Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - Ä°zmir - Ä°nÅaat Mühendisleri Odası
Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - Ä°zmir - Ä°nÅaat Mühendisleri Odası
Mart 2011 - Sayı: 157 (4398 KB) - Ä°zmir - Ä°nÅaat Mühendisleri Odası
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TMMOB<br />
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI<br />
İZMİR ŞUBESİ<br />
haber bülteni<br />
Yıl: 26 - Sayı: <strong>157</strong> - <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong><br />
İki ayda bir yayınlanmaktadır.<br />
Sahibi:<br />
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına<br />
İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ<br />
Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni:<br />
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına<br />
İnş. Müh. Ali Fuat GÜNAK<br />
Yayın Kurulu<br />
Tahsin VERGİN (1949-2010)<br />
Ayhan EMEKLİ Jale ALEL<br />
A. Fuat GÜNAK Ahmet BAHAR<br />
Hülya ALTUN Ahmet ERMİN<br />
Necati ATICI Gülşen IŞIK<br />
Sadık Can GİRGİN Arslan KESKİN<br />
Şefika SEYHAN HAS Aydın NOGAY<br />
Erhan ARSLAN S. Ruken SARIOĞLAN<br />
Vedat YORULMAZEL<br />
Yayın Koşuları:<br />
Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına<br />
Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki görüşler<br />
yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar geri verilmez.<br />
Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından<br />
birinde yazılmış olarak CD ile veya imoizmir@imoizmir.org.tr<br />
adresine e-posta ekinde<br />
gönderilmelidir.<br />
İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf,<br />
şema, tablo gibi görsel malzemeler tek sütun<br />
için en az 8 cm eninde, çift sütun için 16,5 cm<br />
eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte olmalıdır.<br />
Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan<br />
yazılar yaklaşık 580 kelime (4.500 boşluklu<br />
karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni<br />
yeniden yapıldığı için yazar tarafından bültene<br />
uygun bir sayfa düzeni yapılmasına gerek yoktur.<br />
Yazılarda mümkün olduğunca “otomatik dipnot”,<br />
“otomatik madde işaretleri” gibi, bazı programlara<br />
özgü otomatik işlevleri kullanmak yerine bu<br />
işlemler “manuel” olarak (elle) yapılmalıdır.<br />
Yönetim Yeri:<br />
Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi,<br />
No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR<br />
Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67<br />
web: www.imoizmir.org.tr<br />
e-posta: imoizmir@imoizmir.org.tr<br />
Dizgi ve Sayfa Düzenleme:<br />
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi<br />
Bu sayı 5800 adet basılmıştır.<br />
Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır.<br />
Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın<br />
Baskı: EMKA Matbaacılık<br />
Adres: 1204/6 Sk. No: 38/201 Baltalı İş Mrk. D<br />
Blok Gıda Çarşısı Yenişehir-İZMİR<br />
Tel : 232 457 43 43 (Pbx) - Fax: 232 459 48 05<br />
BAŞYAZI<br />
Başyazı 2<br />
YAYIN KURULUNDAN<br />
Merhaba 3<br />
ŞUBEDEN<br />
Ocak – Şubat <strong>2011</strong> Etkinliklerimiz 4<br />
Şubeden Haberler 9<br />
İMO’dan 14<br />
TMMOB’den 21<br />
TMMOB İzmir İKK’dan 27<br />
İNCELEMELER<br />
İnşaat Sektöründe Mevcut Durum ve Etkilenmeler 28<br />
Yapı İşlerinde “Kadın” Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği 34<br />
İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ<br />
2009 Yılı İnşaat Sektörü İş Kazası ve<br />
Meslek Hastalıkları İstatistikleri 37<br />
VERGİ<br />
Ödeme Emri, Mal Beyanı,<br />
Ödeme Emrine İtiraz ve Dava Açma Süreleri 38<br />
SAĞLIK<br />
Sağlıkta Kaos Devam Ediyor 40<br />
HUKUK<br />
İnşaat Mühendislerinin Bağlı Olduğu<br />
Yasal Düzenlemeler Yönünden Zorunlu İş (Hizmet) Sözleşmeleri 41<br />
ÜYELERİMİZDEN<br />
Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) ile İlgili Bilgilendirme 44<br />
8 <strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü 46<br />
Yeni Mezun Gözüyle Libya Deneyimlerim 47<br />
genç-İMO<br />
Ocak –Şubat <strong>2011</strong> genç-İMO İzmir Etkinlikleri 48<br />
Karadeniz Sahil Yolu 49<br />
Hocalarla Söyleşi: Ninel ALVER 51<br />
KÜLTÜR ve SANAT<br />
Mizah 53<br />
Kitaplar Arasında 54<br />
Tarihte Bugün 55<br />
OYUN<br />
Bulmaca 56<br />
Basım Tarihi:
Başyazı<br />
Ayhan EMEKLİ<br />
İMO İzmir Şube Başkanı<br />
Değerli Meslektaşlarım;<br />
Dergimizin bu yazısını kaleme almak giderek ısınan ve sıcaklığı artan<br />
gündemin bir günden diğerine çok hızlı değişmesi nedeniyle<br />
kolay olmayacak. Önceki sayılarda Şube Başkanımız Tahsin Ağabeyin<br />
yazdığı bu sayfanın taşıdığı değer ve sorumluluk anlamında;<br />
onun çizgisini sürdürmek, İMO örgütlülüğüne, bizlere kattıkları<br />
açısından ayrı bir görev yükleyecektir.<br />
Geçtiğimiz günlerde bizimde içinde bulunduğumuz coğrafyada<br />
Tunus’ta başlayıp; Mısır ve Libya’da devam eden, Kuzey Afrika ve<br />
Arap yarımadasıyla tüm Ortadoğudaki Arap dünyasına sıçrayan,<br />
halkların diktatörlere karşı meydanlardaki eylemleri şeklinde ortaya<br />
çıkan ve demokrasi talepleri içeren gelişmeleri yine canlı TV<br />
yayınları ile izledik. Buna karşılık olarak ülkelerin bazılarında otoriter<br />
yöneticilerin -diktatörlerin- baskıları artırdığını; bir kısmında<br />
ise diktatörlerin ayrılmasıyla yönetim değişikliklerine gidildiğini<br />
ya da yönetimleri tarafından kısmi reform söylemlerinin dile getirildiği<br />
süreçler gündeme geldi. Bütün bu gelişmelerin yaşandığı,<br />
halkların demokrasi talepleriyle sokağa döküldüğü ülkelerin ortak<br />
benzerlikleri otoriter rejimlerle yönetilmeleri ve bu nedenle de örgütlü<br />
yapılara sahip olamamalarıdır. Toplumsal ve siyasal eylemlerde<br />
başarı örgütlülükten geçmektedir. Bu nedenle; yıllardır ezilen,<br />
sömürülen ve baskı altında tutulan halkların önümüzdeki süreçte<br />
eylemlerini biçimlendirmede, haklılıklarını dile getirme ve elde etmede,<br />
demokratik süreçlere yol almada tanıklık edeceğimiz daha<br />
da zorlu günler beklemektedir.<br />
“Yeni Dünya Düzeni” veya “Küreselleşme” süreci, 1991’de Sovyetler<br />
Birliği’nin dağılmasını izleyen özellikle Doğu Avrupa’da ve Balkanlarda<br />
oluşan -oluşturulan- yeni devletler ile başlamıştı. 9 Eylül<br />
2001’de Amerika’daki İkiz Kulelere yapılan saldırının arkasından<br />
dünyanın geniş bir bölümünde ABD’nin “Terörizmle küresel savaş”<br />
diye adlandırdığı, radikal-siyasal İslami terör tehdidini askeri<br />
girişimlerine gerekçelendirme yaptığı ve özgürlük, demokrasi<br />
kavramlarını öne sürdüğü Irak ve Afganistan işgalleri dönemi ile<br />
devam etti. Sömürgeciliğin tarihinde, daha önce de, ‘demokrasi’<br />
bahanesiyle işgaller olmuştu. Amerika ve Fransa’nın Vietnam’a savaş<br />
açarken neden olarak kullandığı ”uygarlaştırma” (sömürgeleştirme)<br />
gerekçeleri işgal amacıyla hep kullanılan yöntemlerdi.<br />
Kuzey Afrika’da Libya sürecini ele aldığımızda; AB’ye ve ABD’ye<br />
yönelik bir tehdit ya da saldırı yok iken işgale dönük girişimlerin<br />
hızla başlatılmasını dikkatle değerlendirmeliyiz. Bugüne kadar söz<br />
konusu ülkelerle ciddi bir çelişki yaşamayan, totaliter rejimlerle,<br />
diktatörlerle çıkar ilişkilerini uzun yıllardır sürdüren emperyalistler<br />
kendi kontrolleri dışına çıkabilecek gelişmelere müdahil olmak<br />
adına yine aynı söylemleri kullanarak; insan hakları, demokrasi vb.<br />
adına harekete geçtiklerini -işgal ettiklerini- söylüyorlar. ABD ve<br />
AB’nin Libya müdahalesinin Nato komutasında yapılması kararı ve<br />
ardından meclisten geçirilen tezkere ile Türkiye’nin İzmir komuta<br />
merkezi olmak üzere üslerini kullandırmasıyla ve askeri birlikleriyle<br />
işgal gücü içinde yer almasıyla; AKP hükümeti ülkemiz için biçilen<br />
jandarmalık-bekçilik rolünü üstlenerek emperyalistlerle işbirlikçi<br />
bir politika izlemektedir. Tarihin ne garip bir oyunudur ki daha iki<br />
ay kadar öncesinde Kaddafi’den para ödülü ile birlikte “İnsan hakları<br />
ödülü” alan yine Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Diğer emperyalist<br />
ülkeleri de yanına alan ABD; tek kutuplu hale gelen yaklaşık<br />
200 ülkeli dünyamızda BM örgütü içinde yalnızca 15 üye devletten<br />
oluşan ve ancak beşinin veto yetkisi olan Güvenlik Kurulunu; kendi<br />
çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Unutulmamalıdır ki bugüne<br />
kadar hiçbir emperyalist müdahale halkların lehine çözümler<br />
getirmemiştir.<br />
Mısır’da Mübarek’e halkın taleplerini dikkate almasını söyleyen,<br />
Libya’da müdahale güçleri içinde yer alan AKP hükümeti; ülkemizde<br />
referandum ile birlikte darbelerle hesaplaşılacağı, meclisten<br />
geçen torba yasalarla “ileri demokrasi”ye geçileceği sahte söylemleriyle<br />
adım adım baskıcı-otoriter bir rejim dayatmaktadır. İçinde<br />
bulunduğumuz dönemde iktidarın referandum sonrasında yargıya<br />
yönelik düzenlemelerle “müdahalelerle” kendi yargısını oluşturduğu,<br />
çalışma yaşamında özelleştirme taşeronlaştırma esnek<br />
çalışma uygulamalarıyla işsizlik ve güvencesizliği yaygınlaştırdığı,<br />
gençlerin taleplerini polis baskısıyla gözaltı ve tutuklamalarla susturmaya<br />
çalıştığı sivil baskıcı yöntemler hüküm sürmektedir. İnsanların<br />
savunma haklarının elinden alındığı, yargılama başlamadan<br />
medya kanallarında suçlu ilan edildiği, muhalif görüşte devrimci<br />
demokrat yurtsever eleştiren basına yapılan baskınlarla ve cezaya<br />
dönüşen tutuklamalarla düzeni ve cemaati eleştiren gazeteciler<br />
terörist ilan edilerek gözaltına alınmaktadır. Toplum; bireyler, örgütler,<br />
medya ve yargı olarak daha özgür, daha bağımsız ve daha<br />
“demokratik” bir çizgide mi gitmekte, yoksa daha sınırlı ve kısıtlı,<br />
daha denetlenen, izlenen, kaydedilen ve baskıyla yönlendirilen<br />
bir yolda mı ilerlemektedir? Önümüzdeki süreçte haklarımızı elde<br />
etmemiz ve koruyabilmemiz birlikte ve örgütlü hareket edebilmemize<br />
bağlı olacaktır.<br />
Değerli meslektaşlarım;<br />
Japonya’da 11 <strong>Mart</strong> tarihinde 9.0 büyüklüğünde, karadan 130 km.<br />
uzaklıkta, merkezi okyanus tabanının 30 km. derinliklerinde meydana<br />
gelen düşey atımlı depremi ve sonrasında depremin oluşturduğu,<br />
25 dakikada kıyıya ulaşan, 10 m. yüksekliği aşan ve karanın<br />
birkaç km. iç kısımlarına kadar giren dev tsunami dalgalarını hepimizi<br />
ürperten görüntülerle yine canlı yayında izledik. Deprem<br />
etkisinde binaların güvenli olduklarını, insanların bulundukları<br />
yeri terk etmediklerini gördük. Depremden çok tsunami’nin büyük<br />
yıkıcı etkileri, onbinlerce insanın canını kaybetmesi-yaralanması,<br />
dev dalgaların bir-iki katlı genellikle ahşap evleri, otomobilleri,<br />
gemileri önüne katıp sürüklemesi, nükleer santral patlamaları-sızıntıları<br />
felaket görüntüleriydi. Japon halkıyla dayanışma duygularıyla<br />
ve hayatlarını kaybedenleri saygıyla anarak 17 Ağustos 1999<br />
depremi sonrası şapkamızı koyup düşünmeliyiz. Geçen süreyi nasıl<br />
geçirdik? Daha önce defalarca söyleyip yazdıklarımızı tekarlarsak;<br />
İmar Yasası, Yapı Denetim Yasası, Kentsel Dönüşüm Yasası vb. ilgili<br />
yasaları yeniden düzenlemeliyiz. Okullar, hastaneler, köprüler,<br />
ulaşım yapıları ve diğer kamu binalarını acilen gözden geçirip<br />
deprem güvenlikli hale getirmeliyiz. Afet yönetimini yeniden düzenlemeliyiz.<br />
Yeşil alanları, parkları koruyup halkın sığınacağı park,<br />
bahçe, toplanma alanları hazırlıklarını yapmalıyız. Yüksek riskli yapı<br />
ve kentsel dokularımızı, mevcut yapı stokumuzun durumunu belirlemeli,<br />
güncellemeliyiz. Yapı denetim sistemimizin sorunlarını<br />
gidermeliyiz. İmar aflarını gündemden düşürmeli, proje ve uygulamadaki<br />
denetimsizliğe karşı durmalıyız. Sonuç olarak; Deprem<br />
güvenli yapı için, tüm binaların İnşaat Mühendisliği hizmeti alması<br />
gerçeğinden hiç sapmamalıyız.<br />
İMO 42. Dönem Çalışma Programı doğrultusunda 9-10-11 Aralık<br />
<strong>2011</strong> tarihinde Ankara’da yapılması planlanan İnşaat Mühendisliği<br />
Kurultayının İzmir Çalıştayını 29-30 Ocak <strong>2011</strong> tarihlerinde Balıkesir,<br />
Çanakkale ve Manisa şubeleriyle birlikte Şubemizde gerçekleştirdik.<br />
Mevzuattan kaynaklanan sorunlarımız, Çalışma yaşamına<br />
ilişkin sorunlar, Siyasal ekonomik ve toplumsal gelişmelerin meslek<br />
alanımıza yansımaları, Mühendislikte kalite ve güvenilirlik ana başlıklarında<br />
İnşaat Mühendisliğini, mesleğimizi üyelerimizin katılım<br />
ve katkılarıyla değerlendirdik. Düzenlediğimiz çalıştay, kurultay,<br />
kongre, panellerde tartıştığımız sorunlarımızı, etkinlik sonuç bildirgelerini<br />
15 Mayıs’ta Ankara’da yapılacak olan TMMOB mitinginde<br />
ve 12 Haziran genel seçim sürecinde ülkemiz, toplum ve mesleğimiz<br />
adına dile getirmeye devam etmeliyiz. 1998 yılından sonra<br />
ikincisi düzenlenen TMMOB Demokrasi Kurultayına yönelik İzmir<br />
Yerel Kurultayının 7 Mayısta Şube Başkanımız Tahsin Vergin adına<br />
düzenlenmesi, Karşıyaka Belediye Başkanı İnşaat Mühendisi Cevat<br />
Durak’ın önerisiyle Karşıyaka Belediye Meclisinin Karşıyaka’da bir<br />
parkta Tahsin Başkanımızın adının yaşatılması kararları bizlerin<br />
onur duyduğu iki gelişme oldu. Onun çizdiği yolda ilerleyeceğimize<br />
inanıyor, Tahsin Ağabeyi saygıyla anıyorum.<br />
Saygılarımla.<br />
2<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Yayın Kurulundan<br />
Merhaba,<br />
Bülten’in bu sayısında da yine dünya ve ülke gündeminin<br />
yoğun olduğu günlerde birlikteyiz. Ülkemiz seçim sath-ı<br />
mahalline girmişken, 3. dünya ülkeleri ve/ veya Kuzey Afrika<br />
ülkeleri denilen, Ortadoğu ülkeleri denilen ülkelerden<br />
Tunus’ la başlayıp Mısır’ı yakıp yıkan, şimdilerde Libya’da<br />
süren yangınlar devam etmektedir.<br />
Eğer hafızamızı şöyle bir yoklayacak olursak, ABD eski dışişleri<br />
bakanı Rice 2005’de: ”Fas’tan Pakistan’a 22 ülkenin<br />
sınırları değişecek” dememiş miydi ve aynı denizaşırı ülke<br />
Irak’a demokrasi getirmek amacıyla askeri müdahalede bulunmamış<br />
mıydı İngiltere ile birlikte. Bugünkü durumun nereye<br />
kadar devam edeceği ve nerede duracağı belli değil.<br />
Aslında nasıl başladığı da belli değil. Ancak şu durum çok<br />
iyi görülmektedir ki emperyalizm kendi menfaatlerini daha<br />
iyi uygulayacak ve daha iyi koruyup kollayacak işbirlikçileri<br />
bulduğunda; eskileri anında değiştirmekte herhangi bir<br />
sakınca görmemektedir. Önümüzdeki günlerin neler getireceğini<br />
kestirebilmek çok kolay değil elbette. Ancak anlaşılan<br />
o ki yıkılan ve yıkılacak olan Afrika ve Ortadoğu’daki<br />
rejimlerin yerine ikame edilecek olan yönetimlerin; bugünkünden<br />
demokratik olmaktan öte daha Amerikancı olacağı<br />
yönündeki görüşlerin yadsınamayacağıdır.<br />
Demokrasinin en iyi ve tek savunucuları oldukları inancını<br />
yaratmaya çalışan siyasi iktidarın, geldiği günden bugüne<br />
ortaya koyduğu uygulamalar tam bir suçlama politikasına<br />
(tenafür) dönüşmüştür. Yani siyasi iktidarın uygulamalarına<br />
alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler tu-kaka ilan edilmiştir<br />
siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü<br />
olurken kimi zaman çiftçiler, kimi zaman işverenler kötü<br />
olurken kimi zaman işçiler kötü olabilmektedir. Bizlerin dahil<br />
olduğu meslek örgütleri ise her daim kötü ilan edilmiştir<br />
siyasal iktidar tarafından. Üzerinden geçen günlere rağmen<br />
henüz kayda değer bir uygulama göremediğimiz anayasa<br />
değişikliği referandumundan sonra ileri demokrasiye geçildiği<br />
açıklanmış olmasına rağmen şu günlerde gazeteciler<br />
kötü çocuk rolüne değer bulunmuştur.<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ülkemizin ölümlü iş<br />
kazalarında dünya ortalamasının üstünde olduğunu ve<br />
iş kazalarının %83’ünün KOBİ’lerde meydana geldiğini<br />
belirtmekte sakınca görmemektedir. Üstelik bu konuda<br />
yaptığımız bütün ikazlara rağmen 50 kişiden az işçi çalıştırılan<br />
alanlar KOBİ’ler değilmiş gibi bu alanları iş sağlığı<br />
ve iş güvenliği yönetmeliğinin dışında tutarak hazırladıkları,<br />
bununla birlikte birçok çelişkiler ve yanlışlıklarla dolu<br />
yönetmelikleri ısrarla yayınlamaya devam etmektedir aynı<br />
zamanda.<br />
Ekonomik anlamda ise Türkiye’yi dünyanın 16. ekonomisi<br />
(kimi zaman 17.- Başbakanın 6 <strong>Mart</strong> tarihli konuşması) yapmakla,<br />
kişi başına milli gelirimizi 3 bin dolardan 9-10 bin<br />
dolara yükseltmekle övünmektedir aynı siyasi iktidar. Oysa<br />
TÜSİAD kendi genel kurulunda Başbakanın da hazır olduğu<br />
ortamda aynı konuya ısrarla vurgu yaparak “ Dünyanın 16.<br />
ekonomisi olan Türkiye’nin önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde<br />
dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceği tahminleri<br />
yapılmaktadır. Ancak kendimize şu soruyu sormalıyız, diyerek:<br />
Bu durumda Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına<br />
girdiğinde gelişmiş bir ülke olacak mı?” sorusunu sorup<br />
kendilerinin gelişmeyi ve kalkınmayı ekonomik büyümeyle<br />
özdeşleştirmediklerini, aslında dünyada da gelişmişliğin<br />
ekonomik büyüklük ile ölçülmediğini belirterek; 16. büyük<br />
ekonomiyiz,ama satın alma gücü paritesine göre kişi başına<br />
GSMH’da 84’üncü, küresel rekabet gücü endeksinde 61.<br />
sırada, bu tür sıralamaların belkide en önemlisi olan “İnsani<br />
gelişme endeksinde” maalesef 83. sırada olduğumuzu açık<br />
ve net olarak belirtmiştir. Buna basın özgürlüğü hususunda<br />
178 ülke arasında 138. durumda olunduğunu belirterek biz<br />
de bir katkı yapalım.<br />
Buna benzer bir sıralamayı Şube Başkanımız Tahsin VERGİN<br />
Bülten’in 2010 Kasım ayı 155. sayısındaki son başyazısında<br />
yapmıştı. Bu yazıda “Türk Mühendis ve Mimar Odaları<br />
Birliği’ne bağlı meslek odalarımızın ve özellikle kendi meslek<br />
odamız İnşaat Mühendisleri Odasının kuruluşundan<br />
günümüze yaptığı çalışmalar izlendiğinde, ülkemizin yeraltı<br />
ve üstü kaynaklarının talan edilmesine, bilime, tekniğe<br />
aykırı her türlü uygulama ve girişime karşı verilen mücadelelerle<br />
dolu olduğu görülmektedir. Son 60 yıldır ülkemizi<br />
idare edenler, mesleki birikimlerini bilim ve tekniğin yol<br />
göstericiliğinde, ülkenin ve halkının çıkarları yönünde kullanmakta<br />
sınırsız özveriyle mücadele eden mühendis ve<br />
mimarları dikkate alsalardı, Dünya Ekonomik Forumu 2010<br />
raporunda ülkemiz 134 ülke arasında ekonomide 131. sırada,<br />
sağlık ve yaşam ölçütleri açısından 61. sırada ve en<br />
önemlisi eğitim düzeyinde 109. sırada yer almazdı” diyerek;<br />
emperyalist sistemin geri bıraktırılmış ülkeleri daha<br />
iyi sömürmek, ülkelerin doğal kaynaklarını daha iyi talan<br />
edebilmek amacıyla yüzyıldır çeşitli politikalar uyguladığını<br />
belirterek bu politikalara karşı yapılması gerekenlere<br />
değinmişti.<br />
Dünya ve ülke gündemi baş döndürücü bir hızla değişmektedir<br />
son günlerde. Bir önceki Yayın Kurulu toplantısından<br />
bu yana o kadar çok şeyi bir arada o kadar hızlı yaşadık ki<br />
hangi konuları öne geçirelim hangisinden bahsedelim şaşırıp<br />
kaldık bu yaşadıklarımız karşısında. Ancak ülkemizin<br />
siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde emeği ve bedelleri<br />
bulunan mesleki örgütümüzün elbette söylenecek sözü de<br />
bulunmaktadır. Bu söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak<br />
değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda;<br />
dünyayı, ülkemizi ve yaşadıklarımızı bilen, düşünen,<br />
sorgulayan, yorumlayıp toplumun çıkarlarını koruyacak<br />
bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak elbette yapılacak<br />
işimiz çıkaracak sesimiz vardır.<br />
Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat mühendislerinden,<br />
ülkesinin her işini yapabilecek nicel ve nitel<br />
gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın ve gelişmemizin<br />
denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine,<br />
ülke meslek ve meslektaş sorunlarının çözümüne kadar<br />
amaç, iş ve eylemleri gerçekleştirme hedefinde hepimiz;<br />
karanlığı aydınlatacak birer alev olmasını da biliriz.<br />
Sevgilerimizle...<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 3
Şubeden<br />
Enjeksiyonlu Fore Kazık İmalatı Teknik Gezisi<br />
5 Ocak <strong>2011</strong><br />
Karşıyaka Mavişehir’de enjeksiyonlu fore kazık imalatının<br />
yapıldığı bir şantiyeye teknik gezi yapıldı. İmalatın<br />
yapım sırası ve kapsamı, kullanılan makina ve<br />
ekipmanların tanıtılması ve test kazığına verilen yük<br />
sonucu kazık taşıma kapasitesini hesaplamada kullanılan<br />
statik yükleme deneyi hakkında detaylı bilgilendirmenin<br />
yapıldığı teknik geziye 65 üyemiz katıldı. Teknik<br />
gezi sırasında yaptıkları sunum ve gösterdikleri ilgi için<br />
üyemiz İnşaat Mühendisi Yiğit SEZER’e teşekkür ederiz.<br />
Beton Yol ve Havaalanı Kaplamalarının Analiz ve Dizaynı<br />
6 Ocak <strong>2011</strong><br />
Iowa State Üniversitesi İnşaat, Çevre ve Yapı Mühendisliği<br />
Bölümü Ulaştırma Enstitüsü’nden Doç. Dr. Halil<br />
CEYLAN’ın sunduğu “Beton Yol ve Havaalanı Kaplamalarının<br />
Analiz ve Dizaynı” başlıklı seminer Şubemiz konferans<br />
salonunda gerçekleştirildi. Seminerde ulaştırma<br />
altyapı sistemleri, artan ağır taşıt trafiği, gittikçe artan<br />
ağır yükler, bütçe kısıntıları ve eskiyen mevcut altyapı<br />
sistemleri hakkında genel bir girişin ardından beton<br />
yollar ve havaalanı kaplamalarının analiz ve tasarımında<br />
geleneksel yöntemlere alternatif olarak kullanılan<br />
Yapay Sinir Ağları (YSA) modeli hakkında bilgi verildi.<br />
Beton plakaların tasarımında YSA tabanlı bir analiz<br />
aracı ve tasarım metodu kullanımının potansiyel faydaları<br />
anlatılarak özellikle son yıllarda Amerika Birleşik<br />
Devletleri’nde beton yol ve havaalanı teknolojisinde<br />
elde edilen gelişmeler hakkında özet bilgiler sunuldu.<br />
Depremde Hasar Görmüş Betonarme Kirişlerin Onarım ve<br />
Güçlendirilmesi<br />
20 Ocak <strong>2011</strong><br />
Dr. Murat H. TANARSLAN’ın sunduğu “Depremde Hasar<br />
Görmüş Betonarme Kirişlerin Onarım ve Güçlendirilmesi”<br />
konulu seminer Şubemiz Konferans Salonu’nda<br />
gerçekleştirildi.<br />
“Deprem nedir?” başlığıyla genel olarak depremler<br />
hakkında bilgi verildi.<br />
Betonarme yapılarda oluşan hasarların nedenleri ile<br />
sonra depremde hasar görmüş betonarme kirişlerin<br />
sistem bazında önerilen onarım ve güçlendirme yöntemleri<br />
anlatıldı.<br />
4<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Şubeden<br />
Kesme Dayanımı Yetersiz Kirişlerin Güçlendirilmesi<br />
27 Ocak <strong>2011</strong><br />
Dr. Gökhan ŞAKAR’ın sunduğu “Kesme Dayanımı Yetersiz<br />
Kirişlerin Güçlendirilmesi” konulu seminerde, güçlendirme<br />
yöntemleri hakkında ve betonarme elemanların<br />
güçlendirilmesi hakkında genel bilgi verildi.<br />
Kesme dayanımı açısından yetersiz betonarme kirişlerin<br />
güçlendirilmesi ve güçlendirme yöntemleri, lifli polimer<br />
(LP) malzemelerle güçlendirme, LP malzemelerin<br />
betonarme kiriş güçlendirmesindeki yeri, karbon fiber<br />
levhalarla betonarme kiriş güçlendirmesi örnekleri (uygulama<br />
biçimleri, yöntemleri), karbon fiber levhalarla<br />
yapılmış deneysel çalışmalar, bunların irdelenmesi ve<br />
sonuçları anlatıldı.<br />
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği<br />
10 Şubat <strong>2011</strong><br />
İş Güvenliği Uzmanı İnşaat Mühendisi Alper Murat<br />
Özdağ’ın sunduğu “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” konulu<br />
seminer Şubemiz konferans salonunda gerçekleştirildi.<br />
Kişisel koruyucular, iş kazası ve meslek hastalıkları kavramlarının<br />
açıklaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı<br />
ile iş güvenliği talimat ve tutanağı hakkında bilgilendirmenin<br />
yapıldığı seminerde Ülkemizde ve dünyada<br />
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda karşılaşılan<br />
örnekler resimler ve videolarla anlatıldı.<br />
İZSU’nun Yatırımları<br />
17 Şubat <strong>2011</strong><br />
İZSU Genel Müdürü Dr. Ahmet H. Alpaslan’ın “İZSU Yatırımları”<br />
başlıklı sunumu Şubemiz konferans salonunda<br />
gerçekleştirildi. İZSU’nun misyonu, vizyonu, tarihçesi,<br />
organizasyon yapısı, insan gücü, bütçe olanakları, abone<br />
sayıları ve görev alanı hakkında bilgilerin verilmesi<br />
ve İZSU’nun Su Yönetimine bakış açısının aktarılmasıyla<br />
başlayan sunum, İzmir’in mevcut içmesuyu kaynakları,<br />
su üretim değerleri, İZSU su kaçaklarını kontrol projesi,<br />
İzmir’in gelecekteki içmesuyu kaynakları, içmesuyu<br />
arıtma ve arsenik, demir-mangan arıtma tesislerinin tanıtılması,<br />
işletmede olan ve projelendirilen atıksu arıtma<br />
tesisleri, ihalesi yapılacak olan çamur kurutma ve<br />
çürütme tesisinin gerekliliği, yapılan dere ıslahlarının<br />
anlatılması ile devam etti.<br />
İZSU’nun <strong>2011</strong> yılı projeleri ve yatırımları hakkında detaylı<br />
bilginin de verildiği seminer soru cevapla sona<br />
erdi.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 5
Şubeden<br />
Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Sulaması İnşaatları<br />
Teknik Gezisi<br />
19 Şubat <strong>2011</strong><br />
DSİ 2. Bölge Müdürlüğü kontrollüğünde yapılan Çaltıkoru<br />
Barajı ve Kınık Sol Sahil Sulama Uygulamasına<br />
düzenlenen teknik gezi şubemize kayıtlı 160 üye ve<br />
genç-İMO üyesiyle gerçekleştirildi. Teknik gezinin ardından<br />
Bergama Müzesi gezildi.<br />
Teknik gezinin düzenlenmesi ve gerçekleşmesindeki<br />
katkılarından dolayı DSİ 2. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />
ve işyeri temsilcilerimize, Bergama Müzesi gezimize<br />
katkılarından dolayı Bergama Müzesi yetkililerine<br />
ve İnşaat Mühendisi Muammer DALGIÇ’a teşekkür<br />
ederiz.<br />
Betonarme Yapıların Burulma Düzensizliğinin Doğrusal<br />
Olmayan Yöntemlerle İrdelenmesi<br />
24 Şubat <strong>2011</strong><br />
İnş. Yük. Müh. Özgür GELMEDİ’nin “Betonarme Yapıların<br />
Burulma Düzensizliğinin Doğrusal Olmayan<br />
Yöntemlerle İrdelenmesi” başlıklı sunumu Şubemiz<br />
konferans salonunda gerçekleştirildi.<br />
66 kişinin katıldığı seminerimizde ülkemizdeki ve<br />
diğer ülkelerdeki deprem yönetmeliklerindeki burulma<br />
düzensizliği anlatılmış, çok ve tek modlu statik<br />
itme yöntemleri gösterilmiştir.<br />
Tahsin Vergin anısına<br />
Türk Sanat Müziği Korosu Konseri<br />
18 Şubat <strong>2011</strong><br />
Devlet Korosu Sanatçısı Bülent DAĞDEVİREN yönetimindeki<br />
Şubemiz Türk Sanat Müziği Korosu’nun bu<br />
dönemki konseri 6 Kasım 2010 tarihinde kaybettiğimiz<br />
Şube Başkanımız Tahsin Vergin’in anısına İsmet İnönü<br />
Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.<br />
Başkanımız Tahsin VERGİN’in eşi Doç. Dr. Canan<br />
VERGİN’in ve ailesinin de katıldığı konsere yaklaşık<br />
500 kişi katıldı.<br />
6<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Şubeden<br />
Güzelbahçe Belediyesi İşyeri Temsilciliği Seçimi<br />
14 Ocak <strong>2011</strong><br />
Güzelbahçe Belediyesi’nde işyeri temsilciliği seçimi<br />
yapıldı. Şube Başkanımız Ayhan Emekli ile şubemiz<br />
araştırma görevlisi Hüseyin Kuzu’nun katılımıyla gerçekleşen<br />
İşyeri Temsilci Seçiminde Gökhan Akın İşyeri<br />
Temsilcisi, Eray Mete İşyeri Temsilci Yardımcısı seçildi.<br />
Seçildikleri görevlerden dolayı arkadaşlarımızı kutlarız.<br />
İZSU İşyeri Tanışma Toplantısı<br />
23 Şubat <strong>2011</strong><br />
İZSU’da çalışmaya yeni başlayan üyelerimizle tanışmak,<br />
üyelerimiz arası kaynaşmayı sağlamak, Şube<br />
etkinlik ve çalışmalarının değerlendirilmesi amacıyla<br />
İZSU Genel Müdürlüğü’nde yapılan toplantıya şubemiz<br />
üyesi 20 İnşaat Mühendisi ile Şube Başkanımız<br />
Ayhan Emekli ve şubemiz araştırma görevlileri Rahmi<br />
Alper ve Hüseyin Kuzu katıldılar.<br />
Toplantıda İZSU’da çalışan inşaat mühendislerinin<br />
odamızdan beklentileri dile getirildi. Yapılacak çalışmalarla<br />
ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.<br />
Bilirkişi Raporu Hazırlanması Eğitimi<br />
15 Ocak <strong>2011</strong><br />
Kamulaştırma Bilirkişiliği Yetki Belgeli üyelerimize<br />
yönelik Bilirkişi Raporu Hazırlanması konulu eğitim<br />
Şubemizde gerçekleştirildi. İnşaat Mühendisi Tamer<br />
ÖZTÜRK ve İnşaat Mühendisi Hasan Hüseyin TUNÇ-<br />
DEMİR rapor formatları hakkında ve rapor hazırlamada<br />
dikkat edilmesi gereken konularla ilgili bilgi verdi.<br />
Otoyol Bilgilendirme Toplantısı<br />
17 Ocak <strong>2011</strong><br />
Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Bilgilendirme toplantısına<br />
Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Ali Fuat<br />
GÜNAK ile Yönetim Kurulu Üyemiz Şefika SEYHAN<br />
HAS katıldılar.<br />
SKY TV Programı<br />
19 Ocak <strong>2011</strong><br />
İzmir SKY TV’de İnşaat Sektörünün konuşulduğu<br />
programda Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ inşaat<br />
sektörüyle ilgili görüşlerini aktardı.<br />
“Torba Yasa”ya Karşı Basın Açıklaması<br />
20 Ocak <strong>2011</strong><br />
- DİSK’in düzenlediği, Torba Yasaya karşı yapılan yürüyüş<br />
ve basın açıklamasına katılım sağlandı. Basmane<br />
Meydanı’nda toplanıldıktan sonra AKP İzmir İl binasına<br />
kadar yapılan yürüyüşün ardından basın açıklaması<br />
yapıldı.<br />
Enerji Kimlik Belgesi Röportajı<br />
25 Ocak <strong>2011</strong><br />
Anadolu Ajansı’nın Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) hakkında<br />
yaptığı röportaja Şube Yönetim Kurulu Üyelerimiz<br />
ve Şubemiz araştırma görevlisi Fırat ÜMMETOĞLU<br />
katıldılar.<br />
Karşıyaka Belediyesi Kent Konseyi Genel<br />
Kurulu<br />
25 Ocak <strong>2011</strong><br />
Karşıyaka Belediyesi Kent Konseyi Genel Kuruluna<br />
Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ katıldı.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 7
Şubeden<br />
“Torba Yasa”ya Karşı Basın Açıklaması<br />
31 Ocak <strong>2011</strong><br />
TBMM’de görüşülmeye başlanan “Torba Yasa”ya karşı<br />
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nce ortak düzenlenen “81<br />
İlden Geliyoruz, TBMM’ni Kuşatıyoruz” başlıklı basın<br />
açıklaması Konak Kemeraltı girişinde yapıldı. Basın<br />
açıklamasının metnini Bültenimizin TMMOB’den sayfalarında<br />
bulabilirsiniz.<br />
“Torba Yasa”ya Karşı TBMM Eylemi<br />
3 Şubat <strong>2011</strong><br />
TBMM önünde yapılması planlanan torba yasaya karşı<br />
basın açıklamasına Şube Başkanımız Ayhan Emekli<br />
katıldı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yöneticileri ve birçok<br />
milletvekilinin katıldığı eylem polis tarafından<br />
gaz bombası, cop ve tazyikli su kullanılarak engellendi.<br />
Bunun üzerine dört örgüt akşam saatlerinde<br />
Sakarya Caddesi’nde ortak bir basın açıklaması yaptı.<br />
İş Kazalarıyla İlgili Basın Açıklaması<br />
14 Şubat <strong>2011</strong><br />
Ülkemizde son dönemdeki iş kazaları ve genel olarak<br />
iş güvenliği konusunda yaşanan sorunlara ilişkin İzmir<br />
Tabip Odası, TÜRK-İŞ Bölge Temsilciliği, DİSK Bölge<br />
Temsilciliği, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu<br />
ve İzmir Barosu’nca İzmir Tabip Odası’nda gerçekleştirilen<br />
basın toplantısına katıldık.<br />
TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir<br />
Plancıları ve İşsizlik İzmir Yerel Kurultayı<br />
Hazırlık Toplantıları<br />
18 Şubat <strong>2011</strong><br />
TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve<br />
İşsizlik İzmir Yerel Kurultayı 1. Toplantısı EMO İzmir<br />
Şubesi’nde gerçekleşti. Toplantıya Şube Araştırma<br />
Görevlimiz Hüseyin KUZU katıldı. TMMOB Ücretli Mühendis,<br />
Mimar, Şehir Plancıları ve İşsizlik İzmir Yerel<br />
Kurultayı tarihinin 2 Nisan <strong>2011</strong> Cumartesi günü olması<br />
kararlaştırıldı.<br />
25 Şubat <strong>2011</strong><br />
TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları ve<br />
İşsizlik İzmir İzmir Yerel Kurultayı 2. Toplantısı EMO<br />
İzmir Şubesi’nde gerçekleşti. Toplantıya Şube Araştırma<br />
Görevlimiz Hüseyin KUZU katıldı.<br />
Ocak-Şubat <strong>2011</strong><br />
Bilgisayar Kurslarımız<br />
Betonarme Yapıların Bilgisayar Ortamında<br />
Projelendirilmesi ve Çizimi – 1 (İdestatik)<br />
Kurs Süresi: 24 Saat<br />
Kurs Eğitmeni: İnş. Yük. Müh. Arslan KESKİN<br />
Kursiyer Sayısı: 25<br />
İnşaat Mühendisliğinde İleri Excel Uygulamaları<br />
Kurs Süresi: 24 Saat<br />
Kurs Eğitmeni: İnş. Müh. Mustafa ŞAHİN<br />
Kursiyer Sayısı: 26<br />
Enerji Kimlik Belgesi<br />
Uzmanlık Eğitimleri<br />
Şubemizde birincisi 12 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde başlayan<br />
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlık eğitimlerinin altıncısı<br />
16 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde tamamlandı.<br />
18 saat süren ve içeriğinde mevzuat çalışmaları (Enerji<br />
Verimliliği Kanunu ve Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği<br />
vb.) ve BEP-TR programında girilen müstakil<br />
konut ve apartman gibi uygulamalı örnekler yer alan<br />
eğitimlerin sonunda yapılan sınavları başarıyla geçen<br />
110 üyemiz Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı oldu. Yoğun<br />
ilgi gören eğitimler devam etmektedir.<br />
Betonarme Yapıların Bilgisayar Ortamında<br />
Projelendirilmesi Ve Çizimi – 2 (Probina)<br />
Kurs Süresi: 24 Saat<br />
Kurs Eğitmeni:<br />
İnş. Müh. Özden Murat PEHLİVANOĞLU<br />
Kursiyer Sayısı: 26<br />
Şubemizin sürekli olarak açtığı kurslar web sitemizden ve e-posta yoluyla duyurulmaktadır. Açılacak kurslarla ilgili<br />
bilgi almak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.<br />
(Şubemiz kayıtlarındaki e-posta adresinizi güncelleyebilirsiniz.)<br />
www.imoizmir.org.tr<br />
8<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Şubeden<br />
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ KURULTAYI<br />
İZMİR ÇALIŞTAYI GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />
(29-30 Ocak 2010)<br />
Balıkesir, Çanakkale, İzmir ve Manisa Şubeleri birlikteliğinde<br />
29-30 Ocak <strong>2011</strong> tarihlerinde düzenlediğimiz<br />
İnşaat Mühendisliği Kurultayı İzmir Çalıştayı’nı üyelerimizin<br />
katılımlarıyla tamamlamış bulunmaktayız.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası 42. Dönem Çalışma Programı<br />
doğrultusunda 9-10-11 Aralık <strong>2011</strong> tarihinde<br />
Ankara’da yapılması planlanan İnşaat Mühendisliği<br />
Kurultayına hazırlık olmak üzere planlanan çalıştaylar<br />
kapsamında düzenlenen İzmir Çalıştayı 29-30 Ocak<br />
