08.03.2014 Views

balgam yayma negatif, klinik ve radyolojik olarak akciğer ...

balgam yayma negatif, klinik ve radyolojik olarak akciğer ...

balgam yayma negatif, klinik ve radyolojik olarak akciğer ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

YEDİKULE GÖĞÜS HASTALIKLARI<br />

VE GÖĞÜS CERRAHİSİ<br />

EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

1.GÖĞÜS HASTALIKLARI KLİNİĞİ<br />

Şef. Dr. Saadettin ÇIKRIKÇIOĞLU<br />

BALGAM YAYMA NEGATİF, KLİNİK VE RADYOLOJİK OLARAK<br />

AKCİĞER TÜBERKÜLOZU DÜŞÜNÜLEN OLGULARDA<br />

BRONKOALVEOLER LAVAJ (BAL) ARB, TOTAL ADA,<br />

İNTERFERON GAMMA (İFN- γ) İLE SERUM TOTAL ADA, İFN- γ’NIN<br />

TANI DEĞERİ<br />

(UZMANLIK TEZİ)<br />

Dr. YAVUZ SELİM İNTEPE<br />

İSTANBUL – 2009


TEŞEKKÜR<br />

Uzmanlık eğitimim süresince, bilgi <strong>ve</strong> deneyimlerinden yararlandığım, disiplinli çalışmalarını<br />

her zaman kendime örnek aldığım, iyi hekimlik yolunun hoşgörü <strong>ve</strong> empati yapabilmekten de<br />

geçtiğini öğreten, hekimlik mesleğinin inceliklerini kendisinden öğrendiğim, yanında<br />

çalışmaktan gurur duyduğum değerli hocam, servis şefim Sn.Dr.Saadettin Çıkrıkçıoğlu’na ;<br />

Dört yıllık uzmanlık eğitimim boyunca servis çalışmalarımda yol gösterici olan, bilgi <strong>ve</strong><br />

deneyimlerini bize aktaran, iyi niyetini esirgemeyen, düzenli çalışmayı bize aşılayan, her<br />

konuda desteklerini hissettiğim şef muavini Dr.Hayati Özyurt <strong>ve</strong> şef muavini Dr.Murat<br />

Kıyık’a;<br />

Birlikte çalıştığım dönem boyunca titiz, yenilikçi <strong>ve</strong> disiplinli çalışmalarını örnek aldığım,<br />

bilgi <strong>ve</strong> tecrübelerinden faydalandığım Sn. Şef Doç.Dr.Filiz Koşar <strong>ve</strong> Başhekimimiz Sn. Şef<br />

Doç.Dr.Sedat Altın’a;<br />

Hastanemizde yapılan bilimsel toplantılarda bilgi <strong>ve</strong> deneyimlerinden yararlandığım diğer<br />

servis şeflerimiz Doç.Dr.Güngör Çamsarı’ya, Dr. Arman Poluman’a, Doç.Dr.Veysel<br />

Yılmaz’a, Dr.Emel Çağlar’a, Doç. Dr.Esin Tuncay’a <strong>ve</strong> cerrahi servis şeflerimiz<br />

Doç.Dr.Atilla Gürses’e, Doç Dr. İbrahim Dinçer’e, Doç. Dr.Mehmet Ali Bedirhan’a;<br />

Rotasyonlarım süresince eğitimime katkılarından dolayı Şef Dr.Ömer Şenkal’a, Şef<br />

Doç.Dr.Özcan Nazlıcan’a <strong>ve</strong> Şef .Dr.Ahmet Tan Cimilli’ye;<br />

Birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum, yardımlarını <strong>ve</strong> dostça yaklaşımlarını bizden<br />

esirgemeyen Uz. Dr.Tunç Karadeli, Uz.Dr.Cem Tigin, Uz. Dr.Lütfiye Erkan, Uz.<br />

Dr. Ebru Demir Artan, Uz. Dr. Didem Erkan, Uz.Dr. Gülçin Pala, Uz.Dr. Kürşat Epöztürk <strong>ve</strong><br />

Uz.Dr. Begüm Koçar’a;<br />

Asistanlığım süresince zevkle çalıştığım , pek çok şeyi paylaştığım asistan arkadaşlarım Dr.<br />

Ayşin Durmaz, Dr.Çiğdem Akyüz, Dr. Adem Çelik <strong>ve</strong> Dr. Tülay Sönmez’e<br />

Her zaman yardım <strong>ve</strong> desteklerini gördüğüm 1.servis hemşirelerine <strong>ve</strong> çalışanlarına;<br />

Çalıştığım tüm servislerin hemşire <strong>ve</strong> çalışanlarına;<br />

Tezimin hazırlanmasındaki büyük katkılarından dolayı Kim.Müh. Doğan Halis, Doç. Dr.<br />

Hrisi Bahar, Uz.Dr.Muhittin Pişirir <strong>ve</strong> tüm Bilim laboratuarı çalışanlarına;<br />

Son <strong>olarak</strong> evlatları olmaktan onur duyduğum, hayatımın her aşamasında yanımda olan<br />

fedakar annem <strong>ve</strong> babam; Filiz İntepe <strong>ve</strong> Op.Dr. Alattin İntepe’ye;<br />

Maddi <strong>ve</strong> manevi her zaman <strong>ve</strong> koşulda yanımda olan kardeşlerim Dr.İbrahim Halil İntepe <strong>ve</strong><br />

Mehmet Fatih İntepe’ye;<br />

2


İçlerinde ki torun sevgisiyle beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan anneannem, babaannem <strong>ve</strong><br />

rahmetli dedem; Niyadiye Demirtuğ, Hatice İntepe <strong>ve</strong> Ekrem Demirtuğ’a;<br />

Tecrübelerinden <strong>ve</strong> öğütlerinden her zaman faydalandığım sevgili teyzem; Şef Dr. Gülşen<br />

Bican’a<br />

Teşekkür eder saygı <strong>ve</strong> sevgilerimi sunarım.<br />

Dr.Yavuz Selim İNTEPE<br />

3


İÇİNDEKİLER<br />

SAYFA No<br />

Kısaltmalar………………………………………………………………………5<br />

Giriş <strong>ve</strong> Amaç.......................................................................................................6<br />

Genel bilgiler ........................................................................................................8<br />

Tüberkülozun tanımı ................................................................................8<br />

Tüberkülozun tarihçesi .............................................................................8.<br />

Tüberküloz epidemiyolojisi........................................................................9<br />

Tüberkülozda mikrobiyoloji ......................................................................9<br />

Tüberkülozun immunopatogenezi..............................................................13<br />

Tüberkülozun evreleri <strong>ve</strong> kliniği..............................................................16<br />

Tüberkülozun hücresel elemanları……………………………………….27<br />

Tüberkülozda bulaşma……………………………………………………33.<br />

Tüberkülozda tanı yöntemleri……………………………………………..35<br />

Tüberkülin Deri Testi ….............................................................................46<br />

Tüberküloz tanısında Bronkoskopinin yeri….............................................47<br />

Tüberkülozda olgu tanımları………………………………………………53<br />

İnterferon gamma………………………………………………………….55<br />

Adenozin Deaminase..................................................................................58<br />

Materyal <strong>ve</strong> Metod...................................................................................................61<br />

Bulgular ...................................................................................... ………………...64<br />

Tartışma ........................................................................ ………………………….71<br />

Sonuç........................................................................ ……………………………..80<br />

Kaynaklar ........................................................................ ………………………..82<br />

4


Kısaltmalar:<br />

Tüberküloz:TB<br />

Mycobacterium tüberculosis:Myc Tbc<br />

Dünya Sağlık Örgütü:DSÖ<br />

Aside Rezistan Basil :ARB<br />

Transbronşiyal Biyopsi:TBB<br />

Bronkoal<strong>ve</strong>oler Lavaj:BAL<br />

Adenozin Deaminaz :ADA<br />

İnterferon-Gamma:IFN- γ<br />

Fiberoptik Bronkoskopi :FOB<br />

Bacille Calmette-Guerin :BCG<br />

Polimorf Nü<strong>ve</strong>li Lökosit:PMNL<br />

Granulosit-Makrofaj Koloni sitimulan Faktor:GM-CSF<br />

Monocyte Chemotactant Protein-1: MCP-1<br />

İnterlökin: IL<br />

Hücre-Aracılı İmmunite :HAİ<br />

Geç-Tip Aşırı Duyarlılık: GAD<br />

Tümör Nekrozis Faktör alfa: TNF-α<br />

Cluster of Differentiation: CD<br />

Transforme edici büyüme faktörü beta: TGF-β<br />

Tüberkulin Cilt Testi: TCT<br />

Ehrlich-Ziehl-Neelsen : EZN<br />

Major Histocompatibility Complex: MHC<br />

Sitokin Transkript Aktivatör Taşıyıcı: STAT<br />

5


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

İnsanlık tarihinin bilinen en eski hastalıklarından biri olan Tüberküloz(TB) basili’nin<br />

keşfinden 127 yıl geçmesine rağmen insanoğlu ile basil arasındaki savaş 21. Yüzyılda da<br />

devam etmekte <strong>ve</strong> dünya nüfusunun büyük bir kısmını etkilemektedir (1). Mycobacterium<br />

tüberculosis (Myc Tbc) ,insanlardaki en yaygın,en çok hastalık yapan <strong>ve</strong> en çok öldüren<br />

mikrobiyal patojendir (2). Geliştirilen tanı yöntemleri, antitüberküloz ilaçlar <strong>ve</strong> tedavi<br />

rejimlerine karşın dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri tüberküloz basili ile enfekte iken<br />

tüberküloz nedeni ile yılda yaklaşık 2 milyon kişi ölmektedir(3). Dünya Sağlık Örgütü<br />

(DSÖ) 2006 yılı raporunda; 2004 yılında, 8,9 milyon yeni olgu olduğu, bunlardan 3,9<br />

milyonunun çevredeki insanları enfekte etme riski yüksek olan <strong>yayma</strong> pozitif hastalar olduğu<br />

<strong>ve</strong> 1,7 milyon insanın hastalık nedeniyle öldüğü belirtilmektedir. Ülkemizde nüfusun dörtte<br />

birinin TB’la enfekte olduğu tahmin edilirken, 2004 yılında 8.974’ ü <strong>yayma</strong> pozitif olmak<br />

üzere 19.944 yeni olgunun tespit edildiği <strong>ve</strong> enfeksiyona bağlı 3.815 kişinin bu nedenle<br />

hayatını kaybettiği saptanmıştır (4). TB dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içinde % 25 ile<br />

ilk sırada yer almaktadır (5).<br />

TB hastalığı yüksek mortalitesi nedeniyle ‘‘Captain of all mean of death’’(tüm katillerin<br />

elebaşısı), yakalanan insanlarda ileri derecede zayıflık hali meydana getirmesi nedeniyle<br />

“consumption”(yitip bitirme, eriyip tükenme) <strong>ve</strong> “ince hastalık” gibi deyimlerle anılmıştır. Bu<br />

gibi yakıştırmalara, TB hastalığının tanı güçlüğü, <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> başka<br />

hastalıkları taklit edebilmesi nedeniyle “the great imitator”(büyük taklit edici) sıfatı da<br />

eklenmiştir(6).<br />

TB tanısı için basilin gösterilmesi, kültürde üretilmesi <strong>ve</strong>ya histopatolojik <strong>olarak</strong> tüberküloza<br />

özgü yapının gösterilmesi gerekmektedir. Konvansiyonel TB tanısı <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong><br />

mikroskopisi, kültürde mycobacterium saptanması <strong>ve</strong> akciğer radyolojisine dayanmaktadır.<br />

Ancak her zaman <strong>ve</strong> her hasta için bu mümkün olmamaktadır. Etkenin izole edilememesi,<br />

pulmoner semptomların yokluğu, atipik <strong>radyolojik</strong> bulgular, yaşlılar <strong>ve</strong> çocuklarda <strong>balgam</strong><br />

çıkarmada problem olması, inceleyen kişiye bağlı <strong>olarak</strong> preparatların iyi<br />

değerlendirilememesi, kültürde üremenin uzun süre alması, bazı vakalarda tanısal materyal<br />

elde etmek için invaziv girişimlere gerek duyulması <strong>ve</strong> yeni kullanıma giren tekniklerin<br />

6


duyarlılık <strong>ve</strong> özgüllüğünün istenen düzeyde olmaması, çelişkili labaratuar bilgileri gibi<br />

sebebler tüberkülozun yanlış <strong>ve</strong> gecikmiş tanısından sorumlu olmaktadır(7,8).<br />

Hastanın <strong>balgam</strong> çıkaramaması <strong>ve</strong>ya <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>da aside rezistan basilin (ARB) <strong>negatif</strong><br />

olması çözülmesi zor bir <strong>klinik</strong> problem yaratmaktadır. Bir çok çalışma bu tip hastalarda tanı<br />

saptamak için başlıca transbronşiyal biyopsi(TBB), bronşiyal lavaj, bronkoal<strong>ve</strong>oler<br />

lavaj(BAL) <strong>ve</strong> diğer tüm fiberoptik bronkoskopik (FOB) işlemlerin değerli araçlar<br />

olduklarını göstermektedir(9).<br />

Mikroskopik incelemede <strong>balgam</strong>da ARB gösterilmesi tanıya ulaşmada en basit, kolay <strong>ve</strong><br />

ucuz yöntemdir. Ancak yaygın hastalığı olmayan <strong>ve</strong> hastalığın erken evresinde ki hastalar<br />

<strong>balgam</strong> çıkaramamakta <strong>ve</strong> tanı gecikmektedir. Standardize edilmiş metodla bir çok kez<br />

<strong>balgam</strong> indüksiyonun yapılması akciğer tüberküloz tanısına ulaşmada çok değerli bir<br />

yöntemdir.(10)<br />

Özellikle akciğer dışı TB olgularında <strong>ve</strong> ARB <strong>negatif</strong> olgularda tüberkülozu diğer akciğer<br />

hastalıklarından ayırmada BAL da <strong>ve</strong> serumda Adenozin Deaminaz (ADA) enzim<br />

düzeyinin yükseldiği birçok çalışmada gösterilmiştir(9,11,12).<br />

Akti<strong>ve</strong> makrofajlardan <strong>ve</strong>ya T hücreli lenfositlerden salınan inflamatuar sitokinler<br />

mikobakteriyal enfeksiyonlara karşı önemli bir savunma mekanizması oluşturmaktadırlar<br />

(11). Aktif tüberkülozlu hastalarda BAL da <strong>ve</strong> serumda İnterferon-gamma (IFN- γ)<br />

düzeyinin arttığı son yıllarda yapılan çalışmalarda gösterilmiştir(13,14).<br />

Biz bu çalışmamızda <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> aktif akciğer tüberkülozu düşünülen ancak 3<br />

tane <strong>balgam</strong> materyalinde ARB <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> bulunan hastalarda (<strong>balgam</strong> çıkaramayan<br />

hastalara <strong>balgam</strong> indüksiyonu yapılarak) BAL da <strong>ve</strong> serumda ADA, İFN-γ düzeylerinin,BAL<br />

<strong>ve</strong> bronş lavaj materyallerinde ARB <strong>yayma</strong> <strong>ve</strong> kültür müspetliğinin,TBB <strong>ve</strong> tanı için gerekli<br />

olan diğer tüm invaziv FOB işlemlerin TB teşhisine olan katkılarını araştırdık.<br />

7


GENEL BİLGİLER<br />

TÜBERKÜLOZUN TANIMI:<br />

TB, çoğunlukla Mycobacterium Tuberculosis (%98) olmak üzere, Mycobacterium Africanum<br />

<strong>ve</strong> Mycobacterium Bovis tarafından oluşturulan, değişik <strong>klinik</strong> görünümlere sahip kronik,<br />

nekrotizan, granülomatöz bir enfeksiyon hastalığıdır. Tüm organlarda görülebilen TB<br />

hastalığında, en sık tutulan organ %85 oranı ile akciğerlerdir (15, 16).<br />

Bulaşma şekilleri <strong>ve</strong> halk sağlığı uygulamaları bakımından farklı olduğu için sadece<br />

mycobacterium tuberculosis tarafından oluşturulan hastalık için “TÜBERKÜLOZ” tanımını<br />

kullanmak önerilmekte olup; diğer mycobacterium hastalıklarını “mycobacterium x’e bağlı<br />

mikobakteriozis” diye adlandırmak daha doğrudur ( 2).<br />

TÜBERKÜLOZUN TARİHÇESİ:<br />

TB insanlık tarihi kadar eski bir hastalıktır. Almanya’da bulunan M.Ö 8000 yılına dek uzanan<br />

tarih öncesi insana ait iskelet kalıntılarının hastalık izleri taşıdığı bulunmuş, eski Mısır<br />

uygarlığına ait iskeletlerde <strong>ve</strong> yine İnka dönemindeki mumyalarda Pott hastalığına bağlı kesin<br />

bulgular saptanmıştır (17,18). Hippocrates (M.Ö. 460-370) tarafından bu hastalık, erime<br />

tükenme anlamına gelen “Phthisis” (<strong>ve</strong>rem) <strong>olarak</strong> isimlendirilmiştir(19).<br />

