18.Sayı - Hacibektaslilar
18.Sayı - Hacibektaslilar
18.Sayı - Hacibektaslilar
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SERÇESME ¸<br />
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />
BU SAYIDA<br />
HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da<br />
Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I<br />
FÝKRET OTYAM Camide Farz<br />
Olmayan, Evde Nasýl Olur?<br />
ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan<br />
ve Bitki Tapýmý - Bölüm III<br />
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik Ne<br />
Ýslam’ýn Dýþýdýr Ne De<br />
Ta Kendisidir - Bölüm II<br />
LÜTFÝ KALELÝ Bu Nasýl<br />
Muhammet Ümmeti Olmak<br />
MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda,<br />
Özümüzü Yumaya Geldik<br />
ALÝ BALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor<br />
VAHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm I<br />
HASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi<br />
Sorunu ve Alevilik<br />
ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - III<br />
HÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor...<br />
ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi Ayaklanmasý<br />
ALÝ AKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði Etkinliði<br />
BÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn Açýklamalarý<br />
RIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemeler<br />
LÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi<br />
Türklerin Kültüründen Geliyor<br />
AHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek<br />
Geceleri<br />
ZAFER DOÐAN Buca’da Birlik Cemi<br />
ÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara<br />
AYLIK DERGÝ<br />
Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz<br />
Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.<br />
adýna Ahmet Koçak<br />
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak<br />
Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,<br />
Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul<br />
Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />
E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />
Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,<br />
Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00<br />
Yayýn Türü: Yerel - Süreli<br />
FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3<br />
OCAK 2006 SAYI:<br />
ISSN 1304-986<br />
9 771304 986000<br />
18<br />
ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR<br />
Alevilik Bir Hümanizmdir<br />
Esat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni<br />
Aleviliði özümsemiþ bir kimse,<br />
sistemdeki çürümenin kokusunu alýr<br />
.<br />
Anadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist (1) bir<br />
evren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelektüel<br />
ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn ve<br />
yaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir din<br />
aracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Aleviler;<br />
tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýp”<br />
gökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldan<br />
inanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþan<br />
insaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðu<br />
topraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu.<br />
Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onu<br />
bir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorunlarýna<br />
akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devletin<br />
ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabaný<br />
yakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerlerinin<br />
taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðý<br />
hümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti.<br />
Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruklarýna<br />
göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcý<br />
insaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlumlar<br />
katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýn<br />
yerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýni<br />
felsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu durumuna<br />
geldi.<br />
Batý’da burjuva hümanizmi (2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýnda<br />
Aleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin (3) kuþatýcýlýðýnda<br />
insanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeriatçý<br />
dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuva<br />
sýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerini<br />
bayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insanlýðýn<br />
son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi (4)<br />
en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu.<br />
Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halk<br />
memnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumuna<br />
getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algýladýklarý<br />
hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilen<br />
kýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek için<br />
ödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedrettin’in,<br />
“Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda buluyordu.<br />
(Devamý 2. Sayfada)<br />
ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ.<br />
TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ<br />
BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝN<br />
ELÝMÝZDEN GELENÝ YAPIYORUZ.<br />
CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.
SERÇESME ¸<br />
(Baþtarafý 1. Sayfada)<br />
Alevilik Bir<br />
Hümanizmdir<br />
Alevi hümanizmi bugün: Ortaçað’dan günümüze<br />
feodal deðerlere/kurumlara karþý verdiði<br />
kavganýn, bu yolda kazandýðý deneyimlerin<br />
güvencesinde; kendisini geleceðe hazýrlýyor.<br />
Kendisine yardýmcý olacak toplumsal dinamikler<br />
özlenen toplu davranýþý yaratamamýþ<br />
olsalar da Aleviler; mistisizmlerinde “ters”<br />
duran gerçekleri ayaklarý üzerine “oturtarak”<br />
tarihin nesnel yasalarýný, insanýn özgürce<br />
geliþebileceði ve insanlýðýn hýzla ilerleyebileceði<br />
insanlýk çaðýna geçiþin maddi koþullarýný<br />
yakalama uðraþýnda kararlý gözüküyor.<br />
Ýnsaný aþaðýlaþtýrarak, uþaklaþtýrarak hümanizmi<br />
boðmaya çalýþan sistemin da yatmasýný;<br />
insanýn insaný sömürmesine son verecek asýl<br />
kimliði, emekçi kimliðini-halk kimliðini öne<br />
çýkararak-onurlandýrarak çözmeye çalýþýyor.<br />
Talihin hep talihliden yana güldüðü bu toplumsal<br />
“cangýl”da Aleviler; inadýna aklýnýn<br />
yolundan yürüyerek, insaný, okunacak en büyük<br />
kitap olarak algýlayarak, idealizmini çaðdaþ<br />
insaný okþayacak bir “damak tadý”na dönüþtürerek,<br />
geniþleyen akýl alanýnda toplumcu<br />
hümanizmin tohumlarýný ekiyor.<br />
Görüldüðü gibi Alevilik, doðaüstü ya da<br />
ötesi bir gücü, anlayýþýnýn merkezine koymaz.<br />
Tam tersine þeriattan özgürleþilerek kazanýlan<br />
nesnel-toplumsal zeminde, insaný merkeze alýr.<br />
Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliðin insansal-toplumsal<br />
zeminidir. Bu anlayýþý Aleviler<br />
dünden bugüne taþýmýþtýr. Bu nedenle bir Alevi<br />
ben hümanistim diyorsa ayný zamanda laikim<br />
demek zorundadýr.<br />
NOTLAR:<br />
1 Hümanizm, insaný ve temel insansal deðerleri<br />
her þeyin üstünde gören, insanlýk sorunlarýna<br />
akýlcý çözümler bulmayý amaçlayan, insanýn<br />
her yönden geliþmesini temel ilke edinen bir<br />
öðretidir. Dilimize “insancýlýk” olarak girmiþtir.<br />
Geniþ anlamda hümanizm, tarihsel<br />
süreçte “insaný insan etme” çabalarýnýn bir<br />
ürünü olarak algýlanýr. Ýnsanýn yaratýcý güçlerinin<br />
geliþtirilmesini, onu özgür ve gönençli<br />
kýlmayý ve her bakýmdan yükseltip ilerletmeyi<br />
dile getirir. Tarihsel süreç içinde hümanizm,<br />
Batý’nýn bize öðrettiði kadarýyla birbirinden<br />
farklý üç biçim gösterdi: Ýlkçað hümanizmi,<br />
burjuva hümanizmi ve toplumcu hümanizm.<br />
Alevilik ise “belletilenin” dýþýnda Ortaçað’da<br />
yaþama geçmiþ, “insanýn yeniden kendini ele<br />
geçirmesini ve doðayla bütünleþmesini<br />
saðlayan, insanlýða kesin kurtuluþu getirecek<br />
toplumsal-nesnel koþullarý sergileme çabasýna<br />
giren” bir hümanizmdir.<br />
2 Burjuva hümanizmi Rönesans’la baþladý. Antikçað<br />
yapýtlarýný meydana çýkararak bilimi<br />
kilise baskýsýna karþý savunma ve geliþtirme<br />
amacýný güttü. Dünyanýn insan eliyle deðiþtirilebileceði<br />
inancýný, insan sevgisinin ve insana<br />
saygýnýn temeline koydu.<br />
3 Ýlkçað hümanizmi; insanýn bedensel ve ansal<br />
yeteneklerinin eðitimle geliþtirilmesini<br />
amaçladý.<br />
4 Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarýna<br />
dayandý. Ýnsanlýk çaðýna geçiþin nesnel<br />
koþullarýný sergiledi ve yasalarýný açýkladý.<br />
Hümanizmin taþýyýcýsý olarak algýladýðý toplumsal<br />
insaný, yabancýlaþma kaynaðý olarak<br />
yaþama geçen üretim araçlarýnýn özel<br />
mülkiyetine karþý örgütleyerek insanýn kendini<br />
yeniden ele geçirmesini saðladý.<br />
HATUN KÝÞÝLER ER KÝÞÝLERÝN ÖNÜNDE MÝ, ARKASINDA MI NAMAZA DURMALI?<br />
HANGI DURUÞ HAYIRLARA VESÝLE OLUR YA DA TAM TERSÝ?<br />
MÜFTÜ BUYURDU: “CUMA, KADINLARA FARZ DEÐÝL. EVLERÝNDE KILSINLAR”.<br />
Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Farz Olur?<br />
PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN KABRÝNE SAHÝP ÇIKAN VE OL SAYEDE TÜM<br />
MÜSLÜMANLARI BÝGÜZEL SÖMÜREN SUUDÝ’LER ÞEYTAN ÝLE ANLAÞMALI MI?<br />
Fikret Otyam<br />
baðlara kopardýk, artýk ekonomik yönden tastamam özgür ve baðýmsýzýz!<br />
Kýbrýs’ta çözüm, bizim isteðimiz doðrultusunda sonuçlandý, yedi düvel<br />
IMFile<br />
KKTC’ni tanýdý! Ýþsizlik sorunu çözüldü, son sayýmda bir milyon üç iþsiz<br />
kaldýðý anlaþýldý! Memurlara yedi maaþ ikramiye önümüzdeki hafta daðýtýlacak. Emekçilerin<br />
ücretlerine ay baþýnda seyyanen yediyüzbinellialtý lira zam gerçekleþti! Türk Hava Yollarý yeni<br />
yapýlanmayla bundan böyle gecikme yaþamayacak. Ekmek fiyatlarý 500 gram üzerinden bütün<br />
yurtta 20 kuruþ! Ülkenin ve AKP’nin baþýna iþler açan Maliye Bakaný Unakýtan Yüce Divan’da!<br />
Yapýlan araþtýrmalar sonuç verdi, Ýstanbul’da 1.178 binanýn yarýsý çürük çýktý. Kentteki<br />
binalarýn yüzde 71, 4’ünün kolonlarý “kabul edilebilir en düþ beton kalitesi”nin altýnda! Yüzde<br />
16’sý Konya’da durduðu yerde çöken Zümrüt Apartmaný’yla ayný durumda! Recep Tayyip<br />
Erdoðan, müjdeledi: “Bütün bu binalar Allah’ýn izni ve Peygamberimizin kavliyle üç ayda<br />
yenilenecektir” dedi ve en büyük müjdeyi verdi:<br />
“On gün sonra Avrupa Birliði’ne tam üyeyiz!.”<br />
Gel Gör Ki!<br />
Gel gör ki sorun/sorunlar bitmiyor! Tüm iþler düzelmiþken Müslüman inançlý hatunlarýmýzýn, içlerinde<br />
Baþbakanýn çok saygýn ve becerikli bir danýþmanýnýn muhterem refikalarý hatun, cuma<br />
namazýný baþý açýk eda etmesi ülkeyi birbirine kattý! Bu caiz mi, deðil mi? Ülke yediye bölündü!<br />
Malum, havalar rezalet, kar-kýþ fýrtýna. Ama son zamanlarda zaar evde olanak bulamayan hatunlarýmýz<br />
camilere koþtular, koþtular ama er kiþiler camileri doldurduðundan naþi onlara da dýþarýda<br />
karýn üzerinde namaz kýlmak düþtü! Allah’ýn evinde kadýnlara yer vermeyen er kiþiler koyunlarýna<br />
aldýklarý hatunlarýný þu zemheride cami meydanýnda ibadet etmeyi reva gördü! Hele hele bir<br />
müftü efendi hazretleri de fetvayý verdi: “Cuma kadýnlara farz deðildir. Evlerinde kýlsýnlar.”<br />
Düþündüm taþýndým, valla dedim kendi kendime, müftü efendi hazretlerinin elbette bir bildiði<br />
vardýr, koca müftü kadýn ayrýmcýlýðý yapar mý? O kadýnlar ki cennet onlarýn ayaklarýnýn alýndaymýþ<br />
kitaba göre! Müftü amcaya göre Allah’ýn evinde Cuma namazý kýldýrýlmayanlarýn ayaklarý kutuplarýn<br />
içinde! Reva görülen bu, iyi mi?<br />
Ey Ýnanmýþ Hatun Kiþiler Birleþiniz!<br />
Ýnanmýþ kadýnlarýmýza düþen bu aþaðýlamaya karþý birleþmektir; baþta müftü amcanýn refikalarý<br />
olmak üzre tüm inanmýþ kadýnlarýmýz da onlarý Cuma dahil yataklarýndan uzaklaþtýrmalý. Bu,<br />
Allah’ýn gazabý deðil, inanmýþ hatunlarýn gazabý olarak Ýslam Tarihi’ne geçmeli! Bir baþka sorun<br />
da Allah’ýn evinde hatun kiþilerin er kiþilerle saf tutmalarý! Bir baþka durum vaziyetlere göre hatun<br />
kiþiler ön saflarda namazlarýný eda edip edemeyecekleri! Bu çok ciddi bir sorundur kanýmýzca. Zira<br />
er kiþiler bunu kabul edebilir mi üstün yaratýklar olarak? Ederlerse hayýrlara mý vesile olur yoksa<br />
hayýrsýzlýða mý? Namaz sýrasýnda namazý bozacak durum vaziyetleri mevzubahis olur mu? Gel de<br />
çýk iþin içinden!<br />
Çözüm!<br />
Bu çok ciddi bir sorundur diyorum, sorunu ortaya atýp çözüm bulmamak da çözüm deðildir, aslýnda<br />
çözümsüzlüktür! Önerim þu: Diyanette para tonlarca, deraðap harekete geçip her mahalleye<br />
yeteri kadar “Hatunkiþiler Cami” inþa ettirmeli. Orada yapýlacak dükkânlara da pedikürcü,<br />
manikürcü, kuaför, güzellik salonlarý, giyim dükkânlarý, pastaneler, çay evleri açýlmalý ki camilere<br />
bir gelir olsun.<br />
Ýster tapýlsýn, ister yapýlmasýn, erkek inanmýþlar ve camilerin selâmeti babýnda en hayýrhah<br />
çözüm bu naçiz kulunuzun önerisidir. Özgür hatunlar sözüm ona Amerika buyruklu bir tarikatýmsý<br />
giriþimmiþ! Olabilir, ABD þu dipsiz dünyada en büyük dostumuz ve müttefikimizdir elhamdüllüllah:<br />
Bakarsýnýz yol tastamam açýlýnca dinen ve ilmen gecelikle de namaz kýlmak 21. yüzyýlda<br />
en doðal ve yerinde bir haktýr da derler,.derler mi derler görür bakýn!<br />
Þeytan Nedir ve Suudilerle Bir Ýliþkisi Akrabalýðý ya da Kan Baðý<br />
Var mý?<br />
Kâbe’de sayýsý bilinmeyen þeytan varmýþ ve Müslüman din kardeþlerim ellerine taþlarý alýp o þeytaný<br />
yani Suudilerin þeytanlarýný bigüzel taþlarlar Hacc zamaný.. Þeytan bu, o da boþ durmaz mukabele-i<br />
bilmisil, nefsi müdafaa babýnda harekete geçer, tutturabildiði kadar Müslüman caný alýr er<br />
kiþi hatun kiþi, yaþlý genç demeden! Bu karþý duruþta üçyüzden fazla ölüm saptanmýþtýr bu<br />
2 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
seferinde. Peygamber efendimizin (SAS) makamýna sahip þu Suudiler, O’nun sýrtýndan milyonlarca<br />
lira kazanýrlar da inanmýþlarýn saðlýðý ve esenliði için diþe dokunur önlem almazlar bitürlü,<br />
varsa yoksa para para para!<br />
Suudiler, Müslümanlar için tedbirlidir, örneðin Türkiye’den þu kadar, Yemen’den þu kadar<br />
inanmýþ alacaðýz bu yýl deyip “kontenjan” koyarlar!. Diyorum ki inþallah yanýlýyorumdur neden<br />
olmasýn, Suudi þeytanlarý onlarla acaba gizli bir anlaþma mý yaptýlar, onlar Suudilere “sizlerden þu<br />
kadarý bizi taþlarsa biz de karþýlýk olarak þu kadarýnýn canýna çeþitli vesilelerle öte dünyaya sevk<br />
edeceðiz” falan mý dediler? Ýnanýyorum böyle gizli, çok gizli bir “ittifak” vardýr. Orada bu nedenle<br />
canýndan olan din kardeþlerimiz, týpký “Kuþ Gribi” itlâfýnda olduðu gibi çukurlara yalap ediliyorlar,<br />
ne üzerinde bir yazý ne de Huvel Baki!<br />
Þu Þeytan Denilen...<br />
Suudilerin þeytaný malûm, demek ki her Müslüman ülkenin þeytaný/þeytanlarý vardýr, Müslüman<br />
olduðumuzu göre bizim de þeytanlarýmýz vardýr, aksini kimse öne süremez! Suudi þeytaný, Türk<br />
þeytaný, Afganistan þeytaný gibilerine herkesin þeytaný kendine. Suudilerinki hariç, çünkü onlarýn<br />
þeytaný Müslüman ülke ayrýmý yapmaz, önüne geleni anýnda þeytan taþlama sýrasýnda isimsiz<br />
topraksýz eder/ediverir ve bu ölüler üzerinden de milyarlarca lira kazanýr! Evet Suudilerin, kendi<br />
þeytanlarýyla anlaþmasý vardýr bu gizli sanýlan anlaþma geçen Hacc’da artýk gün yüzüne çýkmýþtýr.<br />
Þeytan Üzerine<br />
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 1969 basýmýnýn 696. sayfasýnda çok uzun bilginin baþýnda þeytan<br />
þöyle özetleniyor:<br />
“Melek iken Âdem Peygamber’e secde etmediði için gökten kovulduðuna ve o zamandan beri<br />
insanlarý kötü yollara çekmeye çalýþtýðýna inanýlan kötü ruh.”<br />
Þeytan arabasý / Þeytan azapta gerek / Þeytan dürttü / Þeytan kulaðýna kurþun / Þeytan minaresi<br />
(Hani en ufak fýrtýnada ya da sallantýda yerle bir olan minareler var ya belki bu minare budur-<br />
FO) / Þeytan örümceði / Þeytan týrnaðý / Þeytan þalgamý / Þeytan tersi... gibilerine..<br />
Aklýn Yolu Bir Ýmiþ...<br />
Niye taktým þu Þeytaný kafama? Açýklýyorum, Genel Yayýn Yönetmenimiz sevgili Esat Korkmaz<br />
dostum, 797 sayfalýk bir eser yazdý. Anahtar Kitaplar Yayýnevi de bastý bu güzel/yararlý/çok önemli<br />
kitabý; ne mi, “Alevilik ve Bektaþilik Terimleri Sözlüðü”..<br />
Ne mutlu bu satýrlarýn yazarýna, kitabýn kapaðýnda adýný “Turna Semahý” koyduðum tablom<br />
var. Esat Korkmaz yine ayný çapta bir çalýþma daha yapmýþ, bugün yarýn elimizde olacakmýþ bu da<br />
Þeytan üzerine, iyi mi? Emeðinin adý “Þeytan Tasarýmlarý Terimleri Sözlüðü”.<br />
Hani bir deyimimiz var, “Hacý bekler gibi”, bu can da yine yedi yüz bilmem kaç sayfalýk kitabý<br />
dört gözle bekliyorum.<br />
Ýran ve Rusya Doðal Gazý Kutuplardan da Kesmiþ!.<br />
AÞIK NESLÝ<br />
Ektiðin<br />
Hasýlý<br />
Biçebildin mi?<br />
Talib ne durursun döner bu devran<br />
Gözünü gafletten açabildin mi?<br />
Benliði terk edüb nefsin öldürüb<br />
Meskenet yurduna göçebildin mi?<br />
Cömertlik edüb malýna kýyýp<br />
Melâmet hýrkasýn eðnine giyib<br />
Dünyanýn varlýðýn yokluða sayýb<br />
Namus ile ardan geçebildin mi?<br />
Hakikatýn sahrasýnda yaylayub<br />
Ýnüp aþkýn deryasýný boylayub<br />
Þu dünya fýrsatýn mizan eyleyüb<br />
Zâhiri bâtýndan seçebildin mi?<br />
Ulu sular taþkýn akar bulanýr<br />
Sefer arzu eden umman dolanýr<br />
Ab-ý hayat çeþmesinden sulanýr<br />
Muhabbet gölünden içebildin mi?<br />
Nesli bu dünyaya ayaktan geçüb<br />
Hakikatle konub hak ile göçüb<br />
Marifet tohumun tarlaya saçub<br />
Ektiðin hasýlý biçebildin mi?<br />
17.-18. yüzyýl<br />
Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi<br />
Cilt.3 Ýsmail Özmen<br />
Doðalgaz aslýnda bir “Þaytangazý” bu cana göre. Bu “Þeytangazý” en yakýn iki komþumuzda Iran<br />
ve Rusya’da... Ýstedikleri an kesiveriyorlar, donduruyorlar insanlarý; bakýnýz bu iki ülkenin yaptýðýna,<br />
kutuplara þeytangazýný kestiler, Eskimolar ol nedenle buz evlerde yaþýyorlar, sizce de öyle<br />
deðil mi?<br />
Hüseyin Gül, 18 Þubat 2006, Selçuk-Ýzmir<br />
Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Selçuk Þubesi Kurucu Üyesi<br />
DUYURU<br />
Artýk eðitime önem vermeyi ve<br />
topluma kiþisel katký yapmayý<br />
ilke edinmiþ<br />
bir gazetemiz var.<br />
Gazetemiz sanal dünyadan<br />
gerçek dünyaya katkýda bulunmayý<br />
amaçlýyor.<br />
Internet adresimiz:<br />
www.hacibektaslilar.com.<br />
Küreselleþen dünyamýzda,<br />
her konuda bilgi alýþ veriþinde<br />
bulunarak adým atmak için<br />
Suluca Karahöyük Gazetesi<br />
aracýlýðýyla engelleri aþalým<br />
ve üzerimize düþeni<br />
yaþama geçirelim.<br />
Tün canlarý üzerimize düþeni<br />
yapamaya çaðýrýyorum.<br />
Özkan Zileli<br />
E-posta: zileliozkan@hotmail.com<br />
Ýnternet: zileliozkan.sitemynet.com<br />
Ocak 2006<br />
3
Asya algýsýnda “kuðu”, temizlik, mutluluk<br />
ve saf genç kýzlýk simgesidir.<br />
Göksel kökenli olduðuna inanýlan ve<br />
kendisinden türenildiði kabul edilen hayvanatadýr<br />
ya da þamanýn Gök ya da Yeraltý yolculuðunda,<br />
sýk sýk donuna büründüðü, yardým<br />
aldýðý ya da koruyucu ruh olarak seçtiði düþsel<br />
hayvandýr.<br />
Dünya mitolojisinde “kuðu” kutsal olarak nitelenir ve saygý görür.<br />
Kuðu motifi beyazlýðýn ve temizliðin simgesidir. Evlenmemiþ bakire<br />
kýzlarýn, Lotus gölünde kuðuya dönüþerek yüzmeleri, Hint mitolojisinde<br />
ayrýcalýklý bir yere sahiptir. Orta Asya Türk mitolojisinde de kuðu motifi<br />
yer yer aðýrlýklýdýr: Kuðudan türediklerine inanan topluluklar, kuðuya<br />
ve kuðuyu simgeleyen motiflere büyük saygý duyarlar. Yakut mitolojisinde,<br />
Ayýsýt, kuðuyla simgelenir. Kýrgýz Manas Destaný’nda, Manas’ýn<br />
niþanlýsý Ayçörek, düþmanlarýný korkutmak için kuðuya dönüþür.<br />
Asya mitolojilerinde kuðunun dönüþüm ürünü olan “kaz”, erkekliðin,<br />
evliliðin ve baþarýnýn simgesi düþsel kuþtur. Þamanýn Gök ya da Yeraltý<br />
yolculuðunda en sýk donuna büründüðü, yardým aldýðý ya da koruyucu<br />
ruh olarak seçtiði kutlu hayvan ya da Gök yolculuðundan dönüþte þamanýn<br />
ve ona eþlik eden göksel ruhlarýn bindiði mitolojik hayvandýr.<br />
Kuðu ya da Kaz<br />
Bu nedenle Altay tasarýmlarýnda “döngü” oluþturan diðer hayvan<br />
“kuðu” ya da “kaz”dýr: Söylenceye göre, bir erkek bir göl kenarýna<br />
iner; giysilerini kýyýya býrakmýþ kadýnlarýn yüzmekte olduðunu<br />
görür. Oyun olsun diye kadýnlardan birinin giysilerini çalar; derken kadýnlar<br />
“kuðu” ya da “kaz” olup uçup gider. Yalnýzca giysilerini çaldýðý<br />
kadýn kýyýda kalýr. Erkekle evlenir ve ona erkek bir evlat verir. Daha<br />
sonra “kuþ giysilerine” yeniden kavuþur ve kaçmayý baþarýr. Söylencedeki<br />
“kuðu” ya da “kaz”lar, göksel kökenli “kuþ-kadýnlar”dýr; doðurgan<br />
ortam olarak su, “doðanýn rahmi”dir. Demek ki “kuðu” ya da “kaz”,<br />
köken mitlerinde “ata” kapsamýnda “ana-hayvan”dýr.<br />
Ayný döngünün bir parçasý olarak algýlanan Mançu köken söylencesinde<br />
“kadýn-su-ýþýk” birlikteliði özellikle belirleyicidir: Söylenceye<br />
göre, üç göksel kökenli bakire bir gölde yýkanmaktadýr. Derken kutsal<br />
bir “saksaðan” bu üç bakirenin üstüne “kýrmýzý” bir meyve býrakýr; en<br />
küçükleri bunu yer ve gebe kalýr. Gölde yýkanan üç bakire, “saksaðan”la<br />
iliþkilendirilerek “göksel” kökenli olduklarý vurgulanmak istenir. “Su”<br />
yine doðurgan ortam anlamýnda “doðanýn rahmi”dir. “Kýrmýzý meyve”<br />
ýþýkla baðlantýlandýrýlýr ve ýþýk, üç bakirenin “beyaz” teniyle simgelenir.<br />
Bu nedenle “kuþ-kadýnlar” çoðunlukla beyaz renkle belirgin kuþ “donlarýna”<br />
bürünürler.<br />
Yine ayný döngünün bir baþka çeþitlemesini Buriyatlarda görüyoruz:<br />
Bir avcý, bir gün, bir göl üzerinde üç güzel kuðu görür; bunlarý izler;<br />
kadýn “donuna” büründüklerini gözler. Avcý, “kadýn-kuðular”dan birinin<br />
tüylerini çalar; tüylerini yitiren “kadýn-kuðu” uçamadýðýndan avcýnýn<br />
eline düþer. Avcý, kuþu yakalar ve onunla evlenir; kuþ avcýya altý çocuk<br />
verir. Daha sonra tüylerine kavuþur, kuðuya dönüþüp uçup gider. Bir<br />
çeþitlemede söylencenin son bölümü farklý anlatýlýr: Avcýyla evlenen<br />
“kuðu-kadýn”, eski giysilerini hatýrlar ve kocasýna nereye sakladýðýný<br />
sorar. Kendisini ve çocuklarýný artýk terk etmeyeceðini düþünen koca,<br />
eski giysilerini geri vermeyi kabul eder. Süslenmek bahanesiyle eski<br />
giysilerini giyen kadýn “kuðu”ya dönüþür ve duman deliðinden uçarak<br />
havalanýr. Havada yükselirken geride býraktýklarýna þöyle seslenir: “Siz<br />
Yeryüzü’ne aitsiniz ve Yeryüzü’nde kalacaksýnýz; ben Gök’ten indim ve<br />
oraya çýkmam gerek.” Buriyat mitolojisinde, kýzlardan birinin ayaklarýndan<br />
yakalayarak annesinin kaçmasýna engel olmaya çalýþtýðý anlatýlýr:<br />
Kýzýn elleri “isli” olduðu için artýk kuðularýn ayaklarý “siyah”týr.<br />
Uzak geçmiþten yakýn geçmiþe doðru “köken mitleri” kimi kez ayrýntý<br />
kimi kez önemli sayýlabilecek deðiþimlere uðrar: Bu köken miti de<br />
sayýsýz çeþitlemeyle ayný deðiþime uðramýþtýr denilebilir. Örneðin bir<br />
Baþkýrt masalýnda söyle bir anlatým vardýr: Kocasýnýn yokluðunda genç<br />
kadýn giysilerini çýkarýr ve “çamcabalýðý” gibi suda yüzmeye baþlar.<br />
Dadýsý, genç kadýnýn giysilerini alýp giyer ve artýk geri vermek istemez.<br />
Çýplak olmaktan utanan genç kadýn, orada bulduðu baþka giysileri giyer<br />
ve “kaz” donuna bürünüp uçar. Bir sürü maceradan sonra “kadý-kuþ”, bir<br />
aðaca konar ve aðaçtan inmeye baþlar; indikçe “kadýn-kuþ” donundan<br />
SERÇESME ¸<br />
Asya’da Hayvan ve Bitki Tapýmý<br />
Bölüm - III<br />
Esat Korkmaz<br />
Asya tasarýmlarýnda “hayvan”,<br />
kendisinden türenildiðine inanýlan,<br />
“ana” kimi kez “baba” kimliðiyle<br />
belirgin “ata”dýr.<br />
“kadýn” donuna bürünür. Yine bir Baþkýrt söylencesinde,<br />
yaþlý bir adamýn oðlu bir “superisi”<br />
ile evlenir: bir süre sonra “kurbaða<br />
derisi”nden yapýlmýþ giysilerini yaktýðý için<br />
“su-perisi kýz” onu terk eder. Adam “su-perikýz”ýn<br />
“evi” olarak algýlanan “göl”e gider;<br />
gölde, “silkinerek” genç güzel kadýnlara<br />
dönüþen sekiz “kaz” görür. Kadýn-kuþ<br />
dönüþümünü vurgulayan bir Yakut mitolojisinde, Üçüncü Gök’te bir tanrýnýn<br />
“göçmen” kuþlarý toplayýp bir topluluk kurduðu anlatýlýr. Yedi genç<br />
kadýn ve kýzlarý, “insan” olmak ve “çocuk doðurmak” üzere “turna<br />
kuþu” donuna bürünüp Dünya’ya inerler.<br />
Er-Töþtük destanýnda “Kuðu Gölü” söylencesi, eski tasarýmlardaki<br />
betimlemelerin kimilerinin “silinmesi”, kimilerinin “tersine dönüþümü”yle<br />
verilir: Kýyýlarý ýþýklý mitolojik bir göl vardýr. Cinlerin ve perilerin<br />
kýzlarý altý ayda bir çýlgýnca eðlenmek için buraya gelirler. Kýrk<br />
bakire ve kýrk genç kýz, kýrk gün boyunca eðlenip hoþça vakit geçirirler.<br />
Kýrkbirinci gün, seksen güzel “uçup” gider. Ýçlerinden biri “Serin Ay”<br />
adýný da taþýyan “Ay Salkýn”dýr; eþi benzeri olmayan bir güzeldir; “ýþýðýn<br />
kýzý” olarak algýlanýr; geleceði görür, olacaklarý altý ay öncesinden bilir.<br />
Bir çadýrda sekiz gün boyunca Er-Töþtük’ü bekler; sonunda Er-Töþtük<br />
gelir; eðlenirler ve birilikte olurlar. Genç kýz gebe kalýr. Bir gün büyük<br />
bir fýrtýna kopar ve kýz “görünmez” olur; kimse nereye gittiðini bilmez.<br />
Söylencede “giysilerin çalýnmasý”, “kuðu” ya da “kaz” silinmiþmiþ<br />
durumdadýr. Ama genç kýzlarýn uçtuklarý belirtildiðine göre dolaylý<br />
olarak “kuðu” ya da “kaz”ýn varlýðý anýmsatýlýr. Iþýk daha önceki tasarýmlarda<br />
“erkek” ve”dölleyici” idi, burada kýzla özdeþleþtirilerek “tersine<br />
dönüþüm”le “kadýn” ve“döllenen” durumunu almýþ.<br />
Kuðu Gölü söylencesi o denli yaygýnlaþýr ki Sibirya’nýn Altaylý<br />
olmayan halklarýna kadar ulaþýr. Samoyedlerde bu söylence þöyle anlatýlýr:<br />
Karanlýk ormanýn içinde büyük bir göl vardýr. Yaþlý bir kadýn, “Eðer<br />
bu göle yaklaþýrsanýz yedi kýz giysilerini çýkaracak ve yüzmeye baþlayacak.<br />
Bu kýzlardan birinin giysilerini alýn ve saklayýn”, der. Erkekler bu<br />
öneriyi dinlerler. Çýplak kalan kadýn giysilerini saklayan erkeðe, giysilerini<br />
geri verirse kendisiyle evleneceðini söyler.<br />
Çukcelerde biraz farklý bir çeþitlemesi vardýr: Bir erkek çocuk göle<br />
gider; gölde giysilerini kýyýya býrakan kýzlar ve sayýsýz martý vardýr.<br />
Çocuk genç bir “martý-kýz”ýn giysisini saklar. “Martý-kýz” onunla evlenir<br />
ve on iki çocuk verir. Burada “kuðu” ya da “kaz”ýn yerini “martý” almaktadýr.<br />
Pek çok topluluk kültüründe, özellikle Rus halk kültüründe<br />
kazlarýn ya da kuðularýn yerini “güvercinler” alýr.<br />
Köken mitleri dýþýnda “rehber” hayvan olarak da önemli iþlevler üstlenir<br />
“kuðu”; Asya Türk akan toplumlarýnda bunu kanýtlayan sayýsýz<br />
söylence vardýr. Yenisey Havzasý’nda, kuðularýn týpký kadýnlar gibi “aybaþý”<br />
gördüðü inancý bugün bile sürmektedir. Hayvanla özdeþleþebilmek<br />
için fizyolojik olarak kimi “ortak” yanlarýn bulunmasý gerekir “kaygýsý”<br />
böylesi bir inancý yaratmýþtýr diyebiliriz. Söylenceye göre bir adam<br />
orduya gider; yolda atý yorulur. Derken bir “kuðu”ya rastlar. Kuðu onu<br />
kanatlarýna alýr ve anasýna-babasýna yetiþtirir.<br />
Kuðunun kadýn ya da kadýnýn kuðuya “dönüþmesi” çok eskilere<br />
dayanýr: Ýranlý kahraman “Efrasiyab” soy geleneði Turan soy geleneðine<br />
baðlanmak istenirken, örneðin “Buku Han” Efrasiyab ile özdeþleþtirilirken<br />
Efrasiyab’ýn kýzý “kaz”a dönüþür. Yani soy dönüþümüne, “hayvan-ata”<br />
dönüþümü eþlik eder. Kaþgarlý, aðaç kabuðuna “kaz” dendiðini<br />
belirtiyor: Burada da benzer bir durumu gözlemliyoruz: “Aðaç-ata” ile<br />
“hayvan-ata” özdeþliði vurgulanmak isteniyor.<br />
“Dede Korkut Kitabý”nda “kadýn-kaz” kimliklendirmesine iliþkin,<br />
bizleri bu tasarýmlarla buluþturan göndermeler vardýr: Örneðin Türklerin<br />
Ýslamiyet’e giriþ sürecinde Azrail’e direnen bir kahraman olarak<br />
algýlanan ve Ýslamiyet’e yönelik Türk tepkisinin simgesi durumunda<br />
bulunan Deli Dumrul þöyle seslenir: “Ey oðlum ve kaza benzeyen<br />
akarým.” Yine Uruz’un çobanýnýn koyun sürüsü daðýlýr; çoban, sürübaþý<br />
tekeyi aramaya koyulur. Tekeyi ararken “kanatlý” diþi perilerle karþýlaþýr.<br />
Kepeneðini üzerlerine atar ve birini yakalar; yakaladýðý “kýz-kuþ” ile<br />
arzuyla birleþir. Daha sonra “kýz-kuþ” uçup havalanýrken çobana þöyle<br />
seslenir: “Çoban! Yýlýn sonunda bende bir ‘emanet’in olacak. Gel! Onu<br />
al!” Bir yýl sonra çoban ayný yere gelir: “Kadýn-kuþ” bir “toprak<br />
yýðýný”ný göstererek “emanet”ini ona teslim eder. Bu toprak yýðýnýn<br />
içinde bir çocuk vardýr ve yalnýzca tepeyi delerek doðabilecektir. Bu<br />
çocuk Tepegöz’dür.<br />
4 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Kazakistan, Saymalýtaþ vadisinden,<br />
dalgalar üzerinde yüzen bir su<br />
kuþunu gösteren bir kaya resmi.<br />
Kazerman kenti yakýnlarýnda 3-4 bin<br />
metreye eriþen yüksek nehir<br />
vadisinin yedi kilometrelik bir<br />
bölümünde yüz binin üzerinde<br />
kayaya oyulmuþ resim olduðunu<br />
Servet Somucuoðlu tarafýndan<br />
yazýlan ve resimlenen bir makeleden<br />
öðreniyoruz.<br />
Bakýnýz: Atlas Dergisi, 153. sayýsýnda,<br />
Aralýk 2005, s: 44-63.<br />
Yaþam Aðacý<br />
Asya algýsýnda “aðaç”,<br />
önsüz-sonsuz olarak algýlanan<br />
ve canlý varlýk türlerinin oluþumuna katýlan kurucu öðe, kurucu ilkedir<br />
ya da tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “yaþam nedeni”dir.<br />
Yaþam aðacý, Asya varoluþ ve türeme tasarýmlarýnda, tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen, genellikle<br />
“ana”, kimi kez hem “ana” hem de “baba” olarak algýlanan bitki–atadýr. Altay tasarýmlarýnda<br />
“doðurmayan doða” olanaksýzlýk, “doðuran doða” ise olanaklýlýktýr. Bu türden tasarýmlarda<br />
aðaç, “doðuran doða”yý simgeler.<br />
Köken mitleri arasýnda “yaþam aðacý” döngüsü önemli bir yer tutar: Varlýk kaynaðýnýn aðaçtan<br />
gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarýnýn temel tasarýmlarýndan biridir. Temel söylencelerden<br />
biri þöyledir:<br />
“Karakurum’un biri Tuðla (Tola), diðeri de Selenga adýný taþýyan iki ýramaðý Kamlançu denilen<br />
bir yerde birleþiyordu. Bu iki ýramak arasýnda iki aðaç vardý, birinin adý ‘kusuk’ olup çamý<br />
andýrýyordu, ama yapraklarý kýþlarý selvininkine, meyveleri ise gerek biçim gerek tat bakýmýndan<br />
‘þiguza’ya benziyordu, diðer aðaca ise ‘toz’ (kayýn aðacý) diyorlardý. Bu iki aðaç arasýnda<br />
yükselen yýðma toprak üzerine gökten bir ýþýk düþtü. Bu yýðama toprak gün geçtikçe büyüdü.<br />
Bu garip sahneyi gözleyen Uygur kavimleri þaþkýnlýk içinde kaldýlar; bu tepeciðe saygý ve<br />
alçakgönüllülükle yaklaþtýklarýnda þarkýyý andýran uyumlu sesler iþittiler. Ve her gece bu<br />
tepecik otuz adým uzaðýna kadar bir ýþýkla kaplandý, günün birinde ayný doðum anýndaki gebe<br />
bir kadýn gibi tepeciðin içinden bir kapý açýldý ve içeride her birinde bir çocuðun oturduðu<br />
çadýra benzer beþ ayrý tepecik olduðu görüldü. Her çocuðun aðzýnda gereksinimi olan sütü<br />
saðlayan bir tüp sallanýyordu… Kavmin önde gelenleri bu mucizeyi görmeye geldiler, saygý<br />
duyduklarýný ve boyun eðdiklerini göstermek için de önlerinde diz çöktüler. Rüzgâr üzerlerinde<br />
estiðinde çocuklarýn gücü arttý ve hareket etmeye baþladýlar. Sonunda tepeciklerinin dýþýna çýktýlar<br />
ve sütannelere emanet edildiler, bu arada halk onurlarýna törenler düzenledi. Kýsa bir süre<br />
sonra çocuklar sütten kesildiler ve konuþmaya baþladýlar. Çocuklar ebebeyinlerini sordular.<br />
Halk da iki aðacý gösterdi. Çocuklar bu iki aðaca yaklaþarak, saygýlý çocuklarýn ebebeyinlerine<br />
itaat etmeleri gibi itaat ettiler. Aðaçlarýn boy verdiði topraða da saygý gösterdiler. Aðaçlar (…)<br />
konuþtular. O bölgenin tüm kavimleri çocuklarý görmeye geldi ve kral çocuklarýna sunar gibi<br />
saygýlarýný sundular. Ayrýlýrken çocuklara isim taktýlar: Büyüðüne Sungur Tegin, ikincisine<br />
Kotur Tegin, üçüncüye Tükel Tegin, dördüncüye Or Tegin ve beþinciye de Buku Tegin adýný<br />
verdiler.<br />
Halk bu alýþýlmadýk þeyleri gördükten sonra bu çocuklardan birini þefleri ve krallarý yapmaya<br />
karar verdi; çünkü bunlar Tanrý tarafýndan gönderilmiþ olmalýydýlar. Buku Tegin’in gerek hatlarýnýn<br />
güzelliði gerekse yargý ve zeka açýsýndan diðer çocuklardan üstün olduðunu gördüler.<br />
Ayrýca bu çocuk deðiþik halklarýn dilini ve yazýsýný biliyordu. Sonradan hepsi hemfikir olarak<br />
onu kendi hanlarý yaptýlar.”<br />
Bu mitoloji de belki “ilk biçimi”nden bir ölçüde uzaklaþmýþ olabilir: Örneðin Hitaylar’daki<br />
“kozmik dað”ýn iþlevini burada “aðaç”, daha doðrusu “iki aðaç” üstlenmiþtir. “Ýki ýrmaðýn birleþmesi”<br />
olgusunda, birinin “diþil”, diðerinin “eril” olarak algýlanmasýdýr bir bakýma ve “birleþme”<br />
noktasý “yaratýcý” kaynak durumundadýr.<br />
Altay Daðlarýnda Pazarýk Kurganýnda bulunan ahþap oyma kurt baþý “ongan”lar.<br />
“Ongan”ýn Þorlarýn köken hayvanlarýnýn heykellerine verdikleri ad olduðunu öðrendiðimiz<br />
bu kapsamlý ve resimli makaleyi mutlaka okumanýzý öneririz.<br />
Ocak 2006<br />
Özcan Yüksel-Sinan Anadol,<br />
“Efsanenin Coðrafyasýnda Büyük<br />
Keþif: Ergenekon Þor Türkleri,<br />
Atlas Dergisi, 154. sayý,<br />
Ocak 2005, s. 58-88<br />
BÝR KÝTAP<br />
Ansiklopedik<br />
Þeytan<br />
Tasarýmý<br />
Terimleri<br />
Sözlüðü<br />
Esat Korkmaz<br />
Anahtar Yayýnlarý<br />
