Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Filmin en iyi unsurunun başarılı oyunculuklar<br />
olduğunu söylememiz gerekli. Pek çok filmden<br />
tanıdığımız Silvio Orlando, abartısız oyunculuğu<br />
ile ele aldığı karakteri yansıtmak konusunda çok<br />
başarılı. Kızını canlandıran Alice Raffaelli de ilk<br />
oyunculuk denemesi olmasına rağmen onun<br />
karşısında perdeyi doldurmayı başarmış. Yönetmen<br />
Oliviero’nun farklı bir polisiye denemesi yapmak<br />
istediği anlaşılıyor, doğrusu iyi de bir atmosfer<br />
yaratmış ama zaman zaman hikâyeyi fazlaca<br />
boşlamış gözüküyor. Temponun zaman zaman çok<br />
düşmesi bir yana, finale doğru sürpriz gibi karşımıza<br />
sunulan olayları çok önceden anlayınca o final<br />
fazlaca uzun bir hale geliyor.<br />
Günaydın Babacığım (Buongiorno Papà):<br />
40 yaşına yaklaşan Andrea, hâlâ gençlik hevesinde<br />
bir adamdır. Her gece başka bir kadınla beraber<br />
olur, gençlerin gittiği mekânlara takılıp, bir bekâr<br />
evinde yıllardır arkadaşı olan Paolo ile birlikte yaşar.<br />
İyi de bir işi vardır. Filmlere ürün yerleştirme ile<br />
ilgilenmektedir ve bu işten iyi de para kazanır, saygı<br />
görür. Ama bir gün kapısına genç bir kızın dayanması<br />
ile hayatı alt üst olur. Layla adındaki bu genç kız onun<br />
kızı olduğunu iddia etmektedir. Annesi öldükten<br />
sonra babasını aramaya gelmiştir. Üstelik yalnız da<br />
değildir. Dedesi Enzo da onunla birliktedir. Enzo<br />
öyle bildiğimiz dedelerden de değildir üstelik. Eski<br />
toprak bir rockçı olan Enzo, nevi şahsına münhasır<br />
bir kişiliktir. Bu karşılaşmadan sonra Andrea, kendi<br />
anne-babasının ilişkilerinden sorunların da farkına<br />
varır, bir yandan da işinde sorunlar yaşamaya başlar.<br />
Günaydın Babacığım seçkinin belki de en<br />
keyifli filmiydi. Çok önemli bir film olmasa da başarılı<br />
bir kendini iyi hisset filmi olduğunu söylemek lazım.<br />
Finalde her biri bambaşka sorunlarla uğraşan her<br />
karakterlerin mutluluğu bulacaklarını, hayatlarını<br />
bir düzene sokacaklarını tahmin etmek zor değildi.<br />
Esasen az sayıda salonda gösterime girse belli bir<br />
seyirci de toplayabilecek bir filmmiş. Bu arada Layla<br />
karakterini canlandıran genç oyuncu, Rosabell<br />
Laurenti Sellers bir yerden tanıdık geldi bana, nerede<br />
görmüşüm acaba derseniz Game of Thrones’un<br />
geçen sezonunu bir düşünün demek isterim.<br />
İnanıyorduk (Noi Credevamo): İşte<br />
seçkinin en zor filmi. Zaten 170 dakikalık süresi<br />
ile bir tedirginlik yaratıyordu (ki izlediğimiz kopya<br />
biraz daha uzundu sanırım), bir de İtalyan tarihine<br />
özel bir ilgi gerektirince böyle bir ilgi alanı olmayan<br />
seyirciyi fazlasıyla yordu. 1828 ayaklanmaları<br />
sonrası üç arkadaşın kişisel yolculuklarını takip<br />
ettiğimiz film, hikâyesini 1861 yılında, bugün<br />
anladığımız anlamdaki İtalya’nın kurulmasına<br />
kadar taşıyor (filmin bu tarihin 150. yıldönümünde<br />
yapıldığını ekleyelim). Film her ne kadar doğrudan<br />
gerçek karakterler üzerinden ilerlemese de arka<br />
planda gerçek olaylar gelişiyor. Aralarda da gerçek<br />
