05.01.2014 Views

18.Sayı - Hacibektaslilar

18.Sayı - Hacibektaslilar

18.Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SERÇESME ¸<br />

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />

BU SAYIDA<br />

HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da<br />

Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I<br />

FÝKRET OTYAM Camide Farz<br />

Olmayan, Evde Nasýl Olur?<br />

ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan<br />

ve Bitki Tapýmý - Bölüm III<br />

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik Ne<br />

Ýslam’ýn Dýþýdýr Ne De<br />

Ta Kendisidir - Bölüm II<br />

LÜTFÝ KALELÝ Bu Nasýl<br />

Muhammet Ümmeti Olmak<br />

MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda,<br />

Özümüzü Yumaya Geldik<br />

ALÝ BALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor<br />

VAHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm I<br />

HASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi<br />

Sorunu ve Alevilik<br />

ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - III<br />

HÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor...<br />

ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi Ayaklanmasý<br />

ALÝ AKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði Etkinliði<br />

BÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn Açýklamalarý<br />

RIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemeler<br />

LÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi<br />

Türklerin Kültüründen Geliyor<br />

AHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek<br />

Geceleri<br />

ZAFER DOÐAN Buca’da Birlik Cemi<br />

ÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara<br />

AYLIK DERGÝ<br />

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz<br />

Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.<br />

adýna Ahmet Koçak<br />

Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak<br />

Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,<br />

Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul<br />

Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />

E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />

Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,<br />

Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00<br />

Yayýn Türü: Yerel - Süreli<br />

FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3<br />

OCAK 2006 SAYI:<br />

ISSN 1304-986<br />

9 771304 986000<br />

18<br />

ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR<br />

Alevilik Bir Hümanizmdir<br />

Esat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni<br />

Aleviliði özümsemiþ bir kimse,<br />

sistemdeki çürümenin kokusunu alýr<br />

.<br />

Anadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist (1) bir<br />

evren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelektüel<br />

ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn ve<br />

yaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir din<br />

aracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Aleviler;<br />

tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýp”<br />

gökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldan<br />

inanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþan<br />

insaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðu<br />

topraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu.<br />

Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onu<br />

bir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorunlarýna<br />

akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devletin<br />

ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabaný<br />

yakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerlerinin<br />

taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðý<br />

hümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti.<br />

Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruklarýna<br />

göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcý<br />

insaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlumlar<br />

katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýn<br />

yerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýni<br />

felsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu durumuna<br />

geldi.<br />

Batý’da burjuva hümanizmi (2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýnda<br />

Aleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin (3) kuþatýcýlýðýnda<br />

insanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeriatçý<br />

dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuva<br />

sýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerini<br />

bayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insanlýðýn<br />

son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi (4)<br />

en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu.<br />

Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halk<br />

memnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumuna<br />

getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algýladýklarý<br />

hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilen<br />

kýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek için<br />

ödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedrettin’in,<br />

“Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda buluyordu.<br />

(Devamý 2. Sayfada)<br />

ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ.<br />

TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ<br />

BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝN<br />

ELÝMÝZDEN GELENÝ YAPIYORUZ.<br />

CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.


SERÇESME ¸<br />

(Baþtarafý 1. Sayfada)<br />

Alevilik Bir<br />

Hümanizmdir<br />

Alevi hümanizmi bugün: Ortaçað’dan günümüze<br />

feodal deðerlere/kurumlara karþý verdiði<br />

kavganýn, bu yolda kazandýðý deneyimlerin<br />

güvencesinde; kendisini geleceðe hazýrlýyor.<br />

Kendisine yardýmcý olacak toplumsal dinamikler<br />

özlenen toplu davranýþý yaratamamýþ<br />

olsalar da Aleviler; mistisizmlerinde “ters”<br />

duran gerçekleri ayaklarý üzerine “oturtarak”<br />

tarihin nesnel yasalarýný, insanýn özgürce<br />

geliþebileceði ve insanlýðýn hýzla ilerleyebileceði<br />

insanlýk çaðýna geçiþin maddi koþullarýný<br />

yakalama uðraþýnda kararlý gözüküyor.<br />

Ýnsaný aþaðýlaþtýrarak, uþaklaþtýrarak hümanizmi<br />

boðmaya çalýþan sistemin da yatmasýný;<br />

insanýn insaný sömürmesine son verecek asýl<br />

kimliði, emekçi kimliðini-halk kimliðini öne<br />

çýkararak-onurlandýrarak çözmeye çalýþýyor.<br />

Talihin hep talihliden yana güldüðü bu toplumsal<br />

“cangýl”da Aleviler; inadýna aklýnýn<br />

yolundan yürüyerek, insaný, okunacak en büyük<br />

kitap olarak algýlayarak, idealizmini çaðdaþ<br />

insaný okþayacak bir “damak tadý”na dönüþtürerek,<br />

geniþleyen akýl alanýnda toplumcu<br />

hümanizmin tohumlarýný ekiyor.<br />

Görüldüðü gibi Alevilik, doðaüstü ya da<br />

ötesi bir gücü, anlayýþýnýn merkezine koymaz.<br />

Tam tersine þeriattan özgürleþilerek kazanýlan<br />

nesnel-toplumsal zeminde, insaný merkeze alýr.<br />

Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliðin insansal-toplumsal<br />

zeminidir. Bu anlayýþý Aleviler<br />

dünden bugüne taþýmýþtýr. Bu nedenle bir Alevi<br />

ben hümanistim diyorsa ayný zamanda laikim<br />

demek zorundadýr.<br />

NOTLAR:<br />

1 Hümanizm, insaný ve temel insansal deðerleri<br />

her þeyin üstünde gören, insanlýk sorunlarýna<br />

akýlcý çözümler bulmayý amaçlayan, insanýn<br />

her yönden geliþmesini temel ilke edinen bir<br />

öðretidir. Dilimize “insancýlýk” olarak girmiþtir.<br />

Geniþ anlamda hümanizm, tarihsel<br />

süreçte “insaný insan etme” çabalarýnýn bir<br />

ürünü olarak algýlanýr. Ýnsanýn yaratýcý güçlerinin<br />

geliþtirilmesini, onu özgür ve gönençli<br />

kýlmayý ve her bakýmdan yükseltip ilerletmeyi<br />

dile getirir. Tarihsel süreç içinde hümanizm,<br />

Batý’nýn bize öðrettiði kadarýyla birbirinden<br />

farklý üç biçim gösterdi: Ýlkçað hümanizmi,<br />

burjuva hümanizmi ve toplumcu hümanizm.<br />

Alevilik ise “belletilenin” dýþýnda Ortaçað’da<br />

yaþama geçmiþ, “insanýn yeniden kendini ele<br />

geçirmesini ve doðayla bütünleþmesini<br />

saðlayan, insanlýða kesin kurtuluþu getirecek<br />

toplumsal-nesnel koþullarý sergileme çabasýna<br />

giren” bir hümanizmdir.<br />

2 Burjuva hümanizmi Rönesans’la baþladý. Antikçað<br />

yapýtlarýný meydana çýkararak bilimi<br />

kilise baskýsýna karþý savunma ve geliþtirme<br />

amacýný güttü. Dünyanýn insan eliyle deðiþtirilebileceði<br />

inancýný, insan sevgisinin ve insana<br />

saygýnýn temeline koydu.<br />

3 Ýlkçað hümanizmi; insanýn bedensel ve ansal<br />

yeteneklerinin eðitimle geliþtirilmesini<br />

amaçladý.<br />

4 Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarýna<br />

dayandý. Ýnsanlýk çaðýna geçiþin nesnel<br />

koþullarýný sergiledi ve yasalarýný açýkladý.<br />

Hümanizmin taþýyýcýsý olarak algýladýðý toplumsal<br />

insaný, yabancýlaþma kaynaðý olarak<br />

yaþama geçen üretim araçlarýnýn özel<br />

mülkiyetine karþý örgütleyerek insanýn kendini<br />

yeniden ele geçirmesini saðladý.<br />

HATUN KÝÞÝLER ER KÝÞÝLERÝN ÖNÜNDE MÝ, ARKASINDA MI NAMAZA DURMALI?<br />

HANGI DURUÞ HAYIRLARA VESÝLE OLUR YA DA TAM TERSÝ?<br />

MÜFTÜ BUYURDU: “CUMA, KADINLARA FARZ DEÐÝL. EVLERÝNDE KILSINLAR”.<br />

Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Farz Olur?<br />

PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN KABRÝNE SAHÝP ÇIKAN VE OL SAYEDE TÜM<br />

MÜSLÜMANLARI BÝGÜZEL SÖMÜREN SUUDÝ’LER ÞEYTAN ÝLE ANLAÞMALI MI?<br />

Fikret Otyam<br />

baðlara kopardýk, artýk ekonomik yönden tastamam özgür ve baðýmsýzýz!<br />

Kýbrýs’ta çözüm, bizim isteðimiz doðrultusunda sonuçlandý, yedi düvel<br />

IMFile<br />

KKTC’ni tanýdý! Ýþsizlik sorunu çözüldü, son sayýmda bir milyon üç iþsiz<br />

kaldýðý anlaþýldý! Memurlara yedi maaþ ikramiye önümüzdeki hafta daðýtýlacak. Emekçilerin<br />

ücretlerine ay baþýnda seyyanen yediyüzbinellialtý lira zam gerçekleþti! Türk Hava Yollarý yeni<br />

yapýlanmayla bundan böyle gecikme yaþamayacak. Ekmek fiyatlarý 500 gram üzerinden bütün<br />

yurtta 20 kuruþ! Ülkenin ve AKP’nin baþýna iþler açan Maliye Bakaný Unakýtan Yüce Divan’da!<br />

Yapýlan araþtýrmalar sonuç verdi, Ýstanbul’da 1.178 binanýn yarýsý çürük çýktý. Kentteki<br />

binalarýn yüzde 71, 4’ünün kolonlarý “kabul edilebilir en düþ beton kalitesi”nin altýnda! Yüzde<br />

16’sý Konya’da durduðu yerde çöken Zümrüt Apartmaný’yla ayný durumda! Recep Tayyip<br />

Erdoðan, müjdeledi: “Bütün bu binalar Allah’ýn izni ve Peygamberimizin kavliyle üç ayda<br />

yenilenecektir” dedi ve en büyük müjdeyi verdi:<br />

“On gün sonra Avrupa Birliði’ne tam üyeyiz!.”<br />

Gel Gör Ki!<br />

Gel gör ki sorun/sorunlar bitmiyor! Tüm iþler düzelmiþken Müslüman inançlý hatunlarýmýzýn, içlerinde<br />

Baþbakanýn çok saygýn ve becerikli bir danýþmanýnýn muhterem refikalarý hatun, cuma<br />

namazýný baþý açýk eda etmesi ülkeyi birbirine kattý! Bu caiz mi, deðil mi? Ülke yediye bölündü!<br />

Malum, havalar rezalet, kar-kýþ fýrtýna. Ama son zamanlarda zaar evde olanak bulamayan hatunlarýmýz<br />

camilere koþtular, koþtular ama er kiþiler camileri doldurduðundan naþi onlara da dýþarýda<br />

karýn üzerinde namaz kýlmak düþtü! Allah’ýn evinde kadýnlara yer vermeyen er kiþiler koyunlarýna<br />

aldýklarý hatunlarýný þu zemheride cami meydanýnda ibadet etmeyi reva gördü! Hele hele bir<br />

müftü efendi hazretleri de fetvayý verdi: “Cuma kadýnlara farz deðildir. Evlerinde kýlsýnlar.”<br />

Düþündüm taþýndým, valla dedim kendi kendime, müftü efendi hazretlerinin elbette bir bildiði<br />

vardýr, koca müftü kadýn ayrýmcýlýðý yapar mý? O kadýnlar ki cennet onlarýn ayaklarýnýn alýndaymýþ<br />

kitaba göre! Müftü amcaya göre Allah’ýn evinde Cuma namazý kýldýrýlmayanlarýn ayaklarý kutuplarýn<br />

içinde! Reva görülen bu, iyi mi?<br />

Ey Ýnanmýþ Hatun Kiþiler Birleþiniz!<br />

Ýnanmýþ kadýnlarýmýza düþen bu aþaðýlamaya karþý birleþmektir; baþta müftü amcanýn refikalarý<br />

olmak üzre tüm inanmýþ kadýnlarýmýz da onlarý Cuma dahil yataklarýndan uzaklaþtýrmalý. Bu,<br />

Allah’ýn gazabý deðil, inanmýþ hatunlarýn gazabý olarak Ýslam Tarihi’ne geçmeli! Bir baþka sorun<br />

da Allah’ýn evinde hatun kiþilerin er kiþilerle saf tutmalarý! Bir baþka durum vaziyetlere göre hatun<br />

kiþiler ön saflarda namazlarýný eda edip edemeyecekleri! Bu çok ciddi bir sorundur kanýmýzca. Zira<br />

er kiþiler bunu kabul edebilir mi üstün yaratýklar olarak? Ederlerse hayýrlara mý vesile olur yoksa<br />

hayýrsýzlýða mý? Namaz sýrasýnda namazý bozacak durum vaziyetleri mevzubahis olur mu? Gel de<br />

çýk iþin içinden!<br />

Çözüm!<br />

Bu çok ciddi bir sorundur diyorum, sorunu ortaya atýp çözüm bulmamak da çözüm deðildir, aslýnda<br />

çözümsüzlüktür! Önerim þu: Diyanette para tonlarca, deraðap harekete geçip her mahalleye<br />

yeteri kadar “Hatunkiþiler Cami” inþa ettirmeli. Orada yapýlacak dükkânlara da pedikürcü,<br />

manikürcü, kuaför, güzellik salonlarý, giyim dükkânlarý, pastaneler, çay evleri açýlmalý ki camilere<br />

bir gelir olsun.<br />

Ýster tapýlsýn, ister yapýlmasýn, erkek inanmýþlar ve camilerin selâmeti babýnda en hayýrhah<br />

çözüm bu naçiz kulunuzun önerisidir. Özgür hatunlar sözüm ona Amerika buyruklu bir tarikatýmsý<br />

giriþimmiþ! Olabilir, ABD þu dipsiz dünyada en büyük dostumuz ve müttefikimizdir elhamdüllüllah:<br />

Bakarsýnýz yol tastamam açýlýnca dinen ve ilmen gecelikle de namaz kýlmak 21. yüzyýlda<br />

en doðal ve yerinde bir haktýr da derler,.derler mi derler görür bakýn!<br />

Þeytan Nedir ve Suudilerle Bir Ýliþkisi Akrabalýðý ya da Kan Baðý<br />

Var mý?<br />

Kâbe’de sayýsý bilinmeyen þeytan varmýþ ve Müslüman din kardeþlerim ellerine taþlarý alýp o þeytaný<br />

yani Suudilerin þeytanlarýný bigüzel taþlarlar Hacc zamaný.. Þeytan bu, o da boþ durmaz mukabele-i<br />

bilmisil, nefsi müdafaa babýnda harekete geçer, tutturabildiði kadar Müslüman caný alýr er<br />

kiþi hatun kiþi, yaþlý genç demeden! Bu karþý duruþta üçyüzden fazla ölüm saptanmýþtýr bu<br />

2 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

seferinde. Peygamber efendimizin (SAS) makamýna sahip þu Suudiler, O’nun sýrtýndan milyonlarca<br />

lira kazanýrlar da inanmýþlarýn saðlýðý ve esenliði için diþe dokunur önlem almazlar bitürlü,<br />

varsa yoksa para para para!<br />

Suudiler, Müslümanlar için tedbirlidir, örneðin Türkiye’den þu kadar, Yemen’den þu kadar<br />

inanmýþ alacaðýz bu yýl deyip “kontenjan” koyarlar!. Diyorum ki inþallah yanýlýyorumdur neden<br />

olmasýn, Suudi þeytanlarý onlarla acaba gizli bir anlaþma mý yaptýlar, onlar Suudilere “sizlerden þu<br />

kadarý bizi taþlarsa biz de karþýlýk olarak þu kadarýnýn canýna çeþitli vesilelerle öte dünyaya sevk<br />

edeceðiz” falan mý dediler? Ýnanýyorum böyle gizli, çok gizli bir “ittifak” vardýr. Orada bu nedenle<br />

canýndan olan din kardeþlerimiz, týpký “Kuþ Gribi” itlâfýnda olduðu gibi çukurlara yalap ediliyorlar,<br />

ne üzerinde bir yazý ne de Huvel Baki!<br />

Þu Þeytan Denilen...<br />

Suudilerin þeytaný malûm, demek ki her Müslüman ülkenin þeytaný/þeytanlarý vardýr, Müslüman<br />

olduðumuzu göre bizim de þeytanlarýmýz vardýr, aksini kimse öne süremez! Suudi þeytaný, Türk<br />

þeytaný, Afganistan þeytaný gibilerine herkesin þeytaný kendine. Suudilerinki hariç, çünkü onlarýn<br />

þeytaný Müslüman ülke ayrýmý yapmaz, önüne geleni anýnda þeytan taþlama sýrasýnda isimsiz<br />

topraksýz eder/ediverir ve bu ölüler üzerinden de milyarlarca lira kazanýr! Evet Suudilerin, kendi<br />

þeytanlarýyla anlaþmasý vardýr bu gizli sanýlan anlaþma geçen Hacc’da artýk gün yüzüne çýkmýþtýr.<br />

Þeytan Üzerine<br />

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 1969 basýmýnýn 696. sayfasýnda çok uzun bilginin baþýnda þeytan<br />

þöyle özetleniyor:<br />

“Melek iken Âdem Peygamber’e secde etmediði için gökten kovulduðuna ve o zamandan beri<br />

insanlarý kötü yollara çekmeye çalýþtýðýna inanýlan kötü ruh.”<br />

Þeytan arabasý / Þeytan azapta gerek / Þeytan dürttü / Þeytan kulaðýna kurþun / Þeytan minaresi<br />

(Hani en ufak fýrtýnada ya da sallantýda yerle bir olan minareler var ya belki bu minare budur-<br />

FO) / Þeytan örümceði / Þeytan týrnaðý / Þeytan þalgamý / Þeytan tersi... gibilerine..<br />

Aklýn Yolu Bir Ýmiþ...<br />

Niye taktým þu Þeytaný kafama? Açýklýyorum, Genel Yayýn Yönetmenimiz sevgili Esat Korkmaz<br />

dostum, 797 sayfalýk bir eser yazdý. Anahtar Kitaplar Yayýnevi de bastý bu güzel/yararlý/çok önemli<br />

kitabý; ne mi, “Alevilik ve Bektaþilik Terimleri Sözlüðü”..<br />

Ne mutlu bu satýrlarýn yazarýna, kitabýn kapaðýnda adýný “Turna Semahý” koyduðum tablom<br />

var. Esat Korkmaz yine ayný çapta bir çalýþma daha yapmýþ, bugün yarýn elimizde olacakmýþ bu da<br />

Þeytan üzerine, iyi mi? Emeðinin adý “Þeytan Tasarýmlarý Terimleri Sözlüðü”.<br />

Hani bir deyimimiz var, “Hacý bekler gibi”, bu can da yine yedi yüz bilmem kaç sayfalýk kitabý<br />

dört gözle bekliyorum.<br />

Ýran ve Rusya Doðal Gazý Kutuplardan da Kesmiþ!.<br />

AÞIK NESLÝ<br />

Ektiðin<br />

Hasýlý<br />

Biçebildin mi?<br />

Talib ne durursun döner bu devran<br />

Gözünü gafletten açabildin mi?<br />

Benliði terk edüb nefsin öldürüb<br />

Meskenet yurduna göçebildin mi?<br />

Cömertlik edüb malýna kýyýp<br />

Melâmet hýrkasýn eðnine giyib<br />

Dünyanýn varlýðýn yokluða sayýb<br />

Namus ile ardan geçebildin mi?<br />

Hakikatýn sahrasýnda yaylayub<br />

Ýnüp aþkýn deryasýný boylayub<br />

Þu dünya fýrsatýn mizan eyleyüb<br />

Zâhiri bâtýndan seçebildin mi?<br />

Ulu sular taþkýn akar bulanýr<br />

Sefer arzu eden umman dolanýr<br />

Ab-ý hayat çeþmesinden sulanýr<br />

Muhabbet gölünden içebildin mi?<br />

Nesli bu dünyaya ayaktan geçüb<br />

Hakikatle konub hak ile göçüb<br />

Marifet tohumun tarlaya saçub<br />

Ektiðin hasýlý biçebildin mi?<br />

17.-18. yüzyýl<br />

Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi<br />

Cilt.3 Ýsmail Özmen<br />

Doðalgaz aslýnda bir “Þaytangazý” bu cana göre. Bu “Þeytangazý” en yakýn iki komþumuzda Iran<br />

ve Rusya’da... Ýstedikleri an kesiveriyorlar, donduruyorlar insanlarý; bakýnýz bu iki ülkenin yaptýðýna,<br />

kutuplara þeytangazýný kestiler, Eskimolar ol nedenle buz evlerde yaþýyorlar, sizce de öyle<br />

deðil mi?<br />

Hüseyin Gül, 18 Þubat 2006, Selçuk-Ýzmir<br />

Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Selçuk Þubesi Kurucu Üyesi<br />

DUYURU<br />

Artýk eðitime önem vermeyi ve<br />

topluma kiþisel katký yapmayý<br />

ilke edinmiþ<br />

bir gazetemiz var.<br />

Gazetemiz sanal dünyadan<br />

gerçek dünyaya katkýda bulunmayý<br />

amaçlýyor.<br />

Internet adresimiz:<br />

www.hacibektaslilar.com.<br />

Küreselleþen dünyamýzda,<br />

her konuda bilgi alýþ veriþinde<br />

bulunarak adým atmak için<br />

Suluca Karahöyük Gazetesi<br />

aracýlýðýyla engelleri aþalým<br />

ve üzerimize düþeni<br />

yaþama geçirelim.<br />

Tün canlarý üzerimize düþeni<br />

yapamaya çaðýrýyorum.<br />

Özkan Zileli<br />

E-posta: zileliozkan@hotmail.com<br />

Ýnternet: zileliozkan.sitemynet.com<br />

Ocak 2006<br />

3


Asya algýsýnda “kuðu”, temizlik, mutluluk<br />

ve saf genç kýzlýk simgesidir.<br />

Göksel kökenli olduðuna inanýlan ve<br />

kendisinden türenildiði kabul edilen hayvanatadýr<br />

ya da þamanýn Gök ya da Yeraltý yolculuðunda,<br />

sýk sýk donuna büründüðü, yardým<br />

aldýðý ya da koruyucu ruh olarak seçtiði düþsel<br />

hayvandýr.<br />

Dünya mitolojisinde “kuðu” kutsal olarak nitelenir ve saygý görür.<br />

Kuðu motifi beyazlýðýn ve temizliðin simgesidir. Evlenmemiþ bakire<br />

kýzlarýn, Lotus gölünde kuðuya dönüþerek yüzmeleri, Hint mitolojisinde<br />

ayrýcalýklý bir yere sahiptir. Orta Asya Türk mitolojisinde de kuðu motifi<br />

yer yer aðýrlýklýdýr: Kuðudan türediklerine inanan topluluklar, kuðuya<br />

ve kuðuyu simgeleyen motiflere büyük saygý duyarlar. Yakut mitolojisinde,<br />

Ayýsýt, kuðuyla simgelenir. Kýrgýz Manas Destaný’nda, Manas’ýn<br />

niþanlýsý Ayçörek, düþmanlarýný korkutmak için kuðuya dönüþür.<br />

Asya mitolojilerinde kuðunun dönüþüm ürünü olan “kaz”, erkekliðin,<br />

evliliðin ve baþarýnýn simgesi düþsel kuþtur. Þamanýn Gök ya da Yeraltý<br />

yolculuðunda en sýk donuna büründüðü, yardým aldýðý ya da koruyucu<br />

ruh olarak seçtiði kutlu hayvan ya da Gök yolculuðundan dönüþte þamanýn<br />

ve ona eþlik eden göksel ruhlarýn bindiði mitolojik hayvandýr.<br />

Kuðu ya da Kaz<br />

Bu nedenle Altay tasarýmlarýnda “döngü” oluþturan diðer hayvan<br />

“kuðu” ya da “kaz”dýr: Söylenceye göre, bir erkek bir göl kenarýna<br />

iner; giysilerini kýyýya býrakmýþ kadýnlarýn yüzmekte olduðunu<br />

görür. Oyun olsun diye kadýnlardan birinin giysilerini çalar; derken kadýnlar<br />

“kuðu” ya da “kaz” olup uçup gider. Yalnýzca giysilerini çaldýðý<br />

kadýn kýyýda kalýr. Erkekle evlenir ve ona erkek bir evlat verir. Daha<br />

sonra “kuþ giysilerine” yeniden kavuþur ve kaçmayý baþarýr. Söylencedeki<br />

“kuðu” ya da “kaz”lar, göksel kökenli “kuþ-kadýnlar”dýr; doðurgan<br />

ortam olarak su, “doðanýn rahmi”dir. Demek ki “kuðu” ya da “kaz”,<br />

köken mitlerinde “ata” kapsamýnda “ana-hayvan”dýr.<br />

Ayný döngünün bir parçasý olarak algýlanan Mançu köken söylencesinde<br />

“kadýn-su-ýþýk” birlikteliði özellikle belirleyicidir: Söylenceye<br />

göre, üç göksel kökenli bakire bir gölde yýkanmaktadýr. Derken kutsal<br />

bir “saksaðan” bu üç bakirenin üstüne “kýrmýzý” bir meyve býrakýr; en<br />

küçükleri bunu yer ve gebe kalýr. Gölde yýkanan üç bakire, “saksaðan”la<br />

iliþkilendirilerek “göksel” kökenli olduklarý vurgulanmak istenir. “Su”<br />

yine doðurgan ortam anlamýnda “doðanýn rahmi”dir. “Kýrmýzý meyve”<br />

ýþýkla baðlantýlandýrýlýr ve ýþýk, üç bakirenin “beyaz” teniyle simgelenir.<br />

Bu nedenle “kuþ-kadýnlar” çoðunlukla beyaz renkle belirgin kuþ “donlarýna”<br />

bürünürler.<br />

Yine ayný döngünün bir baþka çeþitlemesini Buriyatlarda görüyoruz:<br />

Bir avcý, bir gün, bir göl üzerinde üç güzel kuðu görür; bunlarý izler;<br />

kadýn “donuna” büründüklerini gözler. Avcý, “kadýn-kuðular”dan birinin<br />

tüylerini çalar; tüylerini yitiren “kadýn-kuðu” uçamadýðýndan avcýnýn<br />

eline düþer. Avcý, kuþu yakalar ve onunla evlenir; kuþ avcýya altý çocuk<br />

verir. Daha sonra tüylerine kavuþur, kuðuya dönüþüp uçup gider. Bir<br />

çeþitlemede söylencenin son bölümü farklý anlatýlýr: Avcýyla evlenen<br />

“kuðu-kadýn”, eski giysilerini hatýrlar ve kocasýna nereye sakladýðýný<br />

sorar. Kendisini ve çocuklarýný artýk terk etmeyeceðini düþünen koca,<br />

eski giysilerini geri vermeyi kabul eder. Süslenmek bahanesiyle eski<br />

giysilerini giyen kadýn “kuðu”ya dönüþür ve duman deliðinden uçarak<br />

havalanýr. Havada yükselirken geride býraktýklarýna þöyle seslenir: “Siz<br />

Yeryüzü’ne aitsiniz ve Yeryüzü’nde kalacaksýnýz; ben Gök’ten indim ve<br />

oraya çýkmam gerek.” Buriyat mitolojisinde, kýzlardan birinin ayaklarýndan<br />

yakalayarak annesinin kaçmasýna engel olmaya çalýþtýðý anlatýlýr:<br />

Kýzýn elleri “isli” olduðu için artýk kuðularýn ayaklarý “siyah”týr.<br />

Uzak geçmiþten yakýn geçmiþe doðru “köken mitleri” kimi kez ayrýntý<br />

kimi kez önemli sayýlabilecek deðiþimlere uðrar: Bu köken miti de<br />

sayýsýz çeþitlemeyle ayný deðiþime uðramýþtýr denilebilir. Örneðin bir<br />

Baþkýrt masalýnda söyle bir anlatým vardýr: Kocasýnýn yokluðunda genç<br />

kadýn giysilerini çýkarýr ve “çamcabalýðý” gibi suda yüzmeye baþlar.<br />

Dadýsý, genç kadýnýn giysilerini alýp giyer ve artýk geri vermek istemez.<br />

Çýplak olmaktan utanan genç kadýn, orada bulduðu baþka giysileri giyer<br />

ve “kaz” donuna bürünüp uçar. Bir sürü maceradan sonra “kadý-kuþ”, bir<br />

aðaca konar ve aðaçtan inmeye baþlar; indikçe “kadýn-kuþ” donundan<br />

SERÇESME ¸<br />

Asya’da Hayvan ve Bitki Tapýmý<br />

Bölüm - III<br />

Esat Korkmaz<br />

Asya tasarýmlarýnda “hayvan”,<br />

kendisinden türenildiðine inanýlan,<br />

“ana” kimi kez “baba” kimliðiyle<br />

belirgin “ata”dýr.<br />

“kadýn” donuna bürünür. Yine bir Baþkýrt söylencesinde,<br />

yaþlý bir adamýn oðlu bir “superisi”<br />

ile evlenir: bir süre sonra “kurbaða<br />

derisi”nden yapýlmýþ giysilerini yaktýðý için<br />

“su-perisi kýz” onu terk eder. Adam “su-perikýz”ýn<br />

“evi” olarak algýlanan “göl”e gider;<br />

gölde, “silkinerek” genç güzel kadýnlara<br />

dönüþen sekiz “kaz” görür. Kadýn-kuþ<br />

dönüþümünü vurgulayan bir Yakut mitolojisinde, Üçüncü Gök’te bir tanrýnýn<br />

“göçmen” kuþlarý toplayýp bir topluluk kurduðu anlatýlýr. Yedi genç<br />

kadýn ve kýzlarý, “insan” olmak ve “çocuk doðurmak” üzere “turna<br />

kuþu” donuna bürünüp Dünya’ya inerler.<br />

Er-Töþtük destanýnda “Kuðu Gölü” söylencesi, eski tasarýmlardaki<br />

betimlemelerin kimilerinin “silinmesi”, kimilerinin “tersine dönüþümü”yle<br />

verilir: Kýyýlarý ýþýklý mitolojik bir göl vardýr. Cinlerin ve perilerin<br />

kýzlarý altý ayda bir çýlgýnca eðlenmek için buraya gelirler. Kýrk<br />

bakire ve kýrk genç kýz, kýrk gün boyunca eðlenip hoþça vakit geçirirler.<br />

Kýrkbirinci gün, seksen güzel “uçup” gider. Ýçlerinden biri “Serin Ay”<br />

adýný da taþýyan “Ay Salkýn”dýr; eþi benzeri olmayan bir güzeldir; “ýþýðýn<br />

kýzý” olarak algýlanýr; geleceði görür, olacaklarý altý ay öncesinden bilir.<br />

Bir çadýrda sekiz gün boyunca Er-Töþtük’ü bekler; sonunda Er-Töþtük<br />

gelir; eðlenirler ve birilikte olurlar. Genç kýz gebe kalýr. Bir gün büyük<br />

bir fýrtýna kopar ve kýz “görünmez” olur; kimse nereye gittiðini bilmez.<br />

Söylencede “giysilerin çalýnmasý”, “kuðu” ya da “kaz” silinmiþmiþ<br />

durumdadýr. Ama genç kýzlarýn uçtuklarý belirtildiðine göre dolaylý<br />

olarak “kuðu” ya da “kaz”ýn varlýðý anýmsatýlýr. Iþýk daha önceki tasarýmlarda<br />

“erkek” ve”dölleyici” idi, burada kýzla özdeþleþtirilerek “tersine<br />

dönüþüm”le “kadýn” ve“döllenen” durumunu almýþ.<br />

Kuðu Gölü söylencesi o denli yaygýnlaþýr ki Sibirya’nýn Altaylý<br />

olmayan halklarýna kadar ulaþýr. Samoyedlerde bu söylence þöyle anlatýlýr:<br />

Karanlýk ormanýn içinde büyük bir göl vardýr. Yaþlý bir kadýn, “Eðer<br />

bu göle yaklaþýrsanýz yedi kýz giysilerini çýkaracak ve yüzmeye baþlayacak.<br />

Bu kýzlardan birinin giysilerini alýn ve saklayýn”, der. Erkekler bu<br />

öneriyi dinlerler. Çýplak kalan kadýn giysilerini saklayan erkeðe, giysilerini<br />

geri verirse kendisiyle evleneceðini söyler.<br />

Çukcelerde biraz farklý bir çeþitlemesi vardýr: Bir erkek çocuk göle<br />

gider; gölde giysilerini kýyýya býrakan kýzlar ve sayýsýz martý vardýr.<br />

Çocuk genç bir “martý-kýz”ýn giysisini saklar. “Martý-kýz” onunla evlenir<br />

ve on iki çocuk verir. Burada “kuðu” ya da “kaz”ýn yerini “martý” almaktadýr.<br />

Pek çok topluluk kültüründe, özellikle Rus halk kültüründe<br />

kazlarýn ya da kuðularýn yerini “güvercinler” alýr.<br />

Köken mitleri dýþýnda “rehber” hayvan olarak da önemli iþlevler üstlenir<br />

“kuðu”; Asya Türk akan toplumlarýnda bunu kanýtlayan sayýsýz<br />

söylence vardýr. Yenisey Havzasý’nda, kuðularýn týpký kadýnlar gibi “aybaþý”<br />

gördüðü inancý bugün bile sürmektedir. Hayvanla özdeþleþebilmek<br />

için fizyolojik olarak kimi “ortak” yanlarýn bulunmasý gerekir “kaygýsý”<br />

böylesi bir inancý yaratmýþtýr diyebiliriz. Söylenceye göre bir adam<br />

orduya gider; yolda atý yorulur. Derken bir “kuðu”ya rastlar. Kuðu onu<br />

kanatlarýna alýr ve anasýna-babasýna yetiþtirir.<br />

Kuðunun kadýn ya da kadýnýn kuðuya “dönüþmesi” çok eskilere<br />

dayanýr: Ýranlý kahraman “Efrasiyab” soy geleneði Turan soy geleneðine<br />

baðlanmak istenirken, örneðin “Buku Han” Efrasiyab ile özdeþleþtirilirken<br />

Efrasiyab’ýn kýzý “kaz”a dönüþür. Yani soy dönüþümüne, “hayvan-ata”<br />

dönüþümü eþlik eder. Kaþgarlý, aðaç kabuðuna “kaz” dendiðini<br />

belirtiyor: Burada da benzer bir durumu gözlemliyoruz: “Aðaç-ata” ile<br />

“hayvan-ata” özdeþliði vurgulanmak isteniyor.<br />

“Dede Korkut Kitabý”nda “kadýn-kaz” kimliklendirmesine iliþkin,<br />

bizleri bu tasarýmlarla buluþturan göndermeler vardýr: Örneðin Türklerin<br />

Ýslamiyet’e giriþ sürecinde Azrail’e direnen bir kahraman olarak<br />

algýlanan ve Ýslamiyet’e yönelik Türk tepkisinin simgesi durumunda<br />

bulunan Deli Dumrul þöyle seslenir: “Ey oðlum ve kaza benzeyen<br />

akarým.” Yine Uruz’un çobanýnýn koyun sürüsü daðýlýr; çoban, sürübaþý<br />

tekeyi aramaya koyulur. Tekeyi ararken “kanatlý” diþi perilerle karþýlaþýr.<br />

Kepeneðini üzerlerine atar ve birini yakalar; yakaladýðý “kýz-kuþ” ile<br />

arzuyla birleþir. Daha sonra “kýz-kuþ” uçup havalanýrken çobana þöyle<br />

seslenir: “Çoban! Yýlýn sonunda bende bir ‘emanet’in olacak. Gel! Onu<br />

al!” Bir yýl sonra çoban ayný yere gelir: “Kadýn-kuþ” bir “toprak<br />

yýðýný”ný göstererek “emanet”ini ona teslim eder. Bu toprak yýðýnýn<br />

içinde bir çocuk vardýr ve yalnýzca tepeyi delerek doðabilecektir. Bu<br />

çocuk Tepegöz’dür.<br />

4 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Kazakistan, Saymalýtaþ vadisinden,<br />

dalgalar üzerinde yüzen bir su<br />

kuþunu gösteren bir kaya resmi.<br />

Kazerman kenti yakýnlarýnda 3-4 bin<br />

metreye eriþen yüksek nehir<br />

vadisinin yedi kilometrelik bir<br />

bölümünde yüz binin üzerinde<br />

kayaya oyulmuþ resim olduðunu<br />

Servet Somucuoðlu tarafýndan<br />

yazýlan ve resimlenen bir makeleden<br />

öðreniyoruz.<br />

Bakýnýz: Atlas Dergisi, 153. sayýsýnda,<br />

Aralýk 2005, s: 44-63.<br />

Yaþam Aðacý<br />

Asya algýsýnda “aðaç”,<br />

önsüz-sonsuz olarak algýlanan<br />

ve canlý varlýk türlerinin oluþumuna katýlan kurucu öðe, kurucu ilkedir<br />

ya da tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “yaþam nedeni”dir.<br />

Yaþam aðacý, Asya varoluþ ve türeme tasarýmlarýnda, tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen, genellikle<br />

“ana”, kimi kez hem “ana” hem de “baba” olarak algýlanan bitki–atadýr. Altay tasarýmlarýnda<br />

“doðurmayan doða” olanaksýzlýk, “doðuran doða” ise olanaklýlýktýr. Bu türden tasarýmlarda<br />

aðaç, “doðuran doða”yý simgeler.<br />

Köken mitleri arasýnda “yaþam aðacý” döngüsü önemli bir yer tutar: Varlýk kaynaðýnýn aðaçtan<br />

gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarýnýn temel tasarýmlarýndan biridir. Temel söylencelerden<br />

biri þöyledir:<br />

“Karakurum’un biri Tuðla (Tola), diðeri de Selenga adýný taþýyan iki ýramaðý Kamlançu denilen<br />

bir yerde birleþiyordu. Bu iki ýramak arasýnda iki aðaç vardý, birinin adý ‘kusuk’ olup çamý<br />

andýrýyordu, ama yapraklarý kýþlarý selvininkine, meyveleri ise gerek biçim gerek tat bakýmýndan<br />

‘þiguza’ya benziyordu, diðer aðaca ise ‘toz’ (kayýn aðacý) diyorlardý. Bu iki aðaç arasýnda<br />

yükselen yýðma toprak üzerine gökten bir ýþýk düþtü. Bu yýðama toprak gün geçtikçe büyüdü.<br />

Bu garip sahneyi gözleyen Uygur kavimleri þaþkýnlýk içinde kaldýlar; bu tepeciðe saygý ve<br />

alçakgönüllülükle yaklaþtýklarýnda þarkýyý andýran uyumlu sesler iþittiler. Ve her gece bu<br />

tepecik otuz adým uzaðýna kadar bir ýþýkla kaplandý, günün birinde ayný doðum anýndaki gebe<br />

bir kadýn gibi tepeciðin içinden bir kapý açýldý ve içeride her birinde bir çocuðun oturduðu<br />

çadýra benzer beþ ayrý tepecik olduðu görüldü. Her çocuðun aðzýnda gereksinimi olan sütü<br />

saðlayan bir tüp sallanýyordu… Kavmin önde gelenleri bu mucizeyi görmeye geldiler, saygý<br />

duyduklarýný ve boyun eðdiklerini göstermek için de önlerinde diz çöktüler. Rüzgâr üzerlerinde<br />

estiðinde çocuklarýn gücü arttý ve hareket etmeye baþladýlar. Sonunda tepeciklerinin dýþýna çýktýlar<br />

ve sütannelere emanet edildiler, bu arada halk onurlarýna törenler düzenledi. Kýsa bir süre<br />

sonra çocuklar sütten kesildiler ve konuþmaya baþladýlar. Çocuklar ebebeyinlerini sordular.<br />

Halk da iki aðacý gösterdi. Çocuklar bu iki aðaca yaklaþarak, saygýlý çocuklarýn ebebeyinlerine<br />

itaat etmeleri gibi itaat ettiler. Aðaçlarýn boy verdiði topraða da saygý gösterdiler. Aðaçlar (…)<br />

konuþtular. O bölgenin tüm kavimleri çocuklarý görmeye geldi ve kral çocuklarýna sunar gibi<br />

saygýlarýný sundular. Ayrýlýrken çocuklara isim taktýlar: Büyüðüne Sungur Tegin, ikincisine<br />

Kotur Tegin, üçüncüye Tükel Tegin, dördüncüye Or Tegin ve beþinciye de Buku Tegin adýný<br />

verdiler.<br />

Halk bu alýþýlmadýk þeyleri gördükten sonra bu çocuklardan birini þefleri ve krallarý yapmaya<br />

karar verdi; çünkü bunlar Tanrý tarafýndan gönderilmiþ olmalýydýlar. Buku Tegin’in gerek hatlarýnýn<br />

güzelliði gerekse yargý ve zeka açýsýndan diðer çocuklardan üstün olduðunu gördüler.<br />

Ayrýca bu çocuk deðiþik halklarýn dilini ve yazýsýný biliyordu. Sonradan hepsi hemfikir olarak<br />

onu kendi hanlarý yaptýlar.”<br />

Bu mitoloji de belki “ilk biçimi”nden bir ölçüde uzaklaþmýþ olabilir: Örneðin Hitaylar’daki<br />

“kozmik dað”ýn iþlevini burada “aðaç”, daha doðrusu “iki aðaç” üstlenmiþtir. “Ýki ýrmaðýn birleþmesi”<br />

olgusunda, birinin “diþil”, diðerinin “eril” olarak algýlanmasýdýr bir bakýma ve “birleþme”<br />

noktasý “yaratýcý” kaynak durumundadýr.<br />

Altay Daðlarýnda Pazarýk Kurganýnda bulunan ahþap oyma kurt baþý “ongan”lar.<br />