Ocak 2006<br />
ISBN<br />
975-8612-34-4<br />
16 x 23,5 cm boyutunda 782 sayfa, 40,00 YTL<br />
ÞEYTAN tasarýmý, bir “karþý-tasarým”dýr; yani,<br />
iyiliðe karþý “kötülük” tasarýmýdýr. “Ýyilik”, iyilik<br />
üretme konusunda “yeteneksiz” olduðuna<br />
göre, bu konuda daha “yetenekli” olan “karþýtý”nýn<br />
içinden çýkmak durumundadýr: “Kötülük”,<br />
iyiliðin “lokmasý”dýr; açýktýr ki Þeytan ya<br />
da Satan, iyiliði “beslemek”, ona lokma olmak,<br />
onu büyütmek zorundadýr. Böylesi bir tasarýmda<br />
Þeytan ya da Satan, hemen hemen tüm<br />
olumlu ve güzel þeylerin yaratýcý kaynaðý olarak<br />
karþýmýza çýkar. Acý varsa, sýkýntý varsa,<br />
ötesinde kötülük varsa ya da bunlarýn kimliklendirilmiþ<br />
biçimi anlamýnda Þeytan/ Satan<br />
varsa, gelecek var demektir. Ýlksel tasarýmlarda<br />
insanlýk bunu görmüþ ve Satan’ý ya da Þeytan’ý<br />
bu anlamda kimliklendirmiþtir. Özellikle tektanrýcý<br />
dinlerle insan, kendi bedeninden ve<br />
doðadan koparýlýnca acýyý, sýkýntýyý ve kötüyü<br />
temsil eden Þeytan ya da Satan, “önsüz-sonsuz<br />
ve mutlak” bir “Kötü” olmuþtur. “Kýsýrlaþtýrýldýðý”<br />
için iyiliðe, güzelliðe “lokma” olma olanaðý<br />
elinden alýnmýþtýr. Bu durum insanýn düþünsel<br />
tasarýmlarýnda ve davranýþlarýnda büyük<br />
bir “yabancýlaþma” getirmiþtir. Bu diyalektiðin<br />
yadsýnmasý, akýldýþýlýk alanýna taþýnýlmasýdýr;<br />
akýldýþýlýk alanýnda, “kara” bir nihilizmdir.<br />
Böylesi bir “akýlcýlýk” gerçekten “can sýkýcý.”<br />
La Vey, tasarýmýný bu “can sýkýcýlýk” üzerine<br />
yapýlandýrýyor; Þeytan’ý ya da Satan’ý, insaný<br />
“ödüllendiren” bir “ödüllendirici” olarak öne<br />
çýkarýyor. La Vey, Þeytan’ýn ya da Satan’ýn<br />
“kökenine” ineceðine, “iyiliðe lokma olma” yeteneði<br />
elinden alýnmýþ, “kötülük üreten kötü”<br />
durumundaki Þeytan ya da Satan’ý, tasarýmýnýn<br />
kahramaný yapýyor.<br />
Günümüzün Þeytan ya da Satan tapýmýný,<br />
yalnýzca “karanlýkçýlýðýn”, batýl inancýn ya da<br />
sýradan aptallýðýn bir “yansýmasý” olarak algýlamak,<br />
gerçeði tam olarak kavrayamamak<br />
anlamýna gelir. Þeytan ya da Satan tapýmýný yaratan<br />
asýl neden, adaletsiz bir düzen ve çalýþma<br />
koþullarýna karþý isyandýr. Ne var ki ilksel Þeytan/Satan<br />
tasarýmlarýna “karþýt” olarak Þeytan’ýn/Satan’ýn<br />
yapýsýndaki “karþýtlýk” ortadan<br />
kaldýrýldýðýndan bu kimlik, adaletsiz bir sisteme<br />
ve çalýþma koþullarýna karþý ezilenleri kurtuluþa<br />
taþýyacak baþkaldýrýyý örgütlemekten<br />
“mahrum” kalýr. Tasarým gereði Þeytan/Satan,<br />
“tersiz” ekmeði, spekülasyonun, uyuþturucu<br />
ticaretinin, kaçakçýlýðýn, fahiþeliðin ve hýrsýzlýðýn<br />
temsilcisi olur; daha doðrusu kolay kazancýn<br />
tanrýsýdýr Þeytan ya da Satan; güncellersek<br />
tembelliðin, sahte olanýn, baþtan savmanýn,<br />
kültürsüzlüðün ve provokasyonun tanrýsý olup<br />
çýkar. Geçmiþte umudun tanrýsý olan Þeytan ya<br />
da Satan, bugün umutsuzluðun tanrýsýdýr. Ýnsanlýk<br />
kazanýmlarýný “yiyip tüketen” ve onlarý<br />
“kara kazanýmlar” durumuna dönüþtüren “kývrak<br />
bir zeka”nýn kimliklendirilmiþ biçimidir.<br />
5
SERÇESME ¸<br />
3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda ne<br />
düþünüyorsunuz?<br />
Alevilik bir Ýslamî inanç sistemi olarak<br />
evrenseldir, ne belli bir bölgenin<br />
ve ne de belirli bir etnik grubun ya<br />
da ulusun inancý deðildir ki, etnik<br />
kimliði olsun. Özde ayný olmakla<br />
birlikte farklý kollar ve adlar altýnda Balkanlar’dan,<br />
Anadolu ve Ortadoðu’dan, Afrika’dan,<br />
Orta ve Güney Asya’ya ve Endonezya’m kadar<br />
çok çeþitli ülkelerde Alevilik inancý, Ortodoks<br />
Ýslam’ýn (Sünnilik ve Þiiliðin) dýþýnda aykýrýlýðýný,<br />
yani Ýslam heterodoksizmini yaþamaktadýr.<br />
Aleviliðin etnik kimliði yoktur; bu inanca<br />
baðlý olan bireyin Alevi inanç kimliði vardýr.<br />
Çünkü Alevilik inancýný yaþayan Türk, Kürt,<br />
Arap, Arnavut, Fars, Tacik, Afgan, Hint, Sasak,<br />
vb. çeþitli etnik kökenden topluluklar bulunmaktadýr.<br />
Türkiye Cumhuriyeti, 2005 Avrupa Birliði<br />
Türkiye Ýlerleme Raporu’nda isimlendirildiði<br />
üzere “Sünni olmayan Müslüman topluluk<br />
Aleviler”i resmen tanýmamakta ve Alevilik inancý<br />
ve kimliðini anayasal güvence altýna almamakta<br />
ýsrar ediyor. Bu, devleti yönetenlerin büyük ayýbý<br />
ve yirmi milyonu aþkýn bir büyük inanç topluluðu<br />
için dayanýlmasý güç bir zulümdür. 9 Kasým 2005<br />
tarihli Ýlerleme raporuna düþülen not Türkiye<br />
Cumhuriyeti için hiç de iyi bir not deðildir:<br />
“Nüfusu 12-20 milyon arasýnda tahmin edilen<br />
Alevilerin, bir inançsal topluluk olarak resmen<br />
tanýnmamýþ olmasý sürmektedir.” (s.35)<br />
“Türkiye’de Sünni olmayan büyük Müslüman<br />
topluluk Alevilerin statü sorununda hiçbir<br />
ilerleme olmadý.”(s. 154).<br />
4. Alevilik Din ve Kültür Arasýna Sýkýþmýþ<br />
Durumda mý?<br />
BÝRGÜN GAZETESÝ’NDE YAYINLANMAYAN ALEVÝLÝKLE ÝLGÝLÝ SÖYLEÞÝ<br />
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir;<br />
Ýslam’ýn Diðer Dinsel ve Felsefi Ýnançlarla Baðdaþtýrmacý Bâtýni Yorumudur<br />
Ýnanç (inanma/iman), din demek deðildir; dinin<br />
içinde inanç vardýr, ama inancýn içinde her zaman<br />
din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime,<br />
sanata da inanmak baðlanmak vardýr. Dikkat<br />
edilirse din ve iman kavramlarý hep ayrý kullanýlýr.<br />
Alevilik de baþlý baþýna din deðil, dinsel<br />
inanç yaný aðýr basan sosyal, felsefi ahlaksal<br />
inanç sistemidir; kiþisel ve toplumsal yaþama<br />
biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana)<br />
sahiptir. Aleviliðin bir yere sýkýþmýþlýðý sözkonusu<br />
deðildir. Aleviliði bir “kültürdür, kültürel<br />
anlayýþtýr” diye tanýmlamak doðru olamaz. Çok<br />
yanlýþ bir kullanýmdýr. Çünkü “kültür” sözcüðü<br />
gerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sýnýrlarý içerisindeki<br />
din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatsal,<br />
felsefi, ahlaksal, vb. birçok kavramlarý içinde barýndýrýr. Bu tanýmlamanýn<br />
benimsenmesi demek, tapýnma törenlerimizin tüm ögelerini “folklor,<br />
halk oyunlarý, eðlenceden” ibaret olduðunu kabul etmektir. Zaten<br />
ibadet mekanýmýz olan cemevine “cümbüþ evi” demiyorlar mý? Bu taným<br />
resmi görüþtür, devletin Aleviliðe bakýþ açýsýdýr<br />
“Aleviliðin, inanç deðil Anadolu’ya özgü kültürel bir anlayýþ<br />
olduðunu” Diyanet Ýþleri baþkaný Prof. Bardakoðlu ilk kez göreve<br />
atandýðý günler söylemiþti. Garip deðil mi arkasýndan bir süre sonra,<br />
Diyanete karþý olduklarýný ve kaldýrýlmasýný söyleyen bazý kitle örgütleri<br />
ve vakýf yöneticileri tarafýndan ayný tanýmlar kabul gördü ve yinelenmeye<br />
baþladý. Diyanet’le bu görüþ noktasýnda birleþtiler. Bu nasýl açýklanýr<br />
bilemeyiz.<br />
Bölüm - II<br />
Ýsmail Kaygusuz<br />
Deðerli Canlar,<br />
Aralýk ayýnýn ortalarýna doðru,<br />
bir süredir Alevilik üzerinde söyleþiler<br />
dizisi yayýnlamakta olan<br />
Birgün gazetesinden Gülþen Ýseri<br />
aþaðýdaki sorularý göndererek,<br />
herhangi bir koþul ileri sürmeksizin<br />
bunlarý yanýtlamamý istedi.<br />
Aleviliðe iliþkin görüþlerini bildiðimiz<br />
gazetenin, doðrusu<br />
kendilerinden farklý düþünenlere de<br />
sayfalarýný açma demokrasi anlayýþýna<br />
sahip olduðunu umuyordum.<br />
Kuþkusuz söyleþiyi yayýnlama<br />
haklarý olduðu kadar,<br />
yayýnlamama haklarý da vardýr;<br />
örneðin yazýnýn uzunluðu, içeriði,<br />
gazetenin kurallarýna ve siyaset<br />
anlayýþýna aykýrý bulunmuþ olabilir.<br />
Ama bu sorulara kendilerinin anlayýþýna<br />
uygun yanýt vermem<br />
herhalde beklenmiyordu...<br />
Ýki bölüm halinde verdiðimiz yanýtlar<br />
çoðunluk kendi makale ve<br />
kitaplarýmýzdaki görüþlerimizin<br />
yinelenmesidir.<br />
Ancak toplu halde özetlenmiþ olmasý<br />
baðlamýnda yararlý olur düþüncesiyle<br />
tamamýný ekte veriyorum.<br />
Ýsmail Kaygusuz<br />
Birgün’ün Sorularý<br />
1. Aleviliðin Ýslam içinde olduðunu<br />
söylüyorsunuz, peki Aleviliðin<br />
Ýslam dýþýnda olduðunu bir çok yazar<br />
kitaplarýnda belirtiyor ve bunu þamanlara<br />
kadar dayandýrýyor; siz bu konuda<br />
ne düþünüyorsunuz?<br />
2. Aleviliðin doðuþu neden Hz Ali?<br />
3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda<br />
ne düþünüyorsunuz?<br />
4. Alevilik din ve kültür arasýna<br />
sýkýþmýþ durumda mý?<br />
5. Diyanetten beklentileriniz nelerdir?<br />
6. Ýslam’ýn þartlarýný yerine getirmeyen<br />
Aleviliðe Ýslam içi demek<br />
ne kadar doðru?<br />
Milyonlarýn baðlý bulunduðu ve inandýklarý<br />
her þeyi batýl ve sapkýnlýk gördüðü ve inanç<br />
olarak kabul etmediði için baþkan Bardakoðlu<br />
Alevilik “kültürel eðilimdir inanç deðildir,<br />
kültürel ögelerin belirgin olduðu bir anlayýþtýr”<br />
diye her demecinde yineledi, durdu. Bir yazýmýzda<br />
þunlarý söylemek gereði duyduk:<br />
“Bizi ve inancýmýzý kafanýza ve keyfinize göre<br />
tanýmlama hakkýný size kim verdi? Hangi ahlak<br />
ölçüsüne sýðar bu? Alevi yazar ve araþtýrmacýlar:<br />
‘Sünniler camide dedikodu yapmak ve<br />
birbirini çekiþtirmek için toplanýyor; namaz<br />
dedikleri de eðilip doðrularak, yere uzanarak<br />
yaptýklarý bir takým jimnastik hareketleridir. Bu<br />
nedenle Sünnilik bir çeþit bireysel ve toplumsal<br />
kültürel alýþveriþtir’ biçiminde tanýmlamalar<br />
yapsa tepkiniz ne olur ? Doðrusu bu bir merak<br />
konusudur!”<br />
5. Diyanetten Beklentileriniz Nelerdir?<br />
Bu soruyu yöneltmiþ olmanýz beni tanýmadýðýnýzý<br />
ve bu güne kadar, özellikle Diyanet konusunda<br />
yazdýklarýmýzý okuma fýrsatý bulamadýðýnýzý gösteriyor.<br />
Öyle sanýyoruz ki, tamamý Diyanet’e,<br />
onun varlýðý, iþleyiþi ve baþýndakilere karþý yazýlmýþ<br />
yazýlarýmýzdan oluþturduðumuz “Alevilik, Diyanet,<br />
Siyaset” kitabýmýzý da görmemiþsiniz.<br />
Diyanetten hiç bir beklentimiz yoktur ve olamaz.<br />
Bu soruyu, Diyanet Ýþleri Baþkaný ile Alevilik<br />
tanýmýnda buluþanlara, bunu benimseyenlere sormak<br />
gerekir.<br />
Çaðdaþ-laik-demokratik bir devletin, öz sistemini<br />
belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi vardýr,<br />
fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde,<br />
laiklik kavramýnýn özüne ve anlamýna aykýrý,<br />
‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapýsý içinde<br />
inatla sürdürülmekte ve ýsrarla savunulmaktadýr.<br />
Kýsacasý çaðdaþ demokratik devletin olmazsa olmazý,<br />
sosyo-politik anlamda bir laiklik yoktur<br />
Türkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygulamasý<br />
içindedir; bu din Ortodoks Ýslam’ýn, yani<br />
Sünniliðin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mezhebin<br />
inanç sistemi ve þer’i ilkelerini, Ýslam<br />
dininin kendisiymiþ gibi anlatmakta ve ilkokuldan<br />
üniversiteye kadar eðitiminin yapýlmasýna<br />
aracý olmaktadýr. Diyanet Ýþleri, resmi bir devlet<br />
kurumu olarak, 79 yýldýr büyüye büyüye ‘devlet<br />
içinde, sýnýrsýz olanaklarý,vakýflarý, bütçesi ve<br />
kadrolarýyla bir din devleti’ gibi siyasete egemen<br />
olmuþtur; toplam nüfusun üçte birini oluþturan<br />
Ýslam Heterodoksluðuna baðlý, yani Alevi, toplumunun<br />
inancýný Ortaçaðýn din devletleri anlayýþý<br />
çerçevesinde deðerlendirmektedir. Kendine özgü<br />
bir Tanrý anlayýþý ve ibadet kurumlarýyla bir Ýslamî inanç ve felsefi sistem<br />
olan Aleviliði kabul etmemekte ve bazen Hanefi mezhebinin bir<br />
tarikatý olarak tanýmlamakta, dolayýsýyla bu mezhebin ilkelerine uymayý<br />
dayatmakta. Bunu benimsetemeyeceðini anlayýnca “inanç deðil,<br />
Anadolu’ya özgü bir kültürel anlayýþtýr” tanýmýnda karar kýldý.<br />
Baðnaz ve katý anlayýþa sahip bir Diyanet’te ne yazýk ki, Alevilerin<br />
temsilini isteyenler bulunmaktadýr. Diyanette temsilini isteyenler de Aleviliðin<br />
ortodokslaþmasýna, yani asimilasyonuna hizmet etmektedirler.<br />
Abbasi heresiyograflarý, Osmanlý Þeyhülislamlarý Aleviliði, “aþýrý,<br />
sapkýn inanç veya sapmýþlarýn inancý” anlamlarýnda “guluv, rafýzilik,<br />
zýndýklýk”, vb. sýfatlarýný kullanýyor, ama bir ‘inanç’ olduðunu söylüyorlardý.<br />
Ayný ortaçað anlayýþýný sürdüren Diyanet ise bu sýfatlarý açýktan<br />
6 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Ocak 2006<br />
söyleyemiyor; oysa biz, Sünni ve Þiiliðin (Ortodoks Ýslam’ýn) katý dogmalarýný<br />
oluþturan Þeriatýn sapkýný olmayý hakaret deðil, onur kabul<br />
ederiz. Ancak daha kötüsünü yapýyor; varlýðýna yönelik tehlike gördüðü<br />
için, Aleviliði bir inanç olarak kabul etmeyip Ýslam dini ile baðýný kesme<br />
ve 1350 yýllýk bir Heterodoks Ýslam (Batýni Þiilik/Alevilik) tarihini reddetme<br />
gayreti içine girmiþtir, kendisine Alevilerden de yandaþ bularak.<br />
Öbür yandan temsil ettiði mezhepsel Ýslamlýðý (Hanifi þeriatýný) dayatýp,<br />
kendisine “ben Müslüman’ým diyen camiye gelsin, beþ þartý yerine<br />
getirsin” diyerek misyonerlik görevi yükleniyor dinsel eðitim öðretim ve<br />
yayýnlarýyla.<br />
Devletin ve toplumun çaðdaþlaþmasýnda Diyanet Kurumu’nun asla<br />
yeri olamaz. Bir tek yolu vardýr çaðdaþlaþmanýn: Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýný<br />
ve ona baðlý yan kuruluþlarýn tümünü devletin resmi yapýsý içinden<br />
ve eðitim sisteminden çýkartýp, her türlü finans desteðini keserek inananlarýnýn<br />
maddi ve manevi yönetimine vermek! Çaðdaþ devletin üç temel<br />
taþý olan “laiklik, çoðulculuk ve demokrasi”yi yýkmaya yönelik dinsel ve<br />
inançsal kýþkýrtýcý siyaset söylemleri ve eylemlerini, aðýr yasal yaptýrýmlarla<br />
denetim altýnda tutarak; her türlü inançlara eþit uzaklýkta durup,<br />
inananlarýn inançlarýný, bu baðlamda her türlü düþünce açýklamalarýný ve<br />
tapýnmalarýný özgürce yapmalarýný saðlayýcý önlemler almak.<br />
Yukarýda adý geçen kitabýmýzda bu baðlamda sunduðumuz bir öneriyi<br />
ve gerekçelerini burada yinelemekte yarar görüyoruz:<br />
“Çaðdaþ devletin gerçek görevi, en baþta dinin ve dinsel tapýnmalarýný<br />
düzenlenmesini, kýsacasý din iþlerinin yürütülmesini devlet hizmeti<br />
olmaktan çýkartarak, bireyin din ve vicdan özgürlüðünü güvence<br />
altýna almaktýr… Devletin din iþlerine müdahalesi yalnýzca, dinsel<br />
düþünceler ve uygulamalarýn, devlet ve toplumun yaþamýný yoketmeye/yýkmaya<br />
yönelik eyleme dönüþmesi sýrasýnda olmalýdýr. Ancak,<br />
din ve inançsal sorunlarýn bu aþamaya gelmeden çözümü için,<br />
Türkiye’de yaþayan tüm din ve inanç topluluklarýnýn, çoðunluða göre<br />
deðil eþit bir biçimde, temsil edildiði ve bu temsilcilerin dönüþlü olarak<br />
toplantýlara baþkanlýk yaptýðý ‘Din ve Ýnançlar Yüksek Kurulu’<br />
gibi bir hakemlik kurumu oluþturulabilir. Yýlda en fazla iki kere ya da<br />
gerekli olduðunda toplantýlar yaparak sorunlarýn çözümüne katkýda<br />
bulunur. Bu çeþit bir kurumun oluþturularak Cumhurbaþkanlýðýna<br />
baðlý olarak çalýþmasý saðlanabilir…”<br />
Yine baþka bir yazýmýzda dediðimiz gibi, Diyanet’in yeniden yapýlandýrýlmasý<br />
adýna atýlan ve atýlacak her adýmda, Türkiye tipi laikliðin<br />
sýnýrlarý daha da daralacaktýr. Diyanet kurumuna, hangi anlamda ya da<br />
hangi baðlamda olursa olsun konulan her taþ, laik-demokratik-çaðdaþ<br />
devlet yapýsýndan sökülüp alýnmýþ demektir, böyle biline! Diyanet Ýþleri<br />
Baþkanlýðýný, yarý özerklik vererek yeniden düzenleme dahil, çaðdaþlýk<br />
yorumuyla yeniden yapýlandýrma giriþimi, devlet içindeki bu teokratik<br />
yapýnýn kat be kat güçlendirilmesi demektir. Biz bu “yeniden yapýlandýrma”yla<br />
çaðdaþlaþtýrma düþüncesinin ardýndaki anlayýþlarý, Alevi toplumuna<br />
olduðu kadar, laikliðe ve demokrasiye hazýrlanan yeni tuzaklar<br />
olarak görüyoruz. Aslýnda Devlet Bakaný’nýn çaðdaþ bir yasayla Diyanet’i<br />
çaðdaþ yapýya kavuþturulacaðý demecinin ardýnda, ABD emperyalizminin<br />
“Büyük Doðu Projesi” siyaseti çerçevesindeki “Ilýmlý Ýslam”a<br />
uyum çalýþmalarýnýn bir parçasý olduðu gerçeði yatýyor.<br />
Ýþte bizim Diyanet’ten beklentilerimiz bunlar!<br />
6. Ýslam’ýn Þartlarýný Yerine Getirmeyen Aleviliðe Ýslam Ýçi Demek<br />
Ne Kadar Doðru?<br />
Ýslam’ýn tek temel koþulu Tanrýnýn birliði ve Muhammed’in onun elçisi<br />
olduðuna inanmak, tanýklýk etmektir. Sadece bu temelde ortodoks ve heterodoks<br />
Ýslam birleþir. Alevi inancýnýn Þii ortodoksizmi ile paylaþtýðý<br />
nokta ise Ali’nin veliliðine, Tanrý dostu oluþuna ve Ehlibeytin (Muhammed,<br />
Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin) kutsallýðýna inanmak. Ýslam’ýn<br />
hepimize öðretildiði biçimde Kuran’da belirlenmiþ beþ vakit namaz, bir<br />
ay oruç, yýlda bir kez hac, zekat vb. beþ-altý þartý (altýncýsýný Þiiler ekler)<br />
þart yoktur; ortaya çýktýðý çaðýn sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarý<br />
içinde bireyin ve toplumun din ve inanç çerçevesinde yaþamýný ve her<br />
türlü iliþkilerini düzenleyen yüzlerce (toplumsal, ahlaksal, vb.) rasyonelirrasyonel<br />
kurallar vardýr ve hepsi de Ýslam’da uyulmasý gereken koþullardýr.<br />
Bunlarýn da yer ve zamana uyum saðlayacak biçimde yorumlanarak<br />
yenilenip, düzenlenmesine Kuran izin verir. Heterodoks Ýslam, yani<br />
Alevilik inancýnda bu uyumu, Peygamberliðin (nübüvvet) yerine koyduðu<br />
Velilik (velayet) sýrrýný taþýyan ya da bu makamý temsil eden dönemin<br />
Ýmamý, diðer adýyla Velisi saðlar; kurallarý deðiþtirir, çaðýnýn koþullarýna<br />
uygun akýlcý biçimde yorumlar. Alevilik, Ýslam imparatorluklarý<br />
tarihi boyunca (Zeydi, Karmati, Fatými, Alamut-Nizari vb. devlet ve iktidar<br />
olma süreçleri dýþýnda) hep muhalif topluluklarýn dinsel inancýnda bu<br />
reformist uygulamalarý gerçekleþtirilmiþtir. Anadolu’da yaþayan Alevi-<br />
Bektaþilik inancýnýn Hacý Bektaþ Veli’nin Makalat’ýnda belirlenmiþ ve<br />
Buyruk metinlerinde ayrýntýlanan, olgun insan (insan-ý kâmil) mertebesine<br />
ulaþmak için inanan insanýn geçmesi ve uymasý gereken dört kapý ve<br />
kýrk makamýn kurallarý bunu açýkça göstermektedir. Ýslam’ýn çýktýðý<br />
dönemin düzenleyici kurallarý (Þeriatý) geliþen çaðlar içinde bilim ve akýl<br />
çerçevesinde terkedilmiþtir.<br />
Ortodoks Ýslam’da geliþme tersine olarak dine, akýl dýþý ve yönetici<br />
sýnýflarýn egemenlik çýkarlarýna uygun sokuþturmalar da sözde “yenilik”<br />
adýna yapýlmýþtý. Adlarýna ehlisünnet mezhepleri kurulmuþ kiþiler dahil<br />
olmak üzere bütün fakih ve müçtehitler zihinsel emeklerini halifelerin,<br />
sultanlarýn emirlerin, kýsacasý egemen yüksek yönetici sýnýflarýn çýkarlarý<br />
doðrultusunda kullanarak tefsirler (Kuran yorumlarý) yapmýþ, hadis derlemiþ-üretmiþ<br />
(Ýkinci Abbasi halifesi, bugünün deyimiyle bir hadis üretme<br />
bürosu kurdurmuþtu) ve dini, çeþitli uygarlýk, inanç, bilim ve felsefeyle<br />
karþýlaþtýrarak deðiþen toplumsal koþullara göre deðil, efendilerinin<br />
erklerini güçlendirecek biçimde kirletmiþlerdir. Ýþte tarih içinde dine<br />
karýþmýþ ve Ýslam dini olarak algýlanan, geleneksel dogmalar böylesine<br />
bilinçli sokuþturulmuþ. Sonra da içtihat kapýlarýnýn kapandýðýný ilan edilerek<br />
reformlarýn önü kapatýlmýþtýr.<br />
Al-Kolayni (ö.940) Usul al-Kafi eserinde anlattýðýna göre Ýmam<br />
Cafer Sadýk (ö.765), Abu Hanife ve arkadaþlarýný göstererek “Tanrýnýn<br />
dinine engel olan kimseler iþte bunlar; Allah’tan bize verilmiþ velilik ve<br />
yol göstericiliðimize ve açýkçasý kitaba, Allah’ýn dinine engel olanlar<br />
iþte bunlardýr” sözünü herhalde boþuna söylememiþtir.<br />
Ýslam’ýn þartlarýndan en önemlileri olarak bilinen (Namaz ve Hac)<br />
koþullarýndan kýsa örneklemelerle açýklamalarýmýzý sonlandýralým: Önce<br />
Namaz (Farsça), yani Salat’dan sözedelim:<br />
Ýslam’daki salat (tapýnma, dua), vakit ve cenaze namazý vb. biçimlenmeleri<br />
mezheplerin kendileri yaratmýþtýr. Kuran’ýn hiçbir yerinde<br />
kesin vakitlere, yer ve biçimlere baðlanmýþ tapýnma yoktur:<br />
“Gerçek olan, bir Müslümanýn günde elli ya da beþ vakit namaz kýlma<br />
zorunda olmasý deðil, fakat ‘Tanrýyý sýk sýk düþünmesidir’ (Kuran,<br />
33:41). Yine Kuran’da yazýlý olduðu gibi, ‘Tanrýyý ayakta dururken,<br />
otururken ve yatarken’ (Kuran, 3:188) ve hatta ‘yaya yürürken ve at<br />
üstündeyken anýmsamalarý, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ýn<br />
hiçbir yerinde günde beþ kez ibadet etmek için açýk bir emir yoktur.<br />
Ayrýca sonraki Ortodoks Ýslam’ýn beþ vakit namaz reçetesinin kesin<br />
olarak Muhammed yaþarken saptandýðýna dair bir kanýt da yok. Ölümünden<br />
sonra ilk yüzyýl içerisinde düzenlenmiþtir.”<br />
Salat sözcüðü Kuran’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen<br />
hiç bir açýklama yoktur. Sadece facr (sabah), maghrib (günbatýmý,<br />
akþam) ve isha (yatsý) vakitleri için bazý dolaylý göndermeler ya da söylemler<br />
vardýr. Peygamberin dünyadan göçüþünden 150-160 yýl sonra<br />
zuhr (öðle) ve asr (ikindi) vakitleri eklenerek Abbasi yönetimi (fýkýhçýlarý)<br />
tarafýndan beþ vakit resmileþtirilmiþtir. Bu dönemde Abbasi din bilginleri<br />
hadisler ürettikleri ve þeriat yasalarý (fýkýh) külliyatý çýkardýklarý<br />
dönemde üç vakit duaya öðle ve ikindi eklenerek beþ vakit salat olarak<br />
son biçim verildi. Ýbn Hajar Hadis Külliyatýnda anlattýðýna göre, Abu<br />
Darda bir misyoner görevi üstlenerek Baðdad’dan, üç vakit olarak bilinip<br />
uygulandýðý Medine’ye geldi; beþ vaktin nasýl kýlýnacaðýný Medinelilere<br />
gösterdi ve Baðdad’a döndü. Gerekçesi de Peygamberden iki vakit<br />
daha eklenmesini rivayet etmesiydi. Oysa buna karþýlýk, Abu Davut ve<br />
Nissai, Ammara bin Ruveba’nýn Muhammed peygamberin “sabahleyin<br />
ve akþam Tanrýya salat eda eden, dua eden mümünin cehenneme gitmeyeceðini”<br />
söylediði de rivayet edilmektedir. Büyük Hadis toplayýcýla-<br />
(Devamý 8. Sayfada)<br />
7
SERÇESME ¸<br />
DERVIÞ BABA<br />
Aðladýlar Þah Hüseyin’e<br />
Ali Fatima’nýn nazlý çiçeði<br />
Yolundu gülzardan güller aðladý<br />
Dedesi Muhammed’in gözbebeði<br />
Þah Hüseyin’im diyen diller aðladý<br />
Ölüm döþeðinde çað’rýp yanýna<br />
Muaviye dedi Yezid oðluna:<br />
“Hasan’ý ben yedim Hüseyin sana”<br />
Duyan iþiten kullar aðladý<br />
O Yezid ki Þam’a halife oldu<br />
Medine valisine buyruk saldý<br />
Þah Hüseyin’ý biata zorladý<br />
Bu zulmü gören gözler aðladý<br />
Göçedip bir sure Mekke’de kaldý<br />
Ali ailesi kedere daldý<br />
Küfeliler gel diye haber saldý<br />
Ona mektup yazan eller aðladý<br />
Duydu ki Amr ibn ül-As geliyor<br />
Bilenmiþ bir kýlýç, ölüm geliyor<br />
Þah Hüseyin orayý terkediyor<br />
Arkasýndan Mekkeliler aðladý<br />
Akrabalar çocuklar ve kadýnlar<br />
Yanlarýnda elli dört savaþçý var<br />
Küfe’ye doðru çekmiþler katar<br />
Eðlendiði konaklar yollar aðladý<br />
Küfe yolunun tam ortasýndaydý<br />
Müslim’in katlinin haberin aldý<br />
Üzüldü sýzlandý, yoldan kalmadý<br />
Ayaðý altýnda çöller aðladý<br />
Hür bin askerle peþinde idi<br />
Dört bin Kerbela’da onu bekledi<br />
Fýrat’a ulaþmasý engellendi<br />
Baðrý yanan kýz gelinler aðladý<br />
Dönek Küfeliler utanmadýlar<br />
Yezid’in ordusunda yer aldýlar<br />
Sözde Ali Þiasý müslümandýlar<br />
Ali’yi candan sevenler aðladý<br />
Celal Abbas o ne yiðit eridi<br />
Aldý kýrbalarý suya yürüdü<br />
Kestiler kollarýn’ yine durmadý<br />
Kýrbadan dökülen sular aðladý<br />
Savaþan güçler genelde eþittir<br />
Ýnsanlýk tarihi hiç görmemiþtir<br />
Beþ bin zalim yetmiþ mazlum ne iþtir<br />
Tarihteki tüm dengeler aðladý<br />
Ýmam Al’ Asgar’ý havada tuttu<br />
Ona Ýbn-i Sad’dan su talep etti<br />
Zalim su yerine bir ok göndertti<br />
Masumun boðaz’na, yaylar aðladý<br />
Eli silah tutanlar þehit oldu<br />
Hüseyin tek, asker içine daldý<br />
Mübarek bedeni çok yara aldý<br />
Düþtü topraða yerler aðladý<br />
Þimr lain geldi oturdu göðsüne<br />
Kesti kafasýný aldý eline<br />
Onlar nasýl Ýslamýz der kendine<br />
Peygamberini sevenler aðladý<br />
Derviþ Baba lanet ehl-i Yezid’e<br />
Bizim tevellamýz ol Ehl-i Beyt’e<br />
Tam yetmiþ üç þehit, o susuz çölde<br />
Aþura gününde tarih aðladý<br />
30 Ocak 2006, Londra<br />
(Baþtarafý 7. Sayfada)<br />
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir<br />
rýndan Buhari ve al-Müslim’de salat ve vakitlerine iliþkin birbirinden farklý yorumlar bulunmaktadýr.<br />
Ortodoks Ýslam’ýn koþullarýndan biri olan Kabe’nin ziyareti ve Hacca gitmenin zorunlu olmadýðý,<br />
hatta gereksizliði üzerinde batýni ya da batýni olmayan birçok tanýnmýþ mutasavvýf düþünce<br />
ve davranýþlarýyla görüþler belirtmiþlerdir. Yorumsuz olarak bazý örnekler verelim:<br />
Ýlk kadýn mutasavvýf Basralý Rabia (Ö.801), Kabe’yi ziyaretinde baðýrarak þu sözleri söylediði<br />
anlatýlýr: “Sadece taþtan ve tuðladan yapýlmýþ bir ev görüyorum; bunlarýn bana ne yararý var!”<br />
Vasit kentinde Mazda (Zerdüþt), Kudüs’te ise Hýristiyan topluluklarý arasýnda yaþamýþ ve<br />
Karmatilerle iliþkisi olan Hallac-ý Mansur (Ö.920), “Kabe’nin yýkýlmasý ve Hac tapýnmasýný müslümanlarýn<br />
kendi evlerinde yapmasý gerektiðini” öðretiyordu<br />
Koyu ortodoks, ehli sünnet inancýný kesin kurallara baðlayarak yeniden hayat kazandýrýp yükselten<br />
ve Batýni düþmaný Ýmam Gazali (Ö.1111) bile Mekke’ye yaptýðý bir seyahat sýrasýnda;<br />
Kabe’ye ve hac ziyareti ile birleþtirilmiþ paganizm törenleri ve hacýlarýn Siyah taþ için gösterdikleri<br />
putataparlýk saygýsýný artan bir þaþkýnlýkla seyretmiþ. Bunlarýn Ýslam’ýn tektanrýcý inanç ve<br />
anlayýþýyla uyuþmadýðýný yazmýþtýr.<br />
Sufilerden Þibli (10.yüzyýl) eline alev alev yanan bir odun almýþ sokaklarda koþuyor ve<br />
“Kabe’yi yakmaya gidiyorum!”diye baðýrýyormuþ. Neden yakmak istediðini sorduklarýnda: “Böylece<br />
Müslümanlar Kabe’nin yeri ile deðil, sahibi (Tanrý) ile daha fazla ilgilenirler” diye yanýtlar.<br />
Þemseddin Muhammed Tebrizi (Ö.1247/8) Makalat’ýnda þöyle diyor:<br />
“Her þey insana fedadýr, insansa kendisine diyor; Arþa gitsen de faydasý yok, yedi kat yerin dibine<br />
girsen de. Gönle, gönül sahibine yar olmak gerek. Bütün peygamberlerin, erenlerin, temiz<br />
erlerin çalýþýp can vermeleri bunun içindir, bunu arýyorlardý. Bütün alem bir kiþidedir. Ýnsan<br />
kendisini bildi mi, her þeyi bildi demektir... Kabe dünyanýn ortasýndadýr. Bütün alem halký yüzlerini<br />
ona çevirir. Fakat þu Kabe’yi ortadan kaldýrdýn mý, birbirlerinin gönüllerine secde ettikleri<br />
meydana çýkar. Onun secdesi bunun, bunun secdesi onun gönlünedir.”<br />
Görüldüðü gibi Þems, secdenin-tapýnmanýn insana ve insan gönlüne olmasý gerektiðini söylüyor.<br />
Bunun gerçek olmasýný da Kabe’nin ortadan kalkmasýna baðlýyor. Sonra Kabe’yi ziyaret<br />
etmenin anlamsýzlýðý üzerine Þemseddin Makalat’ta Bayezid Bistami’den bir öykü anlatýyor:<br />
“Tanrý rahmet etsin, Beyazid hacca gidiyordu. Adetiydi, hangi þehre varýrsa önce þeyhleri<br />
ziyaret ederdi. Bir þehre vardý, oradaki büyük bir þeyhe gitti. Þeyh, Bayezid’in hacca gittiðini<br />
öðrenince, ‘zahmet etme dedi, etrafýmda yedi kere dön. Kemerindeki paralarý da bana ver, yürü<br />
git memleketine. Ey Bayezid, Kabe Tanrý evidir, ama þu gönlüm de Tanrý evi. Yalnýz o evin de,<br />
bu evin de Tanrýsýna hamdolsun; o ev kurulalý Tanrý içine hiç girmedi. Halbuki bu ev yapýldýðý<br />
günden beri, Tanrý bu evden hiç çýkmadý’. Bunlarý duyan Bayezid Bistami adamýn dediklerini<br />
yerine getirip, evine geri döner.”<br />
Kabe ve hac konusunda en akýlcý ve nesnel dünyaya dayalý sözler söyleyen Hacý Bektaþ Veli<br />
olmuþtur:<br />
“Ve hem beyt-ül mamur (yedinci katta bulunduðuna inanýlan Cennet köþkü) var, Kabe var.<br />
Lakin gönül ikisinden dahi yeðdir… Ýnananýn gönlü Kabe’ye benzer. Kabe’ye varan ayaðý ile<br />
yürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakký batýldan seçmektir…Ve<br />
hem yoldan taþ arýtmak, Kabe’de Arafat’ta taþ atmaya, kendi nefsini, (kötü) heveslerini<br />
depelemek ise Kabe’de kurban kesmeðe benzer”<br />
Þemseddin Tebrizi’nin Kabe’nin ortadan kaldýrýlmasý gerektiði anlayýþý, 10. yüzyýlda Kabe’den<br />
Siyah taþý (Hacer-ül Esved) söküp götüren ve yirmi bir yýl (930-951) baþkentleri al-Ahsa’da tutan<br />
Karmatiler ve kendi dedesi Nur Al-Din Muhammed II (1166-1210) zamanýndaki Nizari ÝsmailiAlevilerin<br />
Kýyamet inancýndan gelmektedir. Alamut Ýsmaililiðinin Kýyamet dönemi inanç ve<br />
felsefesini içeren Abu Ýshak Kuhistani tarafýndan 1200 yýlýnda yazýlmýþ Haft-i Bab-i Baba Sayyidna<br />
yapýtýnda, Tanrýnýn bilinemeyeceði ve ulaþýlamayacaðýný ileri sürmenin kafirlik olduðu yazýlýdýr.<br />
Kabe’yi ve tapýnaklarý ona ulaþmak için araç olarak kullanýlmasýna da þiddetle karþý çýkýlýr.<br />
Þimdi biz size soralým; acaba yukarýda adlarýný verdiðimiz en tanýnmýþ zahirin ve batýnin bilginleri<br />
olan mutasavvýflar Ýslam’ýn dýþýnda olduklarý için bu Ýslam’ýn hac þartýný reddetmiþ, eleþtirmiþ<br />
yerine getirmemiþler? Hayýr, ama onlarýn yorumuna göre Kabe insandýr, hac etmek bir gönül<br />
yapmaktýr; secde de insanadýr, çünkü Tanrý insanda, insan Tanrýda mevcuttur, birbirinden ayrý<br />
gayri deðildir. Alevilerin Tanrýya tapýnma törenlerinin ve kurumlarýnýn, Ortodoks Ýslam’ýn bu<br />
deðiþmez kalýplara sokulmuþ tapýnma eylemleriyle özde olsun, biçimsel olsun bir yakýnlýðý yoktur<br />
ki, kabul etmedikleri þartlarý yerine getirsinler. Ama Muhammed’in Kýrklar meclisli, musahip<br />
kardeþli, eþitlikçi ve paylaþýmcý; tanrýsal demokrasi ve adaletin uygulandýðý Medine Ýslamlýðýný yer<br />
ve zaman koþullarýna uygun geliþtirerek uygulamýþ ve yaþadýklarý inancýn Ýslam’ýn özü olduðuna<br />
inanarak tarihsel zulüm ve baskýlara direnmiþlerdir. Ýmam Cafer Buyruðu’nda toplu tapýnmalarý<br />
Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr:<br />
“Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler)<br />
melek, müslümleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cennet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri<br />
cennet esvabýdýr...Pirlerin mürþidlerin evleri Makkeleridir. Onlarý ziyaret edenler binbir kere<br />
hacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...”<br />
Alevilerin yerine getirdikleri ve uyguladýklarý kendi inandýklarý Ýslam’ýn, yani Sünnilik ve<br />
Þiiliðe aykýrý olan Ýslam’ýn koþullarýný yerine getiriyor ve öbürlerine inanmýyorlarsa, onlara<br />
uymaya zorlanamazlar. Ayrýca yukarýda kýsaca deðindiðimiz, kaynaklar ve kanýtlara dayalý tarihsel<br />
ve bilimsel gerçeklikler de onlarý haklý kýlýyor. Ancak Alevi-Bektaþiler hiç bir zaman da Sünni<br />
ve Þiilere, kendi inandýklarý batýni Ýslam’ýn koþullarýný neden yerine getirmediklerini sorgulamamýþ<br />
ve saygýlý davranmýþtýr. Ayný saygýyý onlardan da beklemeye haklarý vardýr.<br />
8 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Ýmam Ali Naki ile Ýmam Hasan-ül Askeri’nin yattýðý ve<br />
Ýmam Muhammed Mehdi’nin sýr olduðu<br />
Irak’ýn Samara kentindeki<br />
Askeri Türbesine Aþure Gününde yapýlan bu saldýrýyý<br />
UNUTMA!<br />
Danimarka basýnýnda çýkan Ýslam Peygamberi<br />
Hz. Muhammed’i terörist gösteren<br />
karikatür, Ýslam dünyasýnda tepki alýnca<br />
bu kez düþence özgürlüðü baðlamýnda Danimarka<br />
basýnýný destekleyen on Avrupa ülkesindeki bazý<br />
basýn organlarý da ayný karikatürü yayýmlayarak<br />
tepkileri doruklaþtýrdýlar…<br />
Kan akýtmadan, can almadan gösterilen tepkilere<br />
biz de katýlýyoruz. Ýnanç önderi sayýlan hiçbir<br />
Peygamberi çirkin söz ve davranýþlarla küçük düþürmeyi<br />
asla kabul etmiyoruz...<br />
“Hizbullah gelecek, sizi bulacak!” sloganý atarak<br />
azgýnlaþan Muhammet ümmetinin de söz ve davranýþlarýyla ölçülü<br />
olmalarýný, hiç kimsenin inancýna saldýrarak hakaret etmemelerini ve kan<br />
akýtmamalarýný salýk veriyoruz…<br />
Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammed’in ümmeti sayanlar, Muhammed’in<br />
Ehlibeytine ve onlara gönülden baðlý olanlara saygý duymuyorlar,<br />
onlarý katletmekten geri durmuyorlar...<br />
Ehlibeyt’e yönelik ilk katliamý, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüdüðü<br />
yýl olan 632’de, Halife Ebubekir’in buyruðu ile Fedek Hurmalýðý’nýn<br />
elinden alýnmasýna direnen sevgili kýzý Fatima-i Zehra’yý zor kullanarak<br />
ölümüne neden olan Ömer gerçekleþtirdi. Ýkinci katliam, 661’de Halife<br />
Hz. Ali’yi zehirli hançerle þehit eden melun Mülcem ile gerçekleþtirildi.<br />
Üçüncü katliam, 670’de Hz. Hasan’ý, karýsý Cüde’ye zehirlettiren fitneci<br />
Muaviye tarafýndan ve dördüncü katliam ise halife makamýnda oturup<br />
Muhammedi Ýslam’ý Emevi Ýslam’a dönüþtüren melun Yezid’e biat<br />
etmediði için 10 Ekim 680 günü Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in 72 sahabesiyle<br />
beraber þehit edilmesiyle gerçekleþtirildi. Daha sonra Emevi<br />
hükümranlýðý ile Abbasiler döneminde On Ýki Ýmamlar’ýn hançerlenerek<br />
veya zehirlenerek katlediliþleri tarih sayfalarýnda yer aldý. Osmanlýlar<br />
döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaþiler, yine kendilerini<br />
Muhammed’in ümmeti sayanlar tarafýndan aþaðýlanarak türlü hakaretlere<br />
ve kýyýmlara uðradýlar…<br />
Bu acý kýyýmlar tarih sayfalarýnda kalmadý; günümüze dek uzandý ve<br />
9 Þubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aþure Günü’ndeki Yas-ý<br />
Matem törenine bomba ile saldýran Muhammet ümmeti Sünniler; Pakistan’da<br />
22, Afganistan’da ise 3 Þii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu<br />
Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak?!..<br />
Lütfi Kaleli, 12 Þubat 2006<br />
Tepkilere biz de katýlýyoruz.<br />
Ancak Muhammet ümmetinin<br />
söz ve davranýþlarýyla<br />
ölçülü olmalarýný,<br />
hiç kimsenin inancýna saldýrarak<br />
hakaret etmemelerini<br />
ve kan akýtmamalarýný<br />
salýk veriyoruz…<br />
Sünni Muhammet ümmeti olan saldýrganlar 2004<br />