<strong>2011</strong> tarihlerinde Şubemiz Sekreteryasında, İzmir,<br />
Manisa, Çanakkale ve Balıkesir Şubeleri birlikteliğinde<br />
düzenlendi.<br />
Meslek ve meslektaş sorunlarımızın belirlenmesinin ve<br />
çözüm önerilerinin üretilmesinin birinci adımı olan bu<br />
çalıştayda tartışmaya açılan;<br />
1. Mevzuattan Kaynaklı Sorunlarımız<br />
2. Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunlar<br />
3. Siyasal, Ekonomik ve Toplumsal Gelişmelerin Meslek<br />
Alanlarımıza Yansımaları<br />
4. Mühendislikte Kalite ve Güvenilirlik<br />
ana başlıkları altında toplam 12 alt başlığın tartışıldığı<br />
Çalıştayın Şubemizde yapılan ilk gününde; sabah<br />
oturumunda 6 çalışma grubu, öğle oturumunda diğer<br />
6 çalışma grubu çalışmalarını tamamladı. Çalıştayın<br />
Tepekule Kongre Merkezi Anadolu Salonu’nda yapılan<br />
ikinci günü, çalışma gruplarının sonuç raporlarını<br />
sunmasının ardından, salondan katkıların alınmasıyla<br />
tamamlandı.<br />
1. Mevzuattan Kaynaklı Sorunlarımız<br />
“Yapı Denetim Hakkında Kanun” başlığında “Yapı<br />
Denetim Bilinci”, “Yeni Yapı Denetim Kanunu Taslağı<br />
ve Mevcut Kanunla Karşılaştırılması”, “Yapı Denetim<br />
Uygulamaları” ve “Müteahhit ve Şantiye Şefi, Usta ve<br />
Kalfalara Yönelik Düzenlemeler” ele alınarak yapı denetim<br />
sistemiyle ilgili öneriler sunuldu.<br />
“Afet, Acil Durum ve Sivil Savunma Hizmetleri Kanunu<br />
Tasarısı Taslağı” başlığında mevcut mevzuatın<br />
değerlendirilmesiyle birlikte yeni tasarının bölüm ve<br />
madde bazında değerlendirilmesi yapılarak tespit<br />
edilen sorunlar hakkında öneriler sunuldu.<br />
“Kamu İhale Kanunu” başlığında “Yaklaşık Maliyetin<br />
Hesaplanmasının Değerlendirilmesi”, “Teknik Personelin<br />
Çalışma Şekilleri”, “Sınır Değerin Altındaki Tekliflerin<br />
Değerlendirmesi”, “Sözleşmesinde Olmayan<br />
İmalatlara Ait Birim Fiyatların Belirlenmesi”, “Fiyat<br />
Farkı Düzenlemesi”, “Özel İnşaatlara Ait İş Deneyim<br />
Belgelerinin Değerlendirilmesi” konuları ele alındı.<br />
“Yüksek Yapılar Yönetmeliği” başlığında “Yüksek Yapılar<br />
Yönetmeliğinin İnşaat Mühendisliği Açısından<br />
Kapsam ve İçeriği” konusu ele alınarak “Neden Yüksek<br />
Yapılar Yönetmeliği”ne ihtiyaç olduğu tartışıldı ve<br />
İzmir Büyükşehir Belediyesi Yüksek Yapılar Yönetmeliği<br />
değerlendirilerek konuya ilişkin öneriler sunuldu.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 9
Şubeden<br />
2. Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunlar<br />
“İşsizlik ve İstihdam, Çalışma Koşulları ve Ücret Politikaları”<br />
alt başlığında daha önce yapılan genel<br />
araştırmalar ve TMMOB İzmir İKK tarafından önceki<br />
yıl yapılan anket çalışması sonuçlarına da değinilerek<br />
sektördeki istihdam, çalışma koşulları, ücretler<br />
ve örgütlülük durumu değerlendirilerek inşaat mühendislerinin<br />
çalışma koşullarının düzeltilmesi için<br />
örgütlenme üzerine önerilerde bulunuldu.<br />
4. Mühendislikte Kalite ve Güvenilirlik<br />
“İnşaat Mühendisliği Eğitimi” başlığında mevcut durum<br />
ve kavramlar değerlendirilerek sorunlar vurgulandı.<br />
“Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz” sorusu tartışılarak<br />
çözüm önerilerinde bulunuldu.<br />
“Mesleki Dayanışma, Diğer Meslek Disiplinleri ile İlişkiler”<br />
başlığında “TMMOB Yasa ve Yönetmeliklerinin<br />
Meslek Alanlarının Belirlenmesi Yönünden İrdelenmesi”,<br />
“Diğer Meslek Disiplinlerinin Meslek Alanımıza<br />
Etkileri” ile “Farklı Alanlarda Çalışan İnşaat Mühendisleri<br />
Arasındaki Mesleki Dayanışmanın Sağlanması”<br />
konuları ele alındı. Meslektaşlarımızı koruyabilmemiz<br />
için meslekte uzmanlaşmanın önemi vurgulandı.<br />
“İMO’nun Mesleğimizde Nitelik Artışına Yönelik Çalışmaları”<br />
başlığında “Meslekiçi Eğitim”, “Mesleki Denetim”,<br />
“Yetkinlik ve Belgelendirme”, “Teknik Yayın” ve<br />
“Teknik Gezi” konuları ele alındı.<br />
3. Siyasal, Ekonomik ve Toplumsal Gelişmelerin<br />
Meslek Alanlarımıza Yansımaları<br />
“İnşaat Mühendisliği Açısından Planlama” başlığında<br />
“İnşaat Mühendisliği Açısından Altyapı ve Üstyapı<br />
Yatırım İşletmelerinin Planlanması ve Siyasal Boyutu”<br />
konusu ele alındı.<br />
“Altyapı ve Ulaşım Politikaları” başlığında “Dünden<br />
Bugüne Altyapı ve Ulaşım Yatırım Süreçlerinin Değerlendirilmesi”<br />
yapılarak öneriler sunuldu. Ayrıca<br />
yatırımcı kamu kurumlarının görev, yapılanma ve<br />
sorumlulukları örneklerle incelenerek önerilerde bulunuldu.<br />
“İnşaat Mühendisliğinde Etik” başlığında “Tanım ve<br />
Kavramlar”, “Mühendislikte Etik ve İlkeler”, “Günümüzde<br />
ve Tarihte İnşaat Mühendisliğinin Durumu”,<br />
“Etik Açısından Genel Sorunlar” konuları ele alınarak<br />
öneriler sunuldu.<br />
Son olarak yapılan “Genel Değerlendirme” başlıklı<br />
oturumda İMO Yönetim Kurulu Üyesi Galip KILINÇ,<br />
İMO İzmir Şube Başkanı Ayhan EMEKLİ, İMO İstanbul<br />
Şube Başkanı Cemal GÖKÇE, İMO Balıkesir Şube<br />
Başkanı Hikmet CESUR ve İMO Manisa Şube Başkanı<br />
Musa AYNURU çalıştayı ve mesleğimizin bugünkü<br />
durumunu değerlendirdiler.<br />
“Geleneksel Tarihi ve Kültürel Yapıların Onarım ve<br />
Güçlendirilmesi” başlığında konu ile ilgili yasal düzenlemeler<br />
incelenerek “Devletin ve Yerel Yönetimlerin<br />
Örgütlenme Biçimi” değerlendirildi. Konu ile ilgili<br />
mesleki ve kamusal sorumluluklarımızın altı çizilerek<br />
denetim süreçleri ele alındı ve öneriler sunuldu.<br />
10<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Şubeden<br />
ZEMİN VE TEMEL ETÜT<br />
RAPORLARI MESLEKİ<br />
DENETİM BEDELİ<br />
İMO Yönetim Kurulunun 5 Kasım 2010 tarihli toplantısında<br />
belirlenen, daha sonra 4 Aralık 2010<br />
tarihli toplantısında revize edilen Zemin Etüt Raporları<br />
mesleki denetim hizmet bedeli hesaplaması<br />
1 Ocak <strong>2011</strong> tarihinden itibaren aşağıdaki<br />
karar doğrultusunda uygulanacaktır.<br />
Yönetim Kurulunun “zemin ve temel etüt raporlarının<br />
mesleki denetim hizmet bedelinin<br />
01.11.<strong>2011</strong> tarihinden geçerli olmak üzere 30.TL/<br />
adet olarak güncellenmesine” seklinde sehven<br />
alınan 5 Kasım 2010 tarih ve 10/580 sayılı kararının,<br />
asağıdaki sekilde revize edilmesine, buna<br />
göre, Zemin ve Temel Etüt Raporlarının mesleki<br />
denetim hizmet bedelinin:<br />
- Parsel büyüklüğüne bağlı olarak en az 45.-TL<br />
(kırk bes Türk Lirası), 5000 m 2 ve üstü için 225.-TL<br />
(iki yüz yirmi bes Türk Lirası) alınmasına,<br />
- Arada kalan parsel alanları için mesleki denetim<br />
hizmet bedelinin asağıda gösterilen tablo yardımıyla<br />
belirlenmesine;<br />
Parsel<br />
Alanı<br />
( m 2 ) HBK/100<br />
Mesleki<br />
Denetim<br />
Bedeli<br />
Parsel<br />
Alanı<br />
( m 2 ) HBK/100<br />
Mesleki<br />
Denetim<br />
Bedeli<br />
500 8,00 45.TL 2800 4,35 137.TL<br />
600 7,26 49.TL 2900 4,32 141.TL<br />
700 6,73 53.TL 3000 4,30 145.TL<br />
800 6,33 57.TL 3100 4,27 149.TL<br />
900 6,02 61.TL 3200 4,25 153.TL<br />
1000 5,78 65.TL 3300 4,23 <strong>157</strong>.TL<br />
1100 5,58 69.TL 3400 4,21 161.TL<br />
1200 5,41 73.TL 3500 4,19 165.TL<br />
1300 5,26 77.TL 3600 4,17 169.TL<br />
1400 5,14 81.TL 3700 4,16 173.TL<br />
1500 5,04 85.TL 3800 4,14 177.TL<br />
1600 4,94 89.TL 3900 4,13 181.TL<br />
1700 4,86 93.TL 4000 4,11 185.TL<br />
1800 4,79 97.TL 4100 4,10 189.TL<br />
1900 4,73 101.TL 4200 4,08 193.TL<br />
2000 4,67 105.TL 4300 4,07 197.TL<br />
2100 4,61 109.TL 4400 4,06 201.TL<br />
2200 4,57 113.TL 4500 4,05 205.TL<br />
2300 4,52 117.TL 4600 4,04 209.TL<br />
2400 4,48 121.TL 4700 4,03 213.TL<br />
2500 4,44 125.TL 4800 4,02 217.TL<br />
2600 4,41 129.TL 4900 4,01 221.TL<br />
2700 4,38 133.TL 5000 4,00 225.TL<br />
HBK: Hizmet Bedeli Katsayısı AK: Artı Katsayısı (<strong>2011</strong> için 1,125 olarak<br />
belirlenmitir)<br />
Meslek Denetim Bedeli : (parsel alanı x HBK/100 x AK)<br />
OCAK-ŞUBAT <strong>2011</strong>’DE YAYINLANAN<br />
YASA VE YÖNETMELİKLER<br />
Yürürlüğe giren yasa ve yönetmelikler şunlardır:<br />
• Borçlar Kanunu (4 Şubat <strong>2011</strong> tarih, ve 27836 Sayılı<br />
Resmi Gazete)<br />
• Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli<br />
Hakkında Kanun (4 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27836 Sayılı<br />
Resmi Gazete)<br />
• İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun (8 Şubat<br />
<strong>2011</strong> tarih, 27840 Sayılı Resmi Gazete)<br />
• Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde<br />
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (9 Şubat <strong>2011</strong><br />
tarih, 27841 Sayılı Resmi Gazete)<br />
• Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Tebliğ (9 Şubat <strong>2011</strong> 27841 Sayılı Resmi Gazete)<br />
• Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlarına ve Eğitici Kuruluşlara<br />
Verilecek Eğitimlere İlişkin Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Tebliğ (12 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27844 Sayılı<br />
Resmi Gazete)<br />
• Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/eec) Kapsamında<br />
Türk Standartları Enstitüsünün Onaylanmış<br />
Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğde Değişiklik<br />
Yapılmasına Dair Tebliğ (21 Şubat <strong>2011</strong> tarih,<br />
27853S. Sayılı Resmi Gazete)<br />
• Yapı İşleri İnşaat, Makine ve Elektrik Tesisatı Genel<br />
Teknik Şartnamelerine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılması<br />
Hakkında Tebliğ (21 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27853 Sayılı<br />
Resmi Gazete)<br />
• Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Yönetmelik (24 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27856<br />
Sayılı Resmi Gazete)<br />
• 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanununun 10 uncu<br />
Maddesine ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 3<br />
üncü ve 17/7 nci Maddelerine Göre <strong>2011</strong> Yılında Uygulanacak<br />
Olan İdarî Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (24<br />
Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27856 Sayılı Resmi Gazete)<br />
• Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliği 25 Şubat<br />
<strong>2011</strong> tarih, 27857 Sayılı Resmi Gazete)<br />
- Mera Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında<br />
Yönetmelik (25 Şubat <strong>2011</strong> tarih; 27857 Sayılı Resmi<br />
Gazete)<br />
• Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (25 Şubat <strong>2011</strong><br />
tarih, 27857 (Mükerrer) Sayılı Resmi Gazete)<br />
- Yapı Denetimi Kuruluşlarının Faaliyetlerinin Denetlenmesi,<br />
Denetim Faaliyetlerinin Durdurulması Ve İzin<br />
Belgelerinin İptal Edilmesinin Usûl ve Esaslarına Dair<br />
Tebliğ (26 Şubat <strong>2011</strong> tarih, 27858 Sayılı Resmi Gazete)<br />
İlgili yasa ve yönetmeliklere Şubemizin web sayfasından<br />
ulaşılabilir: www.imoizmir.org.tr<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 11
Şubeden<br />
TMMOB DEMOKRASİ KURULTAYI<br />
Tahsin Vergin Anısına<br />
İZMİR YEREL KURULTAYI<br />
Değerli Üyemiz,<br />
TMMOB 41. Dönem Genel Kurulunda; 1998 yılında düzenlenen TMMOB<br />
Demokrasi Kurultayının ikincisinin <strong>2011</strong> yılı içerisinde yapılması kararlaştırılmıştır.<br />
Kurultay yöntemi olarak İl/İlçe Koordinasyon Kurulları sorumluluğunda,<br />
tüm üyelerin katılımıyla yerel kurultaylar yapılması benimsenmiştir.<br />
İzmir’de Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi sekreteryasında 7 Mayıs<br />
<strong>2011</strong> tarihinde yakın dönemde kaybettiğimiz “Tahsin Vergin” Anısına<br />
düzenlenecek olan TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı’nda Şubemiz<br />
Kentleşme ve Yerel Yönetimler başlığında çalışma yapacaktır.<br />
İzmir Yerel Kurultayına hazırlık olması amacıyla 23 Nisan <strong>2011</strong> tarihinde<br />
TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı Hazırlık Çalıştayı gerçekleştirilecektir.<br />
TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı’nda tartışılacak konu başlıkları aşağıda<br />
sıralanmıştır.<br />
1. Demokrasi ve Temel İlkeler<br />
2. Temel Hak ve Özgürlükler<br />
3. Çalışma Yaşamı<br />
4. Yerel Yönetimler ve Kentleşme<br />
5. Doğal Varlıklar, Ekoloji ve Enerji<br />
6. Tarım ve Gıda<br />
7. Ekonomi<br />
8. Bilim ve Teknoloji<br />
9. Kadın<br />
10. Kürt Sorunu<br />
TMMOB İzmir Yerel Demokrasi Kurultayı ve Hazırlık Çalıştayına katılımınızı ve katkınızı bekleriz.<br />
TMMOB ÜCRETLİ MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCILARI VE<br />
İŞSİZLİK KURULTAYI İZMİR YEREL KURULTAYI<br />
Değerli Üyemiz,<br />
TMMOB Yönetim Kurulunun 9 Ekim 2010 tarihli toplantısında <strong>2011</strong> yılı içerisinde<br />
TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı<br />
yapılması kararlaştırılmıştır. Kurultay yöntemi olarak İl/İlçe Koordinasyon<br />
Kurulları sorumluluğunda tüm üyelerin katılımıyla yerel kurultaylar yapılması<br />
benimsenmiştir.<br />
Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi koordinatörlüğünde 2 Nisan <strong>2011</strong><br />
tarihinde Tepekule Kongre Merkezinde yapılacak olan TMMOB Ücretli Mühendis,<br />
Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı İzmir Yerel Kurultayı’nda<br />
Şubemiz “Ücretli Çalışan Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Çalışma<br />
Koşulları, Asgari Ücret ve Ücretler” konusunda çalışma yapacaktır.<br />
TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı İzmir<br />
Yerel Kurultayı’nda tartışılacak konu başlıkları:<br />
1.Ücretli MMŞP çalışma yaşamını belirleyen yasalar<br />
2.Ücretli MMŞP ların çalışma koşulları, asgari ücret ve ücretler<br />
3.Ücretli çalışan MMŞP lerin özlük hakları ve iş güvencesi, kapitalizmin krizleri<br />
ve özlük haklarına etkileri<br />
4.Özelleştirmenin, işsizliğin ve güvencesizliğin MMŞP üzerindeki etkileri,<br />
örgütlenme ve sendikasızlaşma<br />
2 Nisan <strong>2011</strong> tarihinde Saat 10:00 da Tepekule Kongre Merkezinde yapılacak<br />
olan TMMOB Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı<br />
İzmir Yerel Kurultayı’na katılımınızı ve katkınızı bekleriz.<br />
12<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Şubeden<br />
İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ANA BİNA CEPHE ONARIMI İŞİNDE<br />
MEYDANA GELEN İŞ KAZASI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI<br />
3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> tarihindeiki taşeron işçisinin İzmir Büyükşehir Belediyesi dış cephe boyasını yaparken hayatını kaybetmeleri<br />
üzerine Şubemiz tarafından yapılan basın açıklaması. 07.03.<strong>2011</strong><br />
03.03.<strong>2011</strong> Perşembe günü 08.30 da İzmir Büyükşehir<br />
Belediyesi dış cephenin boyanması işinde taşeron şirkette<br />
çalışmaya başlayan iki işçi çelik halatın kopmasıyla<br />
beton zemine düşerek hayatlarını kaybetmiştir.<br />
Son günlerde iş kazalarından doğan ölümlerin çoğaldığı<br />
ve inşaat iş kolunda ölüm oranlarının diğer işkollarına<br />
göre yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle<br />
işverenlerin iş güvenliği konusunda çok hassas<br />
olmaları gerekmektedir.<br />
6. katta çalışırken çelik halatın asma iskeleden kopmasıyla,<br />
iskeleyle birlikte üçüncü kattaki iskeleye düşen<br />
işçiler, buradan da üçüncü kattaki iskelenin de kopması<br />
üzerine yere düşerek beton zemine çakılmışlardır.<br />
İskelenin altında kalan işçiler çıkarılıp hastaneye kaldırılmışlarsa<br />
da yaşamlarını yitirmişlerdir.<br />
Özellikle askı iskelede çalışan işçilerin işe başlamadan<br />
önce sağlık kontrollerinin ve sigortalarının yapılıp<br />
yapılmadığının, işçilerin emniyet kemerlerini<br />
takıp takmadıklarının, emniyet kemerlerinin CAN<br />
HALATI’na bağlı olup olmadığının, iş iskelelerinin<br />
tekniğe uygun olup olmadığının, iskelelerin ve<br />
halat motorunun periyodik kontrolünün yapılıp<br />
kontrol formuna işlenip işlenmediğinin, emniyet<br />
kemerlerinin iskeleye takıldığı yuvaların güvenli<br />
olup olmadığı belli değildir. Eğer bu kontroller<br />
sağlıklı olarak yapılmış olsaydı bu kaza meydana<br />
gelmeyecekti.<br />
Görevli teknik eleman tarafından iş iskelelerinin güvenli<br />
olup olmadığı, emniyet kemerlerinin takılacağı<br />
yuvaların sağlıklı olup olmadığı, çelik halatın sağlamlığı,<br />
yıpranıp yıpranmadığı denetlenmiş olsaydı biri<br />
öğrenci iki işçi yaşamını yitirmezdi. Bu nedenle bu iş<br />
kazası da diğer iş kazaları gibi kader değildir.<br />
İş kazasında yaşamını yitiren 26 yaşındaki Nesih<br />
Taşkın’ın yaşamı bize bugünkü eğitim sistemimize ve<br />
yoksulluğun geldiği noktaya ayna tutması açısından<br />
çok önemlidir.<br />
İki yıl önce Iğdır Üniversitesini kazandığı halde ekonomik<br />
sıkıntılardan dolayı kaydını dondurarak ailesinin<br />
yanına İzmir’e dönen Nesih Taşkın bu sene de<br />
Amasya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik ve<br />
Elektronik bölümünü kazandı. İlk dönem okula kaydını<br />
yaptırıp derslerine devam eden Nesih; ikinci dönem<br />
harcını ödeyemediğinden öğrenimini dondurdu. Harç<br />
parasını biriktirmek için İzmir’e dönen ve iki gün önce<br />
taşeron şirketinde dış cephe boyasında çalışmaya başlayan<br />
ve yaşamını yitiren Nesih Taşkın’ın durumu gerçekten<br />
trajedidir.<br />
Eğitim parasız olsaydı, yoksul bir ailenin çocuğu olmasaydı,<br />
taşeron sistemi olmasaydı ve iş güvenliği tekniğe<br />
uygun olarak uygulansaydı Nesih Taşkın bugün<br />
yaşıyor olacaktı. Odamız taşeron sistemine ve iş güvenliğinin<br />
özelleştirilmesine karşı çıkmaktadır. İş güvenliği<br />
ve işçi sağlığının kamu kurumları tarafından<br />
denetlenmesinden yana tavır almakta ve bu konuda<br />
hukuki mücadelesini sürdürmektedir.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak iki işçinin<br />
yaşamını yitirmesine neden olan bu olaydan dolayı<br />
duyduğumuz üzüntüyü bildiriyor, bu tür iş kazalarının<br />
kader olmadığını, iş güvenliğinin tam uygulanması<br />
için gereken önlemlerin alınarak işçi ölümlerinin durdurulmasını<br />
istiyoruz.<br />
Yaşamını yitiren işçi kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı<br />
ve sabır diliyoruz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 13
İMO’dan<br />
DENETİMSİZLİK İŞ CİNAYETLERİNE DAVETİYE ÇIKARIYOR<br />
10 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde Kahramanmaraşta yaşanan göçük nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası tarafından<br />
yapılan açıklama.<br />
Son günlerde arda arda yaşanan iş cinayetleriyle sarsılıyoruz.<br />
Ankara’da OSTİM ve İVEDİK’de yaşanan ve 20 işçinin yaşamını<br />
yitirdiği iş cinayetinin etkileri sürerken bu kez Kahramanmaraş<br />
Afşin-Elbistan Linyitleri B Termik Santrali’nde<br />
yaşanan ve bir kişinin yaşamını yitirdiği, 9 kişinin ise halen<br />
göçük altında olduğu haberlerini aldık. Üstelik bu sefer yaşanan<br />
iş cinayeti göz göre işçilerin ölüme yollanması nedeniyle<br />
yaşandı.<br />
Daha dört gün önce aynı bölgede göçük yaşanmış, 1 işçi<br />
yaşamını yitirmiş 9 işçi yaralanmıştı. Termik Santrali bir an<br />
önce işletmeye açmak isteyen Park Holding’in sahipleri gerekli<br />
tedbirler alınmadan bölgede göçük kaldırma çalışmaları<br />
başlatmış ve gelinen aşamada 1 işçinin ölümüne neden<br />
olmuş, akıbetleri bilinmeyen aralarında mühendislerin de<br />
olduğu 9 kişinin göçük altında olmasına ortam hazırlamışlardır.<br />
Termik Santralin B ünitesi üç yıl önce özelleştirilmiş ve Park<br />
Holding’e devredilmiştir. Yerel kaynaklar, özelleştirmesinin<br />
ardından denetimsizliğin arttığına, işletmenin kar hırsıyla<br />
maden göbeğinde var olan maden rezervini çekip aldığına,<br />
daha önceleri ölümlü göçüklerin yaşanmadığına ancak<br />
özelleştirilmenin ardından bu tür göçüklerin yaşanmaya<br />
başlandığına dikkat çekiyorlar.<br />
Afşin-Elbistan’da yaşanan son iş cinayeti ve diğer iş cinayeti<br />
örnekleri bir kez daha bizlere hem sosyal devlet olgusunun<br />
yok edilme girişimleri sonucu gerçekleştirilen özelleştirmelerin<br />
ardından işverenlerin iş güvenliği ve işçi sağlığını<br />
öncelikleri arasına almadıklarını hem de devletin yeterli denetimlerde<br />
bulunmadığını göstermektedir.<br />
İstatistiklere göre, Türkiye ölümlü iş kazaları alanında<br />
Avrupa’da birinci dünyada ise ikinci sırada bulunmaktadır.<br />
Türkiye’de en sık iş kazasının yaşandığı sektörler sıralamasında<br />
inşaat sektörü ise maalesef üçüncü sırada yer alıyor.<br />
Yine çarpıcı olan diğer bir istatistik ise <strong>2011</strong> yılının başından<br />
bu yana 50 kişinin iş cinayetleri sebebiyle yaşamını yitirdiğidir.<br />
Rakamlar oldukça çarpıcı. Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin<br />
sorunlu bir alan olduğu ve her yıl binlerce kişinin<br />
bu sebeple yaşamını yitirdiği bilinen bir gerçektir. Yine bilinen<br />
bir diğer gerçek ise siyasi iktidarın bu alanda gerekli<br />
önlemler almadığı, işçi sağlığını işverenin insafına bıraktığıdır.<br />
Emek ve meslek örgütleri Meclis Genel Kurulu’nda değerlendirilen(!)<br />
ve peyderpey kabul edilen “Torba Yasa”ya işte<br />
tam da bu nedenlerle karşı çıkmaktadır. Türkiye’de çalışma<br />
yaşamı her geçen gün biraz daha işverenin lehine, çalışanların<br />
aleyhine düzenleniyor ve bu tercihin doğal bir sonucu<br />
olarak her geçen gün artan ölümlü iş cinayetleri yaşanıyor.<br />
OSTİM’de, İVEDİK’te ve Kahramanmaraş’ta yaşadığımız işçi<br />
cinayetleri siyasi iktidarı bir kez daha iş güvenliği ve işçi sağlığı<br />
alanını düşünmeye, değerlendirmeye ve acil önlemler<br />
almaya davet ediyor.<br />
Yeni iş cinayetlerinin yaşanmaması için siyasi iktidara bir<br />
kez daha sesleniyoruz: iş cinayetlerini önlemek mümkün.<br />
Çalışanların yaşam hakkını işverenlerin kar hırsına terk etmeyin.<br />
Gerekli önlem ve tedbirleri biran evvel alın.<br />
14<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İMO’dan<br />
AKP’NİN SOSYAL DEVLETİ YOK ETME GİRİŞİMLERİNE SESSİZ KALMAYACAĞIZ<br />
İnşaat Mühendisleri Odası, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Torba Yasa Tasarı üzerine değerlendirmeleriyle ilgili<br />
olarak 28 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı<br />
AKP‘nin çalışanlara oynadığı yeni bir oyunla karşı karşıyayız<br />
İktidarda bulunduğu süre içerisinde çalışanların haklarını<br />
yok etmeye, sosyal devlet olgusu yerine “piyasacı devlet”<br />
mantığını inşa etmeye kararlı olan AKP Hükümeti’nin çalışanlar<br />
üzerinde oynadığı yeni bir oyunla karşı karşıyayız.<br />
Çalışma yaşamına işveren penceresinden bakmaktan, bunu<br />
açık açık savunmaktan imtina etmeyen ve gerekli mevzuat<br />
değişikliklerini hayata geçirme önünde hiçbir engel tanımayan<br />
AKP Hükümeti bu sefer “torba yasayla” çalışanların<br />
haklarına yeni kısıtlamalar getirmeye hazırlanıyor. Üstelik<br />
bu sefer yalnızca işçilerin değil kamu çalışanlarının haklarını<br />
düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda da<br />
değişiklik yapılmak isteniyor.<br />
Toplumsal yaşamı neo-liberal politikalar çerçevesinde düzenlemeye<br />
çalışan AKP Hükümeti, Torba Yasa Tasarısıyla<br />
çalışanların güvencelerini ortadan kaldırıyor, örgütlenme<br />
haklarını ellerinden alıyor.<br />
Bu amaçla 2010 yılı içerisinde 657 sayılı Devlet Memurları<br />
Kanunu‘nda da değişiklik yapılmasına ilişkin hükümler taşıyan<br />
iki tasarı hazırlayan AKP Hükümeti, tasarıların ilkini 9<br />
Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına sunmuş ancak<br />
tasarı “TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu”nun gündemine<br />
alınmamıştı.<br />
Bir önceki tasarıda çalışanların aleyhine olan hükümleri<br />
aynen koruyarak ikinci bir tasarı hazırlayan AKP Hükümeti<br />
Torba Yasa Tasarısı adını verdiği tasarıyı 25 Ocak <strong>2011</strong> tarihinden<br />
bu yana Meclis Genel Kurulu‘nda görüşüyor ve<br />
madde madde yasalaştırıyor.<br />
Ancak “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal<br />
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı<br />
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Kanun Tasarısı” adıyla hazırlanan ikinci tasarıyla<br />
sadece çalışanlara değil toplumun tümüne büyük bir<br />
oyun oynanıyor.<br />
Yeni tasarıda vergi affı, emekli zammı, öğrenci affı gibi kamuoyunun<br />
büyük bir kesimi tarafından merakla beklenen<br />
yasal değişiklikler ile çalışanların istihdamında planlanan<br />
hak kısıtlamaları birlikte düzenleniyor.<br />
Kamu hizmeti gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren<br />
bir alanda yapılmak istenen hak gaspları ile yine toplumun<br />
geniş kesimleri tarafından beklenen “af”ların birlikte düzenlenmesi<br />
tam anlamıyla bizlere oynanan bir tür “Ali Cengiz”<br />
oyunudur.<br />
Çalışanların haklarında olumsuz değişiklikler öngören bir<br />
tasarının özellikle “vergi affı” ve “öğrenci affı” gibi konularla<br />
birlikte ele alınmasındaki temel amacın aftan yararlananların<br />
desteğini almak olduğu görülmektedir. Bu durum, tasarının<br />
getirdiği hak kayıpları ve sosyal devletin tasfiyesi ile<br />
emekçi kesimler üzerinde oluşacak olumsuz etkilere karşı<br />
gelişen haklı ve meşru muhalefeti yürütenleri, “vergi affı” ve<br />
“öğrenci affı” üzerinden tasarıyı destekleyenlerle karşı karşıya<br />
getirme tehlikesi barındırmaktadır.<br />
Tasarıyla kamu çalışanlarının hakları nasıl yok edilecek?<br />
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nu tamamen değiştirme<br />
niyetini taşıyan siyasi iktidar, Torba Yasayla hem bu<br />
amacının önemli bir bölümünü hayata geçirmekte hem de<br />
işçilerin haklarını işveren lehine zayıflatmaya soyunmaktadır.<br />
AKP Hükümeti bu tasarıyla iddia ettiği gibi “memur sendikaları,<br />
sivil toplum kuruluşları ve çalışanların makul ve<br />
uygun görülen isteklerini karşılamayı” değil, neo-liberal<br />
politikaları çalışma yaşamında tam anlamıyla uygulamaya<br />
koymayı hedeflemektedir.<br />
Tasarı genel olarak<br />
“Kamu hizmeti”ni ortadan kaldırarak, her vatandaşın “siyasal<br />
hakkı” olan kamu hizmetinde çalışma hakkını yok etmeyi,<br />
Anayasanın değiştirilemez hükümlerden biri olan “sosyal<br />
devlet ilkesi”nin en temel mekanizmasını ve sayısı 3 milyon<br />
olan kamu personelinin iş güvenceli kariyerini ortadan<br />
kaldırmayı; işçilerin zaten sınırlı olan iş güvencelerini iyice<br />
zayıflatmayı, sendikalarda örgütlenmeyi yok etmeyi, taşeronlaşmanın<br />
önünü açmayı ve işverenin üzerindeki yükü<br />
azaltmayı amaçlamaktadır.<br />
Tasarının olumsuz yönlerini gizleme amacıyla vitrin niyetine<br />
sunulan “izin hakları ile kadın ve engelli çalışma koşullarında<br />
yapılan iyileştirmeler” dışarıda bırakıldığında kamu<br />
çalışanlarının hak kayıpları üç temel noktada düzenlenmektedir.<br />
Siyasal iktidarın “kadro kaldırma yetkisi”nin sık ve yaygın<br />
kullanılabilir kılınması.<br />
Tasarı ile siyasal iktidarın “kadro kaldırma yetkisini” sık ve<br />
yaygın kullanabilmesine olanak tanınmaktadır. Temel memur<br />
güvencesini ortadan kaldıran bu değişiklikle birlikte,<br />
“kadro kaldırma yetkisi” tüm kamu sistemini sürekli tehdit<br />
edecek bir yetki olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />
böylece siyasal iktidarın kamu personeli<br />
üzerinde yapacağı partizanca işlemlerin kapısı sonuna kadar<br />
açılacaktır.<br />
Üst kademe yöneticilik makamlarının özel sektöre ve serbest<br />
meslek sahiplerine açılması.<br />
Tasarı yöneticilik görevleri için değerlendirmeyi “sicil sistemi”<br />
dışına çıkarmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12<br />
yıl hizmeti yeterli saymakta ve bu sürenin hesabında özel<br />
kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />
dikkate alınacağını hükme bağlamaktadır. Özel sektöre<br />
ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici<br />
olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte, kamu yönetiminin<br />
üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla gelip<br />
gidecek “siyasal kadrolara” dönüştürülecek, memuriyet<br />
kariyer sisteminin taşıyıcısı olan “piramidin tepesi” kariyer<br />
sistemine kapanacaktır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 15
İMO’dan<br />
Sicil değerlendirme sisteminin yerine “disiplin” ile “ödül”<br />
uçları üzerinde yükselen “performans değerlendirme<br />
sistemi”nin getirilmesi.<br />
Tasarı sicil sistemini ortadan kaldırılmakta, insan doğasının<br />
benmerkezci ve kişisel çıkar odaklı olduğu kabulüne dayanan<br />
liberal değerler üzerine kurulan ödüllendirme-cezalandırma<br />
çerçevesinde bir performans değerlendirme sistemi<br />
kurmaktadır. Kolektif bir iş olan kamu hizmetini performans<br />
değerlendirme sistemi ile bireysel rekabete dayalı bir<br />
iş haline getiren değişikliklerle kamu hizmeti kavramının<br />
altı boşaltılmaktadır.<br />
Özetle tasarı ile<br />
Kamu hizmetini tasfiye etme politikasının önü açılmaktadır.<br />
Tasarı, kendi içinde danışma, görüşme, tartışma, direnme<br />
yollarını kapatmakta, iç dengeleme mekanizmaları olmayan,<br />
siyasal iktidarın ve başlıca toplumsal güç odaklarının<br />
vurucu aleti haline gelmiş bir yönetim aygıtı öngörülmektedir.<br />
Üst kademe yöneticilik makamları siyasal kadroların ve<br />
özel sektör aktörlerinin iş görme yerlerine dönüştürülmektedir.<br />
Bunlar, hükümetle gelip hükümetle gitmekle birlikte,<br />
emir-komuta makamlarında kamu kaynaklarına yön veren<br />
ve bütün bir yönetim aygıtını ve personelini yönlendirip<br />
değerlendiren kadrolar olarak iş göreceklerdir. Emirlerinde<br />
çalışacak olanların güvenceden yoksun oldukları ve bir<br />
yandan disiplin bir yandan da bunların takdirlerine bağlanmış<br />
ödüllemeye dayalı performans değerlendirme sistemine<br />
bağlandıkları düşünüldüğünde, bu yeni elitin etkilerinin<br />
yalnızca genel politika belirleme ile sınırlı kalmayacağı,<br />
doğrudan uygulamanın ayrıntılarına da uzanacağı açıkça<br />
görülmelidir.<br />
Bu noktada Anayasada “Çalışma Hakkı ve Ödevi”nin “Sosyal<br />
ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ana başlığı altında;<br />
“Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı”nın ise “Siyasal Haklar ve<br />
Ödevler” içerisinde sayıldığının hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.<br />
Bu ayrımın temel felsefesini kamu adına karar<br />
verenlerin siyasal iktidarın baskılarının yanında farklı çıkar<br />
gruplarına karşı da kamu adına korunması gerekliliğinde<br />
aranmalıdır. Bu niteliği ile kamu hizmetine girme siyasal bir<br />
öz taşımaktadır. Tasarı getirdiği hükümlerle kamu hizmetini<br />
ve bu hizmeti görenleri kamu adına koruma anlayışından<br />
vazgeçildiğini de işaret etmektedir.<br />
Tasarı, kamu hizmetinin ve dolayısıyla kamu yönetimi<br />
örgütlenmesinin kapsamlı ve sürekli tasfiyesini gerçekleştirmek<br />
amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaç, ancak, kamu<br />
personel rejiminin memurluk ve kariyer sisteminden çıkarılmasıyla,<br />
sözleşmelilik ve kadro sistemine geçirilmesiyle<br />
gerçekleştirilebilir.<br />
Tasarı, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden çıkaracak bir<br />
nitelikte olması nedeniyle sadece 657 sayılı yasaya tabi çalışanları<br />
değil toplumun tüm emekçi kesimlerini olumsuz<br />
etkileyecek bir özellik taşımaktadır.<br />
Torba Yasa iş yaşamına neler getiriyor?<br />
Tasarı yasalaşırsa<br />
Asgari ücret hesaplamasında belirlenen 16 yaş sınırı 18‘e<br />
çıkarılacak. Böylece 16-18 yaş arasındaki 200 binden fazla<br />
gencin asgari ücretleri yaklaşık 80 TL azaltılacak.<br />
Kısmi süreli çalıştığı için sigorta primi eksik yatanlar eksik<br />
süreyi 30 güne tamamlayacak ve farkı kendileri ödeyecekler.<br />
Ödememeleri durumunda devletin sağlık hizmetinden<br />
yararlanamayacaklar.<br />
Tasarıda 18-29 yaş arası erkekler ile 18 yaş üstü kadınları<br />
istihdam eden işverenlerin sigorta primlerinin işveren tarafından<br />
ödenmesi gereken tutarı, işe alındıkları tarihten<br />
itibaren İşsizlik Sigortası Fonu‘ndan karşılanacak. Bu durum<br />
30 ve daha yukarı yaşlardaki çalışanları işten atılma tehdidiyle<br />
karşı karşıya bırakacak. “İstihdam artırma niyetiyle”<br />
yapılan bu düzenlemeler ne yazık ki aynı zamanda yeni işsizler<br />
yaratma tehlikesi taşımaktadır.<br />
Şirketler kadrolu işçi çalıştırmak yerine, sadece ihtiyacı olduğunda<br />
işçi çalıştıracak, böylece kısa süreli çalıştırmanın<br />
yolu açılacak. Geriye kalan süreyi 30 güne tamamlamak için<br />
kendi cebinden primini yatıramayan hiçbir çalışan, ömür<br />
boyu emekli olamayacaktır.<br />
İşe alımlarda deneme süresi 2 aydan 4 aya çıkarılacak ve<br />
buna karşılık ücret ödenmeyecek.<br />
Tasarıyla aynı zamanda İl Özel İdarelerinde çalışan yaklaşık<br />
80 bin işçinin sendikasızlaştırılmasının önü açılacak.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası mesleki ve toplumsal sorumluğu<br />
gereği kamuda çalışan mühendis ve mimarların, sayıları üç<br />
milyonu bulan kamu çalışanlarının ve özel sektörde çalışan<br />
işçilerin haklarını korumak adına, Torba Yasa‘nın çalışanlarla<br />
ilgili hükümlerine karşı çıkmaktadır.<br />
Çalışanların haklarında ve 657 sayılı Devlet Memurları<br />
Kanunu‘nda yapılmak istenen değişiklikler vergi affı, öğrenci<br />
affı gibi yasa tasarılarıyla birlikte ele alınamaz.<br />
Kamu çalışanlarıyla ilgili yapılacak bir düzenleme, kamusal<br />
alanın taşıdığı özellikler nedeniyle ayrıca değerlendirilmeli<br />
ve konunun sosyal taraflarıyla ele alınmalıdır.<br />
Kamu hizmeti veren kamu çalışanlarının güvencesiz koşullarda<br />
çalıştırılmaları “kamu hizmeti” kavramının temel anlayışına<br />
aykırıdır. Dolayısıyla üç milyon kamu çalışanı güvencesiz<br />
çalışmaya mahkûm edilemez. Tasarıda ilgili alanlarda<br />
yapılan değişiklikler derhal geri çekilmelidir.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası, siyasal iktidarın, Anayasa‘nın<br />
vazgeçilmezlerinden olan sosyal devlet anlayışını tamamen<br />
ortadan kaldıran, yerine neoliberalizmin piyasacı<br />
anlayışını ikame eden yaklaşıma şimdiye kadar nasıl karşı<br />
durduysa bundan sonra da karşı durmaya devam edecektir.<br />
Odamız, TMMOB, KESK, DİSK ve TTB‘nin açıkladığı eylem<br />
planı doğrultusunda 31 Ocak-3 Şubat <strong>2011</strong> tarihleri arasında<br />
alanlarda tüm örgütsel yapısıyla çalışanların yok edilmek<br />
istenen haklarını savunacaktır.<br />
Bu doğrultuda tüm üyelerimizi TMMOB‘nin içinde yer aldığı<br />
platformun Torba Yasa‘ya karşı düzenleyeceği eylem ve<br />
etkinliklere karşı duyarlı olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.<br />
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası<br />
16<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İMO’dan<br />
