VitrinEvren Dedeevrendede@gmail.comAlman haftalık haber dergisi Focus’un Yunan ekonomisineayırdığı sayının kapağında Afrodit heykelinifotomontajla parmak işareti yaparken göstermesiYunanistan’da büyük tepki topladı. Haklı haksız pekçok eleştiri aldı Focus’un “hareket çeken Afrodit” benzetmesi.Siyaset sahnesinden Hükümet Sözcüsü YorgosPetalotis, Parlamento Başkanı Filippos Petsalnikos, anamuhalefetpartilerinden Nea Dimokratia (ND) SözcüsüPanos Panayotopoulos ve LAOS Partisi Genel BaşkanıKaraceferis “hareket çeken Afrodit” yakıştırmasına veFocus’taki eleştirel makaleye tepki gösterdiler. ParlamentoBaşkanı Petsalnikos, Atina’daki Alman Büyükelçisinidavet ederek milletvekillerinin duyduğu rahatsızlığı dilegetirdi ve daha pek çok tepki dile getirildi ard arda.Focus’a tepkiler arasında hiç şüphesiz en çok konuşulanıve ilgi çekeni, Başbakan Yardımcısı TheodorosPangalos’un “Almanlar altınlarımızı çaldı” sözleri oldu.Pangalos’un sözleri Yunan kamuoyunda memnuniyetlekarşılandı tabiî. Fakat genel olarak Yunan halkınınmemnun kaldığı Pangalos’un açıklamalarından bu seferde Almanlar rahatsız oldu ve Alman Dışişleri cevapverdi.Ekonomik krizler kapitalizmin doğasında var. Butür krizler dönem dönem bölgesel olmakla beraber,sistemin bozukluğu oranında bütün dünyaya yayılarakkendisini hissettiriyor. Önce ABD’yi vuran, ardındanbütün dünyaya yayılan ekonomik kriz “Bizim ekonomimizietkilemedi” diyen Yunan siyasetçilerinin yalanlarınıkısa sürede ortaya çıkardı. Ekonomik kriz yalanbeyanlarla dengesini korumaya çalışan Yunanistan’ı sonundagenel bir buhranın içerisine çekti.Önce Yunanistan’ı kendi içinde, ardından da Eurobölgesini bile tehdit eder hâle getiren ekonomik kriz,tarihin düzenli bir özelliği aslında. ABD, 1834’ten buyana 36 defa ekonomik krizle sarsılmış. Bunlardan sadeceüçü (1873-93 arası, 1929-41 arası ve son mortageAfrodit ve getirdiklerikrizi) genel anlamda büyük ve son tahlilde dünyayı etkileyenfaktörlerle ilişkili ekonomik krizler. Belki dünyanınekonomik anlamda bir köy hâline gelmesi bölgeselkrizlerin bütün dünyaya yayılmasına neden oluyor.Fakat mevcut sistemin olmazsa olmazı, sistemin işleyiştabiatında var olan bir gerçek de, ekonomik krizlerinkısa aralıklarla her zaman devam ettiği. Dolayısıyla herne kadar Yunan yetkililer “Bizi etkilemez” deseler de,maalesef gerçekler bunun tam aksini gösteriyordu. Gelgelelimsorun sadece ekonomik verilerle ilgili değildi,olayın bir de etik, ahlakî boyutu vardı.Alman Focus dergisinin “hareket çeken Afrodit’i”veya Yunanistan Başbakan Yardımcısı TheodorosPangalos’un, “Almanlar 2. Dünya Savaşı’nda altınımızıçaldı. Geri versinler demiyorum ama hiç değilse‘teşşekkür ederiz’ diyebilirler” şeklindeki açıklamalarıekonomik krizlerin ahlakî boyutu açısından önemli birörnek teşkil ediyor. Çünkü ekonomik verileri bilerekdeğiştiren ve açıkça yalan söyleyerek Euro bölgesine girenYunanistan’ın sorunu sadece ekonomisinin kötü olduğuanlamını taşımıyor. Ahlakî boyutu