ve 2005 yýllarýndaki Aþure Günü’nde de bombalý<br />
saldýrýda bulunarak Irak’ta ve Pakistan’da 300 dolayýndaki<br />
Þii Muhammet ümmetini katletmiþlerdi...<br />
Peki bu nasýl Muhammet ümmeti olmak ki,<br />
Hz. Muhammed’in en sevdiði ve abasý altýna alýp<br />
“Ýþte benim Ehlibeytim bunlardýr” dediði Hz. Fatima-i<br />
Zehra’yý, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ý, Hz. Hüseyin’i<br />
ilk aþamada katledip, daha sonra soyunu<br />
sürdüren On Ýki Ýmamlar ile onlarýn bendeleri olan<br />
Alevi-Bektaþi ve Þiileri, hem de en acýlý günlerinde<br />
yas tutarken katlediyorlar?..<br />
Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Baþkaný Bülent<br />
Arýnç ise, yaptýðý açýklamada yas-ý matemde olan Alevi-Bektaþi ve<br />
Þiilerin “10 Muharrem Aþure Günü”nü kutlayýverdi!<br />
Bunlarýn geldikleri yere bakarsak, Peygamber’in sevgili torunu Hz.<br />
Hüseyin ne zaman, nerede ve kim tarafýndan, niçin þehit edildiðini, Muharrem<br />
Orucu’nun ne amaçla tutulduðunu, Aþure Günü’nün neyi ifade<br />
ettiðini bilmemelerine þaþmamak gerek.<br />
Bunlar, þeriatýn “kanlý mý kansýz mý?” geleceðinin hesabýný yapan<br />
siyasi babalarý Necmettin Erbakan okulunda yetiþtiler. Refah Partisi ile<br />
iktidara geldiler. Adalet Bakanlýðý koltuðuna oturan Þevket Kazan, 12<br />
Þubat 1997 günü yaptýðý konuþmasýnda Alevilere “Mum Söndü” hakaretinde<br />
bulundu. Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptýðý<br />
konuþmada Alevilere “Sapýk” demekten kendini alamadý. 1994 yýlýnda<br />
Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’na seçilen ve Karacaahmet<br />
Cemevi inþaatýný dozerlerle yýktýran Recep Tayyip Erdoðan, 2003’de<br />
Baþbakan olunca, devlette kadrolaþma politikasýyla Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na<br />
getirdiði Ali Bardakoðlu, “Cemevleri ibadet yeri deðildir”<br />
dedi. Yardýmcýsý Tayyar Taþ ise “Cemevleri Cümbüþ Yeridir” demek suretiyle<br />
Alevi.-Bektaþilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendisinde<br />
buldu…<br />
Bunlarýn Muhammet ümmetinden olmalarý sahtedir. Gerçekten Muhammet<br />
ümmeti olanlar, Muhammed’in sevgili Ehlibeytine saygýlý olurlar,<br />
canlarýna kastetmezler ve onlarýn yolunu sürdüren Alevi-Bektaþilere<br />
kin kusmaz hakaret etmezler.<br />
Ocak 2006<br />
9
SERÇESME<br />
¸<br />
SERÇEÞME’NÝN BÝR ABDALI<br />
Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüz Yumaya Geldik.<br />
Mehmet Turan<br />
Yürekler birlikte çarpar; çocuklukla gençlikle ve yaþanýlan<br />
zamanla. Hepsi iç içedir, birbirinin ardasý olmasýnýn yaný<br />
sýra, deðiþik evrelerdir ve bir harmandýr yaþam. Elimizde<br />
oynadýðýmýz parmak geçirme ipinden tutunda, kendi yaptýðýmýz<br />
oyuncaklar ve yarattýðýmýz oyunlara deðin. Eskilerden<br />
ne oyuncak kaldý ne de oyun. Çaput toplar, telden yapýlan çemberler,<br />
arabalar ve neler, neler. Ne kadar basit de olsa kendi üretimlerimiz, bizden<br />
önceki çocuk arkadaþlarýmýzýn ürettikleri yarattýklarý ve bizlere<br />
armaðan, emanet býraktýklarý. Ki, onlar babalarýmýz dedelerimiz dedelerimizin<br />
dedeleri. Analarýmýz nenelerimiz ve onlarýn analarý neneleridir.<br />
Þimdiki zamana bakýyoruz, zamaneye; hazýr oyuncaklar hazýr oyunlar.<br />
Bilgi çaðý tamam da getirisi ne ola ki. Üretimden yoksun bir dönem,<br />
kendisi olmaktan uzak, yapýlmýþ ve oluþturulmuþlarýn rayýnda gidilen bir<br />
yol ve de yozlaþmalar, bana mý öyle geliyor yoksa bilmem amma, yüreðimdekileri<br />
paylaþmaya çalýþýyorum sizlerle.<br />
Yol düzenimizdeki gidiþ de ayný akýþ içerisinde. Yolumuz Alevilik-<br />
Bektaþilik de ayný biçime dönüþtü neredeyse. Yaratýmlar, özden gelenler,<br />
yürekteki ve gönüldekinden süzülenler ve süregelmiþ, sürgidenler de<br />
öyle bir yozlaþma içerisinde sanýyorum.<br />
Dedelerimiz, babalarýmýz, taliplerimiz, canlarýmýz kendi yol özleri<br />
olan düstur ve geleneklerini yürütmekten uzaklaþmýþlar sanki. Birilerinin<br />
kendilerine vurguladýðý, kurguladýðý Alevi Bektaþi gelenek ve düsturlarýný<br />
uygulamanýn doðru olduðunu düþünmekte, bunlara yönelip, bunlarý<br />
doðru görmekte ve bunun hazýrcýlýðýna konmakta. Sanki öðretiyi, pirden<br />
aldýðý sözlü anlatýyý olduðu gibi aktaran âþýklardan, ulu ozanlardan,<br />
atadan deðil de, dýþýmýzdan aktarýlan verilerden, pek çoðu yalan yanlýþ<br />
kaynaklardan öðrenme ve yürütme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor<br />
fakire. Çaðdaþ ve aydýn düþünürlerin anlatýlarýna, öðretilerine gereksinimimiz<br />
olduðu gerçeðini yadsýmamamýz, bunlarý göz önüne almamýz<br />
gerekliliði konumuzdan ayrý. Ancak bunlarýn doðru olduðunu hemen kabullenip<br />
geçmiþi göz ardý etme, sýrlamanýn ve sýrlanmanýn gerçeklerini<br />
öteleme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire.<br />
Yozlaþtýrma amaçlý, asimile amaçlý, yanlý ve yönlü, güya bilgi kaynaklarýndan<br />
söz ediyoruz burada. Ve yine ayný amaçlý, uygulamalarý kastediyoruz.<br />
Ve yine bu kaynaklardan yararlanmama; yolu, salt atadan<br />
gördüðüyle sürdürme amacý güttüðümüzü de sandýrmasýn sizlere.<br />
Ýnancýmýzýn özüyle-saptýrmalarý, âþýklarýn gerçek sözüyle-çarptýrmalarý<br />
henüz tam ayýrt edemeyiþimizin yürekteki sýzýsý bu.<br />
Hiyerarþik düzende de böyle olmuþ durum. Dedelik, babalýk, ocak ve<br />
talip iliþkisi. Pirimiz Hünkâr Bektaþ Veli’den gelen o güzelim düzenin ve<br />
zincirleme yapýnýn bozulduðu, Kalender Çelebi sonrasý dönem, bu<br />
bozukluk ve kopuklukla sürmüþ günümüze deðin. Her ne kadar bazý<br />
ocaklarýmýz bu zinciri bozmadan “El ele el Hakk’a” yollarýný yürütmeye<br />
çalýþmýþlarsa da, pek çok ocak ve bu ocaklarýn dedeleri, talipleri uzaklaþmýþlar<br />
Serçeþme’den. Kendi baþlarýna, ocak ateþi sürdürmüþler. “Benim<br />
babam senin babaný döver, benim dedem senin dedenden üstündür”<br />
çocukluðu ya da cahilliði sarmýþ Anadolu ocaklarýmýzý.<br />
Ama bilinesi gerçek, hepsinin Anadolu Aleviliði/Bektaþiliði önadý ile<br />
bir noktada ve bir ocakta birleþtiðidir ve canlarýmýz bunun farkýna varacaklardýr<br />
besbelli. Çünkü Anadolu Alevi/Bektaþiliði’nin bu güne aktarýlan<br />
düstur ve erkânýnýn ocaðý da, kökeni de Hünkâr Hacý Bektaþ Veli<br />
ocaðýdýr. Ve bu öðretinin Pir’i de o Hünkâr’ýn ta kendisidir. Felsefenin<br />
kökeni ise kadimdendir. Sonunda “Enel Hak” gerçeðini bulmuþ olan<br />
felsefe, Hak’tan beri vardýr. Çünkü kadimde Hak vardýr. Çünkü vardan<br />
varoluþ Hak’tandýr.<br />
Düstur ve Erkânýnýn Ocaðý<br />
Alevi/Bektaþi felsefe ve inancý; Ýmam Aliyel Murtaza’da, ona yüklediði<br />
yüceliði, “Aliliði”, cüretkârlýðý, akýl ve mantýðý, özüne aktarýr özümser.<br />
Ýmam Hüseyin de boyun eðmemeyi, (biat etmemeyi) günümüze taþýr.<br />
Selman da “Pak” týr. Mansur da “Hak”týr. Âlem de yerdir, göktür sonsuzcasýna.<br />
Ve çünkü Hünkâr bunu böyle söyler, kadimden aktarýlan sezgisel zincirin<br />
aktarýcýsýdýr çünkü. Öncesindeki pirlere, âþýklara, ozanlara kulak<br />
vermiþ, ve sonrasýndaki âþýklara ozanlara salýk göstermiþtir düþünce<br />
muhabbetinin deryasýný. Himmeti hazýr, keremi var ola.<br />
Bu anlayýþý paylaþmaya çalýþtýðýmýz ocak hizmetlileri ile uzun süre<br />
bir araya geldik, 2003 yýlýndan 2004 yýlýnýn Eylül ayýna kadar pek çok<br />
kez birlikte muhabbetleþtik söyleþtik ve toplantýlar yaptýk yöremizdeki<br />
dedelerle, rehberlerle, yol âþýklarýyla.<br />
Isparta yöresi canlarýmýz toplandýk pek çok kez, birlik amaçlý, dirlik<br />
amaçlý. Bu muhabbetlerden çýkan bir sonuç var idi. Bir olmak, bir noktada<br />
birleþmek! Sonuca baðladýk kendimizce bu iþi ve de “doðrusunu<br />
yaptýk diye düþünüyorum.” Hep birlikte Hünkâr ziyaretine karar verdik.<br />
2004 yýlý Ekim sonunda hep birlikte çýktýk ziyaret yoluna, Hünkâr diyarýna.<br />
Elbette bu ilk ziyaretimiz deðildi pirimize. Önceleri ferdi olarak çok<br />
kez yüz sürmüþtük o eþiðe. Ancak bu seferki farklýydý,<br />
Hep Birlikte Hünkâr Ziyaretine<br />
Hünkâr Hacý Bektaþ Veli evladý ve Postniþinimiz Veliyettin Ulusoy<br />
Efendi’ye önceden haber vermiþtik ziyaret isteðimizi ve buluþma randevusunu<br />
almýþtýk.<br />
Isparta Hacý Bektaþ Kültür Derneði’nden gece çýktýk yola. Sabahýna<br />
Hünkâr diyarýna ulaþtýk. Kýsa bir istirahattan sonra Veliyettin Efendimizle<br />
buluþtuk Hacýbektaþ’ýn giriþindeki evinde.<br />
Sabah kahvaltýsýnda söyleþtik, kendi düþüncelerimizi aktardýk kendisine<br />
ve akþamýna gönül kurbanýmýzla birlikte uzunca bir muhabbet dönemi<br />
ki, sabahýn beþine deðin. Misafirhanesinde hep birlikte serdiðimiz<br />
yataklarýmýzda dinledik yeri ve dinlendik. Ertesi gün beraber dolaþtýk<br />
Hünkârýmýzýn makamýný, Kýrklar Meydaný’ný, Âþýklar Yolu olarak yeni<br />
adlandýrýlmýþ Çilehane Tepesi’ni.<br />
Güzel olmuþ yeni yapýlandýrýlmasý oralarýn. Veysel ile Pir Sultan’la,<br />
Yunus’la, Mahzuni’yle ve Hünkârýmýzla sazlaþtýk söyleþtik. Deliktaþ’tan<br />
geçtik, rahatlattýk gönüllerimizi. Ayný gönül coþkusuyla Hünkâr’a gelen,<br />
dost ziyaretçilerle söyleþtik oralarda. Ve ayný haz ve özle ayrýldýk Hünkâr<br />
diyarýndan.<br />
Arabamýzdaki muhabbet gýrla, giderken de gelirken de. Kimler mi<br />
vardý arabamýzda? Isparta Gönen’den Yunus Emre Türbesi hizmetkârý,<br />
Mustafa Özgün Dede; Isparta Merkez Yakaören Köyü (önceki adý<br />
Ýlavus’tur) Aslanbaba Türbesi hizmetkârý Hüseyin Dönmez Dede;<br />
Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý hizmetkârý Niyazi Sefer Dede;<br />
Merkez Çünür Mahallesi’nden Ýbrahim Eser Dede; Gönen’den Mustafa<br />
Dedenin rehberi, yolun gönül caný Kamil öðretmen; gönlünü bizlere<br />
katýp, rahatsýzlýðý nedeniyle ziyaretimize katýlamayan Yakaören Köyü<br />
Ýsmail Baba Türbesi hizmetkârý, Turan Oduncu Dede’nin rehberi Zeynel<br />
can; Hacýbektaþ’ tan yöremize gelen Seyit Güvenç Dede’nin Gümüþgün<br />
köyümüzdeki rehberi Kadir Tekin can -ki kendisi gittiðimiz arabayý yola<br />
revan edendir- ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý hizmetkârý Mehmet<br />
Turan Dede (fakir) birlikteydik, yoldaydýk, muhabbet gýrla.<br />
Aksaray’da telefon ettik Fikret Otyam Usta’ya, yýllar önce babasý<br />
“Mülazým-ý sani Vasýf Bey” (ki Ýsmet Paþa sýtmaya tutulduðunda ona ilacýný<br />
yapandýr ve Paþa’nýn silah arkadaþýdýr.) nam-ý diðer Koca Vasýf tarafýndan<br />
çalýþtýrýlan eczanenin yerini sorduk kendisine. Hayat Eczanesi,<br />
ama yeri bilinmemekte tam olarak. O zamandan bu zamana çok deðiþmiþ<br />
Aksaray’ýn anatomisi de. Bulamadýk. Ama adlarýna ve aþklarýna birer<br />
dolu aldýk, kulaklarý tekrar tekrar çýnlatýldý Fikret Baba’nýn. Aþk olsun<br />
Fikret Otyam Baba. Koca Vasýf þad ola.<br />
Ve çok konuþmakta Niyazi Dedemiz. Aþkýndandýr, gönül coþkusundandýr.<br />
Niyazi Dede’nin çok konuþmasýndan -ki yüreðinden gelmektedirdolayý<br />
bir iddiaya girildi Niyazi Dede’yle Hüseyin Dede arasýnda. Niyazi<br />
Dede Konya’ya kadar konuþmadan gelirse bir dolu alacak Hüseyin<br />
Dede. Konuþmayý çok seven, þiirlerini bizlerle paylaþmanýn güzelliðinden<br />
kendini alamayan Niyazi Dede sustu ki ne susma. Kendisi için<br />
cehennem azabýyd, ama niyetliydi, konuþmayacaktý. Konuþmadý da Konya’ya<br />
kadar. Sorulara cevap bile vermedi, mimiklerinin dýþýnda. Sayesinde<br />
bir dolu kazanmýþ olduk Hüseyin Dede’den. Ve aldý Hüseyin Dede.<br />
Çok aradýk Konya’da dem satýcýsýný, Tebrizli Þems’i de ziyaret ettikten<br />
sonra bulduk. Ve paylaþtýk birer katre yol boyunca. Muhabbet gýrla.<br />
Mürþit Huzurunda Dâr’a Durduk<br />
Dönüþümüzün ardýndan birlik muhabbetlerimiz devam etti canlarýmýzla.<br />
Yöremize davetlemiþtik Veliyettin Efendi’yi. Bizleri ziyareti bir yýl sonraya<br />
denk geldi.<br />
Isparta S. D. Üniversitesi’nin düzenlemiþ olduðu Uluslararasý Bektaþilik<br />
ve Alevilik Sempozyumu’na davetli idi. Can dostum Dertli Divani<br />
ile birer gün arayla geldiler Isparta’ya. Ýlk günün akþamýnda Divani canla<br />
birlikte Baladýz’da oturduk, dostlarýmýza ve bizlere unutulmayan bir<br />
gece muhabbeti yaþattý sazýyla sözüyle Divani can. Ve ertesi günür ak-<br />
10 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
þam Veliyettin Efendi de geldiðinde beraber<br />
sürdürdük muhabbeti Gönen’de. Gece Divani<br />
gardaþý yolcu ettik Ankara’ya. Sempozyum<br />
bitiminde Veliyettin Efendi, iki gün daha konuðumuz<br />
oldu.<br />
Ve Gönen Cemevinde önceden hazýrlýðýný<br />
yaptýðýmýz cemimizi gerçekleþtirip, Pirim<br />
Hünkâr Bektaþ Veli adýna, Mürþidimiz Veliyettin<br />
Efendi huzurunda kendi ocaklarýmýzýn hizmetini<br />
yürütme desturunu alýp, birlikte görgüden<br />
geçtik. Özümüzü dâr’a diktik canlar huzurunda.<br />
Gönen Yunus Emre Ocaðý Dedesi Mustafa<br />
Özgün, Yakaören Aslanbaba Ocaðý Dedesi<br />
Hüseyin Dönmez, Yakaören Ýsmail Baba Ocaðý<br />
Dedesi (önceki ziyaretimize katýlamayan canýmýz)<br />
Turan Oduncu, Senirkent Kutup Ýbrahim<br />
Sultan Ocaðý Dedesi Niyazi Sefer ve Senirkent<br />
Þah Ahmet Sultan Ocaðý Dedesi, fakir Mehmet<br />
Turan. Gönül birliði ile gerçeðe, hüü!<br />
Cemimizin ertesi günü Veliyettin Ulusoy<br />
Efendi’yi, en kýsa zamanda yeniden muhabbetleþebilmek<br />
dileðiyle, bir dahaki görgü dönemimize<br />
deðin uðurladýk Ankara’ya.<br />
Bu gönül birliði ve görgü hizmetimizin<br />
hemen arkasýndan, yaralandý yüreðimiz.<br />
O güzelliðin üç ay sonrasýnda Hakk’a<br />
uðurladýk 79 yaþýnda Niyazi Sefer Dede’yi.<br />
Yaþýnýn ve yaþadýklarýnýn farkýnda olan,<br />
Alevi-Bektaþi yolaðýnýn gerçekçi felsefi yapýsýna<br />
vakýf, bilinçli bir can idi Niyazi Sefer<br />
Dede. Canlarla paylaþtýðý muhabbetlerini þiirlerine<br />
dökmüþtü. Ve kitabýna adýný veren þiirinde<br />
þöyle sesleniyordu Dedeoðlu:<br />
Ýnsan okunacak kitap,<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Bu söz cahillere hitap,<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Ýnsan ilmin deryasýdýr,<br />
Kâinatýn aynasýdýr,<br />
Dört kitabýn atasýdýr,<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Bu âlem insana yardýr,<br />
Ne ararsan insandadýr,<br />
Ýnsan baþtan baþa sýrdýr,<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Cehalet en büyük derttir,<br />
Gaye kendini bilmektir,<br />
Ýlim tükenmez servettir,<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Ýnsan Hak’ka giden kapý,<br />
Özünde ara bul Hakk’ý,<br />
Dedeoðlu sen de oku<br />
Oku okuyabilirsen.<br />
Gönül onunla daha çok muhabbet dönemi<br />
geçirmek, dem sürmek isterdi muhakkak, ama<br />
Hak’ka yürüdü Niyazi Dede; adý ve dizeleri<br />
kaldý yadigâr.<br />
Kitabýndan bir þiiri daha süslesin yazýmýzýn<br />
sonunu. Aþk ile Niyazi Dede, aþk ile canlar.<br />
Softa bizi halka kötü tanýtma,<br />
Ýnsanlýk yolunun türabýyýz biz.<br />
Batýl mezheplerle halký uyutma,<br />
Tanrý’nýn konuþan kitabýyýz biz.<br />
Dinin sýrlarýna dahi vakýfýz,<br />
Gerçek insanlýkta Ali þahýmýz,<br />
Batýl inanç ile yatýp kalkmayýz,<br />
Ýnsanlýk yolunun imamýyýz biz.<br />
Ýnsanlar duvara secde eder mi?<br />
Tavaf için boþ binaya gider mi?<br />
Dedeoðlu insan gönül yýkar mý?<br />
Hakk’ýn mukaddes bir binasýyýz biz.<br />
Ocak 2006<br />
Selmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor<br />
Ali Balkýz<br />
Hünkâr diyordu ki:<br />
“Ev içindeki düþmandan kork.”<br />
22 ÞUBAT 2006 günü ATV’de “Siyaset Meydaný” adlý tartýþma programýnýn konusu; “Aleviler ve<br />
Alevilik” idi. Programa davet edilenlerin kimler olduklarý, hangi duyarlýlýklarla seçildikleri ve neler<br />
konuþtuklarý elbette önemliydi. Zira bu program, 24 Eylüle 1994 tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn<br />
15 yýl sonraki tekrarýydý sanki. Alevilerin; sorunlarýnýn, taleplerinin ve özlemlerinin dillendirilmediði,<br />
daha çok kimin Müslüman olduðuna dair yarýþmanýn yaþandýðý bir program oldu bu da.<br />
15 yýl önceki Siyaset Meydaný’nýn konuklarýndan olan Ýstanbul Belediye Baþkaný, bugün Türkiye’nin<br />
Baþbakaný’dýr. O gün Karacaahmet Dergâhý’nýn duvarlarýna dozerlerle dayanýrken;<br />
“Burasý Hayvan Kesme Yeri” diyordu, bugün ise “Cümbüþevi” diyor. O gününün Ýzzettin Doðan’ý<br />
bugün biraz daha ilerlemiþ olmalý ki; Alevilik sýfatýnýn önüne “Ýslâm” sözcüðü ekledi. “Alevi<br />
Ýslâm” diyor. Neye dayanarak, hangi gerekçelerle, hangi tarihsel, sosyolojik, teolojik, felsefi olgularla<br />
olduðu meçhul... Daha doðrusu kendine göre.<br />
O gün Süleyman Ateþ vardý programda, bugün ise Lütfi Doðan. Gelecekte de Ali Bardakoðlu<br />
olacak. Zira Alevilik ve Aleviler hakkýnda hüküm yürütmek Diyanet Ýþleri Baþkanlarýmýzýn aslî (!)<br />
görevlerindendir. Gerçek amaçlarýnýn ne olduðu malûmdur. Lütfi Doðan hiç gizlemedi niyetini:<br />
“Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” dedi. Onun için olmalý;<br />
Hacýbektaþ Dergâhý’nýn kalbindeki Osmanlý Camisi az geliyor olmalý ki; Hacýbektaþ’ta yeni bir<br />
cami yaptýrmak için para topluyor millet. Kayseri’nin ve Ardahan’ýn Alevi yerleþim bölgelerine<br />
yeni yeni camiler inþa ediliyor. Alevi köylerine ses düzenekleriyle naklen ezan sesleri yayýnlanýyor.<br />
Hâl böyleyken; 22 Þubat tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn konuklarýndan biri olan Sn.<br />
Selmanpakoðlu (Belediye Baþkanýmýz) ne diyor? Üstelik Alevilik-Ýslâmiyet iliþkisi sorulmuþken.<br />
Þunlarý diyor:<br />
“Almanya-Türkiye Alevi Federasyonlarý ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Aleviliði kendilerinin<br />
temsil ettiklerini söylediler. Alevilik Ýslâm dýþýdýr dediler. Ben görüþmeler yaptým. Þakir<br />
Keçeli ve ADD ile açýklama yaptýk. Türkiye’nin bölünmez bütünlüðüne dikkat çektik. Basýnda<br />
yer aldý. Avrupa’da Heterodoksi dediler. Tüm bunlar ABD, Irak’ý iþgal ederken oldu. Aralýk<br />
2004’te AB, Aleviler azýnlýktýr dedi. Alevilik Ýslâm dýþýdýr diyenler demeliler ki; biz TC’ye<br />
baðlýyýz. Atatürk’le onun resimleriyle sorunumuz yoktur.”<br />
Selmanpakoðlu, kendisine öyle bir soru sorulmamýþken, tartýþmanýn bütünü içerisinde de bu<br />
konu hiç gündeme gelmemiþken; üstelik suçladýðý örgüt temsilcilerinden herhangi biri de stüdyoda<br />
deðilken; neden ýsrarla ýsýtýp ýsýtýp bu konuyu gündeme getirir? Ayrýca bilmez mi ki, adýný andýðý<br />
örgütlerin, Atatürk’le, onun ilkeleri ve devrimleriyle asla bir sorunlarý yoktur. Atatürk onlar için<br />
antiemperyalist Kurtuluþ Savaþýnýn bir numaralý önderidir. Hilafeti tarihin çöplüðüne atan kimsedir.<br />
“Kul” yerine “Yurttaþ” sýfatýný hâkim kýlandýr. Aleviliðin Ýslâm içi mi olduðu, olmadýðý mý ya<br />
da ne denli etkilendiði konusu ise akademik bir konudur. Bu tartýþmaya karþý çýkmak yerine özendirilmelidir.<br />
Durum bu iken; Sayýn Belediye Baþkanýmýz tüm Türkiye’ye seslenme olanaðý bulmuþken;<br />
konu da “Alevilik ve Aleviler” iken, ve de Hacýbektaþ ilçesinin onca sorunu varken, en önemlisi de;<br />
o suçladýðý örgütler; “Hacýbektaþ Dergâhý Hacýbektaþlýlara býrakýlmalýdýr.” diye kampanyalar düzenlerlerken;<br />
neden bunca sorunu (Diyanet Ýþerli Baþkanlýðý’nýn durumu, laiklik, zorunlu din dersleri,<br />
Alevi köylerine cami yapýlmasý, Hacýbektaþ’a yeni yeni camiler yapma giriþimleri, vb) gündeme<br />
getirmek yerine, Aleviler arasýndaki tartýþmalarý, “fýrsat bu fýrsat” deyip gündeme getirir?<br />
Sahi amacý nedir?<br />
Kime hizmet etmektedir?<br />
Kime?<br />
Hemen yanýnda oturan; “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak<br />
lazýmdýr.” diyen Lütfi Doðan’a dönüp: “Hocam, önerinizi saygýyla karþýlýyoruz. Çok teþekkür ederim.<br />
Üstü kalsýn. Ama bilin ki biz Aleviler var olduðumuzdan bu yana hiç camiye gitmedik, hiç Ramazan<br />
orucu tutmadýk, bizim cemevimiz var, cem yaparýz, Muharrem orucu tutarýz.” diyeceðine,<br />
bunun yerine Alevi örgütlerine saldýrýyor. Bunu nasýl açýklayabiliriz? Nasýl yorumlayabiliriz? Nasýl<br />
anlayabilir, kabullenebiliriz? Aslýnda Sn. Baþkaný þu iki yýllýk icraatlarýndan tanýyoruz. Bir üç yýl<br />
daha da tahammül edeceðiz. Tabii bu orada Fetullah Gülen’e, Mehmet Þevket Eygi’ye, Namýk<br />
Kemal Zeybek’e, Mehmet Aðar’a Dostluk ve Barýþ Ödülü vermezse!..<br />
“Sözüm meclisten dýþarý” Hünkâr diyordu ki; “Ev içindeki düþmandan kork.”<br />
Hep korkageldik.<br />
Korkmayý sürdürelim.<br />
Zira korkmayan önlem almaz. Dost kim, dost görünen kim ayýrt edemez.<br />
Bu vesileyle bir kez daha gördük ki; Siyaset Meydaný ayný Siyaset Meydaný, Ali Kýrca ayný Ali<br />
Kýrca...<br />
Tek yanlý, devlet (sistem) yanlýsý, resmi görüþ sahibi kiþilerin propaganda taarruzu, asimilasyon<br />
gayreti devam ediyor Siyaset Meydaný aracýlýðýyla.<br />
Konu buraya gelmiþken; henüz test yayýnlarý aþamasýnda olan Su, Düzgün ve (ve hatta) Cem<br />
TV’nin kýymetini bilelim. Bu kanallarda kimse bizleri birbirimizle kavga ettirmeyecek. Tuzak<br />
sorularla, söz kesmeler, azarlamaya varan tavýrlarla olumsuz resimler vermeye zorlamayacak.<br />
Bu kanallar henüz doðum aþamasýndayken bile holding medyasýnýn “Aleviler ve Alevilik”<br />
konusuna ilgi duymalarý bilelim ki yol kesme, izleyici çekme gayretlerinden baþka bir þey deðildir.<br />
11
Ýran islamiyeti kýlýç zoruyla kabul etmiþti. Ýslamiyet<br />
öncesi çeþitli inançlarýn ve kültürlerin<br />
harmanlandýðý tarihsel bir birikimin zenginliðine<br />
sahipti. Ýsa’dan önce yedinci ile onuncu<br />
yüzyýl arasýndaki bir dönemde doðmuþ olan<br />
Zerdüþtlük Ýran’da yaygýn bir kabul görmüþtü. Zerdüþt<br />
anlayýþýna göre, insanýn kutsal görevi dünya<br />
üzerinde toplumsal adaleti saðlamak yolunda çaba<br />
göstermesidir. Ýnsan iyi ile kötünün ezeli savaþýmý<br />
içerisinde hapsedilmiþtir. Yaþarken gösterdiði düþünce,<br />
söz ve davranýþýna göre, insan, cennetin ya da cehennemin sonsuzluðuna<br />
gidecektir.<br />
Ýran’da doðup geliþen bir baþka dinsel-siyasal hareket de Mazdakçýlýktýr.<br />
Ýsa’dan sonra 5. yüzyýlýn baþlarýnda Sasani soylularýna karþý<br />
Horasan’lý Mazdak’ýn liderliðinde bir isyanla baþlayýp, soylularýn mücevherlerini<br />
meydanlara yýðýp yakan bu hareket, kötülüklerin mal mülk,<br />
zenginlikten kaynaklandýðýný öne sürerek bir tür ilkel komünizmi savunmuþlar<br />
ve bu inançlarýný bir süre de hayata geçirmiþlerdir<br />
Gerek Zerdüþtlük, gerekse de Mazdakçýlýk, daha sonra Ýslam içerisinde<br />
geliþen bâtini tarikatlarýnýn felsefi içeriðine önemli katkýlar saðlamýþlardýr.<br />
Araplar Ýslamiyeti kýlýç zoruyla yayýyorlar ve çok kan döküyorlardý.<br />
Ýran’da çok kan dökülmekle de kalmadý, Ýran kentleri yaðmalandý,<br />
kütüphaneler ateþe verildi, sanat eserleri tahrip edildi. Ancak köklü ve<br />
zengin bir kültürü olan Ýran, Ýslamiyet üzerinde etkisini gösterdi.<br />
Ýranlýlar daha çok Ýslamiyet içindeki hâkim mezheplere karþý olan<br />
mezhep ve anlayýþlara yakýnlýk duyuyorlar ve bu tür mezhep ve anlayýþlarda<br />
kendi kültürel varlýklarýný koruyabiliyorlardý. Hüseyin evladýný<br />
Sasanilerin varisi sayýyorlar, Ehlibeyt’in hakkýný korumak için Araplara<br />
direniyorlardý. Ali’nin oðlu Hüseyin’in son Sasani hükümdarý Yezdi-curd’ün<br />
kýzýndan olan çocuklarýný Ýranlýlar, Abbasilere karþý harekete zorluyorlardý.<br />
Bunu bilen Abbasi halifesi Me’mun, Ali oðullarýndan Ali<br />
Rýza’yý kendinden sonra halife olmak üzere veliaht yapýp kýzýný da ona ,<br />
ama daha sonradan Ali Rýza’ya zehirli üzüm yedirerek öldürdü. 1<br />
Özellikle Ýran, Hint, Yunan, Yahudi ve Hýristiyanlýk fikir ve akýmlarýnýn<br />
karþýlýklý etkileþimleri, sonradan Ýslamiyet’in de gelmesiyle ulaþýlan<br />
yeni sentezler, bu bölgede tasavvuf düþüncelerinin doðmasýna ve<br />
kýsa zamanda yaygýnlaþmasýna neden oluyordu. Iran önce Yunan, daha<br />
sonra Roma ve Bizans’la, çok sýký siyasal, sosyal ve ticari iliþkiler içerisindedir.<br />
Yüz yýllar boyu süren bu iliþkiler karþýlýklý kültür etkileþimlerini<br />
de birlikte getirmiþtir. Köprülü bâtýni kültürünün bu sentezlerden doðduðunu<br />
yazmaktadýr. 2<br />
Bâtýnilik (Ýslam rasyonalizmi), varlýklarý zamanýn müspet bilimlerine<br />
uygun olarak yorumluyordu. Batini görüþüne göre her þeyi yöneten akýldýr.<br />
“Ýnsan-ý kâmil” denilen üstün bir akýl vardýr. Peygamber bir “insan-ý<br />
kâmildir”. Peygamberin mucizesi yoktur. Kuran Tanrý’nýn deðil, Peygamber’in<br />
sözleridir. Peygamber’in aklýnýn dýþa vurumudur. Peygamber,<br />
Cebrail dedikleri akýldan taþan bilgileri anlatým biçimine sokmuþtur.<br />
“Þüphesiz Kuran bir elçinin sözüdür” 3 ayeti de bunun kanýtýdýr. Peygamber<br />
halký yönetmek için akýldan taþan bu bilgileri zâhiri bir biçime<br />
sokmuþtur. Bâtinilikte dýþ görünüþ çirkindir. Ýslamýn dýþ görünüþü de<br />
çirkindir. Aslolan bâtýndýr, zâhir deðil.<br />
Bâtýnilik Arap istilasýna bir tepkidir ve o yüzden de Ýranlýlar ve Türkler<br />
arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Son derece gizli olarak çalýþtýklarý için,<br />
Batýniler kendi aralarýnda çok sýký kurallar ve denetim kurmuþlardýr. Ehli<br />
sünnete karþý olduklarý için hep yasaklanmýþ, kötülenmiþlerdir. Kimi<br />
koþullarda da bu baskýlardan kurtulmak için Ýslam akidelerine baðlý yeni<br />
sentezler oluþturmuþlardýr. 4<br />
Çoðunluðu Sünni olan Ýran’da, Þiiliði resmi din olarak kabul ettiren<br />
Þah Ýsmail, daha çok Türkmenler arasýnda etkiliydi. Kendisi de bir Türkmen<br />
olan Þah Ýsmail, Türkçe nefesleriyle Horasan’dan Anadolu’ya, oradan<br />
Balkanlara kadar, Türkmen boylarýný etkilemiþti. Bu gün de Alevi<br />
geleneðinin içinde Hatayi olarak bilinen Þah Ýsmail’in önemli bir yeri<br />
vardýr. Mistik kiþiliðiyle 12. Ýmam’ýn habercisi olarak kabul görüyordu.<br />
Ortodoks Þiiler onu Þii saymazlar. Çünkü onun bâtýnilik kültüründen<br />
kaynaklanan sufi yaklaþýmlarýnýn Arap kökenli ortodoks Þiilikle baðdaþýr<br />
yaný yoktu. Dönemin pek çok siyasal-toplumsal hareketle önderi<br />
gibi, Þah Ýsmail’in de Ehlibeyt kanýndan geldiði söylenir.<br />
Bugünkü Ýran Þiiliði Þah Ýsmail’in yeðeni Abbas (1588–1629) döneminde<br />
biçimlenmiþtir. Abbas, Safavilerin baþkentini Tebriz’den<br />
SERÇESME<br />
¸<br />
Humeyni Radikalizmi<br />
Bölüm – I<br />
Vahap Erdoðdu<br />
Lanet olsun bu dünyaya<br />
Lanet olsun þu zamana<br />
Lanet olsun bu yazgýya<br />
Þu yabanýl Araplar beni zorla<br />
Ýslam yapmak için geldiler.<br />
Firdevsi, Þahname<br />
Isfahan’a taþýdýktan sonra, Türkmen etkisi azalýrken,<br />
Arap kökenli Þii mollalarýn yönetimde etkisi artmaya<br />
baþladý. Mollalar kadýlýk yapýyor, evlilik-boþanma<br />
iþlerine bakýyorlar, halka dini inançlarýnda önderlik<br />
ediyorlardý. Mollalar yönetimde etkileri olan, mülk<br />
sahibi, bir tür ruhban sýnýfýný oluþturuyorlardý.<br />
Abbas güçlü bir merkezi hükümet kurdu. Tahtýnýn<br />
geleceðini güvenceye almak için, büyük oðlunu öldürdü,<br />
ikinci oðlunun gözlerini oydu.<br />
Abbas’ýn torununun torunu, Þah Sultan Hüseyin,<br />
mollalarýn desteði ile tahta oturdu. Ama gene mollalarýn desteðindeki<br />
isyanla devrildi. Bu kargaþadan yararlanan Sünni Afganlar Ýsfahan’ý ele<br />
geçirip kenti yaðmaladýlar, Þah Sultan Hüseyin’i yakalayarak öldürdüler.<br />
Safavi hanedanlýðý böylece son bulmuþtu (1722). Anarþi ve kargaþa içindeki<br />
Ýran’da mollalar da etkisizleþmiþti. Ancak yüzyýlýn sonuna doðru<br />
yeniden güç kazanmaya baþladýlar. On dokuzuncu yüzyýlda güçleri yeniden<br />
þahlarý devirecek düzeye ulaþmýþtý.<br />
Kýrk sekiz yýllýk yöntemi sýrasýnda Ýngiliz þirketlerine, Yahudi bankerlere<br />
ülke kaynaklarýný rehin veren Nasýr Aldin, tütün tekelini Ýngilizlere<br />
verince, Molla Hasan Þirazi’nin boykot çaðrýsýna, Hýristiyan ve<br />
Yahudiler de dâhil, bütün Ýran halkýnýn yanýnda, Þah’ýn eþleri de uymuþ,<br />
tekel sözleþmesi iptal edilmiþtir (1891). 1906’da kabul edilen Anayasa<br />
ve ilk parlamento yine bu mollalarýn desteði alýnarak gerçekleþtirilmiþtir.<br />
1798’de Napolyon Mýsýr’ý iþgal ederken Ýngiltere’nin Hindistan sömürgesine<br />
göz koymuþtu. Bu nedenle de Ýran onun için önemli idi. Rus<br />
Çarý ile de anlaþarak, Çardan destek sözü almýþtý. Ancak, Ýngiltere, özellikle<br />
Ýran Körfezini çök önceden güvence altýna almýþtý. Ama Napolyon’un<br />
bu manevralarýna karþý Ýran ile yeni bir anlaþma imzalamayý da<br />
ihmal etmedi (1801). Ýran’ýn Ýngiltere’den yana tavýr almasý karþýlýðý,<br />
Ýngiltere Ýran’a askeri ve teknik yardým yapacaktý.<br />
Bu arada misyonerler de Ýran’da boþ durmuyorlardý. 1811’de Doðu<br />
Hindistan Þirketi’ne baðlý kilise temsilcisi Henry Martyn önderliðinde<br />
bir grup Þiraz’da ilk misyonerlik üssünü kurmuþ ve Ýncil’in Acemce’ye<br />
çevrilmesine baþlamýþlardý. ABD misyonerlerinin de bu bölgeye ilgisi<br />
ayný döneme rastlar. Ýlk ABD misyonerlerinin Ýran’a geliþ tarihi 1834’tür.<br />
Amerikalý misyonerler 1871’de okul ve hastane açmaya baþladýlar. Anadolu,<br />
Ýran, Suriye ve Filistin’de faaliyete geçen misyoner okullarý, önce<br />
Müslüman olmayanlarý (Ermeni, Rum, Yahudi, vb) eðitiyorlardý, daha<br />
sonra Müslüman çocuklara da bu okullarýn kapýsý aralandý.<br />
On dokuzuncu yüzyýlýn baþýndan beri Ýran Rusya ve Ýngiltere arasýnda<br />
çýkar alaný olarak paylaþýlmýþ, kapitülasyon haklarý saðlamýþlardý. Bu<br />
ayrýcalýklar sonucu, Avrupa mallarý Ýran pazarýný istila etmiþti. Ýran yerli<br />
sanayi yok edildi. Ýran’dan Avrupa’ya afyon, pamuk ve halý ihraç edilebiliyordu.<br />
l850’lerin sonlarýna doðru, Hindistan ile Ýngiltere arasýndaki<br />
iletiþimi kolaylaþtýrmak için Ýngilizler Ýran telgraf tekelini ele geçirdiler.<br />
1847’de Ýngiliz Baron Julius de Reuter, demiryolu, tramvay, maden iþletmesi,<br />
bütün sulama iþleri, ulusal bir banka ve öteki sanayi iþletme haklarýný<br />
almýþtý. Þah’ýn eþinin baþýný çektiði ulema buna karþý direndi, bu<br />
ayrýcalýklarý veren Baþbakan Mirza Han istifa etmek zorunda kaldý. Ama<br />
bu tür direniþler kalýcý sonuçlar veremiyordu. Yüzyýlýn sonuna doðru<br />
Ýran ekonomisini tümüyle denetim altýna alan Ýngiltere ve Rusya, politik<br />
geliþmeleri de tümüyle belirler hale gelmiþti.<br />
1908’de Ýran’da petrol bulundu. 1909 yýlýnda Anglo-Iranian Petroleum<br />
Company (Ýngiliz-Ýran Petrol Þirketi) kuruldu. Petrol Ýngilizlerin<br />
eline geçmiþti. Ýngiltere’ye karþýtý gösteriler<br />
düzenledi. Ýngiltere’ye karþý<br />
Amerika’dan ve Rusya’dan yardým istendi.<br />
Rusya devrim öncesi kargaþasýný<br />
yaþýyordu, Amerika ise, bölge politikasýný<br />
Ýngiltere politikalarýnýn yedeðinde<br />
geliþtiriyordu.<br />
Ýran toplumunda mollalarla esnaf ve<br />
sanatkârlar iç içe yaþýyordu. Akrabalýk<br />
iliþkilerinin yanýnda, ekonomik ve<br />
toplumsal iliþkiler de bu kesimleri birbirlerine<br />
yaklaþtýran nedenlerdi. Çarþýcýlar<br />
(bazarî) adý verilen bu kesimler,<br />
Ýran’ýn politik yapýsýnda da önemli rol<br />
oynamýþlardýr. Ýran’ýn Anayasasý ve<br />
parlamenter sisteme geçiþi bu grubun<br />
12 Sayý 18<br />
Musaddik, hapiste torunuyla
SERÇESME ¸<br />
liberallerle birlikte harekete geçmesiyle gerçekleþmiþti. Musaddýk’ýn<br />
Ulusal Cephesi de laikler, liberaller, komünistler ve çarþýcýlarýn birlikte<br />
oluþturduklarý bir hareket olacaktý.<br />
1921’e doðru Ýran tam bir kargaþa içerisindeydi. Ýngilizler Bolþevik<br />
devriminin Ýran’a uzanacaðý korkusuyla, Kazak askerleri komutaný A-<br />
lbay Rýza’yý Tahran’a yönelttiler. Tahran’da hükümeti düþüren Rýza, yeni<br />
oluþturulan ordunun komutaný oldu. Baþkaldýran Kürt ve Arap aþiretlerini<br />
ezdi. Kýsa sürede baþbakanlýða yükselen Rýza, 1925’in sonunda parlamento<br />
Türk kökenli Kaçar Hanedanlýðý’na son verince, Þah unvanýný<br />
aldý. Rýza’nýn Þahlýðýna kadar uzanan yolun açýlmasýnda da mollalarýn<br />
etkili olduklarýný belirtelim. Ülkenin iki büyük dini lideri Rýza’ya itaat<br />
etmenin “dinsel görev” olduðu fetvasýný vermiþlerdi.<br />
Oysa Rýza Þah’ýn kafasýnda çok baþka þeyler vardý. Kapý komþusu<br />
Türkiye’nin yeni atýlýmlarýný hayranlýkla izliyordu. Ýki ülkenin karþýlaþtýklarý<br />
sorunlarda da benzerlikler vardý. Rýza Þah da ülkeyi kargaþadan<br />
kurtarmýþtý. O da monarþiyi yýkarak parlamenter demokrasi sistemini<br />
gerçekleþtirmek istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, yabancýlarýn etkisinden<br />
kurtulmuþ, baðýmsýz bir ülke, Arap kültüründen arýnmýþ kendi kültürünü<br />
yaþayan, geliþtiren bir ülke olmak istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, Batýlý<br />
bir topluma dönüþünce, yaþamakta olduðu bütün sorunlardan kurtulabileceðine<br />
inanýyordu.<br />
Rýza Þah önce güçlü bir ordu kurdu. Ardýndan hukuk sistemini deðiþtirerek<br />
mollalarýn kadýlýk olanaðýný ortadan kaldýrdý. Avrupa hukuk sisteminin<br />
kabulü ile mollalar yalnýzca evlenme ve boþanma iþleri, vb gibi iþlerle<br />
yetkili olacaklardý. Böylece mollalarýn çok önemli bir ekmek kapýsý<br />
kapatýlmýþ oluyordu. Kadýnlarý erkeklerle eþit kýlan yasalar, Müslüman<br />
olmayanlarý Müslümanlarla eþit sayan yasalar, zorunlu soyadý yasasý<br />
(kendisi Pehlevi soyadýný aldý), dini vakýflarýn denetimi, gelirlerinin devlete<br />
bildirilmesi zorunluluðu, ruhban sýnýfýnýn önemli gelir kapýlarýný<br />
kapamýþ oluyordu. Bu durum, yoksulluðun aðýr bastýðý mollalardan oluþan<br />
bir iþsizler ordusu yaratmýþtý.<br />
1935 yýlýnda Avrupalýlar gibi giyinme zorunluluðu, mollalarýn sarýklý<br />
cübbeli dýþarýda dolaþmalarýnýn yasaklanmasý, Kâbe’ye hac ziyaretinin<br />
yasaklanmasý, ardýndan da kadýnlarýn çarþafla sokaða çýkma yasaðý, mollalarý<br />
sokaða dökmek için yeterli neden olmuþtu. Rýza Þah, bu direniþleri<br />
zor kullanarak bastýrýyordu.<br />
Rýza Þah daðýlýp parçalanmakta olan Ýran’ý bir ulus devlet haline<br />
getirmek için büyük çabalar gösteriyordu. Çay ve þekere tekel koydu.<br />
Sanayileþme çalýþmalarý baþlattý, demiryolu aðýný geliþtirdi, saðlýk ve<br />
eðitimde önemli reformlar gerçekleþtirdi. O zamana dek ilköðretim din<br />
adamlarýnýn elinde idi ve ilköðretime Kuran öðretimi ile baþlanýyordu.<br />
Ülkedeki tüm yabacý okullarý devletleþtirdi. Kadýn ve erkeklerin eþit koþullarda<br />