MESLEKTAŞLARIMIZI “GÜVENCELİ İŞ, GÜVENLİ GELECEK İSTİYORUZ”<br />
KAMPANYASINA DESTEK OLMAYA DAVET EDİYORUZ.<br />
İMO Ankara Şubesi’nin imza kampanyası<br />
Günümüzde mühendislerin çalışma yaşamları teknolojinin,<br />
üretim ilişkileri ve üretici güçlerin gelişim ve dönüşümüne<br />
bağlı olarak tarihsel bir değişim göstermektedir. Özel<br />
sektörde istihdam edilen ücretli mühendis sayısı hızla artmıştır,<br />
artmaya devam etmektedir. Plansız ve altyapısız bir<br />
şekilde her ilde bir üniversite açılmasına bağlı olarak artan<br />
mezun sayısı ve sıklaşan krizler, meslektaşlarımızın emeğinin<br />
vasıfsızlaşmasına ve ucuz iş gücünün oluşmasına neden<br />
olmaktadır. Bu dönemde işsizlik, çalışma koşullarının<br />
niteliksizleşmesi, çalışma saatlerinin uzaması, düşük ücretler,<br />
iş güvencesinden yoksun mezarda emeklilik ve mesleğimizin<br />
itibarsızlaştırılması en önemli sorunlarımız olarak<br />
öne çıkmaktadır. Meslektaşlarımıza ve mesleğimize dönük<br />
yaşanan bu olumsuzluklara karşı aşağıda ifade etmiş olduğumuz<br />
10 talebimizi TBMM’ye ulaştırmak üzere tüm inşaat<br />
mühendislerine imzaya açıyoruz. Bütün meslektaşlarımızı<br />
imza kampanyasına destek olmaya davet ediyoruz.<br />
TALEPLERİMİZ<br />
1. Son yıllarda mühendislerin ücretleri büyük bir hızla tırpanlanmakta,<br />
750-800 TL’ ye çalışmak zorunda bırakılan<br />
meslektaşlarımız bulunmaktadır. Ayrıca SSK primleri gerçek<br />
ücretler üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırılmaktadır.<br />
<strong>2011</strong> yılı odamızın belirleyeceği inşaat mühendisliği asgari<br />
ücretinin yasal güvence altına alınmasını, SSK primlerini gerçek<br />
ücretler üzerinden yatırmayan işyerleri için gerekli cezai<br />
işlemlerin yapılmasını talep ediyoruz.<br />
2. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımız, zorunlu mesailerle<br />
birlikte günlük 12 saate varan çalışma süreleri ile karşı<br />
karşıya bırakılmaktadır. Üstelik birçok işyerinde mesaileri<br />
kayıt altına alınmamakta, yasal izinleri işverenleri tarafından<br />
gasp edilmektedir.<br />
Haftalık çalışma sürelerinin kamu ve özel sektörde 40 saate<br />
eşitlenmesini, fazla mesai ücretlerinin eksiksiz ödenmesini,<br />
yasal izin haklarının tümünün kullandırılmasını, çalışanların<br />
bu haklarını gasp eden işyerlerine cezai yaptırım uygulanmasını<br />
istiyoruz.<br />
3. Birçok işyerinde teknik elemanlara ilişkin işler mühendislere<br />
yaptırılmazken, meslektaşlarımız mühendislik mesleği<br />
dışındaki işlerde de çalışmaya zorlanmaktadır. Bu bazen işverenin<br />
banka vb. işlemleri, bazen özel yaşamı ile ilgili işler<br />
olabilmektedir.<br />
Mesleğimize dönük itibarsızlaştırma saldırısına karşı, üretim<br />
sürecinde etkili ve nitelikli mesleki koşulların sağlanmasını,<br />
mühendislerin görev tanımlarının dışında çalışmalarının ve<br />
angaryanın engellenmesini istiyoruz.<br />
4. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu değiştirilerek kamuda<br />
güvencesiz çalışma koşulları yaratılmak isteniyor. Özel<br />
sektörde çalışan meslektaşlarımız için ise güvencesizlik en<br />
büyük sorun. Sebepsiz ve tazminatsız işten çıkarmalar yaygınlaşıyor,<br />
emeklilik ise ulaşılması zor bir hayale dönüşüyor.<br />
Mesleğimize dönük itibarsızlaştırma saldırısına karşı, üretim<br />
sürecinde etkili ve nitelikli mesleki koşulların sağlanmasını,<br />
mühendislerin görev tanımlarının dışında çalışmalarının ve<br />
angaryanın engellenmesini istiyoruz.<br />
5. Meslek alanımızda son yıllarda işsizlik büyük bir hızla<br />
artmaktadır. Yeni mezun meslektaşlarımızın birçoğu iş bulamamakta<br />
ya da kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmaktadır.<br />
İşsizliğe karşı mühendislerin istihdamını artıracak düzenlemelerin<br />
yapılmasını istiyoruz.<br />
6. Son dönem uygulamaya konulan “her ile bir üniversite”<br />
uygulaması ile her yıl yaklaşık 5000 inşaat mühendisi sektöre<br />
girmektedir. Bu sayı her geçen yıl daha da artacaktır.<br />
İstihdam sorunu çözülmeden geliştirilen bu yaklaşım hem<br />
çalışan hem de mezun olacak genç meslektaşlarımız üzerinde<br />
büyük bir baskı yaratmakta, ücretleri düşürmekte, işsizliği<br />
artırmakta, mesleğimizi niteliksizleştirmektedir.<br />
Bütüncül bir planlama anlayışı olmaksızın sürdürülen her ile<br />
bir üniversite yaklaşımı derhal terk edilmelidir. Var olan üniversitelerin<br />
mühendislik bölümleri donanım ve içerik bakımından<br />
iyileştirilmeli, bilimsel yeterliliği sağlanmalıdır.<br />
7. Yurtdışında çalışan meslektaşlarımız zorlu çalışma koşullarında,<br />
emeklilik primleri yatırılmadan, maaşlarını kimi zaman<br />
geç alarak, kimi zaman alamayarak çalışmakta, ayrıca<br />
çalıştığı ülkedeki mühendislere göre daha ucuz iş gücü olarak<br />
görülmektedirler. Maaşlarını alamadan ülkeye dönen<br />
çok sayıda meslektaşımız bulunmaktadır. Döndüklerinde<br />
ise hiçbir hak talep edememektedirler.<br />
Yurt dışında çalışan meslektaşlarımızın kötü çalışma koşullarına<br />
karşı önlem alınmalı, çalışma bakanlığı ve odamız uygulamaları<br />
takip ve kontrol etme konusunda yetkilendirilmelidir.<br />
8. Kadın meslektaşlarımız; doğum vb. nedenlerle işten çıkarılmakta;<br />
bebek bakımı ve emzirme gibi yasal izin dönemlerinde<br />
işveren keyfi uygulamalarla maaş kesintisine giderek<br />
kadın meslektaşlarımızı hak gaspına uğratmaktadır.<br />
Yasalarda bulunan anne ve baba için ücretli doğum izni ve<br />
emzirme izninin ihtiyaçlara göre arttırılmasını, kadınların doğum<br />
izni sırasındaki ücretlerinin ve primlerinin tam ve eksiksiz<br />
ödenmesini istiyoruz.<br />
9. Kamu kurum ve kuruluşlarında mühendis istihdamı, tayin<br />
ve terfileri, politik ve benzeri etkilerden arındırılarak ehliyet<br />
ve liyakat ölçülerinde açık, şeffaf ve denetlenebilir bir<br />
sistem oluşturulmalıdır.<br />
10. Tüm bu taleplerimizin takibi ve denetlenmesi için, biz<br />
inşaat mühendislerinin tek örgütlü gücü olan odamıza gerekli<br />
yetki ve sorumlulukların verilmesini, mesleğimizi ve<br />
meslektaşlarımızı ilgilendiren yasa ve diğer konuların karar<br />
süreçlerinde odamızın da içinde bulunduğu demokratik<br />
katılım mekanizmalarının oluşturulmasını istiyoruz.<br />
“GÜVENCELİ İŞ, GÜVENLİ GELECEK İSTİYORUZ” KAMPANYA-<br />
SINA DESTEK OLMAK İÇİN http://www.guvenceliisguvenligelecek.org/<br />
adresindeki imza formunu doldurmanızı rica<br />
ederiz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 17
İMO’dan<br />
JAPONYA’DAKİ FELAKETTEN TÜRKİYE’YE DERSLER<br />
Japonyada meydana gelen deprem, tsunami ve nükleer patlamalar nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan<br />
değerlendirme. 17 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong><br />
Bir haftaya yakın bir süredir, Japonya’da yaşanmakta<br />
olan katmerli felaketi dehşet ve ibretle izlemekteyiz.<br />
Neler oluyor Japonya’da? Önce çok büyük bir deprem,<br />
ardından deprem etkisiyle oluşan tsunami, onun da arkasından<br />
biribirini izleyen nükleer santral patlamaları.<br />
Japonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük felaketini<br />
yaşıyor. Dünya, gelişmeleri kaygı içinde izliyor.<br />
Deprem ve tsunami yapacağını yaptı ve artık duruldu<br />
sayılır. Ama nükleer tehlike hala sürüyor. Böyle bir gelişmenin<br />
yalnızca Japonya için değil, bölgedeki diğer<br />
ülkeler ve hatta dünyanın önemli bir bölümü için yaratabileceği<br />
tehlikeler biliniyor.<br />
Japonya depremi birkaç nedenle öğretici, ders verici<br />
özellikler taşıyor. Türkiye’nin de bu olaylardan pek çok<br />
ders çıkarması gerektiği herkes tarafından biliniyor.<br />
Oysa önlemler sınırlı ve yetersiz. İnşaat Mühendisleri<br />
Odası’nın Japonya felaketine bakışı ile Türkiye’deki duruma<br />
ilişkin düşünceleri bu yazıda kısaca özetlenmektedir.<br />
Deprem Boyutu<br />
Japonya’nın Kuzey Doğusundaki Tohoku Bölgesi açıklarında<br />
kıyıdan 130 km uzakta 11 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> taihinde Greenwich<br />
saati ile 05:46’da (yerel saatle 14:46) 9.0 büyüklüğünde<br />
bir deprem meydana gelmiştir. Deprem merkezi<br />
38.322°N, 142.369°E koordinatlarında olup odak derinliği<br />
24 km. dir. Japonya Meteoroloji Ajansı tarafından Taiheiyou<br />
olarak isimlendirilen deprem, Japonyanın Kuzey<br />
dogu kentlerinde hasara yol açmış, deprem merkezinden<br />
350 km güneydeki başkent Tokyo’da da şiddetli hissedilmiştir.<br />
Deprem sonrası, derin denizde 15 metreden<br />
yüksek genlikte ve yaklaşık 1 saat peryodunda oluşan<br />
tsunami dalgaları en yakın kıyıya yaklaşık 25 dakikada<br />
ulaşmıştır.<br />
Japonya açıklarında gerçekleşen bu deprem, yeryüzünde<br />
bugüne kadar kayda girmiş en büyük beş depremden<br />
birisidir.<br />
Bu olayı, ardından gelen diğer felaketlerden ayırmak elbette<br />
olanaklı değil. Ama depremi izleyen ve tsunaminin<br />
etkili olmasından önceki kısa süre içinde Japonya’dan<br />
yansıyan görüntüler, depremin etkileri hakkında bir fikir<br />
verebiliyor.<br />
Bu yansımalar, Japonya’daki yapıların bu çok büyük deprem<br />
karşısında oldukça başarılı bir sınav verdiğini, yapısal<br />
hasarın ve buna bağlı can kaybının oldukça düşük bir<br />
düzeyde kaldığını gösteriyor. Televizyondaki görüntüler<br />
ve görgü tanıklarının ifadelerinden, yapılarda önemli<br />
ötelenmeler oluştuğunu, ama aşırı bir hasar oluşmadığını<br />
söylemek mümkün. Bu bağlamda, Japonya’da yapıların<br />
deprem güvenli yapılar olduğu söylenebilir.<br />
Büyük depremden bir hafta kadar önce yine Japonya’da<br />
gerçekleşen 7,2 veya 7,3 büyüklüğündeki deprem bu<br />
düşünceyi doğrulamaktadır. Can kaybı olmaksızın ve<br />
kayda değer bir yapısal hasar görülmeksizin atlatılan<br />
bu deprem, sıradan bir doğa olayı olarak, yalnızca birkaç<br />
gün haber bültenlerinde yer bulabilmişti. Dikkat<br />
edilirse, önemsenmeden geçiştirilen bu depremin büyüklüğü,<br />
ülkemizin karabasanı olan ve gerçekleştiğinde<br />
büyük bir felakete yol açacağı, ellibinler düzeyinde can<br />
kaybı oluşturacağı bilinen olası İstanbul depreminin olası<br />
büyüklüğü kadardır.<br />
Japonya depremi bize bilim ve tekniğin doğru kullanılmasıyla<br />
her zeminde bina yapılabileceğini ve mühendislik<br />
hizmeti alan binaların şiddetli depremlere dayanabileceğini<br />
bir kez daha göstermiştir.<br />
Bu noktada durup bir özdeğerlendirme ve bir özeleştiri<br />
yapmak gereklidir.<br />
Ülkemizde deprem meselesi uzun süre kaderci bir yaklaşımla<br />
doğaüstü güçlerle açıklanmaya çalışılmış, bilim<br />
insanlarının ısrarlı uyarılarına rağmen elle tutulur bir gelişme<br />
sağlanamamıştır.<br />
Ne yazık ki ülkemizde deprem bilinci ancak büyük kayıplara<br />
yol açan yıkıcı depremler yaşandıkça gelişmektedir.<br />
Bu bağlamda yaklaşık 40 000 can kaybına mal olan<br />
1939 Erzincan depremi bir milat olarak kabul edilebilir.<br />
1939 Erzincan depremi ardından adım adım gelişen<br />
deprem yönetmeliği çalışmaları 1975 yönetmeliği ile<br />
somut bir düzeye erişmişse de, bu yönetmeliğin yaygın<br />
biçimde uygulamaya geçirilmesinde başarılı olunamamıştır.<br />
Bugün bir dönüm noktası gibi algılanan 1999<br />
Marmara depreminde görülen aşırı yapı hasarı ve buna<br />
bağlı 20 000’i aşkın can kaybında, 1975 deprem yönetmeliğinin<br />
uygulanamamış olmasının büyük etkisi olduğu<br />
kuşkusuzdur.<br />
Daha da önemlisi, deprem olgusunun artık çok daha iyi<br />
algılandığı, özellikle de olası İstanbul depremi konusunda<br />
somut bilgiler bulunan son 12 yılda, deprem zararlarını<br />
azaltmak adına neler yapıldığı ya da yapılmadığı<br />
konusudur.<br />
Değişik alanlarda yapılması gerekenler ve yapılanlar çok<br />
kısaca gözden geçirilirse şöyle bir özetleme yapılabilir:<br />
Önemsenebilir düzeyde bilimsel çalışmalar yapılmıştır<br />
ve yapılmaktadır. Örneğin, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun<br />
Marmara Denizi içinde kalan bölümü oldukça ayrıntılı<br />
biçimde incelenmiştir. Kuvvetli yer hareketi kayıt sistemleri<br />
geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Elde edilen<br />
ve edilecek olan verilerin uygulamaya ışık tutabilecek<br />
nitelikte olduğu kesindir, ama bu ışık henüz yeterince<br />
değerlendirilebilmiş değildir. Mevcut yapıların deprem<br />
güçlendirmesine yönelik uygulanabilir nitelikte teknikler<br />
geliştirilmiş ve yönetmeliğe yansıtılmıştır, ama henüz<br />
bu yöntemlerin uygulamada yeterince yer aldığı söylenemez.<br />
Bir Deprem Şurası gerçekleştirilmiş, deprem sorunuyla<br />
ilgili pek çok konu, en yüksek düzeyde ele alınarak,<br />
kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmiş ve önemli kararlar<br />
18<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İMO’dan<br />
alınmıştır. Şura kararlarının çok azı hayata geçirilebilmiş<br />
olup büyük çoğunluğu tozlu raflarda unutulmuştur.<br />
Deprem Yönetmeliği yenilenmiş, geliştirilmiş ve kapsamı<br />
genişletilmiştir ve mevcut yapıların güçlendirilmesine<br />
ilişkin yeni bir bölüm eklenmiştir.<br />
Köprü, okul, hastahane gibi kullanım öncelikli ve acilen<br />
güçlendirilmesi gereken yapıların deprem için güçlendirilmesi<br />
konusu değişik düzeylerde ele alınmışsa da bu<br />
konuda yeterli bir ilerleme sağlanamamıştır.<br />
1999 Marmara depremi sonrasında başta İstanbul olmak<br />
üzere deprem bölgelerinde yaşayan özel mülk<br />
sahiplerinin birçoğu yapılarının deprem güvenliği kaygısına<br />
bir süre düşmüş ve bir değerlendirme yaptırmak<br />
ve gerekiyorsa binalarını güçlendirmek için girişimlerde<br />
bulunmuşlarsa da, bir bölümü olanaksızlık nedeniyle girişimlerinden<br />
vazgeçmiş, bir bölümü ehil olmayan kişilerce<br />
yanlış yönlendirilmiş, bir bölümü de işi kaderciliğe<br />
dökerek bu konuyu unutmayı tercih etmiştir.<br />
Japonya olayında gördüklerimizden ders alarak, kendimize<br />
bir özeleştiri çerçevesinden baktığımızda, başladığımız<br />
birçok işi tamamlayamadığımızı, son oniki yılda<br />
yapabildiklerimizin bir arpa boyundan öteye geçmediğini<br />
söyleyebiliriz.<br />
Tsunami Boyutu ve Nükleer Santrallerde yarattığı etki<br />
Japonya’ da deprem güvenli yapılaşma sonucu, depremin<br />
oluşturduğu salınımlar kayda değer bir hasar oluşmamakla<br />
beraber, deprem nedeniyle oluşan tsunami ne<br />
yazık ki ciddi hasarlar oluşturmuş, binlerce can kaybına,<br />
nükleer santrallerde oluşturduğu hasar nedeniyle de bir<br />
çevre feleketine neden olmuştur.<br />
Bölgede tarih boyunca bilinen en büyük tsunami, 869<br />
yılında meydana gelen “Jogan tsunamisi”dir. Elde edilen<br />
bilgiler o tarihteki tsunaminin, kıyıdan 4 km uzakta bulunan<br />
Tagajo kalesine kadar ulaştığını, 1000 kadar can<br />
kaybı yarattığını göstermektedir. Ancak yaşanan deprem<br />
ve tsunaminin, Jogan deprem ve tsunamisinden<br />
çok daha büyük olduğu görülmüştür.<br />
Kıyılara ulaşan dev tsunami dalgaları koruyucu duvarları<br />
aşarak kıyı alanlarında 4-5 km kadar ilerlemiş, nehir ağızlarından<br />
giren okyanus suları ise nehir boyunca kıyıdan<br />
10 km uzaklığa kadar ulaşmıştır. Dalgalar, Japonyanın<br />
kuzey doğu kıyılarında birçok yerde, altyapı ve binaları<br />
yıkarak sürüklemiştir. Bölgenin genel yapı düzeni tek<br />
ya da iki katlı hafif ahşap yapı tipi olduğundan, kuvvetli<br />
akıntılarla karada ilerleyen dalgaların etkisi tamamen<br />
yıkıcı olmuştur. Ancak beton yapılardaki hasarın ahşap<br />
yapılara göre çok daha az olduğu gözlenmiştir.<br />
Ülkemizde bu boyutta bir tsunaminin gerçekleşme olasılığı<br />
düşük olmakla birlikte kıyı kentlerimizde yoğun<br />
bir kıyı yapılaşması bulunmaktadır. Bu yapılar olası bir<br />
depremde – Değirmendere örneğinde olduğu gibi- ağır<br />
hasar görebilecektir.<br />
Bu acı kayıplara ek olarak Fukushima Nükleer Santralinde<br />
soğutma sisteminin hasar görmesi ve yedek sistemlerin<br />
de etkilenmesi nedeniyle zorunlu soğutmanın<br />
sağlanamamasından dolayı oluşan aşırı ısınma önlenememiş,<br />
bunun sonucunda depremle başlayan ve tsunami<br />
ile devam eden doğal afetler dizisine, insan etkisi ile<br />
ortaya çıkan radyoaktif sızıntıya bağlı nükleer felaket de<br />
eklenmiştir.<br />
Nükleer santraller her zaman nükleer tehlike potansiyeli<br />
taşımakta, yapımında ve işletilmesinde yapılacak<br />
en küçük bir hata bile, telafi edilmesi mümkün olmayan<br />
sonuçlara yol açabilmektedir. Japonya gibi güvenli yapı<br />
üretiminde ileri düzeyde bir ülke bile nükleer patlamaya<br />
engel olamamış ve insanlığı gelecek tehlikesiyle baş<br />
başa bırakmıştır.<br />
Ülkemizde de yaşanabilecek olası doğal afetler ve depremler<br />
gözüne alındığında, yapılması planlanan nükleer<br />
santrallerin oluşturacağı riskin ne kadar büyük olduğu<br />
geçmişte Çernobil bugün Japonya örnekleriyle sabittir.<br />
Buna rağmen bu konuda ısrar edilmesi en hafif ifadesiyle<br />
falakete davetiye çıkarmaktır.<br />
Eğitim Boyutu<br />
Depremin oluşturacağı risklerin azaltılması çalışmalarının<br />
en önemli boyutlarından biri de eğitimdir. Yurttaşların<br />
depreme hazırlıklı olmalarını, deprem sırasında<br />
ve sonrasında doğru davranışlar içinde olmalarını sağlamaya<br />
yönelik eğitim çalışmalarının Japonya’da uzun<br />
süredenberi özenle yürütüldüğü bilinmektedir. Japon<br />
halkının bu büyük felaketler dizisi karşısındaki tutum<br />
ve davranışı, bütün dünya tarafından takdir ve hayretle<br />
izlenmektedir.<br />
Yaşamakta oldukları büyük sorun ve sıkıntılara rağmen,<br />
çocuğundan yaşlısına insanların hiç birinde aşırı duygusal<br />
tepki görülmemekte, tam tersine insanların yüzlerinde<br />
bu doğa olaylarının getirdiği sorunları aşma azmi ve<br />
kararlılığı izlenmektedir. Japon insanı yaşadığı felaketler<br />
karşısında soğukkanlılığını kaybetmemiş, düzene ve<br />
kurallara gerektiği gibi uymayı sürdürmüş, birbirinin<br />
hakkına saygı gösterip her konuda sırasını beklemiş,<br />
her konuda payına razı olup yolsuzluklara sapmamış,<br />
varolan karışık durumdan yararlanıp talan girişiminde<br />
bulunmamıştır.<br />
Bu örnek davranış biçiminin ortaya çıkmasında, elbette<br />
Japon kültürünün, gelenek ve göreneklerinin katkısı<br />
önemli bir yer tutmaktadır, ama okulda, ailede, televizyonda,<br />
radyoda aralıksız biçimde sürdürülen depreme<br />
hazırlıklı olma eğitiminin de büyük bir payı bulunduğu<br />
kuşkusuzdur.<br />
Ancak Japon toplumunun bu sağduyulu yaklaşımında<br />
en önemli etmenin Japonya’daki yapıların deprem gerçeği<br />
gözönüne alınarak üretilmiş olması ve deprem güvenli<br />
yapılaşmaya ilişkin her tür tedbirin aldığına ilişkin<br />
güven ve inanç duygusu olduğu da gözden kaçırılmamalıdır<br />
ki, yaşananlar bu güveni haksız çıkarmamıştır.<br />
Bu noktada bir kez daha Türk toplumuna dönerek bir<br />
özeleştiri yapmakta yarar vardır.<br />
Başta siyasi erk olmak üzere hiç bir düzeyde depreme<br />
hazırlıklı olma konusunda önlem alınmayan ülkemizde<br />
Türkiye insanı, bu durumlarda ya depremi bir doğa olayı<br />
olarak değil, tanrısal bir ceza olarak algılayıp, çaresizlik<br />
içinde boynunu büküp oturmakta, acılarını yüreğine gömüp<br />
tam bir eylemsizlik içine girmekte, ya da kontolsüz<br />
bir öfkeye kapılıp aşırı duygusal davranışlar sergilemektedir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 19
İMO’dan<br />
Bu davranış biçiminin ortaya çıkmasında da kültürel ve<br />
ekonomik yetersizlik faktörleri kuşkusuz etkili olmaktadır.<br />
Bununla birlikte, eğitim eksikliğinin rolü de yadsınamayacak<br />
düzeydedir.<br />
Japonya depremi, toplumsal yaşamın deprem gerçeğini<br />
görerek tanzim edilmesinin, topluma doğa olaylarıyla<br />
iç içe yaşama becerisinin kazandırılmasının ne derece<br />
önemli olduğunu somut olarak göstermiştir.<br />
Son Söz: Tek Çözüm, Topyekûn Seferberlik<br />
Bu yazıda, bir deprem ülkesi olan Japonya ile bir deprem<br />
ülkesi olan Türkiye’nin deprem gerçeğine yaklaşımlarını<br />
karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalıştık.<br />
Sorunları aynı ama yaklaşımları farklı iki ülke…<br />
İnşaat Mühendisleri Odası olarak, ülkemizdeki sorunların<br />
başında gelen kaçak yapılaşma ve imar aflarının<br />
önlenmesi, mevcut yapı stokunda güçlendirme çalışmalarının<br />
tamamlanması, özel konut ve kamu binalarının<br />
deprem güvenli inşa edilmesi doğrultusunda hızlı<br />
adımlar atılması gerektiğini, tüm bunların yapılabilmesi<br />
için ise imar, yapı denetim, belediye kanunu ve benzeri<br />
kanunlarda bir an önce köklü değişikliklere gidilmesi<br />
doğrultusundaki görüşlerimizi her platformda kamuoyuyla<br />
paylaşıyoruz.<br />
Biz biliyoruz ki; sorun çözümsüz değil. Güvenli yaşanabilir<br />
kentler yaratmak mümkün. Önemli olan çözmeye<br />
niyet etmek.<br />
Tıpkı Japonya gibi…<br />
657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA<br />
İLİŞKİN TMMOB GÖRÜŞÜ<br />
TMMOB’nin üyelerinin önemli bir kısmını oluşturan kamuda çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarını etkileyecek,<br />
memurların özlük haklarını ve çalışma koşullarını düzenleyen ve Torba Yasa içerisinde getirilen 657 Sayılı Devlet<br />
Memurları Kanunu’ndaki değişikliklere ilişkin TMMOB görüşü ekte bilgilerinize sunulmaktadır.<br />
GENEL<br />
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören<br />
hükümlerin yer aldığı tasarı kamuoyunda torba yasa<br />
olarak adlandırılan ve 29 Kasım 2010 tarihinde "Bazı Alacakların<br />
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve<br />
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve<br />
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Kanun Tasarısı" adı altında TBMM Başkanlığına sunulan<br />
kanun tasarısıdır.<br />
Söz konusu torba yasa tasarısı TBMM Başkanlığı‘na sunulduğu<br />
şekli ile 112 madde iken Plan Bütçe Komisyonu‘ndan<br />
çıktığı şeklinde 224 madde haline gelmiştir.<br />
Torba Yasa Tasarısı 5 kısımdan oluşmaktadır. Tasarının ilk<br />
dört kısmı Bazı Alacakların Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar<br />
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu üzerindeki değişiklik<br />
maddelerini içermekte, 5. Kısımdan itibaren ise bazı<br />
kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına<br />
dair maddeler yer almaktadır.<br />
EMEK ALANINI DÜZENLEYEN YASALARDA DEĞİŞİKLİKLER<br />
Onlarca yasada değişiklik hükümleri içeren ve temel olarak<br />
emek alanını emekçiler aleyhine düzenleyen "biraz iyi,<br />
çokça kötü" olan düzenlemelerin aynı torba içinde değerlendirilmesi<br />
yöntemi AKP Hükümetince Anayasa paketi<br />
oylamasında da uygulanmıştır. Bu açıdan bakıldığında torba<br />
yasaya yönelik olumsuz eleştirilerin "birkaç iyi madde"<br />
üzerinden savunulması işin özünü unutturmaya dönüktür.<br />
Torba Yasa Tasarısı ile; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel<br />
Sağlık Sigortası Kanunu; 4857 Sayılı İş Kanunu; 657 Sayılı<br />
Devlet Memurları Kanunu; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları<br />
Hakkında Kanun vb. gibi pek çok kanunda yapılan<br />
düzenlemelerle, emekçiler mevcut durumlarından çok<br />
daha kötü ve geri düzenlemelerle karşı karşıya kalmaktadır.<br />
Asgari ücretlilerin yaş sınırının yükseltilmesi, kısmi süreli<br />
çalışanların primlerini cebinden tamamlamak zorunda<br />
olması, stajyer çalıştırma üzerinden ucuz emek sömürüsünün<br />
önünün açılması, kısa çalışma ödeneğinin süresi ve<br />
kapsamının genişletilmesi, işsizlik fonunun yıllık gelirinin<br />
yarısına Bakanlar Kurulu‘nun el koyup işverenlere istihdam<br />
teşviki olarak vermesi gibi emekçi sınıfların aleyhine düzenlemeler<br />
torba yasa tasarısında yer almıştır.<br />
4857 sayılı kanunda; çağrılı çalışma, parça başına çalışma,<br />
sözleşmelilik, deneme süreli iş akitlerinin uzatılması, geçici<br />
çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması gibi düzenlemelerle<br />
esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerini çalışma<br />
yaşamının esası haline getiren torba yasa tasarısı 657 sayılı<br />
Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören hükümleri<br />
ile birlikte bütün olarak değerlendirildiğinde emek alanına<br />
topyekûn bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.<br />
657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU‘NDA DEĞİŞİKLİK<br />
1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 236 madde<br />
ve ekinde yer alan iptal ve ihdas edilen kadroların gösterildiği<br />
tablolarla 94 sayfalık bir metindir. 657 sayılı Devlet<br />
Memurları Kanunu, devlet personel istihdamına ilişkin<br />
hükümler taşımasının yanı sıra Anayasa‘da "Siyasal Haklar<br />
ve Ödevler" içerisinde sayılan "Kamu Hizmetlerine Girme<br />
Hakkı"nın hayata geçirilmesinin en önemli aracı olması niteliğiyle<br />
temel kanun özelliği taşımaktadır.<br />
AKP Hükümetlerince, Ağustos 2004 ve Ekim 2005‘de Kamu<br />
Personeli Kanun Tasarısı, Ağustos 2006‘da Devlet Memurları<br />
Kanun Tasarısı adı altında hazırlanan taslaklarla 657<br />
sayılı Yasa‘yı değiştirmek amacıyla farklı girişimlerde bulunulmuştur.<br />
AKP Hükümetince 2010 yılı içerisinde de 657 sayılı Devlet<br />
Memurları Kanununda Değişiklik yapılmasına ilişkin hükümler<br />
taşıyan iki tasarı hazırlanmıştır.<br />
20<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
TMMOB’den<br />
Bunlardan ilki "Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve<br />
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Kanun Tasarısı" adı altında 9 Haziran 2010 tarihinde<br />
TBMM Başkanlığı‘na sunulan tasarı taslağıdır. Bu tasarı taslağı<br />
"TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu"na gönderilmiş ancak<br />
Komisyon gündemine girmemiştir.<br />
29 Kasım 2010 tarihinde TBMM Başkanlığı‘na sunulan ve<br />
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik yapılmasını<br />
da içeren ikinci tasarı "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası<br />
Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" adını<br />
taşımaktadır. İki tasarı birlikte incelendiğinde 9 Haziran<br />
tasarısı ile 29 Kasım tasarısının 675 sayılı Devlet Memurları<br />
Kanunu‘nda değişiklik öngören maddelerinde bir farklılık<br />
olmadığı görülmektedir. Yani 9 Haziran tasarısı 29 Kasım<br />
tasarısının içerisine madde numaralarında meydana gelen<br />
değişiklikler haricinde, madde ve gerekçeleri ile aynen işlenmiştir.<br />
29 Kasım 2010 tarihli tasarıya ilişkin olarak "Plan Bütçe<br />
Komisyonu" alt komisyonu tarafından yapılan değerlendirme<br />
sonucunda hazırlanan metin incelendiğinde, 657<br />
sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören<br />
hükümlerde alt komisyon tarafından, öngörülerin genel<br />
yapısında farklılık yaratacak bir değişiklik yapılmadığı görülmektedir.<br />
Ancak "Plan Bütçe Komisyonu"nda yapılan<br />
değerlendirme sonucunda hazırlanan "Plan Bütçe Komisyonu"<br />
metninde, tasarının devlet personel istihdamına ilişkin<br />
temel hedefine ulaşmasının bir aracı olarak değerlendirilebilecek<br />
ve uygulanması ile tüm bakanlıklar sisteminin<br />
kariyer esasından koparılıp norm-kadro ya da iş sınıflaması<br />
esasına doğru dönüştürülmesini; istihdamda, kariyer ilkesinin<br />
öngördüğü "kamu hizmetine en alt basamaktan girip<br />
en üst düzey yönetime doğru yükselme" felsefesi yerine<br />
istihdamda sözleşmelilik düzeni getirilmesini; buna bağlı<br />
olarak, "kurum bazlı", "yöneticilik yasaklı", "güvencesiz" istihdama<br />
geçişin yasal dayanağını oluşturacak "uzmanlık"<br />
sistemine ilişkin hükümler tasarıdan çıkarılmıştır. Bununla<br />
birlikte söz konusu değişiklikleri önceleyen hükümler tasarıdaki<br />
yerlerini korumuştur.<br />
"Plan Bütçe Komisyonu"ndan geçtiği halinde tasarı genel<br />
olarak incelendiğinde, önceki girişimlerle yapılmaya çalışılan<br />
657 Sayılı Kanun‘un topyekun değiştirilmesinden<br />
vazgeçilmekle birlikte hedefe yönelik planın "parçalar<br />
halinde" hüküm değişiklikleriyle yürürlüğe konulmasına<br />
karar verildiği görülmektedir. Hedefin önemli araçlarından<br />
birini teşkil eden "uzmanlık" sistemine ilişkin hükümlerin<br />
tasarının içerisinden çıkarılması da -TBMM‘de görüşmeler<br />
sürecinde önergelerle dâhil edilip edilmeyeceği bilinmemekle<br />
birlikte- parça başı çalışmanın bir göstergesi olarak<br />
değerlendirilmelidir.<br />
Torba yasa tasarısının devlet personel istihdamında değişiklik<br />
öngören hükümlerinin hedefi, tasarı gerekçesinde<br />
yer alan " memur sendikaları, sivil toplum kuruluşları ve<br />
çalışanların makul ve uygun görülen isteklerini karşılamak"<br />
değil, küresel kapitalizmin neo-liberal politikaları ile<br />
belirlenen noktaya ulaşmaktır. Buna göre tasarının hedefi<br />
"sosyal devleti" değil "düzenleyici devleti" destekleyen bir<br />
bürokratik yapının oluşturulmasıdır.<br />
Buna bağlı olarak tasarıda; 657 sayılı Devlet Memurları<br />
Kanunu‘nda değişiklik öngören hükümlerle, (1) "Kamu<br />
hizmeti" ortadan kaldırılarak, her vatandaşın "siyasal hakkı"<br />
olan kamu hizmetine girme hakkı yok edilmektedir. (2)<br />
Anayasa‘da değiştirilemez hükümlerden biri olan "sosyal<br />
devlet ilkesi"nin en temel mekanizması ortadan kaldırılmaktadır.<br />
(3) Günümüzde sayısı 3 milyonu bulan kamu<br />
personelinin "iş güvenceli kariyeri" tehdit edilmektedir.<br />
İzin hakları, kadın ve özürlü çalışma koşullarında yapılan<br />
iyileştirmeler v.b. verilen ödünler tasarının gerçek hedefinin<br />
gizlenmesi ve tasarı lehine bir kamuoyu oluşturulmasında<br />
kullanılacak araçlar olarak tasarıda yerini almıştır.<br />
Bu maddeler dışarıda bırakıldığında torba yasa tasarısında<br />
yer alan 657 Sayılı Kanun‘da değişiklik öngören hükümlerle<br />
Devlet Personeli İstihdam Rejiminde;<br />
1- Siyasal iktidarın "kadro kaldırma yetkisini" sık ve yaygın<br />
olarak kullanabilmesine olanak yaratılmakta, temel<br />
memur güvencesi ortadan kaldırılarak, "kadro kaldırma<br />
yetkisi" tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki<br />
olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />
siyasal iktidarın kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca<br />
işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmaktadır.<br />
2- Yöneticilik görevleri için değerlendirme "sicil sistemi"<br />
dışına çıkarılmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl<br />
hizmet yeterli sayılmakta ve bu sürenin hesabında özel kurumlarda<br />
veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />
dikkate alınacağını hükme bağlanmaktadır. Özel sektöre<br />
ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici<br />
olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte, kamu yönetiminin<br />
üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla<br />
gelip gidecek "siyasal kadrolar"a dönüştürülmekte, memuriyet<br />
kariyer sisteminin taşıyıcısı olan "piramidin tepesi"<br />
kariyer sistemine kapanmaktadır.<br />
3- Sicil değerlendirme sistemi ortadan kaldırılmakta, insan<br />
doğasının bencil, çıkarcı, tembel bir varlık olduğu kabulüne<br />
ve çalışma adı verilen şeyin bireysel doyumdan ibaret<br />
olduğu görüşüne dayanan liberal değerler üzerinde yükselen<br />
ödüllendirme-cezalandırma ekseninde performans<br />
değerlendirme sistemi kurulmaktadır. Kolektif bir iş olan<br />
kamu hizmetini performans değerlendirme sistemi ile bireysel<br />
rekabete dayalı bir iş haline getiren değişikliklerle<br />
kamu hizmeti kavramının altı boşaltılmaktadır.<br />
SONUÇ<br />
AKP Hükümetince 9 Haziran 2010 tarihinde Meclis<br />
Başkanlığı‘na sunulan "Devlet Memurları Kanunu ile Bazı<br />
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik<br />
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ve bu tasarının 657 sayılı<br />
Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik öngören tüm<br />
hükümlerini içeren ve 29 Kasım 2010 tarihinde Meclis<br />
Başkanlığı‘na sunulan "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası<br />
Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" AKP<br />
Hükümetinin "Personel Rejimine" ilişkin hedefini açıkça<br />
gözler önüne sermektedir. "Plan Bütçe Komisyonu" metninde<br />
söz konusu hükümler içerisinde yer alan "uzmanlık<br />
sistemi" ile ilgili hükümler tasarı metninden çıkarılmakla<br />
birlikte bu tür bir sistemin uygulanmasının yolunu açacak<br />
olan memuriyet güvencelerini kaldıran ve özel sektör şir-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 21
TMMOB’den<br />
ketlerinin istihdam kurallarını içinde barındıran hükümler<br />
tasarıdaki yerlerini korumuştur. Bu anlamda tasarı "Plan<br />
Bütçe Komisyonu"ndan çıktığı hali ile personel rejiminde<br />
kariyer sisteminden kadro sistemine dönüşümünün bir ön<br />
çalışması niteliğine bürünmüştür.<br />
Tasarı, kendi içinde danışma - görüşme - tartışma - direnme<br />
yollarını kapatmakta, iç dengeleme mekanizmaları<br />
olmayan, siyasal iktidarın ve başlıca toplumsal güç odaklarının<br />
vurucu aleti haline gelmiş bir yönetim anlayışını<br />
öngörmektedir.<br />
Tasarıda yer alan hükümlerle üst kademe yöneticilik makamları<br />
siyasal kadroların ve özel sektör aktörlerinin iş görme<br />
yerlerine dönüştürülmektedir. Bunlar, hükümetle gelip<br />
hükümetle gitmekle birlikte, emir-komuta makamlarında<br />
kamu kaynaklarına yön veren ve bütün bir yönetim sistemini<br />
ve personelini yönlendirip değerlendiren kadrolar<br />
olarak iş göreceklerdir. Emirlerinde çalışacak olan personelin<br />
memurluk güvencelerinden yoksun olduğu, bir yandan<br />
disiplin, bir yandan da subjektif kriterlerle "takdire" dayalı<br />
ödüllendirme esaslı performans değerlendirme sistemine<br />
tabi tutulacağı düşünüldüğünde, bu yeni elitin etkilerinin<br />
yalnızca genel politika belirleme ile sınırlı kalmayacağı,<br />
doğrudan uygulamanın ayrıntılarına da uzanacağı açıkça<br />
görülmektedir.<br />
Bu noktada Anayasa‘da "Çalışma Hakkı ve Ödevinin", "Sosyal<br />
ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" ana başlığı altında,<br />
"Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı"nın ise "Siyasal Haklar ve<br />
Ödevler" içerisinde sayıldığının hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.<br />
Bu ayrımın temel felsefesi, kamu adına karar<br />
verenlerin siyasal iktidarın baskılarının yanında farklı çıkar<br />
gruplarına karşı da kamu adına korunması gerekliliğinde<br />
aranmalıdır. Bu niteliği ile kamu hizmetine girme siyasal<br />
bir öz taşımaktadır. Tasarı getirdiği hükümlerle kamu hizmetini<br />
ve bu hizmeti görenleri kamu adına koruma anlayışından<br />
vazgeçildiğine de işaret etmektedir.<br />
Tasarı, kamu hizmetinin ve dolayısıyla kamu yönetimi<br />
örgütlenmesinin kapsamlı ve sürekli tasfiyesini gerçekleştirmek<br />
amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaç, ancak, kamu<br />