“Ongan”ýn Þorlarýn köken hayvanlarýnýn heykellerine verdikleri ad olduðunu öðrendiðimiz<br />

bu kapsamlý ve resimli makaleyi mutlaka okumanýzý öneririz.<br />

Ocak 2006<br />

Özcan Yüksel-Sinan Anadol,<br />

“Efsanenin Coðrafyasýnda Büyük<br />

Keþif: Ergenekon Þor Türkleri,<br />

Atlas Dergisi, 154. sayý,<br />

Ocak 2005, s. 58-88<br />

BÝR KÝTAP<br />

Ansiklopedik<br />

Þeytan<br />

Tasarýmý<br />

Terimleri<br />

Sözlüðü<br />

Esat Korkmaz<br />

Anahtar Yayýnlarý<br />

Ocak 2006<br />

ISBN<br />

975-8612-34-4<br />

16 x 23,5 cm boyutunda 782 sayfa, 40,00 YTL<br />

ÞEYTAN tasarýmý, bir “karþý-tasarým”dýr; yani,<br />

iyiliðe karþý “kötülük” tasarýmýdýr. “Ýyilik”, iyilik<br />

üretme konusunda “yeteneksiz” olduðuna<br />

göre, bu konuda daha “yetenekli” olan “karþýtý”nýn<br />

içinden çýkmak durumundadýr: “Kötülük”,<br />

iyiliðin “lokmasý”dýr; açýktýr ki Þeytan ya<br />

da Satan, iyiliði “beslemek”, ona lokma olmak,<br />

onu büyütmek zorundadýr. Böylesi bir tasarýmda<br />

Þeytan ya da Satan, hemen hemen tüm<br />

olumlu ve güzel þeylerin yaratýcý kaynaðý olarak<br />

karþýmýza çýkar. Acý varsa, sýkýntý varsa,<br />

ötesinde kötülük varsa ya da bunlarýn kimliklendirilmiþ<br />

biçimi anlamýnda Þeytan/ Satan<br />

varsa, gelecek var demektir. Ýlksel tasarýmlarda<br />

insanlýk bunu görmüþ ve Satan’ý ya da Þeytan’ý<br />

bu anlamda kimliklendirmiþtir. Özellikle tektanrýcý<br />

dinlerle insan, kendi bedeninden ve<br />

doðadan koparýlýnca acýyý, sýkýntýyý ve kötüyü<br />

temsil eden Þeytan ya da Satan, “önsüz-sonsuz<br />

ve mutlak” bir “Kötü” olmuþtur. “Kýsýrlaþtýrýldýðý”<br />

için iyiliðe, güzelliðe “lokma” olma olanaðý<br />

elinden alýnmýþtýr. Bu durum insanýn düþünsel<br />

tasarýmlarýnda ve davranýþlarýnda büyük<br />

bir “yabancýlaþma” getirmiþtir. Bu diyalektiðin<br />

yadsýnmasý, akýldýþýlýk alanýna taþýnýlmasýdýr;<br />

akýldýþýlýk alanýnda, “kara” bir nihilizmdir.<br />

Böylesi bir “akýlcýlýk” gerçekten “can sýkýcý.”<br />

La Vey, tasarýmýný bu “can sýkýcýlýk” üzerine<br />

yapýlandýrýyor; Þeytan’ý ya da Satan’ý, insaný<br />

“ödüllendiren” bir “ödüllendirici” olarak öne<br />

çýkarýyor. La Vey, Þeytan’ýn ya da Satan’ýn<br />

“kökenine” ineceðine, “iyiliðe lokma olma” yeteneði<br />

elinden alýnmýþ, “kötülük üreten kötü”<br />

durumundaki Þeytan ya da Satan’ý, tasarýmýnýn<br />

kahramaný yapýyor.<br />

Günümüzün Þeytan ya da Satan tapýmýný,<br />

yalnýzca “karanlýkçýlýðýn”, batýl inancýn ya da<br />

sýradan aptallýðýn bir “yansýmasý” olarak algýlamak,<br />

gerçeði tam olarak kavrayamamak<br />

anlamýna gelir. Þeytan ya da Satan tapýmýný yaratan<br />

asýl neden, adaletsiz bir düzen ve çalýþma<br />

koþullarýna karþý isyandýr. Ne var ki ilksel Þeytan/Satan<br />

tasarýmlarýna “karþýt” olarak Þeytan’ýn/Satan’ýn<br />

yapýsýndaki “karþýtlýk” ortadan<br />

kaldýrýldýðýndan bu kimlik, adaletsiz bir sisteme<br />

ve çalýþma koþullarýna karþý ezilenleri kurtuluþa<br />

taþýyacak baþkaldýrýyý örgütlemekten<br />

“mahrum” kalýr. Tasarým gereði Þeytan/Satan,<br />

“tersiz” ekmeði, spekülasyonun, uyuþturucu<br />

ticaretinin, kaçakçýlýðýn, fahiþeliðin ve hýrsýzlýðýn<br />

temsilcisi olur; daha doðrusu kolay kazancýn<br />

tanrýsýdýr Þeytan ya da Satan; güncellersek<br />

tembelliðin, sahte olanýn, baþtan savmanýn,<br />

kültürsüzlüðün ve provokasyonun tanrýsý olup<br />

çýkar. Geçmiþte umudun tanrýsý olan Þeytan ya<br />

da Satan, bugün umutsuzluðun tanrýsýdýr. Ýnsanlýk<br />

kazanýmlarýný “yiyip tüketen” ve onlarý<br />

“kara kazanýmlar” durumuna dönüþtüren “kývrak<br />

bir zeka”nýn kimliklendirilmiþ biçimidir.<br />

5


SERÇESME ¸<br />

3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda ne<br />

düþünüyorsunuz?<br />

Alevilik bir Ýslamî inanç sistemi olarak<br />

evrenseldir, ne belli bir bölgenin<br />

ve ne de belirli bir etnik grubun ya<br />

da ulusun inancý deðildir ki, etnik<br />

kimliði olsun. Özde ayný olmakla<br />

birlikte farklý kollar ve adlar altýnda Balkanlar’dan,<br />

Anadolu ve Ortadoðu’dan, Afrika’dan,<br />

Orta ve Güney Asya’ya ve Endonezya’m kadar<br />

çok çeþitli ülkelerde Alevilik inancý, Ortodoks<br />

Ýslam’ýn (Sünnilik ve Þiiliðin) dýþýnda aykýrýlýðýný,<br />

yani Ýslam heterodoksizmini yaþamaktadýr.<br />

Aleviliðin etnik kimliði yoktur; bu inanca<br />

baðlý olan bireyin Alevi inanç kimliði vardýr.<br />

Çünkü Alevilik inancýný yaþayan Türk, Kürt,<br />

Arap, Arnavut, Fars, Tacik, Afgan, Hint, Sasak,<br />

vb. çeþitli etnik kökenden topluluklar bulunmaktadýr.<br />

Türkiye Cumhuriyeti, 2005 Avrupa Birliði<br />

Türkiye Ýlerleme Raporu’nda isimlendirildiði<br />

üzere “Sünni olmayan Müslüman topluluk<br />

Aleviler”i resmen tanýmamakta ve Alevilik inancý<br />

ve kimliðini anayasal güvence altýna almamakta<br />

ýsrar ediyor. Bu, devleti yönetenlerin büyük ayýbý<br />

ve yirmi milyonu aþkýn bir büyük inanç topluluðu<br />

için dayanýlmasý güç bir zulümdür. 9 Kasým 2005<br />

tarihli Ýlerleme raporuna düþülen not Türkiye<br />

Cumhuriyeti için hiç de iyi bir not deðildir:<br />

“Nüfusu 12-20 milyon arasýnda tahmin edilen<br />

Alevilerin, bir inançsal topluluk olarak resmen<br />

tanýnmamýþ olmasý sürmektedir.” (s.35)<br />

“Türkiye’de Sünni olmayan büyük Müslüman<br />

topluluk Alevilerin statü sorununda hiçbir<br />

ilerleme olmadý.”(s. 154).<br />

4. Alevilik Din ve Kültür Arasýna Sýkýþmýþ<br />

Durumda mý?<br />

BÝRGÜN GAZETESÝ’NDE YAYINLANMAYAN ALEVÝLÝKLE ÝLGÝLÝ SÖYLEÞÝ<br />

Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir;<br />

Ýslam’ýn Diðer Dinsel ve Felsefi Ýnançlarla Baðdaþtýrmacý Bâtýni Yorumudur<br />

Ýnanç (inanma/iman), din demek deðildir; dinin<br />

içinde inanç vardýr, ama inancýn içinde her zaman<br />

din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime,<br />

sanata da inanmak baðlanmak vardýr. Dikkat<br />

edilirse din ve iman kavramlarý hep ayrý kullanýlýr.<br />

Alevilik de baþlý baþýna din deðil, dinsel<br />

inanç yaný aðýr basan sosyal, felsefi ahlaksal<br />

inanç sistemidir; kiþisel ve toplumsal yaþama<br />

biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana)<br />

sahiptir. Aleviliðin bir yere sýkýþmýþlýðý sözkonusu<br />

deðildir. Aleviliði bir “kültürdür, kültürel<br />

anlayýþtýr” diye tanýmlamak doðru olamaz. Çok<br />

yanlýþ bir kullanýmdýr. Çünkü “kültür” sözcüðü<br />

gerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sýnýrlarý içerisindeki<br />

din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatsal,<br />

felsefi, ahlaksal, vb. birçok kavramlarý içinde barýndýrýr. Bu tanýmlamanýn<br />

benimsenmesi demek, tapýnma törenlerimizin tüm ögelerini “folklor,<br />

halk oyunlarý, eðlenceden” ibaret olduðunu kabul etmektir. Zaten<br />

ibadet mekanýmýz olan cemevine “cümbüþ evi” demiyorlar mý? Bu taným<br />

resmi görüþtür, devletin Aleviliðe bakýþ açýsýdýr<br />

“Aleviliðin, inanç deðil Anadolu’ya özgü kültürel bir anlayýþ<br />

olduðunu” Diyanet Ýþleri baþkaný Prof. Bardakoðlu ilk kez göreve<br />

atandýðý günler söylemiþti. Garip deðil mi arkasýndan bir süre sonra,<br />

Diyanete karþý olduklarýný ve kaldýrýlmasýný söyleyen bazý kitle örgütleri<br />

ve vakýf yöneticileri tarafýndan ayný tanýmlar kabul gördü ve yinelenmeye<br />

baþladý. Diyanet’le bu görüþ noktasýnda birleþtiler. Bu nasýl açýklanýr<br />

bilemeyiz.<br />

Bölüm - II<br />

Ýsmail Kaygusuz<br />

Deðerli Canlar,<br />

Aralýk ayýnýn ortalarýna doðru,<br />

bir süredir Alevilik üzerinde söyleþiler<br />

dizisi yayýnlamakta olan<br />

Birgün gazetesinden Gülþen Ýseri<br />

aþaðýdaki sorularý göndererek,<br />

herhangi bir koþul ileri sürmeksizin<br />

bunlarý yanýtlamamý istedi.<br />

Aleviliðe iliþkin görüþlerini bildiðimiz<br />

gazetenin, doðrusu<br />

kendilerinden farklý düþünenlere de<br />

sayfalarýný açma demokrasi anlayýþýna<br />

sahip olduðunu umuyordum.<br />

Kuþkusuz söyleþiyi yayýnlama<br />

haklarý olduðu kadar,<br />

yayýnlamama haklarý da vardýr;<br />

örneðin yazýnýn uzunluðu, içeriði,<br />

gazetenin kurallarýna ve siyaset<br />

anlayýþýna aykýrý bulunmuþ olabilir.<br />

Ama bu sorulara kendilerinin anlayýþýna<br />

uygun yanýt vermem<br />

herhalde beklenmiyordu...<br />

Ýki bölüm halinde verdiðimiz yanýtlar<br />

çoðunluk kendi makale ve<br />

kitaplarýmýzdaki görüþlerimizin<br />

yinelenmesidir.<br />

Ancak toplu halde özetlenmiþ olmasý<br />

baðlamýnda yararlý olur düþüncesiyle<br />

tamamýný ekte veriyorum.<br />

Ýsmail Kaygusuz<br />

Birgün’ün Sorularý<br />

1. Aleviliðin Ýslam içinde olduðunu<br />

söylüyorsunuz, peki Aleviliðin<br />

Ýslam dýþýnda olduðunu bir çok yazar<br />

kitaplarýnda belirtiyor ve bunu þamanlara<br />

kadar dayandýrýyor; siz bu konuda<br />

ne düþünüyorsunuz?<br />

2. Aleviliðin doðuþu neden Hz Ali?<br />

3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda<br />

ne düþünüyorsunuz?<br />

4. Alevilik din ve kültür arasýna<br />

sýkýþmýþ durumda mý?<br />

5. Diyanetten beklentileriniz nelerdir?<br />

6. Ýslam’ýn þartlarýný yerine getirmeyen<br />

Aleviliðe Ýslam içi demek<br />

ne kadar doðru?<br />

Milyonlarýn baðlý bulunduðu ve inandýklarý<br />

her þeyi batýl ve sapkýnlýk gördüðü ve inanç<br />

olarak kabul etmediði için baþkan Bardakoðlu<br />

Alevilik “kültürel eðilimdir inanç deðildir,<br />

kültürel ögelerin belirgin olduðu bir anlayýþtýr”<br />

diye her demecinde yineledi, durdu. Bir yazýmýzda<br />

þunlarý söylemek gereði duyduk:<br />

“Bizi ve inancýmýzý kafanýza ve keyfinize göre<br />

tanýmlama hakkýný size kim verdi? Hangi ahlak<br />

ölçüsüne sýðar bu? Alevi yazar ve araþtýrmacýlar:<br />

‘Sünniler camide dedikodu yapmak ve<br />

birbirini çekiþtirmek için toplanýyor; namaz<br />

dedikleri de eðilip doðrularak, yere uzanarak<br />

yaptýklarý bir takým jimnastik hareketleridir. Bu<br />

nedenle Sünnilik bir çeþit bireysel ve toplumsal<br />

kültürel alýþveriþtir’ biçiminde tanýmlamalar<br />

yapsa tepkiniz ne olur ? Doðrusu bu bir merak<br />

konusudur!”<br />

5. Diyanetten Beklentileriniz Nelerdir?<br />

Bu soruyu yöneltmiþ olmanýz beni tanýmadýðýnýzý<br />

ve bu güne kadar, özellikle Diyanet konusunda<br />

yazdýklarýmýzý okuma fýrsatý bulamadýðýnýzý gösteriyor.<br />

Öyle sanýyoruz ki, tamamý Diyanet’e,<br />

onun varlýðý, iþleyiþi ve baþýndakilere karþý yazýlmýþ<br />

yazýlarýmýzdan oluþturduðumuz “Alevilik, Diyanet,<br />

Siyaset” kitabýmýzý da görmemiþsiniz.<br />

Diyanetten hiç bir beklentimiz yoktur ve olamaz.<br />

Bu soruyu, Diyanet Ýþleri Baþkaný ile Alevilik<br />

tanýmýnda buluþanlara, bunu benimseyenlere sormak<br />

gerekir.<br />

Çaðdaþ-laik-demokratik bir devletin, öz sistemini<br />

belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi vardýr,<br />

fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde,<br />

laiklik kavramýnýn özüne ve anlamýna aykýrý,<br />

‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapýsý içinde<br />

inatla sürdürülmekte ve ýsrarla savunulmaktadýr.<br />

Kýsacasý çaðdaþ demokratik devletin olmazsa olmazý,<br />

sosyo-politik anlamda bir laiklik yoktur<br />

Türkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygulamasý<br />

içindedir; bu din Ortodoks Ýslam’ýn, yani<br />

Sünniliðin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mezhebin<br />

inanç sistemi ve þer’i ilkelerini, Ýslam<br />

dininin kendisiymiþ gibi anlatmakta ve ilkokuldan<br />

üniversiteye kadar eðitiminin yapýlmasýna<br />

aracý olmaktadýr. Diyanet Ýþleri, resmi bir devlet<br />

kurumu olarak, 79 yýldýr büyüye büyüye ‘devlet<br />

içinde, sýnýrsýz olanaklarý,vakýflarý, bütçesi ve<br />

kadrolarýyla bir din devleti’ gibi siyasete egemen<br />

olmuþtur; toplam nüfusun üçte birini oluþturan<br />

Ýslam Heterodoksluðuna baðlý, yani Alevi, toplumunun<br />

inancýný Ortaçaðýn din devletleri anlayýþý<br />

çerçevesinde deðerlendirmektedir. Kendine özgü<br />

bir Tanrý anlayýþý ve ibadet kurumlarýyla bir Ýslamî inanç ve felsefi sistem<br />

olan Aleviliði kabul etmemekte ve bazen Hanefi mezhebinin bir<br />

tarikatý olarak tanýmlamakta, dolayýsýyla bu mezhebin ilkelerine uymayý<br />

dayatmakta. Bunu benimsetemeyeceðini anlayýnca “inanç deðil,<br />

Anadolu’ya özgü bir kültürel anlayýþtýr” tanýmýnda karar kýldý.<br />

Baðnaz ve katý anlayýþa sahip bir Diyanet’te ne yazýk ki, Alevilerin<br />

temsilini isteyenler bulunmaktadýr. Diyanette temsilini isteyenler de Aleviliðin<br />

ortodokslaþmasýna, yani asimilasyonuna hizmet etmektedirler.<br />

Abbasi heresiyograflarý, Osmanlý Þeyhülislamlarý Aleviliði, “aþýrý,<br />

sapkýn inanç veya sapmýþlarýn inancý” anlamlarýnda “guluv, rafýzilik,<br />

zýndýklýk”, vb. sýfatlarýný kullanýyor, ama bir ‘inanç’ olduðunu söylüyorlardý.<br />

Ayný ortaçað anlayýþýný sürdüren Diyanet ise bu sýfatlarý açýktan<br />

6 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Ocak 2006<br />

söyleyemiyor; oysa biz, Sünni ve Þiiliðin (Ortodoks Ýslam’ýn) katý dogmalarýný<br />

oluþturan Þeriatýn sapkýný olmayý hakaret deðil, onur kabul<br />

ederiz. Ancak daha kötüsünü yapýyor; varlýðýna yönelik tehlike gördüðü<br />

için, Aleviliði bir inanç olarak kabul etmeyip Ýslam dini ile baðýný kesme<br />

ve 1350 yýllýk bir Heterodoks Ýslam (Batýni Þiilik/Alevilik) tarihini reddetme<br />

gayreti içine girmiþtir, kendisine Alevilerden de yandaþ bularak.<br />

Öbür yandan temsil ettiði mezhepsel Ýslamlýðý (Hanifi þeriatýný) dayatýp,<br />

kendisine “ben Müslüman’ým diyen camiye gelsin, beþ þartý yerine<br />

getirsin” diyerek misyonerlik görevi yükleniyor dinsel eðitim öðretim ve<br />

yayýnlarýyla.<br />

Devletin ve toplumun çaðdaþlaþmasýnda Diyanet Kurumu’nun asla<br />

yeri olamaz. Bir tek yolu vardýr çaðdaþlaþmanýn: Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýný<br />

ve ona baðlý yan kuruluþlarýn tümünü devletin resmi yapýsý içinden<br />

ve eðitim sisteminden çýkartýp, her türlü finans desteðini keserek inananlarýnýn<br />

maddi ve manevi yönetimine vermek! Çaðdaþ devletin üç temel<br />

taþý olan “laiklik, çoðulculuk ve demokrasi”yi yýkmaya yönelik dinsel ve<br />

inançsal kýþkýrtýcý siyaset söylemleri ve eylemlerini, aðýr yasal yaptýrýmlarla<br />

denetim altýnda tutarak; her türlü inançlara eþit uzaklýkta durup,<br />

inananlarýn inançlarýný, bu baðlamda her türlü düþünce açýklamalarýný ve<br />

tapýnmalarýný özgürce yapmalarýný saðlayýcý önlemler almak.<br />

Yukarýda adý geçen kitabýmýzda bu baðlamda sunduðumuz bir öneriyi<br />

ve gerekçelerini burada yinelemekte yarar görüyoruz:<br />

“Çaðdaþ devletin gerçek görevi, en baþta dinin ve dinsel tapýnmalarýný<br />

düzenlenmesini, kýsacasý din iþlerinin yürütülmesini devlet hizmeti<br />

olmaktan çýkartarak, bireyin din ve vicdan özgürlüðünü güvence<br />

altýna almaktýr… Devletin din iþlerine müdahalesi yalnýzca, dinsel<br />

düþünceler ve uygulamalarýn, devlet ve toplumun yaþamýný yoketmeye/yýkmaya<br />

yönelik eyleme dönüþmesi sýrasýnda olmalýdýr. Ancak,<br />

din ve inançsal sorunlarýn bu aþamaya gelmeden çözümü için,<br />

Türkiye’de yaþayan tüm din ve inanç topluluklarýnýn, çoðunluða göre<br />

deðil eþit bir biçimde, temsil edildiði ve bu temsilcilerin dönüþlü olarak<br />

toplantýlara baþkanlýk yaptýðý ‘Din ve Ýnançlar Yüksek Kurulu’<br />

gibi bir hakemlik kurumu oluþturulabilir. Yýlda en fazla iki kere ya da<br />

gerekli olduðunda toplantýlar yaparak sorunlarýn çözümüne katkýda<br />

bulunur. Bu çeþit bir kurumun oluþturularak Cumhurbaþkanlýðýna<br />

baðlý olarak çalýþmasý saðlanabilir…”<br />

Yine baþka bir yazýmýzda dediðimiz gibi, Diyanet’in yeniden yapýlandýrýlmasý<br />

adýna atýlan ve atýlacak her adýmda, Türkiye tipi laikliðin<br />

sýnýrlarý daha da daralacaktýr. Diyanet kurumuna, hangi anlamda ya da<br />

hangi baðlamda olursa olsun konulan her taþ, laik-demokratik-çaðdaþ<br />

devlet yapýsýndan sökülüp alýnmýþ demektir, böyle biline! Diyanet Ýþleri<br />

Baþkanlýðýný, yarý özerklik vererek yeniden düzenleme dahil, çaðdaþlýk<br />

yorumuyla yeniden yapýlandýrma giriþimi, devlet içindeki bu teokratik<br />

yapýnýn kat be kat güçlendirilmesi demektir. Biz bu “yeniden yapýlandýrma”yla<br />

çaðdaþlaþtýrma düþüncesinin ardýndaki anlayýþlarý, Alevi toplumuna<br />

olduðu kadar, laikliðe ve demokrasiye hazýrlanan yeni tuzaklar<br />

olarak görüyoruz. Aslýnda Devlet Bakaný’nýn çaðdaþ bir yasayla Diyanet’i<br />

çaðdaþ yapýya kavuþturulacaðý demecinin ardýnda, ABD emperyalizminin<br />

“Büyük Doðu Projesi” siyaseti çerçevesindeki “Ilýmlý Ýslam”a<br />

uyum çalýþmalarýnýn bir parçasý olduðu gerçeði yatýyor.<br />

Ýþte bizim Diyanet’ten beklentilerimiz bunlar!<br />

6. Ýslam’ýn Þartlarýný Yerine Getirmeyen Aleviliðe Ýslam Ýçi Demek<br />

Ne Kadar Doðru?<br />

Ýslam’ýn tek temel koþulu Tanrýnýn birliði ve Muhammed’in onun elçisi<br />

olduðuna inanmak, tanýklýk etmektir. Sadece bu temelde ortodoks ve heterodoks<br />

Ýslam birleþir. Alevi inancýnýn Þii ortodoksizmi ile paylaþtýðý<br />

nokta ise Ali’nin veliliðine, Tanrý dostu oluþuna ve Ehlibeytin (Muhammed,<br />

Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin) kutsallýðýna inanmak. Ýslam’ýn<br />

hepimize öðretildiði biçimde Kuran’da belirlenmiþ beþ vakit namaz, bir<br />

ay oruç, yýlda bir kez hac, zekat vb. beþ-altý þartý (altýncýsýný Þiiler ekler)<br />

þart yoktur; ortaya çýktýðý çaðýn sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarý<br />

içinde bireyin ve toplumun din ve inanç çerçevesinde yaþamýný ve her<br />

türlü iliþkilerini düzenleyen yüzlerce (toplumsal, ahlaksal, vb.) rasyonelirrasyonel<br />

kurallar vardýr ve hepsi de Ýslam’da uyulmasý gereken koþullardýr.<br />

Bunlarýn da yer ve zamana uyum saðlayacak biçimde yorumlanarak<br />

yenilenip, düzenlenmesine Kuran izin verir. Heterodoks Ýslam, yani<br />

Alevilik inancýnda bu uyumu, Peygamberliðin (nübüvvet) yerine koyduðu<br />

Velilik (velayet) sýrrýný taþýyan ya da bu makamý temsil eden dönemin<br />

Ýmamý, diðer adýyla Velisi saðlar; kurallarý deðiþtirir, çaðýnýn koþullarýna<br />

uygun akýlcý biçimde yorumlar. Alevilik, Ýslam imparatorluklarý<br />

tarihi boyunca (Zeydi, Karmati, Fatými, Alamut-Nizari vb. devlet ve iktidar<br />

olma süreçleri dýþýnda) hep muhalif topluluklarýn dinsel inancýnda bu<br />

reformist uygulamalarý gerçekleþtirilmiþtir. Anadolu’da yaþayan Alevi-<br />

Bektaþilik inancýnýn Hacý Bektaþ Veli’nin Makalat’ýnda belirlenmiþ ve<br />

Buyruk metinlerinde ayrýntýlanan, olgun insan (insan-ý kâmil) mertebesine<br />

ulaþmak için inanan insanýn geçmesi ve uymasý gereken dört kapý ve<br />

kýrk makamýn kurallarý bunu açýkça göstermektedir. Ýslam’ýn çýktýðý<br />

dönemin düzenleyici kurallarý (Þeriatý) geliþen çaðlar içinde bilim ve akýl<br />

çerçevesinde terkedilmiþtir.<br />

Ortodoks Ýslam’da geliþme tersine olarak dine, akýl dýþý ve yönetici<br />

sýnýflarýn egemenlik çýkarlarýna uygun sokuþturmalar da sözde “yenilik”<br />

adýna yapýlmýþtý. Adlarýna ehlisünnet mezhepleri kurulmuþ kiþiler dahil<br />

olmak üzere bütün fakih ve müçtehitler zihinsel emeklerini halifelerin,<br />

sultanlarýn emirlerin, kýsacasý egemen yüksek yönetici sýnýflarýn çýkarlarý<br />

doðrultusunda kullanarak tefsirler (Kuran yorumlarý) yapmýþ, hadis derlemiþ-üretmiþ<br />

(Ýkinci Abbasi halifesi, bugünün deyimiyle bir hadis üretme<br />

bürosu kurdurmuþtu) ve dini, çeþitli uygarlýk, inanç, bilim ve felsefeyle<br />

karþýlaþtýrarak deðiþen toplumsal koþullara göre deðil, efendilerinin<br />

erklerini güçlendirecek biçimde kirletmiþlerdir. Ýþte tarih içinde dine<br />

karýþmýþ ve Ýslam dini olarak algýlanan, geleneksel dogmalar böylesine<br />

bilinçli sokuþturulmuþ. Sonra da içtihat kapýlarýnýn kapandýðýný ilan edilerek<br />

reformlarýn önü kapatýlmýþtýr.<br />

Al-Kolayni (ö.940) Usul al-Kafi eserinde anlattýðýna göre Ýmam<br />

Cafer Sadýk (ö.765), Abu Hanife ve arkadaþlarýný göstererek “Tanrýnýn<br />

dinine engel olan kimseler iþte bunlar; Allah’tan bize verilmiþ velilik ve<br />

yol göstericiliðimize ve açýkçasý kitaba, Allah’ýn dinine engel olanlar<br />

iþte bunlardýr” sözünü herhalde boþuna söylememiþtir.<br />

Ýslam’ýn þartlarýndan en önemlileri olarak bilinen (Namaz ve Hac)<br />

koþullarýndan kýsa örneklemelerle açýklamalarýmýzý sonlandýralým: Önce<br />

Namaz (Farsça), yani Salat’dan sözedelim:<br />

Ýslam’daki salat (tapýnma, dua), vakit ve cenaze namazý vb. biçimlenmeleri<br />

mezheplerin kendileri yaratmýþtýr. Kuran’ýn hiçbir yerinde<br />

kesin vakitlere, yer ve biçimlere baðlanmýþ tapýnma yoktur:<br />

“Gerçek olan, bir Müslümanýn günde elli ya da beþ vakit namaz kýlma<br />

zorunda olmasý deðil, fakat ‘Tanrýyý sýk sýk düþünmesidir’ (Kuran,<br />

33:41). Yine Kuran’da yazýlý olduðu gibi, ‘Tanrýyý ayakta dururken,<br />

otururken ve yatarken’ (Kuran, 3:188) ve hatta ‘yaya yürürken ve at<br />

üstündeyken anýmsamalarý, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ýn<br />

hiçbir yerinde günde beþ kez ibadet etmek için açýk bir emir yoktur.<br />

Ayrýca sonraki Ortodoks Ýslam’ýn beþ vakit namaz reçetesinin kesin<br />

olarak Muhammed yaþarken saptandýðýna dair bir kanýt da yok. Ölümünden<br />

sonra ilk yüzyýl içerisinde düzenlenmiþtir.”<br />

Salat sözcüðü Kuran’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen<br />

hiç bir açýklama yoktur. Sadece facr (sabah), maghrib (günbatýmý,<br />

akþam) ve isha (yatsý) vakitleri için bazý dolaylý göndermeler ya da söylemler<br />

vardýr. Peygamberin dünyadan göçüþünden 150-160 yýl sonra<br />

zuhr (öðle) ve asr (ikindi) vakitleri eklenerek Abbasi yönetimi (fýkýhçýlarý)<br />

tarafýndan beþ vakit resmileþtirilmiþtir. Bu dönemde Abbasi din bilginleri<br />

hadisler ürettikleri ve þeriat yasalarý (fýkýh) külliyatý çýkardýklarý<br />

dönemde üç vakit duaya öðle ve ikindi eklenerek beþ vakit salat olarak<br />

son biçim verildi. Ýbn Hajar Hadis Külliyatýnda anlattýðýna göre, Abu<br />

Darda bir misyoner görevi üstlenerek Baðdad’dan, üç vakit olarak bilinip<br />

uygulandýðý Medine’ye geldi; beþ vaktin nasýl kýlýnacaðýný Medinelilere<br />

gösterdi ve Baðdad’a döndü. Gerekçesi de Peygamberden iki vakit<br />

daha eklenmesini rivayet etmesiydi. Oysa buna karþýlýk, Abu Davut ve<br />

Nissai, Ammara bin Ruveba’nýn Muhammed peygamberin “sabahleyin<br />

ve akþam Tanrýya salat eda eden, dua eden mümünin cehenneme gitmeyeceðini”<br />

söylediði de rivayet edilmektedir. Büyük Hadis toplayýcýla-<br />

(Devamý 8. Sayfada)<br />

7


SERÇESME ¸<br />

DERVIÞ BABA<br />

Aðladýlar Þah Hüseyin’e<br />

Ali Fatima’nýn nazlý çiçeði<br />

Yolundu gülzardan güller aðladý<br />

Dedesi Muhammed’in gözbebeði<br />

Þah Hüseyin’im diyen diller aðladý<br />

Ölüm döþeðinde çað’rýp yanýna<br />

Muaviye dedi Yezid oðluna:<br />

“Hasan’ý ben yedim Hüseyin sana”<br />

Duyan iþiten kullar aðladý<br />

O Yezid ki Þam’a halife oldu<br />

Medine valisine buyruk saldý<br />

Þah Hüseyin’ý biata zorladý<br />

Bu zulmü gören gözler aðladý<br />

Göçedip bir sure Mekke’de kaldý<br />

Ali ailesi kedere daldý<br />

Küfeliler gel diye haber saldý<br />

Ona mektup yazan eller aðladý<br />

Duydu ki Amr ibn ül-As geliyor<br />

Bilenmiþ bir kýlýç, ölüm geliyor<br />

Þah Hüseyin orayý terkediyor<br />

Arkasýndan Mekkeliler aðladý<br />

Akrabalar çocuklar ve kadýnlar<br />

Yanlarýnda elli dört savaþçý var<br />

Küfe’ye doðru çekmiþler katar<br />

Eðlendiði konaklar yollar aðladý<br />

Küfe yolunun tam ortasýndaydý<br />

Müslim’in katlinin haberin aldý<br />

Üzüldü sýzlandý, yoldan kalmadý<br />

Ayaðý altýnda çöller aðladý<br />

Hür bin askerle peþinde idi<br />

Dört bin Kerbela’da onu bekledi<br />

Fýrat’a ulaþmasý engellendi<br />

Baðrý yanan kýz gelinler aðladý<br />

Dönek Küfeliler utanmadýlar<br />

Yezid’in ordusunda yer aldýlar<br />

Sözde Ali Þiasý müslümandýlar<br />

Ali’yi candan sevenler aðladý<br />

Celal Abbas o ne yiðit eridi<br />

Aldý kýrbalarý suya yürüdü<br />

Kestiler kollarýn’ yine durmadý<br />

Kýrbadan dökülen sular aðladý<br />

Savaþan güçler genelde eþittir<br />

Ýnsanlýk tarihi hiç görmemiþtir<br />

Beþ bin zalim yetmiþ mazlum ne iþtir<br />

Tarihteki tüm dengeler aðladý<br />

Ýmam Al’ Asgar’ý havada tuttu<br />

Ona Ýbn-i Sad’dan su talep etti<br />

Zalim su yerine bir ok göndertti<br />

Masumun boðaz’na, yaylar aðladý<br />

Eli silah tutanlar þehit oldu<br />

Hüseyin tek, asker içine daldý<br />

Mübarek bedeni çok yara aldý<br />

Düþtü topraða yerler aðladý<br />

Þimr lain geldi oturdu göðsüne<br />

Kesti kafasýný aldý eline<br />

Onlar nasýl Ýslamýz der kendine<br />

Peygamberini sevenler aðladý<br />

Derviþ Baba lanet ehl-i Yezid’e<br />

Bizim tevellamýz ol Ehl-i Beyt’e<br />

Tam yetmiþ üç þehit, o susuz çölde<br />

Aþura gününde tarih aðladý<br />

30 Ocak 2006, Londra<br />

(Baþtarafý 7. Sayfada)<br />

Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir<br />

rýndan Buhari ve al-Müslim’de salat ve vakitlerine iliþkin birbirinden farklý yorumlar bulunmaktadýr.<br />

Ortodoks Ýslam’ýn koþullarýndan biri olan Kabe’nin ziyareti ve Hacca gitmenin zorunlu olmadýðý,<br />

hatta gereksizliði üzerinde batýni ya da batýni olmayan birçok tanýnmýþ mutasavvýf düþünce<br />

ve davranýþlarýyla görüþler belirtmiþlerdir. Yorumsuz olarak bazý örnekler verelim:<br />

Ýlk kadýn mutasavvýf Basralý Rabia (Ö.801), Kabe’yi ziyaretinde baðýrarak þu sözleri söylediði<br />

anlatýlýr: “Sadece taþtan ve tuðladan yapýlmýþ bir ev görüyorum; bunlarýn bana ne yararý var!”<br />

Vasit kentinde Mazda (Zerdüþt), Kudüs’te ise Hýristiyan topluluklarý arasýnda yaþamýþ ve<br />

Karmatilerle iliþkisi olan Hallac-ý Mansur (Ö.920), “Kabe’nin yýkýlmasý ve Hac tapýnmasýný müslümanlarýn<br />

kendi evlerinde yapmasý gerektiðini” öðretiyordu<br />

Koyu ortodoks, ehli sünnet inancýný kesin kurallara baðlayarak yeniden hayat kazandýrýp yükselten<br />

ve Batýni düþmaný Ýmam Gazali (Ö.1111) bile Mekke’ye yaptýðý bir seyahat sýrasýnda;<br />

Kabe’ye ve hac ziyareti ile birleþtirilmiþ paganizm törenleri ve hacýlarýn Siyah taþ için gösterdikleri<br />

putataparlýk saygýsýný artan bir þaþkýnlýkla seyretmiþ. Bunlarýn Ýslam’ýn tektanrýcý inanç ve<br />

anlayýþýyla uyuþmadýðýný yazmýþtýr.<br />

Sufilerden Þibli (10.yüzyýl) eline alev alev yanan bir odun almýþ sokaklarda koþuyor ve<br />

“Kabe’yi yakmaya gidiyorum!”diye baðýrýyormuþ. Neden yakmak istediðini sorduklarýnda: “Böylece<br />

Müslümanlar Kabe’nin yeri ile deðil, sahibi (Tanrý) ile daha fazla ilgilenirler” diye yanýtlar.<br />

Þemseddin Muhammed Tebrizi (Ö.1247/8) Makalat’ýnda þöyle diyor:<br />

“Her þey insana fedadýr, insansa kendisine diyor; Arþa gitsen de faydasý yok, yedi kat yerin dibine<br />

girsen de. Gönle, gönül sahibine yar olmak gerek. Bütün peygamberlerin, erenlerin, temiz<br />

erlerin çalýþýp can vermeleri bunun içindir, bunu arýyorlardý. Bütün alem bir kiþidedir. Ýnsan<br />

kendisini bildi mi, her þeyi bildi demektir... Kabe dünyanýn ortasýndadýr. Bütün alem halký yüzlerini<br />

ona çevirir. Fakat þu Kabe’yi ortadan kaldýrdýn mý, birbirlerinin gönüllerine secde ettikleri<br />

meydana çýkar. Onun secdesi bunun, bunun secdesi onun gönlünedir.”<br />

Görüldüðü gibi Þems, secdenin-tapýnmanýn insana ve insan gönlüne olmasý gerektiðini söylüyor.<br />

Bunun gerçek olmasýný da Kabe’nin ortadan kalkmasýna baðlýyor. Sonra Kabe’yi ziyaret<br />

etmenin anlamsýzlýðý üzerine Þemseddin Makalat’ta Bayezid Bistami’den bir öykü anlatýyor:<br />

“Tanrý rahmet etsin, Beyazid hacca gidiyordu. Adetiydi, hangi þehre varýrsa önce þeyhleri<br />

ziyaret ederdi. Bir þehre vardý, oradaki büyük bir þeyhe gitti. Þeyh, Bayezid’in hacca gittiðini<br />

öðrenince, ‘zahmet etme dedi, etrafýmda yedi kere dön. Kemerindeki paralarý da bana ver, yürü<br />

git memleketine. Ey Bayezid, Kabe Tanrý evidir, ama þu gönlüm de Tanrý evi. Yalnýz o evin de,<br />

bu evin de Tanrýsýna hamdolsun; o ev kurulalý Tanrý içine hiç girmedi. Halbuki bu ev yapýldýðý<br />

günden beri, Tanrý bu evden hiç çýkmadý’. Bunlarý duyan Bayezid Bistami adamýn dediklerini<br />

yerine getirip, evine geri döner.”<br />

Kabe ve hac konusunda en akýlcý ve nesnel dünyaya dayalý sözler söyleyen Hacý Bektaþ Veli<br />

olmuþtur:<br />

“Ve hem beyt-ül mamur (yedinci katta bulunduðuna inanýlan Cennet köþkü) var, Kabe var.<br />

Lakin gönül ikisinden dahi yeðdir… Ýnananýn gönlü Kabe’ye benzer. Kabe’ye varan ayaðý ile<br />

yürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakký batýldan seçmektir…Ve<br />

hem yoldan taþ arýtmak, Kabe’de Arafat’ta taþ atmaya, kendi nefsini, (kötü) heveslerini<br />

depelemek ise Kabe’de kurban kesmeðe benzer”<br />

Þemseddin Tebrizi’nin Kabe’nin ortadan kaldýrýlmasý gerektiði anlayýþý, 10. yüzyýlda Kabe’den<br />

Siyah taþý (Hacer-ül Esved) söküp götüren ve yirmi bir yýl (930-951) baþkentleri al-Ahsa’da tutan<br />

Karmatiler ve kendi dedesi Nur Al-Din Muhammed II (1166-1210) zamanýndaki Nizari ÝsmailiAlevilerin<br />

Kýyamet inancýndan gelmektedir. Alamut Ýsmaililiðinin Kýyamet dönemi inanç ve<br />

felsefesini içeren Abu Ýshak Kuhistani tarafýndan 1200 yýlýnda yazýlmýþ Haft-i Bab-i Baba Sayyidna<br />

yapýtýnda, Tanrýnýn bilinemeyeceði ve ulaþýlamayacaðýný ileri sürmenin kafirlik olduðu yazýlýdýr.<br />

Kabe’yi ve tapýnaklarý ona ulaþmak için araç olarak kullanýlmasýna da þiddetle karþý çýkýlýr.<br />

Þimdi biz size soralým; acaba yukarýda adlarýný verdiðimiz en tanýnmýþ zahirin ve batýnin bilginleri<br />

olan mutasavvýflar Ýslam’ýn dýþýnda olduklarý için bu Ýslam’ýn hac þartýný reddetmiþ, eleþtirmiþ<br />

yerine getirmemiþler? Hayýr, ama onlarýn yorumuna göre Kabe insandýr, hac etmek bir gönül<br />

yapmaktýr; secde de insanadýr, çünkü Tanrý insanda, insan Tanrýda mevcuttur, birbirinden ayrý<br />

gayri deðildir. Alevilerin Tanrýya tapýnma törenlerinin ve kurumlarýnýn, Ortodoks Ýslam’ýn bu<br />

deðiþmez kalýplara sokulmuþ tapýnma eylemleriyle özde olsun, biçimsel olsun bir yakýnlýðý yoktur<br />

ki, kabul etmedikleri þartlarý yerine getirsinler. Ama Muhammed’in Kýrklar meclisli, musahip<br />

kardeþli, eþitlikçi ve paylaþýmcý; tanrýsal demokrasi ve adaletin uygulandýðý Medine Ýslamlýðýný yer<br />

ve zaman koþullarýna uygun geliþtirerek uygulamýþ ve yaþadýklarý inancýn Ýslam’ýn özü olduðuna<br />

inanarak tarihsel zulüm ve baskýlara direnmiþlerdir. Ýmam Cafer Buyruðu’nda toplu tapýnmalarý<br />

Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr:<br />

“Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler)<br />

melek, müslümleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cennet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri<br />

cennet esvabýdýr...Pirlerin mürþidlerin evleri Makkeleridir. Onlarý ziyaret edenler binbir kere<br />

hacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...”<br />

Alevilerin yerine getirdikleri ve uyguladýklarý kendi inandýklarý Ýslam’ýn, yani Sünnilik ve<br />

Þiiliðe aykýrý olan Ýslam’ýn koþullarýný yerine getiriyor ve öbürlerine inanmýyorlarsa, onlara<br />

uymaya zorlanamazlar. Ayrýca yukarýda kýsaca deðindiðimiz, kaynaklar ve kanýtlara dayalý tarihsel<br />

ve bilimsel gerçeklikler de onlarý haklý kýlýyor. Ancak Alevi-Bektaþiler hiç bir zaman da Sünni<br />

ve Þiilere, kendi inandýklarý batýni Ýslam’ýn koþullarýný neden yerine getirmediklerini sorgulamamýþ<br />

ve saygýlý davranmýþtýr. Ayný saygýyý onlardan da beklemeye haklarý vardýr.<br />

8 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Ýmam Ali Naki ile Ýmam Hasan-ül Askeri’nin yattýðý ve<br />

Ýmam Muhammed Mehdi’nin sýr olduðu<br />

Irak’ýn Samara kentindeki<br />

Askeri Türbesine Aþure Gününde yapýlan bu saldýrýyý<br />

UNUTMA!<br />

Danimarka basýnýnda çýkan Ýslam Peygamberi<br />

Hz. Muhammed’i terörist gösteren<br />

karikatür, Ýslam dünyasýnda tepki alýnca<br />

bu kez düþence özgürlüðü baðlamýnda Danimarka<br />

basýnýný destekleyen on Avrupa ülkesindeki bazý<br />

basýn organlarý da ayný karikatürü yayýmlayarak<br />

tepkileri doruklaþtýrdýlar…<br />

Kan akýtmadan, can almadan gösterilen tepkilere<br />

biz de katýlýyoruz. Ýnanç önderi sayýlan hiçbir<br />

Peygamberi çirkin söz ve davranýþlarla küçük düþürmeyi<br />

asla kabul etmiyoruz...<br />

“Hizbullah gelecek, sizi bulacak!” sloganý atarak<br />

azgýnlaþan Muhammet ümmetinin de söz ve davranýþlarýyla ölçülü<br />

olmalarýný, hiç kimsenin inancýna saldýrarak hakaret etmemelerini ve kan<br />

akýtmamalarýný salýk veriyoruz…<br />

Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammed’in ümmeti sayanlar, Muhammed’in<br />

Ehlibeytine ve onlara gönülden baðlý olanlara saygý duymuyorlar,<br />

onlarý katletmekten geri durmuyorlar...<br />

Ehlibeyt’e yönelik ilk katliamý, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüdüðü<br />

yýl olan 632’de, Halife Ebubekir’in buyruðu ile Fedek Hurmalýðý’nýn<br />

elinden alýnmasýna direnen sevgili kýzý Fatima-i Zehra’yý zor kullanarak<br />

ölümüne neden olan Ömer gerçekleþtirdi. Ýkinci katliam, 661’de Halife<br />

Hz. Ali’yi zehirli hançerle þehit eden melun Mülcem ile gerçekleþtirildi.<br />

Üçüncü katliam, 670’de Hz. Hasan’ý, karýsý Cüde’ye zehirlettiren fitneci<br />

Muaviye tarafýndan ve dördüncü katliam ise halife makamýnda oturup<br />

Muhammedi Ýslam’ý Emevi Ýslam’a dönüþtüren melun Yezid’e biat<br />

etmediði için 10 Ekim 680 günü Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in 72 sahabesiyle<br />

beraber þehit edilmesiyle gerçekleþtirildi. Daha sonra Emevi<br />

hükümranlýðý ile Abbasiler döneminde On Ýki Ýmamlar’ýn hançerlenerek<br />

veya zehirlenerek katlediliþleri tarih sayfalarýnda yer aldý. Osmanlýlar<br />

döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaþiler, yine kendilerini<br />

Muhammed’in ümmeti sayanlar tarafýndan aþaðýlanarak türlü hakaretlere<br />

ve kýyýmlara uðradýlar…<br />

Bu acý kýyýmlar tarih sayfalarýnda kalmadý; günümüze dek uzandý ve<br />

9 Þubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aþure Günü’ndeki Yas-ý<br />

Matem törenine bomba ile saldýran Muhammet ümmeti Sünniler; Pakistan’da<br />

22, Afganistan’da ise 3 Þii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu<br />

Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak?!..<br />

Lütfi Kaleli, 12 Þubat 2006<br />

Tepkilere biz de katýlýyoruz.<br />

Ancak Muhammet ümmetinin<br />

söz ve davranýþlarýyla<br />

ölçülü olmalarýný,<br />

hiç kimsenin inancýna saldýrarak<br />

hakaret etmemelerini<br />

ve kan akýtmamalarýný<br />

salýk veriyoruz…<br />

Sünni Muhammet ümmeti olan saldýrganlar 2004<br />

ve 2005 yýllarýndaki Aþure Günü’nde de bombalý<br />

saldýrýda bulunarak Irak’ta ve Pakistan’da 300 dolayýndaki<br />

Þii Muhammet ümmetini katletmiþlerdi...<br />

Peki bu nasýl Muhammet ümmeti olmak ki,<br />

Hz. Muhammed’in en sevdiði ve abasý altýna alýp<br />

“Ýþte benim Ehlibeytim bunlardýr” dediði Hz. Fatima-i<br />

Zehra’yý, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ý, Hz. Hüseyin’i<br />

ilk aþamada katledip, daha sonra soyunu<br />

sürdüren On Ýki Ýmamlar ile onlarýn bendeleri olan<br />

Alevi-Bektaþi ve Þiileri, hem de en acýlý günlerinde<br />

yas tutarken katlediyorlar?..<br />

Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Baþkaný Bülent<br />

Arýnç ise, yaptýðý açýklamada yas-ý matemde olan Alevi-Bektaþi ve<br />

Þiilerin “10 Muharrem Aþure Günü”nü kutlayýverdi!<br />

Bunlarýn geldikleri yere bakarsak, Peygamber’in sevgili torunu Hz.<br />

Hüseyin ne zaman, nerede ve kim tarafýndan, niçin þehit edildiðini, Muharrem<br />

Orucu’nun ne amaçla tutulduðunu, Aþure Günü’nün neyi ifade<br />

ettiðini bilmemelerine þaþmamak gerek.<br />

Bunlar, þeriatýn “kanlý mý kansýz mý?” geleceðinin hesabýný yapan<br />

siyasi babalarý Necmettin Erbakan okulunda yetiþtiler. Refah Partisi ile<br />

iktidara geldiler. Adalet Bakanlýðý koltuðuna oturan Þevket Kazan, 12<br />

Þubat 1997 günü yaptýðý konuþmasýnda Alevilere “Mum Söndü” hakaretinde<br />

bulundu. Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptýðý<br />

konuþmada Alevilere “Sapýk” demekten kendini alamadý. 1994 yýlýnda<br />

Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’na seçilen ve Karacaahmet<br />