ve birlikte eðitim gördüðü ilk üniversiteyi açmýþ, eðitim için<br />
yurtdýþýna öðrenciler göndermiþti. Ýlköðretimin zorunlu hale getirilmesi,<br />
kýz ve erkek çocuklarýn ayný sýnýfta birlikte eðitim görmeleri, yine Rýza<br />
Þah tarafýndan gerçekleþtirilmiþti. 1930’larýn sonuna doðru kentlerin<br />
çoðu elektriðe kavuþmuþtu.<br />
Ancak okuma ve yazmayý bir Kazak subayý iken, kendi kendine<br />
öðrenmiþ olan Rýza Þah’ýn uygulamaya koyduðu ulusalcý politikalar,<br />
Ýngiltere gibi, Ýran’da büyük çýkar aðlarýný kurmuþ olan ülkeleri rahatsýz<br />
ediyordu. Ýngiltere’nin baskýsýna karþý ABD’nin desteðini saðlamak için,<br />
ABD petrol þirketi Standard Oil’e imtiyazlar vermesi de Rýza Þah’ý kurtarmaya<br />
yetmedi. Almanya’dan destek saðlama arayýþýna girdi, baþarýlý<br />
olamadý. Sonunda, Alman yandaþlýðý gerekçe gösterilerek, Ýngiltere tarafýndan<br />
tahttan indirildi ve Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi. Yerine<br />
oðlu Rýza oturtuldu.<br />
Yeni Þah Ýngilizlerin her dediðini yapan bir kukla olmaktan öte gidemiyordu.<br />
Ýran halký açlýk ve yoksulluk içinde yaþarken, dünyanýn en<br />
kârlý þirketi olarak Ýran’ýn petrolünü dünya pazarýna süren Anglo-Iranian<br />
Petrol Þirketi imtiyaz alanlarýný daha da geniþletmek için hükümetleri<br />
deðiþtiriyor, parlamentoyu isteði doðrultusunda yapýlandýrabiliyordu.<br />
Ýranlý yetkililer petrol rafinelerine giremiyor, hesaplarýný, defterlerini<br />
denetleyemiyor, petrol alanlarýnýn yakýnýna bile yaklaþtýrýlmýyorlardý.<br />
1945’de Azerilerin bir bölümü baþkaldýrarak Sovyet sistemine geçmeleri,<br />
1946’da Kürtlerin devlet kurma giriþimleri, Ýran’da ulusalcý<br />
duygularý kabartmýþ, Ýngiliz-Amerikan kuklasý konumundaki Þah’a karþý<br />
tepkileri artýrmýþtý. Musaddýk’ýn önderliðinde ulusalcý güçlerin artan etkinlikleri<br />
karþýsýnda Ýngilizler, fazla direnememiþlerdi.<br />
Ýran ulusalcýlarý Ulusal Cephe adý altýnda Musaddýk önderliðinde<br />
iktidara geçince petrolü millileþtirmiþti. Bu olay, yalnýzca Orta Doðuda<br />
deðil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin de ilk adýmý oluyordu.<br />
Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve suikastlar<br />
zincirinin ilk halkasý, Musaddýk’ýn traji-komik bir darbeyle iktidardan<br />
uzaklaþtýrýlmasý ile baþlayacaktý. Olayýn bir baþka yaný da, Humeyni<br />
iktidarýnýn ilk tohumlarýnýn bu dönemde atýlmýþ olmasýydý.<br />
Bundan sonrasýný CIA belgelerine dayanarak hazýrlanmýþ ABD kaynaklý<br />
kitaplardan özetleyerek verelim:<br />
Ocak 2006<br />
15 Aðustos 1953 gece yarýsý. Saray<br />
Muhafýz Alayý Komutaný Nimetullah<br />
Nasiri cebine koyduðu Þah’ýn Musaddýk’ý<br />
azleden mektupla birlikte birkaç<br />
askeri kamyon dolusu askerle Genelkurmay<br />
Baþkaný Taki Riyahi’nin oturduðu<br />
evin kapsýný çaldý. Evde hiç kimse<br />
yoktu. Albay cipine bindi, Musaddýk’ýn<br />
evine yöneldi. Demokratik yoldan<br />
iktidara gelmiþ olan Baþbakana<br />
Þah’ýn azil emrini teblið edecek, eðer<br />
uymaz ise, onu tutuklayacaktý.<br />
Albay Nimetullah bunlarý kendi baþýna<br />
kotaracak yetenekte birisi deðildi.<br />
Bu plan CIA ve Ýngiliz Gizli Servisinin<br />
aylarca önceden baþlayan çalýþmalarýnýn<br />
uygulamaya konulmasýydý. Darbe ABD Baþkaný Eisenhower ve<br />
Ýngiltere Baþbakaný Churchill’in ortak emirleriyle planlanmýþtý.<br />
Geçtiðimiz yüzyýlýn baþýndan beri Ýngiliz Ýran Petrol Þirketi (AIOC)<br />
Ýran petrolünün üretimi ve pazarlamasý konusunda tekel kurmuþ bulunuyordu.<br />
Ýngiltere’nin dünyadaki bu en karlý þirketi Musaddýk tarafýndan<br />
ulusallaþtýrýldý. Hemen ardýndan Ýran Körfezinde Ramadan’daki ayný þirketin<br />
dev petrol rafinerisini de kontrol altýna aldý. Ýngilizler çýlgýna döndüler.<br />
Önce Uluslararasý Mahkeme’den ve Birleþmiþ Milletler’den Musaddýk’ýn<br />
cezalandýrýlmasýný istediler. Ardýndan donanmayý Ýran Körfezi’ne<br />
gönderdiler, daha sonra da Ýran ekonomisini felce uðratacak ambargo<br />
uyguladýlar.<br />
Halkýnýn gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddýk inatla direndi.<br />
Ýngiltere Ýran’ý iþgal etmek istedi, ABD Baþkaný Truman’dan destek alamayýnca<br />
bu planýndan vazgeçmek zorunda kaldýlar. Ýki seçenek kalmýþtý,<br />
ya Musaddýk’ý kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýracaklardý.<br />
Ýngiliz ajanlarý darbe için harekete geçti. Bunu öðrenen Musaddýk<br />
Ýran’daki Ýngiliz Büyük Elçiliði’ni kapattý. Bütün Ýngilizler Ekim<br />
1952’de sýnýr dýþý edildi. Yeniden Truman’a baþvuran Ýngilizler darbeyi<br />
CIA ile birlikte gerçekleþtirmek istediler, ancak Baþkandan yine destek<br />
görmediler.<br />
Kasým 1952’de Eisenhower baþkan seçilince iþler deðiþti. Seçim<br />
kampanyasý sýrasýnda Ýngiliz Gizli Servisi’nin yöneticilerinden Christopher<br />
Montague Woodhouse, CIA ve Dýþiþleri ile görüþmek üzere ABD’ye<br />
gitti. Oradaki görüþmelerinde gerçek gerekçelerini gizleyerek, Ýran’ýn<br />
komünist rejime kaydýðýna muhataplarýný inandýrmaya çalýþtý. Woodhouse<br />
beklediðinden de yüksek bir baþarý saðlamýþtý. Yeni yönetimin<br />
Dýþiþleri ve CIA’nin baþýna geçecek olan Dulles kardeþler bu söylenenlere<br />
inanmaya hazýrdýlar. Onlara göre ABD saflarýnda kararlýlýkla saf tutmayanlar<br />
düþman saflarýnda yer almýþ sayýlýrdý. Geniþ petrol rezervleri,<br />
Sovyetlerle olan uzun sýnýrlarý, güçlü bir komünist partisi ve ulusalcý bir<br />
baþbakanýyla Ýran, kýsa sürede komünizmin kucaðýna düþebilirdi.<br />
Ocak 1953’te Eisenhower Beyaz Saray’da göreve baþlayýnca, Dulles<br />
kardeþler ilk iþ olarak Musaddýk’ýn devrilmesini gündemlerine aldýlar.<br />
Bu hükümet darbesi konusunda CIA için de bir ilk olacaktý. Operasyonu<br />
gerçekleþtirmek üzere, Orta Doðu konusunda oldukça deneyimli CIA’nýn<br />
Asya ve Orta Doðu bölümü Þefi, Baþkan Theodore Roosevelt’in torunu<br />
36 yaþýndaki Kermit Roosevelt görevlendirildi.<br />
Temmuzda Beyrut’a uçan Roosevelt, oradan araba ile Suriye ve Irak<br />
çöllerini aþarak Ýran sýnýrýnda içeri girdi. Ajanlarý tarafýndan kiralana<br />
Tahran’daki bir villada iki hafta sýký bir çalýþma yaptý. Ýngilizlerin daha<br />
önceki çalýþmalarý sonucu basýndan, subaylardan, politikacýlardan, yeraltý<br />
dünyasýndan ve mollalardan oluþan bir þebekeyi hazýr bulmuþtu. CIA<br />
bunlara aylýk maaþ ödüyor, karþýlýk olarak da hemen her gün Musaddýk’ý<br />
suçlayan yalan haber üretiyorlardý. Þah’ýn Musaddýk’ý azlettiði, yerine<br />
Emekli General Fazullah Zahýdi’yi atadýðý haberlerini yaydýlar. CIA<br />
Zahidi’ye 100 bin dolardan fazla para vermiþti. Sokak serserilerine ellerine<br />
tutuþturulan Þah fotoðraflarýyla Musaddýk’a karþý, Þah lehine sokak<br />
gösterileri düzenletildi. Basýndaki Musaddýk karþýtý yazýlar artmaya<br />
baþladý. Yazýlarda Musaddýk’ýn yalýzca komünist eðilimde olmadýðýný,<br />
tahta göz diktiði, Ýsrail’in desteðinde ve hatta Ýngilizlerin adamý olduðu<br />
yolunda doðrudan CIA tarafýndan hazýrlanan haberler iþleniyordu. Bu<br />
haberlerin imalatçýsý Richard Cottam o günleri anlatýrken Tahran’daki<br />
gazetelerin beþte dördünün kontrolleri altýnda olduðu ve yazdýðý her<br />
yazýnýn hemen ertesi günü Ýran gazetelerinde yayýmlandýðýný belirterek,<br />
hedeflerinin Musaddýk’ý “komünist iþbirlikçisi bir fanatik” olarak tanýtmak<br />
olduðunu söylemektedir. 5<br />
Bütün bu kirli iþleri yürütürken Roosevelt’in önünde temizlemesi gereken<br />
bir pürüz daha vardý. Kiþiliksiz, pýsýrýk Þah’ýn elinden Musaddýk’ý<br />
(Devamý 14. Sayfada)<br />
13<br />
Nasýri, Þah’ýn Musaddiki azleden fermanýyla
SERÇESME<br />
¸<br />
(Baþtarafý 13. Sayfada)<br />
azlettiði ve yerine General Zahidi’yi atadýðýna iliþkin bir kaðýdýn altýna<br />
imza atmak. Ama Þah, halkýn bir kahraman olarak kabul ettiði Musaddýk’tan<br />
çekindiði için imzalayamýyordu. Þah’ý etkileyecek kiþileri devreye<br />
sokmak gerekiyordu. Bu kiþilerin baþýnda Þah’ýn ikizi Prenses Eþref<br />
geliyordu.<br />
Musaddik (saðda) Amerikan ve Ýngiliz Büyükelçileriyle<br />
Uyuþturucu dâhil her türlü kirli iliþkileri nedeni ile Ýran’da barýnamayýp<br />
yurtdýþýnda yaþayan Prenses’e ulaþmak zor olmadý. Paris kumarhanelerinin<br />
ve gece kulüplerinin bu seçkin müþterisi, CIA’nin Ýran’daki<br />
seçkin adamlarýndan Esadullah Raþidiyan tarafýndan telefonla arandýðýnýn<br />
ertesi günü Amerikan ve Ýngiliz ajanlarýndan oluþan bir heyet tarafýndan<br />
ziyaret edildi. Heyetin baþýndaki Ýngiliz ajan Norman Darbyshire bir<br />
mink kürk manto ile hatýrý sayýlýr miktardaki para paketini yanýna almayý<br />
ihmal etmedi. Hediyeleri görünce, Darbyshire’ýn deyimiyle “gözleri parlayan”<br />
Prenses Tahran’a uçmayý kabul etti. Prenses evlilik adý Madam<br />
Þefik olarak bir pürüz çýkmadan Tahran’a indi. Baþýnda Þah onu kabul<br />
etmedi, ama saraydaki ajanlarýnýn çabalarý ile görüþme 29 Temmuz gecesi<br />
yapýldý. Ama Þah’ý ikna edemedi. Bu haber duyulunca þiddetli protestolar<br />
oldu ve Prenses arkasýna bakmadan, aceleyle Avrupa’ya döndü.<br />
Roosevelt General H. Norman Schwarzkopf’a yöneldi (Birinci Körfez<br />
Savaþýnda, Çöl Fýrtýnasý Harekâtýnda da bu adý sýk sýk duyacaktýk).<br />
General 40’lý yýllarda Ýran’da seçkin bir alayýn komutanlýðýný yapmýþ,<br />
Þah’a yakýn bir gizli servis kurarak elemanlarýný yetiþtirmiþ ve Þah’ýn<br />
saygý duyduðu biriydi. CIA generale “örtülü bir görev” verdi. General<br />
Lübnan, Pakistan ve Mýsýr’a görüþmeler yapmak için ziyaretler yapacaktý.<br />
Geçerken de Ýran’a uðramýþ olacaktý. Ýran’a bir kaç çanta dolusu milyonlarca<br />
dolarla gelmiþti. Roosevelt’le görüþtükten sonra, operasyonun<br />
elebaþlarýyla bir araya geldi, dolarlarý bunlara daðýttý. Þah’ý aradý ve<br />
1 Aðustos günü sarayýn büyük bir salonunda baþ baþa görüþtüler. Þah<br />
hâlâ korkuyordu. Ama yumuþama yoluna girmiþti. Roosevelt’in kendisinin<br />
görüþmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeliydi. Ýran’da olduðu, hele de<br />
Þah’la iliþkide olduðu duyulacak olursa, her þey altüst olurdu. Ama<br />
baþka seçenek de yoktu.<br />
2 Aðustos günü en yakýn adamý Esadullah Raþidiyan’ý saraya gönderdi.<br />
Raþidiyan kardeþler Ýngiliz Ýstihbarat örgütünün Ýran’daki kilit adamlarýydý<br />
ve bu üç kardeþe her ay 10 bin Sterlin para ödüyorlardý. 6 Mesaj<br />
kýsaydý. ABD ve Ýngiltere darbe hazýrlýyorlardý, engel olunmamalýydý.<br />
Þah’a baþýný endiþeyle sallamak düþtü.<br />
Roosevelt, Rosenkrantz kod adýndaki adamý ile “bir Amerikan yetkilisinin<br />
Eisenhower ve Churchill adýna gizli bir görüþme” yapma isteðini<br />
Þah’a iletti. O gece yarýsý bir araba Roosevelt’in kaldýðý villaya gönderildi.<br />
Tebdili kýyafet içindeki Roosevelt arabaya bindi battaniyeyi üzerine<br />
çekerek yere uzandý. Sarayýn giriþ merdivenlerinde Þah konuðunu bekliyordu.<br />
Arabanýn kapýsýný açan Þah karþýsýnda daha önceleri baþka kimlikle<br />
tanýdýðý Roosevelt’i buldu. Roosevelt, Ýran’da Amerikan ve Ýngiliz<br />
gizli servisleri adýna bulunduðunu, bunun kanýtýný da Þah isterse,<br />
BBC’in ertesi geceki yayýnýndan öðrenebilirdi. Churchill BBC’nýn “þimdi<br />
gece yarýsý” biçimindeki kapanýþ anonsunun, “þimdi tam gece yarýsý”<br />
anonsu ile deðiþmesini saðlamýþtý.<br />
Þah ikircikli tavrýný sürdürünce, Roosevelt kaþlarýný çatarak Musaddýk’ýn<br />
iktidarda kalmasýnýn “Ýran’ýn komünistleþmesine ya da ikinci bir<br />
Kore olmasýna yol açacaðý” Batý’nýn bunu kabul edemeyeceðini söyledi.<br />
Þah’ýn, gücünü pekiþtirecek bu darbeye yardýmcý olmasý gerektiði, yoksa<br />
Ýran’dan ayrýlacaðýný, baþka planlar hazýrlanacaðýný da sözlerine ekledi.<br />
Þah bunlarý sessizce dinlemekle yetindi. Ertesi gece buluþmaya karar vererek<br />
ayrýldýlar.<br />
Roosevelt Þah’la görüþmelerinde, “elinin altýnda 1 milyon dolar, iþinin<br />
ehli, son derecede profesyonel örgütçü bir kadro bulunduðunu”, bunlarýn<br />
“broþür daðýtmak, sokak gösterileri düzenlemek, muhalefeti örgütlemek,<br />
vb” konularýnda usta olduklarýný eklemeyi de unutmadý. Ajax<br />
Operasyonu dört koldan yürütülecekti. Camilerde, sokaklarda, Musaddýk’ýn<br />
popülaritesini yýpratacak bir kampanya yürütülecek, Þah yanlýsý<br />
subaylar bir bildiri ile Musaddýk’ý azledecekler, sokak çeteleri sokaðý ele<br />
geçirecekler ve son olarak da General Zahidi ortaya çýkacak ve Þah’ýn<br />
baþbakanlýk teklifini kabul ettiðini ilan edecektir.<br />
Sonunda Þah fermaný imzalamayý kabul etti, ancak imzaladýktan sonra<br />
hemen gizlenecek bir yer bulmalýydý. Hazar kýyýsýnda sarayýn av evi<br />
olarak kullanýlan yer seçildi. Ýþler kötüye gittiðinde Kraliçe ile birlikte<br />
Baðdat’a kaçmak üzere bir uçak hazýr olacaktý. Ertesi sabah bir CIA<br />
kuryesiyle saraya gönderilecek olan fermanlarý imzaladýktan sonra Þah<br />
sarayý terk edecek ve gizleneceði yere gidecekti.<br />
9 Aðustos sabaha karþý yapýlmýþ olan bu görüþme, son görüþme idi.<br />
Roosevelt Baþkan Eisenhower’ýn özel mesajýný majestelerine sunmuþtu:<br />
“Tanrýdan Majestelerine yardýmcý olmasýný dilerim. Pehlevilerle Roosevelt’in<br />
ortak çabalarý bu küçük sorunu çözemiyorsa, hiçbir yerde umut<br />
kalmadý demektir. Bu iþin üstesinden geleceðinizden hiç kuþkum yoktur.”<br />
Roosevelt villasýna döndüðünde saat sabahýn beþi olmuþtu. Keyifle<br />
yataðýna girdi. Bir süre sonra uyandýrýldýðýnda bir terslik olduðunu öðrendi.<br />
Ýmza almaya giden kurye eli boþ dönmüþtü. Þah sarayý terk<br />
etmiþti. Bunun üzerine Albay Nasýri’nin Hazar kýyýsýna uçmasý kararlaþtýrýldý.<br />
Gece geç saatlere kadar Nasýri’den bir ses çýkmamýþtý. Gece yarýsýna<br />
doðru imzalar Roosevelt’e ulaþtýrýldý. Hava koþullarý nedeniyle<br />
Nasýri’nin uçaðý kalkamamýþ, fermanlar kara yolu ile gönderilmiþti.<br />
Roosevelt hemen harekete geçmek istiyordu, ama arada perþembe ve<br />
cuma vardý. Bunlar tatil günleriydi. Adamlarý tatil günleri harekete geçmelerinin<br />
doðru olmayacaðýný söylediler. 15 Aðustos cumartesine ertelediler.<br />
Bu arada sokak gösterileri yoðunlaþtýrýldý, basýnda Musaddýk’a<br />
saldýrýlar þiddetlendirildi. Tudeh (Ýran Kitle Partisi) adý kullanýlarak yayýnlanan<br />
sahte bildiri ve broþürlerle Musaddýk’a karþý çýkan ya da çýkacak<br />
olan mollalar tehdit ediliyor ve mollalarýn önde gelenlerine, kiþilere<br />
Tudeh adýna yapýlan telefonlarla ölüm tehdidi yaðdýrýlýyordu. Bu mollalarýn<br />
birkaçýnýn evleri önünde patlangaç patlatýldý. Bütün kampanya<br />
Musaddýk’ýn komünistlerle iþbirliði yaparak, ülkeyi komünizme teslim<br />
edeceði stratejisine oturtulmuþtu.<br />
Her þey yolunda görünüyordu. 14 Aðustosta, CIA Merkezinden Ajax<br />
Operasyonu’nun tamamlanmasýnýn ardýndan Hükümeti kuracak olan<br />
General Zahidi’nin kullanýmýna verilmek üzer 5 milyon dolarýn hazýr<br />
bulundurulmasýný isteyen telgrafý çektikten sonra, Amerikan Elçilik<br />
binasýndaki üssüne çekilen Roosevelt, 15 Aðustos gece yarýsýnda Albay<br />
Nasýri’den telefon bekliyordu. Albay Nasýri Genel Kurmay Baþkanýný<br />
evinde bulamayýnca, yanýndaki birlikle Baþbakan Musaddýk’ýn oturduðu<br />
eve yöneldi. Kapýnýn önüne geldiðinde orada pusu kuran askerler tarafýndan<br />
sarýlarak tutuklandý. Roosevelt gibi, Þah da radyodan baþarý haberini<br />
boþuna beklediler. Sabahýn ilk saatlerinde radyolarda, Musaddýk’ýn<br />
kendi sesinden Þah ve “yabancý unsurlar” tarafýndan tertiplenen komplonun<br />
baþarýlamadýðý ilan ediliyordu. Halk sokaða dökülmüþ Þah aleyhine,<br />
Musaddýk lehine coþkulu gösteriler yapýyordu. Komplo baþarýya ulaþamamýþtý.<br />
Þah uçaða atlayarak eþiyle birlikte Ýran’dan kaçtý.<br />
Churchill, “bir damla petrol, bir damla kanla eþdeðerlidir” demiþti.<br />
Þeytan’ýn kanla dansý daha yeni baþlýyordu. Gerçekten de cumartesi<br />
yaþanýlan baþarýsýz darbe giriþiminden hemen sonra, acele Ýran’ý terk<br />
etmesi istenen Roosevelt pes etmemiþ, ikinci bir giriþim için harekete<br />
geçmiþti. Iran halkýnýn çok büyük bir bölümünü arkasýna almýþ olan<br />
Musaddýk liderliðindeki Ulusal Cephe’nin içersinde bulunan mollalarýn<br />
cepheden koparýlmasý çalýþmalarýný hýzlandýrmak gerekiyordu. Genç<br />
Ruhullah Humeyni ve birkaç yandaþý dýþýnda, hepsi cepheye katýlmýþlardý.<br />
Bunlarýn en etkili olaný Ayetullah Kaþani idi. Kaþani’nin babasý<br />
I. Dünya Savaþýnda Ýngilizlere karþý savaþýrken ölmüþtü. Kendisi de<br />
II. Dünya Savaþýnda, Müttefiklerin Ýran’ý iþgali sýrasýnda Ýngilizlere<br />
karþý savaþmýþ, Ýngilizler tarafýndan esir kampýnda tutulmuþtu. Þah onu<br />
susturmak için sürgüne gönderilmiþ, Beyrut’ta iken büyük bir halk desteðiyle<br />
Ýran Meclisi’ne seçilince, Þah dönüþüne izin vermek zorunda kalmýþtý.<br />
Tahran’da karþýlamaya gelen büyük kalabalýða seslenirken Musaddýk<br />
ve Ulusal Cepheyi gerçek yurtseverler olarak selamlamýþtý. Kaþani<br />
Iran sömürgenlerden kurtulduktan sonra islami bir nizam kurulabileceðini<br />
savunuyordu. Kaþani Meclis baþkaný seçilince, Ýngilizler ve Amerikalýlar<br />
General Zahidi ve Ýngilizlerin gözde ajanlarý Raþidian kardeþler<br />
kanalýyla iliþkiye geçmiþlerdi. ABD, seçkin diplomatý Harriman’ý Ýran’a<br />
göndermiþ; Harriman, Kaþani ile evinde görüþmüþtü. Ýngilizlere ateþ<br />
püsküren Kaþani oklarýný Musaddýk’a çevirdi. Karþýtlarýný sindirmek için<br />
silahlý çeteler oluþturdu. Baþbakan Razmara’yý öldüren islamcý fanatik<br />
Halil Tahmasibi için meclisten af çýkardý.<br />
Öte yandan, Raþidian kardeþlere baðlý þebeke, Ýran’daki kargaþayý<br />
artýrmak için devlet yetkililerinden birini kaçýrma planý hazýrladý. Dýþiþleri<br />
Bakaný Fatimi veya Genel Kurmay Baþkaný General Riahi hedef<br />
seçilmiþti. Bu kiþiler iyi korunduklarý için Tahran Polis Þefinde karar<br />
kýlýndý. General Mahmut Afþartus’u tanýyan tertipçilerden biri onu evine<br />
14 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
davet etti ve eve gelen General Afþartus kaçýrýlarak öldürüldü. General<br />
Zahidi de suçlananlar arasýnda idi. Zahidi Ayetullah Kaþani’nin korumasý<br />
altýnda Meclise sýðýndý. Musaddýk’ý destekleyen Meclis üyeleri Kaþani’yi<br />
Meclis Baþkanlýðý’ndan düþürdüler. Ýngiltere’nin Ýran’daki ajaný<br />
Robin Zaehner Londra’ya gönderdiði raporda bütün bunlarý “tertipleyen<br />
ve yönetenlerin Raþidian kardeþler” olduðunu bildiriyordu. 7 Gazeteler<br />
ve dini liderler Musaddýk’ýn kellesini istiyorlardý.<br />
Baþarýsýz darbenin ardýndan geri çaðrýlan Roosevelt gitmemiþti.<br />
Ýran’dan ayrýlýnca bütün bir ajanlar aðý baþsýz kalacak, halkýn büyük çoðunluðunun<br />
desteðini arkasýnda bulan Musaddýk duruma hâkim olacaktý.<br />
Pazar günü Zahidi ve öteki kilit adamlarýyla buluþan Roosevelt,<br />
Þah’ýn imzalamýþ olduðu fermanlarý çoðaltarak halka ve ordu birliklerine<br />
daðýtýlmak üzere ajanlarýna verdi. Pazartesi günü gazetelerde çýkacak<br />
olan baþlýklarý hazýrladý. Gazeteler, Musaddýk’ýn Þah’ýn tahtýna geçmek<br />
istediðini ama yurtsever subaylarýn bunu önlediðini yazacaklardý. Doðruyu<br />
yazan gazeteler ise azýnlýktaydý.<br />
Roosevelt elçiliðin askeri ataþesi General Robert McClure’den darbeye<br />
katýlacak bir kaç askeri birlik bulmasýný istedi. Generalin tanýdýðý pek<br />
çok Ýranlý subay vardý. Ýran Genel Kurmay Baþkaný ile iþe baþladý. Darbeye<br />
katýlmasa da, etkisizleþtirilmesini düþünüyordu. Birlikte birkaç<br />
günlüðüne kent dýþýnda balýða çýkmayý önerdi. Kabul görmeyince, sesini<br />
yükselterek Þah’a baðlý kalmasý gerektiði uyarýsýný yaptý. Karþýlýk olarak<br />
Amerikan generaline kapý gösterildi. Ardýndan Ýsfahan’a gönderildi. Orada<br />
komutanlara fermanýn kopyasýný göstererek, darbeye katýlmalarýný<br />
istedi. Komutan emirleri Amerikalýlardan deðil, Ýranlýlardan alacaðýný<br />
söyleyerek tersledi. Ýki yerden de eli boþ dönünce, Baþkentteki küçük<br />
karakollarý dolaþtý. Komutanlara para verdi, baþarýlýnca vaatlerde bulundu.<br />
Ýki küçük birliðin komutanýndan söz aldý.<br />
Bir sonraki adým, sokakta kargaþa yaratmaktý. Bunun için Amerika<br />
da CIA’de eðitilmiþ iki adamý, Celil ve Keyvani’yi görevlendirdi. Kenar<br />
mahallelerdeki iþsiz güçsüz takýmý toplanacak, Musaddýk ve komünizm<br />
lehine sloganlar atýlacak, vitrinler kýrýlacak, sokakta geçenler dövülecek,<br />
camilere ateþ açýlacaktý. Bunun için iki ajana 50’þer bin dolar verildi.<br />
Ertesi sabah kentin varoþlarýndan harekete geçen gruplar, Musaddýk<br />
lehine sloganlar atarak kent merkezine doðru yürüdüler. Gruplara bir þeyden<br />
habersiz Musaddýk taraftarlarý ve Tudeh taraftarlarý da katýlýyordu.<br />
Parlamento Alanýna ulaþtýklarýnda kalabalýk on binleri bulmuþtu. Alanda<br />
bulunan Þah’ýn heykeli yýkýldý. Musaddýk polise göstericilere müdahale<br />
etmemeleri emrini vermiþti. Zahidi, oðlu Ardeþir, emekli hava generali<br />
Hidayetullah Gilenþah ve Raþidiyan kardeþler ABD elçiliðine gizlice<br />
getirilerek Roosevelt ile bir toplantý yapýldý. Bu toplantýda sokak gösterilerinin<br />
yoðunlaþtýrýlmasý kararlaþtýrýldý. Roosevelt, Büyükelçi Loy<br />
Henderson’a Musaddýk’la görüþmesi talimatýný verdi.<br />
Salý günü gösteriler daha da yoðunlaþtý. Dükkânlar yaðmalandý. Ayný<br />
gün ABD Büyükelçisi Mussadýk’ý ziyaret etti. Elçi, hükümetinin Þah’ý<br />
Ýran’ýn resmi lideri olarak kabul ettiklerini söyledi. Musaddýk, ülkesinden<br />
kaçan Þah’ýn ülkesini temsil edemeyeceðini söyleyince, Elçi Muhammed’in<br />
de Mekke’yi terk ettiði, ama sonra daha güçlü olarak geri<br />
döndüðünü anýmsattý ve hemen asýl konuya girdi. Amerikalýlarýn rahatsýz<br />
edildikleri, telefonlar edilerek tehdit ve aðýr küfürler edildiðini, telefonu<br />
açan çocuklara bile çok aðýr küfürler edildiðini, arabalarýnýn farlarýnýn<br />
kýrýldýðý, lastiklerinin indirildiði, çizildiði, bu durumda Hükümetinin<br />
ABD yurttaþlarýný geri çaðýrabileceðini söyledi. Musaddýk üzgün ve<br />
mahcup bir tavýrla polis þefini aradý, sokak gösterilerine artýk bir son vermenin<br />
zamaný geldiði talimatýný verdi. Amaca ulaþýlmýþtý.<br />
Polis acýmasýzca Musaddýk yandaþlarýnýn çoðunlukta olduðu göstericilerin<br />
üzerlerine saldýrmýþ, ardýndan her türlü sokak gösterisi yasaklanmýþtý.<br />
Bu yasak Musaddýk’ý en etkili silahý olan halk desteðinden yoksun<br />
býrakýyordu. Þah lehine, Musaddýk aleyhine büyük bir gösteri yapmanýn<br />
tam sýrasýydý Ajanlar hemen harekete geçti. Mollalara harçlýklarý daðýtýldý.<br />
l9 Aðustos Çarþamba sabahý Roosevelt özel kurye ile Kaþani’ye on<br />
bin dolar gönderdi. 8<br />
Beyinsiz Þaban, Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’ýn çevresindeki<br />
eski güreþçiler, atletler, cambazlar, kumarbazlar, genelev kadýnlarýndan<br />
oluþan bir grup hazýrlandý, CIA’dan gelen paralar daðýtýldý. 9 Bu<br />
grup, 19 Aðustos sabahý, karnaval havasýnda gösteriler yaparak, kenar<br />
mahallelerden kent merkezine hareket etti. Kýrsal kesimden parayla<br />
devþirilmiþ aþiret üyeleri, imamlar, mollalar, sokak kabadayýsý Beyinsiz<br />
Þaban’ýn adamlarý, kahvehanelerden toplanan iþsiz güçsüz takýmý<br />
“Kahrolsun Musaddýk, yaþasýn Þah!” sloganlarý ile yürümeye baþladýlar.<br />
Müdahale eden kimse yoktu. Musaddýk yandaþlarý yasaða uyarak dýþarý<br />
çýkmamýþlardý. Grup hükümet binalarýna, Musaddýk yanlýsý gazeteleri<br />
yaðmaladýktan sonra, Musaddýk’ýn kaldýðý eve yöneltilerek, ev kuþatýldý.<br />
Kapýlar kýrýlarak ev yaðmalandý, yakýldý. Musaddýk kaçýrýlarak kurtarýlmýþtý.<br />
O gün üç yüz kiþi ölmüþtü. Ölen kimi sivillerin ceplerinde Roosevelt’in<br />
adamlarýnýn daðýttýðý 500 riyallik banknotlar çýkýyordu. CIA’nýn<br />
ilk darbesi baþarýlmýþtý.<br />
Ocak 2006<br />
Zahidi baþbakan oldu. Roosevelt’in en yakýn iki adamý hükümete<br />
bakan olarak girdiler. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar gönderdi.<br />
Ayrýca þahsýna da bir milyon dolar gönderildi.<br />
Muhammed’in soyundan gelen Dýþiþleri Bakaný Fatimi idam edildi.<br />
Iran-Ýngiliz Petrol Þirketi yeni kurulan uluslararasý þirketler birliðinde<br />
yüzde 40 pay aldý; beþ Amerikan Þirketi yüzde 40 aldý; yüzde 20 de Shell<br />
ve Fransýz petrol þirketine verildi. Yüzde 60 pay karþýlýðý olarak Ýngiliz-<br />
Ýran Þirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr Ýran ile Þirket arasýnda yüzde<br />
elli-yüzde elli bölüþülecekti. Þirketin adý Ýran Ulusal Petrol Þirketi olarak<br />
kaldý. Gene þirketin defterlerini denetleme yetkisi Ýran’a verilmemiþti.<br />
Gene hiç bir Ýranlý üst yönetimde yoktu.<br />
Raþidiyan kardeþler Ýngiliz ajanlýðý görevini sürdürürlerken Þah’ýn<br />
yakýnlarý olarak büyük servet ve itibar kazanmýþlardý. Albay Nasýri general<br />
yapýldý ve ünlü Savak’ýn baþýna getirtildi. Þah bile onu tutuklatýp<br />
hapse attýrmak zorunda kaldý. Humeyni ihtilalinden sonra hapisten alýnýp,<br />
kurþuna dizildi. Beyinsiz Þaban’a altýn sarýsý bir Cadillac araba<br />
verildi. Belinde iki tabanca ile Tahran sokaklarýnda caka satarken, dövülecekler,<br />
kaybedilecekler ya da baþka türlü iþlemler için Savak’ýn iþareti<br />
yetiyordu. Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’a Þah birer çiftlik hediye<br />
etti. Tayyip ayný zamanda baþkente vergiden muaf muz ithal tekeli ile<br />
evinin alt katýný seraya dönüþtürecek donatýmýn saðlanmasýyla ödüllendirildi.<br />
Sarayýn en seçkin bahçelerinde yetiþtirilen meyvelerin beþ yýllýk<br />
ilk alýcýsý olma ayrýcalýðýný da Tayyip’e vermiþti. 10 Ama ayný Tayyip,<br />
1963’te Humeyni’nin tutuklanmasý sonucu adamlarýný Humeyni’yi desteklemek<br />
üzere sokaða döktüðü gerekçesiyle Nasýrullah tarafýndan kurþuna<br />
dizildi.<br />
Bu kolay baþarýnýn ardýndan CIA, ABD politikalarýný belirleyen merkez<br />
olmuþtu. Dünyadaki politik geliþmeleri ABD politikalarý doðrultusunda<br />
oluþturmanýn en etkin ve en ucuz yolu bu tür komplolar olmuþtu.<br />
Ýran’da gerçekleþtirilen darbenin ertesi yýlý Guatemala’da Baþkan Jacobo<br />
Arbenz’i devirerek ülkeyi yüz binlerce insanýn yaþamýna mal olan bir iç<br />
savaþa sürükledi. Sonraki yýllarda CIA, Küba, Þili, Kongo ve Vietnam’da<br />
liderlerinin öldürülmesi ya da devrilmesi için bir dizi eylemlere<br />
giriþti.<br />
Roosevelt büyük baþarýsýndan ötürü göðsüne takýlan övünç madalyasýyla<br />
Gulf Oil’in baþýna geçti.<br />
Churchill 1953 yýlý Nobel Edebiyat ödülüne layýk görüldü.<br />
Eisenhower kendi adýný taþýyan doktrinini uygulamaya koydu.<br />
Þah, Ýngilizlerin yanýnda Amerikalýlarýn da desteðini alarak Ýran<br />
halký üzerindeki despot yönetimini daha da pekiþtirdi. Mollalar onu<br />
Ýran’dan kaçýrýncaya dek, halkýna yaptýðý zulmünü sürdürdü.<br />
NOTLAR:<br />
1 Þemsettin Günaltay, “Selçuklularýn Horasan’a Ýndikleri Zaman<br />
Ýslam Dünyasýnýn Siyasal Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu”,<br />
Belleten, Cilt VII, a. 25, s. 61.<br />
2 Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutassavýflar,<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý, Anakara, l966, 2. Basým.<br />
3 Kuran, 69. Sure, Ayet 40.<br />
4 Ýslam Ansiklopedisi, c. 2, s. 339–340.<br />
5 Stephen Kinzer, All The Shah’s Men (Ýng.: Þah’ýn Bütün Adamlarý),<br />
John Wiley, 2003, s. 6.<br />
6 Agy, s. 151.<br />
7 Agy, s. 159.<br />
8 Agy, s. 178.<br />
9 Christopher de Bellaigue, In the Rose Garden of the Martyrs (Ýng.:<br />
Þehitlerin Gül Bahçesinde), HarperColins, Londra, 2004, s. 173.<br />
10 Agy, s.174.<br />
15<br />
Beyinsiz Þaban, Þah yanlý bir gösteride
Kýzýlbaþ Alevilikte (Alevi = Elevi =<br />
Elawi = Alawi = Iþýk, aydýnlýk,<br />
ateþ), farkýndalýk’ýný biraz canlý<br />
tutan her “Yol Evladý” bilir ki, Kýzýlbaþlýktan<br />
söz edildiði her yerde,<br />
onu nitelerken, din ya da mezhep ya da inanç gibi kavramlardan çok,<br />
“Yol” kavramý kullanýlýr. Daha doðrusu, daha öncesine gitmeðe gerek<br />
yok, son dört ya da beþ asýrlýk sürecin Âþýklýk geleneðine bakan her insan,<br />
Âþýklarýn ait olduklarý yapýyý açýklarken kullandýklarý esas kavramýn<br />
“Yol” olduðunu görürler ve bu son derece harika bir seçimdir.<br />
Söze “Yol” kavramýyla girmem nedensiz deðil. Kýzýlbaþ Aleviler olarak,<br />
sözgelimi bundan on beþ yýl önceki, konumda deðiliz. Hem kendimizi<br />
tanýmak ve tanýdýðýmýz þeyi bilgiye dökmek bakýmýndan hem de<br />
örgütlenmek ve maddi ve manevi etkinliðimizi yeniden yaþama durdurmak<br />
bakýmýndan, on beþ yýl öncesinden daha anlamlý bir yerdeyiz ve<br />
daha anlamlý birikime sahibiz. En azýndan önümüze çýkan her sorunda<br />
önce birbirimizin gözüne bakýp ne diyeceðimizi kestirmeðe çalýþmak<br />
durumundan, birilerinin bir diðerlerine göre yanlýþ görülse bile anýnda<br />
verebileceði bir cevabý var artýk.<br />
“Kendini bilme” deyimi, Alevilikte baþlý baþýna bir öðretidir ve tabii<br />
ki ahlaki bir öðreti deðildir. Ya da ahlaki olanla sýnýrlandýrýlamaz. Maddi<br />
ve manevi etkinliðin tamamýna iliþkin öðretinin ana halkasýný oluþturur.<br />
Her edinimin yürüyeceði yol güzergâhý ve ulaþacaðý her merhale hedefinde,<br />
“Kendini Bilme” edinimi vardýr. Bu baðlamda, genel eðilimini saptadýðým<br />
geliþmenin bu aþamasýnda açýktýr ki, “kendini bilme” yolundaki<br />
farkýndalýk’ýmýz, yeni aþamayý gerçekleþtirmenin eþiðindedir. Yolun aþýlacak<br />
ve bir üst evrede yeniden kendini üretecek kýsmýna girebilmek için,<br />
birikim, kendine uygun çözümleyici anahtarlara, kavramlara, kategorilere<br />
gereksinim duyar. Zaten eðer yeni bir evreye aþma, tespiti doðruysa,<br />
sözünü ettiðim kavramlar, kategoriler ya da anahtarlar da ortaya çýkmýþ<br />
demektir.<br />
Bir baþlangýç olmasý bakýmýndan gelinen aþamanýn temel özelliklerinin<br />
ana hatlarýný birkaç ara baþlýkla ifade etmeye çalýþacaðým. Kavramlar<br />
ve anahtarlar ise anlatýmýn içine serpiþtirilecektir. Yöntem olarak insanlara<br />
kalýp sunmaktan elimden geldiði kadar uzak durmaktayým. Çünkü<br />
Kýzýlbaþlýk hiçbir kalýba, hiçbir tanýma, hiçbir karara, bu baðlamda dine<br />
ve diyanete sýðmaz. Sýðdýðýný sananlar ise artýk Kýzýlbaþ deðil baþka bir<br />
þeydir!..<br />
Bu açýklamadan sonra baþladýðým yerden devam etmek istiyorum:<br />
Yol, Bir Süreði, Bir Geçmiþi ve Bir Geleceði<br />
Anlamlandýrýr<br />
Yukarda, Âþýklýk geleneðinde, Âþýklarýn, ait olduklarý yapýyý tanýmlamak<br />
için kullandýklarý esas kavramýn “Yol” olduðunu ve bunun son derece harika<br />
bir seçim olduðunu belirttim. Harikadýr, çünkü kavramý tayin eden<br />
zihniyet, “Marifet Makamý”nýn hüner sahibi bilgeliðine dayanýr ve bu,<br />
baþka bir halin dýþavurumudur. Kýzýlbaþ Aleviliðe giriþ yapmanýn ya da<br />
üye olmanýn temel tanýmý, “Yola Girmek” olarak verilir. Bu bile süreði<br />
anlamlandýran son derece önemli bir tanýmlama örneðidir. Yol’a, yolun<br />
bir yerinden Yolcu olarak katýldýðýnýzý belirler ve bu ifadede Yolculuk,<br />
sonsuzluk ereðine doðru yol alýr. “Ölüm ölür biz ölmeyiz” diyen günümüz<br />
Yol Âþýðý, iþte bu süreðe iþaret eder. Çünkü “Hakk’a Yolculuk” süreði,<br />
geçmiþten geleceðe “don deðiþtirerek” kesintisiz sürer.<br />
Eðer “Yol” kavramýnýn baþýna sözgelimi, kýsa, uzun, ince, geniþ, vb.,<br />
sýfatlar getirilmemiþ ve “Yol” çýrýlçýplak “Yol” olarak kullanýlmýþ ise<br />
“Yol” kavramý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kesintisizliði, bir süreði<br />
ifade eder. Tabii ki “Yol” bir duruþu deðil bir yürüyüþü, bir hareketi,<br />
devinimi de ifade eder. Niçin? “Kamâlata giden yol” budur da onun<br />
için!.. Erenler bu yüzden;<br />
“Âlemde meþhûd olan bu devran<br />
Tekâmül içindir kemale doðru”<br />
buyurmuþlardýr.<br />
Bu baðlamda, Kýzýlbaþ Alevilik bir “Yol”dur ve gerisinde býraktýðý<br />
geçmiþ, insanlýðýn yaþama duruþu kadar eskiye gider. Bu nedenle,<br />
Kýzýlbaþlýktan söz ettiðimiz her yerde; “Kadim”likten ve yine bu baðlamda,<br />
insanlýðýn bu güne kadar ürete geldiði bir ayrý ama kendine özgü<br />
uygarlýk çizgisinden söz etmekteyiz. Kuþkusuz ki gerideki ucu açýktýr ve<br />
SERÇESME<br />
¸<br />
Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi<br />
Bölüm - I<br />
Haþim Kutlu<br />
“Mezhebimizi ne sorarsýn be birader<br />
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr”<br />
Kul Nesimi<br />
bu güzergâhtan yürüyenlerin tarih içinde<br />
uðradýklarý her durakta, kendine özgü koþullarla<br />
çevrimlenen her tarihi evrede ona uygun<br />
muhtevalar, ona uygun biçim ve adlandýrmalar<br />
almýþ da olsa, “Yol” gerçekliði deðiþmemektedir...<br />
Nasýl ki içinden geçmekte olduðumuz tarihsel uðrak noktasýnda adý<br />
Kýzýlbaþ Aleviliktir ve geçmiþe ucu açýk bir güzergâhla baðlýdýr; kimsenin<br />
kuþkusu olmasýn ki Yol’un geleceðe yönelik ucu da açýktýr. Daha<br />
sonra açýklayacaklarým da göz önünde bulundurulduðunda, insanlýk,<br />
tarihin belli bir evresinde uðradýðý “yabancýlaþma” ve “doðal güzergâh”tan<br />
sapmaya önünde sonunda son vermeyi baþaracak ve bu güzergâhta<br />
buluþacaktýr. Evveli baþtan kendini bilmeme; ikincisi, “Yol”u<br />
bilmeme nedeniyle içinden geçmekte olduðumuz uðrakta görülen<br />
daðýnýklýk, baþka baþka din ve tarikatlara savruluþ, kimilerinde “acaba<br />
Aleviliðin geleceði olacak mý” kaygýsýný yaratmaktadýr. Bu kaygý bana<br />
göre boþunadýr.<br />
Herkese Ýhtiyacýna Göre Ýlkesi Evrenseldir<br />
ve Yol Kadar Kadimdir<br />
Sosyal-toplumsal baðlamda Kýzýlbaþlýk, kadim “Ortaklýk Toplumu”<br />
olarak tarih sahnesindeki yerini alýr. Âlem olarak, On Ýki Âlem’den<br />
Dünya’ya baðlý olarak ortaya çýktýðý anlayýþýyla hareket eden bu topluluk,<br />
baþlangýcýndan itibaren, dünyanýn doðal yasalarýný keþfetmeye,<br />
onunla kendisi arasýnda bað kurmaya çalýþmýþtýr. Dünyanýn da diðer<br />
Âlemler gibi kâinata, Evrene baðlý bir temel yasa üzerine hareket ettiðini<br />
gören kadim topluluk insaný, “Kendini Bilmek”, “Doðayý Bilmek” ve<br />
“Evreni Bilmek” þeklindeki üçlü bilgi kapýsýný kadim öðretisinin temeline<br />