personel rejiminin memurluk ve kariyer sisteminden çıkarılmasıyla,<br />
sözleşmelilik ve kadro sistemine geçirilmesiyle<br />
gerçekleştirilebilir.<br />
Öte yandan tasarı, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden<br />
çıkaracak bir nitelikte olması nedeniyle sadece 657 Sayılı<br />
Kanuna tabi çalışanları değil, toplumun tüm emekçi kesimlerini<br />
olumsuz etkileyecek bir özellik taşımaktadır. Bu<br />
nedenle bu tasarıya karşı yürütülecek mücadelenin tüm<br />
emekçilerin ortak mücadelesi haline getirilmesi özel önem<br />
arz etmektedir.<br />
Temel bir kanun niteliğinde olan 657 Sayılı Devlet Memurları<br />
Kanunu‘nun bir çok kanunda değişiklik öngören bir<br />
torba yasa içerisinde, ayrıca birlikte değerlendirildiğinde<br />
toplumsal parçalanma ve çatışmalara neden olabilecek<br />
nitelikteki "vergi affı" ve "emek alanı düzenlemeleri" gibi<br />
hususlarla aynı tasarı içerisinde değerlendirilmesi kabul<br />
edilemez. Bu nedenle öncelikli olarak, kamuoyunda torba<br />
yasa olarak anılan "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu<br />
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde<br />
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" içerisinde yer<br />
alan "Devlet Personel İstihdam Rejimi"nde ve emek alanında<br />
yapılmaya çalışılan değişikliklere ilişkin tüm hükümlerin<br />
tasarıdan çıkarılması ve söz konusu hususların ilgili tüm<br />
emek örgütlerinin de katılımı ile tekrar değerlendirilmesi<br />
gerekmektedir.<br />
TMMOB YEREL KADIN KURULTAYI HAZIRLIK ÇALIŞTAYI<br />
3 NİSAN’DA TEPEKULEDE<br />
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Nisan<br />
ve Mayıs aylarında ulusal ve yerel ölçekte bir dizi kurultay<br />
etkinliğiyle ile kamuoyunun önüne çıkacak. TMMOB<br />
Demokrasi Kurultayı, TMMOB Kadın Kurultayı ve TMMOB<br />
Ücretli Mühendis-Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik<br />
Kurultayı Nisan ve Mayıs aylarında İzmir’de gerçekleştirilecek.<br />
TMMOB Yerel Kadın Kurultayı Hazırlık Çalıştayı 3 Nisan <strong>2011</strong>,<br />
Pazar günü 10.00- 18.00 saatleri arasında Tepekule Kongre<br />
ve Sergi Merkezinde gerçekleştirilecek. Kurultay ise 30 Nisan<br />
<strong>2011</strong> Cumartesi günü yine Tepekule’de gerçekleştirilecek.<br />
Çalıştaya ve Kurultaya TMMOB’ne bağlı odaların kadın üyeleri<br />
Şubelerine isim bildirerek veya sekreteryaya başvurarak<br />
katılım sağlayabilirler. Çalıştayda ele alınacak 4 konu başlığı ve<br />
alt başlıkları şöyle;<br />
Toplumsal Cinsiyet Rolleri / Kadına yönelik şiddet (Aile<br />
içinde / Toplumda Şiddet / Şiddet çeşitleri (Ekonomik, fiziksel,<br />
psikolojik vd. şiddet. ) / Mobbing / Devlet şiddeti (Tutuklu<br />
kadınlar- Kamu çalışanları - Kolluk kuvvetleri şiddeti) /Seks<br />
işçileri / Şiddet ve medya / Demokratik kitle örgütleri ve şiddet<br />
/ Örgüt içi cinsiyet ayrımcılığı sekreteryası)<br />
Kapitalizm ve Kadınlar - Kadın Emeği (Torba yasada kadın<br />
emeğine yönelik uygulamalar / İş yasalarında kadın (Ev işçiliği<br />
- Tarım işçiliği -Sanayi işçiliği - Girişimci kadınlar) / Çalışan<br />
kadına yönelik sosyal politikalar / TMMOB’ta kadın emeğine<br />
yönelik politikalar)<br />
TMMOB’de Kadın Örgütlülüğü (Türkiye’de kadın örgütlülüğü<br />
/ TMMOB’ta kadın örgütlülüğünün gerekliliği / TMMOB<br />
organlarında kadın temsiliyeti / TMMOB içinde kadın çalışma<br />
gruplarının örgütlenme modeli (Tüzük ve Yönetmelikler -<br />
TMMOB Kadın Çalışma Grubu- IKK Kadın Çalışma Grubu –<br />
Kadın öğrenci örgütlenmesi- Pozitif ayrımcılık ve kota)<br />
Kadın ve Demokrasi (Yükselen gericilik ve muhafazakârlaşma<br />
/ Karar ve yönetim mekanizmalarında kadın (Kamuda -Özel<br />
sektörde –Üniversite -Yerel yönetimlerde –Parlamentoda<br />
–Yargıda) / Uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat<br />
uygulamaları / TMMOB ve Demokrasi / Örgüt içi demokrasi<br />
/ Toplumsal cinsiyet eşitliği / Bireysel hak ve özgürlükler /<br />
Anadil)<br />
Kurultay sekreteryası:<br />
Makina Mühendisleri Odası Tel: 463 33 33 / 120- 187<br />
22<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
TMMOB’den<br />
“YAPI MÜTEAHHİTLERİ İLE ŞANTİYE ŞEFLERİNİN KAYITLARI<br />
VE YETKİ BELGELİ USTALAR HAKKINDA YÖNETMELİK”<br />
YARGIYA TAŞINDI<br />
TMMOB, 16 Aralık 2010 tarih ve 27787 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yapı Müteahhitlerinin<br />
Kayıtları ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali ve yürütmenin<br />
durdurulması istemiyle Danıştay’a başvurdu. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı konuya ilişkin<br />
olarak 16 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı.<br />
16 Aralık 2010 tarih ve 27787 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak<br />
yürürlüğe giren Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları ile<br />
Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmeliğin<br />
bazı maddelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması<br />
istemiyle Danıştay‘a başvurduk.<br />
Bilindiği üzere; ülkemizde yapı üretim süreci uzun yıllardır,<br />
geleneksel müteahhitlik anlayışı ile sürdürülmekte ve mühendisler,<br />
mimarlar yapı üretim faaliyetinden uzak tutulmaktadırlar.<br />
Konu ile ilgili yasa ve yöneltmelikler düzenlenirken yapı<br />
üretim sürecinin "tasarım" "uygulama" ve "uygulamanın<br />
denetlenmesi" safhalarının bütünselliği sürekli göz ardı<br />
edilmiştir. Bu eksik yaklaşım sonucunda özellikle binanın<br />
inşa edildiği "uygulama safhası" zincirin en zayıf halkası<br />
olarak ortada bırakılmıştır.<br />
Yapı üretim sürecinin asıl öznesi; binanın inşa edilmesi<br />
sorumluluğunu yüklenen müteahhitlerdir. Bu gerçek herkesçe<br />
bilindiği halde, "müteahhitlik" faaliyetlerinin düzenlenmesinden<br />
sürekli kaçınılmış, bunun yerine ikincil bir faaliyet<br />
olan "yapı denetimi" faaliyeti öne çıkarılmıştır.<br />
Yapı üretim faaliyeti mimar ve mühendisler olmadan sürdürülürken,<br />
bu aşamadaki teknik hizmet boşluğu, yapı<br />
denetim faaliyetinde görev alan mimar ve mühendislerce<br />
doldurulmaya çalışılmıştır. Üstelik bu anlayış, her gün biraz<br />
daha yaklaştığı bilinen yıkıcı bir depremin tehdidine rağmen<br />
devam ettirilmiştir.<br />
Bu politikanın nedeninin, ülkenin olanaksızlıklarından kaynaklanmadığı<br />
kesindir. Çünkü bir yanda üniversitelerden<br />
her yıl binlerce mühendis ve mimar mezun olup, gördükleri<br />
eğitim doğrultusunda hizmet vermek için boşta beklerken,<br />
diğer yanda bol paranın harcandığı, bol makyajlı binlerce<br />
bina, mimar ve mühendis katkısı olmadan yükselmektedir.<br />
Aslında bu çarpıklık yasa koyucu tarafından fark edilerek<br />
17 Aralık 2009‘da İmar Kanunu‘nun 44. maddesinin 1.<br />
fıkrasının (e) bendi değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile "yapı<br />
müteahhitlerinin sahip olmaları gereken asgari eğitim, iş<br />
tecrübesi, teknik donanım, mali durum ve personel şartları<br />
ile niteliklerine ilişkin usul ve esasların" yönetmelikle belirlenmesi<br />
kararlaştırılmıştır. Ancak, 16 Aralık 2010 tarihli Resmi<br />
Gazete‘de yayımlanan "Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları<br />
ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik",<br />
yapıların bundan sonra bir müteahhitçe yapılması<br />
zorunluluğunu getirmekle birlikte, müteahhitlikle ilgili kriterlerinin<br />
hiçbiri yönetmelikte yer almamıştır.<br />
Söz konusu yönetmeliğin 10. maddesinde "şantiye şefliği"<br />
düzenlenmektedir. Ancak şantiye şefi; şantiyede sürekli bulunması<br />
gerekmeyen, 5 ayrı müteahhidin 5 ayrı inşaatında<br />
aynı anda görev alabilen, mühendis veya mimar olmasına<br />
bile gerek duyulmayan, sonuç olarak kâğıt üzerinde imzası<br />
alınan, "olmasa da olur" biçimindeki bir eleman haline indirgenmiştir.<br />
Ayrıca, iş güvenliğinden sorumlu mühendis<br />
görevi de şantiye şeflerine yüklenmiş ve son günlerde sık<br />
sık karşımıza çıkan iş kazalarında görüldüğü gibi zaten sorunlu<br />
olan iş güvenliği alanı bir kez daha ihmal edilmiştir.<br />
Tüm bunların, mevcut özel yapı müteahhitlerini "üzmemek"<br />
için yapıldığı açıktır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,<br />
görünür biçimde çifte standart uygulamaktadır. Kamu yapılarının<br />
inşasını yüklenen müteahhitlere, şantiye şefinin<br />
altında görev yapan mimar, elektrik, makine ve inşaat mühendisliği<br />
vb. uzmanlık dallarından oluşan bir teknik kadro<br />
şart koşulurken, özel yapı müteahhitlerinden aynı teknik<br />
kadro istenmemektedir. Yine benzer biçimde, sırf "denetim<br />
faaliyeti" için yapı denetim kuruluşlarına sayfalar dolusu<br />
kurallar getirip, çeşitli uzmanlıklarda mühendis ve mimar<br />
istihdamı istenirken; Binayı bizzat inşa etme sorumluluğunu<br />
yüklenen özel yapı müteahhitlerinden ise bu düzeyde<br />
bir teknik eleman kadrosu yerine, formalite gereği tek bir<br />
şantiye şefi istenmektedir.<br />
Bu yönetmelikte ayrıca 2. derecedeki teknik elemanların<br />
yetkileri, mühendis ve mimarların mevcut yetkilerini paylaşacak<br />
biçimde genişletilmiş ve 5 katı ve 2000 m2‘yi geçmeyen<br />
yapılarda teknik öğretmenlerin, 1500 m2‘yi geçmeyenlerde<br />
ise teknikerlerin şantiye şefliği yapabilmesine olanak<br />
tanınmıştır.<br />
Böyle bir uygulama; yapıdaki teknik hizmet niteliğinin, var<br />
olanın gerisine düşürülmesi demektir. Oysa ülkemizde binlerce<br />
mimar ve mühendis, kendi istihdam alanında çalışmak<br />
üzere boşta beklemektedir.<br />
Bu durumda yapılması gereken; mevcut müteahhitlik sistemini<br />
korumak olmamalıdır. Doğru olan; yapı üretim faaliyetindeki<br />
teknik hizmet payının ciddi biçimde arttırılmasıdır.<br />
Bu bağlamda; özel yapılarda da müteahhitlik kurumsallaşmalı<br />
ve kamu inşaatlarında olduğu gibi mühendis, mimar<br />
ve teknikerlerin de istihdam edileceği bir statüye kavuşturulmalıdır.<br />
Bu nedenlerle; söz konusu yönetmeliğin, 1, 2, ve 5‘inci<br />
maddeleri ile 10. maddesinin 1, 2, 5, 14 ve 15 fıkralarının<br />
ve 12. fıkrasında geçen "binanın kullanım amacına uygun<br />
olarak" ibaresi ile mühendis veya mimar arasındaki "veya"<br />
ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle<br />
yargıya başvurduk.<br />
Mehmet Soğancı<br />
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 23
TMMOB’den<br />
DİSK, KESK, TMMOB VE TTB`DEN CUMHURBAŞKANLIĞI’NA TORBA<br />
YASA’YLA İLGİLİ RAPOR GÖNDERİLDİ<br />
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB Başkanları, kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması<br />
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik<br />
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hakkında Cumhurbaşkanlığı`ndan bir görüşme talebinde bulundu. Görüşme öncesi<br />
Cumhurbaşkanlığı’na bir ön rapor sunan emek ve meslek örgütleri, yasa tasarısının tüm emek örgütlerinin katılımıyla tekrar<br />
değerlendirilmesi için yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye gönderilmesini istedi.<br />
Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen ön rapor 21.02.<strong>2011</strong><br />
Sayın Abdullah Gül<br />
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı,<br />
İLGİ : TBMM‘de "Torba Yasa" adı altında kabul edilen 6111<br />
sayılı Kanun hk.<br />
Sayın Cumhurbaşkanı,<br />
29 Kasım 2010 tarihinde TBMM‘ye sunulan "Bazı Alacakların<br />
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel<br />
Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun<br />
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair<br />
Kanun Tasarısı" ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel<br />
Sağlık Sigortası Kanunu; 4857 Sayılı İş Kanunu; 657 Sayılı<br />
Devlet Memurları Kanunu; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları<br />
Hakkında Kanun gibi pek çok alanı düzenleyen<br />
kanunlarda önemli değişiklikler gündeme getirilmiştir.<br />
Toplam 113 madde olarak TBMM‘ye sunulan tasarı, TBMM<br />
Plan ve Bütçe Komisyonunun Alt Komisyon çalışmalarında<br />
iktidar tarafından verilen önergelerle daha da genişleyerek<br />
toplam 224 maddelik bir tasarıya dönüşmüştür.<br />
Gerekçeleriyle 200 sayfaya yaklaşan bu değişiklik tasarısı<br />
12 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde TBMM‘de yasalaşmıştır.<br />
Büyük oranda emek alanını ilgilendiren bu düzenlemelere<br />
ilişkin olarak, 4857 sayılı İş Kanununun Üçlü Danışma<br />
Kurulu başlığını taşıyan 114. maddesine göre, çalışma<br />
barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma<br />
hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının<br />
izlenmesi amacıyla hükümet, işçi ve işveren konfederasyonları<br />
arasında etkin danışmayı sağlamak üzere üçlü<br />
temsile dayalı olarak kurulmuş bulunan Üçlü Danışma<br />
Kurulu‘nun hiç bilgilendirilmemesi; taslakların konfederasyonlara,<br />
meslek örgütlerine gönderilip görüşlerinin<br />
bile alınmaması manidar olduğu kadar, ülkemizin taraf olduğu<br />
Üçlü Danışmaya İlişkin 144 Sayılı ILO Sözleşmesi‘ne<br />
ve sosyal diyaloga aykırıdır.<br />
Torba yasadaki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda<br />
değişiklikleri düzenleyen maddelere ilişkin de aynı süreç<br />
işletilerek Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısı da<br />
dahil hiçbir aşamada konfederasyonlara bilgi verilmemiş,<br />
görüş istenmemiştir.<br />
Toplumun büyük bir bölümünü yakından ilgilendiren bu<br />
düzenlemeler Anayasa değişikliklerinde, bu tür konuların<br />
görüşüleceği yer olarak, büyük bir iddia ile Anayasal<br />
bir kurum haline getirilen Ekonomik Sosyal Konsey‘in de<br />
gündemine getirilmemiştir.<br />
Bu durum, katılımcılık ve sosyal diyalog konusunda dile<br />
getirilen iddialarla çelişmektedir. Bunun sonucu olarak<br />
ortaya çıkan taslak, büyük oranda sermaye kesimlerinin<br />
beklentilerini yansıtan bir öze sahiptir.<br />
Özellikle, ulusal istihdam strateji belgesi çalışmaları kapsamında<br />
sermaye kesimleri tarafından dile getirilen, asgari<br />
ücretin düşürülmesi, esnekliğin yaygınlaştırılması<br />
gibi öneriler, taslakta kendisine yer bulmuştur. Taslağın<br />
özellikle gençlerin istihdamının teşvik edilmesi amacı ile<br />
oluşturulduğu iddia edilen düzenlemeleri, gençlerin açık<br />
sömürüsü üzerine inşa edilen bir büyüme modelinin taşlarını<br />
döşemekte ve vicdanları rahatsız etmektedir.<br />
Kanun ile Türkiye‘nin en büyük sorunu haline gelen işsizliğin<br />
çözümüne yönelik, emek kesiminin taleplerine karşı<br />
sessiz ve duyarsız kalınırken, işsizliğin temel sorumlusu<br />
olan ve kriz döneminde hükümetin bile tepkisini çeken<br />
işveren çevrelerinin talepleri bir emir olarak kabul edilmektedir.<br />
Kanun ile stajyerlik adı altında işe yeni giren işçilerin daha<br />
fazla sömürülmesine olanak tanıyan düzenlemeler genişletilmektedir.<br />
Bir yandan Meslek Yüksek Okulları da stajyer<br />
sömürüsü kapsamına alınırken, diğer yandan stajyerlik<br />
için uygulanan asgari ücret 229 TL‘den 178 TL‘ye çekilmektedir.<br />
Bilindiği gibi aday çırak ve öğrencilere ödenecek<br />
ücretler her türlü vergiden müstesnadır. Stajyer çalıştıran<br />
iş yerleri için çalıştırılması gerek işçi sayısı sınırı 20‘den,<br />
5‘e çekilmekte, böylelikle denetimin en az olduğu alanlar<br />
stajyer sömürüsüne açılmaktadır. Yani bir yandan ucuz<br />
emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması<br />
genişletilmekte diğer yandan ise ödenecek ücretler düşürülmektedir.<br />
Kısa çalışma ödeneğinin genel ekonomik krizler yanında<br />
sektörel ve bölgesel krizlerde uygulanabilmesine imkân<br />
tanınmaktadır. Böylelikle işçilerin ücretlerinin, işsizlik fonundan<br />
karşılanması yaygınlaşacaktır. Sermayedar, işçi<br />
çalıştıracak ama "kriz koşullarında", karşılığını daha sonra<br />
fona geri ödemeksizin, çalıştırdığı işçinin ücreti işsizlik fonundan<br />
karşılanacaktır.<br />
Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 91. maddesine eklenen<br />
bir fıkra ile iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan<br />
bireysel alacaklara ilişkin şikayetlerin Çalışma ve Sosyal<br />
Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüklerinde görevli memurlarca<br />
yapılmasının önü açılmakta; Hükümet yönetmelik<br />
değişikliği ile yapmak isteyip, Danıştay engeline takılan<br />
değişikliği yasa yoluyla yapmak istemektedir. Uzmanlık<br />
isteyen denetim ve inceleme görevinin vasıfsız düz memurlar<br />
eliyle yaptırılmak istenmesinin hukuka ve çalışma<br />
yaşamının gereklerine uymadığı açıktır.<br />
Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 92. maddesinde yapılan<br />
değişiklikle, "...İş müfettişi tarafından düzenlenen<br />
raporların ve tutulan tutanakların işçi alacaklarına ilişkin<br />
kısımlarına karşı taraflarca on beş gün içerisinde yetkili iş<br />
24<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
TMMOB’den<br />
mahkemesine itiraz edilebilir. Süresinde itiraz edilmemesi<br />
veya iş mahkemesince itirazın reddine karar verilmesi<br />
halinde raporda veya tutanakta belirtilen alacak kesinleşir..."<br />
hükmü getirilmekte olup, bu hükümde yer alan kısa<br />
itiraz süresi nedeniyle hak kayıplarının yaşanacağı açıktır.<br />
Bu düzenleme, hem hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmakta<br />
hem de ücretlere uygulanan 5 yıllık dava zamanaşımını<br />
ortadan kaldırmaktadır. Zira, işçilerin alacakları,<br />
işverenlerin, yanlı veya eksik belge vermesi nedeniyle eksik<br />
ve yanlış hesaplanabileceği gibi, çalışma süresi, ücretin<br />
miktarı vb. tartışmalı hususların bulunduğu ve bir yargılama<br />
sonucunda ispatlanabilecek durumlarda bir işçinin<br />
15 gün içinde İş Mahkemesine itiraz etmemesi halinde, bu<br />
eksik ve yanlış hesap kesinleşecek, işçiler mağdur olacaktır.<br />
Yine Kanun ile İl özel idareleri veya belediyelerin (bağlı<br />
kuruluşları hariç) sürekli işçi kadrolarında çalışan "ihtiyaç<br />
fazlası" işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel<br />
Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına<br />
atanması gündeme getirilmektedir. Bu düzenleme<br />
on binlerce belediye işçisi açısından ciddi sorunlar yaratacaktır.<br />
"İhtiyaç fazlası" tanımlamasının hangi kriterlere<br />
dayandırılacağının belirsiz olması, kişilerin rızası dışında<br />
bu düzenlemenin hayata geçirilmeye çalışılması, kişi<br />
hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelmektedir. Aynı<br />
zamanda ataması tekemmül ettirilen işçiler, çalıştıkları<br />
kurumlarınca atama emirlerinin tebliğini izleyen günden<br />
itibaren beş iş günü içinde yeni görevlerine başlamak<br />
zorundadırlar. Bu süre içinde yeni kurumunda işe başlamayan<br />
işçilerin atamaları iptal edilmektedir. Bu düzenleme,<br />
çalışma özgürlüğünün içinin boşaltılmasıdır. Çalışma<br />
özgürlüğü, her halükarda bir işte istihdam edilmek değil,<br />
kişinin iradesi ve istediği, sevdiği bir işi yapması anlamına<br />
gelmektedir. Kişinin iradesi dışlanarak konumunun değiştirilmesi,<br />
insanlık dışı bir uygulama olup, işçileri yıldırmak<br />
ve istifaya zorlamak anlamına geldiği açıktır. Bu kapsamda<br />
işçi nakleden mahalli idarelerin nakil sonrasında oluşan<br />
işçi sayısında beş yıl süreyle artış yapılamaması, buna<br />
karşı hizmet alımı yoluna gidebilmesi, taşeronlaşmanın<br />
yaygınlaştırılması amacını taşımaktadır. Kadrolu çalışanlar,<br />
sürgün edilecek, yerine taşeronlar sokulacaktır.<br />
Ayrıca işçilerin gerçekleşmiş bulunan ve bugüne kadar<br />
ödenmemiş olan alacaklarının devir olunmayacağı hükme<br />
bağlanmıştır.<br />
Kanunun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nda değişiklik<br />
öngören kamu çalışanlarına yönelik kimi düzenlemeleri<br />
de dikkat çekicidir.<br />
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, devlet personel istihdamına<br />
ilişkin hükümler taşımasının yanı sıra Anayasa‘da<br />
"Siyasal Haklar ve Ödevler" içerisinde sayılan "Kamu<br />
Hizmetlerine Girme Hakkı"nın hayata geçirilmesinin en<br />
önemli aracı olması niteliğiyle temel kanun özelliği taşımaktadır.<br />
Kanunun, devlet personel istihdamında değişiklik öngören<br />
hükümlerinin hedefi, tasarı gerekçesinde yer alan "<br />
memur sendikaları, sivil toplum kuruluşları ve çalışanların<br />
makul ve uygun görülen isteklerini karşılamak" değil,<br />
küresel kapitalizmin neo-liberal politikaları ile belirlenen<br />
noktaya ulaşmaktır. Buna göre tasarının hedefi "sosyal<br />
devleti" değil "düzenleyici devleti" destekleyen bir bürokratik<br />
yapının oluşturulmasıdır.<br />
Kanunda yer alan, 657 Sayılı Kanun‘da değişiklik öngören<br />
hükümlerle Devlet Personeli İstihdam Rejiminde;<br />
• Siyasal iktidarın "kadro kaldırma yetkisini" sık ve yaygın<br />
olarak kullanabilmesine olanak yaratılmakta, temel memur<br />
güvencesi ortadan kaldırılarak, "kadro kaldırma yetkisi"<br />
tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki<br />
olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte,<br />
siyasal iktidarın kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca<br />
işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmaktadır.<br />
• Yöneticilik görevleri için değerlendirme "sicil sistemi" dışına<br />
çıkarılmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl<br />
hizmet yeterli sayılmakta ve bu sürenin hesabında özel<br />
kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının<br />
dikkate alınacağını hükme bağlanmaktadır. Özel sektöre<br />
ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe<br />
yönetici olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte,<br />
Kamu yönetiminin üst düzey yöneticilik makamları, siyasal<br />
iktidarla gelip gidecek "siyasal kadrolar"a dönüştürülmekte,<br />
memuriyet kariyer sisteminin taşıyıcısı olan "piramidin<br />
tepesi" kariyer sistemine kapanmaktadır.<br />
• Sicil değerlendirme sistemi ortadan kaldırılmakta; insan<br />
doğasının bencil, çıkarcı, tembel bir varlık olduğu kabulüne<br />
ve çalışma adı verilen şeyin bireysel doyumdan ibaret<br />
olduğu görüşüne dayanan liberal değerler üzerinde yükselen<br />
ödüllendirme-cezalandırma ekseninde performans<br />
değerlendirme sistemi kurulmaktadır. Kolektif bir iş olan<br />
kamu hizmetini performans değerlendirme sistemi ile bireysel<br />
rekabete dayalı bir iş haline getiren değişikliklerle<br />
kamu hizmeti kavramının altı boşaltılmaktadır.<br />
Kanun getirdiği hükümlerle kamu hizmetini ve bu hizmeti<br />
görenleri kamu adına koruma anlayışından vazgeçildiğine<br />
de işaret etmektedir.<br />
Öte yandan Kanun, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden<br />
çıkaracak bir nitelikte olması nedeniyle sadece 657 Sayılı<br />
Kanuna tabi çalışanları değil, toplumun tüm emekçi kesimlerini<br />
olumsuz etkileyecek bir özellik taşımaktadır.<br />
İşsizlik fonunun sermaye için seferber edilmesine, gençlerin<br />
daha fazla sömürüsüne, esneklik dayatmalarına, asgari<br />
ücret sefaletine yol açacak bu hükümler, sosyal adalet ilkesi<br />
ve insan onuruna yaraşır iş kavramı ile çelişkili olduğu<br />
gibi, bu kadar kapsamlı değişiklik içeren düzenlemelerin,<br />
sosyal taraflarca yeterince tartışılmadan sıkışık TBMM<br />
gündeminde alelacele görüşülerek yasalaştırılmasının,<br />
doğru olmadığını, ülkemiz çalışma ilişkilerinde, sosyal hayatında<br />
ciddi olumsuzluklara yol açacağını düşünüyoruz.<br />
Bu Kanunla;<br />
• Resmi 3 milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin faydalanabildiği<br />
İşsizlik Fonu‘nun prim gelirlerinin yarısının,<br />
taşeron firmalara, özel istihdam bürolarına aktarılmasının<br />
yolu açılmıştır.<br />
• Belediye işçilerine sürgün yolu açılmış, sendikasızlaştırma<br />
kapıdadır. Norm kadroda ya da değil, belediye işçileri<br />
"İhtiyaç fazlası" ilan edildikleri taktirde, Milli Eğitim veya<br />
Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecek.<br />
Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybede-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 25
TMMOB’den<br />
cekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu<br />
işçi alamayacak. Hizmet alım yöntemiyle taşeron ile anlaşacak.<br />
Taşeronlaşma yaygınlaşacaktır.<br />
• Kriz döneminde, şirketler krizdeyiz diyerek işçi ücretlerini<br />
ödemediler. İşçilerin ücretleri İşsizlik Fonu‘ndan, işçilerin<br />
kendi haklarından ödendi. Şimdi bu uygulama sadece genel<br />
kriz koşullarına tabi olmayacak, sektörel ve bölgesel<br />
düzeyde de uygulanabilecek. Şirketler her dara düştüğünde<br />
ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek.<br />
Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar<br />
kolaylaşacak. İşverenler kriz bittiğinde bu fona, işçilere<br />
yapılan ödemelerin karşılığında bir geri ödeme yapmayacaklardır.<br />
Kaybedilen, işçilerin işsiz kaldıklarında kullanacakları<br />
hakdır.<br />
• Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir.<br />
Öngörülen değişiklik ile bir kamu emekçisi<br />
birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceği gibi, 8 saatlik çalışma<br />
süresinin dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecektir.<br />
• Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile ev hizmetlerinde<br />
1 ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılara, eksik<br />
günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini kendi cebinden<br />
30 güne tamamlama yükümlülüğü getirildi. Eksik<br />
primlerini tamamlamadıkları takdirde sağlık hizmetlerinden<br />
yararlanamayacaklar. Bu düzenleme ile düşük ücretle<br />
çalışmak zorunda olan kısmi süreli çalışanların aldıkları ücretlerin<br />
önemli bir bölümünü sağlık sigortası için ayırmak<br />
zorunda kalacaklar.<br />
• Kamu emekçileri, rızaları dışında kurum içi ve kurumlar<br />
arasında 1 yıldan 6 aya kadar görevlendirilebilecek, sürgün<br />
kural haline gelecektir.<br />
• Grev yasakları genişletilerek, en temel sendikal eylemlerin<br />
"memuriyetten çıkarılma" ile cezalandırılmasının önü<br />
açılıyor. Tasarıdaki bu düzenleme ile mevcut Anayasa ve<br />
Türkiye‘nin altına imza koyduğu 87, 98 ve 151 Sayılı ILO<br />
sözleşmeleri açıkça çiğnenmektedir.<br />
• Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler,<br />
kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylece kamu<br />
yararı ilkesi değil, piyasa koşullarına uyum sağlanmak öncelik<br />
haline gelecektir.<br />
• İşyeri denetimleri, iş müfettişlerince değil Bakanlıkta çalışan<br />
herhangi bir memur tarafından yapılabilecek bir iş<br />
olarak görüldüğünden, işçi sağlığı ve güvenliği alanında<br />
yaşanan ölümlü kazalara "devam" denilmiştir.<br />
• İş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle<br />
çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulamasında ücretler<br />
düşürülmüş, denetimin az olduğu işyerlerinde stajyerlerin<br />
sömürüsünün önü açılmıştır.<br />
• Kamuda daha az engelli istihdam edilmesi öngörülmüş,<br />
engellilerin engellerine bir de devlet çalışma engeli koyarak<br />
katkı sağlamıştır.<br />
Bu nedenlerle; kamu borçlarının yeniden yapılandırılması<br />
ile ilgili toplumda büyük beklenti oluşturan Kanun Tasarısındaki<br />
hükümler dışındaki maddelerin ilgili tüm emek<br />
örgütlerinin de katılımıyla tekrar değerlendirilmesi amacı<br />
ile yeniden görüşülmek üzere TBMM‘ye gönderilmesi hususunu<br />
takdir ve tensiplerinize sunarız.<br />
Saygılarımızla,<br />
Süleyman ÇELEBİ<br />
DİSK Genel Başkanı<br />
Döndü TAKA ÇINAR<br />
KESK Genel Başkanı<br />
Mehmet SOĞANCI<br />
TMMOB Başkanı<br />
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİ YÖNETMELİKLERİNİ<br />
BİR KEZ DAHA YARGIYA TAŞIDIK<br />
TMMOB İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik ile İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
Hizmetleri Yönetmeliği’nin iptali istemiyle Danıştay’a başvurdu. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet<br />
Soğancı, konuya ilişkin olarak 27 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde bir basın açıklaması yaptı.<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın iş güvenliği alanını<br />
piyasa aktörlerine teslim eden, iş güvenliği hizmetini<br />
taşeronlaştıran düzenlemelerine karşı hukuk mücadelesini<br />
sürdüren TMMOB, konuya ilişkin yayımlanan son iki yönetmeliği<br />
de yargıya taşımıştır.<br />
TMMOB, 27.11.2010 tarih ve 27768 sayılı Resmi Gazete‘de<br />
yayımlanarak yürürlüğe giren İş Güvenliği Uzmanlarının<br />
Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik<br />
ile İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği‘nin iptali<br />
istemiyle Danıştay‘a başvurmuştur.<br />
Söz konusu yönetmelikler, eğitimden ortak sağlık ve güvenlik<br />
birimine kadar tüm süreçleri piyasa aktörlerine teslim<br />
eden, iş güvenliği hizmetini taşeronlaştıran düzenlemeler<br />
içermektedir. Mühendis ve mimarlık hizmetlerinin<br />
sunumunda, lisans eğitimi sonrasında kazanılan mühendis<br />
ve mimar unvanını değil, özel şirketlerce verilen eğitim ve<br />
Bakanlıkça verilen sertifikayı esas almaktadır. Özel sektörde<br />
çalışanları 7 yıl boyunca iş güvenliği mühendisliği hizmetini<br />
alana sokmamakta ve bu süre içinde iş güvenliği alanını<br />
Bakanlık çalışanlarına hasretmektedir.<br />
Çalışma hayatındaki en önemli konulardan biri olan işçi<br />
sağlığı ve güvenliği alanındaki sorunların, iktidarın ele<br />
aldığı yöntemle çözüme kavuşturulması olası görünmemektedir.<br />
Kamu düzeni, güvenliği ve sağlığını ilgilendiren<br />
bu konu kamusal hizmet anlayışı ile ele alınmadığı sürece<br />
çözümü olanaklı değildir. Her şeyden önce bireye, ailesine,<br />
toplumsal işgücü kaybına, işletmeye ve ülke ekonomisine<br />
ağır fatura çıkaran bu konu piyasalaştırılamaz.<br />
TMMOB, konunun takipçisi olacak ve işçi sağlığı-iş güvenliği<br />
alanındaki piyasalaştırma çabalarına karşı mücadelesini<br />
sürdürecektir.<br />
26<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
TMMOB İKK’dan<br />
TMMOB İZMİR İKK: HÜKÜMETİN İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ<br />
POLİTİKALARI OSTİM VE İVEDİK’TE PATLAYARAK İFLAS ETMİŞTİR<br />
TMMOB İzmir İKK, İzmir Barosu, DİSK Bölge Temsilciliği, Türk-İş Bölge Temsilciliği ve İzmir Tabip Odası<br />
14 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde ortak bir basın açıklaması yaparak, sorunlu yasal düzenlemelerle yeni iş kazalarına<br />
davetiye çıkarıldığını belirttiler.<br />
İzmir Tabip Odası‘nda gerçekleştirilen açıklamaya;<br />
TMMOB İzmir İKK Sekreteri Ferdan Çiftçi, İzmir Tabip Odası<br />
Temsilcisi Hakan Toksöz, DİSK Temsilcisi Ali Çeltek, İzmir<br />
Barosu Başkanı Sema Pektaş ve Türk-İş Temsilcisi Tuncay<br />
Kireçkaya katıldılar.<br />
ORTAK BASIN AÇIKLAMASI<br />
3 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde Ankara OSTİM‘de bir iş merkezi<br />
ile İvedik OSB‘de yer alan işyerlerinde meydana gelen,<br />
18 çalışanın ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına<br />
yol açan patlamalarda yaşamını kaybedenlerin yakınlarına<br />
başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyor, kamuoyunun<br />
üzüntüsünü paylaşıyoruz.<br />
Meslek Odalarımız ve sendikalarımız; bu kazalarla birlikte,<br />
son yıllarda iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması<br />
ve yeterli denetimlerin yapılmamasından kaynaklanan<br />
bu "iş cinayetleri" ile ilgili, yıllardan beri ciddi<br />
uyarılarda bulunmakta, sürekli olarak çalışma yaşamına<br />
ilişkin yapısal sorunlar ve yanlış uygulamalara işaret etmekte,<br />
yargıya başvurmakta fakat siyasal iktidar bildiğini<br />
yapmaya devam etmektedir.<br />
Son mevzuat düzenlemeleri sorunludur<br />
Örneğin, İş Yasasının 78. maddesinde işyerlerinin kurulması<br />
aşamasında işyeri koşullarının iş sağlığı ve güvenliği<br />
önlemlerine uygun olmasını teşvik eden uygulama,<br />
2008 yılında 5763 sayılı, "Torba Yasa" ile değiştirilmiş ve<br />
04.12.2009 tarihli "İşletme Belgesi Alınması Hakkında<br />
Yönetmelik"le ortadan kaldırılmıştır. Böylece 50‘den az<br />
işçi çalıştıran işyerlerinin İşletme Belgesi alması zorunluluğu<br />
ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın (ÇSGB)<br />
işyerlerine yönelik denetimi ve yol göstericiliği yok edilmiştir.<br />
Bu nedenle bugün Türkiye‘ de imalat sektöründe<br />
çalışan 600.000 işletme denetim dışıdır, bu rakam İzmir<br />
için 40.000 işletmedir.<br />
15.08.2009 tarihli "İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile<br />
Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik"<br />
ise 50 ve üzerinde işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerlidir.<br />
Ancak 09.12.2009 tarihli "İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri<br />
ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmeliğin<br />
Uygulanmasına Dair Tebliğ" ile ana işverenleri,<br />
işyerlerini küçük parçalara ayırarak yükümlülüklerinden<br />
kurtarmaya yönelik bir düzenleme yapılmıştır.<br />
Denetimler yetersiz<br />
İşyeri denetimleri ve dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği<br />
önlemleri Türkiye‘deki sanayi işletmelerinin ancak yüzde<br />
1,6‘sında geçerlidir. 700-800 civarındaki İş Müfettişlerinin<br />
sayısı çok yetersizdir. Bu sayı örneğin; Ülkemizle eşdeğer<br />
işyeri sayısına sahip Almanya‘ da 3900 civarındadır. Çalışma<br />
yaşamıyla ilgili mevzuat yalnızca başlıca "sanayi ve<br />
ticaret" işlerini kapsamakta, tarım sektörünün tamamı,<br />
hizmet sektörünün bir bölümü ile KOBİ‘lerin çok büyük<br />
bir bölümü kapsam dışında bırakılmaktadır. Özetle, bugün<br />
Türkiye‘ de 10 milyon kişiyi bulan kayıt dışı istihdamı<br />
teşvik eder tarzda bir ‘iş sağlığı ve güvenliği‘ politikası söz<br />
konusudur. İşte bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)<br />
ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye;<br />
iş kazalarında Dünya‘ da üçüncü, Avrupa‘ da birinci<br />
sıradadır.<br />
Diğer yandan TMMOB Makina Mühendisleri Odası uzmanlık<br />
alanlarına giren konulardan biri olan basınçlı kaplar<br />
ve bu kapsamdaki endüstriyel oksijen tüpleri ile ilgili<br />
sorunlar, insan yaşamını hiçe sayan rantçı yaklaşımlar, yasal<br />
boşluklar ve ilgili meslek odaları tarafından yapılması<br />
gereken mesleki denetimlere engel oluşturulmasından<br />
kaynaklanmaktadır. Kâr güdüsüyle hareket edildiği için<br />
ilk tasarruf edilen konu periyodik denetimler olmaktadır.<br />
Bu tip yoğun risk barındıran işletmeler kamu kurum ve<br />
kuruluşları ile ilgili meslek odaları tarafından mutlaka denetime<br />
tabi tutulmalıdır.<br />
Küçük ve orta ölçekli işletmeler ile çalışanları kuşatan bu<br />
sorunları aşmak; çalışma yaşamının insanca, iş güvenceli,<br />
örgütlü, toplu sözleşme ve grev hakları ve işçi ve iş sağlığı<br />