Hastalığın bulaşıcı olduğuna dair ilk kuşkular, XVI. yüzyılın başlangıcında Fracastero<br />

tarafından ileri sürülmüştür (20). Vesalius (M.S.1478), fitisizli hastaların otopsilerinde kaviter<br />

lezyonların bulunduğunu bildirmiş(21), Sylivus ise 17. yüzyılda tüberkülozdan ölen hastaların<br />

akciğerlerinde küçük sert nodüllerin bulunduğunu göstererek bunları tüberkül <strong>olarak</strong><br />

isimlendirmiştir(22).<br />

Robert Koch 1882 yılında tüberkülozun sebebi olan basili yani mycobacterium tüberculosis’i<br />

hastaların <strong>balgam</strong>ında göstererek basilin bazı özelliklerini saptamıştır(23). Koch TB<br />

tedavisinin de aşı ile yapılabileceğini düşünmüş; basilin ısıtılarak öldürülen atıklarının<br />

hastaların bağışıklık sistemini güçlendireceğine inanmış <strong>ve</strong> Old tuberkulinin (tüberküloz<br />

basilinin bir gliserin ekstresi) tedavi amacı ile kullanılmasını Clemence von Pirquet ile birlikte<br />

yapmıştır(24,25) TB aşısı için gerekli olan zararsız basil, M. bovis suşunun seri halde 231<br />

pasajından sonra oluşturulmuş <strong>ve</strong> 1920’ lerin sonunda bulan iki araştırıcının adına atfen<br />

8


Bacille Calmette-Guerin (BCG) adı <strong>ve</strong>rilmiştir (26). Ülkemizde TB ile etkin mücadele<br />

1950’li yıllarda başlatılmıştır. Çıkartılan bir yasa ile 1960 yılında Verem Savaş Dispanserleri<br />

(VSD) kurulmuştur(27). Doksanlı yıllarla birlikte ‘Göğüs Hastalıkları <strong>ve</strong> Tüberküloz’<br />

alanında bilimsel dernek örgütlenmeleri gerçekleşmiştir(28). DSÖ 1993 yılında yaptığı<br />

açıklamada dünyanın birçok bölgesinde TB’un kontrol dışında olduğunu <strong>ve</strong> önemli derecede<br />

ihmal edildiğini ortaya koyarak, tüberküloz kontrolü konusunda acil durum ilan etmiştir (29).<br />

TÜBERKÜLOZ EPİDEMİYOLOJİSİ:<br />

TB için sadece basille karşılaşmış, fakat hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen kişilere<br />

ENFEKTE, aktif hastalık belirtisi gösteren lezyonu olan kişilere ise HASTA denir<br />

(30,31).Bugün dünya nüfusunun 1/3 ‘ünün Myc Tbc ile enfekte olduğu düşünülmektedir(32).<br />

Dünyada 1999’da 8,4 milyon yeni TB olgusu olduğu ; halen 16,2 milyon insanın hasta olduğu<br />

<strong>ve</strong> yılda 1,87 milyon kişinin hayatını kaybettiği bildirilmiştir ( 33,34 ).En sık;Hindistan, Çin,<br />

Bangladeş, Filipinler <strong>ve</strong> Güney Afrika’da rastlanır ( 35 ). Son <strong>ve</strong>rilere göre ülkemizde<br />

tüberküloz yıllık insidansı 29/100.000 <strong>olarak</strong> kabul edilmektedir. Ancak çok sayıda<br />

çalışmada bu rakamın gerçekçi olmadığı <strong>ve</strong> insidansın 50/100.000 düzeyinde olduğu<br />

vurgulanmaktadır (36,37).Tüberküloza bağlı mortalite oranı ise 1995 <strong>ve</strong>rilerine göre yüzbinde<br />

1,4 <strong>olarak</strong> bildirilmiştir (38).<br />

TÜBERKÜLOZDA MİKROBİYOLOJİ:<br />

Mycobacterium Yunanca ‘fungus’ (myces) <strong>ve</strong> ‘küçük çubuk’ (bakterion) kelimelerinden<br />

türemiştir. İsmin fungus kısmı bu mikroorganizmanın sıvı besiyerlerinde büyüme paterninin<br />

küflere kaynaklanmaktadır ( 2 ). Actinomycetales soyundan, mycobacteriacea ailesinden,<br />

mycobacterium cinsi içinde yer alan Mycobacterium tuberculosis complex beş bakteri türü<br />

içerir. Bunlar; M. Tuberculosis, M. Bovis, M. Microti, M. africanum, M. Canetti’ dir (Şekil 1).<br />

Tüberküloza üç mikobakteriyel patojen olan M. tuberculosis, M. bovis <strong>ve</strong> M.Africanum<br />

neden olur. İnsan M. tuberculosis icin tek kaynaktır <strong>ve</strong> bu mikroorganizma insanlar arasında<br />

hastalık yapar. M. bovis <strong>ve</strong> M. Africanum nadir <strong>olarak</strong> hastalığa neden olur. (19).<br />

9


Şekil 1. Seçilmiş mikobakteriler <strong>ve</strong> ilişkili türler için taksonomik ağaç (2)<br />

Actinomycetales<br />

Mycobacteriaceae Actinomycetaceae Streptomycetaceae<br />

Mycobacterium<br />

Nocardia Actinomyces Streptomyces<br />

Tüberküloz dışı<br />

mycobakteriler<br />

M. leprae<br />

M. tuberculosis complex<br />

• M. tuberculosis<br />

• M. bovis<br />

• M. microti<br />

• M. africanum<br />

S. griseus<br />

S. mediterranei<br />

M. tuberculosis, 1-4 µ uzunluğunda, 0,3-0.6µ eninde, aerobik, sporsuz, hareketsiz, kapsülsüz<br />

hafif kıvrık <strong>ve</strong>ya düzgün çomak şeklinde, in vivo büyüme farklılıkları olan bir basildir (39).<br />

İnvitro kültürlerde üretildiğinde bir çok bakteriyel patojenden daha küçüktür. Basilin insan<br />

doku kültüründe üretildiğinde daha uzun olduğu, daha eğri şekilde olduğu <strong>ve</strong> daha belirgin<br />

tomurcuklanma ile birlikte düzensiz bir şekilde boyaları alma eğiliminde olduğu<br />

gözlenmiştir(1).Dört önemli özelliğe sahip olan basilin zorunlu aerob oluşu oksijen parsiyel<br />

basıncının yüksek olduğu dokularda yerleşmesine neden olur. Bu yüzden akciğerlerin apikal<br />

bölgelerinde tutulum sık görülür. Basilin ikinci önemli özelliği hücre duvarındaki lipid<br />

düzeyinin yüksekliğidir.<br />

Mikobakteriler gram (+) ya da (-) <strong>olarak</strong> sınıflandırılamaz. Lipid iceriği gram (+) bakterilerde<br />

% 0,5, gram (-) bakterilerde %3 iken, mikobakterilerde %25’ tir (40). %95 etil alkol <strong>ve</strong> %3<br />

hidroklorik asit (asit- alkol) mikobakteri hariç tüm bakterileri dekolarize eder. Bu özellik<br />

aside dirençli bakteri tanımının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Basiller Ziehl-Nielsen<br />

boyası ile boyanır <strong>ve</strong> mavi zemin üzerinde kırmızı renkte tek tek ya da gruplar halinde çizgiler<br />

oluşturmuş <strong>olarak</strong> izlenir (41).Basilin üçüncü bir özelliği yavaş üremesidir (12-24 saat).<br />

Uygun besiyerinde ancak 3-8 hafta içinde üreme saptanabilir.Üreme için optimal ısı 35-37º C,<br />

10


ph 7’dir. Dördüncü özelliği ise hücre duvarı <strong>ve</strong> sitoplazmada değişik yapıda antijenlerin<br />

bulunmasıdır. Bu antijenlere karşı konakçı immün sisteminin gösterdiği cevap tüberküloz<br />

patogenezinde önemli rol oynamaktadır (18).<br />

Bilinen bakteriler arasında en kompleks yapılı hücre duvarına sahip olan Myc Tbc’in hücre<br />

duvar yapısının anlaşılması patogenez, immunite, aşı geliştirme <strong>ve</strong> rasyonel ilaç tasarımı<br />

açısından önemlidir (ŞEKİL 2). Bir plazma membranı ile sınırlanan sitoplazma <strong>ve</strong> bunları<br />

çevreleyen lipidden zengin bir hücre duvarından oluşmuşlardır. Sitoplazma içerisinde<br />

ribozom, polifosfat granülleri, vakuoller, lipid damlacıkları <strong>ve</strong> fibriler DNA bulunmaktadır.<br />

Hücre membranı iki tabaka polar fosfolipid içerir. İç tabaka hidrofobik, dış tabaka hidrofilik<br />

özellik gösterir (18).<br />

Hücre duvarının en önemli özelliği çok yüksek oranda (% 60) lipid içermesidir. Diğer<br />

bakterilerle karşılaştırıldığında sadece daha kalın değil, aynı zamanda lipofilik özellik<br />

gösteren tek örnektir. Bu yapısı sayesinde; aside dayanıklılık, hücrelerin bir araya toplanımı,<br />

konakçı hücreleri tarafından yapılan litik enzimlere <strong>ve</strong> bakterisidal ilaçlara direnç <strong>ve</strong><br />

muhtemelen bazı besinler hatta antibiyotiklerin hücre içine girişinin engellenmesi sağlanır<br />

(42). İskeleti peptidoglikan, arabinogalaktan (arabinoz + galaktaz) <strong>ve</strong> mikolik asit olmak<br />

üzere üç ana makromolekülden oluşmaktadır (43).<br />

Plazma membranı üzerinde, hücre duvarının iç tabakası olan peptidoglikan diğer bakterilerin<br />

yapısında da vardır. Farklı <strong>olarak</strong> yapılarında mikobakteriyel mürein N- glucolyl muramik asit<br />

içeren bu tabaka lizozimlere dirençlidir. Peptidoglikan tabakası bakteriye şekil <strong>ve</strong> dayanıklılık<br />

<strong>ve</strong>rir. Ayrıca bu tabakada yer alan bir polisakkarit olan arabinomannan önemli bir antijendir.<br />

Lipoarabinomannan (LAM) <strong>ve</strong> lipomannanın potansiyel patojenik rollleri vardır (44).<br />

11


Şekil 2. Hücre duvar yapısının şematik görünümü; (A) plazma membranı, (B) peptidoglikan,<br />

(C) arabinogalaktan, (D) LAM, (E) plazma membranı <strong>ve</strong> hücre duvarında yer alan proteinler,<br />

(F) mikolik asitler, (G) mikolik asitler ile ilişkili glikolipid yüzey molekülleri (45).<br />

Peptidoglikana bitişik olan tabaka arabinogalaktandır. Burası hücre duvarının en az karakteri<br />

bilinen tabakasıdır. Arabinoz <strong>ve</strong> galaktazdan oluşan dallı bir polisakkarit olan<br />

arabinogalaktanın uçlarında mukolik asit diye adlandırılan uzun zincirli yağ asiti bulunur.<br />

Total lipid miktarının %11’i mikolik asit olup hücre duvar kalınlığı <strong>ve</strong> asit rezistansından<br />

sorumludur Mikolik asitler, trehalose gibi şekerlere bağlanarak kord faktörü oluştururlar.<br />

Virulans ile ilgili olduğu düşünülen bu faktör hücrelerin birbirine dolanmış demetler<br />

oluşturarak paralel zincirler halinde üremelerine neden olur. Kord faktör polimorf nü<strong>ve</strong>li<br />

lökosit(PMNL) migrasyonunu durdurma <strong>ve</strong> tümör nekroz faktör üretim stimülasyonundan<br />

sorumludur, ayrıca granülom oluşumuna <strong>ve</strong> akutinflamasyona yol açar.<br />

Hücre duvarının en dış tabakasında ise peptidoglikolipid <strong>ve</strong>ya fenolik glikolipidlerden oluşan<br />

mikozidler bulunur. Bu tabaka basil çevresinde kapsül şeklinde elektron saydam bir bölgenin<br />

görülmesine neden olur. Koruyucu zırh geliştirir <strong>ve</strong> aglütinasyondan sorumludur. Hücre<br />

duvarıdaki protein bölümü ise tüberkülin reaksiyonundan <strong>ve</strong> antikor oluşumundan<br />

sorumludur. Hücre duvarından daha pek çok karmaşık moleküller elde edilmiştir (2).<br />

Myc Tbc’ in üremesi yavaştır, replikasyon suresi 15-20 saattir. Görünür koloni büyümesi en<br />

az 3 hafta; genellikle standart kültür ortamlarında 4–6 haftadır(46,47). Bu süreyi kısaltmak<br />

12


amacıyla sıvı kültür ortamları <strong>ve</strong> radiometrik sistemler (örn:BACTEC) geliştirilmiştir. En sık<br />

kullanılan besiyerleri, Löwenstein-Jensen <strong>ve</strong> Middlebrook-Chan 7H10 besiyerleridir<br />

.Yumurtalı besi yerinde (Lowenstein –Jensen besi yeri) optimal 33–39º C, ısıda, pH 6,5-<br />

6,8’de, % 5–10 CO2’li ortamda çoğalırlar.<br />

M.yc Tbc olumsuz koşullara oldukca dayanıklı olup bu koşullarda uzun süre canlı kalabilir.<br />

+4º C’ de haftalarca, -70º C,’de yıllarca canlılığını korur. +60º C,’de 20 dakikada ölür (47).<br />

Son <strong>olarak</strong> Runyon diğer mikobakterileri büyüme hızları <strong>ve</strong> ışığın varlığında <strong>ve</strong>ya<br />

yokluğunda pigment üretebilme yeteneklerine göre 4 gruba ayırmıştır.<br />

Fotokromojenler(Runyon grup 1): Üreme doneminde ışığa maruz kaldıklarında sarı pigment<br />

meydana getirirler (M.kansasii, M.marinum, M.smiae, M.asiaticum).Genel <strong>olarak</strong><br />

patojendirler.<br />

Skotokromojenler(Runyon grup 2): Hem ışıkta hem de karanlıkta sarı <strong>ve</strong> turuncu pigment<br />

meydana getirirler (M.scrofulaceum, M.xenopi, M.Fla<strong>ve</strong>scens, M.szulgai, M.gordonae).<br />

M.gordonae <strong>ve</strong> M.Fla<strong>ve</strong>scens dışındakiler potansiyel patojenlerdir.<br />

NonFotokromojenler(Runyon grup3): Yavaş büyürler <strong>ve</strong> ne ışıkta ne de karanlıkta<br />

pigmentoluşturmazlar.(M.avium, M.intracelulare, M.malmoense, M.ulcerans, M.Genevanse,<br />

M.Haemophilum, M.Shimoidei, M.Chelonae, M.Fortitum)<br />

Hızlı Büyüyenler(Runyon Grup 4): Nonpigmentedirler <strong>ve</strong> hızlı büyürler.(M.Abscessus,<br />

M.Fortitum, M.Chelonae, M.Phlei, M.smegmatis, M.Vaccae) (48).<br />

TÜBERKÜLOZDA İMMÜNPATOGENEZ:<br />

TB’da immün yanıt başlıca iki hücre olan makrofaj <strong>ve</strong> lenfositlere bağlı zincirleme seyreden<br />

bir seri etkileşim sonucu gelişir. Al<strong>ve</strong>ollere ulaşan mikobakteri basili al<strong>ve</strong>oler makrofajlar<br />

tarafından fagosite edilir. Fagositoz sonrasında hücresel immünite (HAİ) <strong>ve</strong> gecikmiş tipte<br />

aşırı duyarlılık (GAD) başlar: Al<strong>ve</strong>oler makrofaj TNF-α’yı serbestleştirir. Bu sitokin al<strong>ve</strong>ol<br />

makrofajının kendisini uyarır. Al<strong>ve</strong>ol makrofajı, CD4 <strong>ve</strong> CD8 α/β T lenfositleri <strong>ve</strong> γ/δ T<br />

lenfositleri olay yerine çeken <strong>ve</strong> uyaran IL-1 <strong>ve</strong> IL-12 sitokinlerini serbestleştirir. Al<strong>ve</strong>ol<br />

makrofajı aynı zamanda, kanda bulunan çeşitli hücrelerin yerel endotele tutunmasına neden<br />

olan çeşitli kemokinleri serbestleştirir, sonra bu hücreler enfeksiyon yerine göç ederler.<br />

Mikobakteri proteinleri makrofaj içinde peptid antijenlerine parçalanarak makrofajın hücre<br />

13


zarına taşınır <strong>ve</strong> T lenfositlerine sunulurlar. Eğer antijenler fagozomların içinde kalırlarsa, bir<br />

makrofaj zar antijeni olan Ia ile birleşirler. Mikobakteri antijeni <strong>ve</strong> bu sınıf II molekül,<br />

makrofaj hücre zarına taşınır <strong>ve</strong> böylece MHC sınıf II yolu ile CD4 yardımcı T hücrelerine<br />

sunulur. Eğer antijenler fagozom içinden hücre içine kaçarlarsa, MHC sınıf I yolu ile CD8<br />

sitotoksik T hücrelerine tanıtılır. Antijen sunumundan sonra T hücreleri, IL-2 serbestleştirmek<br />

üzere uyarılırlar. IL-2 hem kendisinin otokrin uyaranı, hem de diğer T lenfositlerinin olay<br />

yerine çekilmeleri, çoğalmaları <strong>ve</strong> aktivasyonu için bir uyarandır. Aktifleşen T lenfositler<br />

