışı insana farklı bir görüş kazandırıyor.<br />

Yurtdışından döndükten sonra hayata bakışınız<br />

değişti mi?<br />

Değişti tabii. Bir kere Japonya bana çok şey öğretti. Sakin<br />

olmayı, insanlara daha saygılı olmayı öğretti, Türkiye’de<br />

de bu değerleri alıyoruz fakat bazen biz dejenere olup<br />

bazı şeyleri de unutabiliyoruz. Japonya bana hayata bakış<br />

anlamında bunları kattı. Akademik anlamda ise çok şey<br />

kattı diyebilirim. Hocam çok iyi bir hocaydı onunla beraber<br />

çalıştım. Uluslararası çapta biri olduğu için uluslararası<br />

düzeyde birçok insanla tanışma fırsatı buldum, ondan<br />

sonra da hep bunun faydalarını gördüm. Halen daha da o<br />

insanlarla görüşüyorum. Bunlar bana çok şey kazandırdı.<br />

Japonya’da başınıza gelen en ilginç olay neydi?<br />

Bu çok zor bir soru çünkü başıma birçok ilginç olay geldi.<br />

Mesela başıma birkaç kez geldi bu olay. Ben Japonya’da<br />

bisiklet kullanıyordum ulaşım aracı olarak, o kadar güvenli<br />

bir ülke ki, cüzdanımı birkaç kez bisikletimin sepetinde<br />

unutmama rağmen saatler geçip bisikletime geldiğimde<br />

cüzdanımın halen sepette olduğunu görüyordum.<br />

Orada hırsızlıktır falan pek olmuyor. Arkadaşlarım evlerini<br />

kilitlemeden dışarı çıkarlardı.<br />

Yurtdışında yüksek lisans doktora düşünen<br />

öğrencilere ne önerebilirsiniz?<br />

Ben kesinlikle yurtdışında yüksek lisans, doktora yapmaları<br />

taraftarıyım. Hep şunu söylüyorum, Türkiye’deki eğitimi<br />

kesinlikle çok beğeniyorum kötü demiyorum asla ama<br />

Japonya’daki öğrencilere de başka bir ülkeye gidin derim.<br />

Kesinlikle başka bir kültürde tek başına yaşamaya çalışmak<br />

insana çok şey katıyor. Dünya görüşünüz değişiyor,<br />

insanlar sizi nasıl biliyorlar, sizin ülkenizi nasıl tanıyorlar,<br />

siz onlara ülkenizi en iyi şekilde nasıl tanıtmaya çalışıyorsunuz,<br />

bu da sizi daha çok geliştiriyor. Aynı yerde sürekli<br />

kalmak yosun tutmanıza sebep oluyor. Bence aktif olmak<br />

gerekiyor özellikle akademisyenlik düşünüyorsanız.<br />

Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler...<br />

52<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Kültür ve Sanat<br />

İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN<br />

Karyola<br />

Psikoloğa giden adam;<br />

-Geceleri uyuyamıyorum efendim demiş sürekli<br />

karyolanın altında biri var gibi geliyor. Karyolanın<br />

altına girip orada uyumayı deniyorum. Bu<br />

defa da üstünde biri var gibi geliyor...<br />

Adamı dikkatle dinleyen psikolog<br />

’Hallederiz bu saplantıyı’ demiş.<br />

’Bana haftada iki kere geleceksiniz. 6 aylık bir<br />

tedavi sonunda sizi iyileştireceğimi umuyorum.’<br />

’Her viziteye ne kadar ödeyeceğim?’<br />

’Her vizite 100 TL buna göre 6 ayda 4 bin 800<br />

TL ödeyeceksiniz’ Adam gitmiş , gidiş o gidiş...<br />

Psikolog birkaç ay sonra adama sokakta rastlamış:<br />

’Ne oldu hastalığınız?’<br />

’2.5 TL’ye hallettim...’<br />

’Nasıl oldu?’<br />

