You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Öykü: Funda Özlem ŞERAN<br />
İllüstrasyon: Hüseyin ESEN<br />
Öykü<br />
GÖLGE OYUNU II<br />
Muhavere<br />
“Herkesin bir gölgesi vardır,” der Jung; “Ve bu,<br />
bireyin bilinçli yaşamında ne kadar az somutlaşmışsa<br />
o kadar karanlık ve yoğun olur.” Bir başka deyişle,<br />
“kendi gölgenizden kaçamazsınız”.<br />
Biz cinlerin neden gölgeleri yok, bilmiyorum.<br />
Belki de insanlar gibi, kişiliğimizin işimize gelmeyen<br />
parçalarını reddederek kendimize işkence<br />
etmediğimiz içindir. Biz neysek oyuz; iyi, kötü, güzel,<br />
çirkin, yanlış, doğru. Her nasılsak kendimizi öyle<br />
kabul eder ve yolumuza devam ederiz. İnsanların<br />
aksine, gölgemizden kaçmaya çalışmak yerine<br />
onu benimser ve yüceltiriz. Onunla bir oluruz, tek<br />
bir benlik gibi; tutkulu, coşkulu, içgüdüsel, bazen<br />
mantıksız, hatta zaman zaman bir günah kadar koyu<br />
ve karanlık… Saklanacak bir şey yoksa, o zaman<br />
gölgeye de gerek yok, değil mi?<br />
Peki o zaman neden yüzyıllardır insanlardan<br />
gizlenip duruyoruz?<br />
Bu sorunun yanıtını veremem; çünkü ben<br />
de bir gölgesizim. Fakat cin olarak doğduğum ve<br />
daha sonra bu dünyaya adım attığımdan beri geçen<br />
zamanda kendim bir “gölge” oldum.<br />
İlk kez Ortadoğu’da bir mağaranın içinde ayak<br />
bastım dünyaya, sanırım bunun için daha kötü bir yer<br />
seçemezdim ve bunu anladığım anda büründüğüm<br />
somut bedeni yanımda sürükleyerek ülke ülke<br />
dolaşmaya başladım. Tüm dünyayı gezdim; cinler,<br />
insanlar tanıdım. Fakat hemcinslerimin çoğunun<br />
yaptığı hataya düşmeyerek, kendine cin avcısı diyen<br />
o manyak tiplerden olabildiğince uzak durdum.<br />
Sonunda araya binlerce millik mesafe koymanın<br />
yeterli olduğuna karar vererek soluğu burada,<br />
Amerika’nın en kalabalık şehrinde aldım. Sekiz<br />
buçuk milyon nüfusuyla New York yalnızca insanlar<br />
için değil, biz cinler için de dünyanın başkenti sayılır<br />
ve en güzeli de ne, biliyor musunuz? Bu “lanet olası<br />
federallerin” şehrinde hiç hüddamcı yok. Kuklacı mı?<br />
İstemez kalsın, ben almayayım. Bu benim oyunum<br />
ve ipler benim elimde. Ya da ben fena halde öyle<br />
sanıyordum. Çünkü şu an bir elimde buruşmuş kağıt<br />
parçası, diğerinde dumanı tüten “M” şeklindeki yara<br />
iziyle ne yapacağımı düşünürken oldukça sefil ve<br />
çaresiz görünüyor olmalıydım.<br />
Otel odama gelip önce bana iş teklif eden,<br />
sonra da beni tehdit eden o zebella gibi herifin bir<br />
Mârid olduğuna artık emindim. Ancak bir iblis onun<br />
yaptığı numarayı çekerek avucumdaki o lanetli<br />
mührü bırakabilirdi ve ancak cehennem kaçkını<br />
bir ifrit onun benden istediği şeyi yapmamı isterdi.<br />
Ne olduğunu bile bilmediğim bir cini bu boyuta<br />
geçirmem karşılığında vaat edilen, Allah’ın gizli<br />
ve kutsal yüzüncü adı. Benim gibi bir hacker’ın en<br />
büyük rüyası.<br />
Elimin içindeki “M”nin üzerine yumruğumu<br />
bastırarak acıyı derinlere ittim ve öteki elimdeki<br />
buruşuk kağıdı tekrar açtım. Kötü bir el yazısıyla<br />
yazılmış “Zinparhükan” kelimesi bilmediğim,<br />
anlamadığım ama canıma okuyacağı kesin olan<br />
bir bela gibi gözlerini üzerime dikmişti. Sözcük,<br />
“cinlerin korktuğu şey” anlamına geliyordu ve o<br />
daha gelmeden ben çoktan korkmaya başlamıştım.<br />
Kağıdı katlayıp cebime attım, sonra banyoda<br />
ellerimi yıkadım. Ne kadar uğraşsam da yanık<br />
izi avucumdan çıkmıyordu; zaten o keltoş herif<br />
de anlaşmamız bitene kadar mührün kalacağını<br />
söylemişti. Fakat ne bok yemeye böyle bir şey<br />
yaptığını çözememiştim. İmzasını mı atmıştı aklı<br />
sıra? Anlaşmadan cayarsam diye önlem mi almıştı?<br />
Yoksa ne yaptığımı izlemek için üzerime bir çeşit<br />
verici mi takmıştı?<br />
62 1<br />
63