koymuþtur. Ona göre bu üçlü bilme kapýsý arasýnda müthiþ bir illiyet<br />
ve özdeþlik vardýr. Kendinin varlýk ve hareket yasalarýný, doðanýn ve<br />
evrenin varlýk ve hareket yasalarý olarak görmüþ, “Kendini Bilme” ereðini<br />
tekmil bilmelerin merkezine oturtmuþtur. Onun yolu ya da onun dini;<br />
bu nedenle, bir “Ýnsan Yolu/Dini”; buradan hareketle bir “Doða Yolu ya<br />
da Dini”; ve nihayet buradan da hareketle bir “Evren Yolu ya da Dini”<br />
olarak biçim ve öz kazanmýþtýr.<br />
Bu baðlamda, telakkisini ya da düþünme þeklini, mantýðýný bu zemine<br />
oturtan, dünyayý, evreni ve nihayet kendisini bu zeminde algýlayýp,<br />
anlayýp açýklama yolunu benimseyen bu topluluk, Sosyal-toplumsal düzenini<br />
de bu temelde inþa etmiþtir.<br />
Ona göre, “Güneþin altýndaki hiçbir þey hiç kimsenin deðildir, herkesindir.<br />
Yetmiþ iki topluluk, onsekiz bin âlem bu zeminde, ihtiyacýna göre<br />
yaþar. Ýhtiyacýna göre hakkýný alýr.” Ýhtiyaç sahipleri bir tekmil “Hak”týrlar<br />
ve “Can”dýrlar. Ayný Âlem üzerinde olduklarý için de ayný özdendirler<br />
ve kardeþtirler.<br />
Yol’un bu özelliðini dünden bugüne sürek halinde belirleyen çok sayýda,<br />
kavrama ulaþmak mümkündür. “Rýzalýk Þehri”, “Ocak”, “Ýmece”,<br />
“Kom”, “Komal”, “Mir-Miri” gibi kavramlar, hep bu süreði ve bu toplumsal<br />
zemini anlatan kavramlardýr. Tabii ki bu kavramlar otantik olarak<br />
kadim tarihe deðil yakýn tarihine iliþkindir.<br />
“Yol” gibi daha kapsayýcý olan, kesintisiz bir süreði belirleyen bir<br />
kavramýn yanýnda, daha dar ama içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk<br />
kavrayýþýnýn ürettiði bir kavram olarak “Din” kavramýný da kullandým.<br />
Çünkü din ve devletin tarih sahnesinde yer alýþlarý, ayný tarihsel sürece<br />
denk gelir ve birbirlerinin varlýk nedeni olarak belirirler. Bu baðlamda,<br />
eðer din, insanýn siyasi ve ruhani etkinliðinin tamamýný ifade edecek þekilde<br />
ortaya çýkýyorsa -ki çýkýyor- o halde din, devlet aygýtýnýn bir kurumu<br />
deðil bizzat kendisidir. Onu “inanç” olarak tanýmlamak suretiyle,<br />
siyaset dýþý ilan eden, modern toplum dini olan milliyetçiliktir. Günümüzün<br />
tekmil analizlerini ise Millet Dinin kavramlarý ve mantýðý belirlemektedir.<br />
Bir baþka açmaz da buradadýr.<br />
Kýzýlbaþ Alevilik için, hemen üstte, bir doða dini olarak kendini açýða<br />
vuran “Yol”un sahipleri, “sosyal-toplumsal düzenlerini de bu temelde<br />
inþa ettiler” derken de kastettiðim þey buydu. Kýzýlbaþlýk da din olarak<br />
tanýmlandýðý ölçüde, Kýzýlbaþlýðýn maddi ve manevi etkinliðinin tamamýný<br />
kapsayan organizasyonun yani devletin adýdýr. Bir farkla ki o, “devlet<br />
olmayan devlet”tir. Çünkü sözcüðün siyasi ve ideolojik anlamýyla<br />
devlet, hangi biçimle ortaya çýkarsa çýksýn, bir sýnýf çýkarý olarak kendini<br />
açýða vurur. Kýzýlbaþlýk ise sýnýfý deðil sýnýfsýzlýðý, özel mülkü deðil<br />
16 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Bu oluþum ise adýna milliyetçilik ya da ulusçuluk denilen Modern<br />
Din’in genel karakterini vermektedir. Modern toplumun dini, Ulus ya da<br />
Millet Din’dir ve en asli görevi, bir akýl dini (rasyonalizm) olarak sözünü<br />
ettiðim meþruiyeti saðlamaktýr. (***)<br />
ortaklýðý tanýmlar. Bu yüzden de, anlatýlanýn anlaþýlmasý için örnek olsun<br />
diye “devlet” dedim, ama sýnýfsýzlýða ve ortaklýða dayandýðý için de<br />
“devlet olmayan devlet” dedim. Bu oluþumun yine bir diðer doðru tanýmýný<br />
Kýzýlbaþlýðýn kendisi vermiþtir, “Rýzalýk Þehri”!.. Bundan böyle<br />
“devlet” yerine “Rýzalýk Þehri”ni kullanacaðým.<br />
Erkek, Sýnýf, Devlet ve Þiddet<br />
Modern Toplumun Baþlangýcýdýr<br />
ve Tarihsel Sapmanýn Adýdýr<br />
Konumuzla ilgili bilim dallarýyla uðraþanlar, insanýn tarihini beþ milyon<br />
yýl olarak belirliyorlar. Ýki ayaklarý üzerine doðrulan insanýn, tarihsel<br />
yürüyüþünün günümüze ulaþtýðý süreci ise yaklaþýk bir milyon yýl olarak<br />
bildiriyorlar.<br />
Gordon Childe, ateþin keþfedilmesinin tarihini iki yüz bin yýl olarak<br />
belirtse de, Beka vadisinde çýkartýlan bir ocak kalýntýlarý, ateþin günümüzden<br />
800 bin yýl önce bilindiðini ortaya çýkartmaktadýr. (*) Ýster 200<br />
bin, ister 800 bin olsun fark etmez, ateþin kontrol altýna alýnmasý insan<br />
için bugünkü aya gitme eyleminden daha aþaðý ve daha küçük bir eylem<br />
deðildir ve ateþin kontrol altýna alýndýðý tarih, bugünkü tarihle az zaman<br />
da deðildir.<br />
Bu süre zarfýnda, insanlýk acaba kaç büyük uygarlýðýn sahibi oldu?<br />
Bu sorunun yanýtý doðru dürüst verilmemiþtir. “Uygarlýk” denilen insanlýk<br />
etkinliðini, yazýnýn icadýyla baþlatan zihniyet, ayný uygarlýk dizgesinin<br />
kapitalist aþamasýna iliþkindir. Onun ideologlarýnýn, söyledikleri<br />
þeydir. Dikkate alýnsýn ya da alýnmasýn, en basitinden günümüze bir<br />
biçimde ulaþmayý baþarmýþ Çin’in, Çin Hindi’nin, “Latin Amerika” diye<br />
tanýmlanan kadim Aztek, Maya ve Ýnka ülkesinin ve nihayet Mýsýr ve<br />
Mezopotamya’nýn piramitleri baþka dilden konuþmaktadýrlar. Açýktýr ki<br />
doðru tarzda çözümlenmeyi beklemektedirler.<br />
Bunu þunun için ifade ediyorum: Yeraltýndan çýkartýlan bilgiler,<br />
bugünkü uygarlýk bilgisinin verilerini altüst etmeye devam ediyor. Týpký<br />
kâinatýn bilgisine iliþkin ulaþýlan noktanýn, henüz deryada damla<br />
olmadýðý gibi.<br />
Kadim Kýzýlbaþ Aleviliðin ürettiði birçok kavram, kiþisel düþüncem<br />
odur ki, “Hiyeratik” (**) anlamlar içermektedir ve insanlýðýn kadim<br />
geçmiþine yollama yapmaktadýr. Bu baðlamda görülen ve sezilen odur ki<br />
içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk süreci (içinde kimilerine göre<br />
birkaç yýl, kimilerine göre yetmiþ yýllýk bir “sosyalizm” de olsa) kapitalist<br />
format içinde kalan ve yaþanýlan bir uygarlýk düzeyidir. Bu uygarlýk,<br />
cins olarak erkeðin devir alýp getirdiði, maddi ve manevi etkinliði<br />
bakýmýndan hangi isimle adlandýrýlmýþ olursa olsun, hangi kutsallýkla<br />
kutsanmýþ olursa olsun, erkek damgasýný taþýyan bir uygarlýktýr. Cins<br />
egemenliði, sýnýf egemenliði, þiddet ve devlet egemenliði süreði olarak<br />
günümüze gelen ve günü belirleyen uygarlýk!..<br />
Bu uygarlýk düzlemi ise bu günkü tarihle altý, yedi bin yýldan öteye<br />
geçmez. Geçtiði yerde de henüz bir baþlangýç olma belirtilerini veya bir<br />
baþka deyimle geçiþ süreci iliþkilerini kapsamaktan baþka anlama<br />
gelmez.<br />
Ýnsanlýk, þiddeti, sömürüyü ve özel mülkü erkekle tanýdý ve bütün bu<br />
olgular, erkek bir kimlikle örgütlü düzeye ulaþtýlar ve tanrýsal olarak kutsandýlar.<br />
Kapitalizm, bunu en yaygýn ve en örgütlü bir temele oturttu.<br />
Devlet, ister köleci bir devlet, isterse feodal bir devlet olsun, ister “Çok<br />
Tanrýlý” isterse “Tek Tanrýlý” olarak betimlensin, devletler, “Tanrýlar ya<br />
da Tanrý Devletleri” olarak kutsandýlar. Tabii ki erkek olarak kutsandýlar.<br />
Kapitalizm, bütün bu süreçlerin tamamýný “Akýl Dýþý”lýða iteleyip üstünü<br />
örterken, erkek cins adýna bütün zamanlarýn en akýl dýþýlýklarýný “Akýl”<br />
olarak koydu ve insanýn kendine, insanýn insana, insanýn dünyaya ve kâinata,<br />
ondan hareketle, adý edilen uygarlýk sürecinin bütün zamanlarýnda<br />
görülmedik bir þekilde yabancýlaþmasýnýn kapýsýný araladý. Bilimi, doðal<br />
sürecinden kopartarak bu yabancýlaþmanýn örtülmesine koþturdu. Bunu<br />
ne kadar yoðun ve yaygýn gerçekleþtirdi ise o denli, tarihsel sapmanýn<br />
erkekçil karakteri, onunla birlikte insanlýðýn tanýþmaya baþladýðý þiddet<br />
ve onun en örgütlü biçimleri, özel mülk ile birlikte sömürün koruyucusu<br />
ve kollayýcýsý olarak devlet, o denli anlaþýlmaz oldu. Ýnsana, doðaya ve<br />
evren gerçekliðine en aykýrý, en akýldýþý bu insan edinimi, müthiþ bir akýl<br />
ustalýðý olarak ortaya kondu ve aklý meydandan kovalayarak, akýl devleti<br />
oldu. Böylece müthiþ bir meþruiyet kazandý.<br />
Kýzýlbaþlýk Kadim Uygarlýk Çizgisinin Varisi<br />
Olarak Devam Eder<br />
Yukardan beri, epeyce kaba olarak yaptýðým açýklamalardan anlaþýlacaðý<br />
üzere insanlýk, adý edilmemiþ iki uygarlýk düzeyine sahip olarak bu güne<br />
gelmiþtir. Birinci ve kadim olaný; insanlýðýn yabancýlaþma denilen olguyla<br />
tanýþmadýðý; ne yaþamýnda ne de sözcük daðarcýðýnda þiddet, mülk,<br />
sömürü, devlet, demokrasi, adalet ve ahlak gibi ne yaþam tarzýnýn ne de<br />
kavramlarýn olmadýðý; “Doðal Düzen” olarak tanýmlayabileceðimiz bir<br />
uygarlýk çizgisidir. Diðeri ise, erkek cins hükümranlýðýyla baþlayan ve<br />
kapitalizm ile bugünkü düzeyini alan; þiddetin, sömürünün ve mülkün<br />
egemen olduðu; egemenliðin devlet olarak gerçekleþtiði; insanýn insana,<br />
insanýn doðaya ve evrene yabancýlaþmasýnýn en uç noktaya ulaþtýðý uygarlýk<br />
çizgisidir.<br />
Bu ikincisini bugüne taþýran tarihsel insan etkinliði, tarihcil Mezopotamya’nýn<br />
ve Mýsýr’ýn tapýnaklarýnda baþlatýldý. Bu tarihten sonra bizzat<br />
“Tapýnak = Ta-Penak” kavramýnýn kendisi bile anlam deðiþtirdi. Diþil bir<br />
format içinde “Ürün üretilen ve sunulan yer” anlamý taþýrken Tapýnak,<br />
bu tarihten sonra cinsiyet deðiþtirerek, “Tanrýlara hamd-ü sena edilen ve<br />
yakarýlan yer” anlamýna kullanýldý.<br />
Bu çizginin ulaþtýðý her çöküþ ve bunalým noktasýnda, adýna Peygamber<br />
denilen uyarýcýlar ve haberciler, “yoldan saptýnýz” diye tarih sahnesine<br />
çýktýlar ve sapmayý “Yol”a girmeye çaðýrdýlar.<br />
Kadim Kýzýlbaþlýk ise, geçmiþin devam eden özü ya da çekirdeði<br />
olarak yürüyüþe devam etti. Kýzýlbaþlýkta ne dün ne de bugün peygamberlik<br />
kurumu bulunmadýðý gibi sýnýfsal anlama gelebilecek bir ayrýcalýklý<br />
þahsiyet, soy ve boy da yoktur. Ama adýný ettiðim ve süreç içinde<br />
egemen hale gelen sapma dinlerinin ve ayný anlama gelmek üzere<br />
devletler güzergâhýnýn içinden, sözünü ettiðim tapýnak süreðinin devamcýlarý<br />
olarak Peygamberler çýkmýþtýr. Ancak her Peygamber bu sapmaya<br />
karþý tutum alarak kendini ifade etmiþtir. Bu nedenle de sonunda hüsrana<br />
uðramýþ da olsalar, ilk inanýrlarý ya da dayandýklarý temel güçler hep bu<br />
“Ortaklýk Toplumu” insanlarý olmuþtur. Bu özellik kimseyi yanýltmamalýdýr.<br />
Bu geleneðin etkisiyle olacak bu gün bile Kýzýlbaþ süreðinde bu peygamberler<br />
süreði, bizzat kendileriyle sýnýrlý kalacak þekilde sahiplenilmiþ,<br />
ama kendilerinden sonra devam eden süreçler hep reddedilmiþtir.<br />
Örnek olsun, Ýbrahim için de böyledir, Ýsa için de, Muhammed için de.<br />
Kadim Ortaklýk Toplumu yapýlanmalarý doðal olarak, çýkýþlarý itibariyle<br />
bu Peygamberlerden yana oldular, onlara güç ve destek verdiler, ama Bu<br />
Peygamberler süreði hiçbir zaman Ortaklýk Toplumundan yana olmadý.<br />
Yukarda “yanýltmamalýdýr” derken kastým budur.<br />
Ýnsanlýk sözünü ettiðim yabancýlaþmanýn sultasýndan çýktýðý ölçüde,<br />
farkýndalýk’ýný geliþtirecektir. Bunu geliþtirdiði ölçüde erkekle baþlayan<br />
þiddet, sömürü ve mülk dünyasýnýn hükümranlýðý daralmaya baþlayacaktýr.<br />
Þimdilerde, hele de Türkiye gibi doðuya özgü yapýlanmasý nedeniyle<br />
en özgür olan devlettir. Devletlerin özgürlüðüne sýnýr koyarak ve giderek<br />
de onun özgürlüðüne son vererek insanlýk özgürleþecektir. Kýzýlbaþlýk<br />
Yolu, insanlýðý bu güzergâha çekebilecek en kadim yollardan biridir ve<br />
daha öðrenilecek çok þey vardýr.<br />
(Devam edecek)<br />
SERÇEÞME’NÝN NOTLARI:<br />
(*) Gordon Childe’ýn çalýþmalarýný Türkiyeli okuyucuya tanýtan 1965 yýlýnda<br />
yayýmlanan “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adlý kitabýyla Dr. Hikmet<br />
Kývýlcýmlý olmuþtur. Onun ölümünün ardýndan, daha sonra Türkiye<br />
Sosyalist Ýþçi Partisi’ni (TSÝP) kuracak olan “Doktorcu” grup bu kitabýn<br />
yayýmlanmasýnda yarar gördü. Grubun yayýn iþlerini üstlenmiþ olan ve<br />
daha sonra ,1993’te genç yaþta Hakk’a yürüyen Mehmet Filiz’in yönettiði<br />
Odak Yayýnlarý, Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” adlý kitabýnýn<br />
Türkçe çevirisini 1974 yýlýnda yayýmladý. Kitap daha sonra baþka yayýnevlerince<br />
birkaç kez daha yayýmlandý.<br />
(**) Hiyeratik: Eski Yunanca’da kutsal anlamýna gelen “Hieros”tan. Eski<br />
Mýsýr’da kutsal metinlerin yazýlmasý için kullanýlan yazý türü ile günlük<br />
yazý türünün birbirinden farklý olduðunu belirten bu deyim, günümüzde<br />
“kutsallýkla ilgili” anlamýna kullanýlýr.<br />
(***) Yazarýn deðindiði “Milliyetçilik modern toplumun dinidir” kavramý<br />
okuyucuya yabancý gelebilir, çünkü ezber bozmaya yönelik bir çalýþmayla<br />
ortaya konmuþtur. Bu kavram üzerine daha geniþ tartýþma için Demir<br />
Küçükaydýn’ýn Kasým 2004’te Araf Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanmýþ<br />
“Tersinden Kemalizm (Ýsmail Beþikçi Eleþtirisi) Alevilik, Din Bilim ve<br />
Politika Üzerine” adlý kitabýna bakýlabilir. Ayrýca bu kitabýn metni<br />
KöXüz Dergisinin internet sitesinden de indirilebilir:<br />
http://www.koxuz.biz/download/besikci.pdf.<br />
Ocak 2006<br />
17
SERÇESME ¸<br />
Edebiyatýmýzda Modus Vivendi (*) Sorunu ve Alevilik<br />
Hasan Harmancý<br />
Çaðdaþ Türk Romaný ve<br />
Öyküsünde Aleviler,<br />
Ýlhan Cem Erseven<br />
Alev Yayýnlarý<br />
Ýstanbul, 2005<br />
Son zamanlarda Alevilik kategorik olarak tartýþtýðýmýz<br />
bir alan oldu. Ancak Alevilik ile ilgili<br />
çalýþmalara nasýl bir boyut katacaðýmýz tüm<br />
araþtýrma kesimleri arasýnda bir sorun olmaya<br />
devam ediyor. Birileri bu iþe bir yerden baþlamalýydý.<br />
Baþlandý da. Ýlhan Cem Erseven bunu ilk olmanýn<br />
getirdiði sorunlara raðmen baþardý. Yýllardýr tartýþtýðýmýz<br />
soruna bir baþlangýç noktasý koydu. Ýþte tartýþabileceðimiz<br />
bir alan. Çaðdaþ Türk romaný ve öyküsünün çalýþma<br />
alanlarýný birçok açýdan tartýþmamýza karþýn Aleviliðe<br />
bakýþ açýsý noktasýnda hep yok saydýk. Kadýn, þiddet,<br />
siyaset, tarih, dönemin toplumsal sorunlarý, kentleþme,<br />
göç ve daha nice konular. Ancak Alevilik, birçok alanda<br />
olduðu gibi bu alanda da ele alýnmaz bir tabu olarak kaldý.<br />
Erseven’in çalýþmasý bu anlamda tartýþmak ve çalýþmak<br />
isteyenler için bir kaynak ve yol sunacaktýr.<br />
Ýlk olanýn cesareti yanýnda baþarýsý ve sorunlarý da<br />
olacaktýr doðal olarak. Aslýnda sorunun kendi alanýnda<br />
tartýþýlmasý, politik, inançsal ve kültürel deðerler açýsýndan<br />
gündemde duruyor olmasý, bu kitabýn deðerini ve zamanlamasýný<br />
bize daha çok gösteriyor. Aleviler açýsýndan<br />
konuþmayanýn kalmadýðý bir dönemde, ne yazýk ki çoðu<br />
ifadeler ancak bu kitapta tartýþýlan roman kahramanlarýnýn<br />
uzaklýðýnda gündeme geliyor. Kitaplarýn çoðu taraflý<br />
ve Aleviliði anlatmaktan çok, genel bakýþ açýsýyla deðerlendirilmesi gündeme<br />
geliyor. Araþtýrmacýnýn tüm kitaplarý taramasý mümkün olmamakla<br />
beraber raflarda çok da yerini alamayan kitaplara ulaþmasý da eminim<br />
ki zor olmuþtur. Baþta da belirttiðimiz gibi ne sahaflarda, ne kitapçýlarda<br />
ne de kütüphanelerde Aleviliði kapsayan bir roman kategorisi söz konusu<br />
deðil. Bu araþtýrmanýn böyle bir yol açmasý mümkün olacak mý zaman<br />
gösterecek.<br />
Erseven, araþtýrmasýna konu olarak otuz dokuz roman, on iki öykü ve<br />
bir oyun ele almýþ. Ele aldýðý romanlar, öyküler ve oyunun “Çaðdaþ Türk<br />
Romaný ve Öyküsü” olduðu biçiminde bir baþlýkla okuyucu karþýsýna çýkmasýna<br />
karþýn, çoðu yakýn dönem deðil; daha çok ilk dönem ve<br />
1960–1980 dönemlerini kapsayan eserleri içermektedir. Bunun böyle<br />
seçilmesinde en büyük neden ise Alevilikle ilgili sorunlarýn, anlatýlarýn<br />
daha çok bu dönemlerde ortaya çýkmasý ve iþlenmesidir. Çaðdaþ roman<br />
ve öykülerin bir kaçýný ancak konu olarak iþlerken çoðuna ya deðinmekle<br />
yetinmiþ, ya da dokundurma veya bir tespite ulaþmak için araç olarak<br />
kullanmýþ. “Edebiyat, derin hisler uyandýran duygu, düþünce ve hayallerin<br />
dil aracýlýðýyla güzel, etkili ve belli bir þekil içerisinde anlatýmýdýr.”<br />
(Güzel, 2004: 29) Bu anlatým gücüyle dili birleþtirdiðinizde edebiyatýn<br />
okuyucu üzerindeki etkisinin bilimsel bir çalýþmadan daha etkili olabileceðini<br />
düþününce, edebi eserlerle anlatýlan bir konunun daha kolay ve<br />
nasýl anlaþýlacaðý kolaylaþýr. Okuyucu ayný zamanda eserde, “bir eser<br />
içerisinde sanatkarýn ideallerini, hayat dünyasýný, deðer yargýlarýný,<br />
diline getirdiði zenginlikleri ve duygularýný ahenkli bir bütün halinde<br />
görür” (Güzel, 2004: 29) Bu muhtevanýn insan üzerindeki etkisini gören<br />
Erseven, bunun önemine kitabýnýn giriþ bölümünde deðiniyor: “Yazara<br />
da burada, tüm bu olgularý ustaca yapýtýnda iþlemek, sunmak düþer. Bu<br />
anlamda, bir toplumun edebiyatýnýn yalnýz yazýnsal deðil, toplumsal<br />
deðeri de vardýr” (Erseven, 2005: 5). Devamýnda Erseven, “Yazýlan bir<br />
öykü, roman ya da oyun, içinde bulunduðu ülkenin, konu edindiði halktan<br />
çok yazarýn içinde yaþadýðý kendi toplumunun gerçeklerini dile<br />
getirir.” Burada kavramlara bakýþý üzerinde durmamýzýn nedeni, Erseven’in<br />
bu tartýþmayý, araþtýrmayý neyi göz önüne alarak hazýrladýðýna,<br />
onun tasarýsýyla ulaþmak için ele aldýk. Asýl konumuz olan yapýtlarýn<br />
deðerlendirilmesine, bu bakýþ açýsýnýn anlaþýlmasý ile daha doðru ulaþmak<br />
mümkün olacaktýr.<br />
Alevilik ile ilgili çeþitli bilgilere de ulaþabileceðimiz kitapta araþtýrmasýna<br />
konu olan kitaplarýn, Alevi yazarlar tarafýndan yazýlmasýyla Alevi<br />
olmayan yazarlar tarafýndan iþleniþ biçiminin çok farklý olduðu ve<br />
bunun da Türk edebiyatýnýn belli bir olgunluðu yakalayamamasý ve<br />
yukarýda Güzel’in, edebiyat tanýmýndaki özelliklerinin, yazýnýmýzda ne<br />
kadar da önemli olduðunu göstermektedir. Erseven, “Alevi inanç kültürünün,<br />
Türk yazarlarý ya da eleþtirmenleri tarafýndan belli bir kabul<br />
görmemesi halinde ortaya, belli bir kalýba oturtulmuþ Sünni inançlý<br />
insan profili edebiyata yansýmýþtýr” (s.6) tespitine ulaþmasý, Anadolu’da<br />
oluþmuþ olan inançsal ve edebi daralmanýn, sýkýþmanýn da hala sürdüðünü<br />
ve edebiyatýn da insan merkezli edebi kaygýlar duymak<br />
yerine egemen ideolojik dayatmanýn parçasý biçiminde<br />
devam ettiðini göstermektedir. Kuþkusuz, bunu<br />
edebiyatýn bütünü açýsýndan söylemek mümkün olmamakla<br />
beraber, içinde inançsal deðinilerin de yer aldýðý<br />
edebiyat ürünlerinde bu zaafýn ortaya çýktýðý da bir gerçektir.<br />
Özellikle son yýllarda, Ýslami kalýplarýn her alanda<br />
olduðu gibi edebiyatta da baskýn olmasý bunun göstergesidir.<br />
Erseven, çalýþmasýnda, yazarlarýn da içinde olduklarý<br />
inanç kültürünün felsefi terminolojisinin ve inanç içi<br />
dil jargonunun kullanýldýðý tespitine ulaþmaktadýr.<br />
Yazýnýmýzýn Sýratý Anadolu<br />
Bütün ele aldýðý çalýþmalara raðmen bu alanýn hakkýyla<br />
ele alýnmadýðýný belirten Erseven; “Aleviliði ve Bektaþiliði,<br />
asal ve yan konu olarak iþleyen roman öykülere<br />
ciddi anlamda rastlamak olasý deðil…” Yazarýn ele aldýðý<br />
kaynaklar, belki Alevilik-Bektaþilik açýsýndan yeterli<br />
deðil. Ancak Türkiye yazýn dünyasýnýn yeni yeni geliþmeye<br />
ve çeþitlenmeye baþladýðýný düþündüðümüzde yeterli<br />
saymak gerek. Edebi türler içinde sözlü geleneðe baðlý<br />
yaþamýný sürdürmüþ bir öðreti geleneðine sahip olan bu<br />
alanýn, þiir ve baðlý alanlarla yetinmesi ve ‘sýrcý’ bir içerikle<br />
hareket etmesi bu, konunun geç iþlenmesine ve kimi noktalarda da<br />
karþýt ve sorunlu iþlenmesine neden olmuþtur. Alevi kökenli yazarlarýn<br />
metinlerinde, Aleviliði ve sorunlarýný anlatmaya, Sünni kökenli-Alevi<br />
olmayan demek istiyor- yazarlarýn ise taraflý ve daha çok karalayýcý bir<br />
üsluba sahip olduðunu dile getiriyor.<br />
Özellikle 1970 sonrasýna ait romanlarda, Alevilikle ilgili gözle görünen<br />
ve diþe dokunur metinlere rastlandýðýný belirten Erseven, çalýþmasýnýn<br />
roman bölümünü; “Aleviliði Eksen Alan Romanlar”, “Aleviliði Yan<br />
Konu Olarak Alan Romanlar”, “Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþleyen<br />
Romanlar” ve “Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar” baþlýklarý altýnda<br />
topluyor. Oyun olarak Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyununu<br />
ayrý bir ek bölüm olarak iþleyen yazar, “Türk öyküsünde Aleviler” baþlýðý<br />
altýnda ise, yazar adýna göre eserleri tek tek iþliyor. Araþtýrmasýný bir de<br />
konularýna göre iþleyen Erseven, bakýþ açýsýný ve yargýlarýný daha çok bu<br />
bölümde ifade ediyor.<br />
Çalýþmasýnda Aleviliði bilmeden konu olarak seçen yazarlarýn eksikliklerini<br />
ve hatalarýný da tartýþan Erseven, Alevilik çerçevesinden yola<br />
çýkarak toplumsal bir birlikteliði, ayný topraklarda bir arada kültürleri<br />
birbirlerini tanýmasý, aradaki inanç çatýþmalarý ve karalama kaynaklarýnýn<br />
bu romanlarda nasýl incelikli olarak öne çýktýðýný da gösteriyor. Roman<br />
ve öykülerden alýntýlar yaparak bir anlamda özetler de sunan Erseven,<br />
olaya bakýþlarý, ara soru ve açýklamalarla deðerlendiriyor. Yazarlarýn<br />
konuya bakýþ açýlarýný da irdeleyerek genel Aleviliðe bakýþlarýný da<br />
tek tek tartýþýyor. Kitap ya da yazarlar açýsýndan ara tanýmlar ve çýkarýmlarda<br />
bulunuyor. Örneðin Hasan Kýyafet’in ‘Ali Ali’ adlý kitabýný deðerlendirirken<br />
kimi yerde çözümlemelerin ulaþtýðý nokta olarak; “Yazar,<br />
sorunun çözümüne idealist bir açýdan yaklaþmýþtýr.”(s. 314) ya da devamýnda<br />
bir açýklamanýn yarattýðý ifadeyi; “Nedense burada Kiyafet, devrimciliði<br />
biraz etik çizginin dýþýna çýkarmýþ görünmektedir”(s. 315) demektedir.<br />
Konu Alevilik olunca, siyaset, kültür, inanç ve daha birçok<br />
yönü bir arada ve hýzlý bir toplumsal yaþam denklemine göre taramak<br />
gerekiyor.<br />
Zamanýn Deðiþmeyen Dili<br />
Kimi eserde sýnýf, kimi eserde inanç, kiminde de ekonomi ve göç ile<br />
karþýlaþýlan sorunlar, tartýþmanýn konusu olarak öne çýkýyor. Yan konu<br />
veya içerik olarak Türk edebiyat dünyasýnýn sonuçta Alevilik çerçevesinde<br />
olaðan bir seyir yerine belli duyarlýlýk payesiyle iþlendiðine dikkat<br />
çekiyor, Erseven. Kitaplarda konu olarak Kýzýlbaþlýk kavramý çeþitli<br />
anlamlara gelebilecek biçimlerde kullanýlýyor. Alevilerin nasýl insanlar<br />
olduðu gibi sorulara cevap arandýða dikkat çekiliyor. Alevi olmanýn<br />
kolay tanýmlarýndan birinin de, E. Bener’in “Elif’in Öyküsü” romanýnda<br />
yer alan, “namaz kýlmamak Alevilik” olarak tanýmlanýyor. Yine Sadri<br />
Ertem’in, “Çýkrýklar Durunca” romanýnda yer aldýðý gibi, “katlý vacip<br />
zýndýklar” gibi kavramlarla tarihte egemen söylemin tekrarýnýn yer aldýðý<br />
taným ve þiddet bir arada hatýrlatýlmaktadýr.<br />
18 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
DEYLEMÝ (HAÞÝM KUTLU)<br />
Bizim Yolumuz<br />
Anadolu’da birikmiþ her türlü farklý bakýþ açýsýný, romanlarda ve öykülerde bulmak<br />
Ne yemin et ne de yalan söyle<br />
mümkün. Aleviliðin genel ifade sorunu yaþadýðý topraklarda bir de entelektüel<br />
Böyle buyurdu bizim ulumuz<br />
birikimin, bu birikimi sorun olmaktan çýkarmak yerine kurgularda yer vermesi,<br />
Kýldan ince kýlýçtan keskin<br />
belleklerin olumsuz yenilenmesine taraf olmaktadýr. Aleviliðin çok yönlü canlý bir<br />
Yutulmaz leblebidir bizim dolumuz<br />
kültür atmosferine sahip olmasý ve tarihsel çatýþmalarda inananlarý yanýnda felsefi<br />
olarak da mücadele konumunda olmasý, sorunun sosyal olarak yaþamasýný getirmektedir. Roman Senin yükün senindir tartý bilirsen<br />
ve öykülerde de süren bir mücadelenin yansýmasýdýr aslýnda kitap boyu karþýmýza çýkan, Aleviliði Kendi karaný kendi elinle silersen<br />
iyi ve insani bulanlarla, Aleviliði inançsýzlýk ve kötü karakter olarak tanýmlayanlarýn mücadelesi. Nefsin için her ne dilek dilersen<br />
Ne yazýk ki nesnellikten çok çeþitli yollarla toplum içindeki yaralý bilincin derinleþmesine katkýdan Ukbada bile olur bizim sonumuz<br />
baþka bir durum olarak deðerlendirmek mümkün olmuyor böyle olunca.<br />
Felsefi birikime sahip olmayan edebiyatçýlar, özellikle birçok alanda olduklarý gibi tartýþmak Beli dedik bizden önce gelene<br />
ve yeni çözümler üretmek yerine, çoðunlukla fantezi düzeyinde kalmakta ve toplumun paranoyak Özünü hakka kurban edene<br />
halinin tekrarýndan baþka bir geliþim saðlayamamaktadýrlar. Yazýn bilincinin, tarihe, insanlýða Güruhu Naciye'den sýr doðana<br />
katký sunmasýndan çok ideolojik bir duvar olmasý çoðu yerde daha bir açýk yüreklilik olarak Ta ezelden Kâbe oldu yolumuz<br />
görülmektedir. Roman ve öykülerde sergilenen tutum, kitabýnýzýn okunma kapasitesini de belirler. Melanet meydanýndan erkân silinsin<br />
Bu kaygýlar edebiyat dünyasýnýn kaygýlý bir edebi söyleme zorlanmasýný da getirmektedir.<br />
Derviþlik makamýna postlar serilsin<br />
Daha dikkatli bir gözle bakarsak, “Türkiye’de kültürel ortamýn böylesine þekillenmesinde, Münkir olan her kapýdan sürülsün<br />
siyasal sistemin, medyanýn biçimlenmesinde olduðu kadar bunlardan baðýmsýz düþünemeyeceðimiz<br />
öykücünün de romancýnýn da bundan payýna düþeni yaþadýðýný görürüz. Ancak, düþündürücü<br />
Dar-ý Mansur’da kýrýk olur boynumuz<br />
olan bir sanatçý birikimi ve tavýr alýþý içerisinde öykücünün, romancýnýn, þairin bunun böyle olmamasý<br />
gerektiðine iliþkin kayýtsýzlýðý, pasif duruþudur.” (Turan: 2004, 19).<br />
Bir kolum Hind’den ötelerden derilsin<br />
Daylemi’yem ben benden sorulsun<br />
Anlatý kültürüyle kendini sürdüren bir topluluk olan Aleviler, bir bilgiyi böylesi bir özelliklerinden<br />
dolayý birden fazla yolla anlatabilirler. Bu nedenledir ki, “Yol bir sürek bin bir” biçiminde Serilmez hiç bir ipe bizim unumuz<br />
Ýster alýnsýn kellem ister vurulsun<br />
kavramlaþmýþtýr. Toplumun kendi hikayelerine, mitlerine ve bunlara baðlý olarak kahramanlara<br />
sahip olmasý ve bunlardan edindiði köken fikrini sürdürmesi olaðanlaþýr bu nedenle. Kendi önderlerini<br />
belli bir inanç motifiyle süslemesi yazýlý kültüre sahip olan toplumlardan daha olaðan bir<br />
boyut kazanýr. Ýnanç içinde ‘aziz’ bir süsleme veya yükleme olaðanlaþýr. Yaþam biçimini de oluþan Can Cemale Çevrilir<br />
azizlerin ahlaki öðreti formlarý ile halk hikayelerinin ayný formda erimesi yazýma dökülen<br />
anlatýnýn da dilden kolayca akmasýný saðlar. Alevi öðretisinin þiirde baþarýlý olmasýný da bu Ayini cemde cem olmuþ canlar<br />
çerçevede deðerlendirmek gerek. Roman ve öykü öncesinde yazýlý olmasa da açýk bir fikir edinmemize<br />
yarayan nüvelere sahip olmasý ve yorumlama da muhalif bir çizgi taþýmasý kaleme Açýlmýþ meydan görülmüþ rahman<br />
Öz köze dönmüþ can cemale çevrilir<br />
dökülen dilin oynamasýna ve kendi içinde çoðul bir sese sahip olmasý yanýnda öðretiyi kirleten ve Can cana secdede dilim söze çevrilir<br />
baltalayan karþý deyim ve anlamlandýrmalarýnda olmasý mümkündür. Birçok noktasýnda grup Pençeler sazda bülbül avazda<br />
davranýþý ile karþýlaþtýðýmýz Alevilik söylem ve hikmetlerinin kökene ne kadar yakýn veya uzak Sakiler mest olmuþ irfanda sazda<br />
olduðunu bilmek mümkün deðildir. Buna karþýn siyasal- toplumsal bir amaca hizmet etmesi Özüm Mansur’da ten niyazda<br />
olaðanlaþýr. Ayný zamanda bunun karþýtýný da yaratmasý birikimlerin sürekli muhalefetleri Çark-ý pervaneler nura çevrilir<br />
nedeniyle sarmal olarak güçlü biçimde topluma karþýlýklý olarak yayýlýr.<br />
Erseven’e bir katkýyý da burada R. Girard’dan sunalým. “Romantik Yalan ve Romansal Hakikat”<br />
adlý çalýþmasýnýn sunumunda, Orhan Koçak’ýn, Girard’ýn ‘ressentiment’ kavramýyla oluþtur-<br />
Rýzalýk meydaný naçar kalmasýn<br />
Lütfetti aldým dostun lokmasýn<br />
duðu edebiyat çözümlemesine ayný kitabýn önsözünde yaptýðý katkýya yer vermek doðru olacaktýr. Birliðe yetenler ayrý durmasýn<br />
Koçak, Girard’ýn, ressentiment’in, (tartýþýlan kavramsal karþýlýklarýndan; “küçültme ve deðersizleþtirme<br />
itisi” anlamýný dikkate aldýk) “Ýlk olarak, ressentiment’in, bir baþkasýna karþý gösterilen<br />
Gönüller þad oldu meyler çevrilir<br />
Daylemi’yem dinle dostun sözünü<br />
belirli bir duygusal tepkinin tekrar tekrar yaþanmasý ve deneyimlenmesidir… Duygunun ve ‘tepki<br />
Acý söz dostundur çevirme yüzünü<br />
verdiði’ durumun sadece zihinsel bir anýmsanýþý deðildir burada söz konusu olan; duygunun kendisinin<br />
yeniden yaþanmasý, baþlangýçtaki duygunun yeniden deneyimlenmesidir…”. Devamýnda,<br />
Can kulaðýný aç kem etme özünü<br />
Bal arýda arý kovanda bala çevrilir<br />
“Bu psikolojik dinamit, bir siyasal grubun siyasal, anayasal ya da geleneksel gücü ile fiili gücü<br />
arasýndaki uyumsuzlukla doðru orantýlý biçimde yayýlacaktýr. Sadece siyasal olmakla kalmayýp<br />
toplumsal da olan ve mülkiyet eþitliðine doðru giden bir demokraside, hiç deðilse sosyal ressentiment<br />
pek yaygýn olmayacaktýr… Öyleyse ressentiment’in en güçlü olduðu toplum bizimki gibi bir<br />
Alev<br />
Yayýnlarý<br />
toplum olmalýdýr: yaklaþýk olarak eþit haklarýn (siyasal ve diðer haklar) ya da biçimsel toplumsal<br />
eþitliðin iktidar, mülkiyet ve eðitimde büyük fiili eþitsizlikle elele gittiði bir toplum… Burada, bireylerin<br />
karakter ve deneyimlerinden baðýmsýz bir biçimde, toplum yapýsýnýn kendi içinde güçlü bir Toplu<br />
ressentiment yükü birikmiþtir.” (Girard: 1999, 16–17) Her toplumun yaþam biçimi içinde kolayca Sipariþlerde<br />
görebileceðimiz bu kavramsallaþtýrmayý, Erseven’in ele aldýðý eserlerde görmek mümkündür. Yüzde<br />
Girard’ýn bakýþ açýsýný -teorik çözümleme olarak- görememekle birlikte, bu çalýþmada, bu yöndeki<br />
tutumun, edebiyatýmýzda nasýl sürdüðünü görmek mümkündür. Erseven’in bu çalýþmasýndan Ýndirim<br />
Elli<br />
yola çýkarak Girard’ýn deyimiyle edebiyat alanýnda da bir ‘modus vivendi’ sýnýrýnda olduðumuz,<br />
Yapýlýr<br />
daha anlaþýlýr biçimde görülebilmektedir.<br />
KAYNAKLAR:<br />
Haþim Kutlu<br />
Girard, René (2001). Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Metis Yayýnlarý.<br />
Güzel, Abdurrahman (2004). Dini Tasavvufi Türk Edebiyatý, Akçað.<br />
Turan, Metin (2004). Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatý, Ürün Yayýnlarý.<br />
NOTLAR:<br />
(*) Modus Vivendi: Latince, güçlüklere raðmen birlikte yaþama yolu.<br />
Kýzýlbaþ Kadýn<br />
Mayýs 2005, ISBN 975-335-050-3<br />
15 x 23 cm, 256 sayfa 12,00 YTL<br />
Alev Yayýnlarý,<br />
Divanyolu Cd. No 54, Erçevik Ýþhaný 102<br />
34110 Eminönü, Ýstanbul<br />
T/F: 0212.519 5635 www.alevyayinlarý.com<br />
Ocak 2006<br />
19
SERÇESME ¸<br />
Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý<br />
Bölüm - III<br />
Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi<br />
Tasavvufta Bilinçaltý<br />
Ýnsanoðlu yaþamý boyunca hep saptadýðý bir noktayla Kaos’a düzen<br />
verip Kosmos’u yaratýrken gündelik yaþamý içinde açtýðý ritüel<br />
parantezleriyle Köken Zaman’a ve Kozmik Zaman’a girip çýkar ve<br />
oradan da gerçek zamana döner.Aslýnda bu bir kimlik sorunudur.<br />
Ýþe evren ölçeðinde bakýldýðýnda, küçücük bir varlýk olan<br />
insanoðlunun, gerçek zamaný ve uzamý var ederek gönlünün ve bilincinin<br />
derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm<br />
burasýdýr” diye baðýrmakta olduðunu görürüz. Bunun için her mitolojinin<br />
zaman ve uzam algýsý, o kültürün ana mayasýný oluþturur.Tasavvufta<br />
da bu böyle oluþup geliþmiþtir, yadsýnamaz. Aslýnda mitolojilerde yer<br />
alan figürler insanlýk kültürünün, ilk þafaðýnda ilk ýþýk belirdiðinden bu<br />
yana biriktirilmiþ arkaik ögelerin, toplu düþlemlerin, ya da insan ruhundaki<br />
oluþma ve geliþme evrelerinin de bir anlamda “kollektif kiþileþtirilmesi”<br />
sonucunda ortaya çýkar.<br />
Ýþte mitoloji ve söylenceler bir anlamda insanlýk kültürünün gerçek<br />
bilinçaltýný oluþtururlar. Bu baðlamda mitoslar, içerdikleri çeþitli tarihsel,<br />
toplumsal, dinsel ve kültürel yansýmalarýn yaný sýra insanlýk durumlarýna<br />
iliþkin bir toplu bellek görevi de üstlenmiþlerdir. Zaman süreci içinde<br />
bakýþ açýlarý ve deðer ölçüleri deðiþtikçe anlatýlar da deðiþir, verilir,<br />
çevrilir, antik bir kazý alanýndaki gibi kültürel katmanlar halinde üst üste<br />
yýðýlýr.Farklý kültürlerin mitolojileri iç içe geçmeye, baðdaþtýrmacýlýðýn<br />
da etkilemeleri sonucu yeni birleþimler üretmeye baþlar.Tasavvufta da<br />
durum hemen hemen aynýdýr. Böyle bir çizgi izleyen kültürel coðrafyalar,<br />
kozmik zaman ve uzam içinde þekillenerek belirli kimlikler kazanýr.<br />
Aslýnda mitoslarýn oluþturduðu mitolojiler tarihsel zaman ve uzamla<br />
deðil, kozmik zaman ve uzam algýlarýyla tanýmlanýrlar. Her uygarlýkta,<br />
“hatýrlanamayacak deðin eski” mitolojik zamaný gerçek tarihsel zamana<br />
baðlayan bir imgelemem köprüsü vardýr.<br />
Mezopotamya, bu imgelemem köprülerinden en önemlisini oluþturur.<br />
Üç büyük kitaplý din, bu köprünün altýndan geçen kutsal ýrmaklarýn sularýyla<br />
beslenir, zaman sürecinde bir uygarlýktan, bir kültürden, bir dinden,<br />
bir inançtan diðerine aktarýla aktarýla, farklý kozmolojiler, mitolojiler,<br />
kutsal metinler içinde yeni deðerler, yeni anlamlar yüklene yüklene<br />
çokkatlý, çokanlamlý hale gelerek simgelerin anayurdu olan inanç sistemleri<br />
yanýnda, sanatýn bütün alanlarýndaki þiirsel yaklaþýmýnýn da ana<br />
eksenlerinden birini oluþturur.<br />
Bizce bu ana eksenlerden biri de tasavvuftur. Tasavvuf, bir sevgi yumaðýdýr.Sevgi<br />
ruhlar arasý benzeþmelerden oluþan kaynaþmalardan ibarettir.Bir<br />
suyu bir suya karýþtýrýnca ayýrtmak olanaksýzdýr. Aslýnda öz<br />
olarak sevgi de öyledir.Ama tatmayan bilmez. Tasavvufta temel amaç,<br />
insana “Allah’ý görüyormuþ gibi yaþama” disiplini kazandýrmaktýr. Bir<br />
baþka anlatýmla kiþiliðe, “siz O’nu görmeseniz de O’nun sizi gördüðü”<br />
bilincini yüklemektir. Yani size, “þah damarýnýzdan daha yakýn” bir<br />