ulusal çıkarlardevreye girdiği zaman yok sayan bir zihniyetin var olduğunuve bu zihniyetin ekonomik hesaplar yapılırkenbile karşımıza çıkabildiğini de bizlere göstermiş oluyor.Dolayısıyla ulusal çıkarlar için her yolun mubah sayılması,yeri geldiğinde milli değerler uğruna gayrikanunîuygulamaların yine kanun koyucular tarafından hayatageçirilebilmesi ve hatta bu tür uygulamalarda ekonomistlerinbile devreye girmesi yaşanılan ekonomikkrizlerin arkasında ulusal çıkarların ahlakî olmayanuygulamalarının olduğunu fark etmemizi sağlıyor. Buyüzden Afrodit’e hareket çektirerek Yunanlıları tahrikeden veya Nazilere gönderme yaparak Almanları hedefalan anlayışın maalesef arzu edilen ahlakî boyuta ulusalçıkarlar söz konusu olduğunda uzun bir dönem dahaulaşamayacağımızı gösteriyor.10 <strong>Azınlıkça</strong>
Türk-Yunan ilişkilerinde istikrar varBaşbakan Papandreu biraz rötarlı olsa da, sonundaRecep Tayyip Erdoğan’a cevabî mektubunu gönderince,bitmek bilmeyen sorunlarla taçlandırılmış Türk-Yunanilişkileri bir kez daha gündeme geldi ve elbette azınlıklarkonusu da…Normal teamüllerde bu tür iyi niyet mektuplarındataraf ülkeler en kısa sürede cevap verirler. Zaten karşılıklıilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan iyi niyet mektuplarındauzun uzun düşünülecek bir taraf yoktur; tabiîmektubun içeriğinde taraflardan birini rahatsız edici herhangibir ifade bulunmuyorsa!..Erdoğan’ın 30 Ekim 2009 tarihinde gönderdiği mektuba,Papandreou’nun tam 3 ay sonra, ancak 25 Ocak<strong>2010</strong> tarihinde resmî cevabını vermesi karşılıklı iyi niyetmektupları için uzun bir süre. Diplomaside bu tür mektuplaşmalardaha kısa sürede gerçekleşiyor. Bu yüzdenPapandreu’nun cevap mektubunu Erdoğan her ne kadarolumlu olarak değerlendirmiş olsa bile ve hatta Papandreuda, Başbakan Erdoğan’ın mektubunu aynı olumlutavırla kamuoyuna yansıtmış olsa bile, anlaşılan taraflararasındaki ihtilaflı meselelerin yakın dönemde çözümlenebilmesikolay değil. Üstelik mektupların tam içeriğiniolası tepkileri engellemek düşüncesiyle her iki ülkeninhükümeti de kamuoyuna yansıtmadı. Dolayısıyla hemihtilaflı konulara vurgular olmalı, hem de ülke içi siyasettemuhalefet tarafından kullanılabilecek bazı argümanlaryer almalı mektupta, yoksa kamuoyuna açıklanırdı…Bu konuda Yunanistan’ın Türkiye’ye oranla dahafazla sıkıntısı var. PASOK hükümeti ülkenin içine düştüğüekonomik açmazla uğraşırken zaten kırılgan olansiyasî gücünü dış politika konularıyla ve anti milliyetçiaddedilebilecek davranışlarla zedelemek istemiyor. Hükümetinulusal çizgideki en küçük bir zafiyetini aşırı ulusalLAOS ve ND partileri dört gözle bekliyorlar. ZatenPapandreu’nun mektubunun ardından Nea Dimokratia(ND) Partisi Genel Başkanı Andonis Samaras, Papandreuile Erdoğan’ın birbirlerine gönderdikleri mektuplarlailgili rahatsızlığını belirtti. Samaras’a göre, Türkiye, açıkçaTürk-Yunan ilişkileri gündemine sürekli yeni sorunlar vetalepler ekliyor, hükümet ise bunları