’Sizden çıktıktan sonra ilerdeki bara uğradım.<br />

Biramı içerken barmene hastalığımı anlattım.<br />

’Karyolanın bacaklarını kes’ dedi... Kestim; mesele<br />

halloldu.<br />

Sübhaneke<br />

İmam Hatip Lisesinde teftiş yapan bir müfettiş<br />

sınıfa girer. Ders Kur’an-ı Kerim’dir. Bir öğrenciyi<br />

kaldırarak ismini sorar.<br />

Öğrenci, “Fatih” diye cevap verir.<br />

Müfettiş, “Peki öyleyse yavrum Fatiha suresini<br />

oku bakalım.” der.<br />

Çocuk sureyi okuduktan sonra müfettiş bir başka<br />

öğrenciye sorar.<br />

- İsmin ne çocuğum?<br />

Öğrenci: “Kevser efendim” diye cevap verir.<br />

Müfettiş, “Peki öyleyse yavrum Kevser suresini<br />

oku bakalım.” der bu sefer.<br />

Çocuk sureyi okur. Sıra başka bir öğrenciye gelmiştir.<br />

Müfettiş tekrar sorar.<br />

- İsmin ne çocuğum?<br />

Çocuk cevap verir:<br />

-Yasin ama arkadaşlar bana kısaca sübhaneke<br />

derler.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 53


Kültür ve Sanat<br />

İnş. Müh. Alim ŞADAN<br />

BETORNAME<br />

Betonarmeye Giriş<br />

Betonarme Yapı Elemanları<br />

Betonarme Taşıyıcı Sistemler<br />

Prof. İsmet AKA<br />

Prof. Dr. Fikret KESKİNEL<br />

Prof. Dr. Feridun ÇILI<br />

Doç. Dr. Oğuz Cem ÇELİK<br />

Birsen Yayınevi<br />

İÇİNDEKİLER<br />

Genel Bilgiler<br />

Yapı Malzemesi Olarak Betonarme<br />

Eksenel Kuvvet Ve Eğilme Momenti Etkisi<br />

Kesme Kuvveti Etkisi<br />

Burulma Momenti Etkisi<br />

Betonarme Kolon Ve Kirişlerde Yapımsal Esaslar<br />

Betonarme Döşemeler<br />

Betonarme Temeller<br />

Yüksek Kirişler<br />

Betonarme Yapılarda Derzler<br />

Betonarme İstinat Duvarları<br />

Betonarme Taşıyıcı Sistemler<br />

Kitap oniki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel<br />

bilgiler verilmiştir.<br />

İkinci “bölümde yapı malzemesi olarak betonarme konusu<br />

incelenmiş, ayrıca betonarmede<br />

taşıma gücü kavramına ilişkin özlü bilgi verilmiştir. Üçüncü<br />

“bölümde betonarme elemanlarda, taşıma gücü hesap<br />

yöntemine göre, eksenel kuvvet ve eğilme momenti etkisi<br />

ayrıntılı olarak incelenmiş; betonarmenin eğilme şekil değiştirmeleri<br />

konusu işlenmiştir.<br />

Dördüncü “bölümde kesme kuvveti etkisi, beşinci “bölümde<br />

ise burulma momenti konusuna yer verilmiştir.<br />

Mukavemet hesaplarında her konu ele alındığında verilen<br />

ayrıntılı bilgilerin yanısıra, yöntemin anlaşılmasını kolaylaştırmak<br />

amacıyla yeterli sayıda sayısal örnek eklenmiştir.<br />

Bunun yanında, hesaplamaktan daha önemli olduğu belirtilerek,<br />

betonarmenin davranışı üzerinde durulmuştur.<br />

Betonarme kolon ve kirişlerde, betonarmenin davranışı<br />

ve hesaplanması konusunda araştırmaların son durumu,<br />

üzerinde görüş birliğine varılan kurallar, bu davranışı<br />

gerçekleştirecek donatı yerleştirilmesini içeren yapımsal<br />

esaslar altıncı bölümde verilmiştir.<br />

Yedinci “bölümde betonarme döşemeler, sekizinci bölümde<br />

betonarme temeller, dokuzuncu bölüm de “ ek<br />