IFN-γ’yı serbestleştirerek makrofajların lezyon bölgesinde toplanmasını <strong>ve</strong> aktivasyonunu<br />

sağlarlar. Aktif makrofajlar hem hacim <strong>olarak</strong> daha büyüktürler, hem de fagositoz yetenekleri<br />

artmıştır. Artmış oksijen <strong>ve</strong> nitrojen radikalleri üretimi ile bakterisid olma özelliği kazanırlar.<br />

Böylece hem tüberkülostatik hem de tüberkülosidal aktivitesi artmış makrofajlar primer<br />

enfeksiyonun sonlandırılmasında önemli rol oynar.<br />

Esas <strong>olarak</strong> tüberküloz konakla tb basili arasında bir savaş serisi <strong>olarak</strong> kabul edilebilinir. Her<br />

iki tarafında birbirlerine karşı kullanabilecekleri kuv<strong>ve</strong>tli silahları <strong>ve</strong> zayıflıkları vardır.<br />

Konağın silahları :<br />

1. Fagositoz yeteneği; akti<strong>ve</strong> olmuş makrofaj, yuttuğu tb basillerini öldürebilecek (ya da<br />

inhibe edebilecek) kadar kuv<strong>ve</strong>tli bir fagosittir.<br />

2.Makrofajı öldürerek akti<strong>ve</strong> olmamış bir makrofajda basillerin hücre içi çoğalmasını<br />

durdurabilme, böylece basiller için uygun olan hücre içi ortamı,inhibitor özellikte ki sert<br />

kazeoz dokuya dönüştürülebilir.<br />

Tüberküloz Basilinin Silahları :<br />

1.Kandan enfeksiyon alanına göç etmiş monositler <strong>ve</strong> akti<strong>ve</strong> olmamış makrofajlarda<br />

logaritmik <strong>olarak</strong> çoğalma yeteneği<br />

2.Özellikle kavitelerde likefiye olmuş kazeöz materyalde Ekstraseluler <strong>olarak</strong> çoğalma<br />

yeteneğiyle çok fazla sayıya ulaşma.<br />

Konağın Zayıf Noktaları :<br />

1. Basil gelişimi için iyi bir hücre içi ortam sağlayan akti<strong>ve</strong> olmamış makrofaj.<br />

2. Basilin hücre dışında büyümesini sağlayan likefiye kazeoz ortamın varlığı.<br />

14


Tüberküloz Basilin Zayıf Noktaları :<br />

1. Tamamen akti<strong>ve</strong> olmuş makrofaj içinde yaşayamaması.<br />

2. Sert kazeoz doku içinde çoğalma yeteneğinin olmaması (49,50)<br />

Hücre-aracılı İmmunite <strong>ve</strong> Geç-tip Aşırı Duyarlılık<br />

Daha önce kısaca bahsedildiği gibi TB basiline karşı vücut hücre-aracılı immunite (HAİ)<br />

<strong>ve</strong> geç-tip aşırı duyarlılık (GAD) savunmalarıyla yanıt <strong>ve</strong>rir. Tüberküloz basilleri, bu<br />

immün yanıtlar gelişene dek konak dokularına hasar <strong>ve</strong>remezler. Hücresel immünite<br />

,mikrobik antijen varlığında lokal <strong>olarak</strong> sitokin oluşturabilen geniş bir spesifik T lenfosit<br />

populasyonuyla karakterize <strong>ve</strong> hücre içi bakteriye başlıca koruyucu yanıttır. Bu sitokinler, kan<br />

akımından lezyona monosit/makrofajları çekerler <strong>ve</strong> onları akti<strong>ve</strong> ederler(47,51).<br />

1960’larda Mackaness, kazanılmış hücresel direncin, başlangıçta non-spesifik olduğunu<br />

gösterdi(52). Akti<strong>ve</strong> makrofajlar, yalnız aktivasyonlarına neden olan tipi değil, birçok<br />

fakültatif intraselluler bakteriyi inhibe ya da harab edebilir. Bununla beraber, primer<br />

enfeksiyonun iyileşmesiyle, akti<strong>ve</strong> makrofajların kaybolmasından sonra yalnızca spesifik<br />

bakteriler akti<strong>ve</strong> makrofajların yeniden <strong>ve</strong> hızla oluşmasını sağlayabilir. Bu hızlı hatırlatma<br />

cevabı spesifik antijen için reseptor taşıyan Th1 lenfositlerin (hafıza hücreleri) varlığına<br />

bağlıdır. Non-akti<strong>ve</strong> makrofajlarda gelişmekte olan TB basilinden sağlanan antijenler, bu<br />

uzun ömürlü spesifik Th1 lenfosit populasyonunun stimulasyonuna neden olur(53,54) IFN- γ<br />

<strong>ve</strong> TNF-α en önemli makrofaj akti<strong>ve</strong> edici sitokinlerdir. Akti<strong>ve</strong> makrofajlar reaktif oksijen<br />

türleri,lizozomal enzimler <strong>ve</strong> diğer faktörleri üreten fagosite edici hücreler oldukları için<br />

tüberküldeki basilleri yok edebilirler. IFN- γ’nın makrofajlardaki IL-2 reseptörlerini<br />

uyarmasından sonra T lenfositlerden salınan IL-2, bu hücrelerin mikrobisidaletkilerini<br />

artırır(52,54).<br />

HAİ, lenfositler tarafından salınan sitokinlerin aktif hale getirdiği makrofajların lokal<br />

birikimiyle karakterizedir.(55)<br />

Makrofajlar TB lezyonuna henüz immunitenin gelişmediği <strong>ve</strong> akti<strong>ve</strong> olmadıkları bir evrede<br />

girerler.Bununla birlikte makrofajlar akti<strong>ve</strong> olmamış olsalar bile basili kolayca fagosite<br />

ederler <strong>ve</strong> çoğalması icin en uygun hücre içi ortamı oluştururlar. İmmun yanıtın gelişmesiyle<br />

birlikte makrofajlar akti<strong>ve</strong> olurlar <strong>ve</strong> mikrop öldürücü yeteneklerini kazanırlar. Yüksek<br />

15


derecede akti<strong>ve</strong> makrofajların lokal birikimi ne kadar fazla olursa, konağın tuberkuloz<br />

basillerini yok etme yeteneği o kadar fazla olur (şekil 3)(resim)<br />

GAD, immunolojik <strong>olarak</strong> T lenfositler <strong>ve</strong> bunların sitokinlerinin yer aldığı, kazeoz nekroza,<br />

yani lokal <strong>olarak</strong> makrofajların <strong>ve</strong> çevre dokuların ölümüne yol açan immunolojik<br />

reaksiyondur.Basil büyüme eğrileri <strong>ve</strong> eşlik eden histopatoloji değerlendirildiğinde, hem HAİ<br />

hem de GAD TB basillerinin çoğalmasını eşit oranda inhibe ettiği açıkça görülür(51). Ancak<br />

hücresel immunite, bu işlemi makrofajların fagosite ettikleri basilleri öldurmek üzere akti<strong>ve</strong><br />

ederek gerçekleştirirken, gec tip aşırı duyarlılık basil iceren akti<strong>ve</strong> olmamış makrofajları <strong>ve</strong><br />

çevre dokuları öldürüp basil büyümesi icin çok uygun olan hücreyi ortadan kaldırarak etki<br />

gösterir.<br />

Sonuç <strong>olarak</strong>, hücresel immunitesi iyi olan tuberkulin pozitif konaklar gibi hücresel<br />

immunitesi kötü olan tuberkulin pozitif konaklar da basil büyümesini durdurabilirler. Ancak<br />

hucresel immunitesi kötü olan konak, basil büyümesini kendi dokularının çok daha fazlasını<br />

harap ederek durdurabilir. Son aşamada hücresel immunitesi iyi olan konak iyileşebilir; ancak<br />

kötü hücresel immuniteli konak aşırı doku hasarı sonucunda ölebilir.<br />

GAD tarafından oluşturulan lokal nekroz, konağa, lokal makrofaj aktivasyonu geliştirecek<br />

zaman <strong>ve</strong>rir. Bu tip hiçbir zaman hücresel immunitenin yerini tutamaz; çünkü basil nekrotik<br />

alanların kenarından kaçar <strong>ve</strong> perifokal makrofajlar tarafından yutulur. Bu makrofajlar akti<strong>ve</strong><br />

olmuşsa, yuttukları basilleri harap edebilirler. Aksi takdirde basiller yine ,makrofajlar GAD<br />

tarafından öldürülene dek hücre içi büyümelerini sürdürürler <strong>ve</strong> kazeoz nekrotik alanı<br />

büyütürler.Çok sayıda basil iceren akti<strong>ve</strong> olmamış makrofajlar, GAD reaksiyonu tarafından<br />

belirgin bir şekilde öldürülürler. Ancak, yalnızca az sayıda bakteri içeren akti<strong>ve</strong> olmamış<br />

makrofajların içlerindeki basillerin büyümesini kontrol etmeye yetecek kadar akti<strong>ve</strong> edilip<br />

edilemedikleri bilinememektedir. Hücresel immunitenin en önemli fonksiyonu,çevredeki<br />

ilgisiz makrofajların akti<strong>ve</strong> edilmesi gibi görünmektedir. Daha sonra akti<strong>ve</strong> olan bu<br />

makrofajlar, kazeoz merkezin olu makrofajlarından salınan basilleri yutar <strong>ve</strong> harap ederler.<br />

Akciğer Tüberkülozunun Evreleri:<br />

1991 yılında A.M Dannenberg tarafından TB patogenezinde beş evre tanımlanmıştır ,al<strong>ve</strong>oler<br />

makrofajların ilk enfeksiyonundan kavite oluşumuyla sonuçlanan süreci içermektedir<br />

(49,50,51).<br />

16


Evre 1: Başlangıç Evresi<br />

Enfeksiyonun ilk haftasını kapsar.Al<strong>ve</strong>ole inhalasyondan sonra basillerin yerleştiği alanda<br />

hemen visseral plevranın altında, kapiller dilatasyon <strong>ve</strong> kandan gelen polimorf nü<strong>ve</strong>li<br />

lökositlerin eksudasyonu olur.Lezyon bölgesinde al<strong>ve</strong>oler makrofajlar toplanır <strong>ve</strong> nonspesifik<br />

bir enflamatuar yanıt oluşur. Zayıf makrofaj içindeki virulan basil çoğalabilir <strong>ve</strong> hastalığı<br />

başlatabilir fakat genellikle güçlü bir al<strong>ve</strong>oler makrofaj basilin çoğalması engeller,inhibe eder<br />

<strong>ve</strong>ya yok eder. Bu yok etme yeteneği al<strong>ve</strong>oler makrofajların doğal mikrobisidal gücüne <strong>ve</strong><br />

alınan basilin fenotipik <strong>ve</strong> genetik virulansına bağlıdır.Virulans, fagositik hücreler içinde<br />

basilin canlılığını sürdürebilme <strong>ve</strong> çoğalabilme yeteneğidir. Al<strong>ve</strong>oler makrofajlar, TB<br />

basilinin akciğerde yerleşip yerleşmemesinde belirleyici rol oynar. Al<strong>ve</strong>olar alana kadar<br />

ulaşan, en çok 3 basil içeren partiküller, bu az sayıdaki basil nedeni ile ne primer ne de<br />

sekonder immun cevabı oluşturabilecek antijenik kapasiteye sahip değildir. İnfeksiyon<br />

oluşması icin gerekli partikul sayısı tam <strong>olarak</strong> bilinmemekle birlikte 10'dan fazla olduğu<br />

tahmin edilmektedir. TB enfeksiyonu oluşmasına karşı direncin kısmen genetik kontrol<br />

altında olduğu bilinmektedir.<br />

Evre 2: Ortak yaşam(Symbiosis) <strong>ve</strong> basillerin logaritmik çoğalma evresi (2-3. hafta)<br />

Enfeksiyondan sonraki 2-3. Haftalarda,yok edilemeyen basil taşıyan makrofajlar parçalanır <strong>ve</strong><br />

basiller, al<strong>ve</strong>olar boşluğa salınır. Birçok kan kaynaklı makrofaj (monosit), serbestleşen<br />

basillerden açığa çıkan kemotaktik faktörlerin etkisiyle (C5a, MCP-1) olay yerine gelirler.<br />

Bu akti<strong>ve</strong> olmamış makrofajlar, serbest kalan basilleri içlerine alırlar. Simbiyotik bir yaşam<br />

başlar. Makrofaj <strong>ve</strong> basil birbirlerine zarar <strong>ve</strong>rmezler. İnaktif makrofajların sitoplazmalarında<br />

bulunan fagositik vakuoller, basillerin logaritmik çoğalması için ideal bir hücre içi ortam<br />

sağlar. Akciğerlerde basilin inhale edildiği yerde oluşan bu ilk odak, hemen daima subplevral<br />

yerleşim gösterir, genellikle tek <strong>ve</strong> orta-alt akciğer zonlarında bulunur. Kan kaynaklı<br />

makrofajlar henüz akti<strong>ve</strong> değildir, bu yüzden basilleri ne yok edebilir ne de çoğalmalarını<br />

durdurabilirler(74).<br />

Konakçı GAD geliştirinceye kadar basiller makrofaj için toksik değildir. HAİ’nin gelişmediği<br />

bu evrede, non-spesifik savunma,basillerin çoğalmasını önleyememektedir.<br />

17


Şekil 4’de Tüberküloz patogenezinde evre 1 <strong>ve</strong> 2 beraber gösterilmektedir.<br />

Evre I:<br />

Al<strong>ve</strong>ol<br />

1.yol<br />

Konak<br />

2.yol<br />

Non‐immün al<strong>ve</strong>ol makrofajı<br />

Makrofaj içinde<br />

basiller çoğalır.<br />

Makrofaj basili öldürür<br />

<strong>ve</strong> infeksiyon oluşmaz<br />

savunmasında<br />

dönüm noktası<br />

(~10 3 ‐10 4 )<br />

(4‐8 hf)<br />

Evre II:<br />

Primer odak<br />

Monosit<br />

Makrofaj ölür <strong>ve</strong><br />

basiller serbest kalır<br />

Primer hemotojen yayılım:<br />

•Akciğer apeksleri<br />

•Böbrekler<br />

Olay yerine yeni makrofajlar,<br />

•Epifizler<br />

•Vertebra<br />

•Meninks<br />

Lenfo‐hematojen<br />

yayım<br />

kan monositleri göç eder <strong>ve</strong><br />

basilleri yok eder<br />

ŞEKİL 4:Tüberküloz patagonezinde Evre 1 <strong>ve</strong> Evre 2<br />

Evre 3: hücre aracılıklı immunite(HAİ) <strong>ve</strong> geç tip aşırı duyarlılık(GAD)<br />

gelişimi <strong>ve</strong> enfeksiyonun kontrolu<br />

Basilin inhalasyonundan 2-3 hafta sonra konakçı hem HAİ hem de GAD geliştirir. Lezyon<br />

bölgesindeki basil yükü HAİ ile yok edilemeyecek kadar fazladır. GAD basil yüklü<br />

makrofajları yok ederek inaktif makrofajlar içindeki basillerin çoğalmasını durdurur. Bu<br />

sırada çevre dokularda da harabiyet oluşarak, granulomların merkezinde kazeoz nekroz<br />

odakları oluşur. Basillerden kaynaklanan tüberkulin benzeri proteinler, doku hasarlayıcı<br />

yanıtın oluşmasında önemli bir uyaran işlevi görür. Bu dönemde konakçının tüberkülin deri<br />

testi de pozitifleşir (primer enfeksiyon).<br />

Oluşan kazeoz nekroz ortamında, anoksik koşullar, düşük pH, toksik yağ asitlerinin varlığı <strong>ve</strong><br />

henüz bilinmeyen nedenlerle, basiller çoğalamazlar fakat canlılıklarını sürdürebilirler. Kazeoz<br />

18


dokularda basillerin bir kısmı ölür, diğerleri yıllarca hatta yaşam boyu dormant halde (canlı <strong>ve</strong><br />

çoğalamayan) kalırlar. İmmun sistem basil çoğalmasını durdurmuş fakat normal dokularda da<br />

harabiyet yapmak zorunda kalmıştır.<br />

Primer enfeksiyonun oluştuğu <strong>ve</strong> tüberkulin deri testinin pozitifleştiği bu evreden sonra,<br />

akciğerler <strong>ve</strong> diğer organlardaki primer kompleks lezyonları, GAD <strong>ve</strong> HAİ karşılıklı<br />

etkileşime bağlı <strong>olarak</strong> ilerleyebilir <strong>ve</strong>ya gerileyebilir.<br />

Evre 4: GAD <strong>ve</strong> HAİ yanıtları arasındaki karşılıklı etkileşim evresi:<br />

İmmun sistemi güçlü kişilerde, granulomların ortasında oluşan kazeoz alanlardan kurtulan<br />

basiller, HAİ sayesinde,bu odağı çevreleyen akti<strong>ve</strong> olmuş makrofajlarca fagosite <strong>ve</strong> yok<br />

edilir. Öldürelemeyen basil varlığında GAD devreye girer. Kazeoz nekroz immun sistemi<br />

zayıf kişilerde daha geniş <strong>ve</strong> şiddetlidir. Akciğerlerde <strong>ve</strong> diğer organlardaki 0.1-1.3mm<br />

çapındaki kazeoz odaklar makrofajlar tarafından hiçbir iz bırakmadan temizlenirler, 2-8 mm<br />

çaptakiler, hücre içi <strong>ve</strong> dışı hidrolitik enzimlerle eritilir <strong>ve</strong> fibröz doku oluşur. 5-20 mm<br />