gizliyor!..Samaras, mektuplaşmalar neticesinde Yunanistan’ınkapalı kapılar ardında Türkiye ile her konuda açık diyalogasürüklendiğini ve mektupların içeriğinin kamuoyundangizlenmesi nedeniyle milli çizgiye ters tavizlerinverildiğini açıkça ima ediyor. Tam bir tehlike edebiyatı…Üstelik ND Genel Başkanı bununla da yetinmiyor,“Mektuplardaki gizlilik süreci, Türkiye’nin açıkçaTürk-Yunan ilişkileri gündemine sürekli yeni sorunlarve talepler eklediği zamanda olmaktadır. Dolayısıylasiyasî liderlerinin Türk-Yunan ilişkilerinin gidişatıyla ilgiligerekli sorumlu tavrı almaları için bu mektuplarınyayımlanmasını istiyoruz” diyor. Oysa Papandreou liderliğindekiPASOK’un Türkiye ile yürütmek istediği ikiliilişkilerdeki boyut son 10 yıldır süregelen ikili ilişkilerlekıyasladığında öyle çok büyük farklılıklar içermiyor. Fakatgel gelelim Yunanistan’daki ulusalcılar sanki çok büyükbir değişiklik varmış gibi vaveyla kopartıyorlar ve buyüzden PASOK hükümeti olması gerekenden çok dahaihtiyatlı, temkinli ve yavaş hareket etmek zorunda kalıyor.Kısacası gazetelere yansıyan olumlu veya olumsuzhaberlere fazla değer vermemeli. Çünkü Yunanistan’dakidengeler uluslararası ilişkilerde ülke ekonomisi düzelenekadar PASOK iktidarının büyük değişiklikler yapmasınaimkân vermiyor.Gerçeği görmekte fayda var. PASOK hükümetininazınlık konusunda da büyük açılımları gerçekleştirebilmesipek mümkün değil. Üstelik Türk hükümetininde azınlıklar dahil yapmak istediği bir kısım değişiklikleremalum çevreler ha bire balyozlarını sallayıp sallayıpimkân vermiyorlar ama o ayrı mesele. Ne diyordum,Türk-Yunan ilişkilerinde istikrar var...Devlet okulu-Azınlık okuluZaman içerisinde her insan değişiyor, kimi kızılı, kimiside yeşili göremediğini farkediyor. Baksanıza onca yılsadece önünü görenler bile değişiyor. Herşey değişirkenazınlık durduğu yerde sayacak değil ya, o da değişiyor.Azınlık eğitimi de öyle. Azınlık okuluna gönderdiğiçocuğunu bir süre sonra devlet okuluna yönlendiriyorazınlık insanı. Hatta hiç azınlık okuluna çocuğunu göndermeyipdevlet okulunu tercih edenler de artıyor gündengüne...Bu değişimin gergi arkasında salt yönetimin azınlıkokullarına karşı uyguladığı politikaların yattığını iddiaetmekle ve “siz her halükârda çocuklarınızı azınlık okullarınagönderin” demekle iş bitmiyor son tahlilde. Çünküsineye çekilmesi talep edilen konu ailelerin geleceğiylebirebir bağlantılı. Bugün sadece azınlık okullarını değil,devlet okullarını tercih eden azınlık öğrencilerini de düşünen,onların başta Türkçe ve İslam dersi olmak üzereeğitimleriyle ilgilenen, bu derslerin devlet okullarınakonmasını talep eden, azınlık okuluna alternatif olur düşüncesiylediretmeyen küflenmemiş kafalara ihtiyaç var.Bakın göreceksiniz, on beş yıl sonra azınlık kurumlarınınçoğunun başına devlet okullarında eğitim almış,hatta azınlık okullarında hiç okumamış evlatlarınız, torunlarınızgeçecek. Ve o zaman geç kalınmış olunacak...<strong>Azınlıkça</strong> 11