kirişler, onuncu bölümde betonarme yapılarda derzler ve<br />

onbirinci bölümde betonarme istinat, duvarları konuları<br />

incelenmiş, bu betonarme yapı elemanlarının tasarımı ve<br />

hesabına ilişkin bilgiler sunulmuş, sayısal örnekler verilmiş,<br />

yapımsal esaslar belirtilmiştir.<br />

AĞABABA CUMHURİYET’İN İMAMI<br />

M. Osman Akbaşak<br />

Truva Yayınevi<br />

Üyemiz İnşaat Mühendisi<br />

M. Osman Akbaşak aydın<br />

bir din adamı olan dedesinin<br />

cumhuriyet dönemi ve<br />

istiklal savaşında devrimlerin<br />

kabuluyle ilgili yaptığı<br />

çalışmaları anlattığı Romanı<br />

şöyle tanıtıyor:<br />

“Ağababa’mı ilk hatırladığım<br />

yıl 1957, tavana asılı<br />

salıncakta kardeşimi sallarken<br />

ninni söylüyor, ama<br />

bu annemin söylediği ninnilerden<br />

değil, çok farklı.<br />

Ayakta, salıncağı ipinden<br />

çekerek sallarken elliüç yıl sonra hâlâ kulağımda olan yumuşacık<br />

sesiyle “Hürmet sana ey şan dolu sancağım” diyerek<br />

torununu uyutmaya çalışıyor.<br />

Anneme sordum, Ağababam ne diyor? Diye, annem gülümsedi.<br />

“O Ağababa’nın marşı” dedi. Sonra minik minik<br />

başka anı fotoğrafları sıralanıyor belleğimde. Kapının<br />

önünde bir tak, defne dallarıyla süslenmiş, o güne kadar<br />

görmediğim kadar çok bayrak asılmış, evden çekilen kablodan<br />

birçok ampullerle ışıl ışıl donatılmış. “Bugün bayram”<br />

dediler, “Ağababa’nın en büyük bayramı”.<br />

Henüz dört yaşındaydım anlayamamıştım ki, daha dünyayı<br />

yeni tanımaya çalışıyordum. Birkaç yıl sonra ağababamı<br />

kaybettik, ardından anneannemi, o anılar belleğimin bir<br />

köşesinde hep durdu. Zaman zaman teyzelerim, dayılarım,<br />

annem anlatırdı, ağababamı. Her geçen yıl biraz daha tanıdım,<br />

tanıdıkça gururlandım.<br />

Benim Ağababam bir kahramandı. Aradan yıllar geçti Ağababam<br />

gözümde hergün daha büyüdü, hele içinde bulunduğumuz<br />

yıllarda kıymetini çok daha fazla anladım, ama<br />

benim anlamam yetmezdi. Herkes öğrensin, herkes tanısın<br />

istiyordum, mutlaka onu, düşüncelerini, Atatürk’üne ve<br />

Devletine olan sevgisini, saygısını bugünlere taşımalıydım.<br />

Her ne kadar çeşitli sanat dallarına ilgim olsa da ben yazar<br />

değilim. Nasıl yaparım diye son beş altı yılımı geçirirken, gecikmiş<br />

olmanın onun anılarına saygısızlık olacağını düşündüm<br />

ve 2009 Aralık ayında başladım yazmaya. Sağolsunlar<br />

yakınlarım çok destek oldu ve “Ağababa” elinize geçti.<br />

Lütfen onu iyi tanıyın, onun şahsında birkaç neslin ne koşullarda<br />

yaşadığını, neler yaptıklarını düşünün. Mustafa Kemal<br />

Atatürk, arkadaşları, ordusu ve “Ağababa”lar olmasaydı<br />

biz bugün ne durumda olurduk.”<br />

Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.<br />

M. Osman A<strong>KB</strong>AŞAK<br />

54<br />

<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>


Kültür ve Sanat<br />

9 <strong>Mart</strong> 1971<br />

9 <strong>Mart</strong> 1971 tarihinde, ülke yönetimini ele geçirmek isteyen<br />