çapındakiler ise fibröz kapsülle çevrilerek konakçıdan izole edilir (tüberkuloma).<br />

Evre 5: Erime <strong>ve</strong> kavite oluşumu<br />

İmmunitesi zayıf kişilerde nekroz ilerlemeye devam eder. GAD solid kazeoz merkezin<br />

likefaksiyonu <strong>ve</strong> sonrasında kavitasyonuyla birliktedir. Likefiye materyalde basil ilk kez<br />

ekstrasellüler ortamda bulunur <strong>ve</strong> fazlasıyla çoğalır. Ortamda toplanan çok sayıda<br />

makrofajdan salınan hidrolitik enzimlerin protein, lipid, nükleik asitleri hidrolize etmesi <strong>ve</strong><br />

GAD erimeden sorumlu olabileceği düşünülmektedir. Meydana gelen fazla antijenik yük,<br />

GAD vasıtasıyla yaygın doku nekrozuna neden olur <strong>ve</strong> yakındaki bronş duvarlarında erozyon<br />

ile kavite oluşumu gözlenir. Bronşiyal yol ile basiller <strong>ve</strong> erimiş materyal akciğerin diğer<br />

bölgelerine yayılır <strong>ve</strong> öksürükle dışarıya atılır. Kavite oluşumu hem hastalığın akciğere<br />

yayılmasına hem de hastanın bulaşıcı nitelik kazanmasına neden olur ayrıca çok sayıda basil<br />

içermesi nedeniyle ilaca dirençli mutantların ortaya cıkmasına <strong>ve</strong> uygun olmayan tedavi<br />

koşullarında dirençli tüberküloz gelişmesine neden olur.<br />

19


Granülom<br />

Likefaksiyon,<br />

Kazeöz nekroz,<br />

Hücre dışı proliferasyon<br />

Endobronşiyal yayılım, Hİ <strong>ve</strong> GTA<br />

nedeniyle yeni lokalizasyonda yoğun<br />

inflamatuar pnömoni<br />

Şekil 5: Tüberküloz patagonezinde Evre 4 <strong>ve</strong> Evre 5<br />

Tb HAİ yanıtla kontrol altına alınan hücre içi enfeksiyonların tipik bir örneğidir. Myc Tbc<br />

enfeksiyonuna karşı gelişen hücresel immun yanıtın esas sorumlu T hücre alt grubu CD4<br />

lenfositlerdir. Basil antijenleri ile karşılaşan CD4+ T lenfositler, IL-2 üreterek klonal<br />

genişleyerek , sitokinler üreterek(IFN- γ , TNF-β , MIF, GM-CSF) inaktif durumdaki<br />

makrofajları akti<strong>ve</strong> ederek hücre içi basil çoğalmasını etkin <strong>olarak</strong> kontrol etmektedir. CD4+<br />

T lenfositler, B lenfositleri <strong>ve</strong> CD8+ sitotoksik/supressor T lenfositleri de akti<strong>ve</strong> eder, hafıza<br />

CD4+ T hücrelerinin de oluşmasını sağlar. Hafıza T lenfositler, tb basili ile daha sonraki<br />

karşılaşmalarda (re-enfeksiyon) immun yanıtı sağlar. CD4+ T lenfositler, basil ile infekte<br />

makrofajların lizisini sağlar <strong>ve</strong> bu sitotoksik aktiviteleri enfeksiyonun başlangıcından<br />

ortalama 6 hafta sonra en üst düzeye cıkmaktadır.Basil yüklü makrofajlarla CD4+ T<br />

lenfositler arasındaki etkileşim, değişik sonuçlara yol açabilir.<br />

Basil sayısı, basil antijenlerinin tipi <strong>ve</strong> miktarı ile akti<strong>ve</strong> makrofajlardan salınan sitokinlerin<br />

(IL-10, TNF-β), CD4+ T lenfositlerin ağırlıklı <strong>olarak</strong> hangi yönde aktivite göstereceğini<br />

(makrofaj aktivasyonu <strong>ve</strong>ya makrofaj harabiyeti) belirledikleri düşünülmektedir .(52,53,54)<br />

20


TÜBERKÜLOZUN KLİNİĞİ<br />

Tüberküloz 2 evreli bir hastalıktır;<br />

1)Primer Enfeksiyon <strong>ve</strong>ya İnisyal Enfeksiyon<br />

2)Reenfeksiyon <strong>ve</strong>ya Post primer Tübreküloz<br />

Primer Tüberküloz<br />

Daha önce tüberküloz basili ile karşılaşmamış ya da BCG ile aşılanmamış bir kişinin ilk kez<br />

basil ile karşılaşması sonucu gelişen immunolojik süreç ‘ Primer Enfeksiyon’ <strong>olarak</strong><br />

tanımlanır. Primer enfeksiyon sırasında ortaya çıkan hastalık ise ‘Primer Tüberküloz’<br />

<strong>olarak</strong> tanımlanır. Primer enfeksiyon TB’nin sık görüldüğü ülkelerde genellikle çocuk<br />

yaşlarda ortaya çıkar. Tb’nin az görüldüğü ülkelerde ise erişkin <strong>ve</strong> hatta ileri yaşta çıkabilir.<br />

Enfeksiyon genellikle inhale edilen bir-üç basil taşıyan damlacık çekirdeğinin al<strong>ve</strong>ollere<br />

yerleşmesiyle başlar. Basiller öncelikle akciğerlerin orta <strong>ve</strong> alt alanlarında <strong>ve</strong> hemen plevranın<br />

altında yerleşirler. Genç erişkinlerde ise primer enfeksiyon sıklıkla üst zonlarda<br />

görülmektedir.Basiller önce ortamda bulunan akti<strong>ve</strong> olmamış al<strong>ve</strong>olar makrofajlar tarafından<br />

fagosite edilir.<br />

Makrofajlar çoğunlukla basili öldürse de bir kısım basil makrofaj içinde çoğalır.Basil<br />

çoğalarak makrofajların parçalanması ile komşu al<strong>ve</strong>ollere yayılır, tekrar fagosite edilir.Bu<br />

şekilde basil yüklü makrofajlar al<strong>ve</strong>ollerde birikmeye başlar.<br />

İlk 2-4 haftalık süreçte başlangıçta toplanan makrofajlar karakter değiştirerek epiteloid hücre<br />

şeklini alırlar.Epiteloid hücrelerin kaynaşması ile Langhans tipi dev hücreleri oluşur <strong>ve</strong><br />

çevresinin lenfositlerle çevrilmesi sonucu özgül bir pnömoni odağı gelişir. Böylece epiteloid<br />

hücre,dev hücre <strong>ve</strong> lenfositlerden oluşan ‘granülom’ <strong>ve</strong>ya ‘tüberkül’ <strong>olarak</strong> adlandırılan<br />

tüberkuloz dokusu gelişir. Odak bu dönemde toplu iğne başı büyüklüğündedir <strong>ve</strong> ancak<br />

mikroskopla görülebilir. Bu oluşumdan yaklaşık iki hafta sonra tüberkülün ortasında<br />

kazeifikasyon nekrozu oluşur. Basiller ya doğrudan ya da makrofajlar içinde lenf akımı ile<br />

bölgesel lenf bezlerine taşınır <strong>ve</strong> bezlerde granulomatöz doku geliştirirler: ‘bölgesel<br />

lenfadenit’. Primer odak <strong>ve</strong> bolgesel lenfadenit ikilisi birlikte ‘primer kompleks’ <strong>olarak</strong><br />

tanımlanır.<br />

21


Lenf bezlerinde granulomatöz doku gelişimi parankim odağına oranla daha yaygın olur.<br />

Bölgesel lenf bezlerinden basiller lenfatik akım ile sistemik dolaşıma karışarak vücudun<br />

bütün organ <strong>ve</strong> dokularına yayılırlar: ‘LENFO-HEMATOJEN YAYILIM’. Vücuda yayılan<br />

basiller,özellikle akciğerlerin üst zonları, böbrek parankiması, uzun kemiklerin epifizleri,<br />

beyin korteksi <strong>ve</strong> periferik lenf bezlerinde yerleşerek üremelerini sürdürürler <strong>ve</strong> granülomalar<br />

oluştururlar(75).<br />

Akciğer apekslerinde gelişen küçük granülom odakları ‘Simon odağı’ <strong>olarak</strong> da tanımlanır.<br />

Diğer organ <strong>ve</strong> dokular, normalde basillerin böyle çoğalmalarına imkan <strong>ve</strong>rmezler; çünkü bu<br />

bölgelerde oksijen parsiyel basıncı basillerin üremesi açısından yeterli değildir. Enfeksiyonun<br />

bu süresi içinde kişide genellikle hiç bir semptom yoktur <strong>ve</strong> tüberkulin cilt testi (TCT) de<br />

<strong>negatif</strong>tir. Primer enfeksiyonun ilk döneminde hastalık ilerleyicidir fakat doku yıkımı yoktur,<br />

basiller engelsiz çoğalır,yayılır <strong>ve</strong> vücutta dormant halde kalabilmelerini sağlarlar.<br />

Enfeksiyonun 4-8. haftasında immun yanıt gelişmesi –tüberkülin testinin pozitifleşmesiyle<br />

konakçının enfeksiyona karşı yanıtı değişir. Primer odağı oluşturan pnömoni <strong>ve</strong> bölgesel lenf<br />

bezleri ile diğer yayılım odaklarındaki lezyonlar rezorbe olmaya başlarlar. Basilin çoğalması<br />

büyük oranda kontrol altına alınır <strong>ve</strong> basillerin hematojen yayımı durur. Vakaların<br />

çoğunluğunda immün cevap gelişmesinden sonraki dönemde enfeksiyon tümden kontrol<br />

altına alınır <strong>ve</strong> hastalık gelişmez. Granulomatöz enfeksiyon odakları rezolüsyon<strong>ve</strong>ya<br />

nedbeleşmeyle iyileşirler. Kazeifikasyon nekrozu gelişen bölgeler de gene nedbeleşme <strong>ve</strong>ya<br />

kireçlenme olur. Her şeye rağmen primer kompleks odaklarında, kireçlenmiş<br />

odaklarda,akciğer dışı yayılım odaklarında az sayıda basil makrofajlar icinde yaşamlarını<br />

sürdürür.<br />

Enfeksiyonun immun yanıt tarafından kontrol altına alınamadığı vakalarda ise ilerleyen yıkıcı<br />

‘Progresif destrüktif primer tüberküloz’ gelişir. Primer TB gelişmesi yaş,genetik, alınan basil<br />

sayısı, enfeksiyoz hasta ile temas sıklığı <strong>ve</strong> enfekte kişinin duyarlılığı... gibi çeşitli faktorlere<br />

bağlı <strong>olarak</strong> değişmekle beraber bebeklerde <strong>ve</strong> genç erişkinlerde oldukça sıktır(76).<br />

Semptomatik primer tüberkülozun komplikasyonları zamanla ilgilidir <strong>ve</strong> en erken 3-6 ay<br />

içinde oluşur.Bunlar ;<br />

1)Endobronşiyal tb,pnömonitis(kollaps):Epitüberküloz,tb’lu bir çocukta akciğere homojen<br />

gölge koyuluğunu tanımlar. Hilusta büyümüş lenf beziyle lober <strong>ve</strong>ya segmenter<br />

konsolidasyon/kollapsa bağlıdır <strong>ve</strong> en fazal orta lob etkilenir.<br />

22


2)Miliyer tb:lenfohematojen yayılım sonucu gelişir,Pa akciğer grafisinde 2 mm çapında darı<br />

tanesi görünümünde nodüller vardır.Hepatosplenomegali, ense sertliği, lenfadenopati olabilir.<br />

3)Kriptik Miliyer <strong>ve</strong>ya dissemine tb:daha çok yaşlılarda olur<br />

4)TB menenjit:dissemine ya da miliyer hastalığın komplikasyonudur<br />

5)Plevral effüzyon <strong>ve</strong> ampiyem:M.Tb antijenlerine karşı allejik reaksiyonun major rol<br />

oynadığı düşünülmektedir.<br />

6)Bronşektazi:İnsidansı etkin kemoterapiyle azaltılmıştır.<br />

7)Obstrüktif amfizem:daha çok 2 yaş altı çocuklarda görülür<br />

8)Bronş taşı:primer odağın ya da lenf nodunun kalsifikasyonu <strong>ve</strong> bu materyalin bronş içine<br />

atılması ile olur<br />

9)Eritema Nodozum:Bir hipersensitivite reaksiyonudur,Tüberkülin testi kuv<strong>ve</strong>tli pozitifdir<br />

10)Flüktiniler Konjunktivit:gözde ağrı,irritasyon,fotofobi vardır<br />

11)Progresif Primer Pulmoner TB: nadir fakat fatal bir komplikasyondur<br />

Primer enfeksiyonla hastalar genellikle iyileşmelerine <strong>ve</strong> etkin bir immun yanıt kazanmış<br />

olmalarına rağmen önemli bir kısmında basiller tamamen yok edilemez; bir kısmı konakçıda<br />

makrofajlar içinde canlı, fakat metabolik aktivite göstermeyen(<strong>ve</strong>ya çok düşük düzeyde<br />

metabolik aktivite gösteren) basiller <strong>olarak</strong> kalırlar(dormant basil). Bu kişilerde enfeksiyonun<br />

reaktivasyon riski devam eder. Primer enfeksiyondan basillerin reaktivasyonuna kadar geçen<br />

süreye, basillerin ‘Latent’ dönemi <strong>olarak</strong> adlandırılır (2,6,55).<br />

Postprimer Enfeksiyon<br />

Primer enfeksiyonun iyileşmesinden <strong>ve</strong>ya enfeksiyonun latent döneme girmesinden sonra<br />

kişinin yeniden enfekte olması “postprimer enfeksiyon” <strong>ve</strong>ya “reenfeksiyon tüberküloz”<br />

<strong>olarak</strong> tanımlanır. Postprimer enfeksiyon endojen <strong>ve</strong> eksojen reenfeksiyon <strong>olarak</strong> iki yoldan<br />

kaynaklanır.<br />

23


1. Endojen Reenfeksiyon:Primer enfeksiyon sonrası nedbeleşerek iyileşen Ghon odağı,<br />

simon odağında bulunan inaktif basillerin aktivasyon kazanmasıyla oluşur. Akciğer dışı<br />

organlara(böbrek,kemik,periferik lenf bezleri) yayılan basillerin reaktivasyonu da<br />

gerçekleşebilir.<br />

2. Eksojen Reenfeksiyon: Enfekte bir kişinin <strong>yayma</strong> pozitif bir hastadan yeniden enfekte<br />

olması ile tekrar basil alması sonucu gelişen postprimer TB şeklidir. Postprimer tüberkülozun,<br />

primer tüberkülozdan farkı vücut reaksiyonunun değişik olmasıdır; yani primer enfeksiyon<br />

immunitenin bulunmadığı dönemde gelişirken; reenfeksiyon immun yanıt ortamında gelişir.<br />

Bu yüzden vücut hem endojen hem de ekzojen reenfeksiyonda basil aktivasyonuna karşı<br />

hücresel hipersensitivite <strong>ve</strong> hücresel immunite reaksiyonları ile karşı koyar. Hücresel<br />

hipersensitiviteye bağlı enflamatuar reaksiyonun yıkımı ile nekrotik lezyon gelişir. HAİ,<br />

lezyon çevresinde <strong>ve</strong> lenfatik sistemde basillerin çoğalmalarını <strong>ve</strong> dolayısıyla yayılmalarını<br />

önleyerek lezyonların sınırlı <strong>ve</strong> lokalize kalmalarını sağlar.<br />

Lezyonun akibeti hücresel hipersensitivite <strong>ve</strong> immunite sistemlerinin karşılıklı güç dengesine<br />

bağlıdır. Genel <strong>ve</strong> lokal immunite faktörünün baskın olduğu durumda hastalık ya rezolusyonla<br />

ya da nedbeleşmeyle iyileşir. Buna karşılık, başlangıcta lokal <strong>olarak</strong> nekrotik odakta <strong>ve</strong>ya<br />

çevresinde hücresel immunitenin zayıflığı ya da tümden yokluğu durumunda tam bir savunma<br />

yapılamaz <strong>ve</strong> basiller sınırsız çoğalırlar. Hücresel hipersensitivite ile tahrip eden basillerden<br />

serbest kalan tuberkulo-proteinin yaptığı enflamatuar reaksiyon komşu dokulara yayılarak<br />

ilerlerken nekroz gelişimi <strong>ve</strong> nekrotik materyalin içinde bulunduğu akciğer dokusunun<br />

makrofajlardan serbest kalan proteolitik lizozomal enzimlerin etkisi ile erime ‘likefaksiyon’<br />

<strong>ve</strong> dolayısıyla yıkımlı ‘destrüktif’ hastalık gelişir.<br />

Bu durumda bir bronş duvarının harap <strong>olarak</strong> enfekte materyalin hava yoluyla diğer akciğer<br />

alanlarına taşınması sonucu buralarda da yeni odaklar gelişir; “bronkojen yayım”, hastalık<br />

odağında doku harabiyeti ile “kavite” oluşur. Enfekte materyalin harap olan bir kan damarına<br />

geçmesiyle de kan yoluyla yayım gelişir: “Hematojen Yayılım”<br />

Tüberküloz basillerinin üremesi kazeoz materyalde engellenirken likefaksiyon ortamında<br />

hızla artar. Erimiş materyalde milyarlarca basil bulunur. Likefiye materyal basillerin<br />