Cemevi inþaatýný dozerlerle yýktýran Recep Tayyip Erdoðan, 2003’de<br />

Baþbakan olunca, devlette kadrolaþma politikasýyla Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na<br />

getirdiði Ali Bardakoðlu, “Cemevleri ibadet yeri deðildir”<br />

dedi. Yardýmcýsý Tayyar Taþ ise “Cemevleri Cümbüþ Yeridir” demek suretiyle<br />

Alevi.-Bektaþilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendisinde<br />

buldu…<br />

Bunlarýn Muhammet ümmetinden olmalarý sahtedir. Gerçekten Muhammet<br />

ümmeti olanlar, Muhammed’in sevgili Ehlibeytine saygýlý olurlar,<br />

canlarýna kastetmezler ve onlarýn yolunu sürdüren Alevi-Bektaþilere<br />

kin kusmaz hakaret etmezler.<br />

Ocak 2006<br />

9


SERÇESME<br />

¸<br />

SERÇEÞME’NÝN BÝR ABDALI<br />

Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüz Yumaya Geldik.<br />

Mehmet Turan<br />

Yürekler birlikte çarpar; çocuklukla gençlikle ve yaþanýlan<br />

zamanla. Hepsi iç içedir, birbirinin ardasý olmasýnýn yaný<br />

sýra, deðiþik evrelerdir ve bir harmandýr yaþam. Elimizde<br />

oynadýðýmýz parmak geçirme ipinden tutunda, kendi yaptýðýmýz<br />

oyuncaklar ve yarattýðýmýz oyunlara deðin. Eskilerden<br />

ne oyuncak kaldý ne de oyun. Çaput toplar, telden yapýlan çemberler,<br />

arabalar ve neler, neler. Ne kadar basit de olsa kendi üretimlerimiz, bizden<br />

önceki çocuk arkadaþlarýmýzýn ürettikleri yarattýklarý ve bizlere<br />

armaðan, emanet býraktýklarý. Ki, onlar babalarýmýz dedelerimiz dedelerimizin<br />

dedeleri. Analarýmýz nenelerimiz ve onlarýn analarý neneleridir.<br />

Þimdiki zamana bakýyoruz, zamaneye; hazýr oyuncaklar hazýr oyunlar.<br />

Bilgi çaðý tamam da getirisi ne ola ki. Üretimden yoksun bir dönem,<br />

kendisi olmaktan uzak, yapýlmýþ ve oluþturulmuþlarýn rayýnda gidilen bir<br />

yol ve de yozlaþmalar, bana mý öyle geliyor yoksa bilmem amma, yüreðimdekileri<br />

paylaþmaya çalýþýyorum sizlerle.<br />

Yol düzenimizdeki gidiþ de ayný akýþ içerisinde. Yolumuz Alevilik-<br />

Bektaþilik de ayný biçime dönüþtü neredeyse. Yaratýmlar, özden gelenler,<br />

yürekteki ve gönüldekinden süzülenler ve süregelmiþ, sürgidenler de<br />

öyle bir yozlaþma içerisinde sanýyorum.<br />

Dedelerimiz, babalarýmýz, taliplerimiz, canlarýmýz kendi yol özleri<br />

olan düstur ve geleneklerini yürütmekten uzaklaþmýþlar sanki. Birilerinin<br />

kendilerine vurguladýðý, kurguladýðý Alevi Bektaþi gelenek ve düsturlarýný<br />

uygulamanýn doðru olduðunu düþünmekte, bunlara yönelip, bunlarý<br />

doðru görmekte ve bunun hazýrcýlýðýna konmakta. Sanki öðretiyi, pirden<br />

aldýðý sözlü anlatýyý olduðu gibi aktaran âþýklardan, ulu ozanlardan,<br />

atadan deðil de, dýþýmýzdan aktarýlan verilerden, pek çoðu yalan yanlýþ<br />

kaynaklardan öðrenme ve yürütme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor<br />

fakire. Çaðdaþ ve aydýn düþünürlerin anlatýlarýna, öðretilerine gereksinimimiz<br />

olduðu gerçeðini yadsýmamamýz, bunlarý göz önüne almamýz<br />

gerekliliði konumuzdan ayrý. Ancak bunlarýn doðru olduðunu hemen kabullenip<br />

geçmiþi göz ardý etme, sýrlamanýn ve sýrlanmanýn gerçeklerini<br />

öteleme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire.<br />

Yozlaþtýrma amaçlý, asimile amaçlý, yanlý ve yönlü, güya bilgi kaynaklarýndan<br />

söz ediyoruz burada. Ve yine ayný amaçlý, uygulamalarý kastediyoruz.<br />

Ve yine bu kaynaklardan yararlanmama; yolu, salt atadan<br />

gördüðüyle sürdürme amacý güttüðümüzü de sandýrmasýn sizlere.<br />

Ýnancýmýzýn özüyle-saptýrmalarý, âþýklarýn gerçek sözüyle-çarptýrmalarý<br />

henüz tam ayýrt edemeyiþimizin yürekteki sýzýsý bu.<br />

Hiyerarþik düzende de böyle olmuþ durum. Dedelik, babalýk, ocak ve<br />

talip iliþkisi. Pirimiz Hünkâr Bektaþ Veli’den gelen o güzelim düzenin ve<br />

zincirleme yapýnýn bozulduðu, Kalender Çelebi sonrasý dönem, bu<br />

bozukluk ve kopuklukla sürmüþ günümüze deðin. Her ne kadar bazý<br />

ocaklarýmýz bu zinciri bozmadan “El ele el Hakk’a” yollarýný yürütmeye<br />

çalýþmýþlarsa da, pek çok ocak ve bu ocaklarýn dedeleri, talipleri uzaklaþmýþlar<br />

Serçeþme’den. Kendi baþlarýna, ocak ateþi sürdürmüþler. “Benim<br />

babam senin babaný döver, benim dedem senin dedenden üstündür”<br />

çocukluðu ya da cahilliði sarmýþ Anadolu ocaklarýmýzý.<br />

Ama bilinesi gerçek, hepsinin Anadolu Aleviliði/Bektaþiliði önadý ile<br />

bir noktada ve bir ocakta birleþtiðidir ve canlarýmýz bunun farkýna varacaklardýr<br />

besbelli. Çünkü Anadolu Alevi/Bektaþiliði’nin bu güne aktarýlan<br />

düstur ve erkânýnýn ocaðý da, kökeni de Hünkâr Hacý Bektaþ Veli<br />

ocaðýdýr. Ve bu öðretinin Pir’i de o Hünkâr’ýn ta kendisidir. Felsefenin<br />

kökeni ise kadimdendir. Sonunda “Enel Hak” gerçeðini bulmuþ olan<br />

felsefe, Hak’tan beri vardýr. Çünkü kadimde Hak vardýr. Çünkü vardan<br />

varoluþ Hak’tandýr.<br />

Düstur ve Erkânýnýn Ocaðý<br />

Alevi/Bektaþi felsefe ve inancý; Ýmam Aliyel Murtaza’da, ona yüklediði<br />

yüceliði, “Aliliði”, cüretkârlýðý, akýl ve mantýðý, özüne aktarýr özümser.<br />

Ýmam Hüseyin de boyun eðmemeyi, (biat etmemeyi) günümüze taþýr.<br />

Selman da “Pak” týr. Mansur da “Hak”týr. Âlem de yerdir, göktür sonsuzcasýna.<br />

Ve çünkü Hünkâr bunu böyle söyler, kadimden aktarýlan sezgisel zincirin<br />

aktarýcýsýdýr çünkü. Öncesindeki pirlere, âþýklara, ozanlara kulak<br />

vermiþ, ve sonrasýndaki âþýklara ozanlara salýk göstermiþtir düþünce<br />

muhabbetinin deryasýný. Himmeti hazýr, keremi var ola.<br />

Bu anlayýþý paylaþmaya çalýþtýðýmýz ocak hizmetlileri ile uzun süre<br />

bir araya geldik, 2003 yýlýndan 2004 yýlýnýn Eylül ayýna kadar pek çok<br />

kez birlikte muhabbetleþtik söyleþtik ve toplantýlar yaptýk yöremizdeki<br />

dedelerle, rehberlerle, yol âþýklarýyla.<br />

Isparta yöresi canlarýmýz toplandýk pek çok kez, birlik amaçlý, dirlik<br />

amaçlý. Bu muhabbetlerden çýkan bir sonuç var idi. Bir olmak, bir noktada<br />

birleþmek! Sonuca baðladýk kendimizce bu iþi ve de “doðrusunu<br />

yaptýk diye düþünüyorum.” Hep birlikte Hünkâr ziyaretine karar verdik.<br />

2004 yýlý Ekim sonunda hep birlikte çýktýk ziyaret yoluna, Hünkâr diyarýna.<br />

Elbette bu ilk ziyaretimiz deðildi pirimize. Önceleri ferdi olarak çok<br />

kez yüz sürmüþtük o eþiðe. Ancak bu seferki farklýydý,<br />

Hep Birlikte Hünkâr Ziyaretine<br />

Hünkâr Hacý Bektaþ Veli evladý ve Postniþinimiz Veliyettin Ulusoy<br />

Efendi’ye önceden haber vermiþtik ziyaret isteðimizi ve buluþma randevusunu<br />

almýþtýk.<br />

Isparta Hacý Bektaþ Kültür Derneði’nden gece çýktýk yola. Sabahýna<br />

Hünkâr diyarýna ulaþtýk. Kýsa bir istirahattan sonra Veliyettin Efendimizle<br />

buluþtuk Hacýbektaþ’ýn giriþindeki evinde.<br />

Sabah kahvaltýsýnda söyleþtik, kendi düþüncelerimizi aktardýk kendisine<br />

ve akþamýna gönül kurbanýmýzla birlikte uzunca bir muhabbet dönemi<br />

ki, sabahýn beþine deðin. Misafirhanesinde hep birlikte serdiðimiz<br />

yataklarýmýzda dinledik yeri ve dinlendik. Ertesi gün beraber dolaþtýk<br />

Hünkârýmýzýn makamýný, Kýrklar Meydaný’ný, Âþýklar Yolu olarak yeni<br />

adlandýrýlmýþ Çilehane Tepesi’ni.<br />

Güzel olmuþ yeni yapýlandýrýlmasý oralarýn. Veysel ile Pir Sultan’la,<br />

Yunus’la, Mahzuni’yle ve Hünkârýmýzla sazlaþtýk söyleþtik. Deliktaþ’tan<br />

geçtik, rahatlattýk gönüllerimizi. Ayný gönül coþkusuyla Hünkâr’a gelen,<br />

dost ziyaretçilerle söyleþtik oralarda. Ve ayný haz ve özle ayrýldýk Hünkâr<br />

diyarýndan.<br />

Arabamýzdaki muhabbet gýrla, giderken de gelirken de. Kimler mi<br />

vardý arabamýzda? Isparta Gönen’den Yunus Emre Türbesi hizmetkârý,<br />

Mustafa Özgün Dede; Isparta Merkez Yakaören Köyü (önceki adý<br />

Ýlavus’tur) Aslanbaba Türbesi hizmetkârý Hüseyin Dönmez Dede;<br />

Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý hizmetkârý Niyazi Sefer Dede;<br />

Merkez Çünür Mahallesi’nden Ýbrahim Eser Dede; Gönen’den Mustafa<br />

Dedenin rehberi, yolun gönül caný Kamil öðretmen; gönlünü bizlere<br />

katýp, rahatsýzlýðý nedeniyle ziyaretimize katýlamayan Yakaören Köyü<br />

Ýsmail Baba Türbesi hizmetkârý, Turan Oduncu Dede’nin rehberi Zeynel<br />

can; Hacýbektaþ’ tan yöremize gelen Seyit Güvenç Dede’nin Gümüþgün<br />

köyümüzdeki rehberi Kadir Tekin can -ki kendisi gittiðimiz arabayý yola<br />

revan edendir- ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý hizmetkârý Mehmet<br />

Turan Dede (fakir) birlikteydik, yoldaydýk, muhabbet gýrla.<br />

Aksaray’da telefon ettik Fikret Otyam Usta’ya, yýllar önce babasý<br />

“Mülazým-ý sani Vasýf Bey” (ki Ýsmet Paþa sýtmaya tutulduðunda ona ilacýný<br />

yapandýr ve Paþa’nýn silah arkadaþýdýr.) nam-ý diðer Koca Vasýf tarafýndan<br />

çalýþtýrýlan eczanenin yerini sorduk kendisine. Hayat Eczanesi,<br />

ama yeri bilinmemekte tam olarak. O zamandan bu zamana çok deðiþmiþ<br />

Aksaray’ýn anatomisi de. Bulamadýk. Ama adlarýna ve aþklarýna birer<br />

dolu aldýk, kulaklarý tekrar tekrar çýnlatýldý Fikret Baba’nýn. Aþk olsun<br />

Fikret Otyam Baba. Koca Vasýf þad ola.<br />

Ve çok konuþmakta Niyazi Dedemiz. Aþkýndandýr, gönül coþkusundandýr.<br />

Niyazi Dede’nin çok konuþmasýndan -ki yüreðinden gelmektedirdolayý<br />

bir iddiaya girildi Niyazi Dede’yle Hüseyin Dede arasýnda. Niyazi<br />

Dede Konya’ya kadar konuþmadan gelirse bir dolu alacak Hüseyin<br />

Dede. Konuþmayý çok seven, þiirlerini bizlerle paylaþmanýn güzelliðinden<br />

kendini alamayan Niyazi Dede sustu ki ne susma. Kendisi için<br />

cehennem azabýyd, ama niyetliydi, konuþmayacaktý. Konuþmadý da Konya’ya<br />

kadar. Sorulara cevap bile vermedi, mimiklerinin dýþýnda. Sayesinde<br />

bir dolu kazanmýþ olduk Hüseyin Dede’den. Ve aldý Hüseyin Dede.<br />

Çok aradýk Konya’da dem satýcýsýný, Tebrizli Þems’i de ziyaret ettikten<br />

sonra bulduk. Ve paylaþtýk birer katre yol boyunca. Muhabbet gýrla.<br />

Mürþit Huzurunda Dâr’a Durduk<br />

Dönüþümüzün ardýndan birlik muhabbetlerimiz devam etti canlarýmýzla.<br />

Yöremize davetlemiþtik Veliyettin Efendi’yi. Bizleri ziyareti bir yýl sonraya<br />

denk geldi.<br />

Isparta S. D. Üniversitesi’nin düzenlemiþ olduðu Uluslararasý Bektaþilik<br />

ve Alevilik Sempozyumu’na davetli idi. Can dostum Dertli Divani<br />

ile birer gün arayla geldiler Isparta’ya. Ýlk günün akþamýnda Divani canla<br />

birlikte Baladýz’da oturduk, dostlarýmýza ve bizlere unutulmayan bir<br />

gece muhabbeti yaþattý sazýyla sözüyle Divani can. Ve ertesi günür ak-<br />

10 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

þam Veliyettin Efendi de geldiðinde beraber<br />

sürdürdük muhabbeti Gönen’de. Gece Divani<br />

gardaþý yolcu ettik Ankara’ya. Sempozyum<br />

bitiminde Veliyettin Efendi, iki gün daha konuðumuz<br />

oldu.<br />

Ve Gönen Cemevinde önceden hazýrlýðýný<br />

yaptýðýmýz cemimizi gerçekleþtirip, Pirim<br />

Hünkâr Bektaþ Veli adýna, Mürþidimiz Veliyettin<br />

Efendi huzurunda kendi ocaklarýmýzýn hizmetini<br />

yürütme desturunu alýp, birlikte görgüden<br />

geçtik. Özümüzü dâr’a diktik canlar huzurunda.<br />

Gönen Yunus Emre Ocaðý Dedesi Mustafa<br />

Özgün, Yakaören Aslanbaba Ocaðý Dedesi<br />

Hüseyin Dönmez, Yakaören Ýsmail Baba Ocaðý<br />

Dedesi (önceki ziyaretimize katýlamayan canýmýz)<br />

Turan Oduncu, Senirkent Kutup Ýbrahim<br />

Sultan Ocaðý Dedesi Niyazi Sefer ve Senirkent<br />

Þah Ahmet Sultan Ocaðý Dedesi, fakir Mehmet<br />

Turan. Gönül birliði ile gerçeðe, hüü!<br />

Cemimizin ertesi günü Veliyettin Ulusoy<br />

Efendi’yi, en kýsa zamanda yeniden muhabbetleþebilmek<br />

dileðiyle, bir dahaki görgü dönemimize<br />

deðin uðurladýk Ankara’ya.<br />

Bu gönül birliði ve görgü hizmetimizin<br />

hemen arkasýndan, yaralandý yüreðimiz.<br />

O güzelliðin üç ay sonrasýnda Hakk’a<br />

uðurladýk 79 yaþýnda Niyazi Sefer Dede’yi.<br />

Yaþýnýn ve yaþadýklarýnýn farkýnda olan,<br />

Alevi-Bektaþi yolaðýnýn gerçekçi felsefi yapýsýna<br />

vakýf, bilinçli bir can idi Niyazi Sefer<br />

Dede. Canlarla paylaþtýðý muhabbetlerini þiirlerine<br />

dökmüþtü. Ve kitabýna adýný veren þiirinde<br />

þöyle sesleniyordu Dedeoðlu:<br />

Ýnsan okunacak kitap,<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Bu söz cahillere hitap,<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Ýnsan ilmin deryasýdýr,<br />

Kâinatýn aynasýdýr,<br />

Dört kitabýn atasýdýr,<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Bu âlem insana yardýr,<br />

Ne ararsan insandadýr,<br />

Ýnsan baþtan baþa sýrdýr,<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Cehalet en büyük derttir,<br />

Gaye kendini bilmektir,<br />

Ýlim tükenmez servettir,<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Ýnsan Hak’ka giden kapý,<br />

Özünde ara bul Hakk’ý,<br />

Dedeoðlu sen de oku<br />

Oku okuyabilirsen.<br />

Gönül onunla daha çok muhabbet dönemi<br />

geçirmek, dem sürmek isterdi muhakkak, ama<br />

Hak’ka yürüdü Niyazi Dede; adý ve dizeleri<br />

kaldý yadigâr.<br />

Kitabýndan bir þiiri daha süslesin yazýmýzýn<br />

sonunu. Aþk ile Niyazi Dede, aþk ile canlar.<br />

Softa bizi halka kötü tanýtma,<br />

Ýnsanlýk yolunun türabýyýz biz.<br />

Batýl mezheplerle halký uyutma,<br />

Tanrý’nýn konuþan kitabýyýz biz.<br />

Dinin sýrlarýna dahi vakýfýz,<br />

Gerçek insanlýkta Ali þahýmýz,<br />

Batýl inanç ile yatýp kalkmayýz,<br />

Ýnsanlýk yolunun imamýyýz biz.<br />

Ýnsanlar duvara secde eder mi?<br />

Tavaf için boþ binaya gider mi?<br />

Dedeoðlu insan gönül yýkar mý?<br />

Hakk’ýn mukaddes bir binasýyýz biz.<br />

Ocak 2006<br />

Selmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor<br />

Ali Balkýz<br />

Hünkâr diyordu ki:<br />

“Ev içindeki düþmandan kork.”<br />

22 ÞUBAT 2006 günü ATV’de “Siyaset Meydaný” adlý tartýþma programýnýn konusu; “Aleviler ve<br />

Alevilik” idi. Programa davet edilenlerin kimler olduklarý, hangi duyarlýlýklarla seçildikleri ve neler<br />

konuþtuklarý elbette önemliydi. Zira bu program, 24 Eylüle 1994 tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn<br />

15 yýl sonraki tekrarýydý sanki. Alevilerin; sorunlarýnýn, taleplerinin ve özlemlerinin dillendirilmediði,<br />

daha çok kimin Müslüman olduðuna dair yarýþmanýn yaþandýðý bir program oldu bu da.<br />

15 yýl önceki Siyaset Meydaný’nýn konuklarýndan olan Ýstanbul Belediye Baþkaný, bugün Türkiye’nin<br />

Baþbakaný’dýr. O gün Karacaahmet Dergâhý’nýn duvarlarýna dozerlerle dayanýrken;<br />

“Burasý Hayvan Kesme Yeri” diyordu, bugün ise “Cümbüþevi” diyor. O gününün Ýzzettin Doðan’ý<br />

bugün biraz daha ilerlemiþ olmalý ki; Alevilik sýfatýnýn önüne “Ýslâm” sözcüðü ekledi. “Alevi<br />

Ýslâm” diyor. Neye dayanarak, hangi gerekçelerle, hangi tarihsel, sosyolojik, teolojik, felsefi olgularla<br />

olduðu meçhul... Daha doðrusu kendine göre.<br />

O gün Süleyman Ateþ vardý programda, bugün ise Lütfi Doðan. Gelecekte de Ali Bardakoðlu<br />

olacak. Zira Alevilik ve Aleviler hakkýnda hüküm yürütmek Diyanet Ýþleri Baþkanlarýmýzýn aslî (!)<br />

görevlerindendir. Gerçek amaçlarýnýn ne olduðu malûmdur. Lütfi Doðan hiç gizlemedi niyetini:<br />

“Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” dedi. Onun için olmalý;<br />

Hacýbektaþ Dergâhý’nýn kalbindeki Osmanlý Camisi az geliyor olmalý ki; Hacýbektaþ’ta yeni bir<br />

cami yaptýrmak için para topluyor millet. Kayseri’nin ve Ardahan’ýn Alevi yerleþim bölgelerine<br />

yeni yeni camiler inþa ediliyor. Alevi köylerine ses düzenekleriyle naklen ezan sesleri yayýnlanýyor.<br />

Hâl böyleyken; 22 Þubat tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn konuklarýndan biri olan Sn.<br />

Selmanpakoðlu (Belediye Baþkanýmýz) ne diyor? Üstelik Alevilik-Ýslâmiyet iliþkisi sorulmuþken.<br />

Þunlarý diyor:<br />

“Almanya-Türkiye Alevi Federasyonlarý ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Aleviliði kendilerinin<br />

temsil ettiklerini söylediler. Alevilik Ýslâm dýþýdýr dediler. Ben görüþmeler yaptým. Þakir<br />

Keçeli ve ADD ile açýklama yaptýk. Türkiye’nin bölünmez bütünlüðüne dikkat çektik. Basýnda<br />

yer aldý. Avrupa’da Heterodoksi dediler. Tüm bunlar ABD, Irak’ý iþgal ederken oldu. Aralýk<br />

2004’te AB, Aleviler azýnlýktýr dedi. Alevilik Ýslâm dýþýdýr diyenler demeliler ki; biz TC’ye<br />

baðlýyýz. Atatürk’le onun resimleriyle sorunumuz yoktur.”<br />

Selmanpakoðlu, kendisine öyle bir soru sorulmamýþken, tartýþmanýn bütünü içerisinde de bu<br />

konu hiç gündeme gelmemiþken; üstelik suçladýðý örgüt temsilcilerinden herhangi biri de stüdyoda<br />

deðilken; neden ýsrarla ýsýtýp ýsýtýp bu konuyu gündeme getirir? Ayrýca bilmez mi ki, adýný andýðý<br />

örgütlerin, Atatürk’le, onun ilkeleri ve devrimleriyle asla bir sorunlarý yoktur. Atatürk onlar için<br />

antiemperyalist Kurtuluþ Savaþýnýn bir numaralý önderidir. Hilafeti tarihin çöplüðüne atan kimsedir.<br />

“Kul” yerine “Yurttaþ” sýfatýný hâkim kýlandýr. Aleviliðin Ýslâm içi mi olduðu, olmadýðý mý ya<br />

da ne denli etkilendiði konusu ise akademik bir konudur. Bu tartýþmaya karþý çýkmak yerine özendirilmelidir.<br />

Durum bu iken; Sayýn Belediye Baþkanýmýz tüm Türkiye’ye seslenme olanaðý bulmuþken;<br />

konu da “Alevilik ve Aleviler” iken, ve de Hacýbektaþ ilçesinin onca sorunu varken, en önemlisi de;<br />

o suçladýðý örgütler; “Hacýbektaþ Dergâhý Hacýbektaþlýlara býrakýlmalýdýr.” diye kampanyalar düzenlerlerken;<br />

neden bunca sorunu (Diyanet Ýþerli Baþkanlýðý’nýn durumu, laiklik, zorunlu din dersleri,<br />

Alevi köylerine cami yapýlmasý, Hacýbektaþ’a yeni yeni camiler yapma giriþimleri, vb) gündeme<br />

getirmek yerine, Aleviler arasýndaki tartýþmalarý, “fýrsat bu fýrsat” deyip gündeme getirir?<br />

Sahi amacý nedir?<br />

Kime hizmet etmektedir?<br />

Kime?<br />

Hemen yanýnda oturan; “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak<br />

lazýmdýr.” diyen Lütfi Doðan’a dönüp: “Hocam, önerinizi saygýyla karþýlýyoruz. Çok teþekkür ederim.<br />

Üstü kalsýn. Ama bilin ki biz Aleviler var olduðumuzdan bu yana hiç camiye gitmedik, hiç Ramazan<br />

orucu tutmadýk, bizim cemevimiz var, cem yaparýz, Muharrem orucu tutarýz.” diyeceðine,<br />

bunun yerine Alevi örgütlerine saldýrýyor. Bunu nasýl açýklayabiliriz? Nasýl yorumlayabiliriz? Nasýl<br />

anlayabilir, kabullenebiliriz? Aslýnda Sn. Baþkaný þu iki yýllýk icraatlarýndan tanýyoruz. Bir üç yýl<br />

daha da tahammül edeceðiz. Tabii bu orada Fetullah Gülen’e, Mehmet Þevket Eygi’ye, Namýk<br />

Kemal Zeybek’e, Mehmet Aðar’a Dostluk ve Barýþ Ödülü vermezse!..<br />

“Sözüm meclisten dýþarý” Hünkâr diyordu ki; “Ev içindeki düþmandan kork.”<br />

Hep korkageldik.<br />

Korkmayý sürdürelim.<br />

Zira korkmayan önlem almaz. Dost kim, dost görünen kim ayýrt edemez.<br />

Bu vesileyle bir kez daha gördük ki; Siyaset Meydaný ayný Siyaset Meydaný, Ali Kýrca ayný Ali<br />

Kýrca...<br />

Tek yanlý, devlet (sistem) yanlýsý, resmi görüþ sahibi kiþilerin propaganda taarruzu, asimilasyon<br />

gayreti devam ediyor Siyaset Meydaný aracýlýðýyla.<br />

Konu buraya gelmiþken; henüz test yayýnlarý aþamasýnda olan Su, Düzgün ve (ve hatta) Cem<br />

TV’nin kýymetini bilelim. Bu kanallarda kimse bizleri birbirimizle kavga ettirmeyecek. Tuzak<br />

sorularla, söz kesmeler, azarlamaya varan tavýrlarla olumsuz resimler vermeye zorlamayacak.<br />

Bu kanallar henüz doðum aþamasýndayken bile holding medyasýnýn “Aleviler ve Alevilik”<br />

konusuna ilgi duymalarý bilelim ki yol kesme, izleyici çekme gayretlerinden baþka bir þey deðildir.<br />

11


Ýran islamiyeti kýlýç zoruyla kabul etmiþti. Ýslamiyet<br />

öncesi çeþitli inançlarýn ve kültürlerin<br />

harmanlandýðý tarihsel bir birikimin zenginliðine<br />

sahipti. Ýsa’dan önce yedinci ile onuncu<br />

yüzyýl arasýndaki bir dönemde doðmuþ olan<br />

Zerdüþtlük Ýran’da yaygýn bir kabul görmüþtü. Zerdüþt<br />

anlayýþýna göre, insanýn kutsal görevi dünya<br />

üzerinde toplumsal adaleti saðlamak yolunda çaba<br />

göstermesidir. Ýnsan iyi ile kötünün ezeli savaþýmý<br />

içerisinde hapsedilmiþtir. Yaþarken gösterdiði düþünce,<br />

söz ve davranýþýna göre, insan, cennetin ya da cehennemin sonsuzluðuna<br />

gidecektir.<br />

Ýran’da doðup geliþen bir baþka dinsel-siyasal hareket de Mazdakçýlýktýr.<br />

Ýsa’dan sonra 5. yüzyýlýn baþlarýnda Sasani soylularýna karþý<br />

Horasan’lý Mazdak’ýn liderliðinde bir isyanla baþlayýp, soylularýn mücevherlerini<br />

meydanlara yýðýp yakan bu hareket, kötülüklerin mal mülk,<br />

zenginlikten kaynaklandýðýný öne sürerek bir tür ilkel komünizmi savunmuþlar<br />

ve bu inançlarýný bir süre de hayata geçirmiþlerdir<br />

Gerek Zerdüþtlük, gerekse de Mazdakçýlýk, daha sonra Ýslam içerisinde<br />

geliþen bâtini tarikatlarýnýn felsefi içeriðine önemli katkýlar saðlamýþlardýr.<br />

Araplar Ýslamiyeti kýlýç zoruyla yayýyorlar ve çok kan döküyorlardý.<br />

Ýran’da çok kan dökülmekle de kalmadý, Ýran kentleri yaðmalandý,<br />

kütüphaneler ateþe verildi, sanat eserleri tahrip edildi. Ancak köklü ve<br />

zengin bir kültürü olan Ýran, Ýslamiyet üzerinde etkisini gösterdi.<br />

Ýranlýlar daha çok Ýslamiyet içindeki hâkim mezheplere karþý olan<br />

mezhep ve anlayýþlara yakýnlýk duyuyorlar ve bu tür mezhep ve anlayýþlarda<br />

kendi kültürel varlýklarýný koruyabiliyorlardý. Hüseyin evladýný<br />

Sasanilerin varisi sayýyorlar, Ehlibeyt’in hakkýný korumak için Araplara<br />

direniyorlardý. Ali’nin oðlu Hüseyin’in son Sasani hükümdarý Yezdi-curd’ün<br />

kýzýndan olan çocuklarýný Ýranlýlar, Abbasilere karþý harekete zorluyorlardý.<br />

Bunu bilen Abbasi halifesi Me’mun, Ali oðullarýndan Ali<br />

Rýza’yý kendinden sonra halife olmak üzere veliaht yapýp kýzýný da ona ,<br />

ama daha sonradan Ali Rýza’ya zehirli üzüm yedirerek öldürdü. 1<br />

Özellikle Ýran, Hint, Yunan, Yahudi ve Hýristiyanlýk fikir ve akýmlarýnýn<br />

karþýlýklý etkileþimleri, sonradan Ýslamiyet’in de gelmesiyle ulaþýlan<br />

yeni sentezler, bu bölgede tasavvuf düþüncelerinin doðmasýna ve<br />

kýsa zamanda yaygýnlaþmasýna neden oluyordu. Iran önce Yunan, daha<br />

sonra Roma ve Bizans’la, çok sýký siyasal, sosyal ve ticari iliþkiler içerisindedir.<br />

Yüz yýllar boyu süren bu iliþkiler karþýlýklý kültür etkileþimlerini<br />

de birlikte getirmiþtir. Köprülü bâtýni kültürünün bu sentezlerden doðduðunu<br />

yazmaktadýr. 2<br />

Bâtýnilik (Ýslam rasyonalizmi), varlýklarý zamanýn müspet bilimlerine<br />

uygun olarak yorumluyordu. Batini görüþüne göre her þeyi yöneten akýldýr.<br />

“Ýnsan-ý kâmil” denilen üstün bir akýl vardýr. Peygamber bir “insan-ý<br />

kâmildir”. Peygamberin mucizesi yoktur. Kuran Tanrý’nýn deðil, Peygamber’in<br />

sözleridir. Peygamber’in aklýnýn dýþa vurumudur. Peygamber,<br />

Cebrail dedikleri akýldan taþan bilgileri anlatým biçimine sokmuþtur.<br />

“Þüphesiz Kuran bir elçinin sözüdür” 3 ayeti de bunun kanýtýdýr. Peygamber<br />

halký yönetmek için akýldan taþan bu bilgileri zâhiri bir biçime<br />

sokmuþtur. Bâtinilikte dýþ görünüþ çirkindir. Ýslamýn dýþ görünüþü de<br />

çirkindir. Aslolan bâtýndýr, zâhir deðil.<br />

Bâtýnilik Arap istilasýna bir tepkidir ve o yüzden de Ýranlýlar ve Türkler<br />

arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Son derece gizli olarak çalýþtýklarý için,<br />

Batýniler kendi aralarýnda çok sýký kurallar ve denetim kurmuþlardýr. Ehli<br />

sünnete karþý olduklarý için hep yasaklanmýþ, kötülenmiþlerdir. Kimi<br />

koþullarda da bu baskýlardan kurtulmak için Ýslam akidelerine baðlý yeni<br />

sentezler oluþturmuþlardýr. 4<br />

Çoðunluðu Sünni olan Ýran’da, Þiiliði resmi din olarak kabul ettiren<br />

Þah Ýsmail, daha çok Türkmenler arasýnda etkiliydi. Kendisi de bir Türkmen<br />

olan Þah Ýsmail, Türkçe nefesleriyle Horasan’dan Anadolu’ya, oradan<br />

Balkanlara kadar, Türkmen boylarýný etkilemiþti. Bu gün de Alevi<br />

geleneðinin içinde Hatayi olarak bilinen Þah Ýsmail’in önemli bir yeri<br />

vardýr. Mistik kiþiliðiyle 12. Ýmam’ýn habercisi olarak kabul görüyordu.<br />

Ortodoks Þiiler onu Þii saymazlar. Çünkü onun bâtýnilik kültüründen<br />

kaynaklanan sufi yaklaþýmlarýnýn Arap kökenli ortodoks Þiilikle baðdaþýr<br />

yaný yoktu. Dönemin pek çok siyasal-toplumsal hareketle önderi<br />

gibi, Þah Ýsmail’in de Ehlibeyt kanýndan geldiði söylenir.<br />

Bugünkü Ýran Þiiliði Þah Ýsmail’in yeðeni Abbas (1588–1629) döneminde<br />

biçimlenmiþtir. Abbas, Safavilerin baþkentini Tebriz’den<br />

SERÇESME<br />

¸<br />

Humeyni Radikalizmi<br />

Bölüm – I<br />

Vahap Erdoðdu<br />

Lanet olsun bu dünyaya<br />

Lanet olsun þu zamana<br />

Lanet olsun bu yazgýya<br />

Þu yabanýl Araplar beni zorla<br />

Ýslam yapmak için geldiler.<br />

Firdevsi, Þahname<br />

Isfahan’a taþýdýktan sonra, Türkmen etkisi azalýrken,<br />

Arap kökenli Þii mollalarýn yönetimde etkisi artmaya<br />

baþladý. Mollalar kadýlýk yapýyor, evlilik-boþanma<br />

iþlerine bakýyorlar, halka dini inançlarýnda önderlik<br />

ediyorlardý. Mollalar yönetimde etkileri olan, mülk<br />

sahibi, bir tür ruhban sýnýfýný oluþturuyorlardý.<br />

Abbas güçlü bir merkezi hükümet kurdu. Tahtýnýn<br />

geleceðini güvenceye almak için, büyük oðlunu öldürdü,<br />

ikinci oðlunun gözlerini oydu.<br />

Abbas’ýn torununun torunu, Þah Sultan Hüseyin,<br />

mollalarýn desteði ile tahta oturdu. Ama gene mollalarýn desteðindeki<br />

isyanla devrildi. Bu kargaþadan yararlanan Sünni Afganlar Ýsfahan’ý ele<br />

geçirip kenti yaðmaladýlar, Þah Sultan Hüseyin’i yakalayarak öldürdüler.<br />

Safavi hanedanlýðý böylece son bulmuþtu (1722). Anarþi ve kargaþa içindeki<br />

Ýran’da mollalar da etkisizleþmiþti. Ancak yüzyýlýn sonuna doðru<br />

yeniden güç kazanmaya baþladýlar. On dokuzuncu yüzyýlda güçleri yeniden<br />

þahlarý devirecek düzeye ulaþmýþtý.<br />

Kýrk sekiz yýllýk yöntemi sýrasýnda Ýngiliz þirketlerine, Yahudi bankerlere<br />

ülke kaynaklarýný rehin veren Nasýr Aldin, tütün tekelini Ýngilizlere<br />

verince, Molla Hasan Þirazi’nin boykot çaðrýsýna, Hýristiyan ve<br />

Yahudiler de dâhil, bütün Ýran halkýnýn yanýnda, Þah’ýn eþleri de uymuþ,<br />

tekel sözleþmesi iptal edilmiþtir (1891). 1906’da kabul edilen Anayasa<br />

ve ilk parlamento yine bu mollalarýn desteði alýnarak gerçekleþtirilmiþtir.<br />

1798’de Napolyon Mýsýr’ý iþgal ederken Ýngiltere’nin Hindistan sömürgesine<br />

göz koymuþtu. Bu nedenle de Ýran onun için önemli idi. Rus<br />

Çarý ile de anlaþarak, Çardan destek sözü almýþtý. Ancak, Ýngiltere, özellikle<br />

Ýran Körfezini çök önceden güvence altýna almýþtý. Ama Napolyon’un<br />

bu manevralarýna karþý Ýran ile yeni bir anlaþma imzalamayý da<br />

ihmal etmedi (1801). Ýran’ýn Ýngiltere’den yana tavýr almasý karþýlýðý,<br />

Ýngiltere Ýran’a askeri ve teknik yardým yapacaktý.<br />

Bu arada misyonerler de Ýran’da boþ durmuyorlardý. 1811’de Doðu<br />

Hindistan Þirketi’ne baðlý kilise temsilcisi Henry Martyn önderliðinde<br />

bir grup Þiraz’da ilk misyonerlik üssünü kurmuþ ve Ýncil’in Acemce’ye<br />

çevrilmesine baþlamýþlardý. ABD misyonerlerinin de bu bölgeye ilgisi<br />

ayný döneme rastlar. Ýlk ABD misyonerlerinin Ýran’a geliþ tarihi 1834’tür.<br />

Amerikalý misyonerler 1871’de okul ve hastane açmaya baþladýlar. Anadolu,<br />

Ýran, Suriye ve Filistin’de faaliyete geçen misyoner okullarý, önce<br />

Müslüman olmayanlarý (Ermeni, Rum, Yahudi, vb) eðitiyorlardý, daha<br />

sonra Müslüman çocuklara da bu okullarýn kapýsý aralandý.<br />

On dokuzuncu yüzyýlýn baþýndan beri Ýran Rusya ve Ýngiltere arasýnda<br />

çýkar alaný olarak paylaþýlmýþ, kapitülasyon haklarý saðlamýþlardý. Bu<br />

ayrýcalýklar sonucu, Avrupa mallarý Ýran pazarýný istila etmiþti. Ýran yerli<br />

sanayi yok edildi. Ýran’dan Avrupa’ya afyon, pamuk ve halý ihraç edilebiliyordu.<br />

l850’lerin sonlarýna doðru, Hindistan ile Ýngiltere arasýndaki<br />

iletiþimi kolaylaþtýrmak için Ýngilizler Ýran telgraf tekelini ele geçirdiler.<br />

1847’de Ýngiliz Baron Julius de Reuter, demiryolu, tramvay, maden iþletmesi,<br />

bütün sulama iþleri, ulusal bir banka ve öteki sanayi iþletme haklarýný<br />

almýþtý. Þah’ýn eþinin baþýný çektiði ulema buna karþý direndi, bu<br />

ayrýcalýklarý veren Baþbakan Mirza Han istifa etmek zorunda kaldý. Ama<br />

bu tür direniþler kalýcý sonuçlar veremiyordu. Yüzyýlýn sonuna doðru<br />

Ýran ekonomisini tümüyle denetim altýna alan Ýngiltere ve Rusya, politik<br />

geliþmeleri de tümüyle belirler hale gelmiþti.<br />

1908’de Ýran’da petrol bulundu. 1909 yýlýnda Anglo-Iranian Petroleum<br />

Company (Ýngiliz-Ýran Petrol Þirketi) kuruldu. Petrol Ýngilizlerin<br />

eline geçmiþti. Ýngiltere’ye karþýtý gösteriler<br />

düzenledi. Ýngiltere’ye karþý<br />

Amerika’dan ve Rusya’dan yardým istendi.<br />

Rusya devrim öncesi kargaþasýný<br />

yaþýyordu, Amerika ise, bölge politikasýný<br />

Ýngiltere politikalarýnýn yedeðinde<br />

geliþtiriyordu.<br />

Ýran toplumunda mollalarla esnaf ve<br />

sanatkârlar iç içe yaþýyordu. Akrabalýk<br />

iliþkilerinin yanýnda, ekonomik ve<br />

toplumsal iliþkiler de bu kesimleri birbirlerine<br />

yaklaþtýran nedenlerdi. Çarþýcýlar<br />

(bazarî) adý verilen bu kesimler,<br />

Ýran’ýn politik yapýsýnda da önemli rol<br />

oynamýþlardýr. Ýran’ýn Anayasasý ve<br />

parlamenter sisteme geçiþi bu grubun<br />

12 Sayý 18<br />

Musaddik, hapiste torunuyla


SERÇESME ¸<br />

liberallerle birlikte harekete geçmesiyle gerçekleþmiþti. Musaddýk’ýn<br />

Ulusal Cephesi de laikler, liberaller, komünistler ve çarþýcýlarýn birlikte<br />

oluþturduklarý bir hareket olacaktý.<br />

1921’e doðru Ýran tam bir kargaþa içerisindeydi. Ýngilizler Bolþevik<br />

devriminin Ýran’a uzanacaðý korkusuyla, Kazak askerleri komutaný A-<br />

lbay Rýza’yý Tahran’a yönelttiler. Tahran’da hükümeti düþüren Rýza, yeni<br />

oluþturulan ordunun komutaný oldu. Baþkaldýran Kürt ve Arap aþiretlerini<br />

ezdi. Kýsa sürede baþbakanlýða yükselen Rýza, 1925’in sonunda parlamento<br />

Türk kökenli Kaçar Hanedanlýðý’na son verince, Þah unvanýný<br />

aldý. Rýza’nýn Þahlýðýna kadar uzanan yolun açýlmasýnda da mollalarýn<br />

etkili olduklarýný belirtelim. Ülkenin iki büyük dini lideri Rýza’ya itaat<br />

etmenin “dinsel görev” olduðu fetvasýný vermiþlerdi.<br />

Oysa Rýza Þah’ýn kafasýnda çok baþka þeyler vardý. Kapý komþusu<br />

Türkiye’nin yeni atýlýmlarýný hayranlýkla izliyordu. Ýki ülkenin karþýlaþtýklarý<br />

sorunlarda da benzerlikler vardý. Rýza Þah da ülkeyi kargaþadan<br />

kurtarmýþtý. O da monarþiyi yýkarak parlamenter demokrasi sistemini<br />

gerçekleþtirmek istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, yabancýlarýn etkisinden<br />

kurtulmuþ, baðýmsýz bir ülke, Arap kültüründen arýnmýþ kendi kültürünü<br />

yaþayan, geliþtiren bir ülke olmak istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, Batýlý<br />

bir topluma dönüþünce, yaþamakta olduðu bütün sorunlardan kurtulabileceðine<br />

inanýyordu.<br />

Rýza Þah önce güçlü bir ordu kurdu. Ardýndan hukuk sistemini deðiþtirerek<br />

mollalarýn kadýlýk olanaðýný ortadan kaldýrdý. Avrupa hukuk sisteminin<br />

kabulü ile mollalar yalnýzca evlenme ve boþanma iþleri, vb gibi iþlerle<br />

yetkili olacaklardý. Böylece mollalarýn çok önemli bir ekmek kapýsý<br />

kapatýlmýþ oluyordu. Kadýnlarý erkeklerle eþit kýlan yasalar, Müslüman<br />

olmayanlarý Müslümanlarla eþit sayan yasalar, zorunlu soyadý yasasý<br />

(kendisi Pehlevi soyadýný aldý), dini vakýflarýn denetimi, gelirlerinin devlete<br />

bildirilmesi zorunluluðu, ruhban sýnýfýnýn önemli gelir kapýlarýný<br />

kapamýþ oluyordu. Bu durum, yoksulluðun aðýr bastýðý mollalardan oluþan<br />

bir iþsizler ordusu yaratmýþtý.<br />

1935 yýlýnda Avrupalýlar gibi giyinme zorunluluðu, mollalarýn sarýklý<br />

cübbeli dýþarýda dolaþmalarýnýn yasaklanmasý, Kâbe’ye hac ziyaretinin<br />

yasaklanmasý, ardýndan da kadýnlarýn çarþafla sokaða çýkma yasaðý, mollalarý<br />

sokaða dökmek için yeterli neden olmuþtu. Rýza Þah, bu direniþleri<br />

zor kullanarak bastýrýyordu.<br />

Rýza Þah daðýlýp parçalanmakta olan Ýran’ý bir ulus devlet haline<br />

getirmek için büyük çabalar gösteriyordu. Çay ve þekere tekel koydu.<br />

Sanayileþme çalýþmalarý baþlattý, demiryolu aðýný geliþtirdi, saðlýk ve<br />

eðitimde önemli reformlar gerçekleþtirdi. O zamana dek ilköðretim din<br />

adamlarýnýn elinde idi ve ilköðretime Kuran öðretimi ile baþlanýyordu.<br />

Ülkedeki tüm yabacý okullarý devletleþtirdi. Kadýn ve erkeklerin eþit koþullarda<br />

ve birlikte eðitim gördüðü ilk üniversiteyi açmýþ, eðitim için<br />

yurtdýþýna öðrenciler göndermiþti. Ýlköðretimin zorunlu hale getirilmesi,<br />

kýz ve erkek çocuklarýn ayný sýnýfta birlikte eðitim görmeleri, yine Rýza<br />

Þah tarafýndan gerçekleþtirilmiþti. 1930’larýn sonuna doðru kentlerin<br />

çoðu elektriðe kavuþmuþtu.<br />

Ancak okuma ve yazmayý bir Kazak subayý iken, kendi kendine<br />

öðrenmiþ olan Rýza Þah’ýn uygulamaya koyduðu ulusalcý politikalar,<br />

Ýngiltere gibi, Ýran’da büyük çýkar aðlarýný kurmuþ olan ülkeleri rahatsýz<br />

ediyordu. Ýngiltere’nin baskýsýna karþý ABD’nin desteðini saðlamak için,<br />

ABD petrol þirketi Standard Oil’e imtiyazlar vermesi de Rýza Þah’ý kurtarmaya<br />

yetmedi. Almanya’dan destek saðlama arayýþýna girdi, baþarýlý<br />

olamadý. Sonunda, Alman yandaþlýðý gerekçe gösterilerek, Ýngiltere tarafýndan<br />

tahttan indirildi ve Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi. Yerine<br />

oðlu Rýza oturtuldu.<br />

Yeni Þah Ýngilizlerin her dediðini yapan bir kukla olmaktan öte gidemiyordu.<br />

Ýran halký açlýk ve yoksulluk içinde yaþarken, dünyanýn en<br />

kârlý þirketi olarak Ýran’ýn petrolünü dünya pazarýna süren Anglo-Iranian<br />

Petrol Þirketi imtiyaz alanlarýný daha da geniþletmek için hükümetleri<br />

deðiþtiriyor, parlamentoyu isteði doðrultusunda yapýlandýrabiliyordu.<br />

Ýranlý yetkililer petrol rafinelerine giremiyor, hesaplarýný, defterlerini<br />

denetleyemiyor, petrol alanlarýnýn yakýnýna bile yaklaþtýrýlmýyorlardý.<br />

1945’de Azerilerin bir bölümü baþkaldýrarak Sovyet sistemine geçmeleri,<br />

1946’da Kürtlerin devlet kurma giriþimleri, Ýran’da ulusalcý<br />

duygularý kabartmýþ, Ýngiliz-Amerikan kuklasý konumundaki Þah’a karþý<br />

tepkileri artýrmýþtý. Musaddýk’ýn önderliðinde ulusalcý güçlerin artan etkinlikleri<br />

karþýsýnda Ýngilizler, fazla direnememiþlerdi.<br />

Ýran ulusalcýlarý Ulusal Cephe adý altýnda Musaddýk önderliðinde<br />

iktidara geçince petrolü millileþtirmiþti. Bu olay, yalnýzca Orta Doðuda<br />

deðil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin de ilk adýmý oluyordu.<br />

Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve suikastlar<br />

zincirinin ilk halkasý, Musaddýk’ýn traji-komik bir darbeyle iktidardan<br />

uzaklaþtýrýlmasý ile baþlayacaktý. Olayýn bir baþka yaný da, Humeyni<br />

iktidarýnýn ilk tohumlarýnýn bu dönemde atýlmýþ olmasýydý.<br />

Bundan sonrasýný CIA belgelerine dayanarak hazýrlanmýþ ABD kaynaklý<br />

kitaplardan özetleyerek verelim:<br />

Ocak 2006<br />

15 Aðustos 1953 gece yarýsý. Saray<br />

Muhafýz Alayý Komutaný Nimetullah<br />

Nasiri cebine koyduðu Þah’ýn Musaddýk’ý<br />

azleden mektupla birlikte birkaç<br />

askeri kamyon dolusu askerle Genelkurmay<br />

Baþkaný Taki Riyahi’nin oturduðu<br />

evin kapsýný çaldý. Evde hiç kimse<br />

yoktu. Albay cipine bindi, Musaddýk’ýn<br />

evine yöneldi. Demokratik yoldan<br />

iktidara gelmiþ olan Baþbakana<br />

Þah’ýn azil emrini teblið edecek, eðer<br />

uymaz ise, onu tutuklayacaktý.<br />

Albay Nimetullah bunlarý kendi baþýna<br />

kotaracak yetenekte birisi deðildi.<br />

Bu plan CIA ve Ýngiliz Gizli Servisinin<br />

aylarca önceden baþlayan çalýþmalarýnýn<br />

uygulamaya konulmasýydý. Darbe ABD Baþkaný Eisenhower ve<br />

Ýngiltere Baþbakaný Churchill’in ortak emirleriyle planlanmýþtý.<br />

Geçtiðimiz yüzyýlýn baþýndan beri Ýngiliz Ýran Petrol Þirketi (AIOC)<br />

Ýran petrolünün üretimi ve pazarlamasý konusunda tekel kurmuþ bulunuyordu.<br />

Ýngiltere’nin dünyadaki bu en karlý þirketi Musaddýk tarafýndan<br />

ulusallaþtýrýldý. Hemen ardýndan Ýran Körfezinde Ramadan’daki ayný þirketin<br />

dev petrol rafinerisini de kontrol altýna aldý. Ýngilizler çýlgýna döndüler.<br />

Önce Uluslararasý Mahkeme’den ve Birleþmiþ Milletler’den Musaddýk’ýn<br />

cezalandýrýlmasýný istediler. Ardýndan donanmayý Ýran Körfezi’ne<br />

gönderdiler, daha sonra da Ýran ekonomisini felce uðratacak ambargo<br />

uyguladýlar.<br />

Halkýnýn gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddýk inatla direndi.<br />

Ýngiltere Ýran’ý iþgal etmek istedi, ABD Baþkaný Truman’dan destek alamayýnca<br />

bu planýndan vazgeçmek zorunda kaldýlar. Ýki seçenek kalmýþtý,<br />

ya Musaddýk’ý kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýracaklardý.<br />

Ýngiliz ajanlarý darbe için harekete geçti. Bunu öðrenen Musaddýk<br />

Ýran’daki Ýngiliz Büyük Elçiliði’ni kapattý. Bütün Ýngilizler Ekim<br />

1952’de sýnýr dýþý edildi. Yeniden Truman’a baþvuran Ýngilizler darbeyi<br />

CIA ile birlikte gerçekleþtirmek istediler, ancak Baþkandan yine destek<br />

görmediler.<br />

Kasým 1952’de Eisenhower baþkan seçilince iþler deðiþti. Seçim<br />

kampanyasý sýrasýnda Ýngiliz Gizli Servisi’nin yöneticilerinden Christopher<br />

Montague Woodhouse, CIA ve Dýþiþleri ile görüþmek üzere ABD’ye<br />

gitti. Oradaki görüþmelerinde gerçek gerekçelerini gizleyerek, Ýran’ýn<br />

komünist rejime kaydýðýna muhataplarýný inandýrmaya çalýþtý. Woodhouse<br />

beklediðinden de yüksek bir baþarý saðlamýþtý. Yeni yönetimin<br />

Dýþiþleri ve CIA’nin baþýna geçecek olan Dulles kardeþler bu söylenenlere<br />

inanmaya hazýrdýlar. Onlara göre ABD saflarýnda kararlýlýkla saf tutmayanlar<br />

düþman saflarýnda yer almýþ sayýlýrdý. Geniþ petrol rezervleri,<br />

Sovyetlerle olan uzun sýnýrlarý, güçlü bir komünist partisi ve ulusalcý bir<br />

baþbakanýyla Ýran, kýsa sürede komünizmin kucaðýna düþebilirdi.<br />

Ocak 1953’te Eisenhower Beyaz Saray’da göreve baþlayýnca, Dulles<br />

kardeþler ilk iþ olarak Musaddýk’ýn devrilmesini gündemlerine aldýlar.<br />

Bu hükümet darbesi konusunda CIA için de bir ilk olacaktý. Operasyonu<br />

gerçekleþtirmek üzere, Orta Doðu konusunda oldukça deneyimli CIA’nýn<br />

Asya ve Orta Doðu bölümü Þefi, Baþkan Theodore Roosevelt’in torunu<br />

36 yaþýndaki Kermit Roosevelt görevlendirildi.<br />

Temmuzda Beyrut’a uçan Roosevelt, oradan araba ile Suriye ve Irak<br />

çöllerini aþarak Ýran sýnýrýnda içeri girdi. Ajanlarý tarafýndan kiralana<br />

Tahran’daki bir villada iki hafta sýký bir çalýþma yaptý. Ýngilizlerin daha<br />

önceki çalýþmalarý sonucu basýndan, subaylardan, politikacýlardan, yeraltý<br />

dünyasýndan ve mollalardan oluþan bir þebekeyi hazýr bulmuþtu. CIA<br />

bunlara aylýk maaþ ödüyor, karþýlýk olarak da hemen her gün Musaddýk’ý<br />

suçlayan yalan haber üretiyorlardý. Þah’ýn Musaddýk’ý azlettiði, yerine<br />

Emekli General Fazullah Zahýdi’yi atadýðý haberlerini yaydýlar. CIA<br />

Zahidi’ye 100 bin dolardan fazla para vermiþti. Sokak serserilerine ellerine<br />

tutuþturulan Þah fotoðraflarýyla Musaddýk’a karþý, Þah lehine sokak<br />

gösterileri düzenletildi. Basýndaki Musaddýk karþýtý yazýlar artmaya<br />

baþladý. Yazýlarda Musaddýk’ýn yalýzca komünist eðilimde olmadýðýný,<br />

tahta göz diktiði, Ýsrail’in desteðinde ve hatta Ýngilizlerin adamý olduðu<br />

yolunda doðrudan CIA tarafýndan hazýrlanan haberler iþleniyordu. Bu<br />

haberlerin imalatçýsý Richard Cottam o günleri anlatýrken Tahran’daki<br />

gazetelerin beþte dördünün kontrolleri altýnda olduðu ve yazdýðý her<br />

yazýnýn hemen ertesi günü Ýran gazetelerinde yayýmlandýðýný belirterek,<br />

hedeflerinin Musaddýk’ý “komünist iþbirlikçisi bir fanatik” olarak tanýtmak<br />

olduðunu söylemektedir. 5<br />

Bütün bu kirli iþleri yürütürken Roosevelt’in önünde temizlemesi gereken<br />

bir pürüz daha vardý. Kiþiliksiz, pýsýrýk Þah’ýn elinden Musaddýk’ý<br />

(Devamý 14. Sayfada)<br />

13<br />

Nasýri, Þah’ýn Musaddiki azleden fermanýyla


SERÇESME<br />

¸<br />

(Baþtarafý 13. Sayfada)<br />

azlettiði ve yerine General Zahidi’yi atadýðýna iliþkin bir kaðýdýn altýna<br />

imza atmak. Ama Þah, halkýn bir kahraman olarak kabul ettiði Musaddýk’tan<br />

çekindiði için imzalayamýyordu. Þah’ý etkileyecek kiþileri devreye<br />

sokmak gerekiyordu. Bu kiþilerin baþýnda Þah’ýn ikizi Prenses Eþref<br />

geliyordu.<br />

Musaddik (saðda) Amerikan ve Ýngiliz Büyükelçileriyle<br />

Uyuþturucu dâhil her türlü kirli iliþkileri nedeni ile Ýran’da barýnamayýp<br />

yurtdýþýnda yaþayan Prenses’e ulaþmak zor olmadý. Paris kumarhanelerinin<br />

ve gece kulüplerinin bu seçkin müþterisi, CIA’nin Ýran’daki<br />

seçkin adamlarýndan Esadullah Raþidiyan tarafýndan telefonla arandýðýnýn<br />

ertesi günü Amerikan ve Ýngiliz ajanlarýndan oluþan bir heyet tarafýndan<br />

ziyaret edildi. Heyetin baþýndaki Ýngiliz ajan Norman Darbyshire bir<br />

mink kürk manto ile hatýrý sayýlýr miktardaki para paketini yanýna almayý<br />

ihmal etmedi. Hediyeleri görünce, Darbyshire’ýn deyimiyle “gözleri parlayan”<br />

Prenses Tahran’a uçmayý kabul etti. Prenses evlilik adý Madam<br />

Þefik olarak bir pürüz çýkmadan Tahran’a indi. Baþýnda Þah onu kabul<br />

etmedi, ama saraydaki ajanlarýnýn çabalarý ile görüþme 29 Temmuz gecesi<br />

yapýldý. Ama Þah’ý ikna edemedi. Bu haber duyulunca þiddetli protestolar<br />

oldu ve Prenses arkasýna bakmadan, aceleyle Avrupa’ya döndü.<br />

Roosevelt General H. Norman Schwarzkopf’a yöneldi (Birinci Körfez<br />

Savaþýnda, Çöl Fýrtýnasý Harekâtýnda da bu adý sýk sýk duyacaktýk).<br />

General 40’lý yýllarda Ýran’da seçkin bir alayýn komutanlýðýný yapmýþ,<br />

Þah’a yakýn bir gizli servis kurarak elemanlarýný yetiþtirmiþ ve Þah’ýn<br />

saygý duyduðu biriydi. CIA generale “örtülü bir görev” verdi. General<br />

Lübnan, Pakistan ve Mýsýr’a görüþmeler yapmak için ziyaretler yapacaktý.<br />

Geçerken de Ýran’a uðramýþ olacaktý. Ýran’a bir kaç çanta dolusu milyonlarca<br />

dolarla gelmiþti. Roosevelt’le görüþtükten sonra, operasyonun<br />

elebaþlarýyla bir araya geldi, dolarlarý bunlara daðýttý. Þah’ý aradý ve<br />

1 Aðustos günü sarayýn büyük bir salonunda baþ baþa görüþtüler. Þah<br />

hâlâ korkuyordu. Ama yumuþama yoluna girmiþti. Roosevelt’in kendisinin<br />

görüþmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeliydi. Ýran’da olduðu, hele de<br />

Þah’la iliþkide olduðu duyulacak olursa, her þey altüst olurdu. Ama<br />

baþka seçenek de yoktu.<br />

2 Aðustos günü en yakýn adamý Esadullah Raþidiyan’ý saraya gönderdi.<br />

Raþidiyan kardeþler Ýngiliz Ýstihbarat örgütünün Ýran’daki kilit adamlarýydý<br />

ve bu üç kardeþe her ay 10 bin Sterlin para ödüyorlardý. 6 Mesaj<br />

kýsaydý. ABD ve Ýngiltere darbe hazýrlýyorlardý, engel olunmamalýydý.<br />

Þah’a baþýný endiþeyle sallamak düþtü.<br />

Roosevelt, Rosenkrantz kod adýndaki adamý ile “bir Amerikan yetkilisinin<br />

Eisenhower ve Churchill adýna gizli bir görüþme” yapma isteðini<br />

Þah’a iletti. O gece yarýsý bir araba Roosevelt’in kaldýðý villaya gönderildi.<br />

Tebdili kýyafet içindeki Roosevelt arabaya bindi battaniyeyi üzerine<br />

çekerek yere uzandý. Sarayýn giriþ merdivenlerinde Þah konuðunu bekliyordu.<br />

Arabanýn kapýsýný açan Þah karþýsýnda daha önceleri baþka kimlikle<br />

tanýdýðý Roosevelt’i buldu. Roosevelt, Ýran’da Amerikan ve Ýngiliz<br />

gizli servisleri adýna bulunduðunu, bunun kanýtýný da Þah isterse,<br />

BBC’in ertesi geceki yayýnýndan öðrenebilirdi. Churchill BBC’nýn “þimdi<br />

gece yarýsý” biçimindeki kapanýþ anonsunun, “þimdi tam gece yarýsý”<br />

anonsu ile deðiþmesini saðlamýþtý.<br />

Þah ikircikli tavrýný sürdürünce, Roosevelt kaþlarýný çatarak Musaddýk’ýn<br />

iktidarda kalmasýnýn “Ýran’ýn komünistleþmesine ya da ikinci bir<br />

Kore olmasýna yol açacaðý” Batý’nýn bunu kabul edemeyeceðini söyledi.<br />

Þah’ýn, gücünü pekiþtirecek bu darbeye yardýmcý olmasý gerektiði, yoksa<br />

Ýran’dan ayrýlacaðýný, baþka planlar hazýrlanacaðýný da sözlerine ekledi.<br />

Þah bunlarý sessizce dinlemekle yetindi. Ertesi gece buluþmaya karar vererek<br />

ayrýldýlar.<br />

Roosevelt Þah’la görüþmelerinde, “elinin altýnda 1 milyon dolar, iþinin<br />

ehli, son derecede profesyonel örgütçü bir kadro bulunduðunu”, bunlarýn<br />

“broþür daðýtmak, sokak gösterileri düzenlemek, muhalefeti örgütlemek,<br />

vb” konularýnda usta olduklarýný eklemeyi de unutmadý. Ajax<br />

Operasyonu dört koldan yürütülecekti. Camilerde, sokaklarda, Musaddýk’ýn<br />

popülaritesini yýpratacak bir kampanya yürütülecek, Þah yanlýsý<br />

subaylar bir bildiri ile Musaddýk’ý azledecekler, sokak çeteleri sokaðý ele<br />

geçirecekler ve son olarak da General Zahidi ortaya çýkacak ve Þah’ýn<br />

baþbakanlýk teklifini kabul ettiðini ilan edecektir.<br />

Sonunda Þah fermaný imzalamayý kabul etti, ancak imzaladýktan sonra<br />

hemen gizlenecek bir yer bulmalýydý. Hazar kýyýsýnda sarayýn av evi<br />

olarak kullanýlan yer seçildi. Ýþler kötüye gittiðinde Kraliçe ile birlikte<br />

Baðdat’a kaçmak üzere bir uçak hazýr olacaktý. Ertesi sabah bir CIA<br />

kuryesiyle saraya gönderilecek olan fermanlarý imzaladýktan sonra Þah<br />

sarayý terk edecek ve gizleneceði yere gidecekti.<br />

9 Aðustos sabaha karþý yapýlmýþ olan bu görüþme, son görüþme idi.<br />

Roosevelt Baþkan Eisenhower’ýn özel mesajýný majestelerine sunmuþtu:<br />

“Tanrýdan Majestelerine yardýmcý olmasýný dilerim. Pehlevilerle Roosevelt’in<br />

ortak çabalarý bu küçük sorunu çözemiyorsa, hiçbir yerde umut<br />

kalmadý demektir. Bu iþin üstesinden geleceðinizden hiç kuþkum yoktur.”<br />

Roosevelt villasýna döndüðünde saat sabahýn beþi olmuþtu. Keyifle<br />

yataðýna girdi. Bir süre sonra uyandýrýldýðýnda bir terslik olduðunu öðrendi.<br />

Ýmza almaya giden kurye eli boþ dönmüþtü. Þah sarayý terk<br />

etmiþti. Bunun üzerine Albay Nasýri’nin Hazar kýyýsýna uçmasý kararlaþtýrýldý.<br />

Gece geç saatlere kadar Nasýri’den bir ses çýkmamýþtý. Gece yarýsýna<br />

doðru imzalar Roosevelt’e ulaþtýrýldý. Hava koþullarý nedeniyle<br />

Nasýri’nin uçaðý kalkamamýþ, fermanlar kara yolu ile gönderilmiþti.<br />

Roosevelt hemen harekete geçmek istiyordu, ama arada perþembe ve<br />

cuma vardý. Bunlar tatil günleriydi. Adamlarý tatil günleri harekete geçmelerinin<br />

doðru olmayacaðýný söylediler. 15 Aðustos cumartesine ertelediler.<br />

Bu arada sokak gösterileri yoðunlaþtýrýldý, basýnda Musaddýk’a<br />

saldýrýlar þiddetlendirildi. Tudeh (Ýran Kitle Partisi) adý kullanýlarak yayýnlanan<br />

sahte bildiri ve broþürlerle Musaddýk’a karþý çýkan ya da çýkacak<br />

olan mollalar tehdit ediliyor ve mollalarýn önde gelenlerine, kiþilere<br />

Tudeh adýna yapýlan telefonlarla ölüm tehdidi yaðdýrýlýyordu. Bu mollalarýn<br />

birkaçýnýn evleri önünde patlangaç patlatýldý. Bütün kampanya<br />

Musaddýk’ýn komünistlerle iþbirliði yaparak, ülkeyi komünizme teslim<br />

edeceði stratejisine oturtulmuþtu.<br />

Her þey yolunda görünüyordu. 14 Aðustosta, CIA Merkezinden Ajax<br />

Operasyonu’nun tamamlanmasýnýn ardýndan Hükümeti kuracak olan<br />

General Zahidi’nin kullanýmýna verilmek üzer 5 milyon dolarýn hazýr<br />

bulundurulmasýný isteyen telgrafý çektikten sonra, Amerikan Elçilik<br />

binasýndaki üssüne çekilen Roosevelt, 15 Aðustos gece yarýsýnda Albay<br />

Nasýri’den telefon bekliyordu. Albay Nasýri Genel Kurmay Baþkanýný<br />

evinde bulamayýnca, yanýndaki birlikle Baþbakan Musaddýk’ýn oturduðu<br />

eve yöneldi. Kapýnýn önüne geldiðinde orada pusu kuran askerler tarafýndan<br />

sarýlarak tutuklandý. Roosevelt gibi, Þah da radyodan baþarý haberini<br />

boþuna beklediler. Sabahýn ilk saatlerinde radyolarda, Musaddýk’ýn<br />

kendi sesinden Þah ve “yabancý unsurlar” tarafýndan tertiplenen komplonun<br />

baþarýlamadýðý ilan ediliyordu. Halk sokaða dökülmüþ Þah aleyhine,<br />

Musaddýk lehine coþkulu gösteriler yapýyordu. Komplo baþarýya ulaþamamýþtý.<br />

Þah uçaða atlayarak eþiyle birlikte Ýran’dan kaçtý.<br />

Churchill, “bir damla petrol, bir damla kanla eþdeðerlidir” demiþti.<br />

Þeytan’ýn kanla dansý daha yeni baþlýyordu. Gerçekten de cumartesi<br />

yaþanýlan baþarýsýz darbe giriþiminden hemen sonra, acele Ýran’ý terk<br />

etmesi istenen Roosevelt pes etmemiþ, ikinci bir giriþim için harekete<br />

geçmiþti. Iran halkýnýn çok büyük bir bölümünü arkasýna almýþ olan<br />

Musaddýk liderliðindeki Ulusal Cephe’nin içersinde bulunan mollalarýn<br />

cepheden koparýlmasý çalýþmalarýný hýzlandýrmak gerekiyordu. Genç<br />

Ruhullah Humeyni ve birkaç yandaþý dýþýnda, hepsi cepheye katýlmýþlardý.<br />

Bunlarýn en etkili olaný Ayetullah Kaþani idi. Kaþani’nin babasý<br />

I. Dünya Savaþýnda Ýngilizlere karþý savaþýrken ölmüþtü. Kendisi de<br />

II. Dünya Savaþýnda, Müttefiklerin Ýran’ý iþgali sýrasýnda Ýngilizlere<br />

karþý savaþmýþ, Ýngilizler tarafýndan esir kampýnda tutulmuþtu. Þah onu<br />

susturmak için sürgüne gönderilmiþ, Beyrut’ta iken büyük bir halk desteðiyle<br />

Ýran Meclisi’ne seçilince, Þah dönüþüne izin vermek zorunda kalmýþtý.<br />

Tahran’da karþýlamaya gelen büyük kalabalýða seslenirken Musaddýk<br />

ve Ulusal Cepheyi gerçek yurtseverler olarak selamlamýþtý. Kaþani<br />

Iran sömürgenlerden kurtulduktan sonra islami bir nizam kurulabileceðini<br />

savunuyordu. Kaþani Meclis baþkaný seçilince, Ýngilizler ve Amerikalýlar<br />

General Zahidi ve Ýngilizlerin gözde ajanlarý Raþidian kardeþler<br />

kanalýyla iliþkiye geçmiþlerdi. ABD, seçkin diplomatý Harriman’ý Ýran’a<br />

göndermiþ; Harriman, Kaþani ile evinde görüþmüþtü. Ýngilizlere ateþ<br />

püsküren Kaþani oklarýný Musaddýk’a çevirdi. Karþýtlarýný sindirmek için<br />

silahlý çeteler oluþturdu. Baþbakan Razmara’yý öldüren islamcý fanatik<br />

Halil Tahmasibi için meclisten af çýkardý.<br />

Öte yandan, Raþidian kardeþlere baðlý þebeke, Ýran’daki kargaþayý<br />

artýrmak için devlet yetkililerinden birini kaçýrma planý hazýrladý. Dýþiþleri<br />

Bakaný Fatimi veya Genel Kurmay Baþkaný General Riahi hedef<br />

seçilmiþti. Bu kiþiler iyi korunduklarý için Tahran Polis Þefinde karar<br />

kýlýndý. General Mahmut Afþartus’u tanýyan tertipçilerden biri onu evine<br />

14 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

davet etti ve eve gelen General Afþartus kaçýrýlarak öldürüldü. General<br />

Zahidi de suçlananlar arasýnda idi. Zahidi Ayetullah Kaþani’nin korumasý<br />

altýnda Meclise sýðýndý. Musaddýk’ý destekleyen Meclis üyeleri Kaþani’yi<br />

Meclis Baþkanlýðý’ndan düþürdüler. Ýngiltere’nin Ýran’daki ajaný<br />

Robin Zaehner Londra’ya gönderdiði raporda bütün bunlarý “tertipleyen<br />

ve yönetenlerin Raþidian kardeþler” olduðunu bildiriyordu. 7 Gazeteler<br />

ve dini liderler Musaddýk’ýn kellesini istiyorlardý.<br />

Baþarýsýz darbenin ardýndan geri çaðrýlan Roosevelt gitmemiþti.<br />

Ýran’dan ayrýlýnca bütün bir ajanlar aðý baþsýz kalacak, halkýn büyük çoðunluðunun<br />

desteðini arkasýnda bulan Musaddýk duruma hâkim olacaktý.<br />

Pazar günü Zahidi ve öteki kilit adamlarýyla buluþan Roosevelt,<br />

Þah’ýn imzalamýþ olduðu fermanlarý çoðaltarak halka ve ordu birliklerine<br />

daðýtýlmak üzere ajanlarýna verdi. Pazartesi günü gazetelerde çýkacak<br />

olan baþlýklarý hazýrladý. Gazeteler, Musaddýk’ýn Þah’ýn tahtýna geçmek<br />

istediðini ama yurtsever subaylarýn bunu önlediðini yazacaklardý. Doðruyu<br />

yazan gazeteler ise azýnlýktaydý.<br />

Roosevelt elçiliðin askeri ataþesi General Robert McClure’den darbeye<br />

katýlacak bir kaç askeri birlik bulmasýný istedi. Generalin tanýdýðý pek<br />

çok Ýranlý subay vardý. Ýran Genel Kurmay Baþkaný ile iþe baþladý. Darbeye<br />

katýlmasa da, etkisizleþtirilmesini düþünüyordu. Birlikte birkaç<br />

günlüðüne kent dýþýnda balýða çýkmayý önerdi. Kabul görmeyince, sesini<br />

yükselterek Þah’a baðlý kalmasý gerektiði uyarýsýný yaptý. Karþýlýk olarak<br />

Amerikan generaline kapý gösterildi. Ardýndan Ýsfahan’a gönderildi. Orada<br />

komutanlara fermanýn kopyasýný göstererek, darbeye katýlmalarýný<br />

istedi. Komutan emirleri Amerikalýlardan deðil, Ýranlýlardan alacaðýný<br />

söyleyerek tersledi. Ýki yerden de eli boþ dönünce, Baþkentteki küçük<br />

karakollarý dolaþtý. Komutanlara para verdi, baþarýlýnca vaatlerde bulundu.<br />

Ýki küçük birliðin komutanýndan söz aldý.<br />

Bir sonraki adým, sokakta kargaþa yaratmaktý. Bunun için Amerika<br />

da CIA’de eðitilmiþ iki adamý, Celil ve Keyvani’yi görevlendirdi. Kenar<br />

mahallelerdeki iþsiz güçsüz takýmý toplanacak, Musaddýk ve komünizm<br />

lehine sloganlar atýlacak, vitrinler kýrýlacak, sokakta geçenler dövülecek,<br />

camilere ateþ açýlacaktý. Bunun için iki ajana 50’þer bin dolar verildi.<br />

Ertesi sabah kentin varoþlarýndan harekete geçen gruplar, Musaddýk<br />

lehine sloganlar atarak kent merkezine doðru yürüdüler. Gruplara bir þeyden<br />

habersiz Musaddýk taraftarlarý ve Tudeh taraftarlarý da katýlýyordu.<br />

Parlamento Alanýna ulaþtýklarýnda kalabalýk on binleri bulmuþtu. Alanda<br />

bulunan Þah’ýn heykeli yýkýldý. Musaddýk polise göstericilere müdahale<br />

etmemeleri emrini vermiþti. Zahidi, oðlu Ardeþir, emekli hava generali<br />

Hidayetullah Gilenþah ve Raþidiyan kardeþler ABD elçiliðine gizlice<br />

getirilerek Roosevelt ile bir toplantý yapýldý. Bu toplantýda sokak gösterilerinin<br />

yoðunlaþtýrýlmasý kararlaþtýrýldý. Roosevelt, Büyükelçi Loy<br />

Henderson’a Musaddýk’la görüþmesi talimatýný verdi.<br />

Salý günü gösteriler daha da yoðunlaþtý. Dükkânlar yaðmalandý. Ayný<br />

gün ABD Büyükelçisi Mussadýk’ý ziyaret etti. Elçi, hükümetinin Þah’ý<br />

Ýran’ýn resmi lideri olarak kabul ettiklerini söyledi. Musaddýk, ülkesinden<br />

kaçan Þah’ýn ülkesini temsil edemeyeceðini söyleyince, Elçi Muhammed’in<br />

de Mekke’yi terk ettiði, ama sonra daha güçlü olarak geri<br />

döndüðünü anýmsattý ve hemen asýl konuya girdi. Amerikalýlarýn rahatsýz<br />

edildikleri, telefonlar edilerek tehdit ve aðýr küfürler edildiðini, telefonu<br />

açan çocuklara bile çok aðýr küfürler edildiðini, arabalarýnýn farlarýnýn<br />

kýrýldýðý, lastiklerinin indirildiði, çizildiði, bu durumda Hükümetinin<br />

ABD yurttaþlarýný geri çaðýrabileceðini söyledi. Musaddýk üzgün ve<br />

mahcup bir tavýrla polis þefini aradý, sokak gösterilerine artýk bir son vermenin<br />

zamaný geldiði talimatýný verdi. Amaca ulaþýlmýþtý.<br />

Polis acýmasýzca Musaddýk yandaþlarýnýn çoðunlukta olduðu göstericilerin<br />

üzerlerine saldýrmýþ, ardýndan her türlü sokak gösterisi yasaklanmýþtý.<br />

Bu yasak Musaddýk’ý en etkili silahý olan halk desteðinden yoksun<br />

býrakýyordu. Þah lehine, Musaddýk aleyhine büyük bir gösteri yapmanýn<br />

tam sýrasýydý Ajanlar hemen harekete geçti. Mollalara harçlýklarý daðýtýldý.<br />

l9 Aðustos Çarþamba sabahý Roosevelt özel kurye ile Kaþani’ye on<br />

bin dolar gönderdi. 8<br />

Beyinsiz Þaban, Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’ýn çevresindeki<br />

eski güreþçiler, atletler, cambazlar, kumarbazlar, genelev kadýnlarýndan<br />

oluþan bir grup hazýrlandý, CIA’dan gelen paralar daðýtýldý. 9 Bu<br />

grup, 19 Aðustos sabahý, karnaval havasýnda gösteriler yaparak, kenar<br />

mahallelerden kent merkezine hareket etti. Kýrsal kesimden parayla<br />

devþirilmiþ aþiret üyeleri, imamlar, mollalar, sokak kabadayýsý Beyinsiz<br />

Þaban’ýn adamlarý, kahvehanelerden toplanan iþsiz güçsüz takýmý<br />

“Kahrolsun Musaddýk, yaþasýn Þah!” sloganlarý ile yürümeye baþladýlar.<br />

Müdahale eden kimse yoktu. Musaddýk yandaþlarý yasaða uyarak dýþarý<br />

çýkmamýþlardý. Grup hükümet binalarýna, Musaddýk yanlýsý gazeteleri<br />

yaðmaladýktan sonra, Musaddýk’ýn kaldýðý eve yöneltilerek, ev kuþatýldý.<br />

Kapýlar kýrýlarak ev yaðmalandý, yakýldý. Musaddýk kaçýrýlarak kurtarýlmýþtý.<br />

O gün üç yüz kiþi ölmüþtü. Ölen kimi sivillerin ceplerinde Roosevelt’in<br />

adamlarýnýn daðýttýðý 500 riyallik banknotlar çýkýyordu. CIA’nýn<br />

ilk darbesi baþarýlmýþtý.<br />

Ocak 2006<br />

Zahidi baþbakan oldu. Roosevelt’in en yakýn iki adamý hükümete<br />

bakan olarak girdiler. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar gönderdi.<br />

Ayrýca þahsýna da bir milyon dolar gönderildi.<br />

Muhammed’in soyundan gelen Dýþiþleri Bakaný Fatimi idam edildi.<br />

Iran-Ýngiliz Petrol Þirketi yeni kurulan uluslararasý þirketler birliðinde<br />

yüzde 40 pay aldý; beþ Amerikan Þirketi yüzde 40 aldý; yüzde 20 de Shell<br />

ve Fransýz petrol þirketine verildi. Yüzde 60 pay karþýlýðý olarak Ýngiliz-<br />

Ýran Þirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr Ýran ile Þirket arasýnda yüzde<br />

elli-yüzde elli bölüþülecekti. Þirketin adý Ýran Ulusal Petrol Þirketi olarak<br />

kaldý. Gene þirketin defterlerini denetleme yetkisi Ýran’a verilmemiþti.<br />

Gene hiç bir Ýranlý üst yönetimde yoktu.<br />

Raþidiyan kardeþler Ýngiliz ajanlýðý görevini sürdürürlerken Þah’ýn<br />

yakýnlarý olarak büyük servet ve itibar kazanmýþlardý. Albay Nasýri general<br />

yapýldý ve ünlü Savak’ýn baþýna getirtildi. Þah bile onu tutuklatýp<br />

hapse attýrmak zorunda kaldý. Humeyni ihtilalinden sonra hapisten alýnýp,<br />

kurþuna dizildi. Beyinsiz Þaban’a altýn sarýsý bir Cadillac araba<br />

verildi. Belinde iki tabanca ile Tahran sokaklarýnda caka satarken, dövülecekler,<br />

kaybedilecekler ya da baþka türlü iþlemler için Savak’ýn iþareti<br />

yetiyordu. Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’a Þah birer çiftlik hediye<br />

etti. Tayyip ayný zamanda baþkente vergiden muaf muz ithal tekeli ile<br />

evinin alt katýný seraya dönüþtürecek donatýmýn saðlanmasýyla ödüllendirildi.<br />

Sarayýn en seçkin bahçelerinde yetiþtirilen meyvelerin beþ yýllýk<br />

ilk alýcýsý olma ayrýcalýðýný da Tayyip’e vermiþti. 10 Ama ayný Tayyip,<br />

1963’te Humeyni’nin tutuklanmasý sonucu adamlarýný Humeyni’yi desteklemek<br />

üzere sokaða döktüðü gerekçesiyle Nasýrullah tarafýndan kurþuna<br />

dizildi.<br />

Bu kolay baþarýnýn ardýndan CIA, ABD politikalarýný belirleyen merkez<br />

olmuþtu. Dünyadaki politik geliþmeleri ABD politikalarý doðrultusunda<br />

oluþturmanýn en etkin ve en ucuz yolu bu tür komplolar olmuþtu.<br />

Ýran’da gerçekleþtirilen darbenin ertesi yýlý Guatemala’da Baþkan Jacobo<br />

Arbenz’i devirerek ülkeyi yüz binlerce insanýn yaþamýna mal olan bir iç<br />

savaþa sürükledi. Sonraki yýllarda CIA, Küba, Þili, Kongo ve Vietnam’da<br />

liderlerinin öldürülmesi ya da devrilmesi için bir dizi eylemlere<br />

giriþti.<br />

Roosevelt büyük baþarýsýndan ötürü göðsüne takýlan övünç madalyasýyla<br />

Gulf Oil’in baþýna geçti.<br />

Churchill 1953 yýlý Nobel Edebiyat ödülüne layýk görüldü.<br />

Eisenhower kendi adýný taþýyan doktrinini uygulamaya koydu.<br />

Þah, Ýngilizlerin yanýnda Amerikalýlarýn da desteðini alarak Ýran<br />

halký üzerindeki despot yönetimini daha da pekiþtirdi. Mollalar onu<br />

Ýran’dan kaçýrýncaya dek, halkýna yaptýðý zulmünü sürdürdü.<br />

NOTLAR:<br />

1 Þemsettin Günaltay, “Selçuklularýn Horasan’a Ýndikleri Zaman<br />

Ýslam Dünyasýnýn Siyasal Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu”,<br />

Belleten, Cilt VII, a. 25, s. 61.<br />

2 Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutassavýflar,<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý, Anakara, l966, 2. Basým.<br />

3 Kuran, 69. Sure, Ayet 40.<br />

4 Ýslam Ansiklopedisi, c. 2, s. 339–340.<br />

5 Stephen Kinzer, All The Shah’s Men (Ýng.: Þah’ýn Bütün Adamlarý),<br />

John Wiley, 2003, s. 6.<br />

6 Agy, s. 151.<br />

7 Agy, s. 159.<br />

8 Agy, s. 178.<br />

9 Christopher de Bellaigue, In the Rose Garden of the Martyrs (Ýng.:<br />

Þehitlerin Gül Bahçesinde), HarperColins, Londra, 2004, s. 173.<br />

10 Agy, s.174.<br />

15<br />

Beyinsiz Þaban, Þah yanlý bir gösteride


Kýzýlbaþ Alevilikte (Alevi = Elevi =<br />

Elawi = Alawi = Iþýk, aydýnlýk,<br />

ateþ), farkýndalýk’ýný biraz canlý<br />

tutan her “Yol Evladý” bilir ki, Kýzýlbaþlýktan<br />

söz edildiði her yerde,<br />

onu nitelerken, din ya da mezhep ya da inanç gibi kavramlardan çok,<br />

“Yol” kavramý kullanýlýr. Daha doðrusu, daha öncesine gitmeðe gerek<br />

yok, son dört ya da beþ asýrlýk sürecin Âþýklýk geleneðine bakan her insan,<br />

Âþýklarýn ait olduklarý yapýyý açýklarken kullandýklarý esas kavramýn<br />

“Yol” olduðunu görürler ve bu son derece harika bir seçimdir.<br />

Söze “Yol” kavramýyla girmem nedensiz deðil. Kýzýlbaþ Aleviler olarak,<br />

sözgelimi bundan on beþ yýl önceki, konumda deðiliz. Hem kendimizi<br />

tanýmak ve tanýdýðýmýz þeyi bilgiye dökmek bakýmýndan hem de<br />

örgütlenmek ve maddi ve manevi etkinliðimizi yeniden yaþama durdurmak<br />

bakýmýndan, on beþ yýl öncesinden daha anlamlý bir yerdeyiz ve<br />

daha anlamlý birikime sahibiz. En azýndan önümüze çýkan her sorunda<br />

önce birbirimizin gözüne bakýp ne diyeceðimizi kestirmeðe çalýþmak<br />

durumundan, birilerinin bir diðerlerine göre yanlýþ görülse bile anýnda<br />

verebileceði bir cevabý var artýk.<br />

“Kendini bilme” deyimi, Alevilikte baþlý baþýna bir öðretidir ve tabii<br />

ki ahlaki bir öðreti deðildir. Ya da ahlaki olanla sýnýrlandýrýlamaz. Maddi<br />

ve manevi etkinliðin tamamýna iliþkin öðretinin ana halkasýný oluþturur.<br />

Her edinimin yürüyeceði yol güzergâhý ve ulaþacaðý her merhale hedefinde,<br />

“Kendini Bilme” edinimi vardýr. Bu baðlamda, genel eðilimini saptadýðým<br />

geliþmenin bu aþamasýnda açýktýr ki, “kendini bilme” yolundaki<br />

farkýndalýk’ýmýz, yeni aþamayý gerçekleþtirmenin eþiðindedir. Yolun aþýlacak<br />

ve bir üst evrede yeniden kendini üretecek kýsmýna girebilmek için,<br />

birikim, kendine uygun çözümleyici anahtarlara, kavramlara, kategorilere<br />

gereksinim duyar. Zaten eðer yeni bir evreye aþma, tespiti doðruysa,<br />

sözünü ettiðim kavramlar, kategoriler ya da anahtarlar da ortaya çýkmýþ<br />

demektir.<br />

Bir baþlangýç olmasý bakýmýndan gelinen aþamanýn temel özelliklerinin<br />

ana hatlarýný birkaç ara baþlýkla ifade etmeye çalýþacaðým. Kavramlar<br />

ve anahtarlar ise anlatýmýn içine serpiþtirilecektir. Yöntem olarak insanlara<br />

kalýp sunmaktan elimden geldiði kadar uzak durmaktayým. Çünkü<br />

Kýzýlbaþlýk hiçbir kalýba, hiçbir tanýma, hiçbir karara, bu baðlamda dine<br />

ve diyanete sýðmaz. Sýðdýðýný sananlar ise artýk Kýzýlbaþ deðil baþka bir<br />

þeydir!..<br />

Bu açýklamadan sonra baþladýðým yerden devam etmek istiyorum:<br />

Yol, Bir Süreði, Bir Geçmiþi ve Bir Geleceði<br />

Anlamlandýrýr<br />

Yukarda, Âþýklýk geleneðinde, Âþýklarýn, ait olduklarý yapýyý tanýmlamak<br />

için kullandýklarý esas kavramýn “Yol” olduðunu ve bunun son derece harika<br />

bir seçim olduðunu belirttim. Harikadýr, çünkü kavramý tayin eden<br />

zihniyet, “Marifet Makamý”nýn hüner sahibi bilgeliðine dayanýr ve bu,<br />

baþka bir halin dýþavurumudur. Kýzýlbaþ Aleviliðe giriþ yapmanýn ya da<br />

üye olmanýn temel tanýmý, “Yola Girmek” olarak verilir. Bu bile süreði<br />

anlamlandýran son derece önemli bir tanýmlama örneðidir. Yol’a, yolun<br />

bir yerinden Yolcu olarak katýldýðýnýzý belirler ve bu ifadede Yolculuk,<br />

sonsuzluk ereðine doðru yol alýr. “Ölüm ölür biz ölmeyiz” diyen günümüz<br />

Yol Âþýðý, iþte bu süreðe iþaret eder. Çünkü “Hakk’a Yolculuk” süreði,<br />

geçmiþten geleceðe “don deðiþtirerek” kesintisiz sürer.<br />

Eðer “Yol” kavramýnýn baþýna sözgelimi, kýsa, uzun, ince, geniþ, vb.,<br />

sýfatlar getirilmemiþ ve “Yol” çýrýlçýplak “Yol” olarak kullanýlmýþ ise<br />

“Yol” kavramý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kesintisizliði, bir süreði<br />

ifade eder. Tabii ki “Yol” bir duruþu deðil bir yürüyüþü, bir hareketi,<br />

devinimi de ifade eder. Niçin? “Kamâlata giden yol” budur da onun<br />

için!.. Erenler bu yüzden;<br />

“Âlemde meþhûd olan bu devran<br />

Tekâmül içindir kemale doðru”<br />

buyurmuþlardýr.<br />

Bu baðlamda, Kýzýlbaþ Alevilik bir “Yol”dur ve gerisinde býraktýðý<br />

geçmiþ, insanlýðýn yaþama duruþu kadar eskiye gider. Bu nedenle,<br />

Kýzýlbaþlýktan söz ettiðimiz her yerde; “Kadim”likten ve yine bu baðlamda,<br />

insanlýðýn bu güne kadar ürete geldiði bir ayrý ama kendine özgü<br />

uygarlýk çizgisinden söz etmekteyiz. Kuþkusuz ki gerideki ucu açýktýr ve<br />

SERÇESME<br />

¸<br />

Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi<br />

Bölüm - I<br />

Haþim Kutlu<br />

“Mezhebimizi ne sorarsýn be birader<br />

Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr”<br />

Kul Nesimi<br />

bu güzergâhtan yürüyenlerin tarih içinde<br />

uðradýklarý her durakta, kendine özgü koþullarla<br />

çevrimlenen her tarihi evrede ona uygun<br />

muhtevalar, ona uygun biçim ve adlandýrmalar<br />

almýþ da olsa, “Yol” gerçekliði deðiþmemektedir...<br />

Nasýl ki içinden geçmekte olduðumuz tarihsel uðrak noktasýnda adý<br />

Kýzýlbaþ Aleviliktir ve geçmiþe ucu açýk bir güzergâhla baðlýdýr; kimsenin<br />

kuþkusu olmasýn ki Yol’un geleceðe yönelik ucu da açýktýr. Daha<br />

sonra açýklayacaklarým da göz önünde bulundurulduðunda, insanlýk,<br />

tarihin belli bir evresinde uðradýðý “yabancýlaþma” ve “doðal güzergâh”tan<br />

sapmaya önünde sonunda son vermeyi baþaracak ve bu güzergâhta<br />

buluþacaktýr. Evveli baþtan kendini bilmeme; ikincisi, “Yol”u<br />

bilmeme nedeniyle içinden geçmekte olduðumuz uðrakta görülen<br />

daðýnýklýk, baþka baþka din ve tarikatlara savruluþ, kimilerinde “acaba<br />

Aleviliðin geleceði olacak mý” kaygýsýný yaratmaktadýr. Bu kaygý bana<br />

göre boþunadýr.<br />

Herkese Ýhtiyacýna Göre Ýlkesi Evrenseldir<br />

ve Yol Kadar Kadimdir<br />

Sosyal-toplumsal baðlamda Kýzýlbaþlýk, kadim “Ortaklýk Toplumu”<br />

olarak tarih sahnesindeki yerini alýr. Âlem olarak, On Ýki Âlem’den<br />

Dünya’ya baðlý olarak ortaya çýktýðý anlayýþýyla hareket eden bu topluluk,<br />

baþlangýcýndan itibaren, dünyanýn doðal yasalarýný keþfetmeye,<br />

onunla kendisi arasýnda bað kurmaya çalýþmýþtýr. Dünyanýn da diðer<br />

Âlemler gibi kâinata, Evrene baðlý bir temel yasa üzerine hareket ettiðini<br />

gören kadim topluluk insaný, “Kendini Bilmek”, “Doðayý Bilmek” ve<br />

“Evreni Bilmek” þeklindeki üçlü bilgi kapýsýný kadim öðretisinin temeline<br />

koymuþtur. Ona göre bu üçlü bilme kapýsý arasýnda müthiþ bir illiyet<br />

ve özdeþlik vardýr. Kendinin varlýk ve hareket yasalarýný, doðanýn ve<br />

evrenin varlýk ve hareket yasalarý olarak görmüþ, “Kendini Bilme” ereðini<br />

tekmil bilmelerin merkezine oturtmuþtur. Onun yolu ya da onun dini;<br />

bu nedenle, bir “Ýnsan Yolu/Dini”; buradan hareketle bir “Doða Yolu ya<br />

da Dini”; ve nihayet buradan da hareketle bir “Evren Yolu ya da Dini”<br />

olarak biçim ve öz kazanmýþtýr.<br />

Bu baðlamda, telakkisini ya da düþünme þeklini, mantýðýný bu zemine<br />

oturtan, dünyayý, evreni ve nihayet kendisini bu zeminde algýlayýp,<br />

anlayýp açýklama yolunu benimseyen bu topluluk, Sosyal-toplumsal düzenini<br />

de bu temelde inþa etmiþtir.<br />

Ona göre, “Güneþin altýndaki hiçbir þey hiç kimsenin deðildir, herkesindir.<br />

Yetmiþ iki topluluk, onsekiz bin âlem bu zeminde, ihtiyacýna göre<br />

yaþar. Ýhtiyacýna göre hakkýný alýr.” Ýhtiyaç sahipleri bir tekmil “Hak”týrlar<br />

ve “Can”dýrlar. Ayný Âlem üzerinde olduklarý için de ayný özdendirler<br />

ve kardeþtirler.<br />

Yol’un bu özelliðini dünden bugüne sürek halinde belirleyen çok sayýda,<br />

kavrama ulaþmak mümkündür. “Rýzalýk Þehri”, “Ocak”, “Ýmece”,<br />

“Kom”, “Komal”, “Mir-Miri” gibi kavramlar, hep bu süreði ve bu toplumsal<br />

zemini anlatan kavramlardýr. Tabii ki bu kavramlar otantik olarak<br />

kadim tarihe deðil yakýn tarihine iliþkindir.<br />

“Yol” gibi daha kapsayýcý olan, kesintisiz bir süreði belirleyen bir<br />

kavramýn yanýnda, daha dar ama içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk<br />

kavrayýþýnýn ürettiði bir kavram olarak “Din” kavramýný da kullandým.<br />

Çünkü din ve devletin tarih sahnesinde yer alýþlarý, ayný tarihsel sürece<br />

denk gelir ve birbirlerinin varlýk nedeni olarak belirirler. Bu baðlamda,<br />

eðer din, insanýn siyasi ve ruhani etkinliðinin tamamýný ifade edecek þekilde<br />

ortaya çýkýyorsa -ki çýkýyor- o halde din, devlet aygýtýnýn bir kurumu<br />

deðil bizzat kendisidir. Onu “inanç” olarak tanýmlamak suretiyle,<br />

siyaset dýþý ilan eden, modern toplum dini olan milliyetçiliktir. Günümüzün<br />

tekmil analizlerini ise Millet Dinin kavramlarý ve mantýðý belirlemektedir.<br />

Bir baþka açmaz da buradadýr.<br />

Kýzýlbaþ Alevilik için, hemen üstte, bir doða dini olarak kendini açýða<br />

vuran “Yol”un sahipleri, “sosyal-toplumsal düzenlerini de bu temelde<br />

inþa ettiler” derken de kastettiðim þey buydu. Kýzýlbaþlýk da din olarak<br />

tanýmlandýðý ölçüde, Kýzýlbaþlýðýn maddi ve manevi etkinliðinin tamamýný<br />

kapsayan organizasyonun yani devletin adýdýr. Bir farkla ki o, “devlet<br />

olmayan devlet”tir. Çünkü sözcüðün siyasi ve ideolojik anlamýyla<br />

devlet, hangi biçimle ortaya çýkarsa çýksýn, bir sýnýf çýkarý olarak kendini<br />

açýða vurur. Kýzýlbaþlýk ise sýnýfý deðil sýnýfsýzlýðý, özel mülkü deðil<br />

16 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Bu oluþum ise adýna milliyetçilik ya da ulusçuluk denilen Modern<br />

Din’in genel karakterini vermektedir. Modern toplumun dini, Ulus ya da<br />

Millet Din’dir ve en asli görevi, bir akýl dini (rasyonalizm) olarak sözünü<br />

ettiðim meþruiyeti saðlamaktýr. (***)<br />

ortaklýðý tanýmlar. Bu yüzden de, anlatýlanýn anlaþýlmasý için örnek olsun<br />

diye “devlet” dedim, ama sýnýfsýzlýða ve ortaklýða dayandýðý için de<br />

“devlet olmayan devlet” dedim. Bu oluþumun yine bir diðer doðru tanýmýný<br />

Kýzýlbaþlýðýn kendisi vermiþtir, “Rýzalýk Þehri”!.. Bundan böyle<br />

“devlet” yerine “Rýzalýk Þehri”ni kullanacaðým.<br />

Erkek, Sýnýf, Devlet ve Þiddet<br />

Modern Toplumun Baþlangýcýdýr<br />

ve Tarihsel Sapmanýn Adýdýr<br />

Konumuzla ilgili bilim dallarýyla uðraþanlar, insanýn tarihini beþ milyon<br />

yýl olarak belirliyorlar. Ýki ayaklarý üzerine doðrulan insanýn, tarihsel<br />

yürüyüþünün günümüze ulaþtýðý süreci ise yaklaþýk bir milyon yýl olarak<br />

bildiriyorlar.<br />

Gordon Childe, ateþin keþfedilmesinin tarihini iki yüz bin yýl olarak<br />

belirtse de, Beka vadisinde çýkartýlan bir ocak kalýntýlarý, ateþin günümüzden<br />

800 bin yýl önce bilindiðini ortaya çýkartmaktadýr. (*) Ýster 200<br />

bin, ister 800 bin olsun fark etmez, ateþin kontrol altýna alýnmasý insan<br />

için bugünkü aya gitme eyleminden daha aþaðý ve daha küçük bir eylem<br />

deðildir ve ateþin kontrol altýna alýndýðý tarih, bugünkü tarihle az zaman<br />

da deðildir.<br />

Bu süre zarfýnda, insanlýk acaba kaç büyük uygarlýðýn sahibi oldu?<br />

Bu sorunun yanýtý doðru dürüst verilmemiþtir. “Uygarlýk” denilen insanlýk<br />

etkinliðini, yazýnýn icadýyla baþlatan zihniyet, ayný uygarlýk dizgesinin<br />

kapitalist aþamasýna iliþkindir. Onun ideologlarýnýn, söyledikleri<br />

þeydir. Dikkate alýnsýn ya da alýnmasýn, en basitinden günümüze bir<br />

biçimde ulaþmayý baþarmýþ Çin’in, Çin Hindi’nin, “Latin Amerika” diye<br />

tanýmlanan kadim Aztek, Maya ve Ýnka ülkesinin ve nihayet Mýsýr ve<br />

Mezopotamya’nýn piramitleri baþka dilden konuþmaktadýrlar. Açýktýr ki<br />

doðru tarzda çözümlenmeyi beklemektedirler.<br />

Bunu þunun için ifade ediyorum: Yeraltýndan çýkartýlan bilgiler,<br />

bugünkü uygarlýk bilgisinin verilerini altüst etmeye devam ediyor. Týpký<br />

kâinatýn bilgisine iliþkin ulaþýlan noktanýn, henüz deryada damla<br />

olmadýðý gibi.<br />

Kadim Kýzýlbaþ Aleviliðin ürettiði birçok kavram, kiþisel düþüncem<br />

odur ki, “Hiyeratik” (**) anlamlar içermektedir ve insanlýðýn kadim<br />

geçmiþine yollama yapmaktadýr. Bu baðlamda görülen ve sezilen odur ki<br />

içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk süreci (içinde kimilerine göre<br />

birkaç yýl, kimilerine göre yetmiþ yýllýk bir “sosyalizm” de olsa) kapitalist<br />

format içinde kalan ve yaþanýlan bir uygarlýk düzeyidir. Bu uygarlýk,<br />

cins olarak erkeðin devir alýp getirdiði, maddi ve manevi etkinliði<br />

bakýmýndan hangi isimle adlandýrýlmýþ olursa olsun, hangi kutsallýkla<br />

kutsanmýþ olursa olsun, erkek damgasýný taþýyan bir uygarlýktýr. Cins<br />

egemenliði, sýnýf egemenliði, þiddet ve devlet egemenliði süreði olarak<br />

günümüze gelen ve günü belirleyen uygarlýk!..<br />

Bu uygarlýk düzlemi ise bu günkü tarihle altý, yedi bin yýldan öteye<br />

geçmez. Geçtiði yerde de henüz bir baþlangýç olma belirtilerini veya bir<br />

baþka deyimle geçiþ süreci iliþkilerini kapsamaktan baþka anlama<br />

gelmez.<br />

Ýnsanlýk, þiddeti, sömürüyü ve özel mülkü erkekle tanýdý ve bütün bu<br />

olgular, erkek bir kimlikle örgütlü düzeye ulaþtýlar ve tanrýsal olarak kutsandýlar.<br />

Kapitalizm, bunu en yaygýn ve en örgütlü bir temele oturttu.<br />

Devlet, ister köleci bir devlet, isterse feodal bir devlet olsun, ister “Çok<br />

Tanrýlý” isterse “Tek Tanrýlý” olarak betimlensin, devletler, “Tanrýlar ya<br />

da Tanrý Devletleri” olarak kutsandýlar. Tabii ki erkek olarak kutsandýlar.<br />

Kapitalizm, bütün bu süreçlerin tamamýný “Akýl Dýþý”lýða iteleyip üstünü<br />

örterken, erkek cins adýna bütün zamanlarýn en akýl dýþýlýklarýný “Akýl”<br />

olarak koydu ve insanýn kendine, insanýn insana, insanýn dünyaya ve kâinata,<br />

ondan hareketle, adý edilen uygarlýk sürecinin bütün zamanlarýnda<br />

görülmedik bir þekilde yabancýlaþmasýnýn kapýsýný araladý. Bilimi, doðal<br />

sürecinden kopartarak bu yabancýlaþmanýn örtülmesine koþturdu. Bunu<br />

ne kadar yoðun ve yaygýn gerçekleþtirdi ise o denli, tarihsel sapmanýn<br />

erkekçil karakteri, onunla birlikte insanlýðýn tanýþmaya baþladýðý þiddet<br />

ve onun en örgütlü biçimleri, özel mülk ile birlikte sömürün koruyucusu<br />

ve kollayýcýsý olarak devlet, o denli anlaþýlmaz oldu. Ýnsana, doðaya ve<br />

evren gerçekliðine en aykýrý, en akýldýþý bu insan edinimi, müthiþ bir akýl<br />

ustalýðý olarak ortaya kondu ve aklý meydandan kovalayarak, akýl devleti<br />

oldu. Böylece müthiþ bir meþruiyet kazandý.<br />

Kýzýlbaþlýk Kadim Uygarlýk Çizgisinin Varisi<br />

Olarak Devam Eder<br />

Yukardan beri, epeyce kaba olarak yaptýðým açýklamalardan anlaþýlacaðý<br />

üzere insanlýk, adý edilmemiþ iki uygarlýk düzeyine sahip olarak bu güne<br />

gelmiþtir. Birinci ve kadim olaný; insanlýðýn yabancýlaþma denilen olguyla<br />

tanýþmadýðý; ne yaþamýnda ne de sözcük daðarcýðýnda þiddet, mülk,<br />

sömürü, devlet, demokrasi, adalet ve ahlak gibi ne yaþam tarzýnýn ne de<br />

kavramlarýn olmadýðý; “Doðal Düzen” olarak tanýmlayabileceðimiz bir<br />

uygarlýk çizgisidir. Diðeri ise, erkek cins hükümranlýðýyla baþlayan ve<br />

kapitalizm ile bugünkü düzeyini alan; þiddetin, sömürünün ve mülkün<br />

egemen olduðu; egemenliðin devlet olarak gerçekleþtiði; insanýn insana,<br />

insanýn doðaya ve evrene yabancýlaþmasýnýn en uç noktaya ulaþtýðý uygarlýk<br />

çizgisidir.<br />

Bu ikincisini bugüne taþýran tarihsel insan etkinliði, tarihcil Mezopotamya’nýn<br />

ve Mýsýr’ýn tapýnaklarýnda baþlatýldý. Bu tarihten sonra bizzat<br />

“Tapýnak = Ta-Penak” kavramýnýn kendisi bile anlam deðiþtirdi. Diþil bir<br />

format içinde “Ürün üretilen ve sunulan yer” anlamý taþýrken Tapýnak,<br />

bu tarihten sonra cinsiyet deðiþtirerek, “Tanrýlara hamd-ü sena edilen ve<br />

yakarýlan yer” anlamýna kullanýldý.<br />

Bu çizginin ulaþtýðý her çöküþ ve bunalým noktasýnda, adýna Peygamber<br />

denilen uyarýcýlar ve haberciler, “yoldan saptýnýz” diye tarih sahnesine<br />

çýktýlar ve sapmayý “Yol”a girmeye çaðýrdýlar.<br />

Kadim Kýzýlbaþlýk ise, geçmiþin devam eden özü ya da çekirdeði<br />

olarak yürüyüþe devam etti. Kýzýlbaþlýkta ne dün ne de bugün peygamberlik<br />

kurumu bulunmadýðý gibi sýnýfsal anlama gelebilecek bir ayrýcalýklý<br />

þahsiyet, soy ve boy da yoktur. Ama adýný ettiðim ve süreç içinde<br />

egemen hale gelen sapma dinlerinin ve ayný anlama gelmek üzere<br />

devletler güzergâhýnýn içinden, sözünü ettiðim tapýnak süreðinin devamcýlarý<br />

olarak Peygamberler çýkmýþtýr. Ancak her Peygamber bu sapmaya<br />

karþý tutum alarak kendini ifade etmiþtir. Bu nedenle de sonunda hüsrana<br />

uðramýþ da olsalar, ilk inanýrlarý ya da dayandýklarý temel güçler hep bu<br />

“Ortaklýk Toplumu” insanlarý olmuþtur. Bu özellik kimseyi yanýltmamalýdýr.<br />

Bu geleneðin etkisiyle olacak bu gün bile Kýzýlbaþ süreðinde bu peygamberler<br />

süreði, bizzat kendileriyle sýnýrlý kalacak þekilde sahiplenilmiþ,<br />

ama kendilerinden sonra devam eden süreçler hep reddedilmiþtir.<br />

Örnek olsun, Ýbrahim için de böyledir, Ýsa için de, Muhammed için de.<br />

Kadim Ortaklýk Toplumu yapýlanmalarý doðal olarak, çýkýþlarý itibariyle<br />

bu Peygamberlerden yana oldular, onlara güç ve destek verdiler, ama Bu<br />

Peygamberler süreði hiçbir zaman Ortaklýk Toplumundan yana olmadý.<br />

Yukarda “yanýltmamalýdýr” derken kastým budur.<br />

Ýnsanlýk sözünü ettiðim yabancýlaþmanýn sultasýndan çýktýðý ölçüde,<br />

farkýndalýk’ýný geliþtirecektir. Bunu geliþtirdiði ölçüde erkekle baþlayan<br />

þiddet, sömürü ve mülk dünyasýnýn hükümranlýðý daralmaya baþlayacaktýr.<br />

Þimdilerde, hele de Türkiye gibi doðuya özgü yapýlanmasý nedeniyle<br />

en özgür olan devlettir. Devletlerin özgürlüðüne sýnýr koyarak ve giderek<br />

de onun özgürlüðüne son vererek insanlýk özgürleþecektir. Kýzýlbaþlýk<br />

Yolu, insanlýðý bu güzergâha çekebilecek en kadim yollardan biridir ve<br />

daha öðrenilecek çok þey vardýr.<br />

(Devam edecek)<br />

SERÇEÞME’NÝN NOTLARI:<br />

(*) Gordon Childe’ýn çalýþmalarýný Türkiyeli okuyucuya tanýtan 1965 yýlýnda<br />

yayýmlanan “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adlý kitabýyla Dr. Hikmet<br />

Kývýlcýmlý olmuþtur. Onun ölümünün ardýndan, daha sonra Türkiye<br />

Sosyalist Ýþçi Partisi’ni (TSÝP) kuracak olan “Doktorcu” grup bu kitabýn<br />

yayýmlanmasýnda yarar gördü. Grubun yayýn iþlerini üstlenmiþ olan ve<br />

daha sonra ,1993’te genç yaþta Hakk’a yürüyen Mehmet Filiz’in yönettiði<br />

Odak Yayýnlarý, Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” adlý kitabýnýn<br />

Türkçe çevirisini 1974 yýlýnda yayýmladý. Kitap daha sonra baþka yayýnevlerince<br />

birkaç kez daha yayýmlandý.<br />

(**) Hiyeratik: Eski Yunanca’da kutsal anlamýna gelen “Hieros”tan. Eski<br />

Mýsýr’da kutsal metinlerin yazýlmasý için kullanýlan yazý türü ile günlük<br />

yazý türünün birbirinden farklý olduðunu belirten bu deyim, günümüzde<br />

“kutsallýkla ilgili” anlamýna kullanýlýr.<br />

(***) Yazarýn deðindiði “Milliyetçilik modern toplumun dinidir” kavramý<br />

okuyucuya yabancý gelebilir, çünkü ezber bozmaya yönelik bir çalýþmayla<br />

ortaya konmuþtur. Bu kavram üzerine daha geniþ tartýþma için Demir<br />

Küçükaydýn’ýn Kasým 2004’te Araf Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanmýþ<br />

“Tersinden Kemalizm (Ýsmail Beþikçi Eleþtirisi) Alevilik, Din Bilim ve<br />

Politika Üzerine” adlý kitabýna bakýlabilir. Ayrýca bu kitabýn metni<br />

KöXüz Dergisinin internet sitesinden de indirilebilir:<br />

http://www.koxuz.biz/download/besikci.pdf.<br />

Ocak 2006<br />

17


SERÇESME ¸<br />

Edebiyatýmýzda Modus Vivendi (*) Sorunu ve Alevilik<br />

Hasan Harmancý<br />

Çaðdaþ Türk Romaný ve<br />

Öyküsünde Aleviler,<br />

Ýlhan Cem Erseven<br />

Alev Yayýnlarý<br />

Ýstanbul, 2005<br />

Son zamanlarda Alevilik kategorik olarak tartýþtýðýmýz<br />

bir alan oldu. Ancak Alevilik ile ilgili<br />

çalýþmalara nasýl bir boyut katacaðýmýz tüm<br />

araþtýrma kesimleri arasýnda bir sorun olmaya<br />

devam ediyor. Birileri bu iþe bir yerden baþlamalýydý.<br />

Baþlandý da. Ýlhan Cem Erseven bunu ilk olmanýn<br />

getirdiði sorunlara raðmen baþardý. Yýllardýr tartýþtýðýmýz<br />

soruna bir baþlangýç noktasý koydu. Ýþte tartýþabileceðimiz<br />

bir alan. Çaðdaþ Türk romaný ve öyküsünün çalýþma<br />

alanlarýný birçok açýdan tartýþmamýza karþýn Aleviliðe<br />

bakýþ açýsý noktasýnda hep yok saydýk. Kadýn, þiddet,<br />

siyaset, tarih, dönemin toplumsal sorunlarý, kentleþme,<br />

göç ve daha nice konular. Ancak Alevilik, birçok alanda<br />

olduðu gibi bu alanda da ele alýnmaz bir tabu olarak kaldý.<br />

Erseven’in çalýþmasý bu anlamda tartýþmak ve çalýþmak<br />

isteyenler için bir kaynak ve yol sunacaktýr.<br />

Ýlk olanýn cesareti yanýnda baþarýsý ve sorunlarý da<br />

olacaktýr doðal olarak. Aslýnda sorunun kendi alanýnda<br />

tartýþýlmasý, politik, inançsal ve kültürel deðerler açýsýndan<br />

gündemde duruyor olmasý, bu kitabýn deðerini ve zamanlamasýný<br />

bize daha çok gösteriyor. Aleviler açýsýndan<br />

konuþmayanýn kalmadýðý bir dönemde, ne yazýk ki çoðu<br />

ifadeler ancak bu kitapta tartýþýlan roman kahramanlarýnýn<br />

uzaklýðýnda gündeme geliyor. Kitaplarýn çoðu taraflý<br />

ve Aleviliði anlatmaktan çok, genel bakýþ açýsýyla deðerlendirilmesi gündeme<br />

geliyor. Araþtýrmacýnýn tüm kitaplarý taramasý mümkün olmamakla<br />

beraber raflarda çok da yerini alamayan kitaplara ulaþmasý da eminim<br />

ki zor olmuþtur. Baþta da belirttiðimiz gibi ne sahaflarda, ne kitapçýlarda<br />

ne de kütüphanelerde Aleviliði kapsayan bir roman kategorisi söz konusu<br />

deðil. Bu araþtýrmanýn böyle bir yol açmasý mümkün olacak mý zaman<br />

gösterecek.<br />

Erseven, araþtýrmasýna konu olarak otuz dokuz roman, on iki öykü ve<br />

bir oyun ele almýþ. Ele aldýðý romanlar, öyküler ve oyunun “Çaðdaþ Türk<br />

Romaný ve Öyküsü” olduðu biçiminde bir baþlýkla okuyucu karþýsýna çýkmasýna<br />

karþýn, çoðu yakýn dönem deðil; daha çok ilk dönem ve<br />

1960–1980 dönemlerini kapsayan eserleri içermektedir. Bunun böyle<br />

seçilmesinde en büyük neden ise Alevilikle ilgili sorunlarýn, anlatýlarýn<br />

daha çok bu dönemlerde ortaya çýkmasý ve iþlenmesidir. Çaðdaþ roman<br />

ve öykülerin bir kaçýný ancak konu olarak iþlerken çoðuna ya deðinmekle<br />

yetinmiþ, ya da dokundurma veya bir tespite ulaþmak için araç olarak<br />

kullanmýþ. “Edebiyat, derin hisler uyandýran duygu, düþünce ve hayallerin<br />

dil aracýlýðýyla güzel, etkili ve belli bir þekil içerisinde anlatýmýdýr.”<br />

(Güzel, 2004: 29) Bu anlatým gücüyle dili birleþtirdiðinizde edebiyatýn<br />

okuyucu üzerindeki etkisinin bilimsel bir çalýþmadan daha etkili olabileceðini<br />

düþününce, edebi eserlerle anlatýlan bir konunun daha kolay ve<br />

nasýl anlaþýlacaðý kolaylaþýr. Okuyucu ayný zamanda eserde, “bir eser<br />

içerisinde sanatkarýn ideallerini, hayat dünyasýný, deðer yargýlarýný,<br />

diline getirdiði zenginlikleri ve duygularýný ahenkli bir bütün halinde<br />

görür” (Güzel, 2004: 29) Bu muhtevanýn insan üzerindeki etkisini gören<br />

Erseven, bunun önemine kitabýnýn giriþ bölümünde deðiniyor: “Yazara<br />

da burada, tüm bu olgularý ustaca yapýtýnda iþlemek, sunmak düþer. Bu<br />

anlamda, bir toplumun edebiyatýnýn yalnýz yazýnsal deðil, toplumsal<br />

deðeri de vardýr” (Erseven, 2005: 5). Devamýnda Erseven, “Yazýlan bir<br />

öykü, roman ya da oyun, içinde bulunduðu ülkenin, konu edindiði halktan<br />

çok yazarýn içinde yaþadýðý kendi toplumunun gerçeklerini dile<br />

getirir.” Burada kavramlara bakýþý üzerinde durmamýzýn nedeni, Erseven’in<br />

bu tartýþmayý, araþtýrmayý neyi göz önüne alarak hazýrladýðýna,<br />

onun tasarýsýyla ulaþmak için ele aldýk. Asýl konumuz olan yapýtlarýn<br />

deðerlendirilmesine, bu bakýþ açýsýnýn anlaþýlmasý ile daha doðru ulaþmak<br />

mümkün olacaktýr.<br />

Alevilik ile ilgili çeþitli bilgilere de ulaþabileceðimiz kitapta araþtýrmasýna<br />

konu olan kitaplarýn, Alevi yazarlar tarafýndan yazýlmasýyla Alevi<br />

olmayan yazarlar tarafýndan iþleniþ biçiminin çok farklý olduðu ve<br />

bunun da Türk edebiyatýnýn belli bir olgunluðu yakalayamamasý ve<br />

yukarýda Güzel’in, edebiyat tanýmýndaki özelliklerinin, yazýnýmýzda ne<br />

kadar da önemli olduðunu göstermektedir. Erseven, “Alevi inanç kültürünün,<br />

Türk yazarlarý ya da eleþtirmenleri tarafýndan belli bir kabul<br />

görmemesi halinde ortaya, belli bir kalýba oturtulmuþ Sünni inançlý<br />

insan profili edebiyata yansýmýþtýr” (s.6) tespitine ulaþmasý, Anadolu’da<br />

oluþmuþ olan inançsal ve edebi daralmanýn, sýkýþmanýn da hala sürdüðünü<br />

ve edebiyatýn da insan merkezli edebi kaygýlar duymak<br />

yerine egemen ideolojik dayatmanýn parçasý biçiminde<br />

devam ettiðini göstermektedir. Kuþkusuz, bunu<br />

edebiyatýn bütünü açýsýndan söylemek mümkün olmamakla<br />

beraber, içinde inançsal deðinilerin de yer aldýðý<br />

edebiyat ürünlerinde bu zaafýn ortaya çýktýðý da bir gerçektir.<br />

Özellikle son yýllarda, Ýslami kalýplarýn her alanda<br />

olduðu gibi edebiyatta da baskýn olmasý bunun göstergesidir.<br />

Erseven, çalýþmasýnda, yazarlarýn da içinde olduklarý<br />

inanç kültürünün felsefi terminolojisinin ve inanç içi<br />

dil jargonunun kullanýldýðý tespitine ulaþmaktadýr.<br />

Yazýnýmýzýn Sýratý Anadolu<br />

Bütün ele aldýðý çalýþmalara raðmen bu alanýn hakkýyla<br />

ele alýnmadýðýný belirten Erseven; “Aleviliði ve Bektaþiliði,<br />

asal ve yan konu olarak iþleyen roman öykülere<br />

ciddi anlamda rastlamak olasý deðil…” Yazarýn ele aldýðý<br />

kaynaklar, belki Alevilik-Bektaþilik açýsýndan yeterli<br />

deðil. Ancak Türkiye yazýn dünyasýnýn yeni yeni geliþmeye<br />

ve çeþitlenmeye baþladýðýný düþündüðümüzde yeterli<br />

saymak gerek. Edebi türler içinde sözlü geleneðe baðlý<br />

yaþamýný sürdürmüþ bir öðreti geleneðine sahip olan bu<br />

alanýn, þiir ve baðlý alanlarla yetinmesi ve ‘sýrcý’ bir içerikle<br />

hareket etmesi bu, konunun geç iþlenmesine ve kimi noktalarda da<br />

karþýt ve sorunlu iþlenmesine neden olmuþtur. Alevi kökenli yazarlarýn<br />

metinlerinde, Aleviliði ve sorunlarýný anlatmaya, Sünni kökenli-Alevi<br />

olmayan demek istiyor- yazarlarýn ise taraflý ve daha çok karalayýcý bir<br />

üsluba sahip olduðunu dile getiriyor.<br />

Özellikle 1970 sonrasýna ait romanlarda, Alevilikle ilgili gözle görünen<br />

ve diþe dokunur metinlere rastlandýðýný belirten Erseven, çalýþmasýnýn<br />

roman bölümünü; “Aleviliði Eksen Alan Romanlar”, “Aleviliði Yan<br />

Konu Olarak Alan Romanlar”, “Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþleyen<br />

Romanlar” ve “Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar” baþlýklarý altýnda<br />

topluyor. Oyun olarak Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyununu<br />

ayrý bir ek bölüm olarak iþleyen yazar, “Türk öyküsünde Aleviler” baþlýðý<br />

altýnda ise, yazar adýna göre eserleri tek tek iþliyor. Araþtýrmasýný bir de<br />

konularýna göre iþleyen Erseven, bakýþ açýsýný ve yargýlarýný daha çok bu<br />

bölümde ifade ediyor.<br />

Çalýþmasýnda Aleviliði bilmeden konu olarak seçen yazarlarýn eksikliklerini<br />

ve hatalarýný da tartýþan Erseven, Alevilik çerçevesinden yola<br />

çýkarak toplumsal bir birlikteliði, ayný topraklarda bir arada kültürleri<br />

birbirlerini tanýmasý, aradaki inanç çatýþmalarý ve karalama kaynaklarýnýn<br />

bu romanlarda nasýl incelikli olarak öne çýktýðýný da gösteriyor. Roman<br />

ve öykülerden alýntýlar yaparak bir anlamda özetler de sunan Erseven,<br />

olaya bakýþlarý, ara soru ve açýklamalarla deðerlendiriyor. Yazarlarýn<br />

konuya bakýþ açýlarýný da irdeleyerek genel Aleviliðe bakýþlarýný da<br />

tek tek tartýþýyor. Kitap ya da yazarlar açýsýndan ara tanýmlar ve çýkarýmlarda<br />

bulunuyor. Örneðin Hasan Kýyafet’in ‘Ali Ali’ adlý kitabýný deðerlendirirken<br />

kimi yerde çözümlemelerin ulaþtýðý nokta olarak; “Yazar,<br />

sorunun çözümüne idealist bir açýdan yaklaþmýþtýr.”(s. 314) ya da devamýnda<br />

bir açýklamanýn yarattýðý ifadeyi; “Nedense burada Kiyafet, devrimciliði<br />

biraz etik çizginin dýþýna çýkarmýþ görünmektedir”(s. 315) demektedir.<br />

Konu Alevilik olunca, siyaset, kültür, inanç ve daha birçok<br />

yönü bir arada ve hýzlý bir toplumsal yaþam denklemine göre taramak<br />

gerekiyor.<br />

Zamanýn Deðiþmeyen Dili<br />

Kimi eserde sýnýf, kimi eserde inanç, kiminde de ekonomi ve göç ile<br />

karþýlaþýlan sorunlar, tartýþmanýn konusu olarak öne çýkýyor. Yan konu<br />

veya içerik olarak Türk edebiyat dünyasýnýn sonuçta Alevilik çerçevesinde<br />

olaðan bir seyir yerine belli duyarlýlýk payesiyle iþlendiðine dikkat<br />

çekiyor, Erseven. Kitaplarda konu olarak Kýzýlbaþlýk kavramý çeþitli<br />

anlamlara gelebilecek biçimlerde kullanýlýyor. Alevilerin nasýl insanlar<br />

olduðu gibi sorulara cevap arandýða dikkat çekiliyor. Alevi olmanýn<br />

kolay tanýmlarýndan birinin de, E. Bener’in “Elif’in Öyküsü” romanýnda<br />

yer alan, “namaz kýlmamak Alevilik” olarak tanýmlanýyor. Yine Sadri<br />

Ertem’in, “Çýkrýklar Durunca” romanýnda yer aldýðý gibi, “katlý vacip<br />

zýndýklar” gibi kavramlarla tarihte egemen söylemin tekrarýnýn yer aldýðý<br />

taným ve þiddet bir arada hatýrlatýlmaktadýr.<br />

18 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

DEYLEMÝ (HAÞÝM KUTLU)<br />

Bizim Yolumuz<br />

Anadolu’da birikmiþ her türlü farklý bakýþ açýsýný, romanlarda ve öykülerde bulmak<br />

Ne yemin et ne de yalan söyle<br />

mümkün. Aleviliðin genel ifade sorunu yaþadýðý topraklarda bir de entelektüel<br />

Böyle buyurdu bizim ulumuz<br />

birikimin, bu birikimi sorun olmaktan çýkarmak yerine kurgularda yer vermesi,<br />

Kýldan ince kýlýçtan keskin<br />

belleklerin olumsuz yenilenmesine taraf olmaktadýr. Aleviliðin çok yönlü canlý bir<br />

Yutulmaz leblebidir bizim dolumuz<br />

kültür atmosferine sahip olmasý ve tarihsel çatýþmalarda inananlarý yanýnda felsefi<br />

olarak da mücadele konumunda olmasý, sorunun sosyal olarak yaþamasýný getirmektedir. Roman Senin yükün senindir tartý bilirsen<br />

ve öykülerde de süren bir mücadelenin yansýmasýdýr aslýnda kitap boyu karþýmýza çýkan, Aleviliði Kendi karaný kendi elinle silersen<br />

iyi ve insani bulanlarla, Aleviliði inançsýzlýk ve kötü karakter olarak tanýmlayanlarýn mücadelesi. Nefsin için her ne dilek dilersen<br />

Ne yazýk ki nesnellikten çok çeþitli yollarla toplum içindeki yaralý bilincin derinleþmesine katkýdan Ukbada bile olur bizim sonumuz<br />

baþka bir durum olarak deðerlendirmek mümkün olmuyor böyle olunca.<br />

Felsefi birikime sahip olmayan edebiyatçýlar, özellikle birçok alanda olduklarý gibi tartýþmak Beli dedik bizden önce gelene<br />

ve yeni çözümler üretmek yerine, çoðunlukla fantezi düzeyinde kalmakta ve toplumun paranoyak Özünü hakka kurban edene<br />

halinin tekrarýndan baþka bir geliþim saðlayamamaktadýrlar. Yazýn bilincinin, tarihe, insanlýða Güruhu Naciye'den sýr doðana<br />

katký sunmasýndan çok ideolojik bir duvar olmasý çoðu yerde daha bir açýk yüreklilik olarak Ta ezelden Kâbe oldu yolumuz<br />

görülmektedir. Roman ve öykülerde sergilenen tutum, kitabýnýzýn okunma kapasitesini de belirler. Melanet meydanýndan erkân silinsin<br />

Bu kaygýlar edebiyat dünyasýnýn kaygýlý bir edebi söyleme zorlanmasýný da getirmektedir.<br />

Derviþlik makamýna postlar serilsin<br />

Daha dikkatli bir gözle bakarsak, “Türkiye’de kültürel ortamýn böylesine þekillenmesinde, Münkir olan her kapýdan sürülsün<br />

siyasal sistemin, medyanýn biçimlenmesinde olduðu kadar bunlardan baðýmsýz düþünemeyeceðimiz<br />

öykücünün de romancýnýn da bundan payýna düþeni yaþadýðýný görürüz. Ancak, düþündürücü<br />

Dar-ý Mansur’da kýrýk olur boynumuz<br />

olan bir sanatçý birikimi ve tavýr alýþý içerisinde öykücünün, romancýnýn, þairin bunun böyle olmamasý<br />

gerektiðine iliþkin kayýtsýzlýðý, pasif duruþudur.” (Turan: 2004, 19).<br />

Bir kolum Hind’den ötelerden derilsin<br />

Daylemi’yem ben benden sorulsun<br />

Anlatý kültürüyle kendini sürdüren bir topluluk olan Aleviler, bir bilgiyi böylesi bir özelliklerinden<br />

dolayý birden fazla yolla anlatabilirler. Bu nedenledir ki, “Yol bir sürek bin bir” biçiminde Serilmez hiç bir ipe bizim unumuz<br />

Ýster alýnsýn kellem ister vurulsun<br />

kavramlaþmýþtýr. Toplumun kendi hikayelerine, mitlerine ve bunlara baðlý olarak kahramanlara<br />

sahip olmasý ve bunlardan edindiði köken fikrini sürdürmesi olaðanlaþýr bu nedenle. Kendi önderlerini<br />

belli bir inanç motifiyle süslemesi yazýlý kültüre sahip olan toplumlardan daha olaðan bir<br />

boyut kazanýr. Ýnanç içinde ‘aziz’ bir süsleme veya yükleme olaðanlaþýr. Yaþam biçimini de oluþan Can Cemale Çevrilir<br />

azizlerin ahlaki öðreti formlarý ile halk hikayelerinin ayný formda erimesi yazýma dökülen<br />

anlatýnýn da dilden kolayca akmasýný saðlar. Alevi öðretisinin þiirde baþarýlý olmasýný da bu Ayini cemde cem olmuþ canlar<br />

çerçevede deðerlendirmek gerek. Roman ve öykü öncesinde yazýlý olmasa da açýk bir fikir edinmemize<br />

yarayan nüvelere sahip olmasý ve yorumlama da muhalif bir çizgi taþýmasý kaleme Açýlmýþ meydan görülmüþ rahman<br />

Öz köze dönmüþ can cemale çevrilir<br />

dökülen dilin oynamasýna ve kendi içinde çoðul bir sese sahip olmasý yanýnda öðretiyi kirleten ve Can cana secdede dilim söze çevrilir<br />

baltalayan karþý deyim ve anlamlandýrmalarýnda olmasý mümkündür. Birçok noktasýnda grup Pençeler sazda bülbül avazda<br />

davranýþý ile karþýlaþtýðýmýz Alevilik söylem ve hikmetlerinin kökene ne kadar yakýn veya uzak Sakiler mest olmuþ irfanda sazda<br />

olduðunu bilmek mümkün deðildir. Buna karþýn siyasal- toplumsal bir amaca hizmet etmesi Özüm Mansur’da ten niyazda<br />

olaðanlaþýr. Ayný zamanda bunun karþýtýný da yaratmasý birikimlerin sürekli muhalefetleri Çark-ý pervaneler nura çevrilir<br />

nedeniyle sarmal olarak güçlü biçimde topluma karþýlýklý olarak yayýlýr.<br />

Erseven’e bir katkýyý da burada R. Girard’dan sunalým. “Romantik Yalan ve Romansal Hakikat”<br />

adlý çalýþmasýnýn sunumunda, Orhan Koçak’ýn, Girard’ýn ‘ressentiment’ kavramýyla oluþtur-<br />

Rýzalýk meydaný naçar kalmasýn<br />

Lütfetti aldým dostun lokmasýn<br />

duðu edebiyat çözümlemesine ayný kitabýn önsözünde yaptýðý katkýya yer vermek doðru olacaktýr. Birliðe yetenler ayrý durmasýn<br />

Koçak, Girard’ýn, ressentiment’in, (tartýþýlan kavramsal karþýlýklarýndan; “küçültme ve deðersizleþtirme<br />

itisi” anlamýný dikkate aldýk) “Ýlk olarak, ressentiment’in, bir baþkasýna karþý gösterilen<br />

Gönüller þad oldu meyler çevrilir<br />

Daylemi’yem dinle dostun sözünü<br />

belirli bir duygusal tepkinin tekrar tekrar yaþanmasý ve deneyimlenmesidir… Duygunun ve ‘tepki<br />

Acý söz dostundur çevirme yüzünü<br />

verdiði’ durumun sadece zihinsel bir anýmsanýþý deðildir burada söz konusu olan; duygunun kendisinin<br />

yeniden yaþanmasý, baþlangýçtaki duygunun yeniden deneyimlenmesidir…”. Devamýnda,<br />

Can kulaðýný aç kem etme özünü<br />

Bal arýda arý kovanda bala çevrilir<br />

“Bu psikolojik dinamit, bir siyasal grubun siyasal, anayasal ya da geleneksel gücü ile fiili gücü<br />

arasýndaki uyumsuzlukla doðru orantýlý biçimde yayýlacaktýr. Sadece siyasal olmakla kalmayýp<br />

toplumsal da olan ve mülkiyet eþitliðine doðru giden bir demokraside, hiç deðilse sosyal ressentiment<br />

pek yaygýn olmayacaktýr… Öyleyse ressentiment’in en güçlü olduðu toplum bizimki gibi bir<br />

Alev<br />

Yayýnlarý<br />

toplum olmalýdýr: yaklaþýk olarak eþit haklarýn (siyasal ve diðer haklar) ya da biçimsel toplumsal<br />

eþitliðin iktidar, mülkiyet ve eðitimde büyük fiili eþitsizlikle elele gittiði bir toplum… Burada, bireylerin<br />

karakter ve deneyimlerinden baðýmsýz bir biçimde, toplum yapýsýnýn kendi içinde güçlü bir Toplu<br />

ressentiment yükü birikmiþtir.” (Girard: 1999, 16–17) Her toplumun yaþam biçimi içinde kolayca Sipariþlerde<br />

görebileceðimiz bu kavramsallaþtýrmayý, Erseven’in ele aldýðý eserlerde görmek mümkündür. Yüzde<br />

Girard’ýn bakýþ açýsýný -teorik çözümleme olarak- görememekle birlikte, bu çalýþmada, bu yöndeki<br />

tutumun, edebiyatýmýzda nasýl sürdüðünü görmek mümkündür. Erseven’in bu çalýþmasýndan Ýndirim<br />

Elli<br />

yola çýkarak Girard’ýn deyimiyle edebiyat alanýnda da bir ‘modus vivendi’ sýnýrýnda olduðumuz,<br />

Yapýlýr<br />

daha anlaþýlýr biçimde görülebilmektedir.<br />

KAYNAKLAR:<br />

Haþim Kutlu<br />

Girard, René (2001). Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Metis Yayýnlarý.<br />

Güzel, Abdurrahman (2004). Dini Tasavvufi Türk Edebiyatý, Akçað.<br />

Turan, Metin (2004). Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatý, Ürün Yayýnlarý.<br />