bir cuntanın varlığı açığa çıkarıldı.<br />

Hakkında pek az yayın bulunan bu cunta hareketi, çok<br />

az kişi tarafından tüm yönleri ile bilinmektedir. Bu cunta<br />

hareketinin içerisinde olduğu iddia edilen kişiler de bu<br />

girişimi açığa çıkaranlar da ‘9 <strong>Mart</strong> Cuntasından’ bahsetmekten<br />

hoşlanmamıştır.<br />

Bu sessizliğin arkasında yer alan cuntacılar açısından asıl<br />

gerekçe; başarısız olmaları ve deşifre olmayan bazı subayların<br />

açığa çıkarılmaması isteği olabilir. Cuntayı açığa<br />

çıkarıp birçok subayı emekli ayıran ve bazı kişilere işkence<br />

yapanlar açısından sessizliğin gerekçesi ise yüksek ihtimalle<br />

kendilerinin 3 gün sonra bir darbe yapmış olmasıdır.<br />

3 gün sonra kendileri darbe yapmış olan kişilerin,<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntasında yer alanları darbecilikle suçlamasını<br />

beklememek gerekir.<br />

Birçok yorumcu için bu durum daha kısa bir anlatımla,<br />

1971 yılında siyasetin farklı kulvarlarında yer alan kesimler<br />

ordunun içerisinde siyaset yapmaya başlamıştır.<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntası, ordunun içerisinde yer alan sola eğilimli<br />

ve ABD karşıtı kesimleri temsil etmektedir. 12 <strong>Mart</strong> Muhtırasını<br />

verenler ise, ordunun içerisinde yer alan sağa<br />

eğilimli ve ABD ile yakın ilişkiler içersinde olan kesimleri<br />

temsil etmektedir. Her iki kesimde, belirli bir siyasi eğilime<br />

yakınlık gösterdiği için siviller içerisinde taraftarları<br />

veya üyeleri bulunmaktadır.<br />

12 <strong>Mart</strong> darbesinin ne amaçla yapıldığı, darbe yapıldıktan<br />

bir süre geçtikten sonra anlaşılmıştır. 9 <strong>Mart</strong><br />

Cuntasından haberi olan bazı sol kesimler ilk anda, 12<br />

<strong>Mart</strong> darbesinin solun önünü açacak bir askeri harekât<br />

olduğunu düşünmüşlerdir. Birçok solda yer alan yapılanmanın<br />

12 <strong>Mart</strong> Darbesini selamlayan bildiriler yayınlanmasının<br />

arkasında bu yanılgı yatmaktadır. Bu sol gruplar<br />

darbenin kendilerine karşı yapıldığını anlaması için ise<br />

kısa bir süre geçmesi yetmiştir.<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntasının başını Emekli General Cemal Madanoğlu<br />

ve Tümgeneral Celil Gürkan çekiyordu. 12 <strong>Mart</strong><br />

darbesini planlayanların başını ise dönemin Genelkurmay<br />

Başkanı Memduh Tamaç ile 1. Ordu komutanı Faik<br />

Türün çekiyordu. 9 <strong>Mart</strong> Cuntası Kara Kuvvetleri Komutanı<br />

Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin<br />

Batur ile temas halindeydi. 9 <strong>Mart</strong><br />

Cuntasına yakın duran bu iki komutan,<br />

MİT ajanları Mahir Kaynak ve<br />

Mehmet Eymür tarafından Genelkurmay<br />

Başkanına bildirilince deşifre<br />

oldukları için saf değiştirerek 12<br />

<strong>Mart</strong>çılara katıldılar.<br />

Bu saf değiştirme 9 <strong>Mart</strong> Cuntasının sonunu getirmişti.<br />

12 <strong>Mart</strong> Muhtırası’nı veren Memduh Tağmaç, Orgeneral<br />

rütbesindekiler hariç bu 9 <strong>Mart</strong> Cuntasına adı karışan<br />

başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları<br />

re’sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Faik<br />

Türün de bu darbeye adı karışan tüm aydınları ve diğer<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntası üyelerini Ziverbey Köşkünde Milli İstihbarat<br />