çoğalabilmeleri için uygun bir ortamdır. Kavite oluşumundan sonra basiller kavite duvarının<br />

iç yüzünü kaplayan tabakada, hücre içinde <strong>ve</strong> dışında üremeye devam ederler. Kavite içine<br />

giren oksijen basillerin daha hızlı çoğalmalarına sebeb olur.<br />

24


Bu dönemde bronşla bağlantılı hastalık odağından damlacık çekirdeklerinin çevreye aerosol<br />

halinde yayılması sonucu yakın temaslı immünitesi zayıf kişilere enfeksiyon bulaşır.<br />

Yukarıda bahsedildiği gibi daha önce enfekte olmuş kişiler, sonraki yıllarda immün<br />

sistemlerinin bazı faktörler nedeniyle zayıflamasıyla ,yeniden tüberküloza duyarlı gelebirler;<br />

1) Yayma pozitif hasta ile temas<br />

2) Yakın zamanda kazanılmış enfeksiyon<br />

3) Yayma pozitif hasta ile temas <strong>ve</strong> PPD pozitifleşmesi<br />

4) Tedavi edilmemiş tüberküloz sekelleri<br />

5) Düşük Vücut ağırlığı(


Postprimer tüberkülozun komplikasyonları genel <strong>olarak</strong> dolaşım,solunum <strong>ve</strong> böbrek<br />

yetmezliğidir;<br />

1)Plevral effüzyon:Seyrek değildirBronkoplevral fistülle komplike olabilir<br />

2)Spontan Pnömotoraks:kavitenin rüptüryle gerçekleşir<br />

3)Tüberküloz larenjit:ses kısıklığı <strong>ve</strong> yutma güçlüğü vardır<br />

4)Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı:Tb’u takiben ağır fibrozisi olanlarda gelişebilir<br />

5)Kor Pulmonale:Akciğerde yaygın tb tutulumunda görülür<br />

6)Aspergilloma:tedavi olmuş <strong>ve</strong> iyileşmiş tb kaviteleri açık kalır <strong>ve</strong> A.Fumigatus gibi<br />

mantarlarla enfekte olabilir.<br />

7)Sekonder Amiloidoz:Bugün için sıklığı azalmıştır.<br />

8)Bronş Kanseri:Özellikle fibrotik lezyonlar üzerinde skar kanserleri oluşabilir.<br />

TB hastalığı basil <strong>ve</strong> konağın immün sistemi arasındaki ilişkiye iyi bir örnektir.<br />

M.tuberculosis ile karşılaşan kişilerin yaklaşık %30-50 ‘sinde enfeksiyon gelişir <strong>ve</strong> PPD<br />

pozitifleşir.Enfekte olan kişilerin ise %95 ‘inde enfeksiyon kontrol altına alınırken %5’inde<br />

primer enfeksiyonun progresyonu <strong>ve</strong> hastalık çıkar. Bu durum özellikle çocuklarda <strong>ve</strong> immun<br />

sistemi zayıflamış kişilerde görülür.Enfekte olan insanların diğer %10’unda yaşamın<br />

herhangi bir döneminde bazı faktörlerin gelişmesi durumunda endojen reaktivasyon sonucu<br />

TB gelişebilir.Ancak TB hastalığı hiçbir risk faktörü olmayan sağlıklı kişilerde de<br />

gelişebilir(2,6,55).<br />

26


Şekil 6 da Tüberkülozun olası <strong>klinik</strong> gelişimi özetlenmiştir.<br />

ŞEKİL 6:Tüberkülozun şematik evrimi<br />

TÜBERKULOZU HÜCRESEL KOMPONENTLERİ:<br />

Mononükleer hücreler:<br />

Makrofaj <strong>ve</strong> lenfositler mononükleer hücrelerdir, TB lezyonlarının major komponentleridirler.<br />

TB lezyonunda ki makrofaj <strong>ve</strong> lenfositlerin %90 ‘ından fazlası 10 gün içinde yenilenir<br />

(ölürler <strong>ve</strong>ya lenfatikler yoluyla ortamı terk ederler). Bu yenilenme oranı, hücresel immunite<br />

<strong>ve</strong> geçikmiş tip hipersensitivite aktivasyonuyla artar.Makrofajların,aktivasyonlarında <strong>ve</strong><br />

sayılarında ki artış sayesinde basiller inhibe ya da harab edilerek hastalığın ilerlemesi kontrol<br />

edilir (56).<br />

27


MAKROFAJLAR:<br />

Periferik kan monositleri ile doku makrofajları mononükleer fagosit hücreleridir.Uzun ömürlu<br />

hücrelerdir. Aylarca hatta yıllarca yaşarlar.Kemik iliğinde üretilirler(57).<br />

Kemik iliğinde oluşan monoblast kök hücreleri, öncü monositlere <strong>ve</strong> daha sonra monositlere<br />

dönüşürler. İnterlökin-3(IL-3) <strong>ve</strong> granulosit-makrofaj koloni sitimulan faktor(GM-CSF)<br />

tarafından, doku makrofajları <strong>olarak</strong> farklılaşmaktadır. Monositler periferik kanda,makrofajlar<br />

bağ dokusu, karaciğer, akciğer, sinir sistemi, seroz boşluklar, lenfoid organlar,kemik <strong>ve</strong><br />

eklemlerde bulunurlar. İmmun cevapta önemli görevleri olan makrofajlar çok sayıda<br />

intrasitoplazmik bakterisid etkili lizozim içerirler(49).<br />

Basilin hücre içi gelişimi icin akti<strong>ve</strong> olmayan makrofajlar uygun bir ortamdır. Akti<strong>ve</strong><br />

makrofajlarsa zengin lizozom, mitokondri <strong>ve</strong> organellerindeki enzimlerleriyle fagositiktirler<br />

<strong>ve</strong> reaktif oksijen <strong>ve</strong> nitrojen metabolitleri nedeniyle mikrobisidaldirler. Makrofajlar<br />

tüberküloz basiliyle karşılaşmadan önce akti<strong>ve</strong> edilmiş olmalıdırlar(52).Akti<strong>ve</strong> olduktan sonra<br />

elastaz,kollajenaz,plazminojen aktivator, lizozim gibi maddeler, pıhtılaşma faktörleri,<br />

interferonlar, GM-CSF (Kemik iliğin’nde monosit <strong>ve</strong> granulosit yapımını artıran faktor),<br />

çeşitli sitokinler (IL’ler,kemokinler <strong>ve</strong> fibroblast stimule edici faktörler) salgılarlar (58).<br />

Bazı sitokinler lenfosit <strong>ve</strong> makrofajları alana çeker, akti<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> prolifere ederler <strong>ve</strong> TB<br />

granulomunun oluşumu <strong>ve</strong> rezolusyonunda major rol oynarlar. Kemokinler, kemotaktik <strong>ve</strong><br />

akti<strong>ve</strong> edici sitokinler olup inflamasyon alanındaki birçok hücre tarafından uretilirler.<br />

Örneğin, MCP-1’nin (monocyte chemotactant protein-1),tüberkülozda, makrofaj<br />

akumulasyon <strong>ve</strong> aktivasyonunda rol oynadığı düşünülmektedir (59).Epiteloid hücreler, akti<strong>ve</strong><br />

makrofajlar olup bazen epitele benzer şekilde organize olurlar. Büyük <strong>ve</strong>ziküller<br />

içerdiklerinden, DNA transkripsiyon <strong>ve</strong> sentez fonksiyonlarının aktif olduğu<br />

düşünülmektedir. TB lezyonlarında saptanan matür epiteloid hucreler, yüksek oranda aktif<br />

hücrelerdir. Bu hücrelerde enzimler <strong>ve</strong> mikrobisidinler çok fazla miktardadır <strong>ve</strong> immatur<br />

epiteloid hücrelerden daha aktifdirler. Bazı epiteloid hücreler sekretuar makrofajlardır.<br />

Langhans dev hücreleri multinükleer epitel hücreler olup genellikle kazeoz materyal etrafında<br />

birbirleriyle birleşirler. Çekirdek, yabancı cisim dev hücrelerindekinin aksine hücrenin<br />

periferinde yerleşir. Bu hücrelerin varlığı, kronikleşme belirtisidir. Tüberkuloz patogenezinde<br />

rolleri küçüktür (60).<br />

28


LENFOSİTLER:<br />

Lenfositler benzer görünüşlerine rağmen fonksiyonları <strong>ve</strong> içerdikleri proteinleri esas<br />

alındığında çok çeşitli tiplere ayrılırlar. Bu hücreler arasındaki en temel ayrım T (timus<br />

orijinli) <strong>ve</strong> B (kemik iliği orijinli) <strong>olarak</strong> iki ana grupta incelenerek yapılandır. B hücreleri<br />

immunglobulin sentezinden sorumludur. T hücreleri ise immunglobulin üretmezler, buna<br />

karşılık ortamdaki antijen varlığını T hücre reseptörleri denen yüzey proteinleri ile tespit<br />

ederler. Bu hücreler fonksiyonlarını hedef ile doğrudan temas ederek <strong>ve</strong>ya diğer immun<br />

hücrelerin aktivitelerini etkileyerek gösterirler. Makrofajlarla beraber T hücreleri; HAİ primer<br />

hücreleridir. Dolaşımdaki lenfositlerin % 60- 80 kadarını T lenfositler oluşturur.<br />

HAİ sistemin temel komponenti olan T hücreleri çeşitli alt gruplara ayrılmaktadır. Bunlar<br />

sitotoksik T hücreleri, supresor T hücreleri <strong>ve</strong> yardımcı T hücreleridir. T lenfositler timusta<br />

farklılaşma sürecinde glikoprotein tabiatında bir takım yüzey antijenleri kazanırlar <strong>ve</strong>ya<br />

kaybederler. Bu antijenler kendilerine karşı elde edilen monoklonal antikorlar yardımıyla<br />

tespit edilmek suretiyle, hücre tipinin belirlenmesinde marker <strong>olarak</strong> kullanılırlar. Yüzey<br />

antijenleri “cluster of differentiation” sözcüklerinin baş harflerinden oluşan CD ile ifade<br />

edilirler.<br />

Bugün yaklaşık 160 CD lökosit yüzey antijeni saptanmıştır. Dolaşımdaki T lenfositlerin üçte<br />

ikisi CD4, üçte biri CD8 yüzey markerı taşır(61). CD4+ T hücreleri GAD reaksiyonundan<br />

sorumlu efektör hücrelerle, sitotoksik <strong>ve</strong> supresör T hücrelerinin olgunlaşmasına yardımcı T<br />

hücrelerini içerir. Ayrıca bu hücreler B hücrelerinin plazma hücrelerine dönüşmelerini <strong>ve</strong><br />

dolayısıyla antikor yapımını da indüklerler. Bu nedenle bunlara T helper/indüktör hücreler<br />

denilmektedir. CD4+ T hücrelerinin fonksiyonları MHC Klas II uyumu ile sınırlandırılmıştır.<br />

Kandaki lenfositlerin % 35-60 kadarını T helper hücreleri oluştururlar. Mosman <strong>ve</strong><br />

arkadaşları 1986 da farelerde sitokin yapımlarına göre fark gösteren iki T helper alt grubu<br />

(Th1, Th2) tanımladılar (62) .Bu alt grupların insanlarda da bulunduğu anlaşıldı. Th1 <strong>ve</strong>ya<br />

Th2 hücreleri büyük olasılıkla in vivo <strong>olarak</strong> CD8+ T hücreleri <strong>ve</strong> diğer hücre tipleri ile<br />

(makrofajlar, B hücreleri <strong>ve</strong> bazı stoma hücreleri) ile birlikte hareket ederler. Bu kollektif<br />

etkileşimler sonucu, tip1 <strong>ve</strong> tip2 <strong>olarak</strong> bilinen iki farklı sitokin salınım paterni ortaya<br />

çıkar(63). Hangi tip Th alt grubunun baskın olacağını belirleyen en önemli faktör antijendir.<br />

29


Tablo 1: T helper subsetleri <strong>ve</strong> sitokin profilleri<br />

Hücre alt grupları<br />

Sitokin paternleri<br />

Th1<br />

IFN-γ, TNF-α <strong>ve</strong> β, IL-2, IL-3, GM-CSF<br />

Th2<br />

Th0<br />

IL-3, IL-4, IL-5, IL-10, IL-13<br />

Th1 <strong>ve</strong> Th2 tip sitokinler<br />

T helper tip 1 alt grubu hücrelerin görevi makrofajların fagositoz <strong>ve</strong> mikrop öldürme<br />

yeteneklerini güçlendirerek enfeksiyonlara karşı savunmayı sağlamaktır. Buna ek <strong>olarak</strong> B<br />

hücrelerini, komplemanı sabitleyen <strong>ve</strong> opsonizasyon yapan IgG1 <strong>ve</strong> IgG3 antikorlarını<br />

sentezlemeye yönelttikleri de ileri sürülmektedir.<br />

Ayrıca GAD cevabının şiddetini artırırlar. T helper 2 alt grubu hücreleri ise B hücrelerini,<br />

IgM <strong>ve</strong> komplemanı fiske etmeyen IgG <strong>ve</strong> IgE yapmaya yöneltirler(64). Bu hücreler böylece<br />

akut <strong>ve</strong> kronik inflamasyonu <strong>ve</strong> GAD reaksiyonunu inhibe ederler. Hümoral immun cevabın<br />

şiddetinin artmasında rol oynarlar. Makrofajlar Th1 hücreleri için optimal antijen sunan<br />

hücre olma özelliği taşırken, B hücreleri Th2 hücreleri için optimal özellik taşırlar.<br />

Bir T helper klonunun sentezlediği sitokinler diğer T helper alt grubu klonunun sentezlediği<br />

sitokinlerin yapımını baskılayabilir. Örneğin IFN- γ Th2 hücrelerini baskılar fakat Th1<br />

hücrelerini stimule eder. IL-10 ise Th2 hücrelerinde üretilir <strong>ve</strong> Th1 hücrelerinin sitokin<br />

sentezini inhibe eder(65).<br />

Yardımcı T lenfositler, antikor yapıcı B hücreleri ile sitotoksik <strong>ve</strong> supresor T hücrelerinin<br />

aktivitelerini şiddetlendirirler. İmmun cevabın optimal düzeyde sürdürülmesini sağlamak için<br />

CD4+/CD8+ hücre oranının normal düzeyde tutulması gerekmektedir. Bu değer 1.7 ile 2<br />

30


arasındadır (66) . Th hücrelerindeki azalmaya bağlı <strong>olarak</strong> bu orandaki düşme efektör T <strong>ve</strong> B<br />

hücrelerinin antijene cevabının zayıflaması ile sonuçlanır.<br />

SİTOKİNLER:<br />

20. yüzyılın başlarında yapılan araştırmalar sonucunda monosit <strong>ve</strong> nonimmun hücrelerin de<br />

hücre-hücre etkileşiminde rol oynayan proteinleri oluşturduğu bulunmuştur <strong>ve</strong> bu faktörler<br />

sitokinler <strong>olarak</strong> adlandırılmıştır(67).<br />

1979 yılında 2. Uluslararası Çalışma Grubu birçok sitokinin sadece tek bir hücreden değil,<br />

birden fazla hücreden salgılandığını <strong>ve</strong> immun sistemin değişik hücreleri arasında kompleks<br />

etkileşim içinde bulunduklarını vurguladı. Bu nedenle lökositlerden salınan birçok sitokin<br />

interlökin <strong>olarak</strong> adlandırılmaya başlandı(67). Son 20 yılda yapılan çalışmalarda sitokinlerin<br />

immun sistem hücreleri dışında fibroblastlar, dendritik hücreler, pariyetal hücreler, osteoblast,<br />

düz kas hücreleri, hepatositler, çizgili kas <strong>ve</strong> sinir hücresi fonksiyonlarında da önemli<br />

düzenleyici görevler üstlendiğini ortaya koymuştur. Sitokinler, genelde otokrin <strong>ve</strong> parakrin<br />

özelliklere sahip olan küçük proteinler (8-80 kDa) <strong>olarak</strong> tanımlanabilir. Oldukça güçlü<br />

etkileri olup pikomolar düzeyde hatta fentomolar düzeyde fonksiyon gösterebilirler.<br />

Günümüzde 200’ün üzerinde insan sitokini tanımlanmıştır. Sitokinleri çalışmada karşılaşılan<br />

bir problem moleküllerin nadiren tek başlarına salınmaları <strong>ve</strong> nadiren tek başlarına etki<br />

göstermeleridir. Bir sitokinin bir başkasının yapımı <strong>ve</strong> yanıtı üzerinde etkisi vardır.<br />

Sitokinler genel <strong>olarak</strong> birbiri ile ilişkili şu etkinlikleri gösterir (68);<br />

1. Lenfoid hücrelerin <strong>ve</strong> diğer bazı hücrelerin çoğalma <strong>ve</strong> farklılaşmalarını sağlamak<br />

2. İmmun cevabı şiddetlendirmek <strong>ve</strong>ya baskılamak suretiyle regüle etmek<br />

3.İnflamasyon olaylarına katılan hücreleri akti<strong>ve</strong> etmek; reaksiyon yerine toplayarak orada<br />

tutmak, çeşitli biyolojik etkinlik göstermek<br />

4. Kemik iliğine etkisi ile hemapoetik regulasyona katılmak<br />

5. Bazı hipofiz hormonlarının <strong>ve</strong> biyolojik maddelerin sentez <strong>ve</strong> salınmalarına neden olmak<br />