ve güvenliğine dayalı bir istihdamı esas alan, iş kazalarını<br />
en aza indirecek şekilde örgütlenmesi pekâlâ olanaklıdır.<br />
Ucuz işgücü ve ucuz maliyete dayalı esnek, güvencesiz<br />
çalışmanın artması, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmanın<br />
yaygınlaşması, denetimlerin yetersizliği<br />
ve/veya yokluğu giderilmediği; Türk Mühendis ve Mimar<br />
Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, sendikalar ve üniversitelerin<br />
görüşleri kamu ve özel sektörce dikkate alınmadığı<br />
müddetçe ne yazık ki benzeri olaylar sürecektir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 27
İncelemeler<br />
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEVCUT DURUM VE ETKİLENMELER<br />
Tahsin VERGİN<br />
İnşaat Yüksek Mühendisi<br />
(Şube Başkanımız Tahsin Vergin’in Capital Dergisi için hazırladığı ve Kasım 2010 sayısında özeti yayınlanan<br />
çalışmasının tam metnidir.)<br />
İnşaat sektörü Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki (2009-GSYH) %4,3 payı ve dönemlere gore değişse bile yaklaşık 1,1-1,5 milyon<br />
arasındaki kişiyi istihdam etmesi açısından ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olma özelliğini her zaman korumaktadır.<br />
Ayrıca bu sektörün kendisi ile etkileşimli olduğu yaklaşık 200 sektörü de dolaylı veya dolaysız etkilemesi açısından da önem<br />
taşımaktadır.<br />
İnşaat sektörü; demir-çelik, çimento, cam, seramik, boya vb. birçok malzemeyi içeren endüstriyel ürünlerin de üretilmesinin<br />
itici gücü olmaktadır. Bu sektörün diğer sektörlere gore daha çok oranda yerli sanayiye, ulusal sermayeye ve işgücüne<br />
dayanması açısından da önemi yüksektir.<br />
Ayni şekilde bu sektörün, dolaylı ve dolaysız etkileri sonucu diğer sektörlere iş alanı yaratması ile ülke ekonomisi içinde %30<br />
lara varan bir ağırlığı bulunmaktadır. Yine sektörün işgücüne özellikle ucuz iş gücüne olan talebi iç göcü artırıcı olmaktadır.<br />
Ayrıca, coğrafi dağılım açısından ele alındığında da yarattığı iş alanlarıyla, bu sektörde uygulanacak doğru politikalarla,<br />
yoksulluğa ve bölgeler arası dengesizliğe de kalkan olabilecek bir niteliği bulunmaktadır.<br />
Türkiye İnşaat Sektörü’nün son 25 yılını incelediğimizde inişli çıkışlı bir yol izlediğini görmekteyiz. Sektör; 1980-1990 arasındaki<br />
10 yıllık süreçte inişli çıkışlı istikrarsız bir yol izlemiştir. 1988 yılından sonra yavaşlama başlamış ve 1993-2003 arası<br />
10 yılında Türkiye ekonomisi %26,13 büyürken inşaat sektörü tüm ana sektörler içersinde %22,4 ile en fazla küçülen sektör<br />
olarak. ekonomik krizden en fazla etkilenmiştir. Bu yıllarda ana sektörler içinde en fazla düşüş gösteren yine inşaat sektörü<br />
olmuştur. 2003 den sonra kendini toplamaya çalışan sektörde büyüme giderek artmış, 2004-2007 arası artış %20 lere ulaşmıştır.<br />
Ayrıca, inşaat sektörü içinde %60’lık payıyla “Konut Sektörü” nün de ciddi bir yeri vardır.<br />
Yine, özellikle 2002-2006 yılları arası uluslar arası piyasalardaki likidide bolluğunun sıcak para olarak ülkemize yönelmesi,<br />
döviz kuru ve faiz oranlarının düşüklüğünün sonucu olarak konut talebinde önemli düzeyde artış ve talep gerçekleşmiştir.<br />
Özellikle 2005’den 2008’e kadar olan süreçte sektör önemli düzeyde büyüme göstermiştir.<br />
Ancak ABD’de başlayan kriz sonucu 2008-2009 yılları sektörde daralmaya neden olmuştur. Devlet planlama Teşkilatı’nın<br />
2010 yılı programında belirttiği gibi; inşaat sektöründeki daralma özellikle 2008 yılında başlayan bir süreçle 2009 sonlarına<br />
kadar hızla devam etmiştir. 2008’de %3,3 ile başlayan ve 2009’da %18,1’e varan bu küçülme ile tüm sektörler içinde yine en<br />
fazla küçülen sektor inşaat sektörü olmuştur. (Tablo 1)<br />
Tablo 1. İnşaat Sektöründe 2006-2009 Arası Gelişme (2009 ilk altı ay)<br />
Kaynak (TÜİK)<br />
Yıllar 2006 2007 2008 2009<br />
GSYH İnşaat Sektörünün Payı (% cari fiyatlarla) 4,7 4,9 4,7 4,3<br />
Büyüme Hızı (% 1998 yılı fiyatlarıyla) 18,5 5,7 -8,2 -19,9<br />
Sektördeki kriz sonucu oluşan daralma kendini konut talebinde de göstermiştir. Konut talebi 2008 yılından itibaren önemli<br />
oranda düşmüştür. Ancak konut sayısında düşüşe karşın ayni dönemlerde yapı kullanım izinlerinde artış görülmektedir.<br />
(Tablo 2)<br />
Tablo 2. Yapı İnşa ve Yapı Kullanma İzinleri 2006-2009 Arası Değişme (2009 ilk altı ay)<br />
Kaynak (TÜİK)<br />
Yıllar 2006 2007 2008 2009<br />
Yapı İnşa İzni (Bin m2) 122 910 125 067 103 846 47 750<br />
Yüzde Değişim 15,5 1,8 -17,0 -13,0<br />
Yapı Kullanım İzni (Bin m2) 57 207 63 403 70 957 42 376<br />
Yüzde Değişimi 13,7 10,8 11,9 20,2<br />
2008 yılından itibaren görülen bu daralma istihdam alanında da kendini göstermiştir. İnşaat sektöründe çalışan sayısı, 2007<br />
yılında 1 379 bin iken, 2008 yılında 1 359 bine düşmüş, 2009 yılında ise bu düşüş 1 296 bine varmıştır.<br />
ABD’de ortaya çıkan kriz 2009’un son dönemlerinde göreceli toparlanma göstermesine rağmen, 2010 yılı ikinci ve üçüncü<br />
çeyreklerinde yerini durgunluğa bırakmıştır. Avrupa ülkelerinde ise son 10 çeyrektir inşaat sektörü sürekli daralma göstermektedir.<br />
Kendini ilk kez ABD’de mortgage kredilerinin geri dönmemesiyle gösteren kriz olumsuz etkisini hızla tüm ülkelerin ekonomik<br />
yapılanmalarında göstermiştir. Krizin böylesine büyük etki göstermesinde başlıca nedenleri şöyle sıralayabiliriz:<br />
• Öncelikli olarak, 1990’lı yıllardan başlayarak gelişen neo-liberal politikalarla devletin ve kamunun ekonomi üzerindeki<br />
28<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
her türlü müdahalesi engellenmeye çalışıldı.<br />
İncelemeler<br />
• Devletin ekonomi üzerinde müdahale ve etkisinin giderek kaldırılması amacıyla, kamunun hantal yapısı ve yolsuzluk<br />
uygulamaları gerekçe gösterilerek, bu ekonomik politikaların sanki haklılık payı varmış gibi alt yapısı yapılmaya başlandı.<br />
• Ancak devletin yapısının hantallaştırılması ve yolsuzluklar bizzat kapitalist-emperyalist sistemin kendi varlığını devam<br />
ettirebilmek için günümüzdeki uygulamalarının kaçınılmaz sonuçlarıydı.<br />
• Bu süreçte ekonominin bütün süreçleri devletin ve kamunun denetiminden çıkartıldı.<br />
• Yine bu süreçte üretim yapmaksızın paradan para kazanma hayatın her alanına yansıdı. Finansal araçlar ticareti dünya<br />
mal ticaretinin sekiz katına çıktı.<br />
• Üretim dışı paradan para kazanma süreci bir yerde şişecekti ve bu şişme ilkin ABD’de kendini Mortgage kredilerinin doğal<br />
olarak geri dönmemesinde ortaya çıkarttı ve kısa zamanda tüm dünyada olumsuz etkilerini gösterdi.<br />
• Ancak bu kez de tüm neoliberal görüş sahipleri, krizden çıkmak için devletin müdahalesi gerektiğini söylediler.<br />
• Yine özellikle ABD yaklaşık 8 trilyon dolar civarında olmak üzere devletin sistemi kurtarmak üzere müdahalesi gerçekleşti.<br />
• Ayni uygulamalar başta AB ülkeleri olmak üzere tüm kapitalist-emperyalist sistemde yaygın olarak hayata geçirildi.<br />
• Tüm ülkeleri etkileyen bu kriz, ülkemizde de fazlasıyla kendini gösterdi.<br />
• İktidarın bu kriz bizi teğet geçti demesine, 2001 krizi sonrası bankacılık sisteminde yapılan düzenleme ve güçlendirmelerle,<br />
bu kriz bizi en az etkiledi denmesine rağmen Türkiye’deki etkisi oldukça derin gerçekleşti.<br />
• İşsizlik ve bütçe açığı rekor düzeylere ulaştı. Kapanan işyeri sayısı, ödenmeyen çeklerin sayısal değerleri incelendiğinde<br />
krizin etkisinin derinliği ve boyutu anlaşılacaktır.<br />
• İşin daha vahim yönü, toplum olarak, üreten değil tüketen bir yapıya dönüşüldü.<br />
• Sermaye birikiminin gerekli düzeylere varamadan krizlerle erimesi, toplumda üretim dışı taleplerin değer kazanmasına<br />
ve tüm toplumsal birikimlerin buralarda tüketilmesi süreci hızla yayıldı.<br />
• Yatırım yapmak, üretimde bulunmak ve bunların sonucu istihdam alanları yaratmak istenilmeyen, yapılmayan ve terk<br />
edilen değerler oldu.<br />
• Bunun yerine ranta ve faize yönelme ön plana geçti. Ayni şekilde kira geliri elde etmek vb tercihler ekonomideki anlayışların<br />
değişikliğinin sonucu olarak öne çıktı.<br />
Kısaca gelişimini özetlemeye çalıştığımız ve sistemin kendi döngüsü içinde meydana gelen bu krizin hem dünyada hem<br />
de ülkemizde inşaat sektörü üzerindeki etkisi gerçekten çok büyük olmuştur. Krizin yanında siyasal iktidarların bu süreç<br />
içersinde izledikleri yol, ağırlıklı olarak, siyasal rant elde etmek şeklinde gelişince kriz tüm toplumu ve üretimde bulunan<br />
kesimleri düşünülenden daha fazla etkilemiştir.<br />
İnşaat sektörünün ülkemizdeki gelişimi incelendiğinde, sektörün asıl itici gücünün kamu alanında yapılan yatırımlar olduğu<br />
görülmektedir. DPT verileri çerçevesinde; 2008 yılında sektör %8,2 küçülürken, kamu inşaat yatırımları %10,4 artmış, ancak<br />
özel sektör inşaat yatırımları ise %12,5 azalmıştır.<br />
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE KRİZ BİTTİ Mİ ?<br />
TÜİK tarafından açıklanan 2010 yılı birinci çeyrek “İnşaat Sektörü Ciro Endeksi ve Değişim Oranları” tablosundan da izleneceği<br />
gibi, 2010 yılı ciroları 2009 yılı değerlerine gore Bina İnşaat Sektöründe %-13,2, Bina Dışı İnşaat Sektöründe %-28,8 ve<br />
toplamda ise %-19 seviyelerinde daralma gerçekleşmiştir. Bu değerler bize 2007 sonunda başlayan krizin 2010 yılında da<br />
devam ettiğini göstermektedir. (Tablo 3)<br />
Yine TÜİK tarafından açıklanan, inşaat sektörünün üretim endeksleri değişim oranları incelendiğinde 2010 yılının 1. döneminde,<br />
%5,6 oranında bir artma görülse bile önceki 2009 yılının ayni dönemindeki %-18,4 daralma dikkate alındığında,<br />
iyileşmenin daralma hacmini henüz aşamadığı anlaşılmaktadır. (Tablo 4)<br />
Krizin sektör üzerinde etkisi ve sektöre yeterli desteğin verilmemesi, KDV ve ÖTV ile verilen desteğin once kaldırılmasına<br />
ve daha sonra KDV ve harç indirimlerinin tekrar yapılmasına rağmen, 2009 yılı 3. çeyrekte bir önceki çeyreğe göre konut<br />
satışlarının %42,53 oranında düşmesi engellenememiştir. (Tablo 5)<br />
2010 yılı ilk iki döneminde ise konut satışları en alt düzeylere inmiştir. 2010 yılı 2. dönemde konut satışları 2009 yılı ayni<br />
dönemine gore %53,65 oranında düşmüştür.<br />
Yapı ruhsatı izinlerinde ise daha farklı bir durum vardır. 2010 yılının ilk altı ayında, 2009 yılının ayni dönemine gore belediyelerce<br />
yapı ruhsatı verilen yapıların yüzölçümü %23,6 ve bina sayısında da %8,4 oranında artış olmuştur.<br />
Belediyelerce yapı kullanma izin belgesi verilmesine göre ise; 2010 yılının ilk altı ayında, 2009 yılının ilk altı ayına göre; yapıların<br />
yüzölçümünde %31,6, bina sayısında %38,3 oranında düşüş gerçekleşmiştir. (Tablo 6, Tablo 7)<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 29
İncelemeler<br />
Yıl<br />
2005<br />
2006<br />
2007<br />
2008<br />
2009<br />
2010<br />
İnşaat Tipleri<br />
Sınıflaması<br />
(CC)<br />
Tablo 3. İnşaat Sektörü Ciro Endeksi ve Değişim Oranları (2005=100)<br />
Bir Önceki Yıl aynı Döneme Göre<br />
Değişim Oranı (%)<br />
Bir Önceki Döneme Göre<br />
Değişim Oranı (%)<br />
1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem 4. Dönem<br />
Yıllık<br />
ortalama<br />
1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem 4. Dönem<br />
Bina 29,9 20,5 68,6<br />
Bina dışı 62,6 26,7 24,7<br />
Toplam 41,6 23,1 50,1<br />
Bina 21,7 44,3 45,1 21,5 31,7 -53,9 54,0 21,2 41,2<br />
Bina dışı 28,0 13,1 24,8 47,8 30,8 -50,2 43,7 39,8 47,6<br />
Toplam 23,9 31,5 36,5 30,7 31,4 -52,6 50,2 27,8 43,7<br />
Bina 13,8 9,5 5,1 23,2 14,1 -56,8 48,2 16,3 65,5<br />
Bina dışı 25,6 26,1 4,5 -4,7 7,9 -57,7 44,3 15,8 34,6<br />
Toplam 18,1 15,4 4,9 12,1 11,7 -57,2 46,7 16,1 53,6<br />
Bina 19,9 23,1 14,5 -6 8,8 -58 52,2 8,2 35,8<br />
Bina dışı -12 -2,2 16,2 23,5 10,2 -60,9 60,4 37,6 43,2<br />
Toplam 7,4 13,3 15,2 3,9 9,3 -59 54,9 18,0 38,7<br />
Bina -12,7 -5,4 -25,3 -18,7 -16,3 -61 65,0 -14,6 47,7<br />
Bina dışı 9,2 -11,8 -17 -10,9 -10,3 -65,5 29,6 29,5 53,6<br />
Toplam -5,7 -7,5 -22,1 -15,6 -14,1 -62,8 51,8 -0,6 50,2<br />
Bina -13,2 -58,3<br />
Bina dışı -28,8 -72,4<br />
Toplam -19 -64,3<br />
Yıl<br />
2006<br />
2007<br />
2008<br />
2009<br />
2010<br />
İnşaat<br />
Tipleri<br />
Sınıflaması<br />
(CC)<br />
Tablo 4. İnşaat Sektörü Üreti̇ m Endeksi̇ ve Deği̇ şi̇ m Oran 2005=100<br />
Bir önceki yıl aynı döneme göre değişim<br />
Üretim Endeksi<br />
oranı (%)<br />
I. II. III. IV. Yıllık I. II. III. IV. Yıllık<br />
Dönem Dönem Dönem Dönem Ortalama Dönem Dönem Dönem Dönem Ortalama<br />
Toplam 90,4 126,6 136,4 120,2 118,4 15,8 20,0 19,1 18,0 18,4<br />
Bina 90,3 127,7 137,9 119,1 118,8 16,1 21,0 19,7 17,4 18,8<br />
Bina dışı 90,5 120,5 128,6 125,9 116,4 14,0 14,8 15,4 20,8 16,4<br />
Toplam 101,8 135,3 142,5 120,1 124,9 12,7 6,9 4,5 -0,1 5,5<br />
Bina 102,4 136,2 142,2 119,4 125,1 13,4 6,6 3,1 0,3 5,3<br />
Bina dışı 98,6 130,6 144,0 123,5 124,2 8,9 8,4 12,0 -1,9 6,7<br />
Toplam 100,0 128,5 128,6 105,1 115,6 -1,8 -5,0 -9,7 -12,4 -7,5<br />
Bina 97,9 125,8 125,0 98,5 111,8 -4,4 -7,6 -12,1 -17,6 -10,6<br />
Bina dışı 111,0 142,3 147,5 139,9 135,2 12,5 9,0 2,4 13,3 8,8<br />
Toplam 81,6 101,4 106,0 96,8 96,4 -18,4 -21,1 -17,6 -7,9 -16,5<br />
Bina 73,4 92,9 99,1 91,1 89,1 -25,0 -26,2 -20,7 -7,5 -20,3<br />
Bina dışı 124,1 145,5 141,7 126,9 134,6 11,8 2,2 -3,9 -9,3 -0,4<br />
Toplam 86,2 5,6<br />
Bina 85,8 16,8<br />
Bina dışı 88,1 -29,0<br />
YILLAR<br />
Tablo 5. Konut Satişlari 2008-2009 ve 2010<br />
DÖNEMLER<br />
I. Dönem II. Dönem III. Dönem IV. Dönem<br />
2008 112 168 113 088 109 333 92 516<br />
2009 108 861 194 743 111 913 116 229<br />
2010 85 857 90 270<br />
Tablo 6. Yapı Ruhsatı, Ocak- Haziran ayları toplamı<br />
Y I L L A R<br />
Bir Önceki Yılın İlk altı Ayına<br />
Göre Değişim Oranı (%)<br />
Bina Sayısı<br />
Yüzölçümü<br />
Değer<br />
(m²)<br />
(TL)<br />
Daire sayısı<br />
2010 52 647 63 700 800 36 177 590 130 322 030<br />
2009 48 556 51 555 147 27 663 432 648 249 373<br />
2008 49 188 54 857 680 32 073 772 419 269 749<br />
2010 8,4 23,6 30,8 29,1<br />
2009 -1,3 -6,0 -13,8 -7,6<br />
30<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İncelemeler<br />
Tablo 7. Yapı Kullanma İzin Belgesi, Ocak- Haziran ayları toplamı<br />
Y I L L A R<br />
Bir Önceki Yılın İlk Altı<br />
Ayına Göre Değişim Oranı<br />
(%)<br />
Bina Sayısı<br />
Yüzölçümü<br />
(m²)<br />
Değer<br />
(TL)<br />
Daire sayısı<br />
2010 28 879 31 281 354 17 179 030 297 152 293<br />
2009 46 833 45 729 349 24 015 883 330 224 483<br />
2008 38 596 35 245 971 19 893 518 078 179 083<br />
2010 -38,3 -31,6 -28,5 -32,2<br />
2009 21,3 29,7 20,7 25,4<br />
Bina İnşaatı Maliyet Endeksi incelendiğinde, 2010 yılı üçüncü döneminde, toplamda bir önceki döneme göre %1,93, bir<br />
önceki yılın son dönemine göre %5,86, bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,93 ve dört dönem ortalamalara göre ise<br />
%4,02 artış göstermiştir.<br />
2010 yılı ikinci döneminde bir önceki döneme göre işçilik endeksi %6,42 artarken, malzeme endeksi %0,50 azalış göstermiştir.<br />
2010 yılı ikinci döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre işçilik endeksi %5,90 ve malzeme endeksi %5,78 artış göstermiştir.<br />
Tablo 8. 2010 ve 2009 yılı üçüncü dönem inşaat maliyet endeks yüzde değişim oranları<br />
2010 Yılı III. Dönem 2009 Yılı III. Dönem<br />
Toplam İşçilik Malzeme Toplam İşçilik Malzeme<br />
Bir önceki döneme göre değişim oranı (%) 1,93 0,95 2,24 0,55 0,46 0,58<br />
Bir önceki yılın son dönemine göre değişim oranı (%) 5,86 5,63 5,93 0,55 1,61 0,23<br />
Bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranı (%) 5,93 6,42 5,78 -3,37 1,09 -4,68<br />
Dört dönem ortalamalara göre değişim oranı (%) 4,02 4,66 3,82 -2,71 4,99 -4,89<br />
İnşaat sektörünün 2005-2010 yılları arasındaki durumu yukarıdaki tablo 8’den de anlaşılacağı gibi hiç te olumluluk göstermemektedir.<br />
Kriz sektörü bir bütün olarak etkilemektedir. Sektörün kendine bağlı olarak etkilediği yaklaşık 200 sektörü ve<br />
bu alanlarda çalışan nufusu dikkate aldığımızda krizin etkisinin oldukça büyük olduğu görülmektedir. İnşaat maliyetlerin<br />
artış gösterdiği ortamda bina maliyetlerinde ortaya çıkacak artışların krizi daha da artıracağı açıktır.<br />
Sektördeki durgunluğu aşmak amacıyla konut kredilerindeki düşme soruna bir care olamayacaktır. Son bir yıl içinde konut<br />
kredi faizleri ortalama %1,49 lardan %0,90 lara kadar düşmüş olmasına rağmen konut talebi yaratılmasında ve tüketilmesinde<br />
bir care olamayacağı açıktır. Konut kredilerinde hızlı bir düşmeye karşın yine de 2008-2010 yılları arası konut kredilerinin<br />
tüketici kredileri içindeki payı %46,2 ile %47,8 arasında, toplam krediler içindeki payı da %10,2 ile %10,5 bandı arasında çok<br />
büyük bir değişiklik olmadan kalmıştır.<br />
Aynı şekilde, kredi faizlerinin hızlı düşüşü, vade sürelerini de uzatarak, 60-120-180 aya çıkarmıştır. Bu vade sürelerinde kredi<br />
kulanımı, kullanılan kredilerin %92’lerine varmıştır.<br />
2010 yılının ilk yarısında 203 600 kişi 14,1 milyar TL. Kredi kullanım olanakları artmasına rağmen konut satışları 2010 yılının<br />
2. döneminde 90 270 adet ile halen kriz öncesi dönemin gerisinde kalmaktadır.<br />
Alışveriş Merkezlerinde (AVM) ise 2010 yılı itibarıyla artış göstermektedir. Yeni açılan AVM’lerle toplam AVM sayısı 226 ve<br />
bunların kullanılabilir alan büyüklükleri de 5,67 milyon m2’ye varmıştır.<br />
Konut sektöründe egemen olmaya çalışan birkaç büyük firmanın ağırlıklı yatırımlarının rezidans yapılaşmalarına, yüksek<br />
binalara ve özellikle AVM’lere yönelmesi, ülke halkının birikimlerinin ve alış güçlerinin giderek azaldığını göstermektedir.<br />
Çalışan nufusun ortalama ücretlerindeki düşüklük, onların basit ve kolay tüketim mallarına yönelmelerine neden olmaktadır.<br />
Tüketime yönelik harcamaların artması da inşaat sektörünün sanayi ve lojistik alanda yatırım yapmasını da karsız ve<br />
gereksiz hale getirmektedir. Tüketim merkezlerine yönelik AVM’lerin sayısal artımı ve süreçte artacağına dair göstergeler,<br />
üreten bir toplumdan, tüketen bir topluma gidişi de hızlandırmaktadır. 2008 yılında sanayi binaları ve depo alanları için<br />
alınan ruhsat 2 013 402 m 2 iken 2010 yılı ilk altı ayında bu değer 1 210 778 m 2 dir.<br />
Tablo 9’dan da görüleceği gibi sektör hala krizden çıkabilmiş değildir. Krizin etkilerinin daha uzun süre devam edeceği<br />
açıktır.<br />
Ayrıca günümüzde ucuz konut ürettiklerini söyleyerek, gazetelerde sayfa sayfa reklam veren firmaların sektörü canlandıracağını<br />
ummak pek olanaklı değildir. Bu firmalar, özellikle 1990-2000 yılları arası enflasyonun %100’lere vardığı dönemlerde,<br />
sermayelerini üretimle değil yüksek faizle artırmış kesimlerdir. Bu firmaların o dönemdeki ciroları incelendiğinde sermaye<br />
artımlarının yüksek faiz gelirlerinden olduğu görülebilecektir. 1985-2000 yılları arasında inşaat sektöründe yer alan ve üretim<br />
yapan çok sayıda orta ölçekli firma o dönemdeki yüksek enflasyon sonucu ya batmış yada sektörden çekilmek zorunda<br />
kalmışlardır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 31
İncelemeler<br />
Tablo 9. İnşaat Sektörünün bazı alanlarında 2009<br />
yılı aynı dönemlerine gore değişim yüzdeleri<br />
ı.<br />
Dönem<br />
II.<br />
Dönem<br />
İnşaat Sektörü Ciro Endeksi Ve Değişim Oranları %-19,00 -<br />
2010 Yılı<br />
III.<br />
Dönem<br />
IV.<br />
Dönem<br />
İnşaat Sektörü Üretim Endeksi ve Değişim Oranları %-29,00 -<br />
Konut Satışları (Düşüş %) %-21,13 %-53,65<br />
Yapı Ruhsatı (Artış) %8,40 %23,60<br />
Yapı Kullanma İzin Belgesi (Düşüş) %-38,30 %-31,60<br />
İnşaat maliyet endeks (Artış) %3,86 %5,86<br />
1990-2000 arasında üretim dışı elde edilen gelirle semayelerini artıran ve özellikle siyasal iktidara yakın olan firmaların büyük<br />
bir bölümü bugün şu veya bu biçimde inşaat sektöründe ve ağırlıklı olarak konut yapım işinde yer almaktadırlar. Krizin<br />
etkisiyle bugün de birçok firma iş yapamamakta, kapanmakta veya iflas etmektedir.<br />
TOKİ KRİZE ÇARE OLABİLİR Mİ?<br />
İnşaat sektöründe ucuz konut yapım iddiasında bulunan TOKİ’ler sektördeki krizden çıkışın yolu olarak gösterilmektedir.<br />
Gerçekte günümüzde TOKİ’ler ilk kuruluş dönemlerindeki amaçlarından tamamen uzaktır.<br />
Konut kooperatiflerinin yaygın olarak kurulduğu 1980’li yıllarda küçük sermayedarlar ve yerel yönetimler konut sektöründe<br />
önemli aktörlerdi. Ancak yine ayni dönemlerde çıkartılan veya değiştirilen yasalarla konut sektörüne büyük firmaların<br />
girmesinin önü açıldı. Bu süreçte kooperatifçiliğin sosyal yönü törpülenip yokedildi. Özellikle 2002 yılında çıkartılan “Toplu<br />
Konut İdaresi Kaynaklarının Kullanım Şekline İlişkin Yönetmelik”le TOKİ’nin görev alanları turizimden küçük sanayi işletmelerine,<br />
eğitime, sağlığa kadar genişletilmiş, ard arda çıkartılan yasalarla da TOKİ kamu kaynaklarını kullanarak her alanda<br />
yatırım yapan dev bir şirkete dönüştürülmüştür. TOKİ’lerin idaresi ve yönlendirilmesi, siyasal iktidarın eline geçtiği oranda,<br />
TOKİ’lere iş yapan firmalar da hızla tekelleşmişlerdir. Bugün inşaat sektörü, sektörde yer alan küçük veya orta ölçekte firmaların<br />
iş alma olanaklarının azalması ve bu durumun doğal sonucu olarak sektörden uzaklaşması sonucu, sistem birkaç<br />
büyük firmanın tekeline geçmiş durumdadır.<br />
TOKİ konutlarının satış rakamları, maliyet rakamlarıyla kıyaslandığında söylendiği gibi hiçte ucuz olmadığı açıktır. Arsa paylarının<br />
hemen hemen hiç olmadığı veya düşük yüzde paylarıyla yapılan bu inşaatlarda 80 m 2 sosyal bir konutun yaklaşık maliyeti<br />
(Bayındırlık Bakanlığı Fiyatları ile) 40 bin TL. olmasına karşın satış bedelleri bu fiyatların çok üstündedir. TOKİ’den özellikle<br />
Emlak Konut GYO çerçevesinde konut ihalelerini alan firmaların m 2 satış fiyatları 2000-4000 TL. aralığında olmaktadır.<br />
TOKİ’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği konutların %56’sı lüks ve gelir getirici özellikler taşımakta olup, %44’ise sosyal konut<br />
niteliğindedir. Ülke genelinde ise TOKİ kaynaklarının ancak %22’si yoksul ve dar gelirlilere yatırım olarak dönmektedir.<br />
Yapılan çalışma ve değerlendirmelerle ülkemizde her yıl ortalama 500 bin konut yapımına ihtiyaç bulunmaktadır. TOKi’nin<br />
2003-2010 arasında yapımı biten ve devam eden konut sayısı 458 758 dir. Yedi yılda yapılan konut sayısı ancak bir yıllık<br />
ihtiyaca yaklaşmaktadır.<br />
Ülkemizde sabit gelirli nufusun alış gücünün alt düzeylerde olduğu düşünüldüğünde konut talebinin büyük firmalarca<br />
daha yüksek bedellerle üretilen konutlarla sağlanamayacağı açıktır. Ayrıca konut kredi faizleri düşük gibi görünse de gerçekte,<br />
yıllık bazda kredi faizleri, enflasyonun yaklaşık 2 katı üstündedir.<br />
Tüm bunlar ele alındığında inşaat sektörünün içinde bulunduğu krize, TOKİ’nin ve siyasal iktidara yakın firmaların konut<br />
üretimleri çare olarak görülmesi mümkün değildir. Hatta kısa bir dönem sonra, dar gelirli yurttaşın, kira öder gibi konut sahibi<br />
olabileceğini söyleyerek, konut satışlarında bulunan firmaların ülkemizde yeni bir “Banker Krizi”ni yaratmaları beklenen<br />
bir sonuç olacaktır.<br />
İNŞAAT SEKTÖRÜNDEKİ KRİZİN İZMİR’E YANSIMASI<br />
Ülke bütününde yaşanan ekonomik kriz etkisini daha fazla olarak İzmir’de göstermektedir. Krizin yanında İzmir halkının siyasal<br />
tercihlerinden ötürü, İzmir ili özellikle son 15 senedir, siyasi iktidarlarca cezalandırılan bir şehirdir. Yatırımların azalması,<br />
hatta bir çok sektörde sıfırlanması, bu şehri büyük bir köy niteliğine dönüştürmüştür.<br />
1995 öncesi özellikle kooperatifler ve Büyükşehir belediyesi tarafından oluşturulan konut projeleriyle, İzmir kısa bir dönem<br />
için şantiye niteliğine dönüşmüştü.<br />
Ege-Kop, İZKA ve EVKA projeleriyle yaklaşık 40 bin civarında konut inşaatı başlamış ve %95 oranında kısa zamanda tamamlanmışlardı.<br />
Bu süreçlerde kredilerin maliyetleri karşılama oranı %77 iken yıllar itibariyle %7’lere kadar düşüş olmuş, inşaatların<br />
tamamlanma süreçleri de 7-8 yıla çıkmıştır.<br />
TOKİ’nin devreye girmesiyle özel kooperatifler ve belediyeler konut işinden çıkmışlardır. Bu durum en fazla İzmir’de iş yapan<br />
32<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İncelemeler<br />
yüklenicileri etkilemiş ve yatırımlar azaldığı oranda da kapanan firma sayısı artmıştır.<br />
Bugün TOKİ ihaleleri İzmir’li yükleniciler tarafından alınıp, gerçekleştirilememektedir. İzmir’de iş yapan yüklenicilerin çoğu<br />
siyasi iktidara yakın İzmir dışı yüklenicilerdir. Yapım sırasındaki bütün ticari faaliyetler, mal alım satımları da dahil olmak<br />
üzere İzmir dışından gerçekleştirilmekte olup, yapılan işlerin İzmir iline ekonomik getirisi olmamaktadır.<br />
Toplu konut dışı yapılan konutlar daha küçük niteliktedir. Şubemizden geçen konut projelerinin kat bazında sayısal değerleri<br />
incelendiğinde ağırlıklı olarak konut inşaatlarının 2-4 kat arasında değiştiği görülmektedir. (Tablo 10)<br />
Tablo 10. 2010 yılı 9 aylık değerlendirme<br />
(sadece İzmir içi projeler)<br />
KAT ADEDİ<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 14 15 22<br />
Genel<br />
Toplam<br />
339 443 374 400 304 305 77 22 32 45 9 6 1 1 1 2359<br />
Ağırlığı dar gelirli vatandaşlara yönelik konut yapımı, inşaat malzemeleri satış ticaretini de daraltmaktadır. Ayrıca son 5 yılda<br />
yapılan konut sayısında ve m 2 lerinde çok büyük bir artım da gerçekleşmemiştir. (Tablo 11)<br />
Tablo 11. İzmir’de Son 5 Yılda Yapılan Konut Sayı ve Metrekareleri<br />
Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010<br />
Adet 3 349 3 301 5 762 4 449 4 584<br />
M 2 4 290 179 3 635 610 5 497 525 3 657 714 4 595 893<br />
İzmir’de TOKİ tarafından gerçekleştirilen yaklaşık 30 projede 13500 konut ve sosyal tesis yapılmıştır. Bu projeler içinde sayısal<br />
olarak önemli yer tutan , özellikle Karşıyaka Mavişehir’de yapılan konutlar lüks nitelikte olup, satış bedelleri oldukça<br />
yüksektir. TOKİ projelerinin yine yaklaşık %30’u gelir düzeyi yüksek kesime hitap etmektedir.<br />
İzmir ilinde kamu tarafından ihale edilen işler ağırlıklı olarak Büyükşehir Belediyesi yatırımlarında görülmektedir. Altyapı<br />
inşaatlarına yönelik bu ihalelerde kırımlar oldukça yüksek oranlardadır. Yüklenici sayısındaki büyüklüğe oranla iş miktarının<br />
ve hacminin düşüklüğü sektörde kırım yüzdesini artırmaktadır. Bu kısır döngü içersinde inşaat kalitesi düşmekte, yapım<br />
sureleri uzamakta hatta bir çok iş tamamlanamamaktadır.<br />
Alsancak Liman Arkası ve Turan bölgesinde yapılan ancak, iptal edilen yeni imar planlaması, İzmir’de sermaye kesimlerince<br />
bir kurtuluş gibi gösterilmektedir. Bu bölgenin yeniden düzenlenmesi sonucunda ticaret merkezi bu alana kayacaktır. İlk<br />
bakışta şehir merkezinin hali hazır sıkışmış durumu dikkate alındığında doğru gibi gelen bu yaklaşım, süreç içersinde yeni<br />
sorunlarla beraber daha büyük problemleri doğuracaktır.<br />
İzmir’in önemli bir talihsizliği yerel yönetimlerce şehrin uzun vadeli altyapı-ulaşım vb. planlarının yapılmamasıdır. Sorunlar<br />
hep parsel bazında çözülerek sonuçlandırılmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, sağlıklı bir alt yapısı olmayan bu şehirde, özellikle<br />
yüksek binalarla donanmış ticaret bölgesinin süreç içinde yaratacağı sorunlar çok daha büyük olacaktır. Başta ulaşım olmak<br />
üzere, tüm alt yapı bu bölgenin imara açılması sonucu hiçbir düzenleme ile artık yeterli olamayacaktır.<br />
Bugüne kadar şehrin gelişimi ve alt yapı sorunlarının çözülmesi konusunda ilgili meslek odalarınca önerilen görüşler dikkate<br />
alınmadan, sadece rant anlayışıyla hareket eden çevrelerin imar planlarını belirlemesi sorunları daha fazla içinden<br />
çıkılmaz hale getirmektedir.<br />
“Çılgın Projeler” üretilmesini isteyerek, hem inşaat sektöründeki krizden çıkmayı hem de İzmir şehrine ekonomik bir açılım<br />
geleceğini söyleyerek, toplumu etkilemeye çalışan kesimlerin önerileri hayata geçtiğinde gerçek sürecin öyle olmadığı ve<br />
olamayacağı anlaşılacaktır.<br />
Ayrıca İzmir kentinde yapı stoğu da çok nitelikli değildir. Yapılarımızın %50’den fazlası kaçak ve depreme karşı dayanımı<br />
düşüktür. Çılgın projeler yerine, daha akılcı çözümlerle hareket etmemiz, mevcut yapı stoğumuzu depreme karşı güvenli<br />
hale getirmemiz gerekmektedir. Sektörü canlandırmak amacıyla, “Binaların Enerji Performansı”, “Sığınak”, “Yangın” vb. yönetmelikleri<br />
öncelikli olarak gündeme getirmeden once yapılarımızın güçlendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler hayata<br />
geçirilmelidir.<br />
İnşaat sektöründeki krizin İzmir bazında etkisinin azaltılması konut sektörü dahil, tüm kamusal yatırımların yerel yüklenicilerce<br />
gerçekleşmesiyle ve şehrin temel ihtiyaçlarına yönelik yatırımların hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir.<br />
Sektörün bütün alanlarında yer alan aktörlerin katkıları oranında pay alabilmeleri, krizin etkisini en aza indirebilir. Özellikle<br />
yüklenicilik tanımının iyi yapılması, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması hayati önem taşımaktadır. Kriz ne yazık ki en<br />
fazla mühendis ve mimarları etkilemektedir. Krizin derinleşmesi oranında mesleğimizin her alanında ücretler hızla gerilemekte,<br />
buna bağlı olarak ta ürün kalitesi düşmektedir. Mühendislik hizmetinin düştüğü süreçte, inşaat sektörünün krizden<br />
çıkması da uzun bir süreç alacaktır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 33
İncelemeler<br />
YAPI İŞLERİNDE “KADIN” ÇALIŞANLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ<br />
Arş. Gör. Sonay Ş. Perçin<br />
İzmir Ekonomi Üniversitesi, MimarlıkBölümü, İzmir<br />
Arş. Gör. Özge Akboğa<br />
Ege Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, İzmir<br />
Giriş<br />
Ülkemizde yasal düzenlemeler ve toplumsal bakış açısı<br />
uyarınca “kadın” kendisine daha geniş ça-lışma alanı bulabilmektedir<br />
(Öğretmen, terzi, hemşire, bebek bakıcısı vb.).<br />
Fakat özellikle yapı işlerinde istihdam ve tercih edilen cinsiyetin<br />
“kadın” olmayışı yalnızca toplumsal bakış ve işveren<br />
tercihiyle şekil-lenmemekte, kanun ve ilgili hükümlerinde<br />
de bu alanlarda çalışan kadın işçiler için kısıtlamalar yer almaktadır.<br />
Ülkemizde getirilen kısıtlamalar yapı işlerinde çalışan<br />
kadınların yüzdesinin az olmasına neden olmaktadır.<br />
Çalışmada, literatür taramasına dayanarak, Türkiye’de yapı<br />
işlerinde çalışan kadınlar için tüm bu etkilerin yanında “iş<br />
sağlığı ve güvenliği” açıkları tartışılmıştır.<br />
Yapı İşlerinde Kadın Kimliği<br />
Toplumda, özellikle yapı işleri endüstrisinde, “kadınlara uygun<br />
olmayan, erkek işi” yaklaşımına sıklıkla karşılaşılmaktadır.<br />
Öğretmen, terzi, hemşire, bebek bakıcısı gibi meslek<br />
grupları kadınlara yakış-tırılırken, demir ustası, kaynakçı,<br />
duvar ustası, inşaat teknikeri, inşaat mühendisi gibi meslek<br />
grupları er-keklerin çalışabileceği pozisyonlar olarak<br />
geçmişten bugüne değin beyinlerimize kazıtılmıştır. Yapı<br />
işle-rindeki kadınlar, meslektaşları olan erkeklere göre ya<br />
daha önemsiz, masa başı pozisyonlarda çalışmak zorunda<br />
kalmakta ya da meslekte tutunabilmek için çok daha fazla<br />
emek harcamaktadırlar. Devletin ken-dilerini “korumak”<br />
adına koyduğu hükümler karşısında istihdam alanları daraltılmaktadır.<br />
Hiçbir güvenlik önlemi olmaksızın 20. katta<br />
cam silen bir kadının işi tehlikesiz, tarlada sırtında bebekleri<br />
ile çalışan kadı-nın işi yorucu olarak atfedilmezken özellikle<br />
teknolojinin geliştiği bu dönemde, teknik beceri gerektiren<br />
yapı işleri, kadın işçiler için “tehlikeli ve yorucu” tanımıyla<br />
toplum ve kanun açısından uygun görülmüş-tür. Mesleklerde<br />
var olan bu tekelleşme, kadın ve erkeğin cinsiyet gözetmeksizin<br />
eşitliğinin kabulü ile or-tadan kalkacaktır.<br />
Türkiye’de Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin Getirilmiş<br />
Düzenlemeler<br />
DIE verilerine göre Türkiye’de kadın çalışanlar tüm çalışanların<br />
%12’sini oluşturmaktadır. Bu oranın meslek gruplarına<br />
göre dağılımında en düşük oran %0.89 ile İnşaat ve Bayındırlık<br />
İşlerindedir (Demirhan ve Ekonomi, 2005). Bu düşük<br />
oranın en büyük nedeni kanunların kadını korumaya yönelik<br />
olan maddeleridir. Yapı işlerinde çalışan kadın işçi için birebir<br />
özel hükümler mevcut değildir. Bu neden-le mevzuat<br />
içersinde yapı işlerinde çalışan kadınları ilgilendiren hususlara<br />
değinilmiştir.<br />
4857 Sayılı iş kanunu 72. maddesi “Maden ocakları ile kablo<br />
döşemesi, kanalizasyon ve tünel in-şaatı gibi yer altında<br />
veya su altında çalışılacak işlerde on sekiz yaşını doldurmamış<br />
erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır”<br />
demektedir. Ayrıca kanunun 85. Maddesi gereği kadınlar<br />
şantiyede an-cak teknik hizmetler ve yardımcı işlerde pozisyon<br />
bulabilir.<br />
Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinin 4. maddesi, “16 yaşını<br />
doldurmamış genç işçilerin ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması<br />
yasaktır” der. İlgili yönetmelikte mevcut bulunan<br />
EK-1 deki çizelgede, kar-şısında (K) harfi bulunmayan işlerde<br />
kadınlar ve (Gİ) harfleri bulunmayan işlerde de 16 yaşını<br />
doldurmuş fakat 18 yaşını bitirmemiş genç işçiler çalıştırılamaz.<br />
Yapı işleride yönetmelik kapsamında yer almakta-dır.<br />
Ancak; ihtisas ve meslek öğrenimi veren okulları bitirip bu<br />
işi meslek edinmiş kadınlar, iş sağlığı, güvenliği ve ahlâkının<br />
tam olarak güvenceye alınması şartıyla 16 yaşını doldurmuş<br />
genç işçiler ihtisas ve mesleklerine uygun ağır ve tehlikeli<br />
işlerde çalıştırılabilir. İlgili Bakanlıklarca yeterliliği kabul<br />
edilen kursları bitirip, o işi meslek edinmiş olan kadınlar ile<br />
16 yaşını doldurmuş genç işçiler yönetmeliğe ait EK-1 deki<br />
çizelgenin 36. sırasından 66. sırasına kadar (66 dahil) belirtilen<br />
işlerde çalıştırılabilir” demek-tedir. Ayrıca çizelgede 31.<br />
maddenin sonunda “Teknik hizmetler ve yardımcı işlerde<br />
kadın ve genç işçi çalışabilir” denmiştir. Bu açıklamalardan<br />
anlaşılacağı üzere, inşaat mühendisliği veya inşaat teknikerliği<br />
eğitimi almış kadın işçi yapı işlerinde çalışabilir, fakat<br />
genel anlamda kadınların çalıştırılması yasaktır. Bu açıklama<br />
ikinci bir eşitsizlik konusunu tartışmaya açmaktadır:<br />
Kadınlar kendi aralarında da eşit hakla-ra sahip değildir.<br />
Yine aynı yönetmeliğin 6. maddesi gereğince “Kadınlar, ay<br />
hali günlerinde ağır ve teh-likeli işlerde çalıştırılamazlar. Bu<br />
günlerin sayısı 5 gün olarak hesap edilir. Daha fazlası için<br />
hekim rapo-runa göre hareket edilir” demektedir. Kabul<br />