Teşkilatı vasıtasıyla işkenceyle sorguya çekti.<br />

Burada bu olayın çok fazla bilinmeyen başka bir yönü ise<br />

1.Ordu Komutanı Faik Türün’ün durumudur. Faik Türün<br />

12 <strong>Mart</strong>ta darbe yapmış bir komutandır. Solculara karşıdır.<br />

Ama karşı olmasının en büyük nedeni birçok analist<br />

için, öncellik kendisindeyken, Faruk Gürler’in genç<br />

subayların desteği ile Kara Kuvvetleri Komutanı yapılmış<br />

olmasındadır. Faruk Gürler 9 <strong>Mart</strong> Cuntasına yanaşmıştır.<br />

Çünkü geleceğini orada görmüştür. Durum değişip cuntanın<br />

başarısız olma ihtimali belirince çark ederek sağ<br />

bir darbenin mimarlarından biri olmuştur. Faruk Gürler<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntasında devlet başkanı yapılmak istenmektedir.<br />

Fakat 12 <strong>Mart</strong> darbesini yapanlara katılınca bu plan<br />

suya düşmüştür. Fakat bu plan 12 <strong>Mart</strong> darbesinden 2<br />

sene sonra 12 <strong>Mart</strong>’ı yapan askerlerin bir dayatması olarak<br />

meclise gelecekti. Bütün kuvvet komutanları meclise<br />

Faruk Gürler’i dayatmasına rağmen 12 <strong>Mart</strong> darbesinin<br />

en önemli mimarlarından 1. Ordu Komutanı Faik Türün<br />

Faruk Gürler’e destek vermemiştir. Gerekirse meclise 1.<br />

Ordu ile birlikte yürüyeceğini, Adalet Partisi Genel Başkanı<br />

Süleyman Demirel’e icap ederse TBMM’yi İstanbul’da<br />

toplayabileceğini söylemiştir. Sol devrimci olduğuna<br />

inandığı Orgeneral Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı olmasını<br />

engellemiştir.<br />

9 <strong>Mart</strong> Cuntası ve sonrasında gelişen 12 <strong>Mart</strong> Muhtırası<br />

süreci farklı yönleri ile analiz edilmesi gereken bir dönemdir.<br />

Bu konuda yazılan kaynakların artması ile birlikte<br />

şu an sıkça kullanılan ‘darbeci’‘demokrat’ vs. tanımlamaların<br />

yeniden yapılmasını sağlayacaktır.<br />

İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 55


ALİ İHSAN ARGIT<br />

İNŞAAT MÜHENDİSİ<br />

ALİ İHSAN ARGIT<br />

Oyun<br />

İNŞAAT MÜHENDİSİ<br />

Bulmaca köşesi<br />

KARE BULMACA<br />

KARE BULMACA<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

1<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

1<br />

2<br />

2<br />

33<br />

44<br />

55<br />

6<br />

6<br />

7<br />

7<br />

8<br />

8<br />

9<br />

910<br />

10<br />

SOLDAN SAĞA<br />

SOLDAN 1– Fermantasyon. SAĞA 2– Bir şeyin elden ele<br />

geçmesi – Değeri bin volt olan elektrik gerilimi<br />

biriminin ksa yazlş. 3 – Hoyrat, Nobran –<br />

1– Baş Fermantasyon. çoban. 4 – Oniki 2– aydan Bir biri şeyin – Döneç, elden ele<br />

geçmesi elektrik – motor Değeri yada bin dinamolarda volt olan elektrik hareketli gerilimi<br />

biriminin bölüme ksa verilen yazlş. ad. 5 – 3 Kamyon – Hoyrat, markas Nobran – –<br />

Baş Cinsel çoban. ilişkide 4 bulunmamş – Oniki aydan dişi. 6 biri – Avrupa – Döneç,<br />

Birliği – Döşek. 7 – Kazan kulpu – Kendisine<br />

elektrik motor yada dinamolarda hareketli<br />

kitap indirilmemiş peygamber. 8 – Birbirine<br />

bölüme kötülük etmeye verilen kadar ad. varan 5 – sürekli Kamyon anlaşmazlk markas –<br />

Cinsel – Üç yaşna ilişkide kadar bulunmamş olan at yavrusu. dişi. 69 – Bir Avrupa<br />