6. Ateş <strong>ve</strong> akut faz cevabı oluşturmak,antiviral etkinlik sağlamak<br />

Çok geniş bir grup olmalarına rağmen sitokinlerin bazı ortak fonksiyonları vardır (69)<br />

31


1. Sitokinler doğal <strong>ve</strong> spesifik immunitenin efektör fazında yapılırlar.<br />

2. Bir sitokin değişik tip hücreler tarafından yapılabilir.<br />

3. Bir sitokin değişik hücreler üzerine etki gösterebilir. Buna pleiotropism denir.<br />

4. Bir sitokin başka sitokinlerin sentezlenmesini uyarabilir ya da engelleyebilir.<br />

5. Bir sitokinin aynı hedef hücre üzerinde farklı etkileri olabilir. Bu etkilerin bazıları aynı<br />

anda, bazıları ise dakikalar saatler hatta günler sonra oluşabilir.<br />

6. Birden fazla sitokin aynı etkiyi gösterebilir.<br />

7. İki sitokin birbirlerinin etkisini ortadan kaldırabilir (antagonizm), arttırabilir (sinerji) hatta<br />

değişik bir etkiye yol açabilir.<br />

8. Sitokin sentez <strong>ve</strong> sekresyonu kısa süreli olaylardır. Sentezleri genellikle yeni gen<br />

transkripsiyonu ile başlar, hücrede önceden yapılmış halde bekletilmezler.<br />

9. Sitokinler otokrin yada endokrin etki gösterebilirse de çoğu invivo parakrin etkilidir.<br />

10. Sitokinler hedef hücre yüzeyindeki spesifik reseptörlere bağlanarak etkilerini başlatırlar.<br />

11. Belli bir biyolojik etkiyi sağlamak için gereken sitokin miktarı genellikle çok düşüktür.<br />

Sitokinler hücre yüzeyinde yer alan spesifik reseptörlere bağlanarak etki gösterirler. Supresor<br />

etkiler reseptör yapımını aşağı çekebilir. Reseptör moleküller membrana bağlı oldukları gibi<br />

serbest (soluble) halde bulunabilirler. Sitokin reseptörlerinin en önemli fonksiyonlarından biri<br />

ekstrasellüler bir sinyali spesifik bir sitokin varlığında intrasellüler bir sinyale dönüştürmektir.<br />

Reseptör moleküllerin ekspresyonu da sitokinlerin kontrolü altında bulunur.<br />

Tüberküloz patogenezinde rol alanlar <strong>ve</strong> özellikleri kısaca özetlenirse (2);<br />

IL-1: Al<strong>ve</strong>ol makrofajları <strong>ve</strong> antijen sunan hücreler tarafından salınır. IL-1’in kendisini üreten<br />

hücreler üzerine otokrin etkisi vardır. Aynı zamanda CD4 lenfositleri çeker <strong>ve</strong> uyarır.<br />

IL-2: antijen sunumundan sonra CD4 lenfositler tarafından salınır. IL-2’nin de otokrin etkisi<br />

vardır, aynı zamanda lenfositleri de çeker <strong>ve</strong> akti<strong>ve</strong> eder.<br />

IL-4: Makrofajlar tarafından yapılır, T hücre fonksiyonlarını azaltır, eozinofil <strong>ve</strong> B hücre<br />

fonksiyonlarını artırır.<br />

32


IL-6: Makrofajlarca yapılır. CD4 hücreleri akti<strong>ve</strong> eder.<br />

IL-10: Makrofajlarca yapılır. IL-4 <strong>ve</strong> CD4 fonksiyonlarını azaltır <strong>ve</strong> B hücre fonksiyonlarını<br />

uyarmak icin TGF- β ile calışır.<br />

IL-12: Makrofajlarca yapılır. Th1 yolunda lenfosit farklılaşmasını destekleyerek immunitede<br />

temel bir rol oynar.<br />

TNF-α : Enfekte makrofajlar tarafından yapılır. Bu hücreleri otokrin <strong>olarak</strong> uyarır; aynı<br />

zamanda T-lenfositleri ceker <strong>ve</strong> akti<strong>ve</strong> eder.<br />

TGF-β: CD4 lenfosit fonksiyonunu baskılamak için makrofajlarca yapılır. IL-2, IL-12 <strong>ve</strong><br />

IFN-γ ile etkileşir.<br />

TÜBERKÜLOZDA BULAŞMA:<br />

Tüberküloz hava yolu ile bulaşan hastalıkların klasik bir örneğidir <strong>ve</strong> insandan insana<br />

genellikle solunum yoluyla bulaşır. Hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması, konuşması,şarkı<br />

söylemesi vb eylemleri sırasında çok sayıda basil içeren partiküller dış ortama saçılır.<br />

Bu partiküller havada buharlaşıp parçalanarak “damlacık çekirdeği” <strong>olarak</strong> tanımlanan daha<br />

küçük partikülleri oluşturur. Damlacık çekirdekleri 1-5 μm çapında <strong>ve</strong> her biri 1-3 basil<br />

içeren,saatlerce havada asılı kalabilen <strong>ve</strong> bulaştırıcılıktan sorumlu partiküllerdir.Boyutları 10<br />

μm den büyük olan partiküllerin çoğu üst nazal geçişler sırasında tutulur ya da alt solunum<br />

yollarının mukosilier mekanizması tarafından farenkse atılarak yutulur <strong>ve</strong> sindirilirler. Çapları<br />

yaklaşık 1-10 μm olan partiküller al<strong>ve</strong>ollere ulaşır fakat 1-3 μm olanlar daha yüksek oranda<br />

ulaşır.En bulaştırıcı hastalar <strong>balgam</strong> mikroskopisinde ARB pozitif olan akciğer, larenks<br />

tüberkülozu, kaviteli, çok öksüren olgulardır(70,71).<br />

Standart ısı <strong>ve</strong> nem koşulları sağlanan ortamlarda aerosol halindeki basillerin %60-70’i 3,<br />

%48-56’sı 6, %28-32’si 9 saat canlı kalabilmektedirler. Ortamın havalandırma <strong>ve</strong>ya<br />

filtrasyonla temizlenmesi ya da ultraviyole ışığa maruz bırakılma bulaştırıcılığı önlemede<br />

etkilidir. Temasın oluştuğu koşulların,inhale edilen partiküllerin sayısı üzerine büyük etkisi<br />

vardır. Eğer temas uzun sürmüş <strong>ve</strong> temas edilen havada ki damlacık çekirdeği konsantrasyonu<br />

yüksek ise bulaşma riski çok fazladır.Genellikle TB oranı yakın temasta 15/1000 iken yakın<br />

olmayan temasta 3/1000 dir.<br />

33


TB enfeksiyonu bulaşmasında risk aktörleri genellikle ekzojendir. Bir kişinin mikobakteri<br />

tüberkülozis ile enfekte olması; kaynak vakanın davranışları,kaynak vakayla paylaşılan ortam<br />

<strong>ve</strong> temasla ilgilidir.Öte yandan tb basili ile enfekte olmuş bir kişide TB gelişmesinde etkili<br />

faktöler endojendir <strong>ve</strong> enfekte kişinin immün yanıtsızlığının önmeli rol oynadığı<br />

düşünülmektedir. Konakçıda mevcut diabet,silikozis,alkolizm, malnütrisyon gibi durumlar<br />

enfeksiyon riskini artırmaktadır(72). Bulaşmayı etkileyen faktörler tablo 2 ‘de özetlenmiştir.<br />

Tüberküloz basilinin bulaşmasını etkileyen bu faktörlere karşı alınacak bazı önlemlerle<br />

bulaşma riski azaltılabilinir.<br />

1)Tb’lu hastaların öksürürken ağızlarını kapatmalarının öğretilmesi, maskeyle dolaşmaları<br />

2)İlgili personelin maske kullanması,yakın <strong>ve</strong> uzun süreli temastan uzak durması<br />

3)Tb basiline maruz kalma olasılığı bulunan tuberkülin reaksiyonu <strong>negatif</strong> kişilere BCG aşısı<br />

yapılması<br />

4)Tb ‘lu hastaların bulunduğu odalarda <strong>negatif</strong> basınlı aspirasyonun sağlanarak hava<br />

değişiminin arttırılması <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya HEPA filtresi kullanarak ya da (personelin gözlerini koruma<br />

şartıyla) ultraviole ışını kullanarak havanın arıtılması.(2)<br />

Tablo 2.Tüberküloz Basilinin Bulaşmasını etkileyen Faktörler (73)<br />

Kaynak Hasta<br />

Balgamında basil sayısı(<strong>yayma</strong> pozitifliği)<br />

Balgamında Aerosol oluşturması(öksürük,hapşırık vb.)<br />

Basilin canlılığı(antimikrobiyal ilaçlar)<br />

Basilin virulansı<br />

Ortam<br />

Havalandırma(havanın hacmi artınca basiller seyreltilir)<br />

Havalandırma sisteminin aynı havayı tekrar <strong>ve</strong>rmesi<br />

Ultraviyole,güneş ışığı<br />

Kaynağa yakın olma(aile bireylerinde enfeksiyon <strong>ve</strong> hastalık daha fazladır)<br />

34


Hedef kişi<br />

Hastalığa/basile dirençlilik(önceki hastalık,koruyucu tedavi,BCG,TB dışı mikobakteri<br />

enfeksiyonları)<br />

Hastalanmayı artıran durumlar <strong>ve</strong> diğer hastalıklar<br />

Basil kaynağı ile birlikte geçen süre<br />

TÜBERKÜLOZDA TANI YÖNTEMLERİ:<br />

Klinik<br />

Tüberkülozda <strong>klinik</strong> bulgular tutulan organlara, konakçının savunmasının etkinliğine <strong>ve</strong> ek<br />

hastalığının eşlik edip etmemesine göre değişebilir. Tüberkülozun sistemik semptomları ateş,<br />

halsizlik, kilo kaybı, gece terlemesidir. Ateş genellikle öğleden sonra başlar <strong>ve</strong> gece terleyerek<br />

düşer. Ayrıca hematolojik anormallikler <strong>ve</strong> metabolik bozukluklara bağlı semptomlar da<br />

gelişebilir. Akciğer tüberkülozunun en sık semptomu öksürüktür. Başlangıçta nonprodüktif<br />

iken hastalık ilerledikçe prodüktif hale gelir.<br />

Her öksürük ile etrafa çok sayıda basil içeren damlacık yayıldığından üç haftadan uzun süren<br />

öksürük yakınması olan hastalarda mutlaka tüberküloz araştırılmalıdır. Plevral alana yakın<br />

inflamasyon nedeniyle belirgin bir plevral hastalık olmasa bile plevral tipte ağrı görülebilir.<br />

Spontan pnömotoraks gelişebilir <strong>ve</strong> göğüs ağrısı ile dispneye neden olabilir. Yaygın tutulum<br />

olmadıkça dispne alışılmış bir bulgu değildir. Hastalar nadiren hemoptizi ile başvurur ancak<br />

hemoptizi aktivasyon kriteri değildir. Kavite içine rüptür olan genişlemiş bir damardan<br />

(Rasmussen’s anevrizması), kalsifiye bir lezyonun lümen içine erozyonu ya da rezidüel<br />

bronşektazik odaklardan, rezidüel kavitelerdeki bakteriyel ya da mantar infeksiyonlarından<br />

(aspergilloma ya da miçetoma) kaynaklanabilir (38). Hırıltılı solunum <strong>ve</strong> dispne ilerlemiş<br />

akciğer tüberkülozunda <strong>ve</strong> KOAH varlığında görülebilir. Akciğer dışı tüberkülozda tutulan<br />

organa göre değişik semptomlar bulanabilir. Larinks tutulumunda ses kısıklığı, milier<br />

tüberkülozda baş ağrısı <strong>ve</strong> baş dönmesi, tüberküloz lenfadenitte akıntılı <strong>ve</strong>ya akıntısız şişlikler<br />

olabilir (73).<br />

35


Fizik bakıda tüberküloza özgü bir bulgu yoktur. Akciğer oskültasyonunda tutulan akciğer<br />

alanında ral, konsolidasyon varsa bronşiyal solunum, kavite varlığında amforik sufl<br />

duyulabilir (72). Plevral sıvı ya da plevra kalınlaşması bulguları olabilir. Hepatomegali,<br />

splenomegali erişkin tip tüberkülozda nadirdir. Uzun süren hastalıklarda çomak parmak<br />

olabilir. İlerlemiş hastalıkta genel durum bozukluğu, kaşeksi, dispne olabilirken nadiren<br />

eritema nodozum, flüktenüler konjonktivit, lenfadenomegali saptanabilir (73).<br />

Hastalığın ağırlığını belirlemede kullanılan kriterler; bakteri popülasyonunun büyüklüğü,<br />

anatomik yerleşim <strong>ve</strong> yaygınlığıdır. Ağır tüberküloz formları; menenjit, milier tüberküloz,<br />

perikardit, bilateral ya da masif plevral effüzyon, <strong>ve</strong>rtebra tüberkülozu, gastrointestinal<br />

tüberküloz <strong>ve</strong> genitoüriner tüberkülozdur.<br />

Hafif tüberküloz formları ise lenfadenit tüberküloz, tek taraflı plevral effüzyon, kemik<br />

(<strong>ve</strong>rtebra dışı) tüberkülozu, periferik eklem tüberkülozu <strong>ve</strong> cilt tüberkülozudur (47).<br />

Yayma (+)AC<br />

Yayma (-) AC<br />

50%<br />

15%<br />

11%<br />

Lenf bezi<br />

Plevra<br />

Kemik Eklem<br />

GÜS<br />

4% 1% 2% 3% 3% 4% 7%<br />

Miliyer<br />

Menengit<br />

Periton<br />

Diğer<br />

Şekil 7. Tüberküloz yerleşimi<br />

36


Radyoloji<br />

Akciğer tüberkülozunda <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> değerlendirme yapılırken posteroanterior akciğer<br />

grafisi, yan grafi, apikolordotik grafi, bilgisayarlı tomografi kullanılır.<br />

Primer tüberkülozda <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> parankimal konsolidasyon, atelektazi, lenfadenopati,<br />

plevral effüzyon <strong>ve</strong> milier hastalık görülür. Parankimal konsolidasyon nadiren multilober<br />

tutulum gösterirken genellikle orta <strong>ve</strong> alt akciğer alanlarında infiltrat şeklinde görülür.<br />

Progressif primer hastalık durumunda kavitasyon görülebilir. Hastaların üçte birinde<br />

parankimal odak <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> sekel ile iyileşir.<br />

Primer odaktaki izole küçük fibrokalsifik sekel lezyona Ghon Odağı denir. Akciğerdeki<br />

kalsifiye sekonder odaklar da Simon Odağı <strong>olarak</strong> bilinir. Ghon lezyonu ile birlikte hiler <strong>ve</strong>ya<br />

mediastinal lenf bezi de Ranke Kompleksini oluşturur. Lenfadenopati tek başına ya da<br />

parankimal konsolidasyon <strong>ve</strong>ya atelektazi ile beraberdir. En sık sağ paratrakeal <strong>ve</strong> hiler lenf<br />

nodları tutulur. Tüberküloz lenfadenitler parankimal hastalıktan daha yavaş iyileşirler.<br />

Endobronşial tüberküloz ya da büyümüş lenf nodunun basısına bağlı atelektazi gelişebilir. En<br />

sık üst lob anterior <strong>ve</strong> orta lob medialde izlenen atelektazi orta lobda ise orta lob sendromu<br />

denilen duruma neden olur. Primer enfeksiyonun geç bulgularından olan tüberküloz plörit<br />

genellikle tek taraflıdır <strong>ve</strong> nadiren komplike <strong>olarak</strong> ampiyeme yol açar.<br />

Yaşlı <strong>ve</strong> çocuklarda daha sık görülen hematojen yayılım ile oluşan milier tüberkülozda klasik<br />

<strong>radyolojik</strong> bulgu 2-3 mm çaplı tüm zonlara homojen dağılmış nodüler görünümdür. Yüksek<br />

çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi (YRBT) milier nodüllerin gösterilmesinde daha duyarlıdır<br />

(77).<br />

Postprimer tüberkülozda görülen başlıca 4 <strong>radyolojik</strong> bulgu vardır. Bunlar; parankimal<br />

hastalık, havayolu hastalığı, plevral hastalık <strong>ve</strong> komplikasyonlara bağlı görülen <strong>radyolojik</strong><br />

patolojilerdir. Parankimal lezyonlar tek <strong>ve</strong>ya iki taraflı <strong>olarak</strong> genellikle üst lobların apikal <strong>ve</strong><br />

posterior segmentlerinde <strong>ve</strong> alt lobların superior segmentlerinde izlenir. Kavitasyon,<br />

postprimer tüberkülozun en önemli bulgusudur <strong>ve</strong> büyüyen tüberkülün havayolu içine<br />

boşalması ile oluşur. Plevral boşluğa açılırsa ampiyem oluşur. Kaviteler sıklıkla birden<br />