Kudret’le sürekli birliktesiniz, “nerede olursanýz olun, sizinle birlikte<br />
olan” bir Varlýk var onu hissetme, algýlama, sezme, tüm yaþamýný O’nunla<br />
birlikteliðin duyarlýlýðý içinde yapýlandýrma bilinci edinme disiplin ve<br />
terbiyesi verme varýlmak istenilen en son duraktýr.<br />
Bir baþka anlatýmla sûfî, ânlarýn farkýnda olmak ve her aný Allah’ýn<br />
huzuruna çýkabilecek bir güzellikte duyabilme bilinci ve disiplini edinmek,<br />
her aný Allah için seçmektir. Bir baþka söyleyiþle sûfî, bu gücü ve<br />
disiplini edinebilmek için; seher vakti uyanýr, gecenin en seçkin saatinde<br />
Rabbi’nin huzuruna durarak, O’na olan ahdini, O’nunla varolduðu bilincini<br />
yeniler. Gönlünü ve bilincini baþka güç odaklarýnýn etkisinden<br />
arýndýrýr, tevhid bilinciyle donanýr, her gece özgürlük bilincini bir kez<br />
daha yeniler, sonra kendi içine döner, içini yeniden dokumaya baþlar, içi<br />
gönlü ve beyni-bilinci demektir. Kalbini ve dimaðýný avcunun içine alýr,<br />
onlarýn her dokusuna ulaþacak biçimde kiþiliðini arýndýrma eylemine<br />
soyunur, tevbeye-istiðfara sýðýnýr, böylece sýrlarýný Rabbi ile paylaþarak<br />
O’nun huzurunda temiz bir yaþama söz verir. Sonra ahiret bilgisini yenileyerek<br />
mahþer ortamýna gider-gelir.Yaþam kitabýna bir de mahþer aydýnlýðýnda<br />
bakar. Ellerinin, ayaklarýnýn, gözlerinin, kulaklarýnýn yani tüm<br />
duyu organlarýný sorgular, acaba elleri temiz mi, acaba gözlerinde kirlenme<br />
var mý, paçalarýna çamur sýçramýþ mý,bütün bunlar dünya karanlýðýnda<br />
deðil, mahþer aydýnlýðýnda net görülecek þeylerdir. “Ölüm gündemi”<br />
sûfînin her gün soluk alýþ-veriþlerinde duyduðu bir gerçekliktir.<br />
Sonra Hz.Peygamber’le birlikte olur, yan yana, karþý karþýya gelir,<br />
sonra kiþiliðinin O’na (s.a) yakýþýp yakýþmadýðýna bakar. Sonra ondan bu<br />
yana geçen “Allah dostu” diye nitelendirilecek insanlarýn yanýnda durur,<br />
insanlýðýnýn ve Ýslamlýðýnýn onlarla benzeþip benzeþmediðine, örtüþüp<br />
örtüþmadeðine bakar, bu çerçevede, gönül terbiyesiyle ilgilenen, kalbî<br />
kývamýndan emin olduðu Allah dostunu anýmsar, onunla yan yana durur,<br />
benzeþme, örtüþme ve ayrýþmalarýný denetler. Bütün bunlar seher<br />
donanýmý kapsamýndadýr.<br />
Gündüz, iþ hayatý demektir, sûfî de iþ yapar,mesleði vardýr, dünyadan<br />
el etek çekmemiþtir, “hiç ölmeyecek gibi” dünya iþlerine sarýlýr, dünyayý<br />
imar gibi bir sorumluluk taþýr, bunlarý yerine getirir, öfkeyi dizginler,<br />
kötülüklerden, hileden, aldatmalardan uzak durur. “Allah’la birliktelik<br />
bilinci”nin asýl sýnanacaðý alan günlük yaþamdýr.Zaman öldürmek<br />
olmaz, ölü zamanýn hesabý verilir. Özetle sûfî her anýný hep diri yaþamak<br />
zorundadýr, her aný ve her davranýþýn niteliðini ve düzeyini seçerek yaþamalýdýr.<br />
Çünkü bunlar “Allah dostu” olabilme ufku ve içeriði taþýmalýdýr.<br />
Sûfî günü bitirip, ölümden izler taþýyan uyku için yastýða baþýný koyduðunda,<br />
bir ömrü bitirir gibidir ve o ölçüde hesap vermeye hazýr bir<br />
Yaþam Kitabý’na sahip olmak ister. “Ýþte Rabbim bana verdiðin emanet,<br />
onu arý-duru sana getirdim” diyebilmelidir.<br />
Sûfîlerin kökleri ilke uzanan ortak yaþam biçimini özetledik. Aslýnda<br />
Müslümanlýk da bu deðil midir? Sûfi için amaç, “Allah dostlarý” çizgisinde<br />
olmaktýr.<br />
Ýnsanlýk, sözünü ettiðimiz bu uygarlýk geliþiminin bir tür baskýsý olan<br />
bireyleþmenin, bireysel düþünce sisteminin giderek öne çýkmasýyla kolektif<br />
figür daðýlýmý sürecine girer.Tasavvufun özünde gizli teatral sanat,<br />
zaman süreci ve yoðun birikim karþýsýnda giderek, imgelemde de kolektif<br />
figürler, toplu temsiller yerini daha akýlcý ve tarihî ifadelere býrakmýþtýr.<br />
Böylece tasavvuf, diðer sanatlar gibi dýþ alana çýkarak dünyevileþmiþtir.<br />
Yine de Jung’un çok ilginç saptamasýna göre, tasavvufun ve<br />
dünyevî sanatlarýn kalýcý büyülerini sürdürebilmesi, etkisini kuþaktan<br />
kuþaða aktarabilmesi için insan bilincinin doðmasýnda etken olmuþ, folklorda<br />
ve ritüellerde yaþamýný hâlâ sürdüren temel ve arkaik yapýlarla,<br />
yani “ilk örnekler”le baðýný korumasý, koparmamasý gerekir. Burada<br />
sanat ve tasavvuf, kendini “tarihsel zaman” içine yerleþtirdiðinde de<br />
mitoslarýn “kutsal ve döngüsel zaman”ýndan, arkaik kökenlerden beri<br />
süregelen simge birikimlerinden yararlanmayý sürdürür. Aslýnda arkaik<br />
düþüncenin, kozmik gerçekliðin çeþitli düzeylerini birleþtiren sentetik<br />
yapýsý simgeyi yetkin bir anlatým aracý haline getirmiþtir.<br />
Tasavvuftaki bu simge zenginliðinin temelinde öncelikle, arkaik<br />
düþüncenin “Yer” ile “Gök” arasýnda kurduðu denklikler sistemi yatar.Bu<br />
baðlamda yeryüzünde gördüðümüz her þey, yani insana ve tarihsel zamana<br />
iliþkin her þey “Ýlk Görünen Gerçekliði”n ötesinde onun çaðrýþtýrdýðý<br />
yeni anlamlar yüklenmiþtir.Daha açýkçasý bu anlamlarý yüklendiði ve<br />
tasarlanmýþ Makrokozmos ilk örneklerinin yeryüzü yansýmalarý olarak<br />
deðer kazandýðý oranda tarihsel zamanýn, gündelik yaþamýn ötesine<br />
geçip, kutsal, dolayýsýyla mutlak ve gerçek zamanýn, gerçeðin bir parçasý<br />
olabilir.<br />
Kozmik merkezler olarak da algýlanan uzamlarýn, dahasý evin, sunaðýn,<br />
tapýnaðýn, sarayýn, en önemlisi de kentin kutsanmasý, dahasý insanýn<br />
o mekanlarda ritüelleriyle, ilahileriyle kendine özgü bir mikrokosmos<br />
yaratarak, evrensel düzeni bir anlamda kopyalamasýnýn nedeni budur.<br />
Ýnsan, saptadýðý bir noktayla, bir merkezle Kaos’a düzen verip Kosmos’u<br />
yaratýrken, gündelik yaþam içinde açtýðý ritüel/bayram paranteziyle de<br />
Köken Zamaný’na, Kozmik Zaman’a, Gerçek Zaman’a döner. Aslýnda bu<br />
bir kimlik sorunudur. Evren ölçeðinde küçücük bir varlýk olan insanýn,<br />
gerçek zamaný ve uzamý var ederek, ruhunun ve bilincinin derinliklerinden<br />
“Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm budur” þeklinde<br />
seslenmesidir. Her mitolojinin zaman ve uzam algýsý kültürün ana<br />
mayasýný oluþturur.<br />
Ama biz yine de bu konua þunu sorabiliriz: Bütün olanlar karþýsýnda,<br />
duygu ve düþüncelerimizin dizgini kimin elinde? Hepimiz kendi aklýmýzýn<br />
buyruklarýna göre hareket ettiðimizi sanýrýz; oysa bu koskoca bir<br />
aldatmacadýr. Ýngiltere’nin önde gelen sinirbilimcilerinden David Oakley<br />
ve Peter Halligan bilincin kurallarýný yeniden ele alýp inceledi.Bilinçli<br />
olmak ne demektir, bilinçsizlik neyi ifade eder, düþünce ve davranýþlarýmýzdan<br />
bizzat kendimiz mi sorumluyuz gibi sorulara yanýtlar arayan ve<br />
beynin belirli bölgesinde araþtýrmalar yapan nöropsikologlar davranýþ ve<br />
algý yeteneðimizin beynin bilinçsiz kýsmý tarafýndan yönetildiðini ortaya<br />
koydular. Ne var ki, düþünce ve duygular gibi bir üst düzey zihinsel<br />
faaliyetler için bunun geçerli olmadýðý fikri yaygýndýr. Pek çok insan ve<br />
20 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
bilim adamý bunlarýn bilinçli bölgeden çýktýðýný sanýr. Geleneksel olarak<br />
bilinç ürünü olduðu düþünülen düþünce, fikir, duygu, inanç, tutum ve davranýþlarýn<br />
týpký algýlamada olduðu gibi, bilinçsiz bir sürecin sonucunda<br />
ortaya çýktýðý bu bilim adamý araþtýrýcýlar tarafýndan ileri sürülmektedir.<br />
Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde bu konuyu araþtýran Jeffrey Grey,<br />
bilinç zihinsel iþlemlerin sonuçlarýný etkileyemez, çünkü çok geç bir tarihte<br />
ortaya çýkar demektedir. Oysa herkes zihinsel faaliyetlerinin denetimini<br />
elinde tutuðunu sanýr. Bir sonraki davranýþýmýzý, ne yapacaðýmýzý<br />
bilmek, ne söyleyip ne yazacaðýný kesin biçimde tahmin etmek olanaksýzdýr.<br />
Bütün bunlar bu konuda yapýlan deneylerle sabittir.<br />
Psikolog Peter McKellar: “Önce gözlerimi kapar beklerim. Daktilom<br />
önümde öykü karakterlerinin zihnimde canlanmasý ve harekete geçmesi<br />
için zaman tanýrým. Öyküyü önceden satýr satýr düþünemem” Peki kurgu<br />
nasýl geliþir? Bu sorunun yanýtýný þöyle verebiliriz:<br />
“Denek çocuk öyküsü yazarý Blyton’un beyni karakterleri bilinçli<br />
bölümün dýþýnda yaratýyor. Blyton düþünceler, konuþmalar, hatta<br />
espriler oluþtuktan sonra bunlarýn farkýna varýyor.<br />
Bizim görüþümüze göre, konuþma, yazma ve beynin diðer bilgi iþlem<br />
faaliyetleri beynin bilinçsiz bölümünde meydana gelir. Kendiniz ve<br />
dünya ile ilgili bilinçli deneyim oluþumu bu aþamadan sonra ortaya<br />
çýkar. Bizim kurduðumuz modelde beynin bu ‘bilinçsiz’ kýsmýna<br />
Düzey 2 adýný veririz.Bu düzeyin içinde mutlaka bir karar verme<br />
mekanizmasý, yani merkezi idari yapý (MÝY) yer almaktadýr. MÝY<br />
beynin herhangi bir zamanda gerçekleþtirdiði en önemli iþlevi tanýmlar;<br />
ayni zamanda beynin durumunu en iyi þekilde tanýmlayan bilgiyi<br />
seçer.Ýþte ancak bu aþamadan sonra bilgi, bilinçli deneyimlerimizden<br />
oluþan Düzey 1’e dahil edilir.Þu anda rahatsýz bir koltukta oturduðumuzu<br />
ve bir konuþmayý dinlediðimizi farzedelim. Konuþma ilginç ise<br />
konuþmacýnýn ses tonunun, neler söylediðinin ve belki de konuþmacýnýn<br />
çevresinde olup bitenlerin farkýnda olursunuz. Bütün bunlar<br />
Düzey 2’de gerçekleþen iþlemlerin bir ürünüdür. MÝY bunlarýn içinden<br />
önemli gördüðünü Düzey 1’e postalar, dolayýsýyla siz de bunlarý<br />
deneyimlerinize dahil edersiniz.<br />
Ayni zamanda Düzey 2, rahatsýz sandalye, odanýn havasý, dýþarýdan<br />
karýþan sesler, arkamýzdaki kiþilerin fýsýltý ile sürdürdükleri sohbet ile<br />
ilgili bilgileri de iþlemden geçirir. Bütün bunlar konuþma dinleme<br />
iþlevi ile doðrudan iliþkili olmadýðý için MÝY bunlarý Düzey 1’e<br />
atmaya gerek görmez ve siz bunlarýn farkýnda olmazsýnýz.<br />
Öte yandan eðer konuþma sýkýcý ise, MÝY sandalyeden kaynaklanan<br />
sýkýntýyý giderici çözümlere öncelik verir ve siz sandalyenin ne kadar<br />
rahatsýz olduðunu fark edersiniz. Daha dramatik olarak arkanýzdaki<br />
sohbette adýnýzýn geçtiðini duyarsanýz konferans ile ilgili tüm baðlarýnýz<br />
kopar, tüm dikkatinizi arkadaki konuþmaya verirsiniz. Ancak bu<br />
durumda ‘siz’ arkadaki konuþmayý dinlemeyi bilinçle seçmiþ olmazsýnýz.<br />
Bu bilgi MÝY tarafýndan Düzey 2’den Düzey 1’e ‘kapý dýþarý<br />
edildiði’ için farkýna varýrsýnýz.<br />
Kapý dýþarý edilme konuþma ve yazma þeklinde kalabalýklarda da<br />
ortaya çýkabilir veya tümüyle duygu ve düþünce þeklinde kiþisel<br />
bazda görülebilir. Bu kapý dýþarý edilen bilgiler, ister kalabalýklarda,<br />
istek kiþisel bazda olsun kendisine özgü bir yapýya sahiptir. Bunlar<br />
her zaman ‘burada ve þimdi’ye aittir ve kiþinin kendisiyle ilgilidir.<br />
Davranýþlar, özellikle kiþinin kendisinden kaynaklanýyorsa istemli<br />
olarak tanýmlanýr. Kapý dýþarý etme iþleminde herhangi bir düþünce,<br />
fikir, inanç, tutum ve davranýþ ‘sizin’ olabilir ve özgür iradeye baðlý<br />
olarak ortaya çýkar.<br />
Bu baðlamda bilinç ve özgür irade kavramýný bilimsel platforma<br />
oturtmak zor olabilir, çünkü pek çok insan düþüncelerinin kendi bilinçlerinin<br />
bir ürünü olduðunu sanmaktadýr. Düzey 1’in içeriði ‘ikinci<br />
el’ olsa bile, bunlar ‘sizin’ tarafýnýzdan ‘birinci el’ olarak algýlanýr.<br />
Fakat günlük deneyimlerinizden uzaklaþýp, hipnozun etkileri üzerinde<br />
kafa yorarsak, bilincimizin içeriðini kontrol ettiðimizi sanmanýn<br />
ne denli yanýltýcý olduðunu anlayabiliriz.<br />
Kolay hipnotize olan insanlarda körlük, saðýrlýk, felç ve aðrýya duyarsýzlýk<br />
gibi duygularý aþýlamak kolaydýr. Sydney’de Richard<br />
Bxyant ve Kevin McConkey adlý psikologlar hipnotizma yoluyla<br />
körleþtirilmiþ insanlarýn görsel bilgiye yanýt verdiðini keþfettiler.<br />
Ocak 2006<br />
Hipnozun, hipnozu uygulayan kiþinin telkinleri gibi bir dýþ uyarýnýn<br />
etkisiyle MÝY’in karar verme sürecini etkilediði düþünülüyor. Hipnotik<br />
körlük gibi durumlarda, hipnozcu MÝY’i ikna ederek görsel bilginin<br />
Düzey 1’e kabulünü engeller. Hipnoz altýndaki kiþi görmediðini<br />
iddia etse de, uygun bir dille ikna edildiði zaman görme yetisi yerine<br />
gelir. Bunlar hipnotik olarak görme yetilerini yitirdikleri zaman bile<br />
görsel sinyallere yanýt verdikleri için, Düzey 2 hâlâ ilgili bilgiyi iþleme<br />
sokuyor olabilir. MÝY yalnýzca bunlarý bilinç düzeyine dahil edeceði<br />
verilerin içine sokmaktan vazgeçmiþtir. Sonuç olarak kiþi görsel<br />
sinyali algýlamaz ve dürüstçe ‘hiçbir þeyi görmediðini’ ifade eder.<br />
Bilincin pek çok yönü ile bir önceki ‘bilinçsiz’ iþlem düzeyinin ürünlerini<br />
temsil ettiði 1879 yýlýnda Leipzig’de ilk psikoloji laboratuarýný<br />
kuran Herman von Helmholtz ile Wilhelm Wundt pek çok zihinsel<br />
faaliyetin solunum, sindirim ve dolaþým sistemlerinin fizyolojik iþlemlerinden<br />
farklý olmadýðýný fark ederek bütün bunlarýn insan bilincinin<br />
dýþýnda otomatik olarak oluþtuðunu, ancak pek çok kiþi bilinçli<br />
deneyimlerle desteklenen zihinsel faaliyetlerin bir üst düzey etkisi<br />
altýnda olduðunu sanýyor ise de, psikologlar ayni görüþte deðiller.<br />
Onlarýn kurduðu modele göre bilinçle gerçekleþtirilmiþ her þey daha<br />
önce bilinçsiz düzeyde alt yapýsýný oluþturmuþ, daha sonra Düzey<br />
2’nin seçilmiþ ürünleri ve Düzey 1’in içeriði tek bir unsurdur ve ayni<br />
þeydir. Bunlarýn aralarýndaki tek fark, bu ürünler seçilir seçilmez kapý<br />
dýþarý edilir ve bilinçli davranýþlarýn bir parçasý haline gelirler. Düzey<br />
1’deki bilinçli davranýþlar daha ileri bir iþlemden geçmez veya<br />
doðrudan baþka iþlemleri etkilemez. Yalnýzca Düzey 2’nin bir sonraki<br />
güncel olaylarý ile yer deðiþtirir.<br />
Öyleyse bilincin iþlevi nedir? University of West of England’dan<br />
Susan Blackmore’un belirttiði gibi bilincin belirli bir iþlevi yoktur,<br />
yalnýzca ‘þu anda benim nasýl olduðum’ ile ilgilidir. Ancak bu bilincin<br />
hiçbir iþe yaramadýðý anlamýna gelmemeli. Bizim davranýþlarýmýza<br />
koþut olarak baþkalarý bizim hakkýmýzda fikir sahibi olur. Karmaþýk<br />
bir sosyal yapý içinde hayatta kalmak için bu imajýn mümkün<br />
olduðunca tutarlý ve mantýklý olmasý gereklidir. Toplum ayrýca<br />
davranýþlarýmýzýn sorumluluðunu da taþýmamýzý talep eder. Son olarak<br />
Düzey 2’de oluþan düþünce ve duygular, Düzey 1’e kabul edildiði<br />
zaman ‘ben düþünüyorum’, ‘ben hissediyorum’ þeklinde ifade edilir.<br />
Düzey 2 tutarlý bir kiþilik ifadesinin yaratýlmasýndan ve sürdürülmesinden<br />
sorumludur. Bunu yapmak için, biyografik bellek þeklinde<br />
kapý dýþarý edilenlerin izini sürmesi gerekir. London School of<br />
Economics’den psikolog ve felsefeci Nichas Humprey, güçlü bir kiþilik<br />
ifadesinin diðerlerini anlamakta ve diðerlerinin de bizi anlamasýnda<br />
temel oluþturduðunu ileri sürer. Dýþ dünyaya gösterdiðimiz kimliðimiz<br />
Düzey 2 tarafýndan yaratýlmýþ bir kurgu, Düzey 1’de edindiðimiz<br />
deneyimlerdir. Hanover, Darmouth College’dan sinirbilimci<br />
Michael Gazzaniga’ya göre bilincin bir iþlevi de güvenilir bir ‘sözcü’<br />
gibi davranmasýdýr. Bunu elde etmek için Düzey 1’de üretilenlerin<br />
daha önce dýþarý atýlan malzeme ile uyumlu olmasý gerekir.<br />
Benlik kavramýna baðlý olarak, Düzey 2 davranýþlarýmýz kontrolümüz<br />
altýnda olduðuna iliþkin bir yanýlgýya zemin hazýrlar. Genellikle<br />
istemli davranýþlarýmýza özgür irademizin yol açtýðýný düþünürüz. Bu<br />
bir yanýlgýdýr. Burada önemli olan, Düzey 2’yi kabul edip karar verme<br />
aþamasýnda ‘benlik’ kavramýný bu düzeye dahil etmeyi öðrenme<br />
gerekliliðidir.<br />
Belki de hepimizin bilmesi gereken, ‘Ben’in bilinçaltýmýzda yanlý ve<br />
taraflý ‘daha büyük bir ben’in parçasý olduðunu kabullenmektir.<br />
Kendimizi, içimizdeki ‘ben’in bilinçli olduðu konusunda kandýrmaktan<br />
vazgeçmeliyiz. Pek çok açýdan bu ‘ben’, beynimizin bilinçaltý<br />
bölgesinde oluþan olaylarý gösteren veya kaydeden bir gösterge ve<br />
kayýt cihazýdýr.” 1<br />
NOTLAR:<br />
1 Reyhan Oksan, Kaynak: New Scientist, 18 Kasým 2000.<br />
21
SERÇESME ¸<br />
Müjdeler Olsun, Dinimiz de Yenileniyor...<br />
Fakat...<br />
Hüseyin Ýlbey<br />
Kuran’da binbeþyüz yýldýr duran kadýnlarýn dövülebileceðiyle ilgili<br />
ayetlerin ifade ettiði anlamý, dinine baðlý, iyi/has Müslüman<br />
olduðu anlaþýlan bir kiþinin, diðer kullar da okuyup öðrensinler,<br />
onlar da has Müslümanlardan olsunlar, bazen gerektiðinde de karýlarýný<br />
dövsünler diye yazdýðý bir kitaba almasýyla; bu kitabýn da, zaten birinci<br />
görevi vatandaþý has Müslüman yapmak olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />
(ya da Vakfý) yayýnlarýndan çýkmýþ olmasýyla, ufacýk bir kýyamet kopmuþ<br />
oldu...<br />
Bu olaðan Ýslamî bilgiyi ve kitabý haber yapan basýn mensuplarýyla,<br />
haberin ardýndan kýyameti koparan cazgýrlar, anlaþýlýyor ki, Kuran’ý okumamýþlar...<br />
Bu konuyu haber yaparak güya, “Aaa, ne çaðdýþý bir anlayýþ,<br />
ne ayýp bir davranýþ!” demeye getiriyorlar... Terbiyesizliðe, haddini<br />
bilmezliðe bak sen...<br />
Yüce Allah, Cebrail’in eline verip özenle indirdiði; biz kullara aynen<br />
iletsin diye Hz. Peygamber’e teslim ettiði ayetlerini düzenlerken size mi<br />
danýþacaktý? “Ey (erkek) kullarým, size, þu þu durumlarda karýlarýnýzý,<br />
fazla yara bere izi býrakmadan pataklama hakký ve yetkisi veren bir ayet<br />
hazýrladým. Bir itirazýnýz varsa, þimdiden söyleyin... Binbeþyüz yýl sonra<br />
gazete haberi yaparak, televizyonlarda tartýþarak, kem-küm ederek, hele<br />
hele yorumlamaya kalkýþarak cehennemlik olmayýn, baðýþlamam ha!”<br />
mý diyecekti yani?<br />
Binbeþyüzyýl önce kimse itiraz etmemiþ ya da itiraz edenler olmuþsa<br />
bile icabýna bakýlmýþ, þöyle ya da böyle, itiraz edecek kimse býrakýlmamýþ...<br />
Ayrýca da, erkek milleti olarak elinize böyle muhteþem bir hak<br />
ve yetki geçmiþ, tepe tepe kullanacaðýnýza, kalkmýþsýnýz, “Böyle gerilik,<br />
böyle çaðdýþýlýk mý olur?” diyorsunuz... Bu laflarý, baþta benim karým<br />
olmak üzere, baþý kabak, ayaðý postallý feminist karýlar söylese anlarým<br />
da, size ne oluyor?<br />
Müslüman’sanýz, alýn önce Kuran’ý þöyle iyice anlaya anlaya okuyun.<br />
Deðilseniz, size ne baþkasýnýn Allah’ýndan, Kuran’ýndan, ayetinden,<br />
hadisinden, sünnetinden? Ýndirdiði bütün kitaplarýndan anlaþýldýðý gibi,<br />
kendisi de erkek olan Allah, erkek kullarýna karýsýný da dövdürür, kýzýný<br />
da, baldýzýný da, hatta ardýna erkek takarak getiren mahalle aþiftesini de...<br />
Biraz daha burnunuzu sokarsanýz sizi de dövdürür diyeceðim, ama siz<br />
dövülmeyi öpün de baþýnýza koyun... Tanrý’ya þirk koþmaktan, müþrik<br />
olursunuz ki, “Haram aylar geçince, müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün”<br />
(Tevbe Suresi, 5. Ayet) cezasýna uðrarsýnýz.<br />
Ýyi niyetli bir insan olduðumdan, Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet<br />
Nuri Yýlmaz’ý uyarmak istiyorum... Bir insan, bir eðitimci olarak, korku<br />
denen illetin insaný ne hazin durumlara soktuðunu biliyorum. Bu adamcaðýzýn<br />
son yýllarda içine düþtüðü telaþ içimi paralýyor... Acaba neyi kaybetmekten<br />
korkuyor? Baþýnda durduðu, tarihin en büyük þeriatçý<br />
örgütünü mü? O örgütün sahip olduðu, miktarý ve cüssesi belli olmayan,<br />
en büyük holdinglerden daha büyük menkul ve gayrýmenkul devini mi?<br />
Aslýnda onun da, söz konusu kitabýn yazarý gibi iyi, has bir Müslüman<br />
olduðuna inanýyorum... Çekirdekten yetiþerek geldiðine göre (melül<br />
mahzun duruþu ve gözleri de çekirdekten yetiþerek geldiðini gösteriyor),<br />
baþta Kuran olmak üzere, hadis, sünnet gibi Ýslam’ýn temel kaynaklarýný<br />
biliyordur. Fakat son yýllarda, örneðin 28 Þubat’tan sonra, acayip laflar<br />
etmeye baþladý... Ettiði sözleri buraya tek tek yazýp yanýtlamaya kalksam,<br />
ortaya esaslý bir komedi çýkacaða benziyor. Çýkarsa çýksýn diyemiyorum,<br />
yerim dar... Þimdi gelin de yutun þu sözleri:<br />
1. “Ýslamiyet’i hurafelerden temizleyeceðiz”: Binbeþyüz yýldýr acaba<br />
Ýslamiyet’e ne kadar hurafe karýþtý? Þu anda Ýslamiyet olarak bildiðimiz<br />
bilgi ve uygulamalarýn ne kadarý hurafe? Siz hurafe olarak saptadýklarýnýzý<br />
temizlediðinizde, “sel geldi süpürdü, rüzgâr aldý götürdü”, tümden<br />
ayazda kalmayalým? 17 Aðustos depremine çadýr ve ekmek bulamayan<br />
bir devlet, yaratacaðýn din iman depreminde þapa oturursa günahý<br />
vebali senin boynunda kalýr, bil... Ayrýca, “Zaten dinin kendisi hurafedir”<br />
diyen “edepsizleri” ne yapacaksýnýz? Bu durumda, yapacaðýnýz iki<br />
þey var: Laik TC Devleti adýna ya dinin hurafe olmadýðýný kanýtlayacaksýnýz<br />
ya da “din hurafedir” diyen zýndýklarý temizleyeceksiniz. Temizlik<br />
iþini taþeron olarak Hizbullah’a, Taliban’a filan havale de edebilirsiniz...<br />
2. “Bu bir reform hareketi deðil. Dinde bir deðiþiklik, bozukluk yok.<br />
Reform, bir þeyin aslýnda deðiþiklik yapmaktýr. Biz dinin aslýnda deðiþiklik<br />
yapmak istemiyoruz.”: Bu sözlerdeki kafa karýþýklýðýný ve mugalâtayý<br />
anlayan öne çýksýn, uygun yerine törenle laik devlet madalyasý takýlacaktýr!<br />
Bu kadar gelenek göreneðe bulanmýþ, temizlenme ihtiyacý doðuracak<br />
kadar hurafe karýþmýþ bir din nasýl deðiþmemiþ, bozulmamýþ, tertemiz<br />
kalmýþ oluyor? Þimdi Mehmet Nuri Bey eline cýmbýz ya da kürek ve týrmýk<br />
gibi alet edevat alacak, Ýslamiyet’i tertemiz edip ilk haline getirecek...<br />
Bu temizlik iþinin bir kýsmýný da Fethullahçýlara, Hizbullah’a ve<br />
diðerlerine havale edin...<br />
3. “Hadisler ayýklanacak”: Yüzyýllar önce Buhari ve Müslüm gibi<br />
âlimler bu iþi yapýp selamete erdirdiler diye biliyorduk... Demek ki sahte<br />
hadisler de ortalýkta cirit atýyormuþ... Yeniden ayýklayalým derken bizi<br />
hadissiz ve sünnetsiz de býrakmayasýnýz, aman ha! Valla bu milletin ne<br />
yapacaðý belli olmaz, hadissiz ve sünnetsiz kalýnca tutar, misvaký býrakýp<br />
diþlerini fýrçayla temizlemeye, faiz yemeye, fotoðraf çektirmeye, radyo<br />
dinleyip televizyon seyretmeye, barlarda þarký türkü okumaya baþlar...<br />
Tövbe tövbe...<br />
4. “Kuran yeniden yorumlanacak”: Asýl korkum buydu... Kuran’ýn<br />
yeniden yorumlanmasý! Bunu söyleyenin bir Ýslamiyet cahili olduðuna<br />
kalýbýnýzý mühür olarak basabilirsiniz...<br />
Kuran’ý yorumlamak kimin ne haddine? Býrakýn böyle bir þeye kalkýþmayý,<br />
bunu aklýnýn ucundan geçirmek bile müþrikliktir... Kuran doðrudan<br />
doðruya Tanrý’nýn sözüdür. Apaçýk ve nettir. Anlaþýlsýn ve uyulsun<br />
diye gönderilmiþtir. Ezeldir ve ebeddir, belli bir zaman ve çað için deðil,<br />
kýyamete ve kýyamet sonrasýna kadar hükümrandýr. Belli bir ýrka ve<br />
kavme deðil, bütün insanlýða indirilmiþtir. Yorumlanamaz, yoruma tabi<br />
tutulamaz, çünkü her yorum farklý bir anlama ve uygulama demektir ki,<br />
bu da farklý inançlar, yani farklý dinler demektir. Oysa Ýslamiyet tektir,<br />
baþka Ýslamiyet yoktur, olmayacaktýr. Kuran bir bütündür, eksiklikten,<br />
zaaftan uzaktýr, tamdýr, eksiksizdir, kâinattaki bütün bilgiyi ve hikmeti<br />
kapsamaktadýr... Bu yüzden de son kitaptýr, baþka bir kitap indirilmeyecek,<br />
baþka peygamber gönderilmeyecektir...<br />
Dediklerimde bir yanlýþlýk, eksiklik var mý? Sonra, Kuran herkese<br />
indiðine göre, herkes de yorumlamaya kalkarsa, örneðin ben de yorumlamaya<br />
kalkarsam, “deh babam deh, yandý gülüm keten helva”...<br />
Kuran yorumlanmaya baþlanýrsa ortaya çýkacak belalara bakýn siz...<br />
Denilecektir ki, þu þu þu ayetler, o zamanýn bilgilerine, kültürüne, gelenek<br />
göreneklerine vs. göre indirilmiþtir... Þimdi bilgiler deðiþti, gelenek<br />
görenekler deðiþti, insanlar ve toplumlar deðiþti, bilim teknoloji geliþti...<br />
Öyleyse þu þu ayetler, özellikle de toplumsal yaþam ve iliþkileri düzenleyenler,<br />
artýk ihtiyaca ve deðiþen bunca þeye cevap vermiyor... Bunu<br />
diyebilir misiniz, diyebilecek misiniz, ey Diyanet’in melül mahzun<br />
bakýþlý Baþkaný?<br />
Bana göre bu ayet, falanca vatandaþa göre de þu ayet “artýk eskimiþe<br />
benziyor, zaten çoktan kendiliðinden kadük olmuþlar, resmen de yürürlükten<br />
kaldýrýlmalarý gerekir” denirse ya da Galatasaray Meydaný’nda<br />
toplanýp koro halinde dersek ne yapacaksýnýz?<br />
Bu yoksul ahalinin tek besin, esin ve kesin kaynaðý olan dinde, bir de<br />
bakmýþsýnýz ki Kuran 15–20 sureye, 300–500 ayete inivermiþ... Ki<br />
zaman, þartlar, insanlar, toplum, bilgi ve teknoloji giderek artan bir<br />
ivmeyle deðiþtiðine göre, 15–20 yýl sonra yeni bir yorum daha, kaldýk mý<br />
tümden Kuran’sýz ve dahi cýscýplak dinsiz ve imansýz! Tövbe, tövbe…<br />
“Kuran’ýmý yorumlayabilir, benim þu þu ayetlerimi, Resulümün de þu<br />
þu hadis ve sünnetlerini yürürlükten kaldýrabilirsiniz” diye, Cebrail<br />
Ekspres Kargosu’yla Tanrý’dan gelmiþ yeni bir tebligat, genelge, KHK<br />
gibi bir belge görmezsem, ölürüm de buna izin vermem...<br />
Ýþte böyle sevgili komþular... Ýþler ve gidiþler pek iyi görünmüyor,<br />
deðil mi?<br />
Bence en has Müslümanlardan biri olarak damlarda çürüyen<br />
Aczmendi Þeyhi Müslüm ve yine bana göre en has Müslümanlardan biri<br />
olarak hakkýnda davalar açýlan, sorgulara uðrayan Dilipak, bu konuda<br />
acilen görüþlerinize, irþadýnýza ihtiyacým(ýz) var... Aman n’olur, bir iyilikte<br />
bulunun da tez davranýn, bizi bunalýmda, M. Nuri Bey Baþkan’ý<br />
sýkýntýda býrakmayýn...<br />
Siz de beni dinleyin M. Nuri Bey Baþkan’ým, aklýnýzý baþýnýza toplayýn,<br />
bize bir iyilikte bulunun, hadisleri ayýklama, Kuran’ý yeniden<br />
yorumlaya kalkýp bu milleti dinden imandan yoksun býrakmayýn...<br />
Kuran’ýn deðil bir ayetine ve anlamýna, kýlýna dokunamazsýnýz kýlýna...<br />
Sizi gidi cehennemlikler sizi... Yapacaksanýz cennetlik bir iþe sývanýn:<br />
Oturun, Kuran’ý eksiksiz, olduðu gibi, öyle mealdi, yorumdu diyerek,<br />
hecin devesi gibi geveleyip durmadan, ne demiþse harfi harfine<br />
Türkçe’ye, Kürtçe’ye ve mutlaka Lazca’ya çevirin...<br />
Din resmen elden gitmeden, elimizi tez tutalým, cümlenize selamünalleyküm,<br />
aleykümselam, vesselam!.....<br />
22 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Kalender Çelebi Ayaklanmasý<br />
Ergül Þanlý<br />
Osmanlý ordusu savaþ için saraydan çýkýyor.<br />
Nusretname, 16. yüzyýl, detay<br />
Balým Sultanýn ölümü üzerine, Hacý Bektaþ Veli postuna kardeþi<br />
Kalender Çelebi geçiyor. (1476–1528) Otuz dokuz yaþýnda<br />
postniþin olan Kalender Çelebi kültürlü, þair tabiatlýdýr.<br />
Postniþinliðinin ilk on bir yýlýnda sessiz bir hayat geçiren<br />
Kalender Çelebi’yi 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’a<br />
karþý büyük bir ayaklanmanýn baþýnda görüyoruz. Çok þiddetli biçimde<br />
Patlak veren ve hýzla yayýlan bu ayaklanma sarayý telaþa düþürüyor.<br />
Osmanlý devletinin en güçlü hükümdarý Kanuni Süleyman sadrazam<br />
Ýbrahim Paþayý büyük bir ordu ile Ýsyancýlarýn üstüne gönderiyor. Karaman,<br />
Sivas Dülkadir vilayetleri askerleriyle de güçlendirilen Ýbrahim<br />
Paþa’nýn ordusu ilk karþýlaþmada darmadaðýn oluyor.<br />
Kalender Çelebi isyaný, Osmanlý yazarlarýnýn çoðunun iddiasýnýn tersine,<br />
ekonomik nedenlere dayanýyordu. Kanuni Süleyman tahta geçtiði<br />
zaman para darlýðýna bir çare bulmak üzere arazi yazýlmasýný yenilemiþti.<br />
Bu iþlem keyfi tutumlarla sürdürülüyor, itiraz edenlere cezalar<br />
veriliyordu. Týmarlý sipahilerinin ve köylülerin zararlý çýktýðý bu arazi<br />
yazýmý, ülke çapýnda geniþ olaylar çýkmasýna neden oldu. Ayaklanmanýn<br />
tabanýný Bozok, Sivas, Maraþ Adana ve Tarsus köylü Türkmenleri oluþturmakla<br />
beraber, ayaklanmaya bir o kadarda Alevi-Bektaþi olmayan<br />
sipahi ve köylü katýlmýþtý.<br />
Bozgun üzerine Sadrazam Ýbrahim Paþa Kalender Çelebi safýnda<br />
bulunan týmarlý sipahilerle gizli iliþki kurdu, hepsinin arazisini geri vermeyi<br />
kabul etti ve onlarý köylü-Türkmen isyancýlardan ayýrmayý baþardý.<br />
Böylece ikinci karþýlaþmada Kalender Çelebi ordusu bozuldu ve kendiside<br />
baþý kesilerek öldürüldü.<br />
Osmanlý tarihinin en büyük köylü ayaklanmasý olan Kalender Çelebi<br />
kýyamý Bu biçimde sonuçlandýktan sonra Anadolu köylüsü bir daha baþ<br />
kaldýramayacak þekilde ezildi.<br />
Kalender Çelebi ayaklanmasýný Osmanlý yazarlarý “Kýzýlbaþ Ayaklanmasý”<br />
olarak nitelendirmektedirler.<br />
Kalender Çelebi ayaklanmasýnýn tarihsel nedenlerinden biri de,<br />
Yavuz Selimin Anadolu’nun çoðu Türkmen Halkýna karþý giriþtiði kanlý<br />
kovuþturma hareketidir. Bu yöntem, yatýþtýrmak þöyle dursun, yýkýcýlýk<br />
ve soygun olaylarýný doðal hale getiren sürekli karýþýklýklar yaratmýþtýr.<br />
Ölümünden sonra Kalender Çelebi, büyük kardeþi Balým Sultan’ýn<br />
türbesinde topraða verilmiþtir.<br />
Cemalettin Çelebinin “Müdafaa” adlý kitabýný yazmasýna yol açan<br />
geliþmelerin kökeni 1552 yýlýna dayanýr. Kalender Çelebi ayaklanmasýndan<br />
sonra Alevi-Bektaþi toplumunun içine ikilik sokmak ve Hacý Bektaþ<br />
Veli soyunun halk üzerindeki etkinliðini yok etmek amacýyla Hünkârýn<br />
mücerret olduðu söylentisi çýkarýlýyor. Ayaklanmadan önceki üç asýrda<br />
böyle bir düþünce yok ama Alevi-Bektaþi toplumunun Hünkârýn soyu<br />
çevresindeki güçlü birlikteliði Osmanlýyý korkutuyor. Bunun sonucunda<br />
Dergâha 1552 yýlýnda Sersem Ali Baba isminde birisi atanýyor. Dergâhta<br />
evlenmemiþ derviþler yetiþtirilmeye baþlanýyor. Hatta dönem dönem<br />
Nakþibendî þeyhleri yollanýyor. Bu tarihten sonrada Hacý Bektaþ evli idi<br />
deðildi tartýþmalarý zaman, zaman alevlenerek günümüze kadar sürmüþtür.<br />
Ayrýca Osmanlý yeniçeri ordusuna yetiþtirilmek üzere getirilen devþirmelerin<br />
(feth edilen ülkelerden toplanan gayrimüslim çocuklarýn)<br />
yetiþtirilmesini de dergâhýn üzerine yüklenmesi (bilindiði gibi yeniçeri<br />
askerlerinin savaþtýðý sürece evlenemeyecek olmasý) da bunun üzerine<br />
tuz biber olmuþtur.<br />
Anadolu’da bazý ocaklarda kendi çýkarlarý doðrultusunda ocaðýmýzýn<br />
itibarý artar ümidi ile Hacý Bektaþi Velinin evlenmemiþ olduðu fikrini<br />
Ocak 2006<br />
benimsemiþlerdir. Ama çoðunluk Osmanlýnýn bu kasýtlý politikasýna alet<br />
olmamýþlar, Hünkâra verdikleri ikrardan dönmemiþlerdir. Anadolu’nun<br />
yüzde seksene yakýn Alevi-Bektaþisi halen serçeþme olarak Hacý Bektaþ<br />
evlatlarýný ve Dergahý görürler ve onlara görülmeden onlardan icazet<br />
almadan talip üzerine gitmezler.<br />
Osmanlý Kaynaklarýnda Kalender Çelebi<br />
Ayaklanmasý<br />
1. Solak-Zade Tarihi (Solak-Zade Mehmed Hemdemi Çelebi)<br />
Velayet-penah Hacý Bektaþ Veli evladýndan ve o hidayet hangahýnýn<br />
çocuðu olarak geçinen Kalender adlý kötü yollu bir aþýk, bazý bedbahtlarýn<br />
ve divane-meþreplerin iðvasýyla baþýna pek çok fesat ehlini topladý.<br />
Etraf ve eknaftan parasýz pulsuz buruniler, abdal torlaklar ve dinsiz<br />
meþrepliler ile mezhepsizler, pek çok kötülük severler ile birlikte onun<br />
yanýnda toplandýlar. Bunlarýn otuz binden fazla olduðu anlaþýldý. Ýki ordu<br />
kahramanca vuruþtular Allahýn hikmeti ve inayeti ile Padiþah hazretlerinin<br />
askerleri periþan düþtü, Karaman beylebeyi Mahmut paþa, i Alanya<br />
beyi Mustafa Paþa ile birkaç ileri gelen kimse þehit oldular. Bütün torlaklar<br />
küllüyetli silahlar haymeler aðýrlýklar ve çadýrlar sahiplendiler<br />
çýplak iken giyinip kuþandýlar. Bundan sonra Dülkadir taifesinin þerirleri<br />
ve eþkiyalarý da kalendere katýlýnca askerin sayýsý hesaba gelmez oldu….<br />
2. Müneccim Baþý Ahmed Dede (Sahaif-ül Ahbar Fi Vekayi-ül A’sar)<br />
Hacý Bektaþ Veli soyundan Kalender adýnda biri çýkýp, saltanat iddiasýnda<br />
bulunup nevbet çaldýrdý. Etrafýna kalenderilerden, Anadolu mülhitlerinden<br />
ve Türkmen müfsitlerinden büyük bir kalabalýk topladý. Yapýlan<br />
savaþta Kalenderin adamlarý Mahmut Paþayý, Alanya Beyi Sinan Beyi,<br />
Amasya Emiri Koçu Beyi, Birecik Emiri Mustafa Beyi ve birçok ileri<br />
gelen beyi ve komutaný þehit ederek Osmanlý ordusunu yendiler. Bu<br />
olaydan sonra Kalenderin þöhreti her tarafa yayýldý Dülkadiroðullarýnýn<br />
çoðu onun tarafýna geçti.<br />
3. Tarih-i Peçevi (Peçevi Ýbrahim Efendi)<br />
Hacý Bektaþ Veli torunlarýndan Kalender O kadar güç ve itibar kazandý<br />
O kadar kalabalýk bir topluluðun baþý oldu ki böylesi þimdiye kadar<br />
hiçbir asiye nasip olmuþ deðildi. Iþýk abdal diye anýlan ne kadar inancý<br />
ve eylemi bozuk var idiyse yanýna toplanýp yirmi otuz bin kadar eþkýyadan<br />
oluþan büyük bir çete meydana geldi. Bunlarýn yakalanmalarý için<br />
Padiþah Sadrazam ve baþkomutan Ýbrahim Paþayý görevlendirdi. Yapýlan<br />
çarpýþmada eþkýya üstün geldi. Karaman Beylerbeyi Mahmut Paþa,<br />
Alanya Beyi Sinan Paþa, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi Mustafa<br />
Bey, Anadolu Týmar Defterdarý Nuh ve Karaman Defter Kethudasý Þeyh<br />
Mehmet þehit düþtüler.<br />
4. Tabakat-ül Memalik ve Derecet-ül Mesalik (Celalzade Mustafa)<br />
“Hacý Bektaþ’ýn adýný duymayan bir Müslüman hemen, hemen yok<br />
gibidir. Bu adam için saðlýðýnda tekkeler ve öldükten sonrada adýna<br />
türbe ile birçok tekke ve imaretler yapýldý ve bu müesseseler için birçok<br />
yerler hediyeler vakfedildi. Ne fayda ki bu tekkeler sonradan fesat ocaðý<br />
oluverdi. Nitekim bu müesseselerin baþýnda oturan Kalender isminde bir<br />
budala kendi ayarýnda olan bir sürü cahilleri tekke içinde azgýnlýða<br />
teþvik etmeye kalktý.<br />
Günün birinde tekkedeki derviþler Kalenderin sancaklarýný kaldýrdýlar.<br />
Davullar, boynuzlar çaldýrarak içlerindeki fesadý dýþarýya verdiler.<br />
Kalender civar taraflarý yaðmalamaya baþladý. Bunlarýn mezhebince her<br />
kadýnla temasta bulunmak kendileri için helaldir. Sünnilerin kanlarýný<br />
akýtmak günah deðildir. Sözün kýsasý bunlar yollarý tuttular. Gelen geçeni<br />
soydular. Ortalýðý kasýp kavurdular.<br />
5. Büyük Osmanlý Tarihi (Jozef Von Hammer)<br />
Hacý Bektaþ sülalesinden Kalender-oðlu bayraðýnýn altýnda birkaç bin<br />
derviþ abdal kalender ile serserilerinden birçok kiþi toplanmýþtý. Rum,<br />
Anadolu, Diyarýbekr Beylerbeyinin birbirini müteakip, ettikleri muharebelerde<br />
Asiler gâh maðlup gâh galip oldular Rumeli Beylerbeyi Yakup,<br />
Kalende’re maðlup olduðu gibi Kalender de Pasin Ovasýnda Hüsrev<br />
Paþaya bozularak Kara Çayýrda Anadolu Beylerbeyi Behram Paþadan<br />
intikam alýp onu Tokat’a ilticaya mecbur etmiþti. Daha sonra Behram<br />
Paþa kendisine katýlan Karaman Halep Beylerbeyi ile Kalender’le giriþtiði<br />
þiddetli muharebede gene yenilerek birçok þehit verdiler.<br />
23
Ýki kýtada topraðý, iki denize kýyýsý ve boðazý ile ünlü bir ilimiz<br />
Çanakkale. Hemen hemen her ilimiz gibi Çanakkale ili de deðiþik inanç<br />
ve kültürlerin buluþtuðu ve barýþýk yaþadýðý bir yerleþim yeri. Çanakkale<br />
ilinde yirmi kadar yerleþim yerinde yörede ‘Türkmen’ diye adlandýrýlan<br />
Alevi inançlý insanlar yaþýyor. Türkmen diye tanýmlanan Alevi yerleþim<br />
yerleri:<br />
Çanakkale Merkez Ýlçe Akçeþme Köyü, Civler Köyü Kemerdere<br />
Mahallesi, Çiftlikdere Köyü, Denizgöründü Köyü, Dörtyol Köyü (bir<br />
mahalle), Fevzi Çakmak (Mazýlýk) Köyü, Fevzi Çakmak Köyü Damyeri<br />
Mahallesi, Elmacýk Köyü, Elmacýk Köyü Deðirmendere Mahallesi,<br />
Kayadere Köyü, Kayadere Köyü Atikhisar Mahallesi, Kepez<br />
Beldesi (bir mahalle), Ýntepe Beldesi Yeni Mahalle,<br />
Ayvacýk Ýlçesi; Merkez Çiftlik Mahallesi, Güzelköy, Uzunalan,<br />
Bahçedere, Kýztaþý, Mehmetalan Köyleri.<br />
Bayramiç Ýlçesi, Merkez Aþaðý Karýncalý Mahallesi, Karýncalý ve<br />
Koþuburun Köyleri.<br />
Ezine Ýlçesi, Derbentbaþý ve Çepni Köyü.<br />
Çanakkale Türkmenlerinin büyük çoðunluðuna yörede Çiçili adý veriliyor.<br />
Çiçili, Ceceli sözcüðünün dönüþümü ile oluþmuþ bir sözcük. Ceceli/Cecelü<br />
Türkmenleri Beðdili Türkmenlerinden olup Halep’te zorunlu<br />
iskâna tabi tutulmuþ Dulkadýr Türkmenleridir. Rakka, Sivas, Adana,<br />
Ýçel, Aksaray, Nevþehir ve Çorum çevresine de daðýlmýþ bir topluluktur.<br />
Çanakkale’nin Fevziçakmak köyü ve etrafýndaki yerleþimlere Mazýcý<br />
köyleri adý verilmektedir. Mazýcý bazý kaynaklarda bir oba adý gibi<br />
topluma sunulsa da coðrafi terimdir. Mazýcý bir oba adý deðildir. Çanakkale<br />
Türkmenleri içerisinde yine Beðdili Oymaðý’nýn bir obasý olan<br />
Araplý topluluðunun üyeleri de bulunmaktadýr.<br />
Çanakkale Türkmenleri cemleri düzgün yürütülürken aþinalýk, peþinelik,<br />
müsahiplik gibi inanç gereklerini yerine getirirlermiþ. Ancak bu<br />
gün Anadolu Alevilerinin yaþadýðý tüm sorunlarý Çanakkale Türkmenleri<br />
de yaþýyor. Ana sorun ya dede yokluðundan ya da var olan dedelerin<br />
eðitim eksikliðinden kaynaklanýyor. Uzun süre cemlere ara veren dedeler<br />
cem yürütebilmek þöyle dursun baðlý olduklarý ocaðý ya da ocaklarýnýn<br />
nerede olduðunu bile unutmuþlar. Çoðu dedelerin elinde cem için<br />
en iyi yol gösterici kaynak olan ‘Buyruk’ bile bulunmamaktadýr. Muharrem<br />
orucu az sayýda insan tarafýndan da olsa tutulmakta Aþure ise yöre<br />
Sünni inançlý insanlar tarafýndan da yapýlmaktadýr. Yörede geniþ katýlýmlý<br />
görgü cemleri yapýlmamakta, cem deyince akla musahip edinenler için<br />
yapýlan kýsa soluklu cemler akla gelmektedir. Zaten Çanakkale merkez<br />
dâhil hiçbir yerleþim yerinde cemevi yoktur.<br />
Bu yöreyi tanýma ve gezmeye gelen Antalya Abdal Musa Derneði<br />
Semah Ekibi Çiftlikdere ve Kayadere köylerinde semah dönüp deyiþler<br />
söyleyip dostluklar kurduktan sonra Çiftlikdere köylülerinden de cemevi<br />
yaptýracaklarýna dair söz almýþlardýr. Çanakkale Türkmenleri için ‘Büyük<br />
Bayram’ Hýdrellez kutlamasýdýr. O güne ihtimamla hazýrlanmakta üç gün<br />
boyunca köylerde kutlama ve bayramlaþma devam etmektedir. Hýzýr<br />
Ýlyas söylencesi Çardak’ta Kumdili söylencesi adýyla yaþatýlmaktadýr.<br />
Canlý ve yaþayan en önemli sembol ise Sarýkýz ve Kaz Daðý’dýr. Yöre<br />
halký inanç konusunda bilgi açlýðý içerisindedir. Asimile olmamanýn yolunu<br />
cemlerin süreklilik kazanmasýnda görmektedirler. Görsel yayýnlarýn<br />
çoðalmasý asimilasyonun hýzýný kesecektir.<br />
Çanakkale’de Kaþýkçý Dede, Sarý Dede, Arslanca Dede, Cýlbak Baba,<br />
Kýzlar Ziyareti, Gelibolu’da Bayraklý Baba, Fikirli Sinan, Þerbetçi Baba<br />
gibi yerler kutsal deðerler olarak yaþatýlmaktadýr.<br />
Yöre Alevileri dýþardan gelen Alevi canlarýn da desteði ile Pir Sultan<br />
Abdal Derneði’ni erkence kursalar da ilkeli, disiplinli, kararlý örgütlenmede<br />
yol almýþ sayýlmazlar. Ýnançlarýndan doðan boþluðu doldurmak,<br />
SERÇESME ¸<br />
Çanakkale Pir Sultan Derneði ve Etkinlikleri<br />
Ali Aksüt<br />
4 Þubat 2006, Çanakkale<br />
yeniden yapýlanmak, çocuklarýna kültürlerini miras býrakmak adýna Dernek<br />
çalýþmasýna çok az insan katýlmakta, tüm iþler gönüllü iyi niyetli özverili<br />
birkaç kiþiye kalmaktadýr. Bu insanlar da ne yaptýklarýnýn bilincinde<br />
tüm olumsuzluklara karþýn inançla ve bilinçle çalýþmaktadýrlar.<br />
Derneðe geniþ kitle desteði henüz saðlanamamýþtýr. 2005 yýlý dernek çalýþmalarý<br />
açýsýndan olumlu geçmiþtir.<br />
Benim Çanakkale’ye geldiðim dönemde baþkan olan Metin Mutlu ve<br />
arkadaþlarý bir yýllýk bir çalýþma programý oluþturdular. Bu program çerçevesinde<br />
yirmiye yakýn yerleþim yeri ziyaret edildi. Ali Aksüt ve Metin<br />
Mutlu her yerleþim yerinde Aleviliðin dününü ve bu gününü anlattýlar.<br />
Yapýlan konuþmalarýn ardýndan yöre sanatçýlarýndan Erhan Kayakýran,<br />
Mustafa Esen, Serkan Karatepe, Ýbrahim Topalsoy katýlýmcýlara deyiþ ve<br />
nefeslerden örnekler sundular.<br />
13 Ocak 2005 günü Belediye Sosyal Tesislerinde Ali Aksüt ‘Anadolu<br />
Aleviliðinin Dünü, Bugünü ve Felsefesi’ konulu bir söyleþi yaptý. Bu<br />
geniþ katýlýmlý söyleþinin ardýndan 4 Haziran 2005 günü Akçeþme köyüne<br />
kýr gezisine gidildi. Mart 2005 de Güzelyalý Adelya Otel’de canlar bir<br />
yemekte bir araya geldiler. 16 Aralýk günü Þine Belediye Sosyal Tesislerinde<br />
Grup Anadolu Ekspres, Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, Özkan<br />
Karaman ile Þenay Bulut adlý sanatçýlarýn katkýsýyla bir türkü gecesi<br />
yapýldý. Dernek benzeri çalýþmalar yaparak bir boþluðu doldurmaya çalýþýyor.<br />
Alevi dernek ve vakýflarý bilinçli, ilkeli donanýmlý dedelerle canlarý<br />
düzenli bir biçimde buluþturuncaya dek Çanakkaleli Türkmenlerin de<br />
sorunlarý yerinde sayacak.<br />
Çanakkale Alevilerinin inanç geleceði kendi ellerinde. Ya çocuklarýna<br />
bir inanç býrakacak zemini yaratacaklar ya da yok olacaklar. Dilek ve<br />
çabalarýmýz iyi olmasýndan yana…<br />
Esat Korkmaz Çanakkale’de<br />
Yazdýðý yirmiyi aþkýn kitabýndan tanýdýðýmýz, gönül aynasýndan tasavvuf<br />
balkýyan bilinç ile özdeþleþmiþ adeta bir mistik sözlüðe dönüþmüþ, Esat<br />
Korkmaz, 4 Þubat 2006 günü Çanakkale Pir Sultan Abdal Derneði’nin<br />
giriþimi ile yöre canlarý ile buluþtu.<br />
Salonu dolduran canlara Esat Korkmaz’ý Ali Aksüt tanýttý. Bu tanýtýmýn<br />
ardýndan Alevi deyiþ ve nefeslerinden örnekler sunmak üzere Þenay<br />
Bulut, Mustafa Esen, Özcan Karaman, geldiler. Kýsa bir dinletinin ardýndan<br />
Korkmaz uzun soluklu ama sýkmayan bir söyleþi yaptý. Aleviliðin<br />
tarihsel ve inançsal boyutlarýný, inanç sembollerini, deðiþmez deðerlerini,<br />
olmazsa olmazlarýný, neler yapýlmasý gerektiðini, örgütlenmenin neresinde<br />
bulunduðumuzu, sorumluluklarýmýzý sýraladýktan sonra, ‘Bizler<br />
yalnýz Alevilerin deðil tüm toplumun sorumluluðunu taþýyan bir inanç<br />
mensubuyuz’ diyerek canlara sorumluluklarýný da hatýrlatarak sözünü<br />
bitirdi.<br />
Dernek baþkaný Metin Mutlu’nun Korkmaz’a ve kitleye teþekkürünün<br />
ardýndan, canlar standa konulan tüm kitap ve takvimleri satýn alarak<br />
çaðdaþ bir söyleþi dinleyicisi örneði sergilediler. Yarýnlarýný bilinçleri ile<br />
kuracaklarýna inanmýþ canlar görme mutluluðu ise bizlere kaldý.<br />
24 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU<br />
Basýn Açýklamasý<br />
24-25 Aralýk 2005, Hollanda<br />
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluþturan Almanya, Fransa, Avusturya<br />
Ýsveç, Norveç, Ýsviçre, Belçika, Danimarka ve Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonlarýný,<br />
Alevi kadýnlarýný, Avrupa gençlerini ve Avrupa Alevi Dedeler Kurumunu temsil eden 82<br />
delegenin katýldýðý “Avrupa Alevi Konferansý” 24 ve 25 Aralýk 2005 tarihlerinde Hollanda’nýn<br />
Amsterdam kentinde gerçekleþti.<br />
Türkiye Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Baþkaný Selahattin Özel’in de katýldýðý konferansta<br />
Alevi hareketinin Türkiye ve Avrupa boyutundaki durumu, yeni dönem hedefleri deðerlendirildi.<br />
AABK, ortak bir duruþtur! AABK, Alevi tarihinde ocaklarýmýzýn, pirlerimizin, ozanlarýmýzýn<br />
ve öðretimizin tarihsel duruþuna ve birikimine denk düþen ve yirmi yýllýk Alevi hareketinin<br />
birikimine katký sunan inanç önderlerimizin kadýnlarýmýzýn ve gençlerimizin göstermiþ olduðu<br />
özveri ve çabalarýna ortak bir ürün olarak olmuþtur.<br />
AABK, Avrupa’daki Alevi hareketinin birliðinin oluþmasýnda Türkiye’deki Alevi hareketinin<br />
güçlenmesinde ve Alevi toplumumuzun istem ve taleplerinin dile getirilmesinde ve kazanýmlara<br />
dönüþmesinde ciddi bir rol oynamýþtýr. Kadýnýn Türküsü, Bin Yýlýn Türküsü, 1. Alevi Konferansý’nýn<br />
toplanmasý, Aleviliðin uluslararasý planda tanýnmasýnda ve kabul görmesinde, Türkiye’de<br />
Alevi kimliðinin güçlenmesi sürecinde Sivas, Erzincan, Tunceli bölgelerinde Cemevlerimizin<br />
oluþmasýnda, Alevilere yönelik asimilasyon çabalarýnýn yoðunlaþtýðý, AKP hükemetinin inkarcý ve<br />
takkiyeci tutumlarýna karþý “Alevilerin Ýnanç Merkezi Cemevleridir” kampanyasý, zorunlu din<br />
derslerinin kaldýrýlmasý kampanyasý, Alevilerin dedeleriyle, örgüt yöneticileri ve ozanlarýyla katýlým<br />
gerçekleþtirdiði Muharrem Sohbetleri yayýnlarýn yapýlmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda belirleyici<br />
rol oynamýþtýr.<br />
Çaðdaþ, demokratik, laik ve farklý kimliklerin kendini özgürce ifade ettiði bir Türkiye’nin Avrupa<br />
topluluðuna katýlma sürecini desteklemiþ kampanyalar yürütmüþ ve bu sürecin baþarýya ulaþmasý<br />
için daha aktif tutum sergileme kararý almýþtýr.<br />
Bu kazanýmlarý elde eden Konfederasyonumuza, yöneticilerimize yönelik saldýrýlar içten ve<br />
dýþtan, dýþgüçlerin saldýrýlarý artmýþtýr. Konferansa katýlan delegeler ve Konferansýmýz bu saldýrýlara<br />
karþý, örgütümüzün birliðini ve güçlülüðünü yöneticilerine sahip çýkarak, bunu ortak bir irade<br />
olarak vurgulamýþtýr.<br />
Son dönemlerde Avrupa’da sosyal haklarýn kýsýtlanmasýný, ýrkçý hareketlerin yükselmesini, fundementalist<br />
hareketlerin teröre yönelmesini ve toplumlar arasý diyalogun þiddet çözme yöntemlerini<br />
büyük bir kaygýyla izlemektedir. Alevi Toplumu öðretisi gereði sürekli evrensel deðerlere baðlý<br />
kalmýþtýr teröre olaylara, þiddete, ýrkcý ve gerici düþünce akýmlarýna karþý durmuþtur. Ülkemizde<br />
olduðu gibi Avrupa’da da barýþý, diyalogu, sevgiyi, eþitliði, doðayla insanýn arasýndaki uyumu<br />
savunmuþtur.<br />
AABK, önümüzdeki dönemde þu hedefleri önüne koymuþtur :<br />
1. Avrupa’da sosyal ve politik süreçlerde bir aktör olmayý hedefler bunun için siyasal<br />
süreçlere katýlmayý ve etkilemeyi bir görev bilir. Bunun için, insanlýðýn mutluluðu ve toplumsal<br />
ilerlemeyi hedefleyen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri inançlar arasý diyalogun geliþmesine<br />
katýlýp diðer inanç kurumlarýyla iliþkileri daha yoðunlaþmasý ve güç birliðinin oluþmasýný hedefler.<br />
2. Avrupa ve Türkiye’de sosyal kazanýmlarýn elde edilmesi demokrasinin, eþitliðin, barýþýn,<br />
sosyal adaletin saðlanmasý için daha aktif bir rol oynamayý görev bilir.<br />
3.Alevi toplumunun taleplerinin dile getirilmesi kazanýmlara dönüþmesi ve öðretimizin tanýtýlmasý<br />
için elimizdeki iletiþim ve medya araçlarýnýn güçlenmesini hedefler.<br />
4. Diplomatik çalýþmalarýmýzý güçlendirmek ve projeler bazýnda Brüksel’de bir temsilcinin<br />
oluþmasýný karar altýna alýr.<br />
5. Önümüze bu hedeflerin yaþama geçmesi için Konfederasyonumuzun ve bütün Alevi örgütlerimizin<br />
kurumsallaþmasýný bir zorunluluk olarak görür. Bunun için Alevi toplumumuzun oluþturan<br />
bütün kesimlerin en geniþ katýlýmýný hedefler. Kadrolarýn oluþmasýný, eðitim çalýþmalarýný<br />
güçlendirmeyi hedefler. Maddi olanaklarýn rasyonel kullanýlmasýný ve yeni olanaklarýn elde edilmesi<br />
için projeler geliþtirir.<br />
6. Alevi deðerlerinin tanýtýlmasýnda sanatsal ve kültürel çalýþmalarý güçlendirmesini bu alanlardaki<br />
aktörlerin harekete katký sunmasýný bir görev bilir.<br />
7. Ýkinci Olaðan Genel Kurulumuzun bütün Alevi dinamiklerinin temsil edildiði, musahip<br />
güçlerin, uluslararasý planda ve Türkiye’de siyasi partilerin bilim adamlarýnýn sivil toplum kuruluþlarýnýn<br />
basýn ve medyanýn, deðiþik inanç kurumlarýnýn katýlýmýnýn saðlandýðý bir platform<br />
tarzýnda, temsil etkisinin büyük olduðu bir yerde gerçekleþtirmeyi hedefler. Konferansýmýz, öðretimizin<br />
temel felsefesi olan “Bir olalým, Ýri olalým, Diri olalým” þiarý doðrultusunda örgütlülüðümüzün<br />
güçlenmesi ve önümüze koyduðumuz hedeflerimizi gerçekleþtirilmesi için Alevi toplumunu,<br />
dostlarýmýzý, dedelerimizi, kadýnlarýmýzý, gençlerimizi ve aydýnlarýmýzý harekete destek<br />
vermeye davet eder.<br />
Ocak 2006<br />
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU<br />
Basýn Açýklamasý<br />
31 Ocak 2006, Ankara<br />
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />
Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn<br />
inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,<br />
Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun<br />
þekilde çözümlenmesini istediklerini söyledi.<br />
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />
Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn<br />
inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,<br />
Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna<br />
uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini<br />
söyledi.<br />
Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Sekreteri<br />
Fevzi Gümüþ, Örgütlenme Sekreteri Hüseyin<br />
Yýldýrým ve Genel Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Kamil Ateþoðullarý’ndan oluþan heyet, bugün<br />
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’i<br />
ziyaret etti. Heyet, ziyarette, Alevilere<br />
yönelik hak ihlallerini gündeme getirdi. Heyet,<br />
Kayseri’nin Ýðdeli köyüne köylülerin istememesine<br />
raðmen zorla cami yapýldýðýný, ayrýca<br />
merkezi sistemle ezan dinletildiðini dile getirdi.<br />
Ziyarette, cemevlerine yasal statü verilmemesi,<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý ve zorunlu din<br />
dersleriyle ilgili konular da gündeme geldi.<br />
ABF yöneticileri ile yaklaþýk bir saat görüþen<br />
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />
Alevilerin durumunu, doðru standartlar<br />
içinde inanç özgürlüklerini kullanmasýný takip<br />
ettiklerini belirterek, “Bunlarý yerinde izledik.<br />
Sorunlarýnýzýn standartlarýmýza uygun çözüme<br />
kavuþmasý için gerek yerinde gerekse birebir<br />
görüþmeler yapýyoruz” dedi. Hükümetin Aleviliði<br />
tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan<br />
doðru olmadýðýný, her inanç grubunun<br />
kendi inancýný tanýmlama hakký bulunduðunu<br />
vurgulayan Kretschmer, “Alevilere kamu hizmetlerinde<br />
ayrýmcýlýk uygulanmasý uluslar<br />
arasý standartlara aykýrýdýr. Din derslerinde<br />
verilen eðitimde rahatsýzlýðýnýzý doðru buluyoruz.<br />
Bu konuda en azýndan AB standartlarý<br />
yakalanmalý. Her inanç grubu kendini anlatabilmeli.<br />
Din dersleri en azýndan seçmeli olabilir”<br />
dedi.<br />
Diyanet Ýþleri Teþkilatý’yla ilgili Aleviler<br />
arasýnda farklý görüþler bulunduðunu, bazý Alevi<br />
örgütlerinin Diyanet Ýþleri Teþkilatý’nýn kaldýrýlmasýný<br />
isterken, bazý Alevilerin temsil hakký<br />
istediðini dile getiren Kretschmer, “Bana göre<br />
laik bir ülkede diyanet olmaz” diye konuþtu.<br />
Ziyarette Kretschmer, Hacý Bektaþi Veli<br />
Kültür Vakfý’nýn 18 Þubat’ta yapacaðý aþure<br />
etkinliðine de davet edildi. Kretschmer, programýnýn<br />
uygun olmasý halinde aþure daðýtým<br />
törenine katýlacaðýný bildirdi.<br />
25
SERÇESME ¸<br />
Ölümünün 21. Yýlýnda<br />
Hasretle Andýðýmýz<br />
Davuz Sulari Babanýn<br />
Yattýðýn Yer Iþýk Olsun<br />
DAVUT SULARÝ<br />
Hilafetçi<br />
Vatandaþtan oy almaya<br />
Gelecekmiþ hilafetçi<br />
Bir erkeðe dört tane avrat<br />
Verecekmiþ hilafetçi<br />
Afyon Eskiþehir gözler<br />
Konya Adana da özler<br />
Her ilimiz bunu izler<br />
Erecekmiþ hilafetçi<br />
Bir erkeðe dört tane hatun<br />
Verecekmiþ hilafetçi<br />
Beþ yüz sene gerisin geriye<br />
Gidecekmiþ hilafetçi<br />
Kilidi Cennette kalmýþ<br />
Anahtarý emre almýþ<br />
Softanýn birisi vermiþ<br />
Açacakmýþ hilafetçi<br />
Bir kocaya dört tane avrat<br />
Verecekmiþ hilafetçi<br />
Yetmiþ huri hizmetini<br />
Kýlacakmýþ hilafetçi<br />
Çarþaf peçe giydirecek<br />
Sulari der ayrýlacak<br />
Gericilik uyduracak<br />
Þer atçýymýþ hilafetçi<br />
HACI BEKTAÞ VELÝ ANADOLU<br />
KÜLTÜR VAKFI<br />
Kültür Sanat Etkinlikleri<br />
Alevi Düþünce Atölyesi<br />
3 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />
Ýsmail Metin Derdimend, Alevi Müzik<br />
Kültürü<br />
10 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />
Dertli Divani, Dedelik ve Cem<br />
17 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />
Atilla Erden, Anadolu Aleviliðinin<br />
Oluþum Süreci ve Bugünü<br />
18 Mart, Cumartesi, 14:00-16:00<br />
Ali Balkýz, Alevi Kimliði ve Siyasal<br />
Oluþumu<br />
24 Mart, Cuma. 18:30-20:00<br />
Kamil Ateþoðullarý, Avrupa Birliði<br />
Sürecinde Alevi Örgütlülüðü<br />
31 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />
Ýsmail Metin, Dedelik ve Cem<br />
Sokullu Cad, Ýðde Sok. No 24<br />
06460 Dikmen/Ankara<br />
Tel:0312.478 22 60<br />
Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemer…<br />
Rýza Aydoðmuþ, 12 Þubat 2006<br />
“Artistlik Yapma Lan!”<br />
Ülkenin Baþbakaný, arzuhalini anlatmakta olan vatandaþýna sinirlenip “Artistlik yapma lan!” diyor.<br />
Sadece bu kadar mý? Devamla, “anamýzý aðlattýnýz baþbakaným” diyen ayný vatandaþa “ananý al<br />
git buradan” diyor. Vatandaþ, aðýz dalaþý yaptýðý köylüsüyle, trafikte yol önceliði için tartýþtýðý bir<br />
baþkasý veya çocuklarý yüzünden kapýþtýðý kapý komþusuyla deðil, Baþbakanla konuþtuðunun farkýnda;<br />
ama ülkenin Baþbakaný halkýn ve medyanýn huzurunda oturduðu Baþbakanlýk makamýný<br />
unutup, nezaket kurallarýndan uzak bir üslup ile vatandaþý azarlayýp, sokak aðzý ile hakaret etti.<br />
Baþbakanýn kavga eder bir üslupla vatandaþýna hakaret etmesini evde ailesiyle TV de izleyen<br />
okul çaðýndaki çocuklara bu haber keþke kýrmýzý noktalý verilseydi. Çünkü eðitim çaðýndaki<br />
çocuklar Baþbakaný örnek alabilirler. Sorunlarý konuþarak, tartýþarak, demokrasi içinde çözüm aramak<br />
yerine “kaba kuvvet” ile halletmeyi bir yöntem olarak tercih edeceklerdir. Çocuklar da, ABD<br />
askerlerinin kendi askerlerinin baþýna çuval geçirdiðinde kedi olmayý, vatandaþýna karþý da aslan<br />
kesilmeyi çok matah bir þey sanacaklar. Ne yazýk ki bu davranýþ kötü bir örnektir. Danýþýlmayan<br />
“danýþman”lar, bir ara Baþbakanýn kulaðýna “baþbakan” olduðunu dengine getirip de fýsýldasalar.<br />
“Trabzonlularýn Silah Sevgisi Bölgemizde PKK’yý Durdurdu”<br />
Yukarýda ki veciz (!) söz, son aylarda “linç kültürü”nün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý Trabzon Ýlimizin<br />
basireti tartýþýlan valisine ait. Anayasasýnda “hukuk devleti” olduðu yazýlý Türkiye Cumhuriyetinin<br />
valisi, hukuksuzluðu, mafya ve çeteciliði özendiriyor. Trabzon’da terörü önlemiþ (!) olmanýn<br />
çözümünü, sivil vatandaþýn silahlanmasýna baðlamasý karþýsýnda, böyle çok filmler seyrettirilmiþ,<br />
aðýr bedeller ödettirilmiþ ve hala unutmamýþ olduðumuzu söyleyebilirim.<br />
Devlet, kendi güvenliðini meþru güvenlik güçlerince saðlar; çaðdaþ, hukuk devletlerinin örgütlenmesinde<br />
genel kabul böyledir. Görev ve yetkileri kanunlarca belirlenmemiþ hiçbir güç bu görevi<br />
devralamaz. Meþru olan güçler yerine gayri meþru unsurlar devreye girerse, 12 Eylül öncesinde<br />
olduðu gibi sivil faþistler ülkeyi kan gölüne çevirirler. O yýllarda devleti yönetenler, sivil faþist<br />
örgütlenmeyi “güvenlik güçlerimize yardýmcý kuvvet” diye açýklamýþlardý.<br />
O yardýmcý kuvvet (!) Kahramanmaraþ, Sivas, Çorum ve Malatya’da Alevi kýyýmlarý ve ülkenin<br />
her yanýnda da binlerce yurtsever, ilerici ve devrimcinin katlini gerçekleþtirdi. Doksanlý yýllarda<br />
“bin operasyon”larýyla öðünenler, Susurluk’ta kamyona tosladýlar. Malum Mercedes’ten asfalta<br />
saçýlan kirli iþlerin arkasýnda görüldü ki, bu sayýn vali gibi bir anlayýþla, devletin kimi güvenlik<br />
(!) iþleri baþka unsurlara devredilmiþ. Devletin, derin ve kirli iþlerine karýþanlar/karýþtýrýlanlar yargý<br />
önüne çýkarýlýp, hesap sorulabilseydi, vali bugün hukuksuzluðu özendiren açýklamayý yapamazdý.<br />
Ülkemizdeki barýþ ve kardeþliðin kök salmasýna ne hazindir ki bu çirkin anlayýþ ve uygulamalar<br />
engel olmakta, sabote etmektedir. Devlet içindeki bu anlayýþ, ülkemizde yaþanan kirli savaþýn, yolsuzluðun<br />
ve yokluðun da sorumlusudur. 12 Eylül Cuntasýndan yargý önünde hesap sorulmadýkça ,<br />
yapanýn, çalanýn, yolanýn, kýyanýn yanýna kar kaldýkça, bu tip provokatif çýkýþlar olacaktýr.<br />
“Efendi, Bu Senin Deðil, Diyanetin Ýþi”<br />
Yine, ülkemizde baþbakanlýk makamýnda oturan AKP’li R. T. Erdoðan’ýn, açýklamalarýna inciler<br />
dökmek, pot kýrmak, gaf yapmak, çam devirmek mi denir, bilinmez; ama aklýna ve aðzýna her<br />
geleni söylediðine tanýk oluyoruz. Konu yine siyasal Ýslamcýlarýn, kadýnlarýn baþýna taktýrdýklarý<br />
simge “türban”.<br />
Seçim meydanlarýnda, Türkiye’yi mollalarýn ülkesine benzetecek uygulamalarý gerçekleþtirme<br />
vaadinde bulunan baþbakan, iki ileri bir geri mantýðý ile zaman zaman çýkýþlar yapýyor ve kamuoyu<br />
tepkisine göre de vaatlerini/icraatlarýný gerçekleþtiriyor veya öteliyor. Bazen öyle ileri gidiyor ki,<br />
ülkedeki sistemin çaðdaþ hukuk mu þeriat mý olduðu konusunda halka çeliþki yaþatýyor.<br />
Baþbakanýn aðzýndan çýkan sözler, çaðdaþ cumhuriyetin baþbakanýna ait olamaz dedirtecek türden.<br />
Türban konusunda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin verdiði nihai karar karþýsýnda, “o<br />
konuyu bir de ulemaya sormak lazým, konuyu en iyi onlar bilir” diyen baþbakan, Danýþtay’ýn kamu<br />
çalýþanlarýnýn kýlýk kýyafetleri ile ilgili verdiði karar sonrasýnda da efelenip, Danýþtay’a, “efendi,<br />
bu senin deðil, Diyaneti iþi” diyerek, sosyal hayatýmýzýn düzenlenmesi iþini dinsel kurumlara<br />
havale etmekteki ýsrarýný sürdürüyor.<br />
Baþbakanýn sandýðý gibi ülkemizin çimentosu “din” deðil, çaðdaþ hukukun kurallarý ve laikliktir.<br />
Asýl korunmasý gereken hukuk kaleleri ve laikliktir. Yobazlýðýn, insanlýk için ne tür bir felaket<br />
olduðu gerçeðini her gün görüp, tanýk olmaktayýz. Çaðdaþ bir sistemde insanca yaþamak için bu<br />
kalelere var gücümüzle sahip çýkmalýyýz.<br />
Karikatür Bahane, Þeriatçý Þov Þahane<br />
Dünya gündeminin ilk sýrasýný hala meþgul eden “karikatür” bahaneli kriz artarak, þeriat gösterileri<br />
ile devam ediyor. Karikatür, geçtiðimiz eylül ayýnda yayýnlanmýþ; ama siyasal Ýslamcýlar yeni<br />
idrak edip, milyonlarca inançlý insaný sokaða döküp, her yaný kýrdýrýp, yaktýrýp, yýktýrýyorlar. Þeriat<br />
ile yönetilen ülkelerdeki tepki, çaðdaþ yaþam özleminde olan insanlarý ürkütücü düzeyde.<br />
Türkiye’de de irtica yanlýsý radikal Ýslamcýlar, AKP iktidarýnýn uygulamalarýndan yüreklenerek,<br />
son iki haftadýr Cuma namazýndan sonra “karikatür” bahanesiyle cami önlerinden baþlayarak,<br />
kentleri savaþ alanýna çeviren bir gösteri yarýþýna girdiler. Vurma, kýrma, dökme yanýnda<br />
Konya’da görevini yapan bir bayan gazeteci de “kot pantolonlu” olduðu için tartaklandý.<br />
Dünyadaki þeriatçýlar gösterileri bir yarýþ havasýna soktular ve nerede duracaðý da belli deðil.<br />
Camilerden yeþil bayrak ve flamalarla çýkýp, çaðdaþ bütün deðerlere ve laikliðe saldýrýyorlar. Hatta<br />
yüzü kar maskeli bir mürteci “camileri þenlik alanýna dönüþtüreceðiz” diyerek, eylem stratejilerini<br />
de açýklamýþ oldular. Alanlarý dolduran mürteciler, karikatürü bahane edip, þahane<br />
saldýrý/þovlarýna baþladýlar. Bu þovda hedef, laik cumhuriyet.<br />
26 Sayý 18
SERÇESME<br />
¸<br />
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin<br />
Kültüründen Geliyor<br />
Lütfi Kaleli, 8 Þubat 2006<br />
Alan araþtýrmalarý her gün biraz daha geniþleyince, bazý<br />
tabular yýkýlmakta ve elde edilen yeni belgelerle tarihi<br />
bilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu deðiþikliklere ayak<br />
uyduramayanlar ise geliþmenin gerisinde kalmakta ve<br />
geliþenlerin buyruðunda yaþamaktadýrlar.<br />
Deðiþim, geliþmenin önkoþuludur. Ýlkel toplumdan uygar topluma<br />
geçiþteki deðiþimler, bugünkü teknolojiyi yaratmýþtýr. Bilim<br />
çaðýný yaþadýðýmýz þu günlerde daha da deðiþerek ilerleyen teknoloji,<br />
akýl almaz bankalara imza atmaktadýr.<br />
Tanrý, ‘aklýný kullansýnlar, abat olsunlar’ diye insanlara en büyük<br />
nimet olarak akýl vermiþtir. Tarih sürecinde görülmüþtür ki,<br />
aklýný kullananlar, aklým kullanmayanlara her zaman üstün gelmiþtir.<br />
Anadolu Alevi inancý, Ýslam dini içerisinde þeriatçý Sünni inanca<br />
karþý bir muhalefet olarak kendisini ifade etmektedir. Bu nedenle<br />
de egemen Sünniler tarafýndan Aleviler her zaman horlanmýþ ve<br />
çoðu zaman da kýrýmlara uðramýþlardýr. Kendilerini kýrýmlardan korumak için kýrsal alanlarda<br />
kapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm olan Aleviler, inançlarýný sözlü gelenek ve göreneklerle<br />
sürdürmüþlerdir. Bu süreçte uygulanan baskýlarýn etkisiyle inançlarýný deðiþtirenler de olmuþtur...<br />
Þair ve araþtýrmacý yazar Dursun Özden, 2005 yýlýnýn Haziran ayýnda Çin Halk Cumhuriyeti<br />
Sinciang Özerk Bölgesi’nde yaþayan Uygur Türkleriyle buluþmuþ; elde ettiði bilgileri ve belgeleri<br />
resimleriyle beraber “Uygur Karýzlarýna Yolculuk” adlý kitabýnda toplayarak Kaynak Yayýnlarý<br />
(Ocak 2006) arasýnda okurlarýna sunmuþtur. Bu kitaptan öðreniyoruz ki, Cem töreni ve Semah<br />
dönme Ýslamiyet sonrasý Alevilerin inancýnda yer almamýþtýr. Bunlar beþ bin yýl öncesine dayanmaktadýr.<br />
“Bu nasýl olur?” diye tepki vereceklere derim ki, sabit düþünceli olmayýnýz, deðiþiniz ve<br />
gerçekleri görünüz.<br />
Þimdi Sayýn Dursun Özden’in hoþgörüsüne sýðýnarak bundan yaptýðýmýz alýntýlarý hiçbir müdahale<br />
ve yorum yapmadan sizlerle paylaþmak istiyoruz:<br />
“Urumçi Müzesi’nde þu bilgileri öðreniyorum: 13 milyar yýl önce güneþ ve 45 milyar yýl önce<br />
de dünya diye bir þey yoktu. Üç milyar yýl önce dünya, tek anakara parçasýydý. Bir buçuk milyar<br />
yýl önce denizde görülen tek hücreli ilk canlý ile baþlayan yaþam serüvenimiz; Çin’in<br />
Yunnan eyaletindeki Yuanmou bölgesinde bulunan, 1,7 milyon yýl önce yaþamýþ ve iki ayaðý<br />
üzerinde durabilen ilk insan olan ‘Yuanmou adamý; Pekin’in güneybatýsýnda Zhoukoudian bölgesinde<br />
bir maðarada 600 bin yýl önce yaþamýþ, basit aletler yapan, kullanan ve ateþi yakan ilk<br />
insanlardan olan ‘Pekin adamý’; 60 bin yýl önce Orta Afrika’da yaþamýþ ve Avustralya’daki<br />
Aborijinlerin atasý olan ‘San Buþmanlar’; 15 bin yýl önce Asya’da Altay Daðlarý’nda yaþamýþ<br />
olan ‘Köktürk adamý’; MÖ 21. yüzyýlda yaþamýþ ‘Xia hanedaný’ ve MÖ 16. yüzyýlda yaþamýþ<br />
‘Shang hanedaný’nýn ardýndan Sincang-Uygur bölgesinde uygarlýk kurmuþ Türk hanlýklarýndan<br />
‘Kankýnlar’ bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüþler. Önce Animizm, Manihaizm<br />
ve ardýndan da Kam (Þamanizm) inancýna sahip olan bölge halký, bin yýl aþkýn bir zaman da<br />
Budizm ve Totem inancýnýn etkisinde kalarak ölülerini özel fýrýnlarda yakmýþlardýr. Þimdi de<br />
sürüyor bu uygulama. Aslýnda ölü yakma ve küllerin havaya savrulmasý, Saman geleneðinde<br />
de vardýr. Þifacý ve büyücü kutsal analarýn yönettiði törende, Gök Tanrý’ya eriþmek için bir<br />
yoldur bu...” (s. 57)<br />
“Orta Asya’da uygarlýk yaratan Türklerin tarihi hakkýndaki yeni belgeler, bir bir su yüzüne<br />
çýkýyor... Ýþte bunlardan biri, Türkolog Prof. Dr. Zhaýýg Dingjing, araþtýrmacý David Levis<br />
Williams, arkeolog Jean Paul Roux ve gezgin Servet Somuncuoðlu’nun çalýþmalarýný doðrulayan<br />
yeni bulgular ýþýðýnda ve Hint Veda metinlerinde de yer alan Orta Asya uygarlýðý ve<br />
Þaman Türk kültürü üzerine Çinli, Rus, Fransýz ve Hint arkeologlar, antropologlar ve baþka<br />
bilim adamlarýnýn, 1991’de baþlattýklarý çalýþmalar 2000 yýlýnda sonuçlandý. Bu bulgu ve belgelerde;<br />
Orta Asya’da Tanrý Daðlarý’nýn batýsýnda 4000 metre yükseklikte bulunan ve 5000 yýl<br />
önce (MÖ 3000) Þaman Türkler tarafýndan yapýldýðý belgelenen Saymalýtaþ kaya resimlerinde<br />
çizilen Þaman desenleri, tekerlekli araba, Büyük Ayý Takýmyýldýzý, Kam dansý yapan Þifacý<br />
Þaman Ana, Gök Tanrý’ya yakaran kuyruklu insanlar, yýlan baþlý gamalý haç, hayvan figürleri,<br />
cinsel öðeler, uzay haritasý ve yüzlerce resim, bilim adamlarý tarafýndan uygarlýk harikasý<br />
olarak deðerlendiriliyor. Tüm bu gerçek belgeler; Manas Destaný, Orhun Yazýtlarý ve Dede<br />
Korkut kitabýnda yazýlanlarla bire bir örtüþüyor...” (s. 47)<br />
“Orta Anadolu’da Niðde’ye baðlý Ulukýþla’nýn (Ulukýþlak) Altay köyü halký, Orta Asya Altay<br />
Daðlarý bozkýrlarýndan 1911’de baþlayýp 1955’te sona eren uzun bir göç yolculuðundan sonra<br />
buraya yerleþti. Bu göç, Karýzcý Altaylýlarýn Asya’dan Anadolu’ya son göçüydü... Bu göç<br />
öyküsünün ilki, 8. yüzyýlda baþladý ve sonra Asya’da Göktürklerin daðýlmasýndan sonra kardeþ<br />
kavgalarýyla sürdü. Uygurlar karþýsýnda yenilen ve batýya doðru göç eden ilk Karluk boyu,<br />
‘Türkmen-Türk-Manend-Trkwnm’ adýyla Karatay Daðý çevresindeki geniþ arazileri yurt edindi,<br />
Oðuz Yabgu devletinin kuruluþ öyküsü böyle baþladý. On birinci yüzyýldan itibaren Orta<br />
Asya Cend ve Mangýþlak bölgesinden çýkýp Horasan’a, oradan da dünyaya daðýlan Oðuz<br />
Yabgu devletinin Salur, Salgurlu, Sungurlu kollarýnýn Çovdur, Iðdur, Buruncuk ve Abdal boylarý<br />
ile diðer Oðuz boylarý Türkistan, Kuzeydoðu Ýran ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya<br />
(Devamý 28. Sayfada)<br />
HAMDULLAH ÇELEBÝ<br />
(1767–1836)<br />
Devriye<br />
Dinle gel beni aslaným<br />
Kimse bilmez sýrda idim<br />
Davud oðlu Süleyman’ým<br />
Bir zaman mühürde idim<br />
Nuh ile gemiyi çattým<br />
Deryada gözcülük ettim<br />
Bunlarýn çarýna yettim<br />
Çaðýrana orda idim<br />
Nice geldim nice gittim<br />
Ker gibi daðlar erittim<br />
Hud kavmini irþad ettim<br />
Musa ile Tur’da idim<br />
Eyub ile çektiðim yarý<br />
Sinem oldu pare pare<br />
Yakup ile düþtüm zâre<br />
Yusuf’la kuyuda idim<br />
Ahsen-i takvimde herdem<br />
Vücuda geldim âneden<br />
Bir hoþ kokulu nergisten<br />
Selman’la birlikte idim<br />
Hýzýr ile alem gezdim<br />
Hemi gördüm hem belledim<br />
Kudret ilmin ezberledim<br />
Ricâl-i gayibde idim<br />
Dört kitapta ayan idim<br />
Hem din hem iman idim<br />
Ýncil Tevrat Kuran idim<br />
Müminle niyazda idim<br />
Muhammed Resul’e yettim<br />
Bin bir kelam sohbet ettim<br />
Miracda yoluna yattým<br />
Hâtem alan þirde idim<br />
Kýrklarda Ali göründüm<br />
Kudretin eli göründüm<br />
Gün oldu veli göründüm<br />
Ezilen engürde idim<br />
Ayet-i Kurba’da beyan oldum<br />
Gâhî sýrr-ý nihân oldum<br />
Horasan’dan sökün geldim<br />
Urum’da hünerde idim<br />
Bir tarik koydum Urum’a<br />
Kimse ermedi sýrrýma<br />
Mürsel’im geldi yerime<br />
Kadýncýk’la Hürrem idim<br />
Balým Sultan olup geldim<br />
Muhibbana ilim verdim<br />
Tarik-i nâzenin getirdim<br />
Akpýnar zemzemde idim<br />
Evvel Ali ahir Veli<br />
Cümle erler dedi beli<br />
Belli ettim doðru yolu<br />
Bi ism-i Hayder’de idim<br />
Hamdullah’ým gelip gitti<br />
Nicesi güman’a battý<br />
Cümlemizi irþâd etti<br />
Gök eþik’te Pir’de idim<br />
Kaynak: Ýsmail Özmen, Alevi Bektaþi<br />
Þiirleri Antolojisi, Cilt.3<br />
Ocak 2006<br />
27
ÞÝRÝ (BEKTAÞ ÇELEBI, 1710-1761)<br />
Devriye<br />
Cihan var olmadan ketm-i Âdem’de<br />
Hak ile birlikte yekdaþ idim ben<br />
Yarattý bu mülkü çünkü o demde<br />
Yaptým tasvirini nakkaþ idim ben<br />
Anasýrdan bir libasa büründüm<br />
Nar ü bâd ü hâk ü abdan göründüm<br />
Hayr-ül beþer ile dünyaya geldim<br />
Adem ile bile bir yaþ idim ben<br />
Ademin sulbünden Þit olup geldim<br />
Nuh-u Nebi olup Tufana girdim<br />
Bir zaman bu mülke Ýbrahim oldum<br />
Yaptým Beytullahý taþ taþýdým ben<br />
Ýsmail göründüm bir zaman ey can<br />
Ýshak Yakub Yusuf oldum bir zaman<br />
Eyyub geldim çok çaðýrdým el’aman<br />
Kurt yedi vücudum kan yaþ idim ben<br />
Zekerriya ile beni biçtiler<br />
Yahya ile kaným yere saçtýlar<br />
Davut geldim çok peþime düþtüler<br />
Mührü Süleymaný çok taþýdým ben<br />
Mübarek asayý Musa’ya verdim<br />
Ruh-ul Kudüs olup Meryem’e erdim<br />
Cümle evliyaya ben rehber oldum<br />
Cibril-i Emin’e saðdaþ idim ben<br />
Sulbü pederinden Ahmed-i Muhtar<br />
Rehnümalarýndan erdi Zülfikar<br />
Cihan varolmadan Ehlibeyte yar<br />
Kul iken zat ile sýrdaþ idim ben<br />
Tefekkür eyledim ben kendi kendim<br />
Mucize görmeden imana geldim<br />