edilmelidir ki hiçbir işveren şantiyesinde ayda 5 gün çalışma-yacak<br />
bir işçiyi işe almak istemeyecektir. Bu nedenle<br />
6.madde zorunluluktan ziyade gerek hekim raporu ile karar<br />
verilmiş bir durum gerek kadın işçinin kendi isteğinden doğan<br />
bir hak olmalıdır.<br />
Yapı işyerlerinde alınacak asgari sağlık ve güvenlik şartlarını<br />
“Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği” belirlemektir.<br />
Yönetmelik içersinde EK-IV “Yapı alanları için asgari sağlık<br />
ve güvenlik ko-şulları” başlığı altında kadın işçiler ile ilgili<br />
düzenlemeler mevcuttur.<br />
İşyerinde iş araç ve gereçlerinin kullanımı ile ilgili sağlık ve<br />
güvenlik yönünden uyulması gerekli asgari şartları belirleyen<br />
“İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik<br />
Şartları Yönetmeliği” 9. maddesinde “Asgari sağlık ve güvenlik<br />
gereklerinin uygulanmasında, işçilerin iş ekipmanı<br />
kullanımı sıra-sındaki duruş pozisyonları ve çalışma şekilleri<br />
ile ergonomi prensipleri işverence tam olarak dikkate alınacaktır”<br />
denmektedir. Fakat uygulamada araç ve gereçler<br />
erkek bedenine göre tasarlanmakta ve kadın işçiler için bu<br />
kural işleyememektedir.<br />
“Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve<br />
Esasları Hakkında Yönetmelik” 7. maddeye göre “İşyerindeki<br />
kadınların, gençlerin, çocukların, özürlü, eski hükümlü,<br />
terör mağduru ve göçmen işçilerin eğitimine özel önem<br />
verilir. Bu ifade kadın işçileri iş eğitimi konusunda korur.<br />
Özellikle, uygulamada tamamen göz ardı edilen “Kişisel<br />
34<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İncelemeler<br />
Koruyucu Donanım Yönetmeliği” madde-leri yapı işlerinde<br />
çalışan işçiler için oldukça önemlidir. Kadın işçilerin muhatap<br />
olduğu eksik tasarımlar göz önüne alındığında bazı<br />
maddelere önemle dikkat çekilmek istenmektedir; Kişisel<br />
Koruyucu Donanım (KKD), tehlike içeren iş yapılırken, öngörülebilen<br />
koşullarda ve amaçlanan doğrultuda kullanımı<br />
sırasın-da kullanıcıyı mümkün olan en yüksek düzeyde koruyacak<br />
şekilde tasarlanarak imal edilmelidir. Giyildi-ğinde<br />
kullanıcıya temas eden veya etmesi muhtemel herhangi<br />
bir KKD elemanı, tahriş ya da yaralanmala-ra neden olabilecek<br />
derecede sert olmamalı, keskin kenarlar ve çıkıntılar<br />
bulundurmamalıdır. KKD' nin vücudun duruş şekline ve hareket<br />
etmesine neden olduğu kısıtlamalar ile duyu organlarında<br />
yol açabile-ceği hassasiyet kaybı en aza indirilmeli<br />
ve KKD, kullanıcı veya diğer kişiler için tehlikeli olabilecek<br />
ha-reketlere neden olmamalıdır. KKD, iş sırasında yapılacak<br />
hareketler ve vücudun duruş şekilleri göz önüne alınarak<br />
kullanıcı üzerinde doğru pozisyonda kolayca durmasını<br />
sağlayacak ve öngörülen kullanım süre-sinde yerinde kalacak<br />
şekilde tasarlanarak üretilmelidir. Bu amaçla KKD’ nin<br />
ayarlanabilir ve eklenebilir sistemler yardımıyla veya farklı<br />
beden ölçülerinde üretilerek kullanıcının vücut yapısına<br />
uygunluğu sağ-lanarak en etkin şekilde kullanılabilmesi<br />
sağlanmalıdır.<br />
Yurt Dışında Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin Getirilmiş Düzenlemeler<br />
Yapı işlerinde çalışan kadın işçiler hakkında birebir düzenlemeler<br />
mevcuttur. Özellikle ABD’de, iş güvenliği ve sağlığı<br />
konusunda oldukça geniş çalışmalar yapılmıştır. OSHA<br />
(Occupational Safety and Health Administration)’nın inşaat<br />
sektörüne uygulanabilir yönetmelikleri 1926 CFR (Code of<br />
Federal Regulations)’nin altında yer almaktadır (Baradan,<br />
2006).<br />
Günümüzde ABD ve Avrupa ülkelerinde yapı işlerinde çalışan<br />
kadın işçiler için bir araya gelmiş birçok örgüt bulunmaktadır.<br />
Çalışmaların temelini yine Haziran 1999’da OSHA<br />
bünyesinde, HASWIC (Yapı İşlerinde Çalışan Kadınların<br />
Sağlık ve Güvenliği Çalışma Komisyonu), NIOSH (National<br />
Institute for Occupational Safety and Health), CWIT (Chicago<br />
Kadın Ticaret Birliği) ve ACSH (American Council on<br />
Science and Health) tarafından hazırlanan “Women in the<br />
Construction Workplace: Providing Equitable Safety and<br />
Health Protection-Yapı İşlerinde Kadın: İş sağlığı ve güvenliğinin<br />
korumasında eşit-liğin sağlanması” adlı çalışma oluşturmaktadır.<br />
Çalışma kadın işçiler için ayrıca dikkat edilmesi<br />
gereken hususları içermektedir. Birçok anket ve mülakat<br />
çalışmasını temel alan çalışmanın maddelerine aşağıda yer<br />
verilmiştir (OSHA, 1999) :<br />
1) İş Yeri Kültürü:<br />
a) Saldırgan İş Ortamı: İş ortamında, kadınlar kendilerini iş<br />
arkadaşlarının saldırgan tavrı nede-niyle güvende hissetmemektedir,<br />
fiziksel zarara uğratılmakta, işleri sabote edilmektedir.<br />
Erkek işçilerin olumsuz yaklaşımları nedeniyle<br />
her şeyi tek başlarına, yardımsız yapmaya çalışmaktadırlar.<br />
Bu durum birçok yaralanmalara ve yarattığı stresten ötürü<br />
meslek hastalıklarına neden olmaktadır.<br />
b) Cinsel Taciz: Kadın işçilerin sıklıkla yaşadıkları ciddi bir<br />
problemdir. Hukuken cezalandırma olması ve işverenin sorumluluğu<br />
dâhilinde korunuyor olmalarına rağmen problem<br />
çözülememektedir.<br />
c) İş Süresinde Yalnız Olmak: Şantiyede tek kadın olmak,<br />
kadın işçinin kendisini güvensiz his-setmesine neden olur.<br />
Bu psikoloji ise dikkat dağınıklığından ötürü yaralanmalara<br />
ve stresten kaynaklı meslek hastalıklarına neden olur.<br />
d) Tehlikenin Bildirilmesi: Kadın işçilerin güvensiz koşulları<br />
ve tehlikeyi bildirilmesi genellikle “sızlanma” olarak atfedilir.<br />
Ve bildirimin devamı halinde kadın işçinin işten çıkartılması<br />
ile sonuçlanır.<br />
Hukuksal yaptırımlar, cinsel tacizi önleyici eğitimler, eğitimde<br />
kullanılan malzemelerde kadın gör-seline alıştırma,<br />
kadınları korumak için yapılacak denetimler bu sorunlara<br />
çözüm getirebilir.<br />
2) Tesislerin Temizliği ve Hijyeni: Şantiyelerde sıklıkla karşılaşılan<br />
problem, kalıcı olmayan tuva-letlerin sağlığa uygun<br />
olmayışı, unisex olması, mahremiyet içermemesi ve korunamayışıdır.<br />
Genellikle kadın sayısının az olmasının sebep<br />
gösterilmesi nedeniyle kadınlar için ayrı tuvalet yoktur.<br />
Tesislerde su kısıtlıdır, tuvalet kâğıdı neredeyse hiç yoktur.<br />
Standartlarda bunla ilgili düzenlemeler olmasına rağmen<br />
bu sorunlar halen yaşanmaktadır. Ve sonuçta çeşitli sağlık<br />
problemleri ortaya çıkmaktadır. Bu şikâyetlerin giderilmesi<br />
için şantiye içinde ve dışında tuvaletlerin, duşların bulunması<br />
ve tesislerin kadın ve erkek için ayrı ayrı düzenlenmesi,<br />
suyun varlığı, tuvaletlerin temizliğinin korunması çok<br />
önemlidir.<br />
3) Kişisel Koruyucu Donanım ve Giysiler: Sayılarının az olduğu<br />
işlerde çalışan kadınların en çok karşılaştıkları sorun<br />
bedenlerine oturmayan KKD ve giysilerdir. Bu durum donanımların<br />
güvenlik sağla-masından ziyade ciddi güvenlik ve<br />
sağlık riski oluşturur. Küçük bedenli erkek işçiler için de aynı<br />
durum geçerlidir. Tasarımlar kadın ölçülerine uygun olarak<br />
düzenlenmeli, piyasada bu şekilde üretim yapan fir-malar<br />
bu konuda bilgilendirilmelidir. İşverenin sorumluluğu bu<br />
konuda arttırılmalı ve kadın işçilere özel olan KKD’leri kullanılması<br />
teşvik edilmelidir.<br />
4) Ergonomi: İş kaynaklı meydana gelmiş iskelet ve kas bozuklukları<br />
aletlerin, malzemelerin ve ekipmanların, ergonomi<br />
dikkate alınarak tasarlanmaması nedeniyle oluşmaktadır.<br />
Ekipmanlar genellikle ortalama erkek ölçülerine göre<br />
tasarlanır. Ekipman ve iş aletlerinin tasarlanmasında kadın<br />
ve erkek ara-sındaki fizyolojik farklılıklar dikkate alınmalı<br />
bununla ilgili gerekli eğitimler verilmelidir.<br />
5) Üreme ile ilgili tehlikeler: Kadın işçilerin şantiye ortamından<br />
ötürü meydana gelebilecek üreme ile ilgili tehlikeler<br />
konusundaki araştırmalar yetersizdir. Bu konu ile ilgili araştırmalar<br />
yapılmalı ve öneri-ler sunulmalıdır.<br />
6) İş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi: İş güvenliği eğitimi her<br />
yeni gelen işçi için şarttır. Özellikle iş arkadaşlarının saldırgan<br />
tavırları nedeniyle ilişki kuramayan kadın işçilerin eğitimlerine<br />
özen gösterilme-lidir. İşveren iş eğitimine gerekli<br />
önemi vermeli ve yaptırım uygulanmalıdır. Eğitimlerde,<br />
müfredat içer-sinde kadın işçilerin varlığı vurgulanmalıdır.<br />
7) Yaralanma ve Meslek Hastalıkları ile ilgili verileri toplama<br />
ve inceleme: Kadın işçiler ile ilgili veriler olmasına rağmen<br />
bu veriler bir araya getirilmemiş ve irdelenmemiştir. Gerekli<br />
çalışmalar çözüm önerilerinin sunulması açısından yapılmalıdır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 35
İncelemeler<br />
Yapı İşlerinde Çalışan Kadın İçin İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
Yurt dışında halen kadın işçilerin kullanacağı KKD ve giysiler<br />
araştırılmaya devam etmektedir. 1999’dan bu yana<br />
gerekli incelemeler yapılmış ve firmalar işverenlerin de talebiyle<br />
kadın işçilere özel KKD ve giysiler üretmişlerdir (The<br />
Ontario Womens Directorate and The Ondustrial Accident<br />
Preventioan Association, 2006).<br />
Erkek ve kadın işçilerin fiziki yapıları ve vücut boyutları farklıdır.<br />
Bu farklılığı inceleyip gerekli verileri toplayan bilim dalı<br />
antropometridir. Toplanan veriler, donanımların, malzemelerin,<br />
iş yerlerinin tasarlanmasında kullanılır. Erkek egemen<br />
bir sektörden beklenildiği üzere güvenlik için alınmış önlem-lerde<br />
kullanılan tasarımlar ortalama erkek ölçüleri temel<br />
alınarak yapılmıştır. Ortalama erkek ölçüsünden daha<br />
küçük ölçülere sahip bir erkek işçi ile ortalama bir kadın işçinin<br />
ölçüleri yine örtüşmez. Bu nedenle şantiyede çalışan<br />
erkek ve kadın işçi fizyolojik yapı gereği tehlikelere karşı<br />
farklı şekilde korunmalıdırlar. Aksi takdirde kadın işçilerin<br />
kullanacağı KKD’ler korumaktan ziyade risk teşkil etmektedir<br />
(Swan, 2001).<br />
ISEA (International Safety Equipment Association),<br />
OSHA’nın bildiriminden sonra KKD kulla-nımı ile ilgili kadın<br />
işçiler ile mülakatlar yapmıştır. Aşağıda Kanada’da uyumsuz,<br />
bol gelen KKD’leri kullanan kadın işçiler ile yapılmış<br />
bazı mülakatlardan çıkartılan sonuçlara yer verilmiştir<br />
(Walker, 2010). Bu ve benzeri risklerin oluşmasına fırsat vermemek<br />
için üretici firmalar tasarımlarını kadın işçileri de temel<br />
alarak yapmalı, işveren bu donanımları kullandırtmak<br />
üzere teşvik edilmeli ve bilgilendirilmelidir.<br />
1) Erkeğe nazaran küçük yüzlü kadına oturmayan koruyucu<br />
gözlük, işçiyi kullandığı makineden çıkan zararlı malzeme<br />
tanelerinden koruyamaz, gözlüğün altında-yanında kalan<br />
boşluklardan tanecikler yüze, göze etki eder.<br />
2) Büyük koruyucu botlar giyen kadın işçiler, yürürken, merdivene<br />
çıkarken, tırmanırken sendele-me yaşar. Dengeyi<br />
sağlamak isteyen kadın işçinin ayakları su toplar. Botlar güvenlik<br />
sağlamadığı gibi, kadın işçiye zarar verir.<br />
3) Ellerine oturmayan eldivenler kullanan kadın işçiler, vidaları<br />
tutamamaktadır. Kullandıkları ma-kinenin durumuna<br />
göre ellerini kaptırma olasılıkları çok yüksektir.<br />
Sonuçlar<br />
Yapı işlerinde çalışan kadın işçilerinin yaşadıkları cinsel, fiziksel,<br />
psikolojik ve ekonomik şiddet, içselleştirilmiş olan<br />
cinsiyet ayrımcılığı bu konuda önceden yapılmış çalışmalarda<br />
tespit edilmiştir.<br />
Yapı işlerinde çalışan kadın işçiler için yurt dışında çalışmalar<br />
halen sürmekte ve ilerleme kayde-dilmekte olmasına<br />
karşın Türkiye’de bu konuda örgütlenme ve çalışma zayıftır.<br />
Türkiye’de, halen, top-lum içersinde “kadın zayıftır”, “kadın<br />
duygusaldır” ve en önemlisi “kadın doğurgandır” cümleleri<br />
nesil-den nesile aktarılmakta ve sonuç olarak erkek egemen<br />
meslek gruplarında çalışacak kadın işçi, işveren ve iş<br />
arkadaşları tarafından tercih edilmemektedir.<br />
Bu toplumsal zihniyet mevzuat ile desteklenmemeli, gerekli<br />
gelişmeler ve değişimler yapılmalıdır. Şantiyedeki kadın<br />
işçiler ve erkek işçiler eşit haklara sahip olmalı ve fizyolojik<br />
yapı nedeniyle kadın işçi-lerin sağlık ve güvenliklerini korumak<br />
adına gerekli araştırmalar yapılmalıdır. Çalışma hayatı<br />
ve sosyal güvenlik konularında ulusal ve uluslar arası<br />
düzeyde eğitim, araştırma, inceleme, yayın, dokümantasyon<br />
ve danışmanlık faaliyetlerinde bulunan Çalışma Sosyal<br />
ve Güvenlik Eğitim Merkezi’nin (ÇASGEM) ve İş Sağlığı ve<br />
Güvenli Merkezi Müdürlüğü’nün (İŞGÜM) yapı işlerinde çalışan<br />
kadın işçilerin iş güvenliği ve sağlığı konusunda araştırma<br />
ve inceleme yapması büyük bir açığı kapatacaktır.<br />
Yönetmelikte, kadınlar arasındaki fırsat eşitliğini ihlal eden<br />
hususlar tekrar gözden geçirilmelidir.<br />
Asıl olan kadın ve erkek işçiler arasındaki bu eşitsizliği, kadın<br />
sorunu olarak algılamamak ve “in-san” sorunu olarak<br />
ele almaktır. Kadın çalışanlar için inşaat sektöründe çalışma<br />
koşullarını iyileştirmek ve çalışma imkânlarını arttırmak için<br />
birlik halinde hareket edilmelidir.<br />
Kaynaklar<br />
Adakale Demirhan, F. E. ve Ekonomi M. (2005). “Türkiye’de Kadın<br />
İşçilerle ilgili Koruyucu Ya-sal Düzenlemeler ve 4857 Sayılı Yeni İş<br />
Kanunu ile Getirilen Yenilikler”, İTÜ Dergisi/mühendislik, cilt 4 sayı<br />
5, 55-67.<br />
Baradan, S. (2006).“Türkiye İnşaat Sektöründe İş Güvenliğinin Yeri<br />
ve Gelişmiş Ülkelerle Kıyas-lanması”, DEÜ Fen ve Müh. Dergisi, Cilt:<br />
8 Sayı: 1, s. 87-100.<br />
Hoskins, A. B. (2005). “Occupational injuries, illnesses, and fatalities<br />
among women, Breau of Labor Statistics, Monthly labor review.<br />
Michel A. (1993). Feminizm, Çev. Şirin Tekeli, İstanbul: İletişim.<br />
OSHA (1999): www.osha.gov "Women in the Construction Workplace:<br />
Providing Equitable Safety and 7)Health Protection" ,Submitted<br />
to the Occupational Safety and Health Administration<br />
(OSHA), Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2010.<br />
Swan, K. (2001). “Women in Construction: A Review of Pertinent<br />
Literature”, Pennsylvania State University.<br />
TMMOB Kadın Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı Sonuç<br />
Bildirgesi (2009). İstanbul<br />
The Ontario Womens Directorate and The Ondustrial Accident Preventioan<br />
Association (2006). “Personal Protective Equipment For<br />
Women”.<br />
Türkiye İstatistik Kurumu: http://www.tuik.gov.tr Erişim Tarihi:<br />
Temmuz 2010.<br />
Walker J. L. (2010). “PPE for Women” , International Safety Equipment<br />
Association (ISEA) Protection Update News.<br />
4857 Sayılı İş Kanunu, 2003.<br />
5840 Sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu, 2009<br />
25311 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, 2003.<br />
25325 Sayılı Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği, 2003.<br />
26361 Sayılı Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmeliği, 2006.<br />
25370 Sayılı İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik<br />
Şartları Yönetmeliği, 2004.<br />
25426 Sayılı Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul<br />
ve Esasları Hakkında Yönet-melik, 2004.<br />
25494 Sayılı Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği, 2004.<br />
25522 Sayılı Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla<br />
Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik, 2004.<br />
25548 Sayılı Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları<br />
Hakkında Yönetmelik, 20<br />
36<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
2009 YILI İNŞAAT SEKTÖRÜ İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIKLARI<br />
İSTATİSTİKLERİ<br />
Alpaslan Ertürk<br />
Maden Yük. Mühendisi<br />
İş Güvenliği Uzmanı (A)<br />
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun iş kazaları ve meslek<br />
hastalıklarına ilişkin istatistikleri yayımlandı. 2009<br />
yılı sonuçları 9 milyon çalışana ilişkin verileri kapsıyor.<br />
SGK istatistiklerine göre 2009’da;<br />
• Ocak-Nisan döneminde 17 bin 733,<br />
• Mayıs-Ağustos döneminde 18 bin 954,<br />
• Eylül-Aralık döneminde ise 27 bin 629 kişi olmak<br />
üzere toplamda 64 bin 316 kişi iş kazasına uğradı, 429<br />
kişi meslek hastalığına yakalandı.<br />
Bunların 1.171’i ölümle sonuçlandı. Ölümle sonuçlanan<br />
iş kazalarında İstanbul birinci sırada yer alırken,<br />
bunu sırasıyla Ankara, Bursa ve Antalya izledi.<br />
Yaşanan iş kazalarının en önemli nedenleri; bir veya<br />
birden fazla cismin sıkıştırması, ezmesi, batması ve<br />
kesmesi, düşen cisimlerin çarpıp devirmesi, makinelerin<br />
sebep olduğu kazalar ve kişilerin düşmesi olduğu<br />
görüldü. Bu nedenlerle yaşanan kazalar, toplam<br />
kazaların yüzde 75’ini oluşturdu.<br />
İnşaat Sektörü ile ilgili İş Kazası ve Meslek Hastalıkları<br />
İstatistiklerini aşağıda yorumsuz olarak bilgilerinize<br />
sunuyoruz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 37
Vergi<br />
ÖDEME EMRİ, MAL BEYANI,<br />
ÖDEME EMRİNE İTİRAZ VE DAVA AÇMA SÜRELERİ<br />
Doğan ÖZTÜRK<br />
Mali Müşavir<br />
Merhabalar, bu yazımda sizleri ödeme emri konusu<br />
hakkında bilgilendirmeye çalışacağım. Ekonomik krizin<br />
teğet geçtiği ülkemizde, her sınıftan mükelleflerimizin<br />
oldukça sık karşılaştığı belgelerden biride ödeme<br />
emirleridir. Kamu alacakları, amme alacaklarının<br />
tahsil usulü hakkındaki kanunla düzenlenmiştir. Bu<br />
kanun borcunu ödeyemeyen mükellefe karşılık verilen<br />
süre dolmuş ise bunun cebren tahsilini zorunlu<br />
kılmıştır. Başka bir deyişle mükellefler vadelerinde<br />
ödenmeyen borçları cebren tahsil edilir hükmü bulunmaktadır.<br />
6183 sayılı kanunun 55. Maddesinde; Amme alacağını<br />
vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını<br />
ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu<br />
bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur denmektedir.<br />
Ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet<br />
ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği<br />
veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde<br />
borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde<br />
bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile<br />
tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu<br />
takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı bulunur.<br />
Ayrıca, borçlunun 114’üncü maddedeki vazifeleri ve<br />
bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında<br />
tatbik edilecek olan ceza bu ödeme emrinde kendisine<br />
bildirilir.<br />
Belediye hududu dışındaki köylerde bulunan borçlulara<br />
ödeme emirleri muhtarlıkça tebliğ olunur. Ödeme<br />
emirlerinin muhtarlığa tevdii tarihinden itibaren<br />
15 gün içinde tebligat yapılmadığı takdirde ödeme<br />
emirleri tebliğ edilmemiş olan borçluların isimleri<br />
ödeme emri hüküm ve mahiyetindeki bir “ödeme cetveline”<br />
alınarak borçlular borçlarını ödemeye ve mal<br />
bildiriminde bulunmaya çağrılırlar. Ödeme cetveli köy<br />
ihtiyar kurulu kapısına bir örneği de köyde herkesin<br />
görebileceği umumi bir mahalle 10 gün müddetle<br />
asılmak suretiyle tebliğ olunur. Cetvel asılırken ve indirilirken<br />
keyfiyet muhtarlıkça zabıt varakasıyla tespit<br />
edilir. Cebren tahsil ve takip ödeme emrinin tebliği<br />
veya ödeme cetvelinin indirilmesi tarihinde başlamış<br />
olur.<br />
Borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları elinde<br />
bulunduran üçüncü şahıslardan bu malları 7 gün içinde<br />
bildirmeleri istenir.<br />
Ödeme emrine itiraz Amme alacakları usulü hakkındaki<br />
kanunun 58. maddesi konuya getirdiği açıklama<br />
şu şekildedir.<br />
Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir<br />
borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına<br />
uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren<br />
7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine<br />
bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.<br />
İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin<br />
iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri<br />
tatbik olunur.<br />
Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet<br />
ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde<br />
itiraz edilmemiş sayılır.<br />
İtirazda bulunan borçlu bu kanuna göre teminat gösterdiği<br />
takdirde takip muamelesi itirazlı borç miktarı<br />
için ve itiraz komisyonunca bu hususta karar verilinceye<br />
kadar durdurulur.<br />
İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara<br />
bağlamak mecburiyetindedir.<br />
İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan,<br />
hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki<br />
amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.<br />
İtiraz komisyonlarının bu konudaki kararları kesindir.<br />
Borcun tamamına bu madde gereğince vaki itirazların<br />
tamamen veya kısmen reddi halinde, borçlu ret kararının<br />
kendisine tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde<br />
mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir.<br />
Borcun bir kısmına karşı bu madde gereğince vaki<br />
itirazlar mal bildiriminde bulunma müddetini uzatamaz.<br />
Ödeme emri gelen mükellef kanunun 59. maddesi<br />
gereği ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren<br />
7 gün içerisinde mal beyanında bulunmak zorundadır.<br />
Borçlu, borcuna yetecek miktarda kendi uhdesinde<br />
bulunan malları, hak ve alacaklarını vergi dairesine<br />
belirtilen sürede bildirmek zorundadır. Bu malların<br />
veya alacakların bir kısmı üçüncü şahıslar elinde bulunuyorsa<br />
bunları da tüm açıklığı ile ilgili daireye bildirmekle<br />
mükelleftir. Ayrıca mükellef mal bildirimi ile<br />
birlikte kendi yaşayış şeklini yani geçim koşulları ile<br />
bilgiyi ve borcu ne şekilde ödeyebileceği konusunda<br />
da vergi dairesine bilgi vermek zorundadır. Yine borçlu<br />
borcunu ödeyebilecek kadar malının olmadığını<br />
bildirmesi dahi mal bildirimini yapmış hükmünde yer<br />
almaktadır. Bu tip durumlarda borçlunun ikametgah<br />
adresi ve kimlik bilgileri kanuni iş merkezini vergi<br />
dairesine bildirmesi gerekmektedir. Mal bildiriminde<br />
38<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
ulunmuş mükellef verilen ödeme planı gereği borcunu<br />
ödemez ise mal beyanında bulunduğu değerler<br />
nakde çevrilerek borç tahsil edilir.<br />
Devlet alacaklarını güvence altına alarak kamu hizmetlerinin<br />
aksamadan sürmesini sağlamakla mükelleftir.<br />
Bu sebepledir ki; doğmuş ve vadeleri geldiği<br />
halde ödenmeyen vergilerin tahsili devletin sorumluluğundadır.<br />
Devlet bu sorumluluğu birden fazla yol ile<br />
ifa etmektedir. Bunlardan bir tanesi mükellef borcunu<br />
vadesinde ödeyememişse verdiği teminatlarını nakde<br />
çevirmek yöntemidir. Yine bunun dışında bir başka<br />
yöntem ise kamu borcu olan mükellef bu borcunu bir<br />
kefil göstermiş ve borcunu vadesinde ödeyememişse<br />
devlet bu sefer de borcu kefilden tahsil yoluna müracaat<br />
etmektedir. Piyasada sıkça karşılaşılan usul ise<br />
kamu borcunun, borçlunun mallarına haciz koyarak<br />
tahsili yoluna gitmesidir. Bu yöntemlerle tahsil edilemeyen<br />
kamu borcuna karşılık devlet şayet tahsil yolu<br />
kalmadıysa ilgili mükellefin iflasını da isteyebilmektedir.<br />
Amme alacakları kanunun 54 maddesi ödenmeyen<br />
kamu borcunun tahsilini bu şekilde yapmaktadır.<br />
Vergi<br />
KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />
KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />
KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
1 2 13 M 4 A 5 Y 6A 7 L A8 N 9 M 10 A<br />
1 M A 2 Y A A L L A AV N E RM E A K V<br />
2 A L 3 A T V E K RA E B A K E V K E<br />
3 T 4 K E A K B İ A M RE O K T E O R<br />
4 E K 5 M A N B A K İ R E<br />
İ M R O T O R<br />
6 A B Y A T A K S<br />
5 M A N B A K İ R E<br />
7 T U T A K N E B İ<br />
6 A B Y A T A S<br />
8 İ K İ L İ K T A Y<br />
7 T U<br />
9<br />
T K A K P A N Y AE M B İ S E<br />
8 İ K 10 İ L D İ İ K E NT L A İ Y K<br />
9 K P A Y A M S E<br />
10 D İ K E N L İ K<br />
SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />
SUDOKU SUDOKU ÇÖZÜMLERİ ( kolay )<br />
Görüldüğü üzere ödeme emirleri ciddiye alınması SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />
gereken önemli bir husustur. Genelde mükellefler<br />
1 6 8 9 3 5 4 2 7<br />
vergi dairesinden gelen bu tip yazışmaları bürolarında<br />
bekletmekte KARE BULMACA ve daha ÇÖZÜMÜ sonra ciddi sorunlarla karşı<br />
4 2 7 1 6 8 9 3 5<br />
SUDOKU ( 5 kolay 9 3 ) 4 7 2 6 8 1<br />
karşıya kalmaktadır. Oysa yapılması gereken husus<br />
1 6 8 99 83 4 55 41 26 73 7 2<br />
gayet basittir. 1 2 Mal 3 beyanında 4 5 6 bulunmak 7 8 9 ve 10 bu konuda<br />
KOLAY<br />
5 9 3 74 57 2 28 69 83 1 6 4<br />
malının olmadığını beyan etmek dahi mal beyanında<br />
SUDOKU ( orta )<br />
1 M A Y A L A N M A<br />
6 3 1 2 4 7 8 5 9<br />
bulunmakta yeterli olmaktadır. Son zamanlarda sıkça<br />
4 2 7 1 6 8 9 3 5<br />
KARE BULMACA 2 A L A V E R E K V<br />
2 7 9 3 1 5 4 6<br />
rastlanılan<br />
ÇÖZÜMÜ<br />
husus ise vergi dairesinin hiç haberimiz olmadan<br />
3 taşınmazlarımıza T K A B ve A taşıtlarımız E K ve E banka he-<br />
8 4 6 7 5 9 2 3<br />
9 8 4 65 41 1 69 38 73 2 5 7<br />
7 5 2 38 79 5 36 14 62 48 1 9<br />
1 2 saplarımıza 3 4<br />
4<br />
5 E 6uyguladığı K 7 İ 8 M 9 blokajlardır. 10 R O T Bu O tip R durumlarla<br />
3 1 5 6 2 4 7 9 8<br />
SUDOKU 6 ( 3 orta 1 ) 9 2 8 1 7 5 6 4 3<br />
1 M A karşılaşmak Y A L A 2 4 7 8 9<br />
5 M istemiyorsak N M A<br />
A N B ödeme A K emri İ geldiğinde R E ilk iş<br />
5 1 9 4 2 6 7 3 8<br />
2 A L alındığı A V E tarihi R üzerine E kalın K V alt çizgili bir şekilde tarihi<br />
2 7 9 8 1 5 4 6<br />
6 A B Y A T A K S<br />
6 4 1 9 8 73 62 35 57<br />
9 8 4 2 1<br />
3 T not K A almak B ve A en kısa E zamanda K E müşavirimize iletmek<br />
8 4 6 7 5 9 2 1 3<br />
7 T U T A K N E B İ<br />
3 7 5 6 4 2 8 41 39<br />
1 7 9 6 5<br />
4 E K<br />
ve<br />
İ<br />
onun<br />
M<br />
yol<br />
R<br />
haritasına<br />
O T O<br />
uymaktır.<br />
R<br />
Aksi takdirde hiç ummadığınız<br />
şaka gibi olaylarla karşılaşmak söz konusu-<br />
1 9 2<br />
8 İ K İ L İ K T A Y<br />
9 2 38 1 75 85 6 36 2 64 473<br />
75 94 8<br />
5 M A N B A K İ R E<br />
dur. Çek 9 K ödemeleriniz P A Y için Ayatırdığınız M S paranın E içinden,<br />
Y<br />
5 1 9 4 2 16 57 73 28<br />
6 9 3 8 4<br />
6 A B<br />
10 unuttuğunuz A T A K<br />
D İ veya K E atladığınız S<br />
N L İ bir K ödeme emri 7 6 3 5 9 48 94 2 81<br />
3 ORTA 1 5 7 6<br />
7 T U için T A tahsil K edilen N küçük E B bir İ meblağın sizi akşamın beş 2 8 4 3 1 7 9 6 5<br />
8 İ K buçuğunda İ L İ K koştura T koştura A Y bankaya gitmenize, hele 8 3 6 7 5 4 1 9 2<br />
9 K<br />
birde<br />
P A<br />
o<br />
SUDOKU Y<br />
an<br />
A<br />
için<br />
M<br />
likit durumunuz<br />
ÇÖZÜMLERİ S E<br />
müsait değilse daha 1 5 7 2 6 9 3 8 4<br />
da kötü sürprizlere sebep vermesine izin vermeyiniz.<br />
10 D İ K E N L İ K<br />
4 9 2 8 3 SUDOKU 1 5 7 ( 6zor )<br />
Ödeme emirleri SUDOKU genelde ( kolay ana ) borç ve uzantıları ile beraber<br />
gelir. Bu durumlarda şunu yapmak gerekir, en<br />
9 8 6 5 1 7 2 3 4<br />
1 6 8 9 3 5 4 2 7<br />
SUDOKU ÇÖZÜMLERİ<br />
azından ödeme emrinde gelen borçlardan, damga<br />
7 1 4 6 2 3 5 8 9<br />
vergilerini ödemek 5 9 3 bile 4 o 7 ödeme 2 6 emri 8 1 ile ilgili işlem<br />
3 2 5 4 8 9 1 6 7<br />
SUDOKU ( kolay 4 ) 2 7 1 6 8 9 3 5<br />
SUDOKU ( zor )<br />
yapmak sayılacağından bizlere zaman kazandıracaktır.<br />
Devletin durmadan 9 8 4 5 işleyen 1 6 bir 3 mekanizması 7 2 mev-<br />
4 9 1 3 7 6 8 2 5<br />
9 8 ZOR 6 5 1<br />
1 6 8 9 3<br />
57 32 23 84<br />
4 1 9 7 6<br />
cuttur. Bu mekanizma 75 54 2 87<br />
içerisinde 9 3 1 işlemler 6 4 yürür, bizlere<br />
düşen görevtarafımıza 9 5 3 4 1<br />
7 1 4 6 2<br />
5 9 3 4 7<br />
83 65 78 29<br />
62 36 18 21<br />
4 7 gelen 8 5 ödeme 9 emirlerini<br />
3 2 5 4 8<br />
4 2 ivedilikle 7 1 mali 6 69 71 96 17<br />
3 2 4 5 8<br />
28 müşavirimize<br />
79 93 35<br />
iletmekten geçmektedir.<br />
8 1 5 4 6<br />
4 9 1 3 7<br />
9 8 4 5 1<br />
26 58 82 95<br />
6 4 7 1 3<br />
Sözlerimi hepinize 86 43 6 sevdiklerinizden 7 72<br />
5 9 2 1 hoş 3 sürprizler dileyerek<br />
bitiriyorum.<br />
5 3 2 8 4<br />
7 5 2 8 9 1 49 37 76<br />
5 8 6 9 2<br />
3 1 56 64<br />
2 4 7 9 8<br />
8 6 7 2 9 5 3 4 1<br />
6 3 1 2 4 7 8 5 9<br />
6 7 9 1 3 2 4 5 8<br />
2 7 9 3 8 1 5 4 6<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr 2 5 8 9 6 4 7 1 3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 39<br />
8 4 6 7 5 9 2 1 3<br />
1 4 3 7 5 8 6 9 2<br />
3 1 5 6 2 4 7 9 8
Sağlık<br />
SAĞLIKTA KAOS DEVAM EDİYOR<br />
Dr. Fatih SÜRENKÖK<br />
Bu satırlara tekrar dönmem diye düşünüyordum geçen<br />
haftaya kadar. Çok sevgili Tahsin Ağabeyi kaybettikten<br />
sonra zaten pek de beceremediğim yazıları<br />
sevgili İMO cular fırsat bu fırsat deyip istemez diye<br />
düşünürken sevgili Jale tekrar yazmamı istedi. Sevgili<br />
Tahsin Ağabeyi bir kere daha özlemle ve saygıyla anmak<br />
istiyorum. İnanıyorum ki O yukarıdan bizleri ve<br />
olan biteni izlemeye yorumlar yapmaya devam ediyor.<br />
Bu yüzden bende sevgili Tahsin Ağabeye sağlıkta<br />
olan bitenleri anlatmaya çalışacağım.<br />
Tam Gün Sağlık Bakanlığının diretmesi ve Danıştay’ın<br />
aldığı son karar ile tam bir arap saçına döndü. Anayasa<br />
mahkemesi verdiği kararla üniversitelerde çalışan<br />
öğretim üyelerinin saat 5 den sonra muayenehanelerine<br />
gitmelerine izin verirken, kamu hastanelerinde<br />
çalışan hekimlerin durumu hala belirsiz. Bu konuda<br />
Sağlık Bakanlığı yeni düzenlemeler içeren bir yasa<br />
çıkarmak zorunda kalabilir. Özellikle üniversitelerde<br />
Tam Güne geçişi tıp eğitiminin kalitesini arttırmak<br />
amacıyla yaptığını söyleyen Bakanlık yeni uygulamaları<br />
ile bunun tam tersini yaptı. Üniversitedeki öğretim<br />
üyelerine performans sistemi getirilerek ücretlendirme<br />
sistemi değiştirildi. Artık bir öğretim üyesi<br />
muayene ve tedavi ettiği hastanın sayısına göre ücret<br />
alacak. Daha çok ücret için de daha çok “iş” yapacak.<br />
Asli görevi öğrenci ve asistan yetiştirmek olan öğretim<br />
üyesi bu ulvi ve asli görevi unutacak.<br />
Yıllardır eğitim hastanelerinde ve tıp fakültelerinde<br />
33 saat aralıksız çalışan asistanlar artık ilk defa “yeter”<br />
dediler. Özellikle büyük illerin asistanları yaptıkları<br />
yürüyüşlerle çalışma koşulları ve eğitimdeki yetersizlikleri<br />
protesto ettiler.<br />
Genel Sağlık Sigortası her geçen gün yüzünü gösteriyor.<br />
Seçim öncesi verilen yaldızlı hizmetler hemen<br />
hemen her hafta çıkarılan “uygulama tebliğleri” ile<br />
gerçek yüzünü gösterdi. Hastaneye giden herkes<br />
katkı payı ödemek durumunda. 2010 yılında sağlıkta<br />
dönen para, 2004 yılının 3 katını geçerek 40 milyar<br />
buldu ve bunun yüzde kırkı sadece ilaca ayrılan kısım.<br />
Yani 2010 yılında çok uluslu ilaç şirketlerinin kasalarına<br />
ülkemizden 16 milyar lira aktarıldı. Tıbbi teknolojiye<br />
aktarılan hesapsız, aşırı paralarla ülkemiz MR,<br />
Bilgisayarlı Tomografi vb. gibi aletlerin çöplüğüne<br />
döndü. İşin kötü yanı bu hesaplardan maalesef halkımız<br />
haberdar bile değil.<br />
Hekimler yine ayakta ve eylemlerde Tahsin Ağabey.<br />
Senin emanet ettiğin mücadele bayrağını gericiliğe,<br />
sömürüye, adaletsizliğe, haksızlığa karşı sadece meslektaşların<br />
değil biz hekimler de yükseltiyoruz. 13<br />
mart <strong>2011</strong> de ülkemizde ki tüm sağlık çalışanları - başta<br />
hekimler olmak üzere- TTB önderliğinde Ankara’da<br />
büyük yürüyüşe hazırlanıyoruz. Bu yürüyüşe İMO ve<br />
TMMOB da destek olacak, mimar ve mühendis yol<br />
arkadaşlarımızla birlikte olacağız. AKP’nin tetikçiliğini<br />
yaptığı neo-liberal sağlık sistemini protesto edeceğiz.<br />
Biliyorum ki “Sen” de yanımızda olacaksın her zaman<br />
olduğun gibi. Bu yıl da sağlık çalışanları 14 <strong>Mart</strong> Tıp<br />
Bayramını buruk kutlayacak.<br />
Sevgili Tahsin Ağabey sağlık alanında durum böyle.<br />
Sizden sonra değişen pek bir şey yok. Yani sağlıkta<br />
AKP’nin yarattığı kaos devam ediyor hala…<br />
40<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
İNŞAAT MÜHENDİSLERİNİN BAĞLI OLDUĞU YASAL DÜZENLEMELER<br />
YÖNÜNDEN ZORUNLU İŞ (HİZMET ) SÖZLEŞMELERİ<br />
Avukat Baki OKAN<br />
Hukuk<br />
İş Sözleşmesi Yapma Özgürlüğü<br />
Genel Olarak<br />
“Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlığını taşıyan Anayasanın<br />
48. maddesine göre, “Herkes, dilediği alanda<br />
çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler<br />
kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin<br />
milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara<br />
uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını<br />
sağlayacak tedbirleri alır.”<br />
Borçlar Kanununun 19. maddesi ise, “Bir akdin mevzuu,<br />
kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe<br />
tayin olunabilir.” hükmü ile anayasadaki sözleşme<br />
özgürlüğü ilkesine uygun olarak düzenlenmiştir. Hizmet<br />
sözleşmesinin koşullarının kanuna, ahlaka (adaba)<br />
aykırı olmamak üzere istenildiği gibi saptanabileceği<br />
Borçlar Kanununun 319. maddesinde ayrıca<br />
hükme bağlanmıştır. Benzeri bir hüküm 4857 sayılı İş<br />
Kanununun 9. maddesinde de yer almaktadır. Buna<br />
göre, “Taraflar iş sözleşmesini, Kanun hükümleriyle<br />
getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla, ihtiyaçlarına<br />
uygun türde düzenleyebilirler.”<br />
İş Kanunu Açısından İş Sözleşmesi Türleri<br />
• Sürekli ve Süreksiz İş Sözleşmeleri<br />
• Belirli Süreli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmeleri<br />
• Azami ve asgari süreli iş sözleşmeleri<br />
• Deneme süreli iş sözleşmeleri<br />
• Takım sözleşmesi ile kurulan iş sözleşmeleri<br />
• Mevsimlik iş sözleşmeleri<br />
• Kısmi süreli iş sözleşmeleri<br />
İş sözleşmesinin Şekli<br />
İş Kanununa göre iş sözleşmesi kural olarak - yasada<br />
aksi belirtilmedikçe - herhangi bir özel şekle bağlı<br />
değildir. Ancak, süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli<br />
süreli iş sözleşmeleri, takım sözleşmeleri ve çağrı üzerine<br />
çalışma ile ilgili sözleşmeler açısından yazılı şekil<br />
zorunluluğu vardır. Yazılı şekle aykırılık durumunda<br />
ne olacaktır sorusu öğretide ve uygulamada tartışmalıdır.<br />
Yargıtayın da katıldığı iş hukuku öğretisinin bir<br />
kesiminin görüşüne göre, yazılı şekil bir kanıtlama/<br />