37


çoktur, büyüklükleri birkaç mm ile cm arasında değişebilir, kalın cidarlı, başlangıçta duvarları<br />

kalın <strong>ve</strong> irregülerdir <strong>ve</strong> nadir <strong>olarak</strong> hava sıvı seviyesi içerir. Kavitenin en sık komplikasyonu<br />

endobronşial yayılımdır <strong>ve</strong> aynı akciğer ya da karşı akciğerde özellikle alt zonlarda asiner<br />

gölgeler şeklinde lezyonlara neden olabilir. Lezyonlar eskidikçe fibrozis <strong>ve</strong> kalsifikasyon<br />

gelişir. Parankimal bir odağın kan ya da lenf damarları içine erozyonu ile organizma yayılır <strong>ve</strong><br />

akciğer grafisinde küçük nodüller şeklinde görünüm <strong>ve</strong>ren milier paterne neden olabilir.<br />

Tüberkülomlar 3cm’den küçük yuvarlak nodüler görünümlerdir <strong>ve</strong> büyüklük arttıkça aktif<br />

olma ihtimali artar. Çoğunun içinde kalsifikasyon <strong>ve</strong> yakınında satellit lezyon vardır. Kitle<br />

lezyonları, akciğer alt alanlarının tutulumu, soliter pulmoner nodül, hiler, paratrakeal,<br />

mediastinal lenf adenopati, pnömotoraks, normal akciğer grafisi atipik bulgulardır (77,78,79).<br />

Radyolojik bulguların tek başına hastalık aktivitesini göstermede yeterli olmadığı<br />

unutulmamalıdır. Kavite eski bir infeksiyona bağlı rezidüel bir lezyon olabilir. Öte yandan<br />

fibrotik ya da fibrokalsifik bir lezyon aktif hastalık bulgusu olabilir. YRBT’de kazeifiye<br />

materyalle dolu genişlemiş terminal <strong>ve</strong> respiratuvar bronşioller ile al<strong>ve</strong>ol kanallarının dallanan<br />

sentrilobüler opasiteler şeklinde görülmesine tomurcuklanan ağaç manzarası denir <strong>ve</strong><br />

tüberküloz için patognomonik olmasa da aktif hastalığı gösterir (80). Akciğer grafisi<br />

tüberküloz tanısında değerli bir yöntemdir ancak yeterli değildir. Radyolojik bulguların diğer<br />

hastalıklarla benzerlik göstermesi, hastalık aktivitesini kesin <strong>olarak</strong> göstermemesi nedeniyle<br />

mikrobiyolojik inceleme her zaman gereklidir (29).<br />

Laboratuvar<br />

Rutin laboratuvar tetkikleri tanı konması ya da kesinleştirilmesinde seyrek <strong>olarak</strong> yardımcı<br />

olur. Kronik tüberkülozda hafif bir normokrom, normositer anemi bulunabilir. Bazen kemik<br />

iliği tutulumuna bağlı <strong>olarak</strong> pansitopeni gelişebilir. Lökosit sayısı sıklıkla normaldir <strong>ve</strong><br />

20.000/ml’den fazla olması başka bir enfeksiyöz olayı düşündürür. Ancak akciğere sınırlı<br />

tüberkülozda olmasa da milier tüberkülozda seyrek <strong>olarak</strong> lökomoid reaksiyon oluşabilir.<br />

İlerlemiş hastalıkda yapılan periferik <strong>yayma</strong>larda sola kayma gelişebilmesine rağmen bu<br />

değişiklik spesifik değildir.<br />

Aktif tüberkülozda albümin azalırken, α-2 globülin <strong>ve</strong> γ globülin artar. Eritrosit<br />

sedimentasyon hızı artar. Karaciğer enzimleri (transaminazlar <strong>ve</strong> alkalen fosfataz) tedaviden<br />

önce seyrek <strong>olarak</strong> yüksek bulunabilir. Ancak bu bulgu genellikle tüberküloz tutulumundan<br />

38


çok alkolizm gibi diğer sorunlara bağlı eşzamanlı karaciğer hastalığı sonucu oluşur. Nadiren<br />

uygunsuz antidiüretik hormon (ADH) salınımına bağlı <strong>olarak</strong> hiponatremi olabilir (81, 29).<br />

BAKTERİYOLOJİK TANI YÖNTEMLERİ:<br />

Aktif hastalığın tanısı için altın standart alınan örnekte aside dirençli basilin (ARB)<br />

gösterilmesidir(82). Bakteriyolojik muayene, örneklerin direk muayenesi <strong>ve</strong> kültürü olmak<br />

üzere iki şekilde uygulanmaktadır. Direk muayene ucuz, çabuk sonuç <strong>ve</strong>ren bir yöntem<br />

olması açısından TB tanısında önemli yer tutar (74).<br />

A-Direk mikroskopik inceleme: M. tuberculosis aranması için alınan materyaller <strong>balgam</strong>,<br />

açlık mide suyu, solunum sistemine ait diğer örnekler (bronş lavajı, bronkoal<strong>ve</strong>olar lavaj,<br />

transbronşial biyopsi gibi), idrar, beyin omurilik sıvısı, gayta, doku <strong>ve</strong> diğer vücut sıvılarıdır.<br />

Akciğer TB’u tanısı için en sık <strong>balgam</strong> örneğine başvurulur. Balgam ard arda 3 gün, sabah<br />

erken saatlerde, steril, geniş ağızlı, kapağı sıkı kapatılabilen plastik kutulara alınmalıdır <strong>ve</strong><br />

alınan tüm örnekler hızla laboratuara ulaştırılmalıdır (83). Yaymalar direk materyalden<br />

hazırlanabileceği gibi, dekontaminasyon işlemi sonrası örnek santrifuj edildikten sonra<br />

(homojenizasyon) teksif hazırlanabilir. Steril bölgelerden alınan materyallere<br />

dekontaminasyon işlemi uygulamaya gerek yoktur. Mikobakteriler kimyasal ajanlara daha<br />

dayanıklı olduklarından, bu özellikleri kullanılarak dekontaminasyon işlemi gercekleştirilir.<br />

En sık kullanılan yöntem, N asetil- L-sistein %2 NaOH (NALC-NaOH) yöntemidir. NALC<br />

disulfid bağlarını kopararak mukolitik etki, NaOH ise dekontaminasyon yapar (83,11).<br />

Hazırlanan <strong>yayma</strong>lar boyanır. Boyama metodları karbolfuksin <strong>ve</strong> florokrom metodları <strong>olarak</strong><br />

ikiye ayrılır. Karbolfuksin metodları; Ehrlich-Ziehl-Neelsen (EZN) <strong>ve</strong> Kinyoun metodudur.<br />

Florokrom metodunda ise preparat Auramin-0 ile boyanır <strong>ve</strong> floresan mikroskopta incelenir.<br />

EZN metodunda; üzerine materyal alınan lam alevdetespit edilir, üstüne tam örtecek şekilde<br />

karbolfuksin boyası konur. Kaynatmadan 3–4 dakika ısıtılır, sonra boya dokulur, %5 asitalkol<br />

ile dekolorize edilir. Distile su ile yıkanır. Metilen mavisi ile 20–30 sn boyanır, distile su<br />

ile tekrar yıkanır <strong>ve</strong> kurutulur. Preparatlar 100X imersiyon objektifinde incelenir. Bu işlemler<br />

sonunda mikobakterile mavi zemin üzerinde kırmızı çomaklar halinde görülür (83,38) (Resim<br />

1).<br />

39


Resim 1:EZN boyama ile M. tuberculosis (84)<br />

Direk <strong>balgam</strong> mikroskopisinde en önemli sorunlar yanlış pozitif <strong>ve</strong> yanlış <strong>negatif</strong> sonuçlar ile<br />

farklı okuyucuların aynı örnekte farklı sonuçlar bildirmesidir (85).<br />

Yanlış pozitif sonuçlar: Balgamdaki yemek artıkları, boya parçacıkları, saprofit aside<br />

dirençli bakteriler, atipik mikobakteriler, nokardia, çam poleni, iplikçik, lamdaki çizikler,<br />

başka <strong>balgam</strong>dan bulaşma, imersiyon yağı ile bulaşma, aynı lamın tekrarkullanımı.<br />

Yanlış <strong>negatif</strong> sonuçlar: Balgam toplanmasındaki yetersizlikler, <strong>balgam</strong> örneklerinin <strong>ve</strong><br />

boyanmış preparatların uygunsuz korunmaları, homojenize edilmeyen <strong>balgam</strong>da uygun<br />

yerden örnek alınmaması, tekniğe uygunsuz boyama, okuma hataları. Yaymada ARB<br />

pozitifliği saptanması için mililitrede 5.000-10.000 basil olmalıdır. Sensitivitesi %45-83’tür.<br />

Kültür ile mikobakteri izolasyonu içinse mililitrede 10-100 basil yeterlidir. Sensitivite %80-<br />

93, spesifite %98’dir<br />

40


Tablo 3. Boyalı preparatta aside dirençli basillerin raporlanması (73)<br />

Görülen basil sayısı<br />

Rapor<br />

300 alanda hiç basil yok Negatif<br />

300 alanda 1-2 basil Şüphelidir, tekrarlayın<br />

100 alanda 1-9 basil +<br />

10 alanda 1-9 basil ++<br />

1 alanda 1-9 basil +++<br />

1 alanda 10 ya da daha fazla basil ++++<br />

Yılmaz <strong>ve</strong> arkadaşları Pulmoner TB tanısında çok sayıda <strong>balgam</strong> materyalini incelemenin<br />

değerini araştırmışlar <strong>ve</strong> ilk 2 <strong>balgam</strong> direkt mikroskopisinin <strong>ve</strong> kültürünün tanıya anlamlı<br />

derecede katkı sağladığını 2 den fazla örnek incelemenin tanıya çok az katkı sağladığını<br />

göstermişlerdir (121). Bonnet <strong>ve</strong> arkadaşlarının yaptığı çalışmada 2 <strong>ve</strong> daha az <strong>balgam</strong><br />

örneğinin direkt incelenmesini <strong>ve</strong> materyali pozitif kabul etmek için mikroskopide tespit<br />

edilen ARB sayısını daha düşük tutmanın miksokopinin duyarlılığını artırdığını <strong>ve</strong> iş yükünü<br />

azatlığını göstermişlerdir (122).<br />

B- Kültür: Direk incelemede ARB görülmesi tanıyı kesinleştirmez. Kesin tanı M.<br />

tuberculosis’in kültür ortamında üretilmesi ile konur. Tanımlama parametrelerini<br />

uygulamak, ilaç duyarlılık testlerini yapabilmek <strong>ve</strong> epidemiyolojik çalışmalarda kullanılan<br />

genotipleme icin kültür gereklidir (83).<br />

Kültür için kullanılan besi yerleri sıvı besi yerleri, yumurtalı besi yerleri <strong>ve</strong> agar içeren besi<br />

yerleri olmak üzere üçe ayrılır. Bu besi yerlerinin tümüne bakteriyel <strong>ve</strong> fungal<br />

kontaminasyonu engellemek icin antibiyotik eklendiğinde, selektif besi yeri haline gelirler<br />

(Tablo 4).<br />

41


Tablo 4: Mikobakterilerin uremeleri icin kullanılan farklı kultur ortamları <strong>ve</strong> inhibitor<br />

ajanları(86)<br />

Lowenstein-Jensen (L-J) besiyeri:Yumurtalı besiyerlerinden en çok kullanılanıdır.<br />

Petragnani inhibitor madde <strong>olarak</strong> malaşit yeşilini daha yüksek konsantrasyonlarda içerir <strong>ve</strong><br />

bu nedenle kontaminasyonun yüksek olduğu örneklerde tercih edilir. ATS besi yeri ise<br />

malaşit yeşilini en düşük konsantrasyonda içerir <strong>ve</strong> vücut sıvıları gibi steril örneklerde<br />

önerilmektedir. Yumurtalı besi yerinin bir avantajı üremenin birçok mikobakteri türlerinde<br />

daha iyi gözlenmesidir. Ancak kontaminasyon halinde besi yerinin tüm yüzeyi etkilenebilir <strong>ve</strong><br />

hatta tüm besi yeri likefaksiyona uğrayabilir. L-J besi yeri opak olup koloniler 18–24 gunde<br />

saptanmaya başlar (86).<br />

Agar içeren Middlebrook besi yerleri; hazır satılan şeffaf besi yerleri olup, koloniler 10–12<br />

günde saptanmaya başlar. Besiyerin şeffaf olması mikroskopik kolonileri inceleme şansı <strong>ve</strong>rir.<br />

Ticari sıvı besi yerlerinin kullanımı mikobakteri tanısında kolaylık sağlamıştır. Bu sistemler<br />

arasında BACTEC 460 , Mycobacteria Growth İndicator Tube (MGIT) sistemi, MB REDOX<br />

(Heipna diagnostica), Extrensensing Power (ESP), Myco-ESP culture system II <strong>ve</strong><br />

BACT/ALERT MB susceptibility kit (Organon Teknika, Durham, NC) sayılabilir. Bu<br />

42


sistemler sıvı middlebrook 7H12 içermekte olup mikobakterileri saptamak icin radyometrik<br />

ya da kolorimetrik materyal eklenerek elde edilmişlerdir. Sıvı besi yerlerinde üreme 1–3<br />

haftada saptanabilir. Ticari sistemler arasında en sık kullanılanlardan biri BACTEC 460’dır<br />

(83).<br />

BACTEC: İlk <strong>olarak</strong> 1977 yılında Middlebrook tarafından, 14C işaretli palmitik asit içeren<br />

7H12 sıvı besi yerinde mikobakteri üremesi saptanmıştır (87). Mikobakteri varlığında<br />

kullanılan palmitik asitten açığa cıkan 14C işaretli CO2 (radyoaktif CO2) otomatize cihaz<br />

tarafından saptanmaktadır. Saptanan CO2 miktarındaki artış basilin üremesi <strong>olarak</strong><br />

değerlendirilmektedir. Bu sistemle M. tuberculosis saptama süresi 4–25 gündür. M.<br />

tuberculosis basilini tuberkulozdışı mikobakterilerden (TDM) ayırmak için besi yerine p-<br />

nitro-0-asetil-amino–3-hidroksipropifenon (NAP) eklenir. NAP varlığında üreme olmaması<br />

M. tuberculosis lehinedir (86,88,89).<br />

MGIT: Bu sistemde altında floresan bileşiği bulunan tüpler kullanılmaktadır.Besiyeri <strong>olarak</strong><br />

modifiye 7H11 bulunmaktadır.Oksijene duyarlı olan floresan bileşik basilin oksijeni<br />

kullanması ile floresan ışık <strong>yayma</strong>kta <strong>ve</strong> wood lambası ile saptanabilmektedir. Üremenin<br />

pozitif olduğu tüpler tercihen Ziehl-Neelsen ile boyanarak incelenmelidir.Atış <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının Mycobacterium TB izolasyonunda MGİT <strong>ve</strong> Lowenstein Jensen yöntemlerini<br />

karşılaştırdığı çalışmada MGİT’in hızlı, sonuç <strong>ve</strong>ren gü<strong>ve</strong>nilir bir yöntem olduğu <strong>ve</strong> rutin<br />

kullanıma girmesinin yararlı olduğu gösterilmiştir.(113)<br />

MB REDOX: Nonradiometric liquid-medium method sisteminde zenginleştirilmiş Kirshner<br />

besiyeri kullanılmıştır. Zenginleştirme için antibiyotikler <strong>ve</strong> üremeyi kırmızı mor renk<br />

değişikliği ile gösteren bir indikatör bulunmaktadır.Çıplak gözle sonuçlar<br />

değerlendirilebilinir.<br />

II.SEROLOJİK TANI YÖNTEMLERİ<br />

İmmunolojik tanı için hem <strong>klinik</strong> örneklerde mikobakteriyel antijenlerin gösterilmesi, hem de<br />

bu antijenlere karşı oluşan antikorların saptanmasına çalışılmaktadır. Geliştirilen yöntemler<br />

arasında immunodiffuzyon, pasif hemaglutinasyon, ELİSA fluoresan antikor, solid faz<br />

radyoimmunoassay bulunmaktadır (11,87,90).<br />

TB’un serolojik tanısında hangi antijenin kullanılması gerektiği, sadece antijen tanınması ile<br />

sınırlı değildir. Antijen tanınması ile aynı öneme sahip 3 konu daha vardır:<br />

43


1-Antijen kokteyleri: TB sırasında serumda ortaya çıkan antikorlar tarafından tanınan tek bir<br />

antijen <strong>ve</strong>ya sık rastlanan bir antijen kombinasyonu olmaması nedeniyle, serolojik tanı<br />

testlerinde antijen kokteyleri kullanılmalıdır.<br />

2- Katı faz: Kokteyl esasına dayanan testlerde solid faz kullanılarak, kokteylde bulunan her<br />

antijenin serolojik aktivitesinin tespiti sağlanır. Bu amaca ulaşabilmek için, nitroselluloz<br />

temelli metodlar geliştirilmiştir.<br />

3- Özgül antijen: Çapraz reaksiyon <strong>ve</strong>ren epitoplara bağlı yanlış pozitif test sonuçlarından<br />

kaçabilmek icin, antijenler M. tuberculosis’e (<strong>ve</strong>ya M. Tuberculosis complex) özgül olmalıdır.<br />

Ayrıca, tüberkulozun karakteristik özelliği olan heterojen antikor repertuvarını karşılayacak<br />