NOTLAR:<br />

(*) Modus Vivendi: Latince, güçlüklere raðmen birlikte yaþama yolu.<br />

Kýzýlbaþ Kadýn<br />

Mayýs 2005, ISBN 975-335-050-3<br />

15 x 23 cm, 256 sayfa 12,00 YTL<br />

Alev Yayýnlarý,<br />

Divanyolu Cd. No 54, Erçevik Ýþhaný 102<br />

34110 Eminönü, Ýstanbul<br />

T/F: 0212.519 5635 www.alevyayinlarý.com<br />

Ocak 2006<br />

19


SERÇESME ¸<br />

Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý<br />

Bölüm - III<br />

Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi<br />

Tasavvufta Bilinçaltý<br />

Ýnsanoðlu yaþamý boyunca hep saptadýðý bir noktayla Kaos’a düzen<br />

verip Kosmos’u yaratýrken gündelik yaþamý içinde açtýðý ritüel<br />

parantezleriyle Köken Zaman’a ve Kozmik Zaman’a girip çýkar ve<br />

oradan da gerçek zamana döner.Aslýnda bu bir kimlik sorunudur.<br />

Ýþe evren ölçeðinde bakýldýðýnda, küçücük bir varlýk olan<br />

insanoðlunun, gerçek zamaný ve uzamý var ederek gönlünün ve bilincinin<br />

derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm<br />

burasýdýr” diye baðýrmakta olduðunu görürüz. Bunun için her mitolojinin<br />

zaman ve uzam algýsý, o kültürün ana mayasýný oluþturur.Tasavvufta<br />

da bu böyle oluþup geliþmiþtir, yadsýnamaz. Aslýnda mitolojilerde yer<br />

alan figürler insanlýk kültürünün, ilk þafaðýnda ilk ýþýk belirdiðinden bu<br />

yana biriktirilmiþ arkaik ögelerin, toplu düþlemlerin, ya da insan ruhundaki<br />

oluþma ve geliþme evrelerinin de bir anlamda “kollektif kiþileþtirilmesi”<br />

sonucunda ortaya çýkar.<br />

Ýþte mitoloji ve söylenceler bir anlamda insanlýk kültürünün gerçek<br />

bilinçaltýný oluþtururlar. Bu baðlamda mitoslar, içerdikleri çeþitli tarihsel,<br />

toplumsal, dinsel ve kültürel yansýmalarýn yaný sýra insanlýk durumlarýna<br />

iliþkin bir toplu bellek görevi de üstlenmiþlerdir. Zaman süreci içinde<br />

bakýþ açýlarý ve deðer ölçüleri deðiþtikçe anlatýlar da deðiþir, verilir,<br />

çevrilir, antik bir kazý alanýndaki gibi kültürel katmanlar halinde üst üste<br />

yýðýlýr.Farklý kültürlerin mitolojileri iç içe geçmeye, baðdaþtýrmacýlýðýn<br />

da etkilemeleri sonucu yeni birleþimler üretmeye baþlar.Tasavvufta da<br />

durum hemen hemen aynýdýr. Böyle bir çizgi izleyen kültürel coðrafyalar,<br />

kozmik zaman ve uzam içinde þekillenerek belirli kimlikler kazanýr.<br />

Aslýnda mitoslarýn oluþturduðu mitolojiler tarihsel zaman ve uzamla<br />

deðil, kozmik zaman ve uzam algýlarýyla tanýmlanýrlar. Her uygarlýkta,<br />

“hatýrlanamayacak deðin eski” mitolojik zamaný gerçek tarihsel zamana<br />

baðlayan bir imgelemem köprüsü vardýr.<br />

Mezopotamya, bu imgelemem köprülerinden en önemlisini oluþturur.<br />

Üç büyük kitaplý din, bu köprünün altýndan geçen kutsal ýrmaklarýn sularýyla<br />

beslenir, zaman sürecinde bir uygarlýktan, bir kültürden, bir dinden,<br />

bir inançtan diðerine aktarýla aktarýla, farklý kozmolojiler, mitolojiler,<br />

kutsal metinler içinde yeni deðerler, yeni anlamlar yüklene yüklene<br />

çokkatlý, çokanlamlý hale gelerek simgelerin anayurdu olan inanç sistemleri<br />

yanýnda, sanatýn bütün alanlarýndaki þiirsel yaklaþýmýnýn da ana<br />

eksenlerinden birini oluþturur.<br />

Bizce bu ana eksenlerden biri de tasavvuftur. Tasavvuf, bir sevgi yumaðýdýr.Sevgi<br />

ruhlar arasý benzeþmelerden oluþan kaynaþmalardan ibarettir.Bir<br />

suyu bir suya karýþtýrýnca ayýrtmak olanaksýzdýr. Aslýnda öz<br />

olarak sevgi de öyledir.Ama tatmayan bilmez. Tasavvufta temel amaç,<br />

insana “Allah’ý görüyormuþ gibi yaþama” disiplini kazandýrmaktýr. Bir<br />

baþka anlatýmla kiþiliðe, “siz O’nu görmeseniz de O’nun sizi gördüðü”<br />

bilincini yüklemektir. Yani size, “þah damarýnýzdan daha yakýn” bir<br />

Kudret’le sürekli birliktesiniz, “nerede olursanýz olun, sizinle birlikte<br />

olan” bir Varlýk var onu hissetme, algýlama, sezme, tüm yaþamýný O’nunla<br />

birlikteliðin duyarlýlýðý içinde yapýlandýrma bilinci edinme disiplin ve<br />

terbiyesi verme varýlmak istenilen en son duraktýr.<br />

Bir baþka anlatýmla sûfî, ânlarýn farkýnda olmak ve her aný Allah’ýn<br />

huzuruna çýkabilecek bir güzellikte duyabilme bilinci ve disiplini edinmek,<br />

her aný Allah için seçmektir. Bir baþka söyleyiþle sûfî, bu gücü ve<br />

disiplini edinebilmek için; seher vakti uyanýr, gecenin en seçkin saatinde<br />

Rabbi’nin huzuruna durarak, O’na olan ahdini, O’nunla varolduðu bilincini<br />

yeniler. Gönlünü ve bilincini baþka güç odaklarýnýn etkisinden<br />

arýndýrýr, tevhid bilinciyle donanýr, her gece özgürlük bilincini bir kez<br />

daha yeniler, sonra kendi içine döner, içini yeniden dokumaya baþlar, içi<br />

gönlü ve beyni-bilinci demektir. Kalbini ve dimaðýný avcunun içine alýr,<br />

onlarýn her dokusuna ulaþacak biçimde kiþiliðini arýndýrma eylemine<br />

soyunur, tevbeye-istiðfara sýðýnýr, böylece sýrlarýný Rabbi ile paylaþarak<br />

O’nun huzurunda temiz bir yaþama söz verir. Sonra ahiret bilgisini yenileyerek<br />

mahþer ortamýna gider-gelir.Yaþam kitabýna bir de mahþer aydýnlýðýnda<br />

bakar. Ellerinin, ayaklarýnýn, gözlerinin, kulaklarýnýn yani tüm<br />

duyu organlarýný sorgular, acaba elleri temiz mi, acaba gözlerinde kirlenme<br />

var mý, paçalarýna çamur sýçramýþ mý,bütün bunlar dünya karanlýðýnda<br />

deðil, mahþer aydýnlýðýnda net görülecek þeylerdir. “Ölüm gündemi”<br />

sûfînin her gün soluk alýþ-veriþlerinde duyduðu bir gerçekliktir.<br />

Sonra Hz.Peygamber’le birlikte olur, yan yana, karþý karþýya gelir,<br />

sonra kiþiliðinin O’na (s.a) yakýþýp yakýþmadýðýna bakar. Sonra ondan bu<br />

yana geçen “Allah dostu” diye nitelendirilecek insanlarýn yanýnda durur,<br />

insanlýðýnýn ve Ýslamlýðýnýn onlarla benzeþip benzeþmediðine, örtüþüp<br />

örtüþmadeðine bakar, bu çerçevede, gönül terbiyesiyle ilgilenen, kalbî<br />

kývamýndan emin olduðu Allah dostunu anýmsar, onunla yan yana durur,<br />

benzeþme, örtüþme ve ayrýþmalarýný denetler. Bütün bunlar seher<br />

donanýmý kapsamýndadýr.<br />

Gündüz, iþ hayatý demektir, sûfî de iþ yapar,mesleði vardýr, dünyadan<br />

el etek çekmemiþtir, “hiç ölmeyecek gibi” dünya iþlerine sarýlýr, dünyayý<br />

imar gibi bir sorumluluk taþýr, bunlarý yerine getirir, öfkeyi dizginler,<br />

kötülüklerden, hileden, aldatmalardan uzak durur. “Allah’la birliktelik<br />

bilinci”nin asýl sýnanacaðý alan günlük yaþamdýr.Zaman öldürmek<br />

olmaz, ölü zamanýn hesabý verilir. Özetle sûfî her anýný hep diri yaþamak<br />

zorundadýr, her aný ve her davranýþýn niteliðini ve düzeyini seçerek yaþamalýdýr.<br />

Çünkü bunlar “Allah dostu” olabilme ufku ve içeriði taþýmalýdýr.<br />

Sûfî günü bitirip, ölümden izler taþýyan uyku için yastýða baþýný koyduðunda,<br />

bir ömrü bitirir gibidir ve o ölçüde hesap vermeye hazýr bir<br />

Yaþam Kitabý’na sahip olmak ister. “Ýþte Rabbim bana verdiðin emanet,<br />

onu arý-duru sana getirdim” diyebilmelidir.<br />

Sûfîlerin kökleri ilke uzanan ortak yaþam biçimini özetledik. Aslýnda<br />

Müslümanlýk da bu deðil midir? Sûfi için amaç, “Allah dostlarý” çizgisinde<br />

olmaktýr.<br />

Ýnsanlýk, sözünü ettiðimiz bu uygarlýk geliþiminin bir tür baskýsý olan<br />

bireyleþmenin, bireysel düþünce sisteminin giderek öne çýkmasýyla kolektif<br />

figür daðýlýmý sürecine girer.Tasavvufun özünde gizli teatral sanat,<br />

zaman süreci ve yoðun birikim karþýsýnda giderek, imgelemde de kolektif<br />

figürler, toplu temsiller yerini daha akýlcý ve tarihî ifadelere býrakmýþtýr.<br />

Böylece tasavvuf, diðer sanatlar gibi dýþ alana çýkarak dünyevileþmiþtir.<br />

Yine de Jung’un çok ilginç saptamasýna göre, tasavvufun ve<br />

dünyevî sanatlarýn kalýcý büyülerini sürdürebilmesi, etkisini kuþaktan<br />

kuþaða aktarabilmesi için insan bilincinin doðmasýnda etken olmuþ, folklorda<br />

ve ritüellerde yaþamýný hâlâ sürdüren temel ve arkaik yapýlarla,<br />

yani “ilk örnekler”le baðýný korumasý, koparmamasý gerekir. Burada<br />

sanat ve tasavvuf, kendini “tarihsel zaman” içine yerleþtirdiðinde de<br />

mitoslarýn “kutsal ve döngüsel zaman”ýndan, arkaik kökenlerden beri<br />

süregelen simge birikimlerinden yararlanmayý sürdürür. Aslýnda arkaik<br />

düþüncenin, kozmik gerçekliðin çeþitli düzeylerini birleþtiren sentetik<br />

yapýsý simgeyi yetkin bir anlatým aracý haline getirmiþtir.<br />

Tasavvuftaki bu simge zenginliðinin temelinde öncelikle, arkaik<br />

düþüncenin “Yer” ile “Gök” arasýnda kurduðu denklikler sistemi yatar.Bu<br />

baðlamda yeryüzünde gördüðümüz her þey, yani insana ve tarihsel zamana<br />

iliþkin her þey “Ýlk Görünen Gerçekliði”n ötesinde onun çaðrýþtýrdýðý<br />

yeni anlamlar yüklenmiþtir.Daha açýkçasý bu anlamlarý yüklendiði ve<br />

tasarlanmýþ Makrokozmos ilk örneklerinin yeryüzü yansýmalarý olarak<br />

deðer kazandýðý oranda tarihsel zamanýn, gündelik yaþamýn ötesine<br />

geçip, kutsal, dolayýsýyla mutlak ve gerçek zamanýn, gerçeðin bir parçasý<br />

olabilir.<br />

Kozmik merkezler olarak da algýlanan uzamlarýn, dahasý evin, sunaðýn,<br />

tapýnaðýn, sarayýn, en önemlisi de kentin kutsanmasý, dahasý insanýn<br />

o mekanlarda ritüelleriyle, ilahileriyle kendine özgü bir mikrokosmos<br />

yaratarak, evrensel düzeni bir anlamda kopyalamasýnýn nedeni budur.<br />

Ýnsan, saptadýðý bir noktayla, bir merkezle Kaos’a düzen verip Kosmos’u<br />

yaratýrken, gündelik yaþam içinde açtýðý ritüel/bayram paranteziyle de<br />

Köken Zamaný’na, Kozmik Zaman’a, Gerçek Zaman’a döner. Aslýnda bu<br />

bir kimlik sorunudur. Evren ölçeðinde küçücük bir varlýk olan insanýn,<br />

gerçek zamaný ve uzamý var ederek, ruhunun ve bilincinin derinliklerinden<br />

“Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm budur” þeklinde<br />

seslenmesidir. Her mitolojinin zaman ve uzam algýsý kültürün ana<br />

mayasýný oluþturur.<br />

Ama biz yine de bu konua þunu sorabiliriz: Bütün olanlar karþýsýnda,<br />

duygu ve düþüncelerimizin dizgini kimin elinde? Hepimiz kendi aklýmýzýn<br />

buyruklarýna göre hareket ettiðimizi sanýrýz; oysa bu koskoca bir<br />

aldatmacadýr. Ýngiltere’nin önde gelen sinirbilimcilerinden David Oakley<br />

ve Peter Halligan bilincin kurallarýný yeniden ele alýp inceledi.Bilinçli<br />

olmak ne demektir, bilinçsizlik neyi ifade eder, düþünce ve davranýþlarýmýzdan<br />

bizzat kendimiz mi sorumluyuz gibi sorulara yanýtlar arayan ve<br />

beynin belirli bölgesinde araþtýrmalar yapan nöropsikologlar davranýþ ve<br />

algý yeteneðimizin beynin bilinçsiz kýsmý tarafýndan yönetildiðini ortaya<br />

koydular. Ne var ki, düþünce ve duygular gibi bir üst düzey zihinsel<br />

faaliyetler için bunun geçerli olmadýðý fikri yaygýndýr. Pek çok insan ve<br />

20 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

bilim adamý bunlarýn bilinçli bölgeden çýktýðýný sanýr. Geleneksel olarak<br />

bilinç ürünü olduðu düþünülen düþünce, fikir, duygu, inanç, tutum ve davranýþlarýn<br />

týpký algýlamada olduðu gibi, bilinçsiz bir sürecin sonucunda<br />

ortaya çýktýðý bu bilim adamý araþtýrýcýlar tarafýndan ileri sürülmektedir.<br />

Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde bu konuyu araþtýran Jeffrey Grey,<br />

bilinç zihinsel iþlemlerin sonuçlarýný etkileyemez, çünkü çok geç bir tarihte<br />

ortaya çýkar demektedir. Oysa herkes zihinsel faaliyetlerinin denetimini<br />

elinde tutuðunu sanýr. Bir sonraki davranýþýmýzý, ne yapacaðýmýzý<br />

bilmek, ne söyleyip ne yazacaðýný kesin biçimde tahmin etmek olanaksýzdýr.<br />

Bütün bunlar bu konuda yapýlan deneylerle sabittir.<br />

Psikolog Peter McKellar: “Önce gözlerimi kapar beklerim. Daktilom<br />

önümde öykü karakterlerinin zihnimde canlanmasý ve harekete geçmesi<br />

için zaman tanýrým. Öyküyü önceden satýr satýr düþünemem” Peki kurgu<br />

nasýl geliþir? Bu sorunun yanýtýný þöyle verebiliriz:<br />

“Denek çocuk öyküsü yazarý Blyton’un beyni karakterleri bilinçli<br />

bölümün dýþýnda yaratýyor. Blyton düþünceler, konuþmalar, hatta<br />

espriler oluþtuktan sonra bunlarýn farkýna varýyor.<br />

Bizim görüþümüze göre, konuþma, yazma ve beynin diðer bilgi iþlem<br />

faaliyetleri beynin bilinçsiz bölümünde meydana gelir. Kendiniz ve<br />

dünya ile ilgili bilinçli deneyim oluþumu bu aþamadan sonra ortaya<br />

çýkar. Bizim kurduðumuz modelde beynin bu ‘bilinçsiz’ kýsmýna<br />

Düzey 2 adýný veririz.Bu düzeyin içinde mutlaka bir karar verme<br />

mekanizmasý, yani merkezi idari yapý (MÝY) yer almaktadýr. MÝY<br />

beynin herhangi bir zamanda gerçekleþtirdiði en önemli iþlevi tanýmlar;<br />

ayni zamanda beynin durumunu en iyi þekilde tanýmlayan bilgiyi<br />

seçer.Ýþte ancak bu aþamadan sonra bilgi, bilinçli deneyimlerimizden<br />

oluþan Düzey 1’e dahil edilir.Þu anda rahatsýz bir koltukta oturduðumuzu<br />

ve bir konuþmayý dinlediðimizi farzedelim. Konuþma ilginç ise<br />

konuþmacýnýn ses tonunun, neler söylediðinin ve belki de konuþmacýnýn<br />

çevresinde olup bitenlerin farkýnda olursunuz. Bütün bunlar<br />

Düzey 2’de gerçekleþen iþlemlerin bir ürünüdür. MÝY bunlarýn içinden<br />

önemli gördüðünü Düzey 1’e postalar, dolayýsýyla siz de bunlarý<br />

deneyimlerinize dahil edersiniz.<br />

Ayni zamanda Düzey 2, rahatsýz sandalye, odanýn havasý, dýþarýdan<br />

karýþan sesler, arkamýzdaki kiþilerin fýsýltý ile sürdürdükleri sohbet ile<br />

ilgili bilgileri de iþlemden geçirir. Bütün bunlar konuþma dinleme<br />

iþlevi ile doðrudan iliþkili olmadýðý için MÝY bunlarý Düzey 1’e<br />

atmaya gerek görmez ve siz bunlarýn farkýnda olmazsýnýz.<br />

Öte yandan eðer konuþma sýkýcý ise, MÝY sandalyeden kaynaklanan<br />

sýkýntýyý giderici çözümlere öncelik verir ve siz sandalyenin ne kadar<br />

rahatsýz olduðunu fark edersiniz. Daha dramatik olarak arkanýzdaki<br />

sohbette adýnýzýn geçtiðini duyarsanýz konferans ile ilgili tüm baðlarýnýz<br />

kopar, tüm dikkatinizi arkadaki konuþmaya verirsiniz. Ancak bu<br />

durumda ‘siz’ arkadaki konuþmayý dinlemeyi bilinçle seçmiþ olmazsýnýz.<br />

Bu bilgi MÝY tarafýndan Düzey 2’den Düzey 1’e ‘kapý dýþarý<br />

edildiði’ için farkýna varýrsýnýz.<br />

Kapý dýþarý edilme konuþma ve yazma þeklinde kalabalýklarda da<br />

ortaya çýkabilir veya tümüyle duygu ve düþünce þeklinde kiþisel<br />

bazda görülebilir. Bu kapý dýþarý edilen bilgiler, ister kalabalýklarda,<br />

istek kiþisel bazda olsun kendisine özgü bir yapýya sahiptir. Bunlar<br />

her zaman ‘burada ve þimdi’ye aittir ve kiþinin kendisiyle ilgilidir.<br />

Davranýþlar, özellikle kiþinin kendisinden kaynaklanýyorsa istemli<br />

olarak tanýmlanýr. Kapý dýþarý etme iþleminde herhangi bir düþünce,<br />

fikir, inanç, tutum ve davranýþ ‘sizin’ olabilir ve özgür iradeye baðlý<br />

olarak ortaya çýkar.<br />

Bu baðlamda bilinç ve özgür irade kavramýný bilimsel platforma<br />

oturtmak zor olabilir, çünkü pek çok insan düþüncelerinin kendi bilinçlerinin<br />

bir ürünü olduðunu sanmaktadýr. Düzey 1’in içeriði ‘ikinci<br />

el’ olsa bile, bunlar ‘sizin’ tarafýnýzdan ‘birinci el’ olarak algýlanýr.<br />

Fakat günlük deneyimlerinizden uzaklaþýp, hipnozun etkileri üzerinde<br />

kafa yorarsak, bilincimizin içeriðini kontrol ettiðimizi sanmanýn<br />

ne denli yanýltýcý olduðunu anlayabiliriz.<br />

Kolay hipnotize olan insanlarda körlük, saðýrlýk, felç ve aðrýya duyarsýzlýk<br />

gibi duygularý aþýlamak kolaydýr. Sydney’de Richard<br />

Bxyant ve Kevin McConkey adlý psikologlar hipnotizma yoluyla<br />

körleþtirilmiþ insanlarýn görsel bilgiye yanýt verdiðini keþfettiler.<br />

Ocak 2006<br />

Hipnozun, hipnozu uygulayan kiþinin telkinleri gibi bir dýþ uyarýnýn<br />

etkisiyle MÝY’in karar verme sürecini etkilediði düþünülüyor. Hipnotik<br />

körlük gibi durumlarda, hipnozcu MÝY’i ikna ederek görsel bilginin<br />

Düzey 1’e kabulünü engeller. Hipnoz altýndaki kiþi görmediðini<br />

iddia etse de, uygun bir dille ikna edildiði zaman görme yetisi yerine<br />

gelir. Bunlar hipnotik olarak görme yetilerini yitirdikleri zaman bile<br />

görsel sinyallere yanýt verdikleri için, Düzey 2 hâlâ ilgili bilgiyi iþleme<br />

sokuyor olabilir. MÝY yalnýzca bunlarý bilinç düzeyine dahil edeceði<br />

verilerin içine sokmaktan vazgeçmiþtir. Sonuç olarak kiþi görsel<br />

sinyali algýlamaz ve dürüstçe ‘hiçbir þeyi görmediðini’ ifade eder.<br />

Bilincin pek çok yönü ile bir önceki ‘bilinçsiz’ iþlem düzeyinin ürünlerini<br />

temsil ettiði 1879 yýlýnda Leipzig’de ilk psikoloji laboratuarýný<br />

kuran Herman von Helmholtz ile Wilhelm Wundt pek çok zihinsel<br />

faaliyetin solunum, sindirim ve dolaþým sistemlerinin fizyolojik iþlemlerinden<br />

farklý olmadýðýný fark ederek bütün bunlarýn insan bilincinin<br />

dýþýnda otomatik olarak oluþtuðunu, ancak pek çok kiþi bilinçli<br />

deneyimlerle desteklenen zihinsel faaliyetlerin bir üst düzey etkisi<br />

altýnda olduðunu sanýyor ise de, psikologlar ayni görüþte deðiller.<br />

Onlarýn kurduðu modele göre bilinçle gerçekleþtirilmiþ her þey daha<br />

önce bilinçsiz düzeyde alt yapýsýný oluþturmuþ, daha sonra Düzey<br />

2’nin seçilmiþ ürünleri ve Düzey 1’in içeriði tek bir unsurdur ve ayni<br />

þeydir. Bunlarýn aralarýndaki tek fark, bu ürünler seçilir seçilmez kapý<br />

dýþarý edilir ve bilinçli davranýþlarýn bir parçasý haline gelirler. Düzey<br />

1’deki bilinçli davranýþlar daha ileri bir iþlemden geçmez veya<br />

doðrudan baþka iþlemleri etkilemez. Yalnýzca Düzey 2’nin bir sonraki<br />

güncel olaylarý ile yer deðiþtirir.<br />

Öyleyse bilincin iþlevi nedir? University of West of England’dan<br />

Susan Blackmore’un belirttiði gibi bilincin belirli bir iþlevi yoktur,<br />

yalnýzca ‘þu anda benim nasýl olduðum’ ile ilgilidir. Ancak bu bilincin<br />

hiçbir iþe yaramadýðý anlamýna gelmemeli. Bizim davranýþlarýmýza<br />

koþut olarak baþkalarý bizim hakkýmýzda fikir sahibi olur. Karmaþýk<br />

bir sosyal yapý içinde hayatta kalmak için bu imajýn mümkün<br />

olduðunca tutarlý ve mantýklý olmasý gereklidir. Toplum ayrýca<br />

davranýþlarýmýzýn sorumluluðunu da taþýmamýzý talep eder. Son olarak<br />

Düzey 2’de oluþan düþünce ve duygular, Düzey 1’e kabul edildiði<br />

zaman ‘ben düþünüyorum’, ‘ben hissediyorum’ þeklinde ifade edilir.<br />

Düzey 2 tutarlý bir kiþilik ifadesinin yaratýlmasýndan ve sürdürülmesinden<br />

sorumludur. Bunu yapmak için, biyografik bellek þeklinde<br />

kapý dýþarý edilenlerin izini sürmesi gerekir. London School of<br />

Economics’den psikolog ve felsefeci Nichas Humprey, güçlü bir kiþilik<br />

ifadesinin diðerlerini anlamakta ve diðerlerinin de bizi anlamasýnda<br />

temel oluþturduðunu ileri sürer. Dýþ dünyaya gösterdiðimiz kimliðimiz<br />

Düzey 2 tarafýndan yaratýlmýþ bir kurgu, Düzey 1’de edindiðimiz<br />

deneyimlerdir. Hanover, Darmouth College’dan sinirbilimci<br />

Michael Gazzaniga’ya göre bilincin bir iþlevi de güvenilir bir ‘sözcü’<br />

gibi davranmasýdýr. Bunu elde etmek için Düzey 1’de üretilenlerin<br />

daha önce dýþarý atýlan malzeme ile uyumlu olmasý gerekir.<br />

Benlik kavramýna baðlý olarak, Düzey 2 davranýþlarýmýz kontrolümüz<br />

altýnda olduðuna iliþkin bir yanýlgýya zemin hazýrlar. Genellikle<br />

istemli davranýþlarýmýza özgür irademizin yol açtýðýný düþünürüz. Bu<br />

bir yanýlgýdýr. Burada önemli olan, Düzey 2’yi kabul edip karar verme<br />

aþamasýnda ‘benlik’ kavramýný bu düzeye dahil etmeyi öðrenme<br />

gerekliliðidir.<br />

Belki de hepimizin bilmesi gereken, ‘Ben’in bilinçaltýmýzda yanlý ve<br />

taraflý ‘daha büyük bir ben’in parçasý olduðunu kabullenmektir.<br />

Kendimizi, içimizdeki ‘ben’in bilinçli olduðu konusunda kandýrmaktan<br />

vazgeçmeliyiz. Pek çok açýdan bu ‘ben’, beynimizin bilinçaltý<br />

bölgesinde oluþan olaylarý gösteren veya kaydeden bir gösterge ve<br />

kayýt cihazýdýr.” 1<br />

NOTLAR:<br />

1 Reyhan Oksan, Kaynak: New Scientist, 18 Kasým 2000.<br />

21


SERÇESME ¸<br />

Müjdeler Olsun, Dinimiz de Yenileniyor...<br />

Fakat...<br />

Hüseyin Ýlbey<br />

Kuran’da binbeþyüz yýldýr duran kadýnlarýn dövülebileceðiyle ilgili<br />

ayetlerin ifade ettiði anlamý, dinine baðlý, iyi/has Müslüman<br />

olduðu anlaþýlan bir kiþinin, diðer kullar da okuyup öðrensinler,<br />

onlar da has Müslümanlardan olsunlar, bazen gerektiðinde de karýlarýný<br />

dövsünler diye yazdýðý bir kitaba almasýyla; bu kitabýn da, zaten birinci<br />

görevi vatandaþý has Müslüman yapmak olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />

(ya da Vakfý) yayýnlarýndan çýkmýþ olmasýyla, ufacýk bir kýyamet kopmuþ<br />

oldu...<br />

Bu olaðan Ýslamî bilgiyi ve kitabý haber yapan basýn mensuplarýyla,<br />

haberin ardýndan kýyameti koparan cazgýrlar, anlaþýlýyor ki, Kuran’ý okumamýþlar...<br />

Bu konuyu haber yaparak güya, “Aaa, ne çaðdýþý bir anlayýþ,<br />

ne ayýp bir davranýþ!” demeye getiriyorlar... Terbiyesizliðe, haddini<br />

bilmezliðe bak sen...<br />

Yüce Allah, Cebrail’in eline verip özenle indirdiði; biz kullara aynen<br />

iletsin diye Hz. Peygamber’e teslim ettiði ayetlerini düzenlerken size mi<br />

danýþacaktý? “Ey (erkek) kullarým, size, þu þu durumlarda karýlarýnýzý,<br />

fazla yara bere izi býrakmadan pataklama hakký ve yetkisi veren bir ayet<br />

hazýrladým. Bir itirazýnýz varsa, þimdiden söyleyin... Binbeþyüz yýl sonra<br />

gazete haberi yaparak, televizyonlarda tartýþarak, kem-küm ederek, hele<br />

hele yorumlamaya kalkýþarak cehennemlik olmayýn, baðýþlamam ha!”<br />

mý diyecekti yani?<br />

Binbeþyüzyýl önce kimse itiraz etmemiþ ya da itiraz edenler olmuþsa<br />

bile icabýna bakýlmýþ, þöyle ya da böyle, itiraz edecek kimse býrakýlmamýþ...<br />

Ayrýca da, erkek milleti olarak elinize böyle muhteþem bir hak<br />

ve yetki geçmiþ, tepe tepe kullanacaðýnýza, kalkmýþsýnýz, “Böyle gerilik,<br />

böyle çaðdýþýlýk mý olur?” diyorsunuz... Bu laflarý, baþta benim karým<br />

olmak üzere, baþý kabak, ayaðý postallý feminist karýlar söylese anlarým<br />

da, size ne oluyor?<br />

Müslüman’sanýz, alýn önce Kuran’ý þöyle iyice anlaya anlaya okuyun.<br />

Deðilseniz, size ne baþkasýnýn Allah’ýndan, Kuran’ýndan, ayetinden,<br />

hadisinden, sünnetinden? Ýndirdiði bütün kitaplarýndan anlaþýldýðý gibi,<br />

kendisi de erkek olan Allah, erkek kullarýna karýsýný da dövdürür, kýzýný<br />

da, baldýzýný da, hatta ardýna erkek takarak getiren mahalle aþiftesini de...<br />

Biraz daha burnunuzu sokarsanýz sizi de dövdürür diyeceðim, ama siz<br />

dövülmeyi öpün de baþýnýza koyun... Tanrý’ya þirk koþmaktan, müþrik<br />

olursunuz ki, “Haram aylar geçince, müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün”<br />

(Tevbe Suresi, 5. Ayet) cezasýna uðrarsýnýz.<br />

Ýyi niyetli bir insan olduðumdan, Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet<br />

Nuri Yýlmaz’ý uyarmak istiyorum... Bir insan, bir eðitimci olarak, korku<br />

denen illetin insaný ne hazin durumlara soktuðunu biliyorum. Bu adamcaðýzýn<br />

son yýllarda içine düþtüðü telaþ içimi paralýyor... Acaba neyi kaybetmekten<br />

korkuyor? Baþýnda durduðu, tarihin en büyük þeriatçý<br />

örgütünü mü? O örgütün sahip olduðu, miktarý ve cüssesi belli olmayan,<br />

en büyük holdinglerden daha büyük menkul ve gayrýmenkul devini mi?<br />

Aslýnda onun da, söz konusu kitabýn yazarý gibi iyi, has bir Müslüman<br />

olduðuna inanýyorum... Çekirdekten yetiþerek geldiðine göre (melül<br />

mahzun duruþu ve gözleri de çekirdekten yetiþerek geldiðini gösteriyor),<br />

baþta Kuran olmak üzere, hadis, sünnet gibi Ýslam’ýn temel kaynaklarýný<br />

biliyordur. Fakat son yýllarda, örneðin 28 Þubat’tan sonra, acayip laflar<br />

etmeye baþladý... Ettiði sözleri buraya tek tek yazýp yanýtlamaya kalksam,<br />

ortaya esaslý bir komedi çýkacaða benziyor. Çýkarsa çýksýn diyemiyorum,<br />

yerim dar... Þimdi gelin de yutun þu sözleri:<br />

1. “Ýslamiyet’i hurafelerden temizleyeceðiz”: Binbeþyüz yýldýr acaba<br />

Ýslamiyet’e ne kadar hurafe karýþtý? Þu anda Ýslamiyet olarak bildiðimiz<br />

bilgi ve uygulamalarýn ne kadarý hurafe? Siz hurafe olarak saptadýklarýnýzý<br />

temizlediðinizde, “sel geldi süpürdü, rüzgâr aldý götürdü”, tümden<br />

ayazda kalmayalým? 17 Aðustos depremine çadýr ve ekmek bulamayan<br />

bir devlet, yaratacaðýn din iman depreminde þapa oturursa günahý<br />

vebali senin boynunda kalýr, bil... Ayrýca, “Zaten dinin kendisi hurafedir”<br />

diyen “edepsizleri” ne yapacaksýnýz? Bu durumda, yapacaðýnýz iki<br />

þey var: Laik TC Devleti adýna ya dinin hurafe olmadýðýný kanýtlayacaksýnýz<br />

ya da “din hurafedir” diyen zýndýklarý temizleyeceksiniz. Temizlik<br />

iþini taþeron olarak Hizbullah’a, Taliban’a filan havale de edebilirsiniz...<br />

2. “Bu bir reform hareketi deðil. Dinde bir deðiþiklik, bozukluk yok.<br />

Reform, bir þeyin aslýnda deðiþiklik yapmaktýr. Biz dinin aslýnda deðiþiklik<br />

yapmak istemiyoruz.”: Bu sözlerdeki kafa karýþýklýðýný ve mugalâtayý<br />

anlayan öne çýksýn, uygun yerine törenle laik devlet madalyasý takýlacaktýr!<br />

Bu kadar gelenek göreneðe bulanmýþ, temizlenme ihtiyacý doðuracak<br />

kadar hurafe karýþmýþ bir din nasýl deðiþmemiþ, bozulmamýþ, tertemiz<br />

kalmýþ oluyor? Þimdi Mehmet Nuri Bey eline cýmbýz ya da kürek ve týrmýk<br />

gibi alet edevat alacak, Ýslamiyet’i tertemiz edip ilk haline getirecek...<br />

Bu temizlik iþinin bir kýsmýný da Fethullahçýlara, Hizbullah’a ve<br />

diðerlerine havale edin...<br />

3. “Hadisler ayýklanacak”: Yüzyýllar önce Buhari ve Müslüm gibi<br />

âlimler bu iþi yapýp selamete erdirdiler diye biliyorduk... Demek ki sahte<br />

hadisler de ortalýkta cirit atýyormuþ... Yeniden ayýklayalým derken bizi<br />

hadissiz ve sünnetsiz de býrakmayasýnýz, aman ha! Valla bu milletin ne<br />

yapacaðý belli olmaz, hadissiz ve sünnetsiz kalýnca tutar, misvaký býrakýp<br />

diþlerini fýrçayla temizlemeye, faiz yemeye, fotoðraf çektirmeye, radyo<br />

dinleyip televizyon seyretmeye, barlarda þarký türkü okumaya baþlar...<br />

Tövbe tövbe...<br />

4. “Kuran yeniden yorumlanacak”: Asýl korkum buydu... Kuran’ýn<br />

yeniden yorumlanmasý! Bunu söyleyenin bir Ýslamiyet cahili olduðuna<br />

kalýbýnýzý mühür olarak basabilirsiniz...<br />

Kuran’ý yorumlamak kimin ne haddine? Býrakýn böyle bir þeye kalkýþmayý,<br />

bunu aklýnýn ucundan geçirmek bile müþrikliktir... Kuran doðrudan<br />

doðruya Tanrý’nýn sözüdür. Apaçýk ve nettir. Anlaþýlsýn ve uyulsun<br />

diye gönderilmiþtir. Ezeldir ve ebeddir, belli bir zaman ve çað için deðil,<br />

kýyamete ve kýyamet sonrasýna kadar hükümrandýr. Belli bir ýrka ve<br />

kavme deðil, bütün insanlýða indirilmiþtir. Yorumlanamaz, yoruma tabi<br />

tutulamaz, çünkü her yorum farklý bir anlama ve uygulama demektir ki,<br />

bu da farklý inançlar, yani farklý dinler demektir. Oysa Ýslamiyet tektir,<br />

baþka Ýslamiyet yoktur, olmayacaktýr. Kuran bir bütündür, eksiklikten,<br />

zaaftan uzaktýr, tamdýr, eksiksizdir, kâinattaki bütün bilgiyi ve hikmeti<br />

kapsamaktadýr... Bu yüzden de son kitaptýr, baþka bir kitap indirilmeyecek,<br />

baþka peygamber gönderilmeyecektir...<br />

Dediklerimde bir yanlýþlýk, eksiklik var mý? Sonra, Kuran herkese<br />

indiðine göre, herkes de yorumlamaya kalkarsa, örneðin ben de yorumlamaya<br />

kalkarsam, “deh babam deh, yandý gülüm keten helva”...<br />

Kuran yorumlanmaya baþlanýrsa ortaya çýkacak belalara bakýn siz...<br />

Denilecektir ki, þu þu þu ayetler, o zamanýn bilgilerine, kültürüne, gelenek<br />

göreneklerine vs. göre indirilmiþtir... Þimdi bilgiler deðiþti, gelenek<br />

görenekler deðiþti, insanlar ve toplumlar deðiþti, bilim teknoloji geliþti...<br />

Öyleyse þu þu ayetler, özellikle de toplumsal yaþam ve iliþkileri düzenleyenler,<br />

artýk ihtiyaca ve deðiþen bunca þeye cevap vermiyor... Bunu<br />

diyebilir misiniz, diyebilecek misiniz, ey Diyanet’in melül mahzun<br />

bakýþlý Baþkaný?<br />

Bana göre bu ayet, falanca vatandaþa göre de þu ayet “artýk eskimiþe<br />

benziyor, zaten çoktan kendiliðinden kadük olmuþlar, resmen de yürürlükten<br />

kaldýrýlmalarý gerekir” denirse ya da Galatasaray Meydaný’nda<br />

toplanýp koro halinde dersek ne yapacaksýnýz?<br />

Bu yoksul ahalinin tek besin, esin ve kesin kaynaðý olan dinde, bir de<br />

bakmýþsýnýz ki Kuran 15–20 sureye, 300–500 ayete inivermiþ... Ki<br />

zaman, þartlar, insanlar, toplum, bilgi ve teknoloji giderek artan bir<br />

ivmeyle deðiþtiðine göre, 15–20 yýl sonra yeni bir yorum daha, kaldýk mý<br />

tümden Kuran’sýz ve dahi cýscýplak dinsiz ve imansýz! Tövbe, tövbe…<br />

“Kuran’ýmý yorumlayabilir, benim þu þu ayetlerimi, Resulümün de þu<br />

þu hadis ve sünnetlerini yürürlükten kaldýrabilirsiniz” diye, Cebrail<br />

Ekspres Kargosu’yla Tanrý’dan gelmiþ yeni bir tebligat, genelge, KHK<br />

gibi bir belge görmezsem, ölürüm de buna izin vermem...<br />

Ýþte böyle sevgili komþular... Ýþler ve gidiþler pek iyi görünmüyor,<br />

deðil mi?<br />

Bence en has Müslümanlardan biri olarak damlarda çürüyen<br />

Aczmendi Þeyhi Müslüm ve yine bana göre en has Müslümanlardan biri<br />

olarak hakkýnda davalar açýlan, sorgulara uðrayan Dilipak, bu konuda<br />

acilen görüþlerinize, irþadýnýza ihtiyacým(ýz) var... Aman n’olur, bir iyilikte<br />

bulunun da tez davranýn, bizi bunalýmda, M. Nuri Bey Baþkan’ý<br />

sýkýntýda býrakmayýn...<br />

Siz de beni dinleyin M. Nuri Bey Baþkan’ým, aklýnýzý baþýnýza toplayýn,<br />

bize bir iyilikte bulunun, hadisleri ayýklama, Kuran’ý yeniden<br />

yorumlaya kalkýp bu milleti dinden imandan yoksun býrakmayýn...<br />

Kuran’ýn deðil bir ayetine ve anlamýna, kýlýna dokunamazsýnýz kýlýna...<br />

Sizi gidi cehennemlikler sizi... Yapacaksanýz cennetlik bir iþe sývanýn:<br />

Oturun, Kuran’ý eksiksiz, olduðu gibi, öyle mealdi, yorumdu diyerek,<br />

hecin devesi gibi geveleyip durmadan, ne demiþse harfi harfine<br />

Türkçe’ye, Kürtçe’ye ve mutlaka Lazca’ya çevirin...<br />

Din resmen elden gitmeden, elimizi tez tutalým, cümlenize selamünalleyküm,<br />

aleykümselam, vesselam!.....<br />

22 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Kalender Çelebi Ayaklanmasý<br />

Ergül Þanlý<br />

Osmanlý ordusu savaþ için saraydan çýkýyor.<br />

Nusretname, 16. yüzyýl, detay<br />

Balým Sultanýn ölümü üzerine, Hacý Bektaþ Veli postuna kardeþi<br />

Kalender Çelebi geçiyor. (1476–1528) Otuz dokuz yaþýnda<br />

postniþin olan Kalender Çelebi kültürlü, þair tabiatlýdýr.<br />

Postniþinliðinin ilk on bir yýlýnda sessiz bir hayat geçiren<br />

Kalender Çelebi’yi 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’a<br />

karþý büyük bir ayaklanmanýn baþýnda görüyoruz. Çok þiddetli biçimde<br />

Patlak veren ve hýzla yayýlan bu ayaklanma sarayý telaþa düþürüyor.<br />

Osmanlý devletinin en güçlü hükümdarý Kanuni Süleyman sadrazam<br />

Ýbrahim Paþayý büyük bir ordu ile Ýsyancýlarýn üstüne gönderiyor. Karaman,<br />

Sivas Dülkadir vilayetleri askerleriyle de güçlendirilen Ýbrahim<br />

Paþa’nýn ordusu ilk karþýlaþmada darmadaðýn oluyor.<br />

Kalender Çelebi isyaný, Osmanlý yazarlarýnýn çoðunun iddiasýnýn tersine,<br />

ekonomik nedenlere dayanýyordu. Kanuni Süleyman tahta geçtiði<br />

zaman para darlýðýna bir çare bulmak üzere arazi yazýlmasýný yenilemiþti.<br />

Bu iþlem keyfi tutumlarla sürdürülüyor, itiraz edenlere cezalar<br />

veriliyordu. Týmarlý sipahilerinin ve köylülerin zararlý çýktýðý bu arazi<br />

yazýmý, ülke çapýnda geniþ olaylar çýkmasýna neden oldu. Ayaklanmanýn<br />

tabanýný Bozok, Sivas, Maraþ Adana ve Tarsus köylü Türkmenleri oluþturmakla<br />

beraber, ayaklanmaya bir o kadarda Alevi-Bektaþi olmayan<br />

sipahi ve köylü katýlmýþtý.<br />

Bozgun üzerine Sadrazam Ýbrahim Paþa Kalender Çelebi safýnda<br />

bulunan týmarlý sipahilerle gizli iliþki kurdu, hepsinin arazisini geri vermeyi<br />

kabul etti ve onlarý köylü-Türkmen isyancýlardan ayýrmayý baþardý.<br />

Böylece ikinci karþýlaþmada Kalender Çelebi ordusu bozuldu ve kendiside<br />

baþý kesilerek öldürüldü.<br />

Osmanlý tarihinin en büyük köylü ayaklanmasý olan Kalender Çelebi<br />

kýyamý Bu biçimde sonuçlandýktan sonra Anadolu köylüsü bir daha baþ<br />

kaldýramayacak þekilde ezildi.<br />

Kalender Çelebi ayaklanmasýný Osmanlý yazarlarý “Kýzýlbaþ Ayaklanmasý”<br />

olarak nitelendirmektedirler.<br />

Kalender Çelebi ayaklanmasýnýn tarihsel nedenlerinden biri de,<br />

Yavuz Selimin Anadolu’nun çoðu Türkmen Halkýna karþý giriþtiði kanlý<br />

kovuþturma hareketidir. Bu yöntem, yatýþtýrmak þöyle dursun, yýkýcýlýk<br />

ve soygun olaylarýný doðal hale getiren sürekli karýþýklýklar yaratmýþtýr.<br />

Ölümünden sonra Kalender Çelebi, büyük kardeþi Balým Sultan’ýn<br />

türbesinde topraða verilmiþtir.<br />

Cemalettin Çelebinin “Müdafaa” adlý kitabýný yazmasýna yol açan<br />

geliþmelerin kökeni 1552 yýlýna dayanýr. Kalender Çelebi ayaklanmasýndan<br />

sonra Alevi-Bektaþi toplumunun içine ikilik sokmak ve Hacý Bektaþ<br />

Veli soyunun halk üzerindeki etkinliðini yok etmek amacýyla Hünkârýn<br />

mücerret olduðu söylentisi çýkarýlýyor. Ayaklanmadan önceki üç asýrda<br />

böyle bir düþünce yok ama Alevi-Bektaþi toplumunun Hünkârýn soyu<br />

çevresindeki güçlü birlikteliði Osmanlýyý korkutuyor. Bunun sonucunda<br />

Dergâha 1552 yýlýnda Sersem Ali Baba isminde birisi atanýyor. Dergâhta<br />

evlenmemiþ derviþler yetiþtirilmeye baþlanýyor. Hatta dönem dönem<br />

Nakþibendî þeyhleri yollanýyor. Bu tarihten sonrada Hacý Bektaþ evli idi<br />

deðildi tartýþmalarý zaman, zaman alevlenerek günümüze kadar sürmüþtür.<br />

Ayrýca Osmanlý yeniçeri ordusuna yetiþtirilmek üzere getirilen devþirmelerin<br />

(feth edilen ülkelerden toplanan gayrimüslim çocuklarýn)<br />

yetiþtirilmesini de dergâhýn üzerine yüklenmesi (bilindiði gibi yeniçeri<br />

askerlerinin savaþtýðý sürece evlenemeyecek olmasý) da bunun üzerine<br />

tuz biber olmuþtur.<br />

Anadolu’da bazý ocaklarda kendi çýkarlarý doðrultusunda ocaðýmýzýn<br />

itibarý artar ümidi ile Hacý Bektaþi Velinin evlenmemiþ olduðu fikrini<br />

Ocak 2006<br />

benimsemiþlerdir. Ama çoðunluk Osmanlýnýn bu kasýtlý politikasýna alet<br />

olmamýþlar, Hünkâra verdikleri ikrardan dönmemiþlerdir. Anadolu’nun<br />

yüzde seksene yakýn Alevi-Bektaþisi halen serçeþme olarak Hacý Bektaþ<br />

evlatlarýný ve Dergahý görürler ve onlara görülmeden onlardan icazet<br />

almadan talip üzerine gitmezler.<br />

Osmanlý Kaynaklarýnda Kalender Çelebi<br />

Ayaklanmasý<br />

1. Solak-Zade Tarihi (Solak-Zade Mehmed Hemdemi Çelebi)<br />

Velayet-penah Hacý Bektaþ Veli evladýndan ve o hidayet hangahýnýn<br />

çocuðu olarak geçinen Kalender adlý kötü yollu bir aþýk, bazý bedbahtlarýn<br />

ve divane-meþreplerin iðvasýyla baþýna pek çok fesat ehlini topladý.<br />

Etraf ve eknaftan parasýz pulsuz buruniler, abdal torlaklar ve dinsiz<br />

meþrepliler ile mezhepsizler, pek çok kötülük severler ile birlikte onun<br />

yanýnda toplandýlar. Bunlarýn otuz binden fazla olduðu anlaþýldý. Ýki ordu<br />

kahramanca vuruþtular Allahýn hikmeti ve inayeti ile Padiþah hazretlerinin<br />

askerleri periþan düþtü, Karaman beylebeyi Mahmut paþa, i Alanya<br />

beyi Mustafa Paþa ile birkaç ileri gelen kimse þehit oldular. Bütün torlaklar<br />

küllüyetli silahlar haymeler aðýrlýklar ve çadýrlar sahiplendiler<br />

çýplak iken giyinip kuþandýlar. Bundan sonra Dülkadir taifesinin þerirleri<br />

ve eþkiyalarý da kalendere katýlýnca askerin sayýsý hesaba gelmez oldu….<br />

2. Müneccim Baþý Ahmed Dede (Sahaif-ül Ahbar Fi Vekayi-ül A’sar)<br />

Hacý Bektaþ Veli soyundan Kalender adýnda biri çýkýp, saltanat iddiasýnda<br />

bulunup nevbet çaldýrdý. Etrafýna kalenderilerden, Anadolu mülhitlerinden<br />

ve Türkmen müfsitlerinden büyük bir kalabalýk topladý. Yapýlan<br />

savaþta Kalenderin adamlarý Mahmut Paþayý, Alanya Beyi Sinan Beyi,<br />

Amasya Emiri Koçu Beyi, Birecik Emiri Mustafa Beyi ve birçok ileri<br />

gelen beyi ve komutaný þehit ederek Osmanlý ordusunu yendiler. Bu<br />

olaydan sonra Kalenderin þöhreti her tarafa yayýldý Dülkadiroðullarýnýn<br />

çoðu onun tarafýna geçti.<br />

3. Tarih-i Peçevi (Peçevi Ýbrahim Efendi)<br />

Hacý Bektaþ Veli torunlarýndan Kalender O kadar güç ve itibar kazandý<br />

O kadar kalabalýk bir topluluðun baþý oldu ki böylesi þimdiye kadar<br />

hiçbir asiye nasip olmuþ deðildi. Iþýk abdal diye anýlan ne kadar inancý<br />

ve eylemi bozuk var idiyse yanýna toplanýp yirmi otuz bin kadar eþkýyadan<br />

oluþan büyük bir çete meydana geldi. Bunlarýn yakalanmalarý için<br />

Padiþah Sadrazam ve baþkomutan Ýbrahim Paþayý görevlendirdi. Yapýlan<br />

çarpýþmada eþkýya üstün geldi. Karaman Beylerbeyi Mahmut Paþa,<br />

Alanya Beyi Sinan Paþa, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi Mustafa<br />