ispat koşuludur, sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.<br />
Şekil koşulunun işçinin korunması amacıyla getirildiği,<br />
sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğuracak bir<br />
yaptırımın taraflar arasındaki iş sözleşmesini başlangıcından<br />
itibaren hükümsüz kılacağı, bu durumda işçinin<br />
haklarından yoksun kalacağı ileri sürülmektedir.<br />
Diğer görüşe göre, yazılı şekle aykırılığın yaptırımı<br />
geçersizliktir. Borçlar Kanunun 11/.maddesindeki<br />
genel kurala göre yasada aksi belirtilmedikçe yasada<br />
öngörülen şekil koşulu bir geçerlilik koşuludur. İş sözleşmesinde<br />
geçersizlik koşulu geçmişe etkili olmadığından<br />
ileri dönük sonuç doğurmaktadır. Ayrıca, sözleşme<br />
şekle aykırı bile olsa taraflarca uygulandıktan<br />
sonra bu nedenle geçersizliğinin ileri sürülmesi hakkın<br />
kötüye kullanılmasıdır. Böyle bir durumu ise, yasa<br />
korumayacaktır.<br />
Bu görüşlerden farklı diğer bir görüş ise, Avrupa ülkelerinden<br />
bazılarında uygulanan belirli süreli iş sözleşmelerindeki<br />
şekle aykırılığın sözleşmeyi belirsiz süreli<br />
sözleşmeye dönüştürmesinin kabul edilmesidir.<br />
İş sözleşmesi yapma zorunluluğu<br />
Sadece iş hukuku mevzuatında değil, diğer alanlara<br />
ilişkin hukuksal düzenlemelerde de kimi durumlarda<br />
çeşitli sebeplerle iş (hizmet) sözleşmesi yapma<br />
zorunluluğuna yer verildiği görülmektedir. İş kanununda<br />
özürlüler, eski hükümlüler, askerlik veya yasal<br />
bir ödev nedeniyle işten ayrılanlara ilişkin olarak işverenler<br />
yönünden iş sözleşmesi yapma zorunluluğu<br />
getirilmiştir.<br />
İnşaat mühendislerinin bağlı oldukları yasal düzenlemeler<br />
açısından çalışma alanlarına göre kimi zaman<br />
işveren sıfatıyla kimi zaman da çalışan olarak çeşitli<br />
türde iş sözleşmesi yapmak zorunda oldukları bilinmektedir.<br />
Bu zorunluluğun değişik sebeplere dayandığı,<br />
özellikle inşaat mühendisliği hizmetlerinin belirli<br />
ve yeknesak koşullara bağlanması, meslek mensuplarının<br />
korunması, denetimin sağlanması ve sorumlulukların<br />
açıklıkla belirlenmesi nin amaçlandığı söylenebilir.<br />
Bunları aşağıdaki başlıklarda inceleyeceğiz:<br />
TMMOB Kanunun 33. maddesine göre, Türkiye’de<br />
mühendislik ve mimarlık meslekleri mensupları<br />
mesleklerinin icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul<br />
olabilmeleri ve mesleki tedrisat yapabilmeleri için ihtisasına<br />
uygun bir odaya kaydolmak ve azalık vasfını<br />
muhafaza etmek mecburiyetindedirler.<br />
6235 sayılı TMMOB Kanunu ile İnşaat Mühendisleri<br />
Odasına, serbest çalışan ve inşaat mühendisliği hiz-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 41
Hukuk<br />
meti veren- Yönetmelikteki deyişle hizmeti üretenkişi<br />
ve kuruluşların İnşaat Mühendisi çalıştırmasına<br />
yönelik asgari koşulların belirlenmesi, meslek mensuplarının<br />
korunması, hizmetin neden oluştuğunun<br />
veya ne olduğunun belirlenmesi, bu hizmetlere ilişkin<br />
kayıtların tutulması ve belge düzenlenmesi, verilen<br />
belgelerin yenilenmesi ile serbest inşaat mühendisliği<br />
hizmetlerinin denetimi görevi verilmiştir.<br />
a) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Serbest<br />
İnşaat Mühendisliği Hizmetleri Uygulama,Tescil,<br />
Denetim ve Belgelendirme Yönetmeliği<br />
Yönünden<br />
Serbest inşaat mühendisleri açısından da, TMMOB<br />
İnşaat Mühendisleri Odası Serbest İnşaat Mühendisliği<br />
Hizmetleri Uygulama,Tescil, Denetim ve Belgelendirme<br />
Yönetmeliği'nin 14. maddesinde, serbest<br />
inşaat mühendisliği hizmetleri iş yeri tescil belgesi<br />
verilmesine ilişkin koşullar içinde işyeri/işveren ile<br />
serbest inşaat mühendisi arasında bağıtlanmış ve<br />
İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hazırlanmış bir<br />
tip sözleşmenin varlığı aranmaktadır. Aksi durumda<br />
işyeri tescil belgesi verilmemektedir. Bu Yönetmelikle<br />
serbest inşaat mühendisleri ile bir iş sözleşmesi yapma<br />
zorunluluğu getirilmesinin temel sebebi, inşaat<br />
mühendisi çalıştırılmasının asgari koşullarının belirlenmesi<br />
olduğu kadar konunun denetim altına alınmasını<br />
sağlamaya yöneliktir.<br />
Anılan Yönetmelik uyarınca TMMOB İnşaat Mühendisleri<br />
Odası tarafından hazırlanan tip sözleşme incelendiğinde;<br />
bu iş sözleşmesinin İş Kanunun 11.maddesinde<br />
belirlenen unsurları taşıyan belirli süreli bir iş<br />
sözleşmesi olduğu görülmektedir. Burada sözleşmenin<br />
tarafları dışında, İnşaat Mühendisleri Odası'nın<br />
onay merciidir. Bu onayın İş Hukuku açısından yani<br />
işçi-işveren ilişkisi açısından özellikle sözleşmenin<br />
geçerliliği yönünden herhangi bir etki yaratıp yaratmadığı<br />
üzerinde durulabilir. Kanımca, sözleşmenin<br />
taraflarının imzasını taşıyan tip sözleşmede Oda'nın<br />
onayı geçerlilik/sıhhat koşulu değildir. Ancak Serbest<br />
İnşaat Mühendisliği işinin icra edilebilmesi için zorunlu<br />
olduğu açıktır.<br />
b) Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Yapı<br />
Denetimi Uygulama Yönetmeliği Yönünden<br />
i) 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu uyarınca<br />
çıkarılan Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği'nin<br />
9/2 maddesinde de, “Yapım işleri yürütülen şantiyede,<br />
mühendis, mimar, teknik öğretmen veya tekniker<br />
diplomasına sahip olmak üzere bir şantiye şefinin<br />
bulundurulması mecburidir. Yapı müteahhidi, inşaatta<br />
görevlendireceği şantiye şefi ile asgari hüküm ve<br />
şartları ek-12'de gösterilen form-10'da belirlenmiş<br />
sözleşmeyi imzalar. Bu sözleşmenin bir sureti yapı<br />
enetim kuruluşuna verilir.” hükmü yeralmaktadır.<br />
Yapı müteahhidi ile şantiye şefinin görev ve sorumluluklarını<br />
düzenleyen bu Yönetmeliğin yukarıda belirtilen<br />
maddesine göre, yapı müteahhidi ile şantiye<br />
şefi arasında bağıtlanması/akdedilmesi zorunlu kılınan<br />
bu sözleşme de, İş Kanunundaki tanımlamaya<br />
uygun olarak hazırlanmış belirli süreli bir iş (hizmet)<br />
sözleşmesidir. Buradaki amacın ise, bazı işleri inşaat<br />
mühendisleri eliyle yapılıp yerine getirildiğinin ve<br />
denetlenmesinin yanısıra inşaat mühendislerinin çalışma<br />
asgari standartlarının belirlenmesi olduğu söylenebilir.<br />
ii) Teknik personelin yapı denetim kuruluşunda istihdam<br />
esaslarını düzenleyen aynı Yönetmeliğin 16.<br />
maddesinde de yapı denetim kuruluşu ile istihdam<br />
edilecek denetçi, kontrol elemanı ve yardımcı kontrol<br />
elemanı arasında, çalışma saatleri, ücret, görev ve<br />
sorumlulukları içeren bir sözleşme akdedileceği belirtilmiştir.<br />
Sözü edilen bu sözleşmenin yönetmeliğin<br />
ekindeki örneğe uygun olması öngörülmemekle birlikte<br />
benzer bir belirli süreli sözleşme olması uygun<br />
olacaktır. Nitekim uygulamada da kontrol elemanı ve<br />
denetçi inşaat mühendisleri ile yapı denetim kuruluşu<br />
arasında bu tip sözleşmeler yapıldığı görülmektedir.<br />
c) Fenni mesuliyet hizmet sözleşmeleri<br />
i) 3194 Sayılı İmar Kanununu Yönünden<br />
3194 sayılı İmar Kanunun “Müelliflik, Fenni mesuliyet,<br />
Şantiye Şefliği, Yapı Müteahhitliği ve Kayıtlar” başlıklı<br />
28. maddesinde;<br />
“Bu Kanun kapsamındaki mimarlık, mühendislik ve<br />
planlama hizmetine ilişkin harita, plan, etüt, proje<br />
ve eklerinin düzenlenmesi ve bunların yerine getirilmesinin;<br />
uygulamada bulunulacak alanın, yerleşme<br />
merkezinin ve yapının sınıfına,özelliğine ve büyüklük<br />
derecesine göre, uzmanlık alanlarına uygun olarak<br />
38 inci maddede belirtilen meslek mensuplarına<br />
yaptırılması mecburidir. Müellifler ve uygulamada<br />
bulunan meslek mensupları, işlerini bu Kanuna ve ilgili<br />
diğer mevzuata uygun olarak gerçekleştirmekten<br />
sorumludur.” hükmü yeralmaktadır.<br />
Aynı yasanın 38. maddesinde ise, halihazır harita ve<br />
imar planlarının hazırlanması ile yapıların, mimari,<br />
statik ve hertürlü plan, proje, resim ve hesaplarının<br />
hazırlanması ve bunların uygulanmasıyla ilgili fenni<br />
mesuliyetleri, uzmanlık konularına ve ilgili kanunlarına<br />
göre mühendisler, mimarlar ile görev, yetki ve<br />
sorumlulukları yönetmelikle düzenlenecek olan fen<br />
adamlarının yerine getireceği belirtilmektedir.<br />
Yapıda inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan malzeme-<br />
42<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Hukuk<br />
lerin kamu adına denetimine ilişkin fenni mesuliyet,<br />
ruhsat eki etüt ve projelerin gerektirdiği uzmanlığı<br />
haiz meslek mensupları tarafından ayrı ayrı üstlenilmek<br />
zorundadır. Fenni mesul mimar ve mühendisler<br />
uzmanlık alanlarına göre; yapının, tesisatı ve malzemeleri<br />
ile birlikte, İmar Kanununa, ilgili diğer mevzuata,<br />
uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve<br />
projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun<br />
olarak inşa edilmesini denetlemekle görevlidir.<br />
ii) Yapı Denetimi Hakkında Kanun Yönünden<br />
Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 2. maddesinde;<br />
yapı denetim hizmetinin; yapı denetim kuruluşu ile<br />
yapı sahibi veya vekili arasında akdedilen hizmet<br />
sözleşmesi hükümlerine göre yürütüleceği, 3. maddesinde,<br />
bu Kanunun uygulanmasında, yapı denetim<br />
kuruluşları imar mevzuatı uyarınca öngörülen fenni<br />
mesuliyeti ilgili idareye karşı üstleneceği belirtilmektedir.<br />
Aynı Kanunun 9. maddesinde ise, Yapı denetim<br />
kuruluşu ile denetçi mimar ve mühendisleri; eylem ve<br />
işlemlerinden 3194 sayılı İmar Kanununun fenni mesul<br />
için öngörülen hükümlerine bağlı oldukları hükmü<br />
yeralmaktadır.<br />
Bu tasal düzenleme açısından bakıldığında, her iki<br />
yasanın fenni mesuliyete ilişkin hükümlerinin biribiri<br />
ile bağlantılı olarak ele alındığı ve uygulamanın<br />
da bu bağlantı gözetilerek yerine getirilmesi gerektiği<br />
sonucuna varılmaktadır. Başka bir deyişle, fenni<br />
mesuliyet kavramına inşaat mühendisleri açısından<br />
bu iki yasanın kaynaklık ettiği, keza, fenni mesuliyet<br />
bakımından ilgili tarafların sözleşme yapma zorunluluğunun<br />
da Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 2.<br />
maddesine dayandığı anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun<br />
5. maddesindeki açıklık karşısında, fenni mesulün<br />
zorunlu olarak yapı denetim kuruluşu olacağı ve<br />
bunun doğal sonucu olarak bu kanuna göre yapılması<br />
zorunlu olan sözleşmelerde inşaat mühendislerinin<br />
taraf olma ehliyeti bulunmamaktadır.<br />
İmar Yönetmeliği'nde fenni mesul; “Proje müellifleri<br />
kendileri olsun veya olmasın, yapının yürürlükteki<br />
kanun, imar planı, ilgili yönetmelik hükümleri, Türk<br />
standartları, bilimsel kurallar, teknik şartnameler, fen,<br />
sanat ve sağlık kurallarına ve tüm mevzuat hükümlerine<br />
uygun olarak düzenlenen ruhsat eki projelerine<br />
göre gerçekleştirilmesini, aldıkları eğitime göre denetleyen<br />
ve ilgili idareler ile üyesi oldukları odalarına<br />
karşı sorumlu olan ilgili meslek mensuplarıdır.” biçiminde<br />
tanımlanmıştır.<br />
Bu yönetmelikte, ayrıca fenni mesul ile mal sahibi<br />
arasında yapılması gerekli fenni mesuliyet sözleşmesi<br />
ve bu sözleşme içeriğine ilişkin hükümler bulunmaktadır.<br />
Yazımızın sınırlarını aşması nedeniyle bu<br />
hükümlerin ayrıntılarına girmeyeceğiz. Kısaca, fenni<br />
mesuliyet sözleşmesinin içeriği ile ilgili ayrıntılı hükümlerin<br />
bu yönetmelikte düzenlendiği, ilgili meslek<br />
Odalarına da bu sözleşmeler yoluyla fenni mesuliyet<br />
üstlenen meslek mensuplarının sicillerini tutma izleme<br />
görevi verildiği görülmektedir.<br />
Fenni mesullük hizmet sözleşmeleri ile ilgili olarak İnşaat<br />
Mühendisleri Odalarının içerik ve koşulları farklı<br />
olmakla birlikte tip sözleşmeler düzenlediği ve uygulamada<br />
bu sözleşmelerin kullanıldığı bilinmektedir.<br />
Bu uygulamanın tarafların hukuki sorumluluklarının<br />
belirlenmesi ve yeknesak bir uygulama sağlanması<br />
yönünden de yerinde olduğu açıktır. Belirtilen fenni<br />
mesuliyet sözleşmeleri düzenlenirken genel olarak<br />
3194 sayılı İmar Kanunu ve yukarıda andığımız ilgili<br />
yönetmeliklerde yer alan hükümler gözetilmeli ve<br />
özellikle bazı zorunlu koşulların konulmasına özen<br />
gösterilmelidir. Ayrıca, taraflar arasında ortaya çıkması<br />
olası uyuşmazlıkların önlenmesi ya da çözümlenmesi<br />
yönünden İş Kanunu açısından da hukuken<br />
değerlendirilmeleri yerinde olacaktır.<br />
iii) Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği Yönünden<br />
İnceleme konusu yaptığımız mevzuat bakımından<br />
fenni mesuliyet kavramının ile teknik uygulama sorumluluğu<br />
(TUS) kavramı ile eş anlamda kullanıldığı<br />
ve bu anlamda bir kavram birliği olmadığından uygulamada<br />
duraksama yaratabileceği kanısındayım.<br />
Sözgelimi, Türk Mühendis Ve Mimar Odaları Birliği<br />
İnşaat Mühendisleri Odası Serbest İnşaat Mühendisliği<br />
Hizmetleri Uygulama, Tescil, Denetim Ve Belgelendirme<br />
Yönetmeliği'nde belirtilen serbest inşaat<br />
mühendisliği hizmetleri tek tek sayılmış ise de, fenni<br />
mesuliyet kavramına yer verilmediği bunun yerine<br />
teknik uygulama sorumluluk hizmetlerinden söz<br />
edildiği görülmektedir. 3194 sayılı yasa uyarınca Bayındırlık<br />
ve İmar Bakanlığı'nca çıkarılan Planlı Alanlar<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 43
Üyelerimizden<br />
ENERJİ KİMLİK BELGESİ (E<strong>KB</strong>) İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME<br />
Fırat ÜMMETOĞLU<br />
İnşaat Mühendisi<br />
Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Nedir?<br />
Buzdolaplarında yada klimalardaki sınıflandırmalar,<br />
artık binalarımız için de geçerli olacak. Bu sınıflandırmalar<br />
A’dan G’ye kadar yapılmıştır. Bu sınıflandırma<br />
yeni binalar için A, B ve C sınıfına kadar yapılabilir (D,<br />
E, F ve G sınıfı çıkan yeni binalara Enerji Kimlik Belgesi<br />
verilmeyecektir.) Mevcut binalar için ise, A’dan G’ye<br />
kadar her sınıf Enerji Kimlik Belgesi verilecektir.<br />
Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Hangi Kanun ve<br />
Yönetmeliğe Dayanmaktadır?<br />
5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve buna bağlı<br />
olarak 05.12.2009 tarihi itibariyle yürürlülüğe giren<br />
Binalarda Enerji Performansı (BEP) Yönetmeliği hükümlerine<br />
göre, tüm binalar için Enerji Kimlik Belgesi<br />
(E<strong>KB</strong>) zorunluluğu getirilmiştir.<br />
Hangi Aşamada Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>)<br />
Zorunluluğu Aranmaktadır?<br />
01.01.<strong>2011</strong> tarihinden itibaren, yeni binalar için Enerji<br />
Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) olmadan belediyelerden yapı<br />
ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi çıkmayacaktır.<br />
Bu sebepten dolayı, belediyelerde yapı ruhsatı için<br />
şart olan dört ana projeye, (Mimari, statik, tesisat, ve<br />
elektrik projeleri) ek olarak gelen bir düzenlemedir.<br />
Yapı kullanım izin belgesi verilmesi aşamasında ise,<br />
belediyeler ve yapı denetim firmaları Enerji Kimlik<br />
Belgesinin (E<strong>KB</strong>), şantiyede doğru uygulanmasını<br />
kontrol edecek. Eğer, proje aşamasındaki Enerji Kimlik<br />
Belgesi (E<strong>KB</strong>) verileri, şantiyedeki ile tutmuyorsa<br />
bina için yapı kullanma izni belediye tarafından verilmeyecektir.<br />
Hangi Binalar Enerji Kimlik Belgesi Zorunluluğu<br />
(E<strong>KB</strong>) ve BEP Yönetmeliği Dışında Kalır?<br />
Sanayi alanlarında işletme ve üretim faaliyetleri yürütülen<br />
binalar, planlanan kullanım süresi iki yıldan az<br />
olan binalar, toplam kullanım alanı 50 m 2 ’nin altında<br />
olan binalar, seralar, atölyeler ve münferit olarak inşa<br />
edilen ve ısıtılmasına ve soğutulmasına gerek duyulmayan<br />
depo, cephanelik, ardiye, ahır, ağıl ve benzeri<br />
binalar dışında tüm binalarda Enerji Kimlik Belgesi<br />
(E<strong>KB</strong>) olması zorunludur.<br />
Merkezi Isıtma Sistemi Zorunluluğu Kaç m 2 ’den<br />
Sonra Geliyor?<br />
05.12.2009 tarihinde yürürlülüğe giren ve 01.04.2010<br />
tarihinde revize edilen Binalarda Enerji Performansı<br />
Yönetmeliğine göre; kullanım alanı 2000 m 2 ve üstündeki<br />
yeni binalarda merkezi ısıtma sistemi zorunluluğu<br />
getirilmiştir.<br />
Kat maliklerinden birinin isteği üzerine ısı yalıtımı,<br />
ısıtma sisteminin yakıt dönüşümü ve ısıtma sisteminin<br />
merkezi sistemden ferdi sisteme veya ferdi<br />
sistemden merkezi sisteme dönüştürülmesi, kat maliklerinin<br />
sayı ve arsa payı çoğunluğu ile verecekleri<br />
karar üzerine yapılır. Ancak toplam inşaat alanı ikibin<br />
metrekare ve üzeri olan binalarda merkezi ısıtma sisteminin<br />
ferdi ısıtma sistemine dönüştürülmesi, kat<br />
maliklerinin sayı ve arsa payı olarak oybirliği ile verecekleri<br />
karar üzerine yapılır. Bu konuda yapılacak ortak<br />
işlerin giderleri arsa payı oranına göre ödenir. (Kat<br />
Mülkiyeti Kanunu Ek fıkra: 3770 - 5.2.1992 / m.)<br />
Kullanım Alanı Tanımı Nedir?<br />
Binanın inşa edilen ve kullanılabilen tüm bölümlerinin;<br />
duvarlar, kolonlar, ışıklıklar, giriş holleri, açık<br />
çıkmalar, hava bacaları, saçaklar, tesisat galerileri ve<br />
katları, ticari amaçlı olmayan ve binanın kendi ihtiyacı<br />
için otopark olarak kullanılan bölüm ve katlar, yangın<br />
merdivenleri, asansörler, tabii zemin terasları, kalorifer<br />
dairesi, kömürlük, sığınak, su deposu ve hidrofor<br />
dairesi çıktıktan sonraki alanıdır.<br />
Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) Yeni Binalar ve<br />
Mevcut Binalar İçin Kimler Hazırlayacak?<br />
Mevcut binalar için E<strong>KB</strong>yi, Enerji Verimliliği Danışmanlık<br />
Şirketleri (EVD) verebilir. Yeni tasarlanan binalar<br />
için ise, proje tasarımı aşamasındaki yetkili dört disiplin<br />
verebilir. Mimarlar, İnşaat Mühendisleri, Makine<br />
Mühendisleri ve Elektrik Mühendisleri.<br />
Yeni Bina ve Mevcut Bina Tanımına Hangi Binalar<br />
Giriyor?<br />
BEP Yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği tarihten önce<br />
yapı ruhsatı alınıp yapımı devam eden veya yapımı<br />
tamamlanan binaya mevcut bina denir. BEP Yönetmeliğinin<br />
yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapı ruhsatı<br />
için başvuru yapan binalar ise, yeni binalar tanımına<br />
girer.<br />
Mevcut Binalar ve İçin Enerji Kimlik Belgesi Alma<br />
Zorunluluğu Ne Zamana Kadardır?<br />
02.05.2007 tarih ve 26510 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak<br />
yürürlülüğe giren Enerji Verimliliği Kanu-<br />
44<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Üyelerimizden<br />
nuna göre bu zorunluluk 10 yıl sonra yani 02.05.2017<br />
tarihine kadardır.<br />
Yeni Binalar İçin Enerji Kimlik Belgesi Verme<br />
Yetkisi (E<strong>KB</strong> Uzmanı) Nasıl Alınır?<br />
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının hazırladığı üç günlük<br />
(6 saat teorik ve 12 saat uygulama olmak üzere<br />
toplam 18 saatten az olamaz) eğitimlere katılmak<br />
gerekiyor. Bu eğitimin sonunda yapılan sınavdan (50<br />
soruluk test sınav, en az 70 puan almak gerekiyor) başarılı<br />
olan Mimarlar ve Mühendisler, Enerji Kimlik Belgesini<br />
(E<strong>KB</strong>) vermeye yetkili oluyorlar ve Enerji Kimlik<br />
Belgesi (E<strong>KB</strong>) Uzmanı oluyorlar.<br />
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Yetiştirme<br />
Eğitimlerine Katılma Şartları Nelerdir?<br />
Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) tüm Mimarlar ve Mühendisler<br />
vermeye yetkili değildirler. Bu belgenin verildiği<br />
uzmanlık eğitimlerine, sadece proje tasarımı aşamasında<br />
görev alan Serbest Mimarlar ve Mühendisler<br />
(SMM) katılabilirler. SMM olabilmek için ise, Mimar ve<br />
Mühendislerin kayıtlı oldukları Meslek Odalarından<br />
SMM belgelerini almaları gerekmektedir.<br />
Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Uzmanı Eğitimlerini<br />
Vermeye Hangi Kurumlar Yetkilidir?<br />
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Yetkilendirdiği iki<br />
Meslek Odası (Makine ve Elektrik Mühendisleri Odası)<br />
ve yetkili Enerji Verimliliği Danışmanlık Şirketleri.<br />
Mevcut Binalar E<strong>KB</strong>’yi Nasıl Alabilir? Aşamaları<br />
Nelerdir?<br />
• Apartman yöneticisi Enerji Verimliliği Danışmanlık<br />
(EVD) Şirketlerine başvuruda bulunacak.<br />
• Mevcut binanın Enerji Kimlik Belgesinde hangi sınıfa<br />
(Adan Gye kadar) gireceği bulunacak.<br />
• Taraflar maliyette anlaşırsa, mevcut binamıza enerji<br />
sınıfı A’dan G’ye kadar olacak şekilde Enerji Kimlik<br />
Belgesi verilecek.<br />
Enerji Kimlik Belgesini (E<strong>KB</strong>) Almanın Avantajları<br />
Nelerdir?<br />
Vergi indirimleri, alım satımlarda dairenin değer kazanması,<br />
ısıtma ve soğutma için yapılan harcamalarda<br />
%50 ye varan tasarruflar olacaktır.<br />
Enerji Kimlik Belgesi (E<strong>KB</strong>) Kaç Yıl Geçerlidir?<br />
Enerji Kimlik Belgesi düzenleme tarihinden itibaren<br />
10 yıl geçerlidir. Bu sürenin sonunda Enerji Kimlik Belgesi<br />
hazırlanılacak bir rapor doğrultusunda yeniden<br />
düzenlenir.<br />
KAYBETTİKLERİMİZ<br />
Feyyaz TANER (1924-2010)<br />
1947 Yılında İstanbul Robert Kolejinden mezun<br />
olan üyemiz<br />
25 Eylül 2010 tarihinde vefat etmiştir.<br />
Emin ÖZTÜRK (1953-<strong>2011</strong>)<br />
1977 Yılında ADMMA ‘dan mezun olan üyemiz<br />
30 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Çetin VARLIORPAK (1944 -<strong>2011</strong>)<br />
1970 Yılında Ege Özel MMYO’dan<br />
mezun olan üyemiz<br />
14 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve<br />
meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.<br />
Üyemiz Sedef DEMİRKÖK ‘ün babası<br />
Orhan ÖZER<br />
25 Kasım 2010 tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Burak AKGÜN ‘ün babası<br />
Erhan AKGÜN<br />
2 Ocak <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Halil İbrahim KADER’in annesi<br />
Fatma KADER<br />
7 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Ragıp Yavuz ESEN’in babası<br />
Mehmet ESEN<br />
7 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz M.Erkan YILMAZ’ın babası<br />
Orhan MESRUR<br />
8 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Sezar ARSLAN’ın annesi<br />
Azize ARSLAN<br />
17 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Abdullah İNCİR’in annesi<br />
Halise İNCİR<br />
3 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyelerimizin acısını paylaşır,<br />
kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 45
Üyelerimizden<br />
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ<br />
Latife DOĞAN<br />
İnşaat Mühendisi<br />
Üretimde makineleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte,<br />
emek hareketlerinin damgasını vurduğu 20. yüzyıl başlarında,<br />
endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde kadın sorunları<br />
ve eşitlik hakları gündeme gelmeye başlamıştı. Ücretli<br />
çalışma yaşamına girmeye başlayan kadınlar, çoğunlukla<br />
cinsiyete dayalı işbölümüne uygun işlerde, çalışma koşullarının<br />
kötü, ücretlerinse piyasanın altında olduğu alanlarda<br />
istihdam ediliyorlardı. Yaşamlarında meydana gelen<br />
değişiklikler, kadınları kendilerini kuşatan politik yasaklara<br />
karşı harekete geçirdi.<br />
1857’de New York’ta günlük 12 saat çalışma saatinin düşürülmesi,<br />
düşük ücretlerin düzeltilmesi ve daha iyi çalışma<br />
koşulları için yaklaşık 40.000 işçi greve başlıyordu. Polis<br />
tarafından fabrikaya kilitlenen ve çıkan yangından kaçamayan<br />
çoğu kadın 129 işçi vefat ederken 1908 yılında yine<br />
New York’ta yaklaşık 15.000 kadın daha kısa çalışma saati,<br />
daha iyi gelir ve oy hakkı için “Ekmek ve Gül” sloganıyla<br />
yürüyordu. Ekmek; yaşama güvencesini, karın tokluğunu<br />
temsil ederken gül; kaliteli yaşama hakkını simgeliyordu.<br />
1910 yılında ise Clara Zetkin isimli bir Alman sosyalist kadın,<br />
kadın Sosyalist Enternasyonalinde bir Dünya Kadınlar<br />
Günü olmasını öneriyor ve kabul ediliyordu.<br />
Dünya emekçi kadınlar gününün var olmasını sağlayan<br />
bu önemli kilometre taşlarına da bakarak denilebilir ki; 8<br />
<strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü; kadınlar için insanca<br />
yaşama hakkını, eşit eğitim alma, eşit çalışma koşullarıyla<br />
eşit ücretler karşılığı çalışma haklarını talep ettikleri gündür.<br />
Emeğin yüceliğinin, kutsallığının, haklılığının ve sıra<br />
kadınlara gelince sömürünün nasıl katlandığının hatırlandığı,<br />
haykırıldığı gündür. Emekçi kadınların sömürüye-zulme<br />
karşı sınıfsal bir başkaldırısıdır.<br />
İlk çağlarda kas gücü nedeniyle hayatta kalma savaşını<br />
sırtlanan erkeğe, evde yemek yapıp çocuklarını büyüterek<br />
yardım eden kadının görevi ne yazık ki akıl çağının yaşandığı<br />
günümüz modern dünyasında da değişememiş, kadından<br />
beklentiler aynıyla baki kalmış, daha fazlasını talep<br />
etmesi önlenmeye çalışılmıştır. İnsanı bir özne olmaktan<br />
çıkarıp, bir meta haline getiren kapitalist düzenden, yani<br />
sermayenin hükümranlığından ne tek başına kadının, ne<br />
de tek başına erkeğin gerçek anlamda bir kurtuluş sağlayamayacağının<br />
bilinciyle kadınlar tarafından talep edilen;<br />
erkek egemenliğine karşı kadın egemenliği değil, sadece<br />
insanca eşit yaşama hakkıdır. Tıpkı Fransız Kadınların 1848<br />
Devrimi sırasında yayımladıkları 23-28 <strong>Mart</strong> 1848 tarihli La<br />
Voix des Femmes adlı kadın gazetesinde kendilerine erkekler<br />
tarafından yöneltilen ‘Ne istiyorsunuz? Ne yapmaya<br />
çalışıyorsunuz?’ sorusunu: ‘Biz, barışın ve doğruluğun<br />
hâkim olduğu yeni bir dünyayı sizinle birlikte yeniden<br />
kurmak istiyoruz; biz, her ruhta adalet ve her yürekte sevgi<br />
olsun istiyoruz.’ şeklinde cevaplamaları gibi.<br />
Fakat ne yazık ki geçen yüzyıllara rağmen bu anlayış oturamamıştır.<br />
Hala kadına karşı şiddet en yaygın, ancak en<br />
az cezalandırılan suçtur. Hala her yıl milyonlarca kadın<br />
ya doğar doğmaz ya da erkek kardeşleri veya babaları ile<br />
eşit derece gıda ve tıbbi yardım alamadığı için ölüyor. Her<br />
geçen yıl fuhuşa zorlanan, bunun için satılan kadın sayısı,<br />
cinsel kölelikten elde edilen kazançlar artıyor. Hala birçok<br />
kadın, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha<br />
çok, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybediyor veya<br />
sakatlanıyor.<br />
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcısı<br />
Leyla Coşkun yaptığı bir açıklamada, son 10 yılda Türkiye<br />
genelinde; evlenmiş kadınların yüzde 39`unun fiziksel<br />
şiddete, yüzde 15`inin cinsel, yüzde 42`sinin fiziksel veya<br />
cinsel, yüzde 44`ünün ise duygusal şiddete, lise ve üzeri<br />
eğitim almış her 10 kadından 3`ünün de fiziksel veya cinsel<br />
şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Görülmektedir ki;<br />
kadınların büyük bir çoğunluğu şiddeti yaşamakta ve eğitim<br />
veya sosyo-ekonomik durum gibi kriterlerin yüksek<br />
olması da kadının şiddetten korunmasını sağlayamamaktadır.<br />
Kadınlar, yüzyıllardır verdikleri mücadeleye rağmen<br />
hala varoluşlarını kabullendirmeye çalışmakta, insanca<br />
eşit yaşama kavgalarını devam ettirmek durumunda bırakılmaktadır.<br />
Doğuran, doyuran, çalışan, üreten, paylaşan yaşama anlam<br />
ve değer katan emekçi kadınların; sömürülmeye, ezilmeye,<br />
bedenleri üzerindeki kontrole, yoksullaştırılmaya,<br />
cinsel, fiziksel, duygusal, psikolojik, ekonomik her türlü<br />
erkek egemen şiddete hayır dediği evrensel günüdür 8<br />
<strong>Mart</strong> Dünya Emekçi Kadınlar Günü.<br />
46<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Üyelerimizden<br />
YENİ MEZUN GÖZÜYLE LİBYA DENEYİMLERİM<br />
Cihan YAMAN<br />
İnşaat Mühendisi<br />
Öncelikle Libya’ya nasıl gittiğimi anlatarak, yeni mezun<br />
olan veya mezun olacak arkadaşlara birkaç tavsiyede bulunmak<br />
istiyorum. Herkesin bildiği üzere ülkemizde işsiz<br />
insan sayısı oldukça fazladır. Bunu düşünerek kendinizi<br />
karamsarlığa itmeyin. İşsiz olduğunuz süreçte kesinlikle<br />
boş durmayın. İnşaat mühendisliği ile ilgili odamızın<br />
veya başka kurumların açtıkları kurslara gidebilirsiniz. Bir<br />
süre için; tanıdıklarınızdan veya odadan yardım isteyerek<br />
işi öğrenmeye çalışmak da size deneyim kazandıracaktır.<br />
Bilindiği üzere inşaat sektörü mühendisliğin yanında<br />
teknoloji ilede iç içe durumdadır. İnşaat teknolojilerini<br />
internetten, dergilerden ve özellikle belgesellerden takip<br />
etmenin yararı olacaktır.<br />
Libya’ya gitmeden önce oradaki şartlarla ilgili internetten<br />
araştırma yapıp fikir edinmeye çalıştım. Türkiye’den şirketin<br />
benimle beraber gönderdiği yedi işçi ile birlikte ayrıldım.<br />
Tek başına olmaktansa yanınızda kendi ülkenizden<br />
insanların olması sizin için büyük bir şanstır.<br />
Libya’da Tripoli Havaalanına geldiğinizde, ilk gözünüze<br />
çarpan havaalanının bakımsızlığı ve herhangi bir düzenin<br />
olmadığıdır. Libya’daki insanlar yabancıları kendilerinden<br />
aşağıda görmekteler ve buna göre insanlara davranmaktalar.<br />
Onlar her daim sizin üstünüzdedir ve ona göre hareket<br />
etmek zorundasınız.<br />
Havaalanından şantiyemin olduğu Al-Agalat kasabasına<br />
hareket ederken trafikteki düzensizlik ve trafik kurallarına<br />
uyulmaması dikkat çekiyor. Bu sebepten dolayı Libya’da<br />
trafikte çok dikkatli olmalısınız. İlginçtir ki, oradaki insanlar<br />
kaza yaptıklarında birbirleri ile kavga veya laf dalaşına<br />
girmeden “ALLAH galip” deyip yola devam ediyorlar.<br />
Libya’da hükümetin politikalarından ve söylemlerinden<br />
dolayı şiddetli bir şekilde yabancı düşmanlığı göze çarpıyor<br />
ama şunu da belirtmek isterim ki; Libya halkının<br />
Türklere karşı düşmanlığı veya kötü düşünceleri yoktur.<br />
Gerek geçmişten gelen ilişkilerimiz gerek şimdiki zaman<br />
diliminde olan ilişkilerimizden ötürü bize karşı iyi davranmaya<br />
çalışıyorlar.<br />
Libya’ya gerek mühendislik olarak farklı ve güzel yapılar<br />
incelemek için gerekse de maddi imkânları iyi olduğu için<br />
gitmek istedim. Orada edindiğim tecrübelere göre, oraya<br />
gidip de maddi ve manevi olarak memnun olmayan pek<br />
görmedim. Memnun olmayanlar da en kısa sürede geri<br />
dönüyorlar. Oraya giderken şunu da iyi bilmek gerekiyor,<br />
orada kendinize vakit ayırmanız çok zor. Sosyal hayatınız<br />
da yok denecek kadar az. Sizin için oradaki tek ve en<br />
önemli olay şantiyede çalışmak. Bizim şantiyemiz Tunus<br />
ile Tripoli arasında sahil kesimine çok uzak da olmayan<br />
Al-Agalat kasabasındaki hastane inşaatıydı. 21. yüzyılın<br />
şartlarına uygun akıllı bina sistemi ile yapılmış yenilenme<br />
projesiydi. Benim için süre az da olsa olabildiğince tecrübe<br />
edinmeye çalıştım. Normal şartlarda 1 <strong>Mart</strong>’ta hastaneyi<br />
teslim edip Sabratha’daki daha da büyük olan yeni<br />
bir hastane yenilenme projesine geçilecekti ama çıkan<br />
olaylardan dolayı geri dönmek zorunda kaldık.<br />
Libya’da isyan büyük çaplı olarak benim oradaki 15. günüm<br />
olan 18 Şubat <strong>2011</strong> tarihinde başladı. Başlangıçta<br />
kimse bu kadar büyüyeceğini düşünmemişti. Bizim şantiyemiz<br />
22 Şubat’a kadar çalışıp ancak o gün içinde çalışma<br />
durduruldu. Biz batıda olduğumuz için nispeten daha<br />
rahattık ama herkeste endişe vardı, “Bizim de şantiyemiz<br />
basılacak mı bize de zarar verecekler mi?” diye<br />
Dönüş yolunda Tripoli Havaalanı çok kalabalıktı. Dışarıda<br />
5-10 bin civarında Mısırlı yerlerde bekliyordu. Mısırlılara<br />
karşı acımasızca muamele ediyorlardı. Orda kim olsa Mısırlılar<br />
için üzüntü duyardı. Türkler için ayrı bir sıra vardı<br />
ve dış kapıdan içeriye girerken pek sıkıntı olmadı. Dışarıda<br />
Türk yetkililerinin bulunmasının payı bunda büyüktü.<br />
İçeriye girdikten sonra artık herkes Libyalıların insafına<br />
kalmıştı ve Libyalı görevliler de açıkçası insan gibi davranmıyorlardı.<br />
Havaalanında 36 saat susuz, oksijensiz ve<br />
gergin bir atmosferde bekledikten sonra ancak uçağa<br />
binebildik.<br />
Yeni mezun bir İnşaat Mühendisi olarak Libya’ya gidiş sürecim<br />
ve yaşadıklarımı yansıtmaya çalıştığım yazımı sürç-i<br />
lisan ettiysek affola sözüyle tamamlamak istiyorum.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 47
genç-İMO<br />
genç-İMO İzmir Temsilciler Toplantısı Kararları<br />
21 Ocak <strong>2011</strong><br />
- 2010–<strong>2011</strong> Güz Dönemi etkinliklerinin değerlendirilmesi<br />
yapıldı.<br />
- 30.01.<strong>2011</strong> tarihinde yapılması planlanan Üniversite<br />
temsilciler toplantısı hakkında Metin GÖRGEÇ tarafından<br />
bilgilendirme yapıldı.<br />
- 2010-<strong>2011</strong> Bahar Dönemi etkinlik takvimi taslağı son<br />
şekline getirildi.<br />
- 29.01.<strong>2011</strong> tarihinde yapılan Üniversite temsilciler toplantısı<br />
hakkında temsilcilerimiz tarafından bilgilendirme<br />
yapıldı.<br />
- 12-13.02.<strong>2011</strong> tarihinde yapılması planlanan IV. genç-<br />
İMO Meclisi için çalışma programı hazırlandı (Komisyon-<br />
ların dağılımı, etkinlik sunumunun hazırlanması, serbest<br />
kürsü konuşmaları).<br />
genç-İMO IV. Öğrenci Meclisi<br />
12-13 Şubat <strong>2011</strong><br />
genç-İMO IV. Öğrenci Meclisi<br />
Bu yıl dördüncüsü yapılan genç-İMO Öğrenci Meclisi<br />
Toplantısı 12-13 Şubat tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi.<br />
38 üniversiteden sınıf ve okul temsilcilerinin<br />
ve İMO Yönetim Kurulu üyelerinin katıldığı mecliste ilk<br />
olarak divan oluşumu gerçekleştirildi.<br />
Divan oluşumundan sonra açılış konuşmaları 3. dönem<br />
genç-İMO Öğrenci Konseyi Başkanı Metin Görgeç<br />
ve İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp tarafından<br />
yapıldı. Konuşmalarda üniversitelerdeki sivil polis uygulamaları,<br />
üniversitelerde yaşanan olaylar, teknoloji fakülteleri<br />
başlıkları ön plana çıktı. Bunlara karşı genç-İMO<br />
nun her yerde aynı anda aynı tepkiyi vermesinin önemi<br />
vurgulandı.<br />
Ardından Öğrenci Konseyinin çalışma raporu ve şubelerin<br />
yıl içinde düzenledikleri etkinliklerin sunumları<br />
yapıldı. Sunumların sonrasında serbest kürsü bölümüne<br />
geçildi Serbest kürsüde söz alan sınıf ve üniversite temsilcileri<br />
genç-İMO örgütlenmesini, genç-İMO nun öğrenci<br />
sorunlarına bakış açısını, toplumsal olaylar karşısında<br />
genç-İMOnun duruşunu tartıştılar.<br />
Son derece verimli geçen serbest kürsü konuşmalarından<br />
sonra, genç-İMO öğrenci konseyine yıl içinde yol<br />