Þah- ý Merdan ile Düldüle bindim<br />
Zülfikar baðladým týð taþýdým ben<br />
Sekahüm hamrinden içildi þerbet<br />
Kuruldu ayn-ý cem ettik muhabbet<br />
Meydana açýldý sýrrý hakikat<br />
Aldýðým esrarý çok taþýdým ben<br />
Hidayet iriþti bize Allah’tan<br />
Biat ettik cümle Resullullah’tan<br />
Haber verdi bize seyrifillahtan<br />
Þah-ý Merdan ile sýrdaþ idim ben<br />
Bu cihan mülkünü devredip geldim<br />
Kýrklar meydanýnda erkâna girdim<br />
Þahý velâyetten kemerbest oldum<br />
Selman-ý Pâk ile yoldaþ idim ben<br />
Þükür matlabýmý getirdim ele<br />
Gül oldum feryadý verdim bülbüle<br />
Cemolduk bir yere Ehlibeyt ile<br />
Kýrklar meydanýnda farraþ idim ben<br />
Ýkrar verdik cümle düzüldük yola<br />
Sýrrý faþetmedik asla bir kula<br />
Kerbela’dan Ýmam Hüseyn’le bile<br />
Pâk ettim dânemi gül taþýdým ben<br />
Þu fena mülküne çok gelip gittim<br />
Yaðmur olup yaðdým ot olup bittim<br />
Urum diyarýný ben irþat ettim<br />
Horasandan gelen Bektaþ idim ben<br />
Gâhî nebi gâhî veli göründüm<br />
Gâhî uslu gâhî deli göründüm<br />
Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm<br />
Kimse bilmez sýrrým kallâþ idim ben<br />
Þimdi hamdülillah Þiri dediler<br />
Geldim gittim zatým hiç bilmediler<br />
Sýrrýmý kimseler fehmetmediler<br />
Hep mahluk kuluna kardaþ idim ben<br />
(Devamý 28. Sayfada)<br />
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin<br />
Kültüründen Geliyor<br />
geldiler. Doðudan batýya açýlan bu uzun göç öyküleri hep yaþandý... Asya’dan Anadolu’ya son<br />
Karýzcý ailelerinin göçü ise, hiç kuþkusuz acýlý ve uzun bir destan özelliðinde olan Altaylýlarýn<br />
maceralý yolculuðudur...” (s. 83-84)<br />
“Karýzcý gelenek ve göreneklerinin yaný sýra folklorik ve zengin mutfak kültürü ile de Anadolu<br />
yaþamýna benziyor. Karýzcýlarýn kullandýklarý deyimler ve sözcükler Uygur Türkçesidir.” Ve<br />
çoðu Anadolu’da da deðiþik söylernlerle kullanýlmaktadýr. Örnek vermek gerekirse bazýlarý<br />
þöyledir:<br />
“Apirin okýmak: Aferin demek. Ataklýk: Ünlü. Baca: Bacanak. Bazir: Pazar. Beþ; Baþ. Bezi:<br />
Bazý. Boyunturuk: Boyundunýk. Bölüvetmek: Bölmek Cýlvý: Cilve. Çatak: Çatlak. Çeç: Saç.<br />
Çýrað; Çýra. Derya: Deniz-Nehir. Etivar: Ýtibar. Hemmisi: Hepsi. Haný: Hane. Heyvetli: Heybetli,<br />
Görkemli. Hiyal; Hayal, Ýþik: Eþik. Ýþret: Eðlence. Kârhane: Ticarethane. Kelmek:<br />
Gelmek. Kilin: Gelin. Köhne: Eski. Lekin: Lakin. Men: Ben. Mehman: Misafir. Mehsetli:<br />
Maksatlý. Mertlik: Cömertlik-Yiðitlik. Neðmi: Naðme. Okutucu; öðretmen. Okucu: Öðrenci.<br />
Oltýrmak: Oturmak. Semirmek: Þiþmanlamak. Sýrlý: Gizli. Sorýmak: Sormak. Þerin: Þirin-Sevimli-Tatlý.<br />
Taam: Yemek. Tirek: Direk. Turfan: Turfanda-Taze...” (s. 17-18)<br />
“Karýz, imece sistemine benzer kolektif üretim ve yaþam tarzý, binlerce yýldýr uygulanmýþ<br />
sosyal bir doku. Örneðin: Karýzcýnýn erkek çocuðu doðduðunda isminin sonuna ‘can’, kýz<br />
çocuðunun isminin sonuna ise ‘gül’ sözcüðü ekleniyor. Tursuncan, Mehmetcan ya da Arzugül,<br />
Badegül... gibi. Karýzcýlar, yemekli ve eðlenceli dost toplantýlarýna ise ‘Cem’ diyorlar. Urumçi’deki<br />
bir lokantada yapýlan yemekli eðlencede, Karýzcýlara Semah gösterisi yapmanýn coþkusunu<br />
yaþadým...” (S. 35)<br />
“Çin’de Semah Dönmek;<br />
Baþkent Urumçi ya da Turfan’da cadde ve sokaklar açýk hava lokantasý gibi dolup taþýyor. Gün<br />
batýmýnda baþlayan yemekli toplantýlar, caddenin çevresindeki yüksek apartmanlarýn bir ucundan<br />
öbürüne uzanan tel üzerinde akrobasi gösterileri yapan, ellerinde denge çubuklarý olan ve<br />
hiçbir güvenlikleri olmayan biri kýz iki göstericiyi heyecanla izleyenler, bir yandan da yemeklerini<br />
yiyor ve içkilerini yudumluyorlardý. Renkli ýþýk gösterileriyle süren sokak etkinlikleri,<br />
ses sanatçýlarýnýn gizemli ve hoþ seda þarkýlarýyla sürdü. Ardýndan baþlayan danslar sýrasýnda<br />
sunucunun, ‘Aramýzda, devletimizin davetlisi olan önemli bir konuðumuz var. Kardeþ yurdu<br />
Türkiye’den gelen çok muhterem þair ve araþtýrmacý yazar Tursun Beyi buraya davet ediyoruz!’<br />
demesi üzerine, cadde ortasýnda kurulu masalarda yemek yiyen ve eðlenen yüzlerce<br />
Sincianlý can coþkuyla, Türk ve Çin bayraðýnýn bulunduðu bizim masaya bakarak yoðun bir<br />
alkýþ tuttular. Büyük coþkuyla çýktýðým sahnede önce, Çinlilerin Fener Bayramý’nda oynadýklarý<br />
geleneksel ejderha dansý ve Þaman ateþ dansýnýn ardýndan halay çekmeye baþladýk.<br />
Sahnedeki onlarca genç dansçý ile birlikte Semah dönmenin içsel coþkusunu yaþadýk...” (s. 53)<br />
“Turfan’da son Karýzcýnýn evindeki yemek ziyafeti, Karýzcý güzeli rehberim sevgili Arzugül’ün<br />
balköpüðü rengindeki çekik gözlerinden þavkýyan sevgi yüklü dost ve konuksever<br />
gülümsemeler +48 derecede çalýþmanýn tüm yorgunluðunu unutturacak güzellikte idi... Konuktan<br />
önce sofrada yemeklere hiç kimsenin el uzatmamasý, sýrasýyla uzun bir söylevden sonra<br />
fondip olarak içilen içkiler (kýmýz) ve yemek sonrasý yapýlan sembolik dualar, bir baþka (bize<br />
hiç de yabancý olamayan) geleneði çaðrýþtýrýyordu...” (s. 39)<br />
Evet, bunlar bize hiç de yabancý deðildi. Çünkü Aleviler bin yýldýr Anadolu’da kadýn-erkek<br />
ayýrýmý yapmadan, herkese Can deyip eþitliði saðlamalarýyla, Cem evlerinde yaptýklarý On Ýki hizmetli<br />
Cem törenleriyle, saz çalýp deyiþler söyleyerek Semah dönüþleriyle, sofrada Dede destur vermeden<br />
yemeðe kimsenin el uzatmamasýyla, yemek öncesi ve sonrasý yaptýklarý dualarýyla, Dem<br />
alýþlarýyla bu geleneði yaþatýyorlardý...<br />
Bizlere tarihteki geçmiþimizi tanýtan Sayýn Dursun Özden’e teþekkür ediyor, deðiþimden uzak<br />
duran sabit düþünceli insanlara Özden’in kitabýný okuyup bilgilenerek iyilikten, güzellikten ve<br />
barýþtan yana deðiþmelerini salýk veriyorum...<br />
Sn. Dursun Özden<br />
kendi fotoðrafýyla<br />
Çin’de semah dönerken<br />
28 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
SERÇESME ¸<br />
HALK OZANI DAVUT SULARÝ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI<br />
Davut Sulari Anma Gecesi<br />
Ahmet Koçak<br />
Halk Ozaný Davut Sulari ölümünün yirmi birinci yýldönümünde sevenleri tarafýndan anýldý. Cem<br />
TV, Radyo Barýþ, LG Prodüksiyon ve Þiþli Belediyesinin katkýlarýyla gerçekleþen Davut Sulari’yi<br />
Ama Konserini sanatçý torunu Berrin Sulari düzenledi.<br />
Konserin yapýldýðý salon Þiþli Belediyesi tarafýndan bedelsiz tahsis edildi. Konsere katýlan<br />
sanatçýlar da ücret almadýlar. Anma gecesi bir ücretsiz halk konseri olarak yapýldý.<br />
Konseri yaklaþýk bin kiþi izledi.<br />
Konserin açýlýþ konuþmasýný Berrin Sulari yaptý. Sulari konuþmasýna geceye katký yapan<br />
kurum ve kiþilere teþekkür ederek baþladý ve þöyle dedi:<br />
“Gelenek ve göreneklerimiz âþýklarýmýz, ozanlarýmýz tarafýndan taþýnmaktadýr. Onun için bütün<br />
ozan ve âþýklarýmýza sahip çýkalým. Ozanlara sahip çýkmak yalnýz eserlerini okumakla olmaz,<br />
onlar her defasýnda isimlerini dile getirerek sahip çýkýlabilir.”<br />
Yoðun iþlerinden dolayý konsere katýlamayacaðýný duyuran Þiþli Belediyesi Baþkaný Sarýgül<br />
adýna Yardýmcýsý Tayfun Kahyaoðlu kýsa bir konuþma yaptý ve “Sanatçýlarý öldükten sonra deðil,<br />
yaþarken sahiplenmek gerekir” dedi.<br />
Daha sonra konuþma yapmasý için sahneye davet edilen Erzincan, Çayýrlý Belediye Baþkaný<br />
Fevzi Kýlýç þunlarý söyledi:<br />
“Yirmi bir yýl önce aramýzdan ayrýlmýþ ozanýmýz için bugünkü yaptýðýmýz anma geç kalýnmýþ<br />
bir anmadýr. Umarým bundan sonra daha çok etkinlikler yaparak ozanýmýzýn tanýtýmýný daha iyi<br />
yaparýz”<br />
Kýlýç, Çayýrlý’da yapýlan Davut Sulari Kültür Parkýný bitirmek üzere olduklarýný söyleyerek<br />
konuþmasýný bitirdi. Kýlýç Kaymakamý Abdülvahap Karakaþ’ýn geceye yolladýðý mesajý da okudu.<br />
Konuþmalarýn ardýndan Davut Sulari’nin hayatýný anlatan bir sinevizyon gösterisi yapýldý.<br />
Ardýndan anma konserine katkýlarý olan kurum ve kiþilere teþekkür plaketleri verildi.<br />
Etkinliðin ikinci bölümünde, sanatçýlar Davut Sulari’nin sevilen eserlerini seslendirdi. Sahneye<br />
sýrasýyla Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç,<br />
Erdal Erzincan ve Arif Sað çýktýlar. Sanatçýlara da konserin anýsýna birer plaketleri verildi.<br />
ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, PSAKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Cem Vakfý Genel<br />
Baþkaný Ýzzettin Doðan, Ýstanbul Milletvekilleri Berhan Þimþak ile Ali Rýza Gülçiçek geceye<br />
katýlamadýlar, ancak gönderdikleri mesajlar okundu.<br />
Konsere son anda yetiþen Þiþli Belediye Baþkaný Sarýgül’de kýsa bir konuþma yaptý ve “dil, din,<br />
inanç, mezhep farký gözetmeksizin bütün insanlarýmýzýn kardeþlik içerisinde yaþamasýný dilerim.<br />
Televole deðil halk kültürüne hizmet etmekten onur duyuyorum” dedi.<br />
Davut Sulari’yi<br />
Anma Gecesine<br />
sanatçýlarýmýz<br />
Tolga Sað,<br />
Emrah Mahzuni,<br />
Sevcan Orhan,<br />
Berrin Sulari,<br />
Metin Karataþ,<br />
Gülcihan Koç,<br />
Erdal Erzincan<br />
ve<br />
Arif Sað<br />
katýldýlar.<br />
OKUYUCULARININ KATKISIYLA<br />
ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR<br />
Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den<br />
niyaz alan okuyucularýdýr.<br />
Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt<br />
içinde ve dýþýnda çalýþan,<br />
emeðiyle geçinen insanlardýr.<br />
Serçeþme canlarýn özverisine,<br />
paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir<br />
ve zorluklarý birlikte aþma gücüne<br />
dayanýr.<br />
Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan<br />
yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes,<br />
deyiþ bekliyor.<br />
Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya,<br />
canlarý abone yapmaya, yörelerine<br />
derginin toplu getirtilmesine ve elden<br />
daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.<br />
TEMSÝLCÝ CANLAR<br />
YURTDIÞI<br />
Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29<br />
Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56<br />
Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35<br />
Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54<br />
Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62<br />
Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91<br />
Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20<br />
Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34<br />
Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95<br />
Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70<br />
Avusturya:<br />
Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99<br />
Belçika:<br />
Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12<br />
Fransa:<br />
Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44<br />
Hollanda:<br />
Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84<br />
Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19<br />
Ýngiltere:<br />
Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808<br />
Ýsviçre:<br />
Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07<br />
Kanada:<br />
Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54<br />
YURTÝÇÝ<br />
Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14<br />
Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13<br />
Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25<br />
Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37<br />
Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78<br />
Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.282 72 80<br />
Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17<br />
Denizli: Merkez Tekin Özdil . . . . . . . . . 0546.237 32 96<br />
Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03<br />
Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06<br />
Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77<br />
Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50<br />
Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23<br />
4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79<br />
Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75<br />
Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14<br />
Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42<br />
Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56<br />
Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12<br />
Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86<br />
Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09<br />
Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79<br />
Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98<br />
Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58<br />
Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09<br />
Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar . . . . . . . . 0532.512 59 62<br />
Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06<br />
Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91<br />
Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05<br />
Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99<br />
Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03<br />
Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79<br />
Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54<br />
Urfa: Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47<br />
Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75<br />
Zonguldak<br />
Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50<br />
Ocak 2006<br />
29
SERÇESME ¸<br />
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU BASIN AÇIKLAMASI<br />
Gazi Katliamýný Unutmadýk, Çorum’u, Maraþ’ý, Sivas’ý unutmadýðýmýz gibi...<br />
Selahattin Özel, Genel Baþkan, 11 Mart 2006<br />
SIVAS KATLIAMÝNDAN iki yýl sonra, 12 Mart 1995 yýlýnda, Ýstanbul<br />
Gazi Mahallesinde bir katliam gerçekleþti. Bu katliamda 23 kiþi öldürüldü<br />
ve 600 kiþi yaralandý. Toplumun belleðinde derin iz býrakan bu katliamýn<br />
failleri 20 polis memurundan 18’i ilk duruþmada serbest býrakýldý,<br />
ikisi ise adam öldürme suçundan dolayý sadece 1 yýl 8 ay ceza aldý.<br />
Katliamcýlarýn lehine iþleyen bu süreç ve karar, Aleviler tarafýndan<br />
Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne yapýlan baþvuru ile tekrardan gündeme<br />
gelecektir. Gazi katliamý on birinci yýlýný doldurdu. Gazi davasýnýn<br />
on bir yýllýk süreci “seyyar mahkemelere” dönüþtü. Takibinin engellenmesi<br />
için dava Ýstanbul'dan Trabzon'a taþýndý. Dava sonunda yirmi polis<br />
memurundan ilk duruþmada serbest býrakýlan on sekizi beraat etti, kalan<br />
iki polis memuru ise adam öldürme suçundan dolayý 1 yýl 8 ay ceza aldý.<br />
Gazi davasýnda “tavize yer yok” diyen aileler, davayý AÝHM'e taþýdýlar ve<br />
dava, AÝHM'de kabul edildi. Siyasi iktidarlar bu katliamýn hesabýný vermekten<br />
kaçmýþlar, yargýya müdahale etmiþlerdir.<br />
Gazi olaylarý resmi aðýzlarýn iddia ettiði gibi, “sol güçlerin bir provokasyonu”<br />
ya da “kýþkýrtmasý” deðildir. Bu katliam, devlet güvenlik güçlerinin,<br />
ýrkçý ve gerici kesimlerin Alevilere ve Gazi'de yaþayan halka<br />
yönelik planlý saldýrýsýydý. Çünkü, katliam çetelerin, yeþillerin, cirit attýðý<br />
bir dönemde gerçekleþtirildi. Gazi Mahallesi, bilinçli olarak seçilmiþ bir<br />
mahalleydi, burada yoðun olarak Alevi nüfus yaþýyordu ve Aleviler,<br />
kendi inanç ve kültürlerini yaþatmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý.<br />
Nitekim katliamda Alevilerin ibadet yeri olan cemevi ve Alevilere ait<br />
iþyerleri hedef seçilmiþtir. Amaç çok belliydi. Amaç, Alevi-Sünni çatýþmasý<br />
yaratmak, halký birbirine düþman etmek, demokratik hak ve talepleri<br />
bastýrmak, daha eþit ve özgür bir ülke düþünü karartmak, Alevi<br />
hareketinin önünü kesmek, toplumu þiddetle sindirmekti.<br />
Bizler, özgür, inancýmýzý, öðretimizi yadsýmayan, demokrasi mücadelesinde<br />
yer alan, farklýlýðýmýzý Anadolu insanýnýn ortak deðeri ve zenginliði<br />
olarak gören, gerçek anlamda demokrasiden yana olan tüm<br />
güçlerle yürüyeceðiz.<br />
On birinci yýlýnda Gazi katliamýný unutmadýk. Çorum, Maraþ, Sivas<br />
katliamlarýný unutmadýðýmýz gibi... Alevi Bektaþi Federasyonu olarak<br />
kamu vicdanýnda hala kanayan yara olan ve gerçek failleri bulunmayan<br />
ancak bizce malum olan Gazi katliamýný bir kez daha kýnýyor ve bu<br />
davanýn takipçiliðinden vazgeçmeyeceðimizin bilinmesini istiyoruz.<br />
OZAN HELALÝ<br />
(ÝMAM POLAT)<br />
Yola Böyle Gidilir mi<br />
Bin bir türlü özür ile<br />
Bizim yola gidilir mi<br />
Haset küfrü inat ile<br />
Kýrklar cemi sürülür mü<br />
Ali baba dinle beni<br />
Soruyorum senden seni<br />
Sürdüðümüz kýrklar cemi<br />
Buna hile katýlýr mý<br />
Çekeceðim seni dar'a<br />
Sen seni sende ara<br />
Kalbinde var ise kara<br />
Böyle yola gidilir mi<br />
Haklý söz söyledim sana<br />
Adem isen kýzma bana<br />
Mahrum kalýrsýn didara<br />
Kýzan adem sayýlýr mý<br />
Hak peygamber bizde bulup<br />
Amma kimde bilmem kayýp<br />
Ele dile bele sahip<br />
Olan candan ayrýlýr mý<br />
Er olan haktan ayrýlmaz<br />
Ayrýlan hakký bulamaz<br />
Muhiben küsülü gezemez<br />
Gezen muhib sayýlýr mý<br />
Helali'den size bunca<br />
Git eðril doðru doyunca<br />
Bizim yolumuz kýldan ince<br />
Ehli olmayýnca girilir mi<br />
CEM ayini Alevi-Bektaþi toplumunun en<br />
önemli toplumsal tapýnç kurumlarýndandýr.<br />
Toplum Cem’de toplanýr, bir araya gelir, bir<br />
olur. On Ýki Hizmet yerine getirilir. Düvazimamlar,<br />
deyiþler okurun. Dualar verilir, semahlar<br />
dönülür. Eþit oranda daðýtýldýktan sonra,<br />
Cem’i yürüten dedenin desturuyla lokmalar<br />
yenir.<br />
Cem toplumun biraradalýðýnýn garantisi<br />
olmuþ, dökülen-kýrýlan, küsen varsa, dar’a<br />
durularak toplanmýþ, birleþtirilmiþ ve barýþtýrýlmýþtýr.<br />
Gerek duyulmuþsa, verilen cezalarla<br />
toplum iyileþtirilmeye çalýþýlýþtý. Yargýlama<br />
adil olunca -çünkü yargýlamalar ve kararlar dedenin<br />
öncülüðünde, ama katýlýmcý yöntemle<br />
yapýlýyor- sonuçlarý da insani olur. Böylece<br />
toplumsal dayanýþma ve sevgi doruða çýkar.<br />
Güven yeniden yeþerir.<br />
Hacý Bektaþ Kültür ve Tanýtma Derneði<br />
Buca Þubesi’nin öncülüðünde düzenlenen Birlik<br />
Cemi, bu yöredeki Alevi toplumunun ceme<br />
duyduðu yüksek özleme tanýklýk etti. Derneðin<br />
Cem salonunda gerçekleþen Birlik Cemi’ne<br />
katýlým oldukça yüksekti. Yaklaþýk bin beþ yüz<br />
canýn katýldýðý ceme, Ýzmir’in diðer ilçe ve<br />
semtlerinden de katýlým oldu. 22 Ocak Pazar<br />
Buca’da Birlik Cemi<br />
Zafer Doðan<br />
“Her nesnede Hak eseri<br />
Gören canlara aþk olsun<br />
Caný seri hak yoluna<br />
Koyan canlara aþk olsun!<br />
akþamý yapýlan ceme her can lokmasýyla geldi.<br />
Ayrýca dernek yönetiminin hazýrladýðý lokmalar<br />
hep birlikte yendi.<br />
Cem’i Veli Baba (Ozan Dertli Divani)<br />
yönetti. Veli Baba, Cem’e bir gün önce yürüttüðü<br />
Bursa’daki cemden gelerek katýldý. Bu<br />
yoðunluðuna raðmen Cem’i baþarýyla yürüttü.<br />
Ýlgi ile dinlendi, muhabbetle karþýlandý.<br />
Cem, On Ýki Hizmetin yerine getiriliþinden<br />
itibaren, yapýlan tüm içerik ve anlamlarýyla<br />
Veli Baba tarafýndan açýklanarak gerçekleþtirildi.<br />
Okunan deyiþ ve düvazimamlarla katýlan<br />
canlarý coþturup duygulu anlar yaþattý. Semahçýlarýn<br />
dedenin önündeki dönüþleri eve yeldirmeleri<br />
ise Cem’in doruða ulaþtýðý anlar oldu.<br />
Daha sonra Cem birlenip, mühürlenince,<br />
Veli Baba’nýn verdiði desturla lokmalar yendi.<br />
Ayrýlýk aný geldiðinde, dedeyle ve birbirleriyle<br />
halleþen-helalleþen canlar, Cem’den<br />
huzur ve sevgiyle ayrýlarak evlerine döndüler.<br />
Böyle bir Cemi düzenleyip, canlara bu<br />
ortamý yaþattýklarý için Baþkan Yazgülü hanýmýn<br />
kiþiliðinde Hacý Bektaþ Veli Derneði Buca<br />
Þubesi yöneticilerine tebriklerimizi ve aþk-ý<br />
niyazlarýmýzý sunuyoruz.<br />
30 Sayý 18
SERÇESME ¸<br />
Ocak 2006<br />
Gözlerinde Kara Perde Olanlara<br />
Ünsal Öztürk<br />
“Unuttum din diyanet kalktý benden<br />
Bu ne mezhepdürür dinden içeri”<br />
Yunus Emre<br />
Dersim Kerbelâ’dan çok daha vahimdir. Çok daha aðýr sonuçlarý olmuþtur. Alevi halk kýrýlmýþtýr,<br />
daðýtýlmýþtýr. Ancak Aleviler Dersim için aðlamazlar. Gözyaþý dökmezler. Dizlerine<br />
vurmazlar. Çektikleri acýlarý dile getirmezler. Korkarlar. Onlar Hüseyin için aðlarlar. Döþlerini<br />
döverler. Yas tutarlar. Oruç tutarlar. Karalar baðlarlar. Sakallarýný kesmezler.<br />
Hüseyin için aðlamanýn hiçbir sakýncasý yoktur. Teþvik edilmektedir. Ama Dersimliler, Aleviler<br />
kendileri için, anne babalarý, dedeleri, nineleri için; genç kýzlarý, gelinleri için aðlaþmaya, dizlerini<br />
dövmeye, oruç tutmaya, o kara günleri anmaya baþlarlarsa baþlarýna neler geleceði bellidir.<br />
Alevilerde yol bitmiþtir, tükenmiþtir. Düðünlerde, sünnet düðünlerinde, türkü barlarda, televizyon<br />
ekranlarýnda, deyiþler söylenmekte, semahlar dönülmektedir. Seyirciler alkýþ tutmaktadýrlar.<br />
Gizli toplantý çarþýya pazara düþmüþtür.<br />
Cem adý verilen tiyatro gösterilirine katýlanlar saz çalýp, semah dönüp 12 Ýmam’a aðlamaktadýrlar.<br />
Kuran okumakta, Mevlit düzenlemektedirler. Kravatlý imamlar ne kadar Müslüman olduklarýný<br />
anlatmaktadýrlar.<br />
Yol kesilmiþ, cem daðýlmýþtýr. Cemevi denilen yerlerde kapýlarda duran imam-dedeler genç<br />
kýzlara baþlarýný baðlamalarýný emretmektedirler. Alevi halký gericileþmiþtir.<br />
Kravatlý dedeler önlerine mikrofonu koyarak dizlerinin üzerinde oturmakta, ileri geri sallanarak,<br />
kutsal bir hava içerisinde Ýslam’ý anlatmaktadýrlar. Tepelerinde artýk elektrik ampulü yanmaktadýr.<br />
Mum, çerað söndürülmüþtür, yanmamaktadýr.<br />
Büyük salonlarda yaþlý baþlý kiþiler dizlerinin üzerinde oturmaktadýr. Dizleri aðrýmakta, sýk sýk<br />
diz deðiþtirmektedirler. Bir kiþi de çýkýp “Kaðný dönemi geçti. Þimdi modern insanlar masalarda<br />
yemek yiyor, koltuklarda oturuyor. Cem evlerini modern hale getirelim. Koltuklar koyduralým” dememektedir.<br />
Allah’a yerde sürünerek mi ulaþýlmaktadýr? Koltuklarda adam gibi oturulsa, insanlar<br />
birbirlerine sokulmasalar Allah’a ulaþýlmaz mý?<br />
Köyler daðýlmýþ, büyük þehirlere, Dünya’ya çýkýþ yapýlmýþtýr. Cemin özü bitmiþtir. Cem demek<br />
sorgu-sual demektir. Sorgu-sual demek yaþamýn ilk baharýdýr, yeniden doðmak, hayata yeniden<br />
baþlamak demektir. Aradaki sorunlarýn çözülmesi, toplumun yenilenmesi, kýrgýnlarýn-küskünlerin<br />
barýþmasý demektir. Doðanýn yeniden uyanmasý gibidir. Artýk komþular bile birbirlerini tanýmýyor.<br />
Kimisi þu þehirde, kimisi bu köyde. Sorgu-sual bitmiþtir.<br />
Kravatlý dede gözlüklerinin üstünden bakarak yerde, dizinin üzerinde oturan insanlara cami<br />
imamýna benzettiði sesiyle “Birbirinizden razý mýsýnýz?” diye üç kere sormaktadýr. Üç kere “Razýyýz”<br />
cevabýný almaktadýr. Bu þekilde sorgu-sual tamamlanmýþ olmaktadýr. Sonra Hz. Hüseyin için<br />
12 Ýmamlar için aðlamaya baþlanmaktadýr. Cemin özü sorgu-sual midir, Ýmamlara aðlamak mýdýr?<br />
Kravatlý dede talipleri, talipler dedeyi, talipler birbirlerini tanýyamamaktadýr artýk. Sahne kurulmuþ,<br />
modern aletlerin ýþýðý altýnda din için aðlaþmaktadýrlar.<br />
Sýr unutulmuþtur. Zâhiri-bâtini gibi parlak kavramlar kullanýlarak yol kaybedilmiþtir. “Her<br />
þeyin insanda olduðu”, “Ne aranýrsa insanda aranacaðý” unutulmuþtur.<br />
Hak Ehli Erenleri dinlerin serçeþmesi deðildir. Bilimin serçeþmesidir. Tek veya çok hiçbir dinle<br />
ilgileri yoktur. Sýr damladadýr. Damlanýn içindedir. Anne baba arasýndaki su damlasýnýn içindedir<br />
sýr. Cennet eþlerin evi, huri kadýndýr. Ahiret düþüncesi, cennet-cehennem düþüncesi yoktur. Ýnsan<br />
vardýr. Yardým Ali’den, Veli’den istenir. Dersim’de, 38’de yardýma kimse gelmedi. “Yetiþ ya Ali”<br />
dendi, Ali gelmedi. Hüseyin de gelmedi. Düzgün Baba gelmedi. Her yerde hazýr olan Hýzýr gelmedi.<br />
38’de gelmedi, ne zaman gelecek? Dersim dara düþmüþtü, sýkýþmýþtý. Çýkýþ yolu yoktu. Yer gök<br />
bomba, kurþun kaynýyordu. Çaðýrýlanlar gelmedi.<br />
Hz. Hasan’ýn da Hz. Hüseyin’in de gelmeyecekleri bellidir. Hasan’ý eþi zehirleyip öldürdü,<br />
yardýma ihtiyacý vardý. Hüseyin Kerbelâ’da katledildi, Yezit ordularý tarafýndan, yardýma ihtiyacý<br />
vardý. Oysa Hasan’ý Hz. Muhammet, Hüseyin’i de Cebrail tutuyordu. Yardýmlarýna gitmediler.<br />
Onlarýn alýnyazýlarýný Allah yazmýþtýr.<br />
Neden yanlýþ yazdý? Neden onlarýn ölümünü<br />
yazdý?<br />
Din tabudur. Eleþtirilemez, doðruluðundan<br />
kuþku duyulamaz kurallar toplamýdýr.<br />
Özgür düþünce ile dinler arasýnda<br />
çatýþma vardýr. Dinlerin eleþtiriye tahammülü<br />
yoktur. Duygular, düþünceler pranga<br />
altýna alýnmýþtýr.<br />
Aleviler Hacca gitmez, namaz kýlmaz,<br />
oruç tutmaz. Ama Müslüman olduklarýný<br />
söyleyenler vardýr. Güya dinleri, Kuran’ý<br />
bâtýni yoruma tabi tutuyorlarmýþ. Bâtýni<br />
olsun, zâhiri olsun, yol yoka çýkmaktadýr.<br />
Ýslam’ýn içi dýþý tartýþmasý gereksiz bir<br />
tartýþmadýr. Ýspat edilmesi gerekmez.<br />
Hz. Ali’nin hutbeleri var. Namaz kýlacaksýn,<br />
Oruç tutacaksýn, Hac’ca gideceksin<br />
diyor. Cuma namazlarýný kaçýrmayacaksýn<br />
diyor. Müslüman’san eðer Hz. Ali’nin<br />
dediklerini yap! Deðilsen iki yüzlü olma!<br />
TESLÝM ABDAL<br />
Devlet Sofrasýna<br />
Elim Sunamam<br />
Aþnamdan ayrýldým yamandýr halim<br />
Adettir aþýkýn hali böyl’olur<br />
Yar aklýmý aldý çevirdi yolum<br />
Mecnun dedikleri deli böyl’olur<br />
Þu aþkýn ateþi baðrýmý yaktý<br />
Ah ile feryadým göklere çýktý<br />
Gözlerimden yaþ yerine kan aktý<br />
Yaz bahar eyyamý seli böyl’olur<br />
Teslim Abdal ben bu yoldan dönemem<br />
Pirimi dünyada elden salamam<br />
Devlet sofrasýna elim sunamam<br />
Saadetlü Hünkâr’ýn kulu böyl’olur<br />
Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi<br />
Cilt.3 Ýsmail Özmen<br />
SERÇESME ¸<br />
YILLIK ABONE BEDELÝ<br />
Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50<br />
Ýngiltere £40<br />
Türkiye’den abone olmak isteyen canlar<br />
lütfen abone bedelini bir postaneden<br />
Genel Ajans Basým Daðýtým<br />
Organizasyon Ltd Þti<br />
Posta Çeki Hesabýna (No 1629127)<br />
yollayýn.<br />
Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun<br />
Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu,<br />
varsa Faks numaranýz ile E-posta<br />
adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak,<br />
kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu<br />
içeren Posta Adresinizi<br />
okunaklý olarak yazýn<br />
ve ödeme dekontunuz ile birlikte<br />
büromuza fakslayýn:<br />
+90.(0)212.519 5635<br />
Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,<br />
abone bedelini aþaðýdaki<br />
adrese yollayabilir:<br />
Avrupa Baþ Temsilciliði<br />
Tel: +49.179.107 88 56<br />
Hüseyin Akýn<br />
Postbank<br />
Kontonummer: 826 857 303<br />
Bankleitzahl: 25 01 00 30<br />
31
SERÇESME<br />
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />
¸<br />
MÝLLÝYETÇÝ MÝTLER ÝLE ÜMMETÇÝ GERÝCÝLÝKTEN BÝRÝNÝ TERCÝH ETMEK ZORUNDA DEÐÝLÝZ<br />
Gericiliðin Alternatifi Var mý?<br />
Esen Uslu<br />
Alevi-Bektaþi örgütlerinin genel kurullarýný toplarken, örgütlerin<br />
dikkatleri içe dönmüþken ülkemizde önemli geliþmeler<br />
yaþandý. Bunlarýn baþýnda Þemdinli olaylarý yer aldý.<br />
Devlet güçlerinin, devlete yardýmcý olmaya gönüllü olmuþ<br />
ya da parayla tutulmuþ gayrý resmi güçleri nasýl kullandýðý<br />
bir kez daha gözler önüne serildi.<br />
Devlet alýþýlmýþ refleksini gösterdi. Halkýn tutup, güvenlik güçlerine<br />
temsil ettiði zanlýlar korundu. Olayýn üstünü örtme, unutturma ve çarpýtma<br />
çabalarý baþladý. Yakalananlarýn telefonla Mehmet Aðar’ý aradýðý ve<br />
olayýn duyulmasý üzerine Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn yakalananlardan<br />
birini “iyi çocuk” olarak tanýdýðýný belirttiði basýna yansýtýldý.<br />
AKP hükümeti de yöreye bir Meclis Komisyonu yollanarak soruþturma<br />
baþlattý. Sonra bu soruþturmanýn verilerini de kullanan Van Savcýlýðý<br />
bir Þemdinli Ýddianamesi’ni hazýrladý. Ýddianame ile Kara Kuvvetleri<br />
Komutaný için Genelkurmay Baþkanlýðý’na suç duyurusunda bulunuldu.<br />
Eski Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn yolsuzluk davasýndan hüküm<br />
giymesinin ardýndan gelen bu olay “cihet-i askeriye”nin sivil yardakçýlarýna<br />
aþýrý geldi. “Ordu ve adalet bir tanedir, aman yýpratmayalým”dan<br />
baþlayarak, hükümeti orduya karþý sivil darbe yapmakla suçlamaya dek<br />
varan sözde gericilik karþýtý bir söylem baþlatýldý.<br />
Bu devletçi-milliyetçi söyleme, kendini “solcu” göstermeye çalýþan<br />
milliyetçi-ýrkçýlar sahip çýktý. Kürt ve Ermeni düþmanlýðý ile karýþýk AB-<br />
ABD karþýtý bu sahte sol görüþ anti-emperyalist olduðunu öne sürmektedir.<br />
Siyasi Ýslam karþýtý olarak laiklik savunucusu kisvesine bürünmektedir.<br />
Bu milliyetçi, ýrkçý ve saldýrgan karma söylem giderek eylemlilik de<br />
kazanmakta. Ermeni ve Kürt sorunlarý üzerine yapýlan konferanslarýn<br />
kapýlarýnda bu söylemin nasýl bir eyleme dönüþtüðü görüldü.<br />
Çanakkale Savaþlarý’nýn yýldönümü geliyor. Günümüzün ortamýnda<br />
çarpýtýlmýþ bir milliyetci Çanakkale edebiyatý Alevi-Bektaþilerin üzerine<br />
çullanacak. Alevi-Bektaþiliði Türk-Ýslam Sentezi’ne yamamak isteyenler<br />
yanýnda bu sahte sol söylem de yerini alacak. Alevi-Bektaþi örgütlerinin<br />
yöneticileri bu koronun saldýrýlarýna karþý durmaya hazýr olmalýdýr.<br />
Çanakkale Savaþlarý<br />
Bu söylemin ana çarpýtmalarýndan biri Kurtuluþ Savaþý’nýn Çanakkale’de<br />
baþladýðýdýr. Bu tez, neredeyse bir “gerçeklik” olarak kabul görmektedir.<br />
Bazý ilerici Alevi-Bektaþiler bile bu edebiyata kapýlmýþtýr.<br />
Ama milliyetçi-ýrkçý yalanlarýn aldatýcýlýðý uzun sürmez.<br />
Unutmayalým, Birinci Dünya Savaþý emperyalist ülkeler arasýnda bir<br />
paylaþým savaþýdýr. Paylaþýlanlardan biri de Osmanlýdýr. Ama Osmanlý<br />
Ýmparatorluðu saldýrýya uðramamýþtýr. Tam tersine, Osmanlý Ýmparatorluðunu<br />
yönetenler Almanya yanýnda savaþa girebilmek için bir oldu-bitti<br />
düzenlemiþlerdir. Ýki Alman gemisine sancak çekip, mürettebatýna fes<br />
giydirerek, Rusya’nýn Karadeniz’deki liman kentlerine saldýrtmýþlardýr.<br />
Özcesi, Osmanlý Ýmparatorluðu yaðmadan pay kapmak için savaþa<br />
bilerek ve isteyerek girmiþtir. Ýttihat ve Terakki paþalarýnýn gözleri, “kendilerinin”<br />
saydýklarý ve “kaybedilmiþ” gördükleri Mýsýr’ý, Balkanlarý ve<br />
Kafkaslarý, Türkistan’ý, Kýrým’ý kazanmaya dikilmiþtir.<br />
Ancak Osmanlýnýn emperyalist hiyerarþi içindeki yeri, Almanya ile<br />
Avusturya-Macaristan Ýmparatorluklarýnýn kurduðu baðlaþýklýða ancak<br />
“yamak” olmaya yetmektedir. Bu nedenle, savaþ boyunca Osmanlý silahlý<br />
gücü Almanlarýn komutasý altýnda kalmýþtýr. Çanakkale’de savaþan Osmanlý<br />
Ordusu da Alman Generali Liman von Sanders’in komutasýndadýr.<br />
Mustafa Kemal ise onun yedek tümeninin komutanýdýr.<br />
Size Ölmenizi Emrediyorum!<br />
Çanakkale üzerine sürdürülen “milliyetçi-devletçi” söylemde Mustafa<br />
Kemal’i yücelten sözlerden baþka söz duyulmaz. Özellikle, Mustafa Kemal’in<br />
savaþýn en kritik anýnda, kilit rol oynayan bir alaya verdiði “size<br />
savaþmanýzý deðil, ölmenizi emrediyorum” emrine pek sevdalýdýrlar.<br />
Bu emrin onlarýn aðzýnda bir “kahramanlýk menkýbesi” haline getirilmesi,<br />
yüz binlerle insanýn kýrýldýðý savaþta, her komutanýn cephede açýlan<br />
gediði doldurmak için askerlerinin cesetlerini kullandýðý gerçeðini<br />
gizlemekten baþka bir amaca hizmet etmez. Bu ordularda, askeri kýrdýrma<br />
yarýþýnda rütbe ne kadar yüksekse, o kadar baþarýlý olunur.<br />
Savaþ boyunca baþarý gösterilen tek cephe gibi göründüðü için “milliyetçi-devletçi-solcu”<br />
söylem Çanakkale edebiyatýna pek meraklýdýr,<br />
ama Osmanlý ordularýnýn Kafkaslarda, Irak ve Süveyþ cephelerinde,<br />
Galiçya’da baþýna gelen yenilgi ve kýrýmlara hiç deðinmez.<br />
Savaþýn sonu ise bellidir. 1915 yýlý “Çanakkale Geçilmez”dir, ama<br />
1918 yýlýnýn sonunda Mondros Mütarekesinin ardýndan, o zýrhlýlar Dolmabahçe<br />
önünde demirlemiþtir; Ýstanbul ve kýsa bir süre sonra Anadolu<br />
iþgal edilecektir. Kurtuluþ Savaþý ise ondan sonra baþlayacaktýr ve Osmanlýyý<br />
tarih sahnesinden silecektir.<br />
Milliyetçi Mitler – Dinci Safsata<br />
Yerine kurulan Cumhuriyet ise taze baþlangýç olmaktan pek memnun deðildir.<br />
Bu nedenle, Cumhuriyet kurumlarý tarihlerini eskiye götürmeyi<br />
marifet bilir ve bu çaba kendilerine tarih uydurmaya kadar varmýþtýr.<br />
Bu, bir yanýyla dýþarýda yaþanan hýzlý kapitalist geliþme karþýsýnda<br />
geri kalmanýn yarattýðý aþaðýlýk kompleksinin bir sonucudur. Ama bu<br />
sahtecilik çabasý, milliyetçi, ýrkçý ve komþu ülke halklarýna düþmanlýðý<br />
körükleyen bir anlayýþýn toplumda yer bulmasýnýn da yolunu döþemiþtir.<br />
Kara Kuvvetleri kuruluþunu MÖ 209 yýlý Hun Baþbuðu Mete Han’a<br />
dayandýrýr. Deniz Kuvvetleri kuruluþunu 1081 yýlýnda Çaka Bey’in<br />
Ýzmir’de donanma yaptýrmasýyla baþlatýr. Cumhurbaþkanlýðý forsundaki<br />
yýldýzlar tarihte kurulduðu iddia edilen 16 “Türk” devletini temsil eder.<br />
Daha çok sayýlabilir, ama bu abartýlý ve yapmacýklý yaklaþýmlar, ýrkçý-milliyetçi<br />
devletçiliðimize özgü “devlet ve tarih yaratma” mitleridir.<br />
Ama bu mitlerin bilimsel geçerliliði, ancak dinci gericiliðin “yaratýcý<br />
tasarým” safsatasý kadardýr.<br />
Aleviler-Bektaþiler bu gerici, milliyetçi mitler ya da dinci safsatalardan<br />
birini tercih etmek zorunda deðillerdir. Onlarýn özledikleri toplum<br />
düzenini ve demokrasiyi tarif eden Cafer-i Sadýk Buyruðu’nda yer alan<br />
“Rýzalýk Þehri” anlayýþýna sahip çýkmalarý yeterlidir.