Bey, Anadolu Týmar Defterdarý Nuh ve Karaman Defter Kethudasý Þeyh<br />

Mehmet þehit düþtüler.<br />

4. Tabakat-ül Memalik ve Derecet-ül Mesalik (Celalzade Mustafa)<br />

“Hacý Bektaþ’ýn adýný duymayan bir Müslüman hemen, hemen yok<br />

gibidir. Bu adam için saðlýðýnda tekkeler ve öldükten sonrada adýna<br />

türbe ile birçok tekke ve imaretler yapýldý ve bu müesseseler için birçok<br />

yerler hediyeler vakfedildi. Ne fayda ki bu tekkeler sonradan fesat ocaðý<br />

oluverdi. Nitekim bu müesseselerin baþýnda oturan Kalender isminde bir<br />

budala kendi ayarýnda olan bir sürü cahilleri tekke içinde azgýnlýða<br />

teþvik etmeye kalktý.<br />

Günün birinde tekkedeki derviþler Kalenderin sancaklarýný kaldýrdýlar.<br />

Davullar, boynuzlar çaldýrarak içlerindeki fesadý dýþarýya verdiler.<br />

Kalender civar taraflarý yaðmalamaya baþladý. Bunlarýn mezhebince her<br />

kadýnla temasta bulunmak kendileri için helaldir. Sünnilerin kanlarýný<br />

akýtmak günah deðildir. Sözün kýsasý bunlar yollarý tuttular. Gelen geçeni<br />

soydular. Ortalýðý kasýp kavurdular.<br />

5. Büyük Osmanlý Tarihi (Jozef Von Hammer)<br />

Hacý Bektaþ sülalesinden Kalender-oðlu bayraðýnýn altýnda birkaç bin<br />

derviþ abdal kalender ile serserilerinden birçok kiþi toplanmýþtý. Rum,<br />

Anadolu, Diyarýbekr Beylerbeyinin birbirini müteakip, ettikleri muharebelerde<br />

Asiler gâh maðlup gâh galip oldular Rumeli Beylerbeyi Yakup,<br />

Kalende’re maðlup olduðu gibi Kalender de Pasin Ovasýnda Hüsrev<br />

Paþaya bozularak Kara Çayýrda Anadolu Beylerbeyi Behram Paþadan<br />

intikam alýp onu Tokat’a ilticaya mecbur etmiþti. Daha sonra Behram<br />

Paþa kendisine katýlan Karaman Halep Beylerbeyi ile Kalender’le giriþtiði<br />

þiddetli muharebede gene yenilerek birçok þehit verdiler.<br />

23


Ýki kýtada topraðý, iki denize kýyýsý ve boðazý ile ünlü bir ilimiz<br />

Çanakkale. Hemen hemen her ilimiz gibi Çanakkale ili de deðiþik inanç<br />

ve kültürlerin buluþtuðu ve barýþýk yaþadýðý bir yerleþim yeri. Çanakkale<br />

ilinde yirmi kadar yerleþim yerinde yörede ‘Türkmen’ diye adlandýrýlan<br />

Alevi inançlý insanlar yaþýyor. Türkmen diye tanýmlanan Alevi yerleþim<br />

yerleri:<br />

Çanakkale Merkez Ýlçe Akçeþme Köyü, Civler Köyü Kemerdere<br />

Mahallesi, Çiftlikdere Köyü, Denizgöründü Köyü, Dörtyol Köyü (bir<br />

mahalle), Fevzi Çakmak (Mazýlýk) Köyü, Fevzi Çakmak Köyü Damyeri<br />

Mahallesi, Elmacýk Köyü, Elmacýk Köyü Deðirmendere Mahallesi,<br />

Kayadere Köyü, Kayadere Köyü Atikhisar Mahallesi, Kepez<br />

Beldesi (bir mahalle), Ýntepe Beldesi Yeni Mahalle,<br />

Ayvacýk Ýlçesi; Merkez Çiftlik Mahallesi, Güzelköy, Uzunalan,<br />

Bahçedere, Kýztaþý, Mehmetalan Köyleri.<br />

Bayramiç Ýlçesi, Merkez Aþaðý Karýncalý Mahallesi, Karýncalý ve<br />

Koþuburun Köyleri.<br />

Ezine Ýlçesi, Derbentbaþý ve Çepni Köyü.<br />

Çanakkale Türkmenlerinin büyük çoðunluðuna yörede Çiçili adý veriliyor.<br />

Çiçili, Ceceli sözcüðünün dönüþümü ile oluþmuþ bir sözcük. Ceceli/Cecelü<br />

Türkmenleri Beðdili Türkmenlerinden olup Halep’te zorunlu<br />

iskâna tabi tutulmuþ Dulkadýr Türkmenleridir. Rakka, Sivas, Adana,<br />

Ýçel, Aksaray, Nevþehir ve Çorum çevresine de daðýlmýþ bir topluluktur.<br />

Çanakkale’nin Fevziçakmak köyü ve etrafýndaki yerleþimlere Mazýcý<br />

köyleri adý verilmektedir. Mazýcý bazý kaynaklarda bir oba adý gibi<br />

topluma sunulsa da coðrafi terimdir. Mazýcý bir oba adý deðildir. Çanakkale<br />

Türkmenleri içerisinde yine Beðdili Oymaðý’nýn bir obasý olan<br />

Araplý topluluðunun üyeleri de bulunmaktadýr.<br />

Çanakkale Türkmenleri cemleri düzgün yürütülürken aþinalýk, peþinelik,<br />

müsahiplik gibi inanç gereklerini yerine getirirlermiþ. Ancak bu<br />

gün Anadolu Alevilerinin yaþadýðý tüm sorunlarý Çanakkale Türkmenleri<br />

de yaþýyor. Ana sorun ya dede yokluðundan ya da var olan dedelerin<br />

eðitim eksikliðinden kaynaklanýyor. Uzun süre cemlere ara veren dedeler<br />

cem yürütebilmek þöyle dursun baðlý olduklarý ocaðý ya da ocaklarýnýn<br />

nerede olduðunu bile unutmuþlar. Çoðu dedelerin elinde cem için<br />

en iyi yol gösterici kaynak olan ‘Buyruk’ bile bulunmamaktadýr. Muharrem<br />

orucu az sayýda insan tarafýndan da olsa tutulmakta Aþure ise yöre<br />

Sünni inançlý insanlar tarafýndan da yapýlmaktadýr. Yörede geniþ katýlýmlý<br />

görgü cemleri yapýlmamakta, cem deyince akla musahip edinenler için<br />

yapýlan kýsa soluklu cemler akla gelmektedir. Zaten Çanakkale merkez<br />

dâhil hiçbir yerleþim yerinde cemevi yoktur.<br />

Bu yöreyi tanýma ve gezmeye gelen Antalya Abdal Musa Derneði<br />

Semah Ekibi Çiftlikdere ve Kayadere köylerinde semah dönüp deyiþler<br />

söyleyip dostluklar kurduktan sonra Çiftlikdere köylülerinden de cemevi<br />

yaptýracaklarýna dair söz almýþlardýr. Çanakkale Türkmenleri için ‘Büyük<br />

Bayram’ Hýdrellez kutlamasýdýr. O güne ihtimamla hazýrlanmakta üç gün<br />

boyunca köylerde kutlama ve bayramlaþma devam etmektedir. Hýzýr<br />

Ýlyas söylencesi Çardak’ta Kumdili söylencesi adýyla yaþatýlmaktadýr.<br />

Canlý ve yaþayan en önemli sembol ise Sarýkýz ve Kaz Daðý’dýr. Yöre<br />

halký inanç konusunda bilgi açlýðý içerisindedir. Asimile olmamanýn yolunu<br />

cemlerin süreklilik kazanmasýnda görmektedirler. Görsel yayýnlarýn<br />

çoðalmasý asimilasyonun hýzýný kesecektir.<br />

Çanakkale’de Kaþýkçý Dede, Sarý Dede, Arslanca Dede, Cýlbak Baba,<br />

Kýzlar Ziyareti, Gelibolu’da Bayraklý Baba, Fikirli Sinan, Þerbetçi Baba<br />

gibi yerler kutsal deðerler olarak yaþatýlmaktadýr.<br />

Yöre Alevileri dýþardan gelen Alevi canlarýn da desteði ile Pir Sultan<br />

Abdal Derneði’ni erkence kursalar da ilkeli, disiplinli, kararlý örgütlenmede<br />

yol almýþ sayýlmazlar. Ýnançlarýndan doðan boþluðu doldurmak,<br />

SERÇESME ¸<br />

Çanakkale Pir Sultan Derneði ve Etkinlikleri<br />

Ali Aksüt<br />

4 Þubat 2006, Çanakkale<br />

yeniden yapýlanmak, çocuklarýna kültürlerini miras býrakmak adýna Dernek<br />

çalýþmasýna çok az insan katýlmakta, tüm iþler gönüllü iyi niyetli özverili<br />

birkaç kiþiye kalmaktadýr. Bu insanlar da ne yaptýklarýnýn bilincinde<br />

tüm olumsuzluklara karþýn inançla ve bilinçle çalýþmaktadýrlar.<br />

Derneðe geniþ kitle desteði henüz saðlanamamýþtýr. 2005 yýlý dernek çalýþmalarý<br />

açýsýndan olumlu geçmiþtir.<br />

Benim Çanakkale’ye geldiðim dönemde baþkan olan Metin Mutlu ve<br />

arkadaþlarý bir yýllýk bir çalýþma programý oluþturdular. Bu program çerçevesinde<br />

yirmiye yakýn yerleþim yeri ziyaret edildi. Ali Aksüt ve Metin<br />

Mutlu her yerleþim yerinde Aleviliðin dününü ve bu gününü anlattýlar.<br />

Yapýlan konuþmalarýn ardýndan yöre sanatçýlarýndan Erhan Kayakýran,<br />

Mustafa Esen, Serkan Karatepe, Ýbrahim Topalsoy katýlýmcýlara deyiþ ve<br />

nefeslerden örnekler sundular.<br />

13 Ocak 2005 günü Belediye Sosyal Tesislerinde Ali Aksüt ‘Anadolu<br />

Aleviliðinin Dünü, Bugünü ve Felsefesi’ konulu bir söyleþi yaptý. Bu<br />

geniþ katýlýmlý söyleþinin ardýndan 4 Haziran 2005 günü Akçeþme köyüne<br />

kýr gezisine gidildi. Mart 2005 de Güzelyalý Adelya Otel’de canlar bir<br />

yemekte bir araya geldiler. 16 Aralýk günü Þine Belediye Sosyal Tesislerinde<br />

Grup Anadolu Ekspres, Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, Özkan<br />

Karaman ile Þenay Bulut adlý sanatçýlarýn katkýsýyla bir türkü gecesi<br />

yapýldý. Dernek benzeri çalýþmalar yaparak bir boþluðu doldurmaya çalýþýyor.<br />

Alevi dernek ve vakýflarý bilinçli, ilkeli donanýmlý dedelerle canlarý<br />

düzenli bir biçimde buluþturuncaya dek Çanakkaleli Türkmenlerin de<br />

sorunlarý yerinde sayacak.<br />

Çanakkale Alevilerinin inanç geleceði kendi ellerinde. Ya çocuklarýna<br />

bir inanç býrakacak zemini yaratacaklar ya da yok olacaklar. Dilek ve<br />

çabalarýmýz iyi olmasýndan yana…<br />

Esat Korkmaz Çanakkale’de<br />

Yazdýðý yirmiyi aþkýn kitabýndan tanýdýðýmýz, gönül aynasýndan tasavvuf<br />

balkýyan bilinç ile özdeþleþmiþ adeta bir mistik sözlüðe dönüþmüþ, Esat<br />

Korkmaz, 4 Þubat 2006 günü Çanakkale Pir Sultan Abdal Derneði’nin<br />

giriþimi ile yöre canlarý ile buluþtu.<br />

Salonu dolduran canlara Esat Korkmaz’ý Ali Aksüt tanýttý. Bu tanýtýmýn<br />

ardýndan Alevi deyiþ ve nefeslerinden örnekler sunmak üzere Þenay<br />

Bulut, Mustafa Esen, Özcan Karaman, geldiler. Kýsa bir dinletinin ardýndan<br />

Korkmaz uzun soluklu ama sýkmayan bir söyleþi yaptý. Aleviliðin<br />

tarihsel ve inançsal boyutlarýný, inanç sembollerini, deðiþmez deðerlerini,<br />

olmazsa olmazlarýný, neler yapýlmasý gerektiðini, örgütlenmenin neresinde<br />

bulunduðumuzu, sorumluluklarýmýzý sýraladýktan sonra, ‘Bizler<br />

yalnýz Alevilerin deðil tüm toplumun sorumluluðunu taþýyan bir inanç<br />

mensubuyuz’ diyerek canlara sorumluluklarýný da hatýrlatarak sözünü<br />

bitirdi.<br />

Dernek baþkaný Metin Mutlu’nun Korkmaz’a ve kitleye teþekkürünün<br />

ardýndan, canlar standa konulan tüm kitap ve takvimleri satýn alarak<br />

çaðdaþ bir söyleþi dinleyicisi örneði sergilediler. Yarýnlarýný bilinçleri ile<br />

kuracaklarýna inanmýþ canlar görme mutluluðu ise bizlere kaldý.<br />

24 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU<br />

Basýn Açýklamasý<br />

24-25 Aralýk 2005, Hollanda<br />

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluþturan Almanya, Fransa, Avusturya<br />

Ýsveç, Norveç, Ýsviçre, Belçika, Danimarka ve Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonlarýný,<br />

Alevi kadýnlarýný, Avrupa gençlerini ve Avrupa Alevi Dedeler Kurumunu temsil eden 82<br />

delegenin katýldýðý “Avrupa Alevi Konferansý” 24 ve 25 Aralýk 2005 tarihlerinde Hollanda’nýn<br />

Amsterdam kentinde gerçekleþti.<br />

Türkiye Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Baþkaný Selahattin Özel’in de katýldýðý konferansta<br />

Alevi hareketinin Türkiye ve Avrupa boyutundaki durumu, yeni dönem hedefleri deðerlendirildi.<br />

AABK, ortak bir duruþtur! AABK, Alevi tarihinde ocaklarýmýzýn, pirlerimizin, ozanlarýmýzýn<br />

ve öðretimizin tarihsel duruþuna ve birikimine denk düþen ve yirmi yýllýk Alevi hareketinin<br />

birikimine katký sunan inanç önderlerimizin kadýnlarýmýzýn ve gençlerimizin göstermiþ olduðu<br />

özveri ve çabalarýna ortak bir ürün olarak olmuþtur.<br />

AABK, Avrupa’daki Alevi hareketinin birliðinin oluþmasýnda Türkiye’deki Alevi hareketinin<br />

güçlenmesinde ve Alevi toplumumuzun istem ve taleplerinin dile getirilmesinde ve kazanýmlara<br />

dönüþmesinde ciddi bir rol oynamýþtýr. Kadýnýn Türküsü, Bin Yýlýn Türküsü, 1. Alevi Konferansý’nýn<br />

toplanmasý, Aleviliðin uluslararasý planda tanýnmasýnda ve kabul görmesinde, Türkiye’de<br />

Alevi kimliðinin güçlenmesi sürecinde Sivas, Erzincan, Tunceli bölgelerinde Cemevlerimizin<br />

oluþmasýnda, Alevilere yönelik asimilasyon çabalarýnýn yoðunlaþtýðý, AKP hükemetinin inkarcý ve<br />

takkiyeci tutumlarýna karþý “Alevilerin Ýnanç Merkezi Cemevleridir” kampanyasý, zorunlu din<br />

derslerinin kaldýrýlmasý kampanyasý, Alevilerin dedeleriyle, örgüt yöneticileri ve ozanlarýyla katýlým<br />

gerçekleþtirdiði Muharrem Sohbetleri yayýnlarýn yapýlmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda belirleyici<br />

rol oynamýþtýr.<br />

Çaðdaþ, demokratik, laik ve farklý kimliklerin kendini özgürce ifade ettiði bir Türkiye’nin Avrupa<br />

topluluðuna katýlma sürecini desteklemiþ kampanyalar yürütmüþ ve bu sürecin baþarýya ulaþmasý<br />

için daha aktif tutum sergileme kararý almýþtýr.<br />

Bu kazanýmlarý elde eden Konfederasyonumuza, yöneticilerimize yönelik saldýrýlar içten ve<br />

dýþtan, dýþgüçlerin saldýrýlarý artmýþtýr. Konferansa katýlan delegeler ve Konferansýmýz bu saldýrýlara<br />

karþý, örgütümüzün birliðini ve güçlülüðünü yöneticilerine sahip çýkarak, bunu ortak bir irade<br />

olarak vurgulamýþtýr.<br />

Son dönemlerde Avrupa’da sosyal haklarýn kýsýtlanmasýný, ýrkçý hareketlerin yükselmesini, fundementalist<br />

hareketlerin teröre yönelmesini ve toplumlar arasý diyalogun þiddet çözme yöntemlerini<br />

büyük bir kaygýyla izlemektedir. Alevi Toplumu öðretisi gereði sürekli evrensel deðerlere baðlý<br />

kalmýþtýr teröre olaylara, þiddete, ýrkcý ve gerici düþünce akýmlarýna karþý durmuþtur. Ülkemizde<br />

olduðu gibi Avrupa’da da barýþý, diyalogu, sevgiyi, eþitliði, doðayla insanýn arasýndaki uyumu<br />

savunmuþtur.<br />

AABK, önümüzdeki dönemde þu hedefleri önüne koymuþtur :<br />

1. Avrupa’da sosyal ve politik süreçlerde bir aktör olmayý hedefler bunun için siyasal<br />

süreçlere katýlmayý ve etkilemeyi bir görev bilir. Bunun için, insanlýðýn mutluluðu ve toplumsal<br />

ilerlemeyi hedefleyen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri inançlar arasý diyalogun geliþmesine<br />

katýlýp diðer inanç kurumlarýyla iliþkileri daha yoðunlaþmasý ve güç birliðinin oluþmasýný hedefler.<br />

2. Avrupa ve Türkiye’de sosyal kazanýmlarýn elde edilmesi demokrasinin, eþitliðin, barýþýn,<br />

sosyal adaletin saðlanmasý için daha aktif bir rol oynamayý görev bilir.<br />

3.Alevi toplumunun taleplerinin dile getirilmesi kazanýmlara dönüþmesi ve öðretimizin tanýtýlmasý<br />

için elimizdeki iletiþim ve medya araçlarýnýn güçlenmesini hedefler.<br />

4. Diplomatik çalýþmalarýmýzý güçlendirmek ve projeler bazýnda Brüksel’de bir temsilcinin<br />

oluþmasýný karar altýna alýr.<br />

5. Önümüze bu hedeflerin yaþama geçmesi için Konfederasyonumuzun ve bütün Alevi örgütlerimizin<br />

kurumsallaþmasýný bir zorunluluk olarak görür. Bunun için Alevi toplumumuzun oluþturan<br />

bütün kesimlerin en geniþ katýlýmýný hedefler. Kadrolarýn oluþmasýný, eðitim çalýþmalarýný<br />

güçlendirmeyi hedefler. Maddi olanaklarýn rasyonel kullanýlmasýný ve yeni olanaklarýn elde edilmesi<br />

için projeler geliþtirir.<br />

6. Alevi deðerlerinin tanýtýlmasýnda sanatsal ve kültürel çalýþmalarý güçlendirmesini bu alanlardaki<br />

aktörlerin harekete katký sunmasýný bir görev bilir.<br />

7. Ýkinci Olaðan Genel Kurulumuzun bütün Alevi dinamiklerinin temsil edildiði, musahip<br />

güçlerin, uluslararasý planda ve Türkiye’de siyasi partilerin bilim adamlarýnýn sivil toplum kuruluþlarýnýn<br />

basýn ve medyanýn, deðiþik inanç kurumlarýnýn katýlýmýnýn saðlandýðý bir platform<br />

tarzýnda, temsil etkisinin büyük olduðu bir yerde gerçekleþtirmeyi hedefler. Konferansýmýz, öðretimizin<br />

temel felsefesi olan “Bir olalým, Ýri olalým, Diri olalým” þiarý doðrultusunda örgütlülüðümüzün<br />

güçlenmesi ve önümüze koyduðumuz hedeflerimizi gerçekleþtirilmesi için Alevi toplumunu,<br />

dostlarýmýzý, dedelerimizi, kadýnlarýmýzý, gençlerimizi ve aydýnlarýmýzý harekete destek<br />

vermeye davet eder.<br />

Ocak 2006<br />

ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU<br />

Basýn Açýklamasý<br />

31 Ocak 2006, Ankara<br />

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />

Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn<br />

inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,<br />

Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun<br />

þekilde çözümlenmesini istediklerini söyledi.<br />

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />

Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn<br />

inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,<br />

Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna<br />

uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini<br />

söyledi.<br />

Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Sekreteri<br />

Fevzi Gümüþ, Örgütlenme Sekreteri Hüseyin<br />

Yýldýrým ve Genel Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Kamil Ateþoðullarý’ndan oluþan heyet, bugün<br />

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’i<br />

ziyaret etti. Heyet, ziyarette, Alevilere<br />

yönelik hak ihlallerini gündeme getirdi. Heyet,<br />

Kayseri’nin Ýðdeli köyüne köylülerin istememesine<br />

raðmen zorla cami yapýldýðýný, ayrýca<br />

merkezi sistemle ezan dinletildiðini dile getirdi.<br />

Ziyarette, cemevlerine yasal statü verilmemesi,<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý ve zorunlu din<br />

dersleriyle ilgili konular da gündeme geldi.<br />

ABF yöneticileri ile yaklaþýk bir saat görüþen<br />

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,<br />

Alevilerin durumunu, doðru standartlar<br />

içinde inanç özgürlüklerini kullanmasýný takip<br />

ettiklerini belirterek, “Bunlarý yerinde izledik.<br />

Sorunlarýnýzýn standartlarýmýza uygun çözüme<br />

kavuþmasý için gerek yerinde gerekse birebir<br />

görüþmeler yapýyoruz” dedi. Hükümetin Aleviliði<br />

tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan<br />

doðru olmadýðýný, her inanç grubunun<br />

kendi inancýný tanýmlama hakký bulunduðunu<br />

vurgulayan Kretschmer, “Alevilere kamu hizmetlerinde<br />

ayrýmcýlýk uygulanmasý uluslar<br />

arasý standartlara aykýrýdýr. Din derslerinde<br />

verilen eðitimde rahatsýzlýðýnýzý doðru buluyoruz.<br />

Bu konuda en azýndan AB standartlarý<br />

yakalanmalý. Her inanç grubu kendini anlatabilmeli.<br />

Din dersleri en azýndan seçmeli olabilir”<br />

dedi.<br />

Diyanet Ýþleri Teþkilatý’yla ilgili Aleviler<br />

arasýnda farklý görüþler bulunduðunu, bazý Alevi<br />

örgütlerinin Diyanet Ýþleri Teþkilatý’nýn kaldýrýlmasýný<br />

isterken, bazý Alevilerin temsil hakký<br />

istediðini dile getiren Kretschmer, “Bana göre<br />

laik bir ülkede diyanet olmaz” diye konuþtu.<br />

Ziyarette Kretschmer, Hacý Bektaþi Veli<br />

Kültür Vakfý’nýn 18 Þubat’ta yapacaðý aþure<br />

etkinliðine de davet edildi. Kretschmer, programýnýn<br />

uygun olmasý halinde aþure daðýtým<br />

törenine katýlacaðýný bildirdi.<br />

25


SERÇESME ¸<br />

Ölümünün 21. Yýlýnda<br />

Hasretle Andýðýmýz<br />

Davuz Sulari Babanýn<br />

Yattýðýn Yer Iþýk Olsun<br />

DAVUT SULARÝ<br />

Hilafetçi<br />

Vatandaþtan oy almaya<br />

Gelecekmiþ hilafetçi<br />

Bir erkeðe dört tane avrat<br />

Verecekmiþ hilafetçi<br />

Afyon Eskiþehir gözler<br />

Konya Adana da özler<br />

Her ilimiz bunu izler<br />

Erecekmiþ hilafetçi<br />

Bir erkeðe dört tane hatun<br />

Verecekmiþ hilafetçi<br />

Beþ yüz sene gerisin geriye<br />

Gidecekmiþ hilafetçi<br />

Kilidi Cennette kalmýþ<br />

Anahtarý emre almýþ<br />

Softanýn birisi vermiþ<br />

Açacakmýþ hilafetçi<br />

Bir kocaya dört tane avrat<br />

Verecekmiþ hilafetçi<br />

Yetmiþ huri hizmetini<br />

Kýlacakmýþ hilafetçi<br />

Çarþaf peçe giydirecek<br />

Sulari der ayrýlacak<br />

Gericilik uyduracak<br />

Þer atçýymýþ hilafetçi<br />

HACI BEKTAÞ VELÝ ANADOLU<br />

KÜLTÜR VAKFI<br />

Kültür Sanat Etkinlikleri<br />

Alevi Düþünce Atölyesi<br />

3 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />

Ýsmail Metin Derdimend, Alevi Müzik<br />

Kültürü<br />

10 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />

Dertli Divani, Dedelik ve Cem<br />

17 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />

Atilla Erden, Anadolu Aleviliðinin<br />

Oluþum Süreci ve Bugünü<br />

18 Mart, Cumartesi, 14:00-16:00<br />

Ali Balkýz, Alevi Kimliði ve Siyasal<br />

Oluþumu<br />

24 Mart, Cuma. 18:30-20:00<br />

Kamil Ateþoðullarý, Avrupa Birliði<br />

Sürecinde Alevi Örgütlülüðü<br />

31 Mart, Cuma, 18:30-20:00<br />

Ýsmail Metin, Dedelik ve Cem<br />

Sokullu Cad, Ýðde Sok. No 24<br />

06460 Dikmen/Ankara<br />

Tel:0312.478 22 60<br />

Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemer…<br />

Rýza Aydoðmuþ, 12 Þubat 2006<br />

“Artistlik Yapma Lan!”<br />

Ülkenin Baþbakaný, arzuhalini anlatmakta olan vatandaþýna sinirlenip “Artistlik yapma lan!” diyor.<br />

Sadece bu kadar mý? Devamla, “anamýzý aðlattýnýz baþbakaným” diyen ayný vatandaþa “ananý al<br />

git buradan” diyor. Vatandaþ, aðýz dalaþý yaptýðý köylüsüyle, trafikte yol önceliði için tartýþtýðý bir<br />

baþkasý veya çocuklarý yüzünden kapýþtýðý kapý komþusuyla deðil, Baþbakanla konuþtuðunun farkýnda;<br />

ama ülkenin Baþbakaný halkýn ve medyanýn huzurunda oturduðu Baþbakanlýk makamýný<br />

unutup, nezaket kurallarýndan uzak bir üslup ile vatandaþý azarlayýp, sokak aðzý ile hakaret etti.<br />

Baþbakanýn kavga eder bir üslupla vatandaþýna hakaret etmesini evde ailesiyle TV de izleyen<br />

okul çaðýndaki çocuklara bu haber keþke kýrmýzý noktalý verilseydi. Çünkü eðitim çaðýndaki<br />

çocuklar Baþbakaný örnek alabilirler. Sorunlarý konuþarak, tartýþarak, demokrasi içinde çözüm aramak<br />

yerine “kaba kuvvet” ile halletmeyi bir yöntem olarak tercih edeceklerdir. Çocuklar da, ABD<br />

askerlerinin kendi askerlerinin baþýna çuval geçirdiðinde kedi olmayý, vatandaþýna karþý da aslan<br />

kesilmeyi çok matah bir þey sanacaklar. Ne yazýk ki bu davranýþ kötü bir örnektir. Danýþýlmayan<br />

“danýþman”lar, bir ara Baþbakanýn kulaðýna “baþbakan” olduðunu dengine getirip de fýsýldasalar.<br />

“Trabzonlularýn Silah Sevgisi Bölgemizde PKK’yý Durdurdu”<br />

Yukarýda ki veciz (!) söz, son aylarda “linç kültürü”nün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý Trabzon Ýlimizin<br />

basireti tartýþýlan valisine ait. Anayasasýnda “hukuk devleti” olduðu yazýlý Türkiye Cumhuriyetinin<br />

valisi, hukuksuzluðu, mafya ve çeteciliði özendiriyor. Trabzon’da terörü önlemiþ (!) olmanýn<br />

çözümünü, sivil vatandaþýn silahlanmasýna baðlamasý karþýsýnda, böyle çok filmler seyrettirilmiþ,<br />

aðýr bedeller ödettirilmiþ ve hala unutmamýþ olduðumuzu söyleyebilirim.<br />

Devlet, kendi güvenliðini meþru güvenlik güçlerince saðlar; çaðdaþ, hukuk devletlerinin örgütlenmesinde<br />

genel kabul böyledir. Görev ve yetkileri kanunlarca belirlenmemiþ hiçbir güç bu görevi<br />

devralamaz. Meþru olan güçler yerine gayri meþru unsurlar devreye girerse, 12 Eylül öncesinde<br />

olduðu gibi sivil faþistler ülkeyi kan gölüne çevirirler. O yýllarda devleti yönetenler, sivil faþist<br />

örgütlenmeyi “güvenlik güçlerimize yardýmcý kuvvet” diye açýklamýþlardý.<br />

O yardýmcý kuvvet (!) Kahramanmaraþ, Sivas, Çorum ve Malatya’da Alevi kýyýmlarý ve ülkenin<br />

her yanýnda da binlerce yurtsever, ilerici ve devrimcinin katlini gerçekleþtirdi. Doksanlý yýllarda<br />

“bin operasyon”larýyla öðünenler, Susurluk’ta kamyona tosladýlar. Malum Mercedes’ten asfalta<br />

saçýlan kirli iþlerin arkasýnda görüldü ki, bu sayýn vali gibi bir anlayýþla, devletin kimi güvenlik<br />

(!) iþleri baþka unsurlara devredilmiþ. Devletin, derin ve kirli iþlerine karýþanlar/karýþtýrýlanlar yargý<br />

önüne çýkarýlýp, hesap sorulabilseydi, vali bugün hukuksuzluðu özendiren açýklamayý yapamazdý.<br />

Ülkemizdeki barýþ ve kardeþliðin kök salmasýna ne hazindir ki bu çirkin anlayýþ ve uygulamalar<br />

engel olmakta, sabote etmektedir. Devlet içindeki bu anlayýþ, ülkemizde yaþanan kirli savaþýn, yolsuzluðun<br />

ve yokluðun da sorumlusudur. 12 Eylül Cuntasýndan yargý önünde hesap sorulmadýkça ,<br />

yapanýn, çalanýn, yolanýn, kýyanýn yanýna kar kaldýkça, bu tip provokatif çýkýþlar olacaktýr.<br />

“Efendi, Bu Senin Deðil, Diyanetin Ýþi”<br />

Yine, ülkemizde baþbakanlýk makamýnda oturan AKP’li R. T. Erdoðan’ýn, açýklamalarýna inciler<br />

dökmek, pot kýrmak, gaf yapmak, çam devirmek mi denir, bilinmez; ama aklýna ve aðzýna her<br />

geleni söylediðine tanýk oluyoruz. Konu yine siyasal Ýslamcýlarýn, kadýnlarýn baþýna taktýrdýklarý<br />

simge “türban”.<br />

Seçim meydanlarýnda, Türkiye’yi mollalarýn ülkesine benzetecek uygulamalarý gerçekleþtirme<br />

vaadinde bulunan baþbakan, iki ileri bir geri mantýðý ile zaman zaman çýkýþlar yapýyor ve kamuoyu<br />

tepkisine göre de vaatlerini/icraatlarýný gerçekleþtiriyor veya öteliyor. Bazen öyle ileri gidiyor ki,<br />

ülkedeki sistemin çaðdaþ hukuk mu þeriat mý olduðu konusunda halka çeliþki yaþatýyor.<br />

Baþbakanýn aðzýndan çýkan sözler, çaðdaþ cumhuriyetin baþbakanýna ait olamaz dedirtecek türden.<br />

Türban konusunda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin verdiði nihai karar karþýsýnda, “o<br />

konuyu bir de ulemaya sormak lazým, konuyu en iyi onlar bilir” diyen baþbakan, Danýþtay’ýn kamu<br />

çalýþanlarýnýn kýlýk kýyafetleri ile ilgili verdiði karar sonrasýnda da efelenip, Danýþtay’a, “efendi,<br />

bu senin deðil, Diyaneti iþi” diyerek, sosyal hayatýmýzýn düzenlenmesi iþini dinsel kurumlara<br />

havale etmekteki ýsrarýný sürdürüyor.<br />

Baþbakanýn sandýðý gibi ülkemizin çimentosu “din” deðil, çaðdaþ hukukun kurallarý ve laikliktir.<br />

Asýl korunmasý gereken hukuk kaleleri ve laikliktir. Yobazlýðýn, insanlýk için ne tür bir felaket<br />

olduðu gerçeðini her gün görüp, tanýk olmaktayýz. Çaðdaþ bir sistemde insanca yaþamak için bu<br />

kalelere var gücümüzle sahip çýkmalýyýz.<br />

Karikatür Bahane, Þeriatçý Þov Þahane<br />

Dünya gündeminin ilk sýrasýný hala meþgul eden “karikatür” bahaneli kriz artarak, þeriat gösterileri<br />

ile devam ediyor. Karikatür, geçtiðimiz eylül ayýnda yayýnlanmýþ; ama siyasal Ýslamcýlar yeni<br />

idrak edip, milyonlarca inançlý insaný sokaða döküp, her yaný kýrdýrýp, yaktýrýp, yýktýrýyorlar. Þeriat<br />

ile yönetilen ülkelerdeki tepki, çaðdaþ yaþam özleminde olan insanlarý ürkütücü düzeyde.<br />

Türkiye’de de irtica yanlýsý radikal Ýslamcýlar, AKP iktidarýnýn uygulamalarýndan yüreklenerek,<br />

son iki haftadýr Cuma namazýndan sonra “karikatür” bahanesiyle cami önlerinden baþlayarak,<br />

kentleri savaþ alanýna çeviren bir gösteri yarýþýna girdiler. Vurma, kýrma, dökme yanýnda<br />

Konya’da görevini yapan bir bayan gazeteci de “kot pantolonlu” olduðu için tartaklandý.<br />

Dünyadaki þeriatçýlar gösterileri bir yarýþ havasýna soktular ve nerede duracaðý da belli deðil.<br />

Camilerden yeþil bayrak ve flamalarla çýkýp, çaðdaþ bütün deðerlere ve laikliðe saldýrýyorlar. Hatta<br />

yüzü kar maskeli bir mürteci “camileri þenlik alanýna dönüþtüreceðiz” diyerek, eylem stratejilerini<br />

de açýklamýþ oldular. Alanlarý dolduran mürteciler, karikatürü bahane edip, þahane<br />

saldýrý/þovlarýna baþladýlar. Bu þovda hedef, laik cumhuriyet.<br />

26 Sayý 18


SERÇESME<br />

¸<br />

Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin<br />

Kültüründen Geliyor<br />

Lütfi Kaleli, 8 Þubat 2006<br />

Alan araþtýrmalarý her gün biraz daha geniþleyince, bazý<br />

tabular yýkýlmakta ve elde edilen yeni belgelerle tarihi<br />

bilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu deðiþikliklere ayak<br />

uyduramayanlar ise geliþmenin gerisinde kalmakta ve<br />

geliþenlerin buyruðunda yaþamaktadýrlar.<br />

Deðiþim, geliþmenin önkoþuludur. Ýlkel toplumdan uygar topluma<br />

geçiþteki deðiþimler, bugünkü teknolojiyi yaratmýþtýr. Bilim<br />

çaðýný yaþadýðýmýz þu günlerde daha da deðiþerek ilerleyen teknoloji,<br />

akýl almaz bankalara imza atmaktadýr.<br />

Tanrý, ‘aklýný kullansýnlar, abat olsunlar’ diye insanlara en büyük<br />

nimet olarak akýl vermiþtir. Tarih sürecinde görülmüþtür ki,<br />

aklýný kullananlar, aklým kullanmayanlara her zaman üstün gelmiþtir.<br />

Anadolu Alevi inancý, Ýslam dini içerisinde þeriatçý Sünni inanca<br />

karþý bir muhalefet olarak kendisini ifade etmektedir. Bu nedenle<br />

de egemen Sünniler tarafýndan Aleviler her zaman horlanmýþ ve<br />

çoðu zaman da kýrýmlara uðramýþlardýr. Kendilerini kýrýmlardan korumak için kýrsal alanlarda<br />

kapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm olan Aleviler, inançlarýný sözlü gelenek ve göreneklerle<br />

sürdürmüþlerdir. Bu süreçte uygulanan baskýlarýn etkisiyle inançlarýný deðiþtirenler de olmuþtur...<br />

Þair ve araþtýrmacý yazar Dursun Özden, 2005 yýlýnýn Haziran ayýnda Çin Halk Cumhuriyeti<br />

Sinciang Özerk Bölgesi’nde yaþayan Uygur Türkleriyle buluþmuþ; elde ettiði bilgileri ve belgeleri<br />

resimleriyle beraber “Uygur Karýzlarýna Yolculuk” adlý kitabýnda toplayarak Kaynak Yayýnlarý<br />

(Ocak 2006) arasýnda okurlarýna sunmuþtur. Bu kitaptan öðreniyoruz ki, Cem töreni ve Semah<br />

dönme Ýslamiyet sonrasý Alevilerin inancýnda yer almamýþtýr. Bunlar beþ bin yýl öncesine dayanmaktadýr.<br />

“Bu nasýl olur?” diye tepki vereceklere derim ki, sabit düþünceli olmayýnýz, deðiþiniz ve<br />

gerçekleri görünüz.<br />

Þimdi Sayýn Dursun Özden’in hoþgörüsüne sýðýnarak bundan yaptýðýmýz alýntýlarý hiçbir müdahale<br />

ve yorum yapmadan sizlerle paylaþmak istiyoruz:<br />

“Urumçi Müzesi’nde þu bilgileri öðreniyorum: 13 milyar yýl önce güneþ ve 45 milyar yýl önce<br />

de dünya diye bir þey yoktu. Üç milyar yýl önce dünya, tek anakara parçasýydý. Bir buçuk milyar<br />

yýl önce denizde görülen tek hücreli ilk canlý ile baþlayan yaþam serüvenimiz; Çin’in<br />

Yunnan eyaletindeki Yuanmou bölgesinde bulunan, 1,7 milyon yýl önce yaþamýþ ve iki ayaðý<br />

üzerinde durabilen ilk insan olan ‘Yuanmou adamý; Pekin’in güneybatýsýnda Zhoukoudian bölgesinde<br />

bir maðarada 600 bin yýl önce yaþamýþ, basit aletler yapan, kullanan ve ateþi yakan ilk<br />

insanlardan olan ‘Pekin adamý’; 60 bin yýl önce Orta Afrika’da yaþamýþ ve Avustralya’daki<br />

Aborijinlerin atasý olan ‘San Buþmanlar’; 15 bin yýl önce Asya’da Altay Daðlarý’nda yaþamýþ<br />

olan ‘Köktürk adamý’; MÖ 21. yüzyýlda yaþamýþ ‘Xia hanedaný’ ve MÖ 16. yüzyýlda yaþamýþ<br />

‘Shang hanedaný’nýn ardýndan Sincang-Uygur bölgesinde uygarlýk kurmuþ Türk hanlýklarýndan<br />

‘Kankýnlar’ bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüþler. Önce Animizm, Manihaizm<br />

ve ardýndan da Kam (Þamanizm) inancýna sahip olan bölge halký, bin yýl aþkýn bir zaman da<br />

Budizm ve Totem inancýnýn etkisinde kalarak ölülerini özel fýrýnlarda yakmýþlardýr. Þimdi de<br />

sürüyor bu uygulama. Aslýnda ölü yakma ve küllerin havaya savrulmasý, Saman geleneðinde<br />

de vardýr. Þifacý ve büyücü kutsal analarýn yönettiði törende, Gök Tanrý’ya eriþmek için bir<br />

yoldur bu...” (s. 57)<br />

“Orta Asya’da uygarlýk yaratan Türklerin tarihi hakkýndaki yeni belgeler, bir bir su yüzüne<br />

çýkýyor... Ýþte bunlardan biri, Türkolog Prof. Dr. Zhaýýg Dingjing, araþtýrmacý David Levis<br />

Williams, arkeolog Jean Paul Roux ve gezgin Servet Somuncuoðlu’nun çalýþmalarýný doðrulayan<br />

yeni bulgular ýþýðýnda ve Hint Veda metinlerinde de yer alan Orta Asya uygarlýðý ve<br />

Þaman Türk kültürü üzerine Çinli, Rus, Fransýz ve Hint arkeologlar, antropologlar ve baþka<br />

bilim adamlarýnýn, 1991’de baþlattýklarý çalýþmalar 2000 yýlýnda sonuçlandý. Bu bulgu ve belgelerde;<br />

Orta Asya’da Tanrý Daðlarý’nýn batýsýnda 4000 metre yükseklikte bulunan ve 5000 yýl<br />

önce (MÖ 3000) Þaman Türkler tarafýndan yapýldýðý belgelenen Saymalýtaþ kaya resimlerinde<br />

çizilen Þaman desenleri, tekerlekli araba, Büyük Ayý Takýmyýldýzý, Kam dansý yapan Þifacý<br />

Þaman Ana, Gök Tanrý’ya yakaran kuyruklu insanlar, yýlan baþlý gamalý haç, hayvan figürleri,<br />

cinsel öðeler, uzay haritasý ve yüzlerce resim, bilim adamlarý tarafýndan uygarlýk harikasý<br />

olarak deðerlendiriliyor. Tüm bu gerçek belgeler; Manas Destaný, Orhun Yazýtlarý ve Dede<br />

Korkut kitabýnda yazýlanlarla bire bir örtüþüyor...” (s. 47)<br />

“Orta Anadolu’da Niðde’ye baðlý Ulukýþla’nýn (Ulukýþlak) Altay köyü halký, Orta Asya Altay<br />

Daðlarý bozkýrlarýndan 1911’de baþlayýp 1955’te sona eren uzun bir göç yolculuðundan sonra<br />

buraya yerleþti. Bu göç, Karýzcý Altaylýlarýn Asya’dan Anadolu’ya son göçüydü... Bu göç<br />

öyküsünün ilki, 8. yüzyýlda baþladý ve sonra Asya’da Göktürklerin daðýlmasýndan sonra kardeþ<br />

kavgalarýyla sürdü. Uygurlar karþýsýnda yenilen ve batýya doðru göç eden ilk Karluk boyu,<br />

‘Türkmen-Türk-Manend-Trkwnm’ adýyla Karatay Daðý çevresindeki geniþ arazileri yurt edindi,<br />

Oðuz Yabgu devletinin kuruluþ öyküsü böyle baþladý. On birinci yüzyýldan itibaren Orta<br />

Asya Cend ve Mangýþlak bölgesinden çýkýp Horasan’a, oradan da dünyaya daðýlan Oðuz<br />

Yabgu devletinin Salur, Salgurlu, Sungurlu kollarýnýn Çovdur, Iðdur, Buruncuk ve Abdal boylarý<br />

ile diðer Oðuz boylarý Türkistan, Kuzeydoðu Ýran ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya<br />