gösterecek olan komisyon çalışmalarına geçildi. Örgütlenme,<br />
yönetmelik, öğrenci sorunları, kamp, sonuç<br />
bildirgesi komisyonları önerileri ertesi gün oylamaya<br />
sunuldu. Pazar günü öğleden sonra öğrenci konseyi<br />
seçimlerine geçildi. Adaylıklarını daha önceden divana<br />
dilekçeyle belirten temsilciler arasından oylama ile 10<br />
kişilik öğrenci konseyi seçimi yapıldı. Yapılan öğrenci<br />
konseyi seçimi sonrasında konsey oluşumu söyle gerçekleşti;<br />
ASIL<br />
Taylan Atasoy (İZMİR)<br />
Ramazan Armağan (Diyarbakır)<br />
Anıl Asil (Eskişehir)<br />
Ali Oğan (Balıkesir)<br />
Serdar Öten (Ankara)<br />
YEDEK<br />
Nilden Kaylar (Sakarya)<br />
Eren Çakmak (Isparta)<br />
Sinem Kaplan (Ankara –Kırıkkale)<br />
Mahir Esmer ( Hatay )<br />
Hüseyin Engin Sakın (Adana)<br />
48<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Uygulaması İnşaatları<br />
Teknik Gezisi ile<br />
Bergama Müze Gezisi<br />
19 Şubat <strong>2011</strong><br />
102 genç-İMO üyesinin katılımıyla gerçekleşen gezimizde,<br />
Çaltıkoru Barajı ve Kınık Sol Sahil Uygulaması<br />
hakkında teknik bilgi alındı.<br />
Teknik gezinin düzenlenmesi ve gerçekleşmesindeki<br />
katkılarından dolayı DSİ 2. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />
ve işyeri temsilcilerimize, Bergama Müzesi gezimize<br />
katkılarından dolayı Bergama Müzesi yetkililerine<br />
ve üyemiz Muammer DALGIÇ’a teşekkür ederiz.<br />
genç-İMO<br />
Çelik Konstrüksiyon Yapı Elemanları Üretim Aşamaları ve<br />
Manisa Spor Stadyumu Şantiye Gezisi<br />
26 Şubat <strong>2011</strong><br />
183 genç-İMO üyesinin katılımıyla gerçekleşen gezimizde<br />
çelik elemanların üretim aşamaları, hem sunum<br />
hem de uygulamalı olarak çelik üretim tesisinde<br />
gösterildi. Çelik üretim tesisi gezildikten sonra gruplar,<br />
çatı yapımı devam eden Manisa Spor Stadyumuna<br />
götürüldü. Stadyumda üyelerimiz uygulamayı bizzat<br />
görerek, yapımda görev alan İnşaat Mühendisinden<br />
montaj hakkında bilgi alma şansını bulmuşlardır.<br />
Teknik gezimizde tesislerini ve montaj uygulama sahalarını<br />
bizlere açan Taykon Çelik şirketine teşekkür<br />
ederiz.<br />
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Ulaşım Politikaları<br />
Semineri’nde Karadeniz Sahil Yolu için ‘yanlış bir<br />
projeydi ama bitirilmesi gerekiyordu’ dedi. Yaklaşık<br />
4,2 milyar dolara mal olan bu yanlış projenin yapımında,<br />
138 milyon metreküp kazı-dolgu,180 milyon<br />
ton tahkimat, 3 milyon metreküp beton imalatı gerçekleştirilmiştir.<br />
Karadeniz Sahil Yolu kapsamında 27<br />
kilometre uzunluğunda 263 adet köprü, 41 kilometre<br />
uzunluğunda 12 adet tüp tünel, 18,5 kilometre uzunluğunda<br />
20 adet çift tüp tünel yapılmıştır.<br />
KARADENİZ SAHİL YOLU<br />
Cihan Demirci<br />
Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi<br />
Karadeniz’i mavisinden ayıran bu proje için; Yüzüncü<br />
Yıl Üniversitesi Uygulamalı Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim<br />
Üyesi Prof. Dr. İlyas Yılmazer “Sarp’tan İstanbul’a<br />
kadar güney çevre yolunu ilk ben çizdim. Denize tek<br />
taş atmadan geçen bir projeydi. Birim maliyeti, şu<br />
anda yapılan sahil yolu deniz dolgusunun yarısı kadardı.<br />
Şu anki yolun kilometresi 9 milyon dolara mal<br />
oldu. Bizimki 4,5 milyon dolara mal olacaktı. Bizim<br />
yolumuz Karadeniz turizmine canlılık verirken doğal<br />
çevreyi de koruyacaktı. En önemlisi Karadenizli Kara-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 49
genç-İMO<br />
denizli olarak kalacaktı” dedi. Ayrıca Prof. Dr. İlyas Yılmazer<br />
başka bir projesinde Giresun girişindeki mevcut<br />
tünelden giren yolun, sahil yerine şehrin arkasından<br />
geçip kısa mesafeli üç ayrı tünelle Giresun’un<br />
merkezinin 4 kilometre batısından yeniden sahile<br />
inmesini önermiştir, ancak yol deniz dolgusuyla şehir<br />
merkezinden geçirildi.<br />
Bir başka örnekse şöyle; Bolaman-Perşembe yolu, sivil<br />
toplum örgütlerinin itirazları ve alternatif projeleri<br />
üzerine içeri kaydırıldı. Mesafe 42 kilometreden 27<br />
kilometreye, maliyet 1,2 milyar dolardan 411 milyon<br />
dolara düştü.<br />
Arıdurak Burnu’nda yüklenici firmanın danışmanlığını<br />
üstlenen Prof. Dr. İlyas Yılmazer, alternatif<br />
bir proje üretti. Karayolları, burnu dolaşarak deniz<br />
dolgusuyla yol yapma planı öngördü. Yılmazer<br />
ise doğayı bozmadan açacağı tünelin üzerini<br />
daha sonra yine toprakla örtecek bir proje hazırladı.<br />
Bu projenin geçeceği yerdeki arazi sahibi, kamulaştırma<br />
için 50 bin dolar istedi. Yılmazer, “Karayolları 50<br />
bin doları vatandaşa vermeyi kabul etmedi, ancak<br />
denizi 5 milyon dolara doldurdu.’ Demiştir. Bunlar zaten<br />
yanlış olan bir projenin düzeltilememesine sebep<br />
olmuştur.<br />
Karadeniz Sahil Yolu’nun sonuçları<br />
Sarp-Hopa yolu 122 milyon dolar maliyetle bitirildi.<br />
Yol trafiğe henüz açılmıştı ki heyelan başladı. Tünelin<br />
ağzı, düşen taşlarla tahrip oldu. Heyelan durdurulamayınca<br />
tek şeridi kapatıldı.<br />
Artvin’in Arhavi ilçesi ise artık sahil beldesi değil yol<br />
beldesi. Denize sıfır olan çay bahçeleri ve aile gazinosunun<br />
önünde 20 metrelik bir toprak yığını var. Yol,<br />
denize sıfır geçiyor. Çay bahçelerinde kimse oturmuyor.<br />
Pazar’ın girişindeki Hamidiye köyünün 3,5 kilometrelik<br />
sahilinin, sadece 200 metresinde kumsal bırakıldı.<br />
Kumsalın denize mesafesi 10 metre. Hamidiye’de<br />
kumsala ulaşımı sağlamak için Karayollarının yaptığı<br />
altgeçit, su bastığı için kullanılamıyor.<br />
Pazar’ın 4 kilometrelik bölümünde denizle vatandaşın<br />
arasında 7 metre yüksekliğinde duvar çekildi.<br />
Samsun’un Yakakent ilçesine kadar içerden devam<br />
eden yol, ilçe merkezini geçer geçmez, sahile kıvrılıyor.<br />
Orman içinden geçen mevcut yolun 150 metre<br />
aşağısındaki kumsal, eskiden mesire yeri ve plajdı.<br />
Halkın denize girip piknik yaptığı bu yerden şimdi sahil<br />
yolu geçiyor<br />
Bulancak’ta ise kot farkı nedeniyle dere denize kavuşamıyor,<br />
yağmurlarla sel oluyor. Doldurulan kumsallar,<br />
T mahmuzlarla yeniden kazanılmaya çalışılıyor.<br />
Giresun’un Piraziz ilçesinde kıyı dolgusuyla yol yapılınca,<br />
denize sıfır parklar, lokantalar, evler ve işyerleri<br />
yolun 7-8 metre altında kalmış. Lokantaların ve konutların<br />
deniz manzarası, şimdi onlara yarım metre<br />
uzaklıkta 7 metre uzunluğunda bir duvar oldu.<br />
Karadeniz Sahil Yolu suya set vurdu<br />
Son yıllarda doğu Karadeniz bölümünde<br />
meydana gelen sellerin ve<br />
taşkınların ana sebebidir. Yolun yükselen<br />
kotu ile birlikte sel sularının denize<br />
kavuşması önlenmiştir. Bundan<br />
dolayı denize ulaşmaya çalışan taşkınlar,<br />
akarsular baraj gibi bir yükseltiye<br />
boyun eğerek şehir merkezlerinde<br />
hayatı felç etmektedir. Bu da nüfusun<br />
büyük bölümünün sahil şeridinde yaşadığı<br />
Doğu Karadeniz bölümü için<br />
fazlasıyla yıkıcı bir durumdur..<br />
2009 yılında Giresun’da, 2010 yılında<br />
da Rize Gündoğdu’daki sellerde bu<br />
durum açıkça görülüyor.<br />
50<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
genç-İMO<br />
HOCALARLA SÖYLEŞİ: JAPONYA’DA DOKTORA YAPMAK<br />
Ninel ALVER (Yard. Doç. Dr.)<br />
Murat Erdem YÜKSEL, Cihan DEMİRCİ<br />
Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencileri<br />
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?<br />
Ninel Alver - Ege Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne<br />
1995 yılında girip 1999 yılında mezun oldum. Daha<br />
sonraki dönemde Ege Üniversitesi’nde Yapı Ana Bilim<br />
Dalında yüksek lisansımı tamamladım. Doktora derecemi<br />
Japonya’nın Kumamoto Üniversitesi’nde aldım. Doktora<br />
sonrası çalışmalara orada devam ettikten sonra Alexander<br />
von Humboldt bursuyla Almanya’da çalışmalarıma<br />
devam ettim. Şu anda ise Ege Üniversitesi’nde öğretim<br />
üyesi olarak çalışıyorum.<br />
Niçin yurt dışında doktora çalışması yapmayı tercih<br />
ettiniz?<br />
Bölümü bitirdiğimde pek sahada çalışabilecek bir insan<br />
olmadığımı farkettim. Zaten lisede iken de bilim teknik<br />
dergileri okuyan bilime ve araştırmaya meraklı birisiydim,<br />
bu yüzden öğretim üyesi olmaya karar verdim. Bir<br />
de Türkiye’de sadece öğretim üyeleri bilim insanı sıfatıyla<br />
anılabiliyorlar bunun nedeni de araştırma enstitülerinin<br />
çok fazla olmaması. Bu 4. sınıftan itibaren almış olduğum<br />
bir karardı. Bunun sonucunda da doktora eğitimiyle devam<br />
etmek istedim.<br />
Neden Japonya’yı tercih ettiniz?<br />
Yurtdışına gitmek her zaman aklımda vardı çünkü bir<br />
akademisyen için dünyada yapılan çalışmaları takip<br />
etmek, uluslararası bir kişi olmayı gerektiriyor; bu anlamda<br />
akademisyenlik için yurtdışı tecrübesinin şart olduğunu<br />
düşünüyorum. Tabi benim zamanımda herkes<br />
Amerika’ya gidiyordu fakat benim, üniversitemizin kimya<br />
mühendisliği bölümünde bir hocamın (kendisi halen devam<br />
ediyor) doktorasını 80’li yıllarda Japonya’da yaptığını<br />
öğrendim. Benimde yurtdışına gitmeyi düşündüğümü<br />
söylediğimde Japonya’yı önerdi. Japonya’nın da teknik<br />
anlamda ileri bir ülke olmasından dolayı neden olmasın<br />
dedim ve Japonya’ya gittim.<br />
Yurtdışında ne gibi zorluklarla karşılaştınız?<br />
Bir kere Japonya’da dil çok büyük bir problemdi. İlk defa<br />
ailemden ayrılmam ve yurtdışına ilk defa tek başıma çıkmam<br />
zorluklara neden oldu tabi ama en büyük sorun nispeten<br />
küçük bir şehirde olmam nedeniyle insanların İngilizceyi<br />
çok bilmemesi Japoncayı bilmeyi gerekli kılıyordu.<br />
Farklı bir ülkeye gittiniz peki dil sorununu nasıl<br />
çözdünüz?<br />
Dil sorununu Japonya’daki üniversitenin sağladığı dil<br />
kurslarına giderek çözdüm, hatta dille bayağı ilgilendim<br />
ve kursa 2 sene devam ettim. Tabi japonca hem yazma<br />
hem konuşma açısından çok zor bir dil ama 6 ay sonunda<br />
günlük konuşmaları rahatlıkla yapıyordum.<br />
Herhangi bir burs olanağından yararlandınız mı?<br />
Tabii tabii. Çünkü Japonya oldukça pahalı bir ülke. Benim<br />
burada tahsisli kadroda olmam sebebi ile yüksek lisansım<br />
bittiği zaman kadromda bitmişti, o yüzden dönmek gibi<br />
bir yükümlülüğüm yoktu. Ben Japonya Kültür ve Eğitim<br />
Bakanlığı Monbukagakusho bursuna başvurdum ve bursa<br />
hak kazandım.<br />
Japonya’da yaşam ekonomik açıdan nasıldı? Gidecek<br />
olan öğrenciler zorlanır mı?<br />
Benim gittiğim zamanda Japonya çok pahalıydı ama artık<br />
çok fark var denemez. Ama büyük şehir farkı orada da var.<br />
Türkiye’de nasıl İstanbul pahalı ise orada da Tokyo pahalı.<br />
Kiralar çok fazla, özellikle bizim gibi sebze ve meyve yiyen<br />
insanlarsanız Japonya pahalıdır.<br />
Barınma sorun oldu mu sizin için olduysa nasıl<br />
çözdünüz?<br />
Bir kere orda yabancı öğrencilere çok iyi bakıyorlar. Biz<br />
Türkler olarak nasıl misafirperver isek Japonlar da öyle.<br />
Benim herşeyim çok önceden ayarlanmıştı. Bir de Manbusho<br />
öğrencisi olmak çok ayrıcalıklı birşey. Bu öğrenciler<br />
özel havaalanında karşılanırlar, yerleri ayırılır, götürülürler,<br />
ilk hafta oryantasyon programına tabi tutulurlar,<br />
size yaşayış ve şehirdeki önemli yerler (hastane, postane,<br />
banka) hakkında bilgi verilir. Benim kalacak yerim orda<br />
ayarlanmıştı ben gitmeden önce. Yabancı öğrenciler için<br />
yapılmış bir yurttu fakat apart otel gibiydi, odanın içinde<br />
mutfağı, banyosu vardı ve üniversiteye yakındı.<br />
Japonya’da hangi konu üzerine çalışma yürüttünüz?<br />
Tabi gitmeden önce Japonya’daki hocamı tercih ettim ve<br />
hocamla yazışma yaptım. Hocam kendi alanında dünyada<br />
çok başarılı bir isim. Yaptığı çalışmada tahripsiz test<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 51
genç-İMO<br />
(tahripsiz muayene) etme yöntemleriyle ilgiliydi, biraz<br />
da kırılma mekaniği, kuantum mekaniği gibi konulara<br />
girmişti, ben de tahripsiz test yöntemleriyle ilgili çalıştım.<br />
Japonya’nın çalışma ortamı bakımından Türkiye’den<br />
farklı yönleri nelerdir?<br />
Fark çok. Neden. Bizim bölümümüz o zamanlar yeni kurulduğu<br />
için laboratuvar koşulları yetersizdi. Laboratuvar<br />
lisans öğrencileri için çok gerekmiyor olabilir ama akademik<br />
bir çalışmaya girişecekseniz yüksek lisans, doktora<br />
gibi laboratuvar şart. Sırf teorik çalışma ile işi götürmek<br />
zor, uygulamasını laboratuvar koşullarında görmeniz lazım.<br />
Bizim böyle imkanlarımız olmadığı için bunu kıyaslamak<br />
bile çok doğru değil bence. Elimizde böyle imkanlarımız<br />
olmadığı için yüksek lisans çalışmam çok teorik<br />
kaldı. Evet yeni yeni gelişiyoruz ama yinede birçok şeyi<br />
şuan yapamayız bence, o yüzden kesinlikle Japonya’da<br />
imkanlar çok daha iyi. Çünkü devlet çok iyi destekliyor<br />
üniversiteleri, bu destek sonuçunda da daha güzel şeyler<br />
çıkıyor ortaya.<br />
Eğitim anlamında Japonya ile Türkiye<br />
karşılaştırmasını yapmanızı istersek ne<br />
düşünürsünüz?<br />
Eğitim anlamında çok fark olduğunu düşünmüyorum.<br />
Çünkü bizde de eğitim çok iyi durumda. Ben Japonya’ya<br />
gittiğimde bilgi açısından onlardan bir eksiğim yoktu.<br />
Dediğim gibi bize verilen lisans bilgisi çok yeterli, bence.<br />
Oraya gittiğimde gördüğüm tek eksik bilimsel çalışma<br />
yapmak istediğinizde bir takım laboratuvar imkanları olmadığı<br />
için bizden çok daha iyiler.<br />
Bildiğim kadarıyla Japonya’da bulunduğunuz süre<br />
içinde ödül kazanmışsınız. Ne ile ilgiliydi?<br />
Biz orada çok güzel çalışmalar yaptık. Beton içerisindeki<br />
boşlukları görüntülemek üzerine bir teknik geliştirdik aslında<br />
oradaki hocamla birlikte. Beton içerisindeki boşlukları<br />
ultrasonik resim gibi monitör ettik. Bu çalışma güzel<br />
sonuçlar verince 3 tane ödül aldık Japonya’da.<br />
Çok farklı bir kültüre gittiniz yemekler ve sosyal<br />
yaşam sizi zorladı mı?<br />
Zorladı. Ama eminim bir Amerikalıyı veya bir Avrupalıyı<br />
daha çok zorlamıştır. Çünkü biz daha karma bir kültür olsahibiz.<br />
Japonya ataerkil bir toplum ama gene de misafirperver<br />
bir toplum, o açıdan bize çok benziyorlar. Ama çok<br />
farklı düşünceleri de var. Biz Türkler herzaman işler çabuk<br />
olsun isteriz, herşeye bir anda çözüm bulabiliriz, bir yol<br />
işlemiyorsa başka bir yol hemen bulabiliriz. Japonya’da<br />
bu kesinlikle yok, bunlar bana biraz zor geldi. Her şey çok<br />
yavaş, tabii bir süre sonra alışıyorsunuz, siz de öyle oluyorsunuz.<br />
Yemeklere gelince tabi pek evlerde yapılmıyor,<br />
çünkü çalışma hayatı orada çok yoğun çok fazla çalışıyorlar.<br />
Çalışmaktan ölen tek insan herhalde Japonya’da dır.<br />
O yüzden yemek yapmaya çok da vakitleri olmuyor. Tabii<br />
bunlar ayrıntı ama Japon insanları çok hiyerarşik bir sistemde<br />
yetiştirildiği için insanlar üstlerinden çekiniyor. Bu<br />
yüzden bir alttaki bir üstteki ile çok rahat konuşamıyor,<br />
bunu da parti ve yemeklerde aşıyorlar, içki ile beraber biraz<br />
da rahatlayınca kaynaşmaya başlıyorlar.<br />
Türkiyedeki ve yurtdışındaki burs imkanlarının<br />
farkları sizce nelerdir?<br />
Bu aslında çok güzel bir soru, çünkü benim dönemimde<br />
çok fazla burs seçeneği yoktu Türkiye’de. Bizlerden bir jenerasyon<br />
önce insanlar çok daha kolay burslar bulabiliyorlardı,<br />
YÖK burslarıdır, kurum burslarıdır. Bizim dönemde<br />
çok zordu, burs yoktu çünkü, o dönem YÖK bursları da<br />
çok az veriliyordu. Günümüze bakacak olursak Türkiye’de<br />
de çok güzel burs imkanları var. TÜBİTAK olsun YÖK olsun<br />
diğer başka kurumlar çok güzel destekler verebiliyorlar.<br />
Hatta şuan bir kaç araştırma görevlimiz YÖK ile başka ülkelerde<br />
araştırmalar ve çalışmalar yapıyorlar.<br />
Yabancı ülkelerde Türklere bakış açısı nasıl?<br />
Japonlar Türkiye’nin nerede olduğunu biliyorlar ama ben<br />
orada Türkiye’nin yerini bilmeyen başka yabancılarla da<br />
tanıştım. Bu onların ayıbı tabi ama Türkiye’nin nasıl bir<br />
ülke olduğunu çok bilmiyorlar. Japonlar Türkleri seviyorlar,<br />
tarihten gelen birşey bu, Türkleri seviyorlar gerçekten.<br />
Yurtdışından Türkiye’ye döndükten sonra akademik<br />
çevrede yararını gördünüz mü?<br />
İnsanlar daha iyi bakıyorlar. Farklı şeyler yapmışsın<br />
ne kadar güzel diyorlar. Bir kere oraya tek başına<br />
gidip birşeyler yapmış olmak bile güzel birşey ki<br />
başarılı çalışmalar yapınca daha da insanlardan takdir<br />
görüyorsunuz. Gönül isterki yapılan bütün çalışmalar<br />
takdir edilsin, Türkiye’de yapılan çok güzel çalışmalar var<br />
fakat yurtdışı insana farklı bir görüş kazandırıyor.<br />
Yurtdışından döndükten sonra hayata bakışınız<br />
değişti mi?<br />
Değişti tabii. Bir kere Japonya bana çok şey öğretti. Sakin<br />
olmayı, insanlara daha saygılı olmayı öğretti, Türkiye’de<br />
de bu değerleri alıyoruz fakat bazen biz dejenere olup<br />
bazı şeyleri de unutabiliyoruz. Japonya bana hayata bakış<br />
anlamında bunları kattı. Akademik anlamda ise çok şey<br />
kattı diyebilirim. Hocam çok iyi bir hocaydı onunla beraber<br />
çalıştım. Uluslararası çapta biri olduğu için uluslararası<br />
düzeyde birçok insanla tanışma fırsatı buldum, ondan<br />
sonra da hep bunun faydalarını gördüm. Halen daha da o<br />
insanlarla görüşüyorum. Bunlar bana çok şey kazandırdı.<br />
Japonya’da başınıza gelen en ilginç olay neydi?<br />
Bu çok zor bir soru çünkü başıma birçok ilginç olay geldi.<br />
Mesela başıma birkaç kez geldi bu olay. Ben Japonya’da<br />
bisiklet kullanıyordum ulaşım aracı olarak, o kadar güvenli<br />
bir ülke ki, cüzdanımı birkaç kez bisikletimin sepetinde<br />
unutmama rağmen saatler geçip bisikletime geldiğimde<br />
cüzdanımın halen sepette olduğunu görüyordum.<br />
Orada hırsızlıktır falan pek olmuyor. Arkadaşlarım evlerini<br />
kilitlemeden dışarı çıkarlardı.<br />
Yurtdışında yüksek lisans doktora düşünen<br />
öğrencilere ne önerebilirsiniz?<br />
Ben kesinlikle yurtdışında yüksek lisans, doktora yapmaları<br />
taraftarıyım. Hep şunu söylüyorum, Türkiye’deki eğitimi<br />
kesinlikle çok beğeniyorum kötü demiyorum asla ama<br />
Japonya’daki öğrencilere de başka bir ülkeye gidin derim.<br />
Kesinlikle başka bir kültürde tek başına yaşamaya çalışmak<br />
insana çok şey katıyor. Dünya görüşünüz değişiyor,<br />
insanlar sizi nasıl biliyorlar, sizin ülkenizi nasıl tanıyorlar,<br />
siz onlara ülkenizi en iyi şekilde nasıl tanıtmaya çalışıyorsunuz,<br />
bu da sizi daha çok geliştiriyor. Aynı yerde sürekli<br />
kalmak yosun tutmanıza sebep oluyor. Bence aktif olmak<br />
gerekiyor özellikle akademisyenlik düşünüyorsanız.<br />
Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler...<br />
52<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Kültür ve Sanat<br />
İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN<br />
Karyola<br />
Psikoloğa giden adam;<br />
-Geceleri uyuyamıyorum efendim demiş sürekli<br />
karyolanın altında biri var gibi geliyor. Karyolanın<br />
altına girip orada uyumayı deniyorum. Bu<br />
defa da üstünde biri var gibi geliyor...<br />
Adamı dikkatle dinleyen psikolog<br />
’Hallederiz bu saplantıyı’ demiş.<br />
’Bana haftada iki kere geleceksiniz. 6 aylık bir<br />
tedavi sonunda sizi iyileştireceğimi umuyorum.’<br />
’Her viziteye ne kadar ödeyeceğim?’<br />
’Her vizite 100 TL buna göre 6 ayda 4 bin 800<br />
TL ödeyeceksiniz’ Adam gitmiş , gidiş o gidiş...<br />
Psikolog birkaç ay sonra adama sokakta rastlamış:<br />
’Ne oldu hastalığınız?’<br />
’2.5 TL’ye hallettim...’<br />
’Nasıl oldu?’<br />
’Sizden çıktıktan sonra ilerdeki bara uğradım.<br />
Biramı içerken barmene hastalığımı anlattım.<br />
’Karyolanın bacaklarını kes’ dedi... Kestim; mesele<br />
halloldu.<br />
Sübhaneke<br />
İmam Hatip Lisesinde teftiş yapan bir müfettiş<br />
sınıfa girer. Ders Kur’an-ı Kerim’dir. Bir öğrenciyi<br />
kaldırarak ismini sorar.<br />
Öğrenci, “Fatih” diye cevap verir.<br />
Müfettiş, “Peki öyleyse yavrum Fatiha suresini<br />
oku bakalım.” der.<br />
Çocuk sureyi okuduktan sonra müfettiş bir başka<br />
öğrenciye sorar.<br />
- İsmin ne çocuğum?<br />
Öğrenci: “Kevser efendim” diye cevap verir.<br />
Müfettiş, “Peki öyleyse yavrum Kevser suresini<br />
oku bakalım.” der bu sefer.<br />
Çocuk sureyi okur. Sıra başka bir öğrenciye gelmiştir.<br />
Müfettiş tekrar sorar.<br />
- İsmin ne çocuğum?<br />
Çocuk cevap verir:<br />
-Yasin ama arkadaşlar bana kısaca sübhaneke<br />
derler.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 53
Kültür ve Sanat<br />
İnş. Müh. Alim ŞADAN<br />
BETORNAME<br />
Betonarmeye Giriş<br />
Betonarme Yapı Elemanları<br />
Betonarme Taşıyıcı Sistemler<br />
Prof. İsmet AKA<br />
Prof. Dr. Fikret KESKİNEL<br />
Prof. Dr. Feridun ÇILI<br />
Doç. Dr. Oğuz Cem ÇELİK<br />
Birsen Yayınevi<br />
İÇİNDEKİLER<br />
Genel Bilgiler<br />
Yapı Malzemesi Olarak Betonarme<br />
Eksenel Kuvvet Ve Eğilme Momenti Etkisi<br />
Kesme Kuvveti Etkisi<br />
Burulma Momenti Etkisi<br />
Betonarme Kolon Ve Kirişlerde Yapımsal Esaslar<br />
Betonarme Döşemeler<br />
Betonarme Temeller<br />
Yüksek Kirişler<br />
Betonarme Yapılarda Derzler<br />
Betonarme İstinat Duvarları<br />
Betonarme Taşıyıcı Sistemler<br />
Kitap oniki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel<br />
bilgiler verilmiştir.<br />
İkinci “bölümde yapı malzemesi olarak betonarme konusu<br />
incelenmiş, ayrıca betonarmede<br />
taşıma gücü kavramına ilişkin özlü bilgi verilmiştir. Üçüncü<br />
“bölümde betonarme elemanlarda, taşıma gücü hesap<br />
yöntemine göre, eksenel kuvvet ve eğilme momenti etkisi<br />
ayrıntılı olarak incelenmiş; betonarmenin eğilme şekil değiştirmeleri<br />
konusu işlenmiştir.<br />
Dördüncü “bölümde kesme kuvveti etkisi, beşinci “bölümde<br />
ise burulma momenti konusuna yer verilmiştir.<br />
Mukavemet hesaplarında her konu ele alındığında verilen<br />
ayrıntılı bilgilerin yanısıra, yöntemin anlaşılmasını kolaylaştırmak<br />
amacıyla yeterli sayıda sayısal örnek eklenmiştir.<br />
Bunun yanında, hesaplamaktan daha önemli olduğu belirtilerek,<br />
betonarmenin davranışı üzerinde durulmuştur.<br />
Betonarme kolon ve kirişlerde, betonarmenin davranışı<br />
ve hesaplanması konusunda araştırmaların son durumu,<br />
üzerinde görüş birliğine varılan kurallar, bu davranışı<br />
gerçekleştirecek donatı yerleştirilmesini içeren yapımsal<br />
esaslar altıncı bölümde verilmiştir.<br />
Yedinci “bölümde betonarme döşemeler, sekizinci bölümde<br />
betonarme temeller, dokuzuncu bölüm de “ ek<br />
kirişler, onuncu bölümde betonarme yapılarda derzler ve<br />
onbirinci bölümde betonarme istinat, duvarları konuları<br />
incelenmiş, bu betonarme yapı elemanlarının tasarımı ve<br />
hesabına ilişkin bilgiler sunulmuş, sayısal örnekler verilmiş,<br />
yapımsal esaslar belirtilmiştir.<br />
AĞABABA CUMHURİYET’İN İMAMI<br />
M. Osman Akbaşak<br />
Truva Yayınevi<br />
Üyemiz İnşaat Mühendisi<br />
M. Osman Akbaşak aydın<br />
bir din adamı olan dedesinin<br />
cumhuriyet dönemi ve<br />
istiklal savaşında devrimlerin<br />
kabuluyle ilgili yaptığı<br />
çalışmaları anlattığı Romanı<br />
şöyle tanıtıyor:<br />
“Ağababa’mı ilk hatırladığım<br />
yıl 1957, tavana asılı<br />
salıncakta kardeşimi sallarken<br />
ninni söylüyor, ama<br />
bu annemin söylediği ninnilerden<br />
değil, çok farklı.<br />
Ayakta, salıncağı ipinden<br />
çekerek sallarken elliüç yıl sonra hâlâ kulağımda olan yumuşacık<br />
sesiyle “Hürmet sana ey şan dolu sancağım” diyerek<br />
torununu uyutmaya çalışıyor.<br />
Anneme sordum, Ağababam ne diyor? Diye, annem gülümsedi.<br />
“O Ağababa’nın marşı” dedi. Sonra minik minik<br />
başka anı fotoğrafları sıralanıyor belleğimde. Kapının<br />
önünde bir tak, defne dallarıyla süslenmiş, o güne kadar<br />
görmediğim kadar çok bayrak asılmış, evden çekilen kablodan<br />
birçok ampullerle ışıl ışıl donatılmış. “Bugün bayram”<br />
dediler, “Ağababa’nın en büyük bayramı”.<br />
Henüz dört yaşındaydım anlayamamıştım ki, daha dünyayı<br />
yeni tanımaya çalışıyordum. Birkaç yıl sonra ağababamı<br />
kaybettik, ardından anneannemi, o anılar belleğimin bir<br />
köşesinde hep durdu. Zaman zaman teyzelerim, dayılarım,<br />
annem anlatırdı, ağababamı. Her geçen yıl biraz daha tanıdım,<br />
tanıdıkça gururlandım.<br />
Benim Ağababam bir kahramandı. Aradan yıllar geçti Ağababam<br />
gözümde hergün daha büyüdü, hele içinde bulunduğumuz<br />
yıllarda kıymetini çok daha fazla anladım, ama<br />
benim anlamam yetmezdi. Herkes öğrensin, herkes tanısın<br />
istiyordum, mutlaka onu, düşüncelerini, Atatürk’üne ve<br />
Devletine olan sevgisini, saygısını bugünlere taşımalıydım.<br />
Her ne kadar çeşitli sanat dallarına ilgim olsa da ben yazar<br />
değilim. Nasıl yaparım diye son beş altı yılımı geçirirken, gecikmiş<br />
olmanın onun anılarına saygısızlık olacağını düşündüm<br />
ve 2009 Aralık ayında başladım yazmaya. Sağolsunlar<br />
yakınlarım çok destek oldu ve “Ağababa” elinize geçti.<br />
Lütfen onu iyi tanıyın, onun şahsında birkaç neslin ne koşullarda<br />
yaşadığını, neler yaptıklarını düşünün. Mustafa Kemal<br />
Atatürk, arkadaşları, ordusu ve “Ağababa”lar olmasaydı<br />
biz bugün ne durumda olurduk.”<br />
Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.<br />
M. Osman A<strong>KB</strong>AŞAK<br />
54<br />
<strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong>
Kültür ve Sanat<br />
9 <strong>Mart</strong> 1971<br />
9 <strong>Mart</strong> 1971 tarihinde, ülke yönetimini ele geçirmek isteyen<br />
bir cuntanın varlığı açığa çıkarıldı.<br />
Hakkında pek az yayın bulunan bu cunta hareketi, çok<br />
az kişi tarafından tüm yönleri ile bilinmektedir. Bu cunta<br />
hareketinin içerisinde olduğu iddia edilen kişiler de bu<br />
girişimi açığa çıkaranlar da ‘9 <strong>Mart</strong> Cuntasından’ bahsetmekten<br />
hoşlanmamıştır.<br />
Bu sessizliğin arkasında yer alan cuntacılar açısından asıl<br />
gerekçe; başarısız olmaları ve deşifre olmayan bazı subayların<br />
açığa çıkarılmaması isteği olabilir. Cuntayı açığa<br />
çıkarıp birçok subayı emekli ayıran ve bazı kişilere işkence<br />
yapanlar açısından sessizliğin gerekçesi ise yüksek ihtimalle<br />
kendilerinin 3 gün sonra bir darbe yapmış olmasıdır.<br />
3 gün sonra kendileri darbe yapmış olan kişilerin,<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntasında yer alanları darbecilikle suçlamasını<br />
beklememek gerekir.<br />
Birçok yorumcu için bu durum daha kısa bir anlatımla,<br />
1971 yılında siyasetin farklı kulvarlarında yer alan kesimler<br />
ordunun içerisinde siyaset yapmaya başlamıştır.<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntası, ordunun içerisinde yer alan sola eğilimli<br />
ve ABD karşıtı kesimleri temsil etmektedir. 12 <strong>Mart</strong> Muhtırasını<br />
verenler ise, ordunun içerisinde yer alan sağa<br />
eğilimli ve ABD ile yakın ilişkiler içersinde olan kesimleri<br />
temsil etmektedir. Her iki kesimde, belirli bir siyasi eğilime<br />
yakınlık gösterdiği için siviller içerisinde taraftarları<br />
veya üyeleri bulunmaktadır.<br />
12 <strong>Mart</strong> darbesinin ne amaçla yapıldığı, darbe yapıldıktan<br />
bir süre geçtikten sonra anlaşılmıştır. 9 <strong>Mart</strong><br />
Cuntasından haberi olan bazı sol kesimler ilk anda, 12<br />
<strong>Mart</strong> darbesinin solun önünü açacak bir askeri harekât<br />
olduğunu düşünmüşlerdir. Birçok solda yer alan yapılanmanın<br />
12 <strong>Mart</strong> Darbesini selamlayan bildiriler yayınlanmasının<br />
arkasında bu yanılgı yatmaktadır. Bu sol gruplar<br />
darbenin kendilerine karşı yapıldığını anlaması için ise<br />
kısa bir süre geçmesi yetmiştir.<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntasının başını Emekli General Cemal Madanoğlu<br />
ve Tümgeneral Celil Gürkan çekiyordu. 12 <strong>Mart</strong><br />
darbesini planlayanların başını ise dönemin Genelkurmay<br />
Başkanı Memduh Tamaç ile 1. Ordu komutanı Faik<br />
Türün çekiyordu. 9 <strong>Mart</strong> Cuntası Kara Kuvvetleri Komutanı<br />
Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin<br />
Batur ile temas halindeydi. 9 <strong>Mart</strong><br />
Cuntasına yakın duran bu iki komutan,<br />
MİT ajanları Mahir Kaynak ve<br />
Mehmet Eymür tarafından Genelkurmay<br />
Başkanına bildirilince deşifre<br />
oldukları için saf değiştirerek 12<br />
<strong>Mart</strong>çılara katıldılar.<br />
Bu saf değiştirme 9 <strong>Mart</strong> Cuntasının sonunu getirmişti.<br />
12 <strong>Mart</strong> Muhtırası’nı veren Memduh Tağmaç, Orgeneral<br />
rütbesindekiler hariç bu 9 <strong>Mart</strong> Cuntasına adı karışan<br />
başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları<br />
re’sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Faik<br />
Türün de bu darbeye adı karışan tüm aydınları ve diğer<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntası üyelerini Ziverbey Köşkünde Milli İstihbarat<br />
Teşkilatı vasıtasıyla işkenceyle sorguya çekti.<br />
Burada bu olayın çok fazla bilinmeyen başka bir yönü ise<br />
1.Ordu Komutanı Faik Türün’ün durumudur. Faik Türün<br />
12 <strong>Mart</strong>ta darbe yapmış bir komutandır. Solculara karşıdır.<br />
Ama karşı olmasının en büyük nedeni birçok analist<br />
için, öncellik kendisindeyken, Faruk Gürler’in genç<br />
subayların desteği ile Kara Kuvvetleri Komutanı yapılmış<br />
olmasındadır. Faruk Gürler 9 <strong>Mart</strong> Cuntasına yanaşmıştır.<br />
Çünkü geleceğini orada görmüştür. Durum değişip cuntanın<br />
başarısız olma ihtimali belirince çark ederek sağ<br />
bir darbenin mimarlarından biri olmuştur. Faruk Gürler<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntasında devlet başkanı yapılmak istenmektedir.<br />
Fakat 12 <strong>Mart</strong> darbesini yapanlara katılınca bu plan<br />
suya düşmüştür. Fakat bu plan 12 <strong>Mart</strong> darbesinden 2<br />
sene sonra 12 <strong>Mart</strong>’ı yapan askerlerin bir dayatması olarak<br />
meclise gelecekti. Bütün kuvvet komutanları meclise<br />
Faruk Gürler’i dayatmasına rağmen 12 <strong>Mart</strong> darbesinin<br />
en önemli mimarlarından 1. Ordu Komutanı Faik Türün<br />
Faruk Gürler’e destek vermemiştir. Gerekirse meclise 1.<br />
Ordu ile birlikte yürüyeceğini, Adalet Partisi Genel Başkanı<br />
Süleyman Demirel’e icap ederse TBMM’yi İstanbul’da<br />
toplayabileceğini söylemiştir. Sol devrimci olduğuna<br />
inandığı Orgeneral Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı olmasını<br />
engellemiştir.<br />
9 <strong>Mart</strong> Cuntası ve sonrasında gelişen 12 <strong>Mart</strong> Muhtırası<br />
süreci farklı yönleri ile analiz edilmesi gereken bir dönemdir.<br />
Bu konuda yazılan kaynakların artması ile birlikte<br />
şu an sıkça kullanılan ‘darbeci’‘demokrat’ vs. tanımlamaların<br />
yeniden yapılmasını sağlayacaktır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong> 55
ALİ İHSAN ARGIT<br />
İNŞAAT MÜHENDİSİ<br />
ALİ İHSAN ARGIT<br />
Oyun<br />
İNŞAAT MÜHENDİSİ<br />
Bulmaca köşesi<br />
KARE BULMACA<br />
KARE BULMACA<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
1<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
1<br />
2<br />
2<br />
33<br />
44<br />
55<br />
6<br />
6<br />
7<br />
7<br />
8<br />
8<br />
9<br />
910<br />
10<br />
SOLDAN SAĞA<br />
SOLDAN 1– Fermantasyon. SAĞA 2– Bir şeyin elden ele<br />
geçmesi – Değeri bin volt olan elektrik gerilimi<br />
biriminin ksa yazlş. 3 – Hoyrat, Nobran –<br />
1– Baş Fermantasyon. çoban. 4 – Oniki 2– aydan Bir biri şeyin – Döneç, elden ele<br />
geçmesi elektrik – motor Değeri yada bin dinamolarda volt olan elektrik hareketli gerilimi<br />
biriminin bölüme ksa verilen yazlş. ad. 5 – 3 Kamyon – Hoyrat, markas Nobran – –<br />
Baş Cinsel çoban. ilişkide 4 bulunmamş – Oniki aydan dişi. 6 biri – Avrupa – Döneç,<br />
Birliği – Döşek. 7 – Kazan kulpu – Kendisine<br />
elektrik motor yada dinamolarda hareketli<br />
kitap indirilmemiş peygamber. 8 – Birbirine<br />
bölüme kötülük etmeye verilen kadar ad. varan 5 – sürekli Kamyon anlaşmazlk markas –<br />
Cinsel – Üç yaşna ilişkide kadar bulunmamş olan at yavrusu. dişi. 69 – Bir Avrupa<br />
Birliği badem – Döşek. çeşidi 7 – Kazan Selenyum kulpu elementinin – Kendisine<br />
kitap simgesi. indirilmemiş 10 – Dikenli peygamber. bitkilerin çok olduğu 8 – yer. Birbirine<br />
kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlk<br />
YUKARIDAN AŞAĞI<br />
– Üç yaşna kadar olan at yavrusu. 9 – Bir<br />
badem 1– Sayya çeşidi dayal, mantkl, – Selenyum ince hesaba elementinin bağl,<br />
simgesi. riyaziye. 102– – Dikenli Krmz – bitkilerin Meyvenin çok üzerini olduğu saran yer.<br />
sert ksm. 3 – Sağlam, kesin bilgi, bir şeyi iyice,<br />
YUKARIDAN kesinlikle bilme AŞAĞI – Kar frtnas. 4 – Alt tabaka. –<br />
Hayvanlarn su içtikleri taş veya ağaçtan oyma<br />
kap. 5 – Dudak – Artk, artan, kalan, geri kalan.<br />
1– 6 Sayya – Ermenilerin dayal, Ağr mantkl, dağna ince verdikleri hesaba ad – bağl,<br />
riyaziye. Damarda 2– dolaşan. Krmz 7- Bir – soru Meyvenin sözü – üzerini Bir erkek saran<br />
sert ad ksm. – Mililitre’nin 3 – Sağlam, ksa yazlş. kesin 8 bilgi, – Bir maln bir şeyi tür, iyice,<br />
kesinlikle miktar, bilme fiyat gibi – Kar nitelikleri frtnas. belirtmek 4 – Alt tabaka. için –<br />
Hayvanlarn üzerlerine konulan su içtikleri küçük kâğt. taş veya 9 – Işk ağaçtan saçacak oyma<br />
beyazlğa varncaya kadar stlmş olan –<br />
kap.<br />
İspanya’da<br />
5 – Dudak<br />
etnik<br />
–<br />
bir<br />
Artk,<br />
bölge.<br />
artan,<br />
10 – Karşlğ<br />
kalan, geri<br />
sonra<br />
kalan.<br />
6 ödenmek – Ermenilerin üzere. Ağr dağna verdikleri ad –<br />
Damarda dolaşan. 7- Bir soru sözü – Bir erkek<br />
ad – Mililitre’nin ksa yazlş. 8 – Bir maln tür,<br />
miktar, fiyat gibi nitelikleri belirtmek için<br />
56 <strong>Mart</strong> <strong>2011</strong> - <strong>157</strong><br />
üzerlerine konulan küçük kâğt. 9 – Işk saçacak<br />
beyazlğa varncaya kadar stlmş olan –<br />
İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT<br />
SUDOKU (kolay)<br />
SUDOKU (kolay)<br />
6 3 2 7<br />
6 3 2 7<br />
3 2 1<br />
3 2 1<br />
4 8 3<br />
4 8 3<br />
4 5 1 4 5 7 1 7<br />
2 9 2 1 9 1<br />
3 43 8 4 8<br />
7 3 6<br />
7 3 6<br />
8 7 2<br />
8 7 2<br />
3 1 2 9<br />
3 1 2 9<br />
SUDOKU ( orta )<br />
SUDOKU ( orta )<br />
3 5<br />
7 4 1<br />
9 7 6 3 5<br />
9 4 27 7 4 1<br />
3 9 8 4 7 6<br />
4 7 9<br />
9 4 2 7<br />
6 5 2<br />
3 8 4<br />
5 6 8<br />
9 8 4 7 9<br />
6 5 2<br />
5 6 8<br />
SUDOKU ( zor ) 9 8<br />
6 1 2<br />
7 8<br />
SUDOKU ( zor )<br />
5 4<br />
4 6 5<br />
8<br />
3 7<br />
6 1 2<br />
9 1<br />
7 2 4<br />
8<br />
5 5 4 3<br />
3 4 5 6 6 5<br />
3 Çözümleri sayfa 39’da 7<br />
8 Çözümleri sayfa 9 …….. da 1<br />
2 4<br />
5 3