karakterler hikâyeye dâhil olup çıkıyorlar. Yönetmen<br />
Mario Martone, senaryosuna da katkıda bulunduğu<br />
bu roman uyarlamasında ülkesi için önemli olan bir<br />
dönemi anlatırken epik bir film ortaya çıkarmaya<br />
çalışmış. Başarısız olduğunu söylemek mümkün<br />
değil ama belli ki kısıtlı bir seyirci kitlesine hitap<br />
eden bir film.<br />
Tanrının Merhameti (In Grazia di Dio):<br />
İtalya’nın güney bölgesi ekonomik açıdan daha fazla<br />
sorun yaşayan bölgesi olarak görülür. Ekonomik<br />
krizden en çok etkilenen bölge de burasıdır.<br />
Tanrının Merhameti, bölgedeki fabrikalardan<br />
birinin kapanması sonrasında ellerindeki her şeyi<br />
kaybetme riskini yaşayan dört kadının hikâyesi.<br />
Her ne kadar birbirlerinden çok farklı olsalar da<br />
birbirlerine verdikleri destekle zor günleri atlatmaya<br />
çalışacaklardır.<br />
Edoardo Winspeare’nin filmi için ana<br />
karakterlerine bakınca bir kadın filmi demek<br />
mümkün ama aynı zamanda bir işçi filmi de<br />
denebilir. Hatta Ken Loach’ın seveceği bir film<br />
olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Yine de<br />
127 dakikalık süresi biraz kısaltılabilirdi.<br />
Benden Uzak Dur (Stai Lontana da Me):<br />
Jacopo, mesleğinde başarılı bir ilişki terapistidir.<br />
En zor durumdaki ilişkileri bile adam etmeyi<br />
başarır. Mesleğe daha küçükken anne-babasını<br />
ayrılmaktan vazgeçirerek başlamıştır. Ama kendisi<br />
kadınlarla ilişkilerine bir türlü başarılı olamaz.<br />
Birlikte olduğu kadınların başına sürekli bir takım<br />
felaketler gelmektedir. Bunun üzerine küçükken<br />
lanetlendiğine inanır ve kendisini kadınlardan uzak<br />
tutmaya başlar. Karşısına gerçekten hoşlandığı Sara<br />
çıkıncaya kadar elbette.<br />
Filmin başındaki Jacopo’nun kadınlarla<br />
ilişkilerini anlatan flashback sahnelerinde bir anda<br />
bu filmi izledim ben dedim. Film ilerledikçe, evet<br />
izledim ama başka oyuncularla demeye başladım.<br />
Film bittiğinde bu filmin bir Fransız versiyonu<br />
da olduğundan ve daha önce onu izlediğimden<br />
emindim. Gerçekten de bu film, 2011 yılında bizde<br />
de Aşka Şans Ver adıyla gösterime giren Fransız filmi<br />
La Chance de ma Vie’nin yeniden çevrimiymiş. Her<br />
ne kadar bu film de zaman zaman kahkahalarla<br />
güldürecek kadar eğlenceli olsa da orijinali,<br />
başroldeki Virginie Efira’nın da etkisiyle daha<br />
başarılı bir yapımdı. Yine de her iki filmi de eğlenceli<br />
bir romantik komedi izlemek isteyenlere tavsiye<br />
ederim.<br />
İşte bu yılki Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası’nda<br />
izlediğimiz filmler bunlardı. Genellikle iddiasız ama<br />
hoş filmlerdi. Önümüzdeki yıllarda da devamını<br />
beklediğimiz bir etkinlik olarak aklımızda kaldı.<br />
Ancak Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne bir eleştirimi<br />
iletmeden geçemeyeceğim. Bu tip etkinliklerin<br />
takipçisi sinemaseverler, filmin sonundaki yazıları<br />
sonuna kadar izlemek isterler. Daha yazıların<br />
başında ekranı kapatmak doğru bir davranış değil.<br />
Umarım ilerde buna daha fazla dikkat edilir.<br />
98 99