(Devamý 28. Sayfada)<br />

HAMDULLAH ÇELEBÝ<br />

(1767–1836)<br />

Devriye<br />

Dinle gel beni aslaným<br />

Kimse bilmez sýrda idim<br />

Davud oðlu Süleyman’ým<br />

Bir zaman mühürde idim<br />

Nuh ile gemiyi çattým<br />

Deryada gözcülük ettim<br />

Bunlarýn çarýna yettim<br />

Çaðýrana orda idim<br />

Nice geldim nice gittim<br />

Ker gibi daðlar erittim<br />

Hud kavmini irþad ettim<br />

Musa ile Tur’da idim<br />

Eyub ile çektiðim yarý<br />

Sinem oldu pare pare<br />

Yakup ile düþtüm zâre<br />

Yusuf’la kuyuda idim<br />

Ahsen-i takvimde herdem<br />

Vücuda geldim âneden<br />

Bir hoþ kokulu nergisten<br />

Selman’la birlikte idim<br />

Hýzýr ile alem gezdim<br />

Hemi gördüm hem belledim<br />

Kudret ilmin ezberledim<br />

Ricâl-i gayibde idim<br />

Dört kitapta ayan idim<br />

Hem din hem iman idim<br />

Ýncil Tevrat Kuran idim<br />

Müminle niyazda idim<br />

Muhammed Resul’e yettim<br />

Bin bir kelam sohbet ettim<br />

Miracda yoluna yattým<br />

Hâtem alan þirde idim<br />

Kýrklarda Ali göründüm<br />

Kudretin eli göründüm<br />

Gün oldu veli göründüm<br />

Ezilen engürde idim<br />

Ayet-i Kurba’da beyan oldum<br />

Gâhî sýrr-ý nihân oldum<br />

Horasan’dan sökün geldim<br />

Urum’da hünerde idim<br />

Bir tarik koydum Urum’a<br />

Kimse ermedi sýrrýma<br />

Mürsel’im geldi yerime<br />

Kadýncýk’la Hürrem idim<br />

Balým Sultan olup geldim<br />

Muhibbana ilim verdim<br />

Tarik-i nâzenin getirdim<br />

Akpýnar zemzemde idim<br />

Evvel Ali ahir Veli<br />

Cümle erler dedi beli<br />

Belli ettim doðru yolu<br />

Bi ism-i Hayder’de idim<br />

Hamdullah’ým gelip gitti<br />

Nicesi güman’a battý<br />

Cümlemizi irþâd etti<br />

Gök eþik’te Pir’de idim<br />

Kaynak: Ýsmail Özmen, Alevi Bektaþi<br />

Þiirleri Antolojisi, Cilt.3<br />

Ocak 2006<br />

27


ÞÝRÝ (BEKTAÞ ÇELEBI, 1710-1761)<br />

Devriye<br />

Cihan var olmadan ketm-i Âdem’de<br />

Hak ile birlikte yekdaþ idim ben<br />

Yarattý bu mülkü çünkü o demde<br />

Yaptým tasvirini nakkaþ idim ben<br />

Anasýrdan bir libasa büründüm<br />

Nar ü bâd ü hâk ü abdan göründüm<br />

Hayr-ül beþer ile dünyaya geldim<br />

Adem ile bile bir yaþ idim ben<br />

Ademin sulbünden Þit olup geldim<br />

Nuh-u Nebi olup Tufana girdim<br />

Bir zaman bu mülke Ýbrahim oldum<br />

Yaptým Beytullahý taþ taþýdým ben<br />

Ýsmail göründüm bir zaman ey can<br />

Ýshak Yakub Yusuf oldum bir zaman<br />

Eyyub geldim çok çaðýrdým el’aman<br />

Kurt yedi vücudum kan yaþ idim ben<br />

Zekerriya ile beni biçtiler<br />

Yahya ile kaným yere saçtýlar<br />

Davut geldim çok peþime düþtüler<br />

Mührü Süleymaný çok taþýdým ben<br />

Mübarek asayý Musa’ya verdim<br />

Ruh-ul Kudüs olup Meryem’e erdim<br />

Cümle evliyaya ben rehber oldum<br />

Cibril-i Emin’e saðdaþ idim ben<br />

Sulbü pederinden Ahmed-i Muhtar<br />

Rehnümalarýndan erdi Zülfikar<br />

Cihan varolmadan Ehlibeyte yar<br />

Kul iken zat ile sýrdaþ idim ben<br />

Tefekkür eyledim ben kendi kendim<br />

Mucize görmeden imana geldim<br />

Þah- ý Merdan ile Düldüle bindim<br />

Zülfikar baðladým týð taþýdým ben<br />

Sekahüm hamrinden içildi þerbet<br />

Kuruldu ayn-ý cem ettik muhabbet<br />

Meydana açýldý sýrrý hakikat<br />

Aldýðým esrarý çok taþýdým ben<br />

Hidayet iriþti bize Allah’tan<br />

Biat ettik cümle Resullullah’tan<br />

Haber verdi bize seyrifillahtan<br />

Þah-ý Merdan ile sýrdaþ idim ben<br />

Bu cihan mülkünü devredip geldim<br />

Kýrklar meydanýnda erkâna girdim<br />

Þahý velâyetten kemerbest oldum<br />

Selman-ý Pâk ile yoldaþ idim ben<br />

Þükür matlabýmý getirdim ele<br />

Gül oldum feryadý verdim bülbüle<br />

Cemolduk bir yere Ehlibeyt ile<br />

Kýrklar meydanýnda farraþ idim ben<br />

Ýkrar verdik cümle düzüldük yola<br />

Sýrrý faþetmedik asla bir kula<br />

Kerbela’dan Ýmam Hüseyn’le bile<br />

Pâk ettim dânemi gül taþýdým ben<br />

Þu fena mülküne çok gelip gittim<br />

Yaðmur olup yaðdým ot olup bittim<br />

Urum diyarýný ben irþat ettim<br />

Horasandan gelen Bektaþ idim ben<br />

Gâhî nebi gâhî veli göründüm<br />

Gâhî uslu gâhî deli göründüm<br />

Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm<br />

Kimse bilmez sýrrým kallâþ idim ben<br />

Þimdi hamdülillah Þiri dediler<br />

Geldim gittim zatým hiç bilmediler<br />

Sýrrýmý kimseler fehmetmediler<br />

Hep mahluk kuluna kardaþ idim ben<br />

(Devamý 28. Sayfada)<br />

Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin<br />

Kültüründen Geliyor<br />

geldiler. Doðudan batýya açýlan bu uzun göç öyküleri hep yaþandý... Asya’dan Anadolu’ya son<br />

Karýzcý ailelerinin göçü ise, hiç kuþkusuz acýlý ve uzun bir destan özelliðinde olan Altaylýlarýn<br />

maceralý yolculuðudur...” (s. 83-84)<br />

“Karýzcý gelenek ve göreneklerinin yaný sýra folklorik ve zengin mutfak kültürü ile de Anadolu<br />

yaþamýna benziyor. Karýzcýlarýn kullandýklarý deyimler ve sözcükler Uygur Türkçesidir.” Ve<br />

çoðu Anadolu’da da deðiþik söylernlerle kullanýlmaktadýr. Örnek vermek gerekirse bazýlarý<br />

þöyledir:<br />

“Apirin okýmak: Aferin demek. Ataklýk: Ünlü. Baca: Bacanak. Bazir: Pazar. Beþ; Baþ. Bezi:<br />

Bazý. Boyunturuk: Boyundunýk. Bölüvetmek: Bölmek Cýlvý: Cilve. Çatak: Çatlak. Çeç: Saç.<br />

Çýrað; Çýra. Derya: Deniz-Nehir. Etivar: Ýtibar. Hemmisi: Hepsi. Haný: Hane. Heyvetli: Heybetli,<br />

Görkemli. Hiyal; Hayal, Ýþik: Eþik. Ýþret: Eðlence. Kârhane: Ticarethane. Kelmek:<br />

Gelmek. Kilin: Gelin. Köhne: Eski. Lekin: Lakin. Men: Ben. Mehman: Misafir. Mehsetli:<br />

Maksatlý. Mertlik: Cömertlik-Yiðitlik. Neðmi: Naðme. Okutucu; öðretmen. Okucu: Öðrenci.<br />

Oltýrmak: Oturmak. Semirmek: Þiþmanlamak. Sýrlý: Gizli. Sorýmak: Sormak. Þerin: Þirin-Sevimli-Tatlý.<br />

Taam: Yemek. Tirek: Direk. Turfan: Turfanda-Taze...” (s. 17-18)<br />

“Karýz, imece sistemine benzer kolektif üretim ve yaþam tarzý, binlerce yýldýr uygulanmýþ<br />

sosyal bir doku. Örneðin: Karýzcýnýn erkek çocuðu doðduðunda isminin sonuna ‘can’, kýz<br />

çocuðunun isminin sonuna ise ‘gül’ sözcüðü ekleniyor. Tursuncan, Mehmetcan ya da Arzugül,<br />

Badegül... gibi. Karýzcýlar, yemekli ve eðlenceli dost toplantýlarýna ise ‘Cem’ diyorlar. Urumçi’deki<br />

bir lokantada yapýlan yemekli eðlencede, Karýzcýlara Semah gösterisi yapmanýn coþkusunu<br />

yaþadým...” (S. 35)<br />

“Çin’de Semah Dönmek;<br />

Baþkent Urumçi ya da Turfan’da cadde ve sokaklar açýk hava lokantasý gibi dolup taþýyor. Gün<br />

batýmýnda baþlayan yemekli toplantýlar, caddenin çevresindeki yüksek apartmanlarýn bir ucundan<br />

öbürüne uzanan tel üzerinde akrobasi gösterileri yapan, ellerinde denge çubuklarý olan ve<br />

hiçbir güvenlikleri olmayan biri kýz iki göstericiyi heyecanla izleyenler, bir yandan da yemeklerini<br />

yiyor ve içkilerini yudumluyorlardý. Renkli ýþýk gösterileriyle süren sokak etkinlikleri,<br />

ses sanatçýlarýnýn gizemli ve hoþ seda þarkýlarýyla sürdü. Ardýndan baþlayan danslar sýrasýnda<br />

sunucunun, ‘Aramýzda, devletimizin davetlisi olan önemli bir konuðumuz var. Kardeþ yurdu<br />

Türkiye’den gelen çok muhterem þair ve araþtýrmacý yazar Tursun Beyi buraya davet ediyoruz!’<br />

demesi üzerine, cadde ortasýnda kurulu masalarda yemek yiyen ve eðlenen yüzlerce<br />

Sincianlý can coþkuyla, Türk ve Çin bayraðýnýn bulunduðu bizim masaya bakarak yoðun bir<br />

alkýþ tuttular. Büyük coþkuyla çýktýðým sahnede önce, Çinlilerin Fener Bayramý’nda oynadýklarý<br />

geleneksel ejderha dansý ve Þaman ateþ dansýnýn ardýndan halay çekmeye baþladýk.<br />

Sahnedeki onlarca genç dansçý ile birlikte Semah dönmenin içsel coþkusunu yaþadýk...” (s. 53)<br />

“Turfan’da son Karýzcýnýn evindeki yemek ziyafeti, Karýzcý güzeli rehberim sevgili Arzugül’ün<br />

balköpüðü rengindeki çekik gözlerinden þavkýyan sevgi yüklü dost ve konuksever<br />

gülümsemeler +48 derecede çalýþmanýn tüm yorgunluðunu unutturacak güzellikte idi... Konuktan<br />

önce sofrada yemeklere hiç kimsenin el uzatmamasý, sýrasýyla uzun bir söylevden sonra<br />

fondip olarak içilen içkiler (kýmýz) ve yemek sonrasý yapýlan sembolik dualar, bir baþka (bize<br />

hiç de yabancý olamayan) geleneði çaðrýþtýrýyordu...” (s. 39)<br />

Evet, bunlar bize hiç de yabancý deðildi. Çünkü Aleviler bin yýldýr Anadolu’da kadýn-erkek<br />

ayýrýmý yapmadan, herkese Can deyip eþitliði saðlamalarýyla, Cem evlerinde yaptýklarý On Ýki hizmetli<br />

Cem törenleriyle, saz çalýp deyiþler söyleyerek Semah dönüþleriyle, sofrada Dede destur vermeden<br />

yemeðe kimsenin el uzatmamasýyla, yemek öncesi ve sonrasý yaptýklarý dualarýyla, Dem<br />

alýþlarýyla bu geleneði yaþatýyorlardý...<br />

Bizlere tarihteki geçmiþimizi tanýtan Sayýn Dursun Özden’e teþekkür ediyor, deðiþimden uzak<br />

duran sabit düþünceli insanlara Özden’in kitabýný okuyup bilgilenerek iyilikten, güzellikten ve<br />

barýþtan yana deðiþmelerini salýk veriyorum...<br />

Sn. Dursun Özden<br />

kendi fotoðrafýyla<br />

Çin’de semah dönerken<br />

28 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

SERÇESME ¸<br />

HALK OZANI DAVUT SULARÝ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI<br />

Davut Sulari Anma Gecesi<br />

Ahmet Koçak<br />

Halk Ozaný Davut Sulari ölümünün yirmi birinci yýldönümünde sevenleri tarafýndan anýldý. Cem<br />

TV, Radyo Barýþ, LG Prodüksiyon ve Þiþli Belediyesinin katkýlarýyla gerçekleþen Davut Sulari’yi<br />

Ama Konserini sanatçý torunu Berrin Sulari düzenledi.<br />

Konserin yapýldýðý salon Þiþli Belediyesi tarafýndan bedelsiz tahsis edildi. Konsere katýlan<br />

sanatçýlar da ücret almadýlar. Anma gecesi bir ücretsiz halk konseri olarak yapýldý.<br />

Konseri yaklaþýk bin kiþi izledi.<br />

Konserin açýlýþ konuþmasýný Berrin Sulari yaptý. Sulari konuþmasýna geceye katký yapan<br />

kurum ve kiþilere teþekkür ederek baþladý ve þöyle dedi:<br />

“Gelenek ve göreneklerimiz âþýklarýmýz, ozanlarýmýz tarafýndan taþýnmaktadýr. Onun için bütün<br />

ozan ve âþýklarýmýza sahip çýkalým. Ozanlara sahip çýkmak yalnýz eserlerini okumakla olmaz,<br />

onlar her defasýnda isimlerini dile getirerek sahip çýkýlabilir.”<br />

Yoðun iþlerinden dolayý konsere katýlamayacaðýný duyuran Þiþli Belediyesi Baþkaný Sarýgül<br />

adýna Yardýmcýsý Tayfun Kahyaoðlu kýsa bir konuþma yaptý ve “Sanatçýlarý öldükten sonra deðil,<br />

yaþarken sahiplenmek gerekir” dedi.<br />

Daha sonra konuþma yapmasý için sahneye davet edilen Erzincan, Çayýrlý Belediye Baþkaný<br />

Fevzi Kýlýç þunlarý söyledi:<br />

“Yirmi bir yýl önce aramýzdan ayrýlmýþ ozanýmýz için bugünkü yaptýðýmýz anma geç kalýnmýþ<br />

bir anmadýr. Umarým bundan sonra daha çok etkinlikler yaparak ozanýmýzýn tanýtýmýný daha iyi<br />

yaparýz”<br />

Kýlýç, Çayýrlý’da yapýlan Davut Sulari Kültür Parkýný bitirmek üzere olduklarýný söyleyerek<br />

konuþmasýný bitirdi. Kýlýç Kaymakamý Abdülvahap Karakaþ’ýn geceye yolladýðý mesajý da okudu.<br />

Konuþmalarýn ardýndan Davut Sulari’nin hayatýný anlatan bir sinevizyon gösterisi yapýldý.<br />

Ardýndan anma konserine katkýlarý olan kurum ve kiþilere teþekkür plaketleri verildi.<br />

Etkinliðin ikinci bölümünde, sanatçýlar Davut Sulari’nin sevilen eserlerini seslendirdi. Sahneye<br />

sýrasýyla Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç,<br />

Erdal Erzincan ve Arif Sað çýktýlar. Sanatçýlara da konserin anýsýna birer plaketleri verildi.<br />

ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, PSAKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Cem Vakfý Genel<br />

Baþkaný Ýzzettin Doðan, Ýstanbul Milletvekilleri Berhan Þimþak ile Ali Rýza Gülçiçek geceye<br />

katýlamadýlar, ancak gönderdikleri mesajlar okundu.<br />

Konsere son anda yetiþen Þiþli Belediye Baþkaný Sarýgül’de kýsa bir konuþma yaptý ve “dil, din,<br />

inanç, mezhep farký gözetmeksizin bütün insanlarýmýzýn kardeþlik içerisinde yaþamasýný dilerim.<br />

Televole deðil halk kültürüne hizmet etmekten onur duyuyorum” dedi.<br />

Davut Sulari’yi<br />

Anma Gecesine<br />

sanatçýlarýmýz<br />

Tolga Sað,<br />

Emrah Mahzuni,<br />

Sevcan Orhan,<br />

Berrin Sulari,<br />

Metin Karataþ,<br />

Gülcihan Koç,<br />

Erdal Erzincan<br />

ve<br />

Arif Sað<br />

katýldýlar.<br />

OKUYUCULARININ KATKISIYLA<br />

ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR<br />

Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den<br />

niyaz alan okuyucularýdýr.<br />

Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt<br />

içinde ve dýþýnda çalýþan,<br />

emeðiyle geçinen insanlardýr.<br />

Serçeþme canlarýn özverisine,<br />

paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir<br />

ve zorluklarý birlikte aþma gücüne<br />

dayanýr.<br />

Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan<br />

yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes,<br />

deyiþ bekliyor.<br />

Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya,<br />

canlarý abone yapmaya, yörelerine<br />

derginin toplu getirtilmesine ve elden<br />

daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.<br />

TEMSÝLCÝ CANLAR<br />

YURTDIÞI<br />

Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29<br />

Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56<br />

Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35<br />

Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54<br />

Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62<br />

Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91<br />

Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20<br />

Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34<br />

Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95<br />

Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70<br />

Avusturya:<br />

Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99<br />

Belçika:<br />

Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12<br />

Fransa:<br />

Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44<br />

Hollanda:<br />

Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84<br />

Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19<br />

Ýngiltere:<br />

Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808<br />

Ýsviçre:<br />

Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07<br />

Kanada:<br />

Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54<br />

YURTÝÇÝ<br />

Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14<br />

Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13<br />

Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25<br />

Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37<br />

Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78<br />

Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.282 72 80<br />

Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17<br />

Denizli: Merkez Tekin Özdil . . . . . . . . . 0546.237 32 96<br />

Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03<br />

Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06<br />

Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77<br />

Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50<br />

Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23<br />

4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79<br />

Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75<br />

Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14<br />

Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42<br />

Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56<br />

Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12<br />

Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86<br />

Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09<br />

Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79<br />

Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98<br />

Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58<br />

Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09<br />

Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar . . . . . . . . 0532.512 59 62<br />

Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06<br />

Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91<br />

Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05<br />

Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99<br />

Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03<br />

Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79<br />

Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54<br />

Urfa: Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47<br />

Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75<br />

Zonguldak<br />

Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50<br />

Ocak 2006<br />

29


SERÇESME ¸<br />

ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU BASIN AÇIKLAMASI<br />

Gazi Katliamýný Unutmadýk, Çorum’u, Maraþ’ý, Sivas’ý unutmadýðýmýz gibi...<br />

Selahattin Özel, Genel Baþkan, 11 Mart 2006<br />

SIVAS KATLIAMÝNDAN iki yýl sonra, 12 Mart 1995 yýlýnda, Ýstanbul<br />

Gazi Mahallesinde bir katliam gerçekleþti. Bu katliamda 23 kiþi öldürüldü<br />

ve 600 kiþi yaralandý. Toplumun belleðinde derin iz býrakan bu katliamýn<br />

failleri 20 polis memurundan 18’i ilk duruþmada serbest býrakýldý,<br />

ikisi ise adam öldürme suçundan dolayý sadece 1 yýl 8 ay ceza aldý.<br />

Katliamcýlarýn lehine iþleyen bu süreç ve karar, Aleviler tarafýndan<br />

Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne yapýlan baþvuru ile tekrardan gündeme<br />

gelecektir. Gazi katliamý on birinci yýlýný doldurdu. Gazi davasýnýn<br />

on bir yýllýk süreci “seyyar mahkemelere” dönüþtü. Takibinin engellenmesi<br />

için dava Ýstanbul'dan Trabzon'a taþýndý. Dava sonunda yirmi polis<br />

memurundan ilk duruþmada serbest býrakýlan on sekizi beraat etti, kalan<br />

iki polis memuru ise adam öldürme suçundan dolayý 1 yýl 8 ay ceza aldý.<br />

Gazi davasýnda “tavize yer yok” diyen aileler, davayý AÝHM'e taþýdýlar ve<br />

dava, AÝHM'de kabul edildi. Siyasi iktidarlar bu katliamýn hesabýný vermekten<br />

kaçmýþlar, yargýya müdahale etmiþlerdir.<br />

Gazi olaylarý resmi aðýzlarýn iddia ettiði gibi, “sol güçlerin bir provokasyonu”<br />

ya da “kýþkýrtmasý” deðildir. Bu katliam, devlet güvenlik güçlerinin,<br />

ýrkçý ve gerici kesimlerin Alevilere ve Gazi'de yaþayan halka<br />

yönelik planlý saldýrýsýydý. Çünkü, katliam çetelerin, yeþillerin, cirit attýðý<br />

bir dönemde gerçekleþtirildi. Gazi Mahallesi, bilinçli olarak seçilmiþ bir<br />

mahalleydi, burada yoðun olarak Alevi nüfus yaþýyordu ve Aleviler,<br />

kendi inanç ve kültürlerini yaþatmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý.<br />

Nitekim katliamda Alevilerin ibadet yeri olan cemevi ve Alevilere ait<br />

iþyerleri hedef seçilmiþtir. Amaç çok belliydi. Amaç, Alevi-Sünni çatýþmasý<br />

yaratmak, halký birbirine düþman etmek, demokratik hak ve talepleri<br />

bastýrmak, daha eþit ve özgür bir ülke düþünü karartmak, Alevi<br />

hareketinin önünü kesmek, toplumu þiddetle sindirmekti.<br />

Bizler, özgür, inancýmýzý, öðretimizi yadsýmayan, demokrasi mücadelesinde<br />

yer alan, farklýlýðýmýzý Anadolu insanýnýn ortak deðeri ve zenginliði<br />

olarak gören, gerçek anlamda demokrasiden yana olan tüm<br />

güçlerle yürüyeceðiz.<br />

On birinci yýlýnda Gazi katliamýný unutmadýk. Çorum, Maraþ, Sivas<br />

katliamlarýný unutmadýðýmýz gibi... Alevi Bektaþi Federasyonu olarak<br />

kamu vicdanýnda hala kanayan yara olan ve gerçek failleri bulunmayan<br />

ancak bizce malum olan Gazi katliamýný bir kez daha kýnýyor ve bu<br />

davanýn takipçiliðinden vazgeçmeyeceðimizin bilinmesini istiyoruz.<br />

OZAN HELALÝ<br />

(ÝMAM POLAT)<br />

Yola Böyle Gidilir mi<br />

Bin bir türlü özür ile<br />

Bizim yola gidilir mi<br />

Haset küfrü inat ile<br />

Kýrklar cemi sürülür mü<br />

Ali baba dinle beni<br />

Soruyorum senden seni<br />

Sürdüðümüz kýrklar cemi<br />

Buna hile katýlýr mý<br />

Çekeceðim seni dar'a<br />

Sen seni sende ara<br />

Kalbinde var ise kara<br />

Böyle yola gidilir mi<br />

Haklý söz söyledim sana<br />

Adem isen kýzma bana<br />

Mahrum kalýrsýn didara<br />

Kýzan adem sayýlýr mý<br />

Hak peygamber bizde bulup<br />

Amma kimde bilmem kayýp<br />

Ele dile bele sahip<br />

Olan candan ayrýlýr mý<br />

Er olan haktan ayrýlmaz<br />

Ayrýlan hakký bulamaz<br />

Muhiben küsülü gezemez<br />

Gezen muhib sayýlýr mý<br />

Helali'den size bunca<br />

Git eðril doðru doyunca<br />

Bizim yolumuz kýldan ince<br />

Ehli olmayýnca girilir mi<br />

CEM ayini Alevi-Bektaþi toplumunun en<br />

önemli toplumsal tapýnç kurumlarýndandýr.<br />

Toplum Cem’de toplanýr, bir araya gelir, bir<br />

olur. On Ýki Hizmet yerine getirilir. Düvazimamlar,<br />

deyiþler okurun. Dualar verilir, semahlar<br />

dönülür. Eþit oranda daðýtýldýktan sonra,<br />

Cem’i yürüten dedenin desturuyla lokmalar<br />

yenir.<br />

Cem toplumun biraradalýðýnýn garantisi<br />

olmuþ, dökülen-kýrýlan, küsen varsa, dar’a<br />

durularak toplanmýþ, birleþtirilmiþ ve barýþtýrýlmýþtýr.<br />

Gerek duyulmuþsa, verilen cezalarla<br />

toplum iyileþtirilmeye çalýþýlýþtý. Yargýlama<br />

adil olunca -çünkü yargýlamalar ve kararlar dedenin<br />

öncülüðünde, ama katýlýmcý yöntemle<br />

yapýlýyor- sonuçlarý da insani olur. Böylece<br />

toplumsal dayanýþma ve sevgi doruða çýkar.<br />

Güven yeniden yeþerir.<br />

Hacý Bektaþ Kültür ve Tanýtma Derneði<br />

Buca Þubesi’nin öncülüðünde düzenlenen Birlik<br />

Cemi, bu yöredeki Alevi toplumunun ceme<br />

duyduðu yüksek özleme tanýklýk etti. Derneðin<br />

Cem salonunda gerçekleþen Birlik Cemi’ne<br />

katýlým oldukça yüksekti. Yaklaþýk bin beþ yüz<br />

canýn katýldýðý ceme, Ýzmir’in diðer ilçe ve<br />

semtlerinden de katýlým oldu. 22 Ocak Pazar<br />

Buca’da Birlik Cemi<br />

Zafer Doðan<br />

“Her nesnede Hak eseri<br />

Gören canlara aþk olsun<br />

Caný seri hak yoluna<br />

Koyan canlara aþk olsun!<br />

akþamý yapýlan ceme her can lokmasýyla geldi.<br />

Ayrýca dernek yönetiminin hazýrladýðý lokmalar<br />

hep birlikte yendi.<br />

Cem’i Veli Baba (Ozan Dertli Divani)<br />

yönetti. Veli Baba, Cem’e bir gün önce yürüttüðü<br />

Bursa’daki cemden gelerek katýldý. Bu<br />

yoðunluðuna raðmen Cem’i baþarýyla yürüttü.<br />

Ýlgi ile dinlendi, muhabbetle karþýlandý.<br />

Cem, On Ýki Hizmetin yerine getiriliþinden<br />

itibaren, yapýlan tüm içerik ve anlamlarýyla<br />

Veli Baba tarafýndan açýklanarak gerçekleþtirildi.<br />

Okunan deyiþ ve düvazimamlarla katýlan<br />

canlarý coþturup duygulu anlar yaþattý. Semahçýlarýn<br />

dedenin önündeki dönüþleri eve yeldirmeleri<br />

ise Cem’in doruða ulaþtýðý anlar oldu.<br />

Daha sonra Cem birlenip, mühürlenince,<br />

Veli Baba’nýn verdiði desturla lokmalar yendi.<br />

Ayrýlýk aný geldiðinde, dedeyle ve birbirleriyle<br />

halleþen-helalleþen canlar, Cem’den<br />

huzur ve sevgiyle ayrýlarak evlerine döndüler.<br />

Böyle bir Cemi düzenleyip, canlara bu<br />

ortamý yaþattýklarý için Baþkan Yazgülü hanýmýn<br />

kiþiliðinde Hacý Bektaþ Veli Derneði Buca<br />

Þubesi yöneticilerine tebriklerimizi ve aþk-ý<br />

niyazlarýmýzý sunuyoruz.<br />

30 Sayý 18


SERÇESME ¸<br />

Ocak 2006<br />

Gözlerinde Kara Perde Olanlara<br />

Ünsal Öztürk<br />

“Unuttum din diyanet kalktý benden<br />

Bu ne mezhepdürür dinden içeri”<br />

Yunus Emre<br />

Dersim Kerbelâ’dan çok daha vahimdir. Çok daha aðýr sonuçlarý olmuþtur. Alevi halk kýrýlmýþtýr,<br />

daðýtýlmýþtýr. Ancak Aleviler Dersim için aðlamazlar. Gözyaþý dökmezler. Dizlerine<br />

vurmazlar. Çektikleri acýlarý dile getirmezler. Korkarlar. Onlar Hüseyin için aðlarlar. Döþlerini<br />

döverler. Yas tutarlar. Oruç tutarlar. Karalar baðlarlar. Sakallarýný kesmezler.<br />

Hüseyin için aðlamanýn hiçbir sakýncasý yoktur. Teþvik edilmektedir. Ama Dersimliler, Aleviler<br />

kendileri için, anne babalarý, dedeleri, nineleri için; genç kýzlarý, gelinleri için aðlaþmaya, dizlerini<br />

dövmeye, oruç tutmaya, o kara günleri anmaya baþlarlarsa baþlarýna neler geleceði bellidir.<br />

Alevilerde yol bitmiþtir, tükenmiþtir. Düðünlerde, sünnet düðünlerinde, türkü barlarda, televizyon<br />

ekranlarýnda, deyiþler söylenmekte, semahlar dönülmektedir. Seyirciler alkýþ tutmaktadýrlar.<br />

Gizli toplantý çarþýya pazara düþmüþtür.<br />

Cem adý verilen tiyatro gösterilirine katýlanlar saz çalýp, semah dönüp 12 Ýmam’a aðlamaktadýrlar.<br />

Kuran okumakta, Mevlit düzenlemektedirler. Kravatlý imamlar ne kadar Müslüman olduklarýný<br />

anlatmaktadýrlar.<br />

Yol kesilmiþ, cem daðýlmýþtýr. Cemevi denilen yerlerde kapýlarda duran imam-dedeler genç<br />

kýzlara baþlarýný baðlamalarýný emretmektedirler. Alevi halký gericileþmiþtir.<br />

Kravatlý dedeler önlerine mikrofonu koyarak dizlerinin üzerinde oturmakta, ileri geri sallanarak,<br />

kutsal bir hava içerisinde Ýslam’ý anlatmaktadýrlar. Tepelerinde artýk elektrik ampulü yanmaktadýr.<br />

Mum, çerað söndürülmüþtür, yanmamaktadýr.<br />

Büyük salonlarda yaþlý baþlý kiþiler dizlerinin üzerinde oturmaktadýr. Dizleri aðrýmakta, sýk sýk<br />

diz deðiþtirmektedirler. Bir kiþi de çýkýp “Kaðný dönemi geçti. Þimdi modern insanlar masalarda<br />

yemek yiyor, koltuklarda oturuyor. Cem evlerini modern hale getirelim. Koltuklar koyduralým” dememektedir.<br />

Allah’a yerde sürünerek mi ulaþýlmaktadýr? Koltuklarda adam gibi oturulsa, insanlar<br />

birbirlerine sokulmasalar Allah’a ulaþýlmaz mý?<br />

Köyler daðýlmýþ, büyük þehirlere, Dünya’ya çýkýþ yapýlmýþtýr. Cemin özü bitmiþtir. Cem demek<br />

sorgu-sual demektir. Sorgu-sual demek yaþamýn ilk baharýdýr, yeniden doðmak, hayata yeniden<br />

baþlamak demektir. Aradaki sorunlarýn çözülmesi, toplumun yenilenmesi, kýrgýnlarýn-küskünlerin<br />

barýþmasý demektir. Doðanýn yeniden uyanmasý gibidir. Artýk komþular bile birbirlerini tanýmýyor.<br />

Kimisi þu þehirde, kimisi bu köyde. Sorgu-sual bitmiþtir.<br />

Kravatlý dede gözlüklerinin üstünden bakarak yerde, dizinin üzerinde oturan insanlara cami<br />

imamýna benzettiði sesiyle “Birbirinizden razý mýsýnýz?” diye üç kere sormaktadýr. Üç kere “Razýyýz”<br />

cevabýný almaktadýr. Bu þekilde sorgu-sual tamamlanmýþ olmaktadýr. Sonra Hz. Hüseyin için<br />

12 Ýmamlar için aðlamaya baþlanmaktadýr. Cemin özü sorgu-sual midir, Ýmamlara aðlamak mýdýr?<br />

Kravatlý dede talipleri, talipler dedeyi, talipler birbirlerini tanýyamamaktadýr artýk. Sahne kurulmuþ,<br />

modern aletlerin ýþýðý altýnda din için aðlaþmaktadýrlar.<br />

Sýr unutulmuþtur. Zâhiri-bâtini gibi parlak kavramlar kullanýlarak yol kaybedilmiþtir. “Her<br />

þeyin insanda olduðu”, “Ne aranýrsa insanda aranacaðý” unutulmuþtur.<br />

Hak Ehli Erenleri dinlerin serçeþmesi deðildir. Bilimin serçeþmesidir. Tek veya çok hiçbir dinle<br />

ilgileri yoktur. Sýr damladadýr. Damlanýn içindedir. Anne baba arasýndaki su damlasýnýn içindedir<br />

sýr. Cennet eþlerin evi, huri kadýndýr. Ahiret düþüncesi, cennet-cehennem düþüncesi yoktur. Ýnsan<br />

vardýr. Yardým Ali’den, Veli’den istenir. Dersim’de, 38’de yardýma kimse gelmedi. “Yetiþ ya Ali”<br />

dendi, Ali gelmedi. Hüseyin de gelmedi. Düzgün Baba gelmedi. Her yerde hazýr olan Hýzýr gelmedi.<br />

38’de gelmedi, ne zaman gelecek? Dersim dara düþmüþtü, sýkýþmýþtý. Çýkýþ yolu yoktu. Yer gök<br />

bomba, kurþun kaynýyordu. Çaðýrýlanlar gelmedi.<br />

Hz. Hasan’ýn da Hz. Hüseyin’in de gelmeyecekleri bellidir. Hasan’ý eþi zehirleyip öldürdü,<br />

yardýma ihtiyacý vardý. Hüseyin Kerbelâ’da katledildi, Yezit ordularý tarafýndan, yardýma ihtiyacý<br />

vardý. Oysa Hasan’ý Hz. Muhammet, Hüseyin’i de Cebrail tutuyordu. Yardýmlarýna gitmediler.<br />

Onlarýn alýnyazýlarýný Allah yazmýþtýr.<br />

Neden yanlýþ yazdý? Neden onlarýn ölümünü<br />

yazdý?<br />

Din tabudur. Eleþtirilemez, doðruluðundan<br />

kuþku duyulamaz kurallar toplamýdýr.<br />

Özgür düþünce ile dinler arasýnda<br />

çatýþma vardýr. Dinlerin eleþtiriye tahammülü<br />

yoktur. Duygular, düþünceler pranga<br />

altýna alýnmýþtýr.<br />

Aleviler Hacca gitmez, namaz kýlmaz,<br />

oruç tutmaz. Ama Müslüman olduklarýný<br />

söyleyenler vardýr. Güya dinleri, Kuran’ý<br />

bâtýni yoruma tabi tutuyorlarmýþ. Bâtýni<br />

olsun, zâhiri olsun, yol yoka çýkmaktadýr.<br />

Ýslam’ýn içi dýþý tartýþmasý gereksiz bir<br />

tartýþmadýr. Ýspat edilmesi gerekmez.<br />

Hz. Ali’nin hutbeleri var. Namaz kýlacaksýn,<br />

Oruç tutacaksýn, Hac’ca gideceksin<br />

diyor. Cuma namazlarýný kaçýrmayacaksýn<br />

diyor. Müslüman’san eðer Hz. Ali’nin<br />

dediklerini yap! Deðilsen iki yüzlü olma!<br />

TESLÝM ABDAL<br />

Devlet Sofrasýna<br />

Elim Sunamam<br />

Aþnamdan ayrýldým yamandýr halim<br />

Adettir aþýkýn hali böyl’olur<br />

Yar aklýmý aldý çevirdi yolum<br />

Mecnun dedikleri deli böyl’olur<br />

Þu aþkýn ateþi baðrýmý yaktý<br />

Ah ile feryadým göklere çýktý<br />

Gözlerimden yaþ yerine kan aktý<br />

Yaz bahar eyyamý seli böyl’olur<br />

Teslim Abdal ben bu yoldan dönemem<br />

Pirimi dünyada elden salamam<br />

Devlet sofrasýna elim sunamam<br />

Saadetlü Hünkâr’ýn kulu böyl’olur<br />

Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi<br />

Cilt.3 Ýsmail Özmen<br />

SERÇESME ¸<br />

YILLIK ABONE BEDELÝ<br />

Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50<br />

Ýngiltere £40<br />

Türkiye’den abone olmak isteyen canlar<br />

lütfen abone bedelini bir postaneden<br />

Genel Ajans Basým Daðýtým<br />

Organizasyon Ltd Þti<br />

Posta Çeki Hesabýna (No 1629127)<br />

yollayýn.<br />

Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun<br />

Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu,<br />

varsa Faks numaranýz ile E-posta<br />

adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak,<br />

kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu<br />

içeren Posta Adresinizi<br />

okunaklý olarak yazýn<br />

ve ödeme dekontunuz ile birlikte<br />

büromuza fakslayýn:<br />

+90.(0)212.519 5635<br />

Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,<br />

abone bedelini aþaðýdaki<br />

adrese yollayabilir:<br />

Avrupa Baþ Temsilciliði<br />

Tel: +49.179.107 88 56<br />

Hüseyin Akýn<br />

Postbank<br />

Kontonummer: 826 857 303<br />

Bankleitzahl: 25 01 00 30<br />

31


SERÇESME<br />

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />

¸<br />

MÝLLÝYETÇÝ MÝTLER ÝLE ÜMMETÇÝ GERÝCÝLÝKTEN BÝRÝNÝ TERCÝH ETMEK ZORUNDA DEÐÝLÝZ<br />

Gericiliðin Alternatifi Var mý?<br />

Esen Uslu<br />

Alevi-Bektaþi örgütlerinin genel kurullarýný toplarken, örgütlerin<br />

dikkatleri içe dönmüþken ülkemizde önemli geliþmeler<br />

yaþandý. Bunlarýn baþýnda Þemdinli olaylarý yer aldý.<br />

Devlet güçlerinin, devlete yardýmcý olmaya gönüllü olmuþ<br />

ya da parayla tutulmuþ gayrý resmi güçleri nasýl kullandýðý<br />

bir kez daha gözler önüne serildi.<br />

Devlet alýþýlmýþ refleksini gösterdi. Halkýn tutup, güvenlik güçlerine<br />

temsil ettiði zanlýlar korundu. Olayýn üstünü örtme, unutturma ve çarpýtma<br />

çabalarý baþladý. Yakalananlarýn telefonla Mehmet Aðar’ý aradýðý ve<br />

olayýn duyulmasý üzerine Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn yakalananlardan<br />

birini “iyi çocuk” olarak tanýdýðýný belirttiði basýna yansýtýldý.<br />

AKP hükümeti de yöreye bir Meclis Komisyonu yollanarak soruþturma<br />

baþlattý. Sonra bu soruþturmanýn verilerini de kullanan Van Savcýlýðý<br />

bir Þemdinli Ýddianamesi’ni hazýrladý. Ýddianame ile Kara Kuvvetleri<br />

Komutaný için Genelkurmay Baþkanlýðý’na suç duyurusunda bulunuldu.<br />

Eski Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn yolsuzluk davasýndan hüküm<br />

giymesinin ardýndan gelen bu olay “cihet-i askeriye”nin sivil yardakçýlarýna<br />

aþýrý geldi. “Ordu ve adalet bir tanedir, aman yýpratmayalým”dan<br />

baþlayarak, hükümeti orduya karþý sivil darbe yapmakla suçlamaya dek<br />

varan sözde gericilik karþýtý bir söylem baþlatýldý.<br />

Bu devletçi-milliyetçi söyleme, kendini “solcu” göstermeye çalýþan<br />

milliyetçi-ýrkçýlar sahip çýktý. Kürt ve Ermeni düþmanlýðý ile karýþýk AB-<br />

ABD karþýtý bu sahte sol görüþ anti-emperyalist olduðunu öne sürmektedir.<br />

Siyasi Ýslam karþýtý olarak laiklik savunucusu kisvesine bürünmektedir.<br />

Bu milliyetçi, ýrkçý ve saldýrgan karma söylem giderek eylemlilik de<br />

kazanmakta. Ermeni ve Kürt sorunlarý üzerine yapýlan konferanslarýn<br />

kapýlarýnda bu söylemin nasýl bir eyleme dönüþtüðü görüldü.<br />

Çanakkale Savaþlarý’nýn yýldönümü geliyor. Günümüzün ortamýnda<br />

çarpýtýlmýþ bir milliyetci Çanakkale edebiyatý Alevi-Bektaþilerin üzerine<br />

çullanacak. Alevi-Bektaþiliði Türk-Ýslam Sentezi’ne yamamak isteyenler<br />

yanýnda bu sahte sol söylem de yerini alacak. Alevi-Bektaþi örgütlerinin<br />

yöneticileri bu koronun saldýrýlarýna karþý durmaya hazýr olmalýdýr.<br />

Çanakkale Savaþlarý<br />

Bu söylemin ana çarpýtmalarýndan biri Kurtuluþ Savaþý’nýn Çanakkale’de<br />

baþladýðýdýr. Bu tez, neredeyse bir “gerçeklik” olarak kabul görmektedir.<br />

Bazý ilerici Alevi-Bektaþiler bile bu edebiyata kapýlmýþtýr.<br />

Ama milliyetçi-ýrkçý yalanlarýn aldatýcýlýðý uzun sürmez.<br />

Unutmayalým, Birinci Dünya Savaþý emperyalist ülkeler arasýnda bir<br />

paylaþým savaþýdýr. Paylaþýlanlardan biri de Osmanlýdýr. Ama Osmanlý<br />

Ýmparatorluðu saldýrýya uðramamýþtýr. Tam tersine, Osmanlý Ýmparatorluðunu<br />

yönetenler Almanya yanýnda savaþa girebilmek için bir oldu-bitti<br />

düzenlemiþlerdir. Ýki Alman gemisine sancak çekip, mürettebatýna fes<br />

giydirerek, Rusya’nýn Karadeniz’deki liman kentlerine saldýrtmýþlardýr.<br />

Özcesi, Osmanlý Ýmparatorluðu yaðmadan pay kapmak için savaþa<br />

bilerek ve isteyerek girmiþtir. Ýttihat ve Terakki paþalarýnýn gözleri, “kendilerinin”<br />

saydýklarý ve “kaybedilmiþ” gördükleri Mýsýr’ý, Balkanlarý ve<br />

Kafkaslarý, Türkistan’ý, Kýrým’ý kazanmaya dikilmiþtir.<br />

Ancak Osmanlýnýn emperyalist hiyerarþi içindeki yeri, Almanya ile<br />

Avusturya-Macaristan Ýmparatorluklarýnýn kurduðu baðlaþýklýða ancak<br />

“yamak” olmaya yetmektedir. Bu nedenle, savaþ boyunca Osmanlý silahlý<br />

gücü Almanlarýn komutasý altýnda kalmýþtýr. Çanakkale’de savaþan Osmanlý<br />

Ordusu da Alman Generali Liman von Sanders’in komutasýndadýr.<br />

Mustafa Kemal ise onun yedek tümeninin komutanýdýr.<br />

Size Ölmenizi Emrediyorum!<br />

Çanakkale üzerine sürdürülen “milliyetçi-devletçi” söylemde Mustafa<br />

Kemal’i yücelten sözlerden baþka söz duyulmaz. Özellikle, Mustafa Kemal’in<br />

savaþýn en kritik anýnda, kilit rol oynayan bir alaya verdiði “size<br />

savaþmanýzý deðil, ölmenizi emrediyorum” emrine pek sevdalýdýrlar.<br />

Bu emrin onlarýn aðzýnda bir “kahramanlýk menkýbesi” haline getirilmesi,<br />

yüz binlerle insanýn kýrýldýðý savaþta, her komutanýn cephede açýlan<br />

gediði doldurmak için askerlerinin cesetlerini kullandýðý gerçeðini<br />

gizlemekten baþka bir amaca hizmet etmez. Bu ordularda, askeri kýrdýrma<br />

yarýþýnda rütbe ne kadar yüksekse, o kadar baþarýlý olunur.<br />

Savaþ boyunca baþarý gösterilen tek cephe gibi göründüðü için “milliyetçi-devletçi-solcu”<br />

söylem Çanakkale edebiyatýna pek meraklýdýr,<br />

ama Osmanlý ordularýnýn Kafkaslarda, Irak ve Süveyþ cephelerinde,<br />

Galiçya’da baþýna gelen yenilgi ve kýrýmlara hiç deðinmez.<br />

Savaþýn sonu ise bellidir. 1915 yýlý “Çanakkale Geçilmez”dir, ama<br />

1918 yýlýnýn sonunda Mondros Mütarekesinin ardýndan, o zýrhlýlar Dolmabahçe<br />

önünde demirlemiþtir; Ýstanbul ve kýsa bir süre sonra Anadolu<br />

iþgal edilecektir. Kurtuluþ Savaþý ise ondan sonra baþlayacaktýr ve Osmanlýyý<br />

tarih sahnesinden silecektir.<br />

Milliyetçi Mitler – Dinci Safsata<br />

Yerine kurulan Cumhuriyet ise taze baþlangýç olmaktan pek memnun deðildir.<br />

Bu nedenle, Cumhuriyet kurumlarý tarihlerini eskiye götürmeyi<br />

marifet bilir ve bu çaba kendilerine tarih uydurmaya kadar varmýþtýr.<br />

Bu, bir yanýyla dýþarýda yaþanan hýzlý kapitalist geliþme karþýsýnda<br />

geri kalmanýn yarattýðý aþaðýlýk kompleksinin bir sonucudur. Ama bu<br />

sahtecilik çabasý, milliyetçi, ýrkçý ve komþu ülke halklarýna düþmanlýðý<br />

körükleyen bir anlayýþýn toplumda yer bulmasýnýn da yolunu döþemiþtir.<br />

Kara Kuvvetleri kuruluþunu MÖ 209 yýlý Hun Baþbuðu Mete Han’a<br />

dayandýrýr. Deniz Kuvvetleri kuruluþunu 1081 yýlýnda Çaka Bey’in<br />

Ýzmir’de donanma yaptýrmasýyla baþlatýr. Cumhurbaþkanlýðý forsundaki<br />

yýldýzlar tarihte kurulduðu iddia edilen 16 “Türk” devletini temsil eder.<br />

Daha çok sayýlabilir, ama bu abartýlý ve yapmacýklý yaklaþýmlar, ýrkçý-milliyetçi<br />

devletçiliðimize özgü “devlet ve tarih yaratma” mitleridir.<br />

Ama bu mitlerin bilimsel geçerliliði, ancak dinci gericiliðin “yaratýcý<br />

tasarým” safsatasý kadardýr.<br />

Aleviler-Bektaþiler bu gerici, milliyetçi mitler ya da dinci safsatalardan<br />

birini tercih etmek zorunda deðillerdir. Onlarýn özledikleri toplum<br />

düzenini ve demokrasiyi tarif eden Cafer-i Sadýk Buyruðu’nda yer alan<br />

“Rýzalýk Þehri” anlayýþýna sahip çýkmalarý yeterlidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!