şekilde birden fazla antijen seçilmelidir.<br />

İmmunolojik tanıda kullanılan testler;<br />

a-Antijen tespitine dayanan testler: Lipoarabinomannan, mikobakterinin hücre duvarında<br />

bulunan bir lipopolisakkarittir <strong>ve</strong> doğal mikobakteri infeksiyonu sırasında antikor yanıtını<br />

indüklediği bilinmektedir. Antijen <strong>olarak</strong> kord faktorü kullanan ELİSA testinin, akciğer<br />

tüberkulozu tanısında duyarlılığı %66,6–74,1 <strong>ve</strong> özgüllüğü %95,2–99,0 <strong>olarak</strong> bulunmuştur<br />

(87).<br />

b-Antikor tespitine dayanan testler: TB’lu hastaların serumunda mikobakteri antijenlerine<br />

karşı oluşan antikorlar monoklonal <strong>ve</strong>ya poliklonal antikorlar kullanılarak tespit edilebilir<br />

(Tablo 5). Çevredeki mikobakterilere çapraz reaksiyonlar nedeniyle yanlış pozitif test<br />

sonuçları alınabilmektedir. Ayrıca mikobakteri hastalıklarında ortaya cıkan bağışık yanıtlar;<br />

HLA klas II allotipleri ile ilişkili olup farklı hastalarda aynı antijenler tanınmayabilir. TB’lu<br />

hastalarda özgül antikorları tespit etmek icin birçok serolojik test incelenmiştir. Bu tür<br />

serolojik testlerde, antijenik proteinler (A65, A60, A38, A14, A19, A90, A34, A55 kd’luk<br />

antijenler) <strong>ve</strong> polisakkaritler dışında ısı şok proteinleri, diacil trehaloz gibi ELİSA tekniğine<br />

uygun birçok antijen denenmiştir.<br />

Koşar’ın yaptığı çalışmada 36 aktif TB, 12 inaktif TB, 15 TB dışı akciğer hastası <strong>ve</strong> 29<br />

kontrol grubunda serumda Ig G <strong>ve</strong> Ig M değerlerinde aktif TB lehine anlamlı fark<br />

saptamıştır.Ig G antikorlarını, aktif TB hasta grubunda inaktif <strong>ve</strong> kontrol grubundan anlamlı<br />

ölçüde yüksek bulmuştur.(111)<br />

44


Gevaudan <strong>ve</strong> arkadaşlarının aktif <strong>ve</strong> inaktif 1644 TB hastalarında A60 antijenine karşı<br />

gelişen Ig G <strong>ve</strong> Ig M yanıtlarını değerlendirdikleri çalışmada aktif TB kabul edieln hasatalrın<br />

tamamında A60 Ig G yüksek titredeyken Ig M %15’inde pozitif saptanmış.İnaktif TB 422<br />

hasta da ise %57’si Ig G için zayıf pozitif iken Ig M hiçbirinde pozitif<br />

saptanmamış.Çalışmalarında A60 serolojik testinin TB tanısı için anlamlı olduğunu<br />

göstermişlerdir (112).<br />

Tablo 5: Akciğer tuberkulozu tanısında kullanılan antikor tespit temeline dayanan ticari<br />

testler(91)<br />

III. MOLEKULER BİYOLOJİK YÖNTEMLER<br />

a-Nukleik asit çoğaltma yöntemleri: Nukleik asit çoğaltma yöntemleri iki prensip üzerine<br />

oturtulmuştur. Bunlar; nukleik asit prob hibridizasyon <strong>ve</strong> nükleik asit amplifikasyon (NAA)<br />

yöntemleridir. Nükleik asit prob hibridizasyon yöntemleri: Örnekteki hedef nukleik asit<br />

dizisi,komplemanteri olan işaretli bir prob ile hibritlenmekte <strong>ve</strong> tanı konmaktadır.<br />

Nükleik asit amplifikasyon yontemleri: Nukleik asit teknolojisinin en kompleks <strong>ve</strong> duyarlı<br />

olanıdır. Hedef DNA’yı çoğaltmak icin enzim kullanılır. Ortaya çıkarılan amplikonu tespit<br />

icin nukleik asit probları kullanılması <strong>ve</strong> agaroz jelde amplikonların boyanarak gösterilmesi<br />

yoluna gidilir. Üc modifikasyonu bulunur (45):<br />

45


· Hedef amplifikasyon yöntemleri: Polimeraz zincir reaksiyonu<br />

· Prob hibridizasyon bazlı NAA: Ligaz zincir reaksiyonu<br />

· Sinyal amplifikasyona dayalı yöntemler<br />

Polimeraz Zincir Reaksiyonu: Nükleik asitlerin in vitro şartlarda replikasyonu için<br />

geliştirilmiş bir test tüp sistemidir. Hedef DNA/RNA’nın selektif <strong>olarak</strong>amplifikasyonuna<br />

imkan <strong>ve</strong>rir. TB laboratuvarlarında <strong>klinik</strong> örneklerde bulunabilecek etkenin kısa sürede<br />

gösterilmesi, erken identifikasyonu, molekuler tiplendirilmesi <strong>ve</strong> ilaç direncinin<br />

saptanmasında kullanılmaktadır (92).<br />

b- Restriction fragment length polimorfism (RFLP): Restriksiyon enzimleri;<br />

DNA’yı çok özgül <strong>olarak</strong> belli bölgelerden keserek genellikle 1000–20000 baz çiftlik parçalar<br />

oluşturan enzimlerdir. DNA’nın bu enzimlerin bir ya da birkaçı ile kesime uğratıldıktan sonra,<br />

agaroz jel elektoforezine tabii tutulması <strong>ve</strong> sonra etidyum bromür ile boyanan jelde oluşan<br />

DNA bantlarının yeri <strong>ve</strong> sayısı kıyaslanarak elde edilen çeşitliliğe RFLP adı <strong>ve</strong>rilir.<br />

Epidemiyolojik çalışmalarda kullanılır.<br />

TÜBERKÜLİN CİLT TESTİ<br />

Test, enfeksiyon <strong>ve</strong>ya BCG aşısı yoluyla basil ile karşılaşan kişilerde gelişen aşırı duyarlılık<br />

reaksiyonunun ortaya çıkarılmasına dayanır. Pozitif cilt testi immuniteyi göstermediği gibi,<br />

hastalığın varlığını <strong>ve</strong>ya yokluğunuda göstermez, sadece kişinin tüberkuloz basili antijeni ile<br />

daha önce karşılaştığını gösterir. TCT’de en sık kullanılan tüberkülin maddesi PPD<br />

(5TUPPD) dir.<br />

46


Tablo 6: PPD testinin değerlendirilmesi (36) :<br />

BCG’lilerde<br />

0-4 mm Negatif kabul edilir<br />

5-9 mm BCG’ye atfedilir. Zayıflatılmış bağışıklık <strong>olarak</strong> değerlendirilir<br />

10-14 mm BCG’ye atfedilir<br />

15 mm <strong>ve</strong> üzeri Pozitif kabul edilir. Enfeksiyon <strong>olarak</strong> kabul edilir.<br />

BCG’sizlerde<br />

0-4 mm Negatif kabul edilir<br />

5-9 mm Şüpheli kabul edilir, sonra 1-4 hafta içinde test tekrarlanır.<br />

Yine 5-9 bulunursa <strong>negatif</strong> kabul edilir. 10 mm <strong>ve</strong> üzeri ise<br />

Pozitif kabul edilir.<br />

10 mm <strong>ve</strong> üzeri Pozitif kabul edilir .<br />

Bağışıklığı baskılanmış, malnutrisyonlu <strong>ve</strong> HİV pozitiflerde, PPD, 5 mm <strong>ve</strong> üzerinde ise<br />

pozitif kabul edilir. BCG ile aşılananlarda <strong>ve</strong> tüberküloz dışı mikobakteri enfeksiyonlarında<br />

da tüberkulin pozitifliği saptanabilir.<br />

PPD deri testi <strong>negatif</strong>liği şu durumlarda görülebilir: Anerjik bazı enfeksiyonlar, canlı virus<br />

aşıları, kronik böbrek yetersizliği, lenfoid dokuları tutan hastalıklar, kortikosteroid <strong>ve</strong> immun<br />

supressif ilaç kullanımı, yenidoğan <strong>ve</strong> çok ileri yaş, mycobacterium tuberculosis ile yeni<br />

geçirilmiş <strong>ve</strong>ya ağır bir enfeksiyon, HİV enfeksiyonu, stres, cerrahi girişim <strong>ve</strong><br />

yanıklar(32,36,38)<br />

Tüberküloz Tanısında Bronkoskopi:<br />

Trakeobronşiyal lümenin doğrudan görsel <strong>olarak</strong> değerlendirilmesi yanı sıra,tanı <strong>ve</strong> tedavi<br />

amaçlı işlemler için kullanılan endoskopi sistemi bronkoskopi <strong>olarak</strong> adlandırılır (93). İlk defa<br />

1897 de Dr.Gustav Killian tarafından rijit bronkoskop kullanılmış <strong>ve</strong> 1967 de Dr.İkeda<br />

fiberoptik bronkoskopu geliştirmiştir(94). Bronkoskopi, göğüs hastalıklarının hem tanısı, hem<br />

tedavisinde gü<strong>ve</strong>nli, cerrahi girişimleri azaltarak maliyeti düşüren, etkin <strong>ve</strong> en sık uygulanan<br />

minimal invaziv tanı yöntemidir (94,95).<br />

Bronkoskopi endikasyonları tanı amaçlı(diagnostik) <strong>ve</strong> tedavi amaçlı(terapötik) olanlar <strong>olarak</strong><br />

ikiye ayrılabilir (tablo 7 ). İki ana bronkoskopi tipinden fiberoptik bronkoskop (FOB) <strong>klinik</strong><br />

pratikte sık kullanılandır. Bununla birlikte rijid bronkoskop günümüzde FOB’un endikasyonu<br />

olduğu durumlarla beraber daha ağırlıklı <strong>olarak</strong> terapötik uygulamalarda önemini<br />

korumaktadır (tablo 8).<br />

47


Tablo 7 Fiberoptik Bronkoskopi endikasyonları (93,94):<br />

TANI AMACIYLA:<br />

Akciğer grafisinde opasitede artma, infiltrasyon, lokal saydamlık artması <strong>ve</strong>ya atelektazi<br />

gibi anormal bulgular varlığında<br />

Hava yolu açıklığını incelemede,Pnömoni <strong>ve</strong> absede fırça ile selektif kültür almada<br />

Açıklanamayan hemoptizi <strong>ve</strong> öksürük ya da öksürüğün niteliği değiştiğinde,lokal<br />

wheezing <strong>ve</strong> stridor varlığında<br />

Şüpheli <strong>ve</strong>ya kesin malign hücreler içeren <strong>balgam</strong> sitolojisi bulguları <strong>ve</strong>ya bronkojenik<br />

karsinom takibinde,metastatik karsinom varlığında<br />

Endotrakeal tüpün <strong>ve</strong> tübe bağlı trakea zedelenmelerinin değerlendirilmesinde<br />

Pulmoner enfeksiyonlar <strong>ve</strong> diffüz akciğer hastalıklarında Tanısal BAL amaçlı<br />

İntratorasik lenfadenopati <strong>ve</strong>ya kitle varlığında<br />

Trakeobronşiyal sistemde kimyasal <strong>ve</strong> termal yanık,stenoz <strong>ve</strong> striktür,yabancı cisim<br />

varlığında<br />

Vokal kord, diyafragma paralizisi, plevral effüzyon, toraks travması <strong>ve</strong> fistül<br />

(trakeobronşiyal, bronkoözefageal, bronkoplevral) varlığında<br />

TEDAVİ AMAÇLI:<br />

Hava yolunun sekresyon, mukus tıkacı ,pıhtı, nekrotik debris, hemoptiziden temizlenmesi<br />

Yabancı cisim çıkarılması,toraks travmasında hava yolunu değerlendirmede<br />

Tıkayıcı Trakeobronşial neoplaziler varlığında lazer, elektrokoter, kriyoterapi, brakiterapi,<br />

stent <strong>ve</strong> lezyon içerisine enjeksiyon uygulanması işlemleri amacıyla<br />

Bronkojenik <strong>ve</strong> mediastinal kistler, akciğer abseleri, pnömotoraks <strong>ve</strong> fistül tedavisinde<br />

Terapötik BAL amacıyla<br />

Trakeobronşial stiktür <strong>ve</strong> stenozda bronkoskopik dilatasyon, lazer, balon dilatasyon, stent<br />

işlemleri amacıyla<br />

Servikal spondoilit, diş problemi, myastenia gravis, akromegali, dolu mide, akalasia ya da<br />

baş boyun, larinks <strong>ve</strong>ya trakea travmalarında zorlu entübasyonu yapmada<br />

48


Tablo 8 :Rijid Bronkoskopi endikasyonları (96):<br />

Masif Hemoptizi<br />

Yabancı Cisim Çıkarılması<br />

Mekanik Rezeksiyon<br />

Mekanik Dilatasyon<br />

Trakeobronşiyal stenoz tedavisi<br />

FOB <strong>ve</strong> esnasında uygulanan işlemler endobronşiyal TB tanısında kilit rol üstlenmişlerdir.<br />

Erken bronkoskopik bulgular eritem, submukozal tüberküller <strong>ve</strong> yüzeyel mukozal ülserlerdir.<br />

Beyaz jelatinöz garnulasyon dokusu görülebilinir. Daha ilerlemiş vakalarda; derin ülserler,<br />

tümor benzeri granulasyon dokusu birikimi, hiperplastik enflamatuar polipler <strong>ve</strong> nihayetinde<br />

bronşiyal stenoz görülebilinir. Bu lezyonlar ilk bakışta akciğer kanserini taklit edebilir. Kim<br />

<strong>ve</strong> ark endobronşiyal TB’ 4 tipe ayırmıştır; eksudatif (%43,3), ülseratif (%97), sikatrisyal<br />

(%26,5), <strong>ve</strong> bronkoglandular (%20,5). Shim <strong>ve</strong> ark ise endobronşiyal TB 7 subgruba<br />

ayırmıştır; fibrozisli stenotik tip, fibrozsuz stenotik tip, aktif kazeoz tip, tumor benzeri tip,<br />

ülseratif tip, granular tip <strong>ve</strong> non spesifik bronşit tipi.<br />

TB hastalarında bronşa rüptüre olan büyümüş lenf bezlerinin bronkoskopik görünümleri de<br />

tanımlanmıştır. Erken dönemde kitle bronşiyal duvara çıkıntı yapabilir <strong>ve</strong> lümeni tıkayabilir.<br />

Lenf bezi mukozada yeşilimsi-sarı kitle görünümünde görülebilir. Bronşiyal duvarda kanama<br />

<strong>ve</strong> granulasyon dokusu görülebilir. Kazeöz materyalin açığa çıkabileceği fistül gelişebilir.<br />

Muköz membran daha az enflamasyona maruz kalıp, yumru şeklinde görünüm ortaya çıkar.<br />

Sonunda bronşiyal duvarda skarlaşmayla fibroz meydana gelir <strong>ve</strong> bronşiyal stenoz oluşur.<br />

Bronkoskopi, majör <strong>ve</strong> minör komplikasyonları çok düşük olan gü<strong>ve</strong>nli bir tetkik yöntemidir.<br />

Mutlak kontraendikasyonlar çok azdır <strong>ve</strong> daha çok medikolegal nedenlerdir. Zira bronkoskopi<br />

mekanik <strong>ve</strong>ntilasyon gerektiren solunum yetersizliği olan <strong>ve</strong> immünsüprese hastalarda dahi<br />

gerektiğinde yapılabilinir.(tablo 9 )<br />

49


Tablo 9 Bronkoskopinin mutlak Kontraendikasyonları (93):<br />

Mutlak kontraendikasyon<br />

Hasta <strong>ve</strong> yakınlarının işlem için izin <strong>ve</strong>rmemesi<br />

Deneyimli bir bronkoskopistin gözetimi dışında deneyimsiz bronkoskopist tarafından<br />

brokoskopinin yapılması<br />

Pnömotoraks, kanama <strong>ve</strong> kardiak arrest gelişmesi halinde müdahele için yeterli<br />

donanım bulunmaması<br />

İşlem sırasında hastanın oksijenizasyonunun yeterli düzeyde yapılmasını sağlıyacak<br />

olanak olmaması<br />

Stabil olmayan hasta(wheeze/ronküs varlığı, şok vs.)<br />

Klinik <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> TB şüphesi olan <strong>ve</strong> spontan <strong>balgam</strong> çıkaramayan <strong>ve</strong>ya <strong>balgam</strong><br />

ARB’si <strong>negatif</strong> olan hastalarda FOB sıklıkla kullanılan bir yöntemdir.Ancak FOB’un bu<br />

olgulardaki tanısal değeri konusunda çok farklı görüşler bildirilmektedir.Willcox <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının <strong>balgam</strong> ARB’si <strong>negatif</strong> ancak <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> TB düşünülen 275 hastayla<br />

yaptıkları çalışmada 89 (%32.4) hastada aktif TB saptayıp,bu hastalarında 60 (%67.4)’ında<br />

tanı FOB ile elde edilen materyallerle (56’sı bronşial fırçalama,4’ünde TBB) sağlanmıştır. 29<br />

hastada tanıya ileri <strong>balgam</strong> <strong>ve</strong> biopsi örnekleriyle ulaşılmıştır (97). Charoenratanakul <strong>ve</strong><br />

arkadaşları ise <strong>balgam</strong> ARB’si <strong>negatif</strong> <strong>ve</strong> Pa akciğer grafisnde minimal infiltrasyon bulanan<br />

TB şüpheli 40 hastayla yaptıkları çalışmada tüm bronkoskopik işