gellememiştir. Ve onun keyifli anlarında bıyıkaltından gülerek bir çelişki veya tutarsızlığınıgerekçelerken yinelediği meşhur tabiriyle açıklanabilir,“o iş başka, bu iş başka”. Ve de tabiî“ağzına tükürdüğümün”. Dolayısıyla, şimdi onuanarken ve anlatırken eleştiri kendiliğinden geliyor.Birçok kişide kuyruk acısı bıraktığının veuzun siyasî icraatının sisli, şaibeli ve etik olmayanyanları bulunduğunun kendisi de bilincindeydi.Besbelli o yüzden ve bütün bunlarıgerekçelemek ve açıklamak amacıyla bundanbirkaç yıl önce bana şöyle bir şey tasarladığınısöylemişti, hem de birkaç kez: “Gençler Birliğisalonunda açık bir toplantı yapmak istiyorum.Kimin benden ne şikâyeti varsa dile getirsin,kim ne sormak istiyorsa sorsun. Hepsine verilecekcevabım var.” Onu anlıyordum, “Bilesinbak, o toplantıda çok zorlanacaksın” diye takılıyordumkendisine. Hayal ettiği o toplantıyı gerçekleştiremedi.Gerçekleştirmesi için kendisiniaşması gerekiyordu.Ölümünden sonra onunla ilgili methiyelerdökerek geleneksel bir ağıt yakmak ta istemiyorum.Böylesi “resmî” olurdu ve “ısmarlama”görünürdü, benim yapamayacağım.Yarım yüzyıldan daha uzun bir süre Azınlıktakisiyasetin ortasında bulunmuş ve onadamgasını vurmuş bir “azınlık büyüğünün” sislisiyasî portresini biraz daha belirgin kılmak içinben de birkaç el fırça vurmak istiyorum. Onutanıdığım ve yorumladığım kadarıyla.Hatipoğlu anılarını niye yazmadıHasan Hatipoğlu, “Azınlığın canlı tarihi”,artık görüp yaşadıklarını bir “siyasî miras” gibianlatacak ve yazacak yaşa geldiği ve bunu yapacakfırsat elinde bulunduğu halde, susup konuşmamayıve yazmamayı yeğledi. Akın’da yazdıkları,günlük siyasî kavgalardan ibaretti, maksatlıyazılardı, bazılarını sonradan kendisinin bileunutmak istediği, orada aradığınız “tarihî gerçekleri”,yaşanan gerçek olayları, perde arkasındaolup bitenleri, onlara kendisinin nasıl karıştığıve nasıl biçimlendirdiği konusunda bilgileribulamazsınız. Ve Hatipoğlu’nun karışmadığıolay yoktu.Rahmi Ali anlatmıştı, “Hasan abi, anılarınıyazmayı düşünüyor musun?” diye sormuş. “Yazmayıdenedim. Ama bir yerde kalem duruyor,gitmiyor. Takılıp kalıyorum.” diye yanıt vermiş.Kendisi de gülmüş, biz de pek gülmüştük. Otosansür.“Kol kırılır, yenin içinde kalır” anlayışı.6 <strong>Azınlıkça</strong>
Sonra ben de sordum, aynı yanıtı verdi, amakaleminin niye durup gitmediğin de açıklamasınıyaptı. Bana yaşadığı iki olayı anlattı. “Şimdi”dedi, “bunları yazsam, olmaz. Yazmasam genehiç olmaz. Sonra anlattıklarım eksik kalacak.Çık işin içinden çıkabilirsen.” Bana sır gibiaçıkladığı ve “sakıncalı” görüp yazamayacağı oiki olayı saygılı davranıp burada ifşa etmeyeceğim.Şunu söylemekle yetineyim, o iki olayKoca Kapı’yla çatışmalarıyla ilgiliydi. Bu konudatitizlikle izlediği suskunluğunu hele bozmuştu.Son yıllarda yaptığımız uzun sohbetlerdebirkaç kez daha bozdu.Yapılamayan bir söyleşiAklıma koymuştum, Hasan Hatipoğlu’ylaölümünden sonra yayımlanacak uzun bir söyleşiyapmayı. Ona biyografisi, siyasî icraatı,kavgaları, ilişkileri, diğer azınlık siyasetçileri ileilgili sorular soracaktım. Bütün bunlarla ilgilizaman zaman kendisinden birçok şey dinlemiştim,ama bölük pörçük ve tercihli anlatılar. Benise bağlantılı, arada boşluk olmayan, maksatlardanarındırılmış, öznellik ve tercihlilikten olabildiğinceuzak, azınlık tarihine ışık tutabilecekdüzenli bir şey istiyordum. Ona sorulacak çoksorularım vardı. Önerimi kabul eder miydi?Normal koşullarda biraz zor. Ama son yıllarda,çatışmalarımız devam ettiği halde, bana “güvenle”yaklaştığını görüyordum. Söyleşiyi kabuledecekti gibime geliyor.Bana yaşadığı iki olayı anlattı.“Şimdi” dedi, “bunları yazsam,olmaz. Yazmasam gene hiçolmaz. Sonra anlattıklarımeksik kalacak. Çık işin içindençıkabilirsen.” Bana sır gibiaçıkladığı ve “sakıncalı” görüpyazamayacağı o iki olayısaygılı davranıp buradaifşa etmeyeceğim...Bundan iki seçim öncesi, beni milletvekiliadayı olmaya teşvik ediyordu. Beni daha dahayrete düşürerek, “Aday olursan sana maddiyardım yapmaya hazırım” dedi bir gün. Oysa1984’lerde “İbram buradan gece kaçacak” diyeyayıyordu. Bunu bir “tehdit” gibi algılayabilirsiniz.O dönemde patlak veren İnhanlı ve Yakadirenişlerinde ve diğer azınlık mücadelelerindedeğişik cephelerde yer almıştık ve onun başınıçektiği cephenin yürütülen mücadeleyi saboteedici “anlamsız” tavırları yüzünden kıran kıranakavgalar ediyorduk. Gücünü Ergenekon’danaldığını sonradan anladığımız “Azınlık Mafyasının”doğduğu yıllardı. Ve Hasan Hatipoğlu kendiniböyle tehditler savuracak kadar güçlü hissediyordu.Bu süreçte devamında Azınlığa SadıkAhmet dikildi. Artık Hatipoğlu ikinci plana itilmişti.Burnundan kıl aldırmazdı, ama Sadık’ınkorkunç hakaretlerine katlanmak zorunda kaldı,Akın’da ona karşı bir eleştiri bile yazamadı. Aynıgücü kullanan bir başkası, şimdi onu tehdit ediyordu.Faşizm koşullarında kaçınılmaz olaylar.Susurluk’tan sonra artık elimde kanıtlar var, birgün kendisini sıkıştırdım: “Derin Devletin çaldığıdavulda on yıldan çok göbek attınız. Azınlığıaltüst ettiniz, ne idüğü belirsiz hedeflerdekullandırttınız...” “Bilmiyordum.” dedi, demekki şimdi öğrenmişti. “Herhalükarda ben Azınlıkiçin mücadele ettim.”Son olarak onu 10 Kasım 2009 tarihindeAtatürk’ün ölüm yıldönümünde Konsolosluktadüzenlenen törende çıktığı ve azınlık basınındayayımlanan bir fotoğrafta gördüm. Ayakta duranöbür katılımcılar arasında o ortada bir sandalyeyeoturup ta poz vermiş. Mecbur kalmamışolsaydı bu görüntüye asla müsaade etmezdi.Geç kalmadan tasarladığım söyleşiyi en kısa zamandagerçekleştirmem gerek diye düşündüm.Ama kısmet değilmiş. Veya benim üşenciliğim.16 Ocak öğleden sonra Karlık’tan esen kavurucuve dondurucu bir rüzgârın eşliğinde YeniceMahalle Mezarlığında Hasan Hatipoğlu’nu toprağaverirken bunları düşünüyordum. Ve korkarım,Hatipoğlu olayı, ölümünden sonra azınlıkbasınında yazılan suya sabuna dokunmayanbirkaç yazıyla yetinilecek. Ortada Akın’ın birkülliyatı bile yok. Kendisinden bu külliyat istendiğindeher nedense vermezdi. Osman NuriFettahoğlu’nun akıbeti de aynısı olmadı mı? Bereketonu biraz Haki biraz Kırlıdökme yazıyorda anımsıyor ve öğreniyoruz.Not: Yazının ikinci bölümü gelecek sayıya kaldı.<strong>Azınlıkça</strong> 7