Birliği badem – Döşek. çeşidi 7 – Kazan Selenyum kulpu elementinin – Kendisine<br />

kitap simgesi. indirilmemiş 10 – Dikenli peygamber. bitkilerin çok olduğu 8 – yer. Birbirine<br />

kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlk<br />

YUKARIDAN AŞAĞI<br />

– Üç yaşna kadar olan at yavrusu. 9 – Bir<br />

badem 1– Sayya çeşidi dayal, mantkl, – Selenyum ince hesaba elementinin bağl,<br />

simgesi. riyaziye. 102– – Dikenli Krmz – bitkilerin Meyvenin çok üzerini olduğu saran yer.<br />

sert ksm. 3 – Sağlam, kesin bilgi, bir şeyi iyice,<br />

YUKARIDAN kesinlikle bilme AŞAĞI – Kar frtnas. 4 – Alt tabaka. –<br />

Hayvanlarn su içtikleri taş veya ağaçtan oyma<br />

kap. 5 – Dudak – Artk, artan, kalan, geri kalan.<br />

1– 6 Sayya – Ermenilerin dayal, Ağr mantkl, dağna ince verdikleri hesaba ad – bağl,<br />

riyaziye. Damarda 2– dolaşan. Krmz 7- Bir – soru Meyvenin sözü – üzerini Bir erkek saran<br />

sert ad ksm. – Mililitre’nin 3 – Sağlam, ksa yazlş. kesin 8 bilgi, – Bir maln bir şeyi tür, iyice,<br />

kesinlikle miktar, bilme fiyat gibi – Kar nitelikleri frtnas. belirtmek 4 – Alt tabaka. için –<br />

Hayvanlarn üzerlerine konulan su içtikleri küçük kâğt. taş veya 9 – Işk ağaçtan saçacak oyma<br />

beyazlğa varncaya kadar stlmş olan –<br />

kap.<br />

İspanya’da<br />

5 – Dudak<br />

etnik<br />

–<br />

bir<br />

Artk,<br />

bölge.<br />

artan,<br />

10 – Karşlğ<br />

kalan, geri<br />

sonra<br />

kalan.<br />

6 ödenmek – Ermenilerin üzere. Ağr dağna verdikleri ad –<br />

Damarda dolaşan. 7- Bir soru sözü – Bir erkek<br />

ad – Mililitre’nin ksa yazlş. 8 – Bir maln tür,<br />

miktar, fiyat gibi nitelikleri belirtmek için<br />

56 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong><br />

üzerlerine konulan küçük kâğt. 9 – Işk saçacak<br />

beyazlğa varncaya kadar stlmş olan –<br />

İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT<br />

SUDOKU (kolay)<br />

SUDOKU (kolay)<br />

6 3 2 7<br />

6 3 2 7<br />

3 2 1<br />

3 2 1<br />

4 8 3<br />

4 8 3<br />

4 5 1 4 5 7 1 7<br />

2 9 2 1 9 1<br />

3 43 8 4 8<br />

7 3 6<br />

7 3 6<br />

8 7 2<br />

8 7 2<br />

3 1 2 9<br />

3 1 2 9<br />

SUDOKU ( orta )<br />

SUDOKU ( orta )<br />

3 5<br />

7 4 1<br />

9 7 6 3 5<br />

9 4 27 7 4 1<br />

3 9 8 4 7 6<br />

4 7 9<br />

9 4 2 7<br />

6 5 2<br />

3 8 4<br />

5 6 8<br />

9 8 4 7 9<br />

6 5 2<br />

5 6 8<br />

SUDOKU ( zor ) 9 8<br />

6 1 2<br />

7 8<br />

SUDOKU ( zor )<br />

5 4<br />

4 6 5<br />

8<br />

3 7<br />

6 1 2<br />

9 1<br />

7 2 4<br />

8<br />

5 5 4 3<br />

3 4 5 6 6 5<br />

3 Çözümleri sayfa 39’da 7<br />

8 Çözümleri sayfa 9 …….. da 1<br />

2 4<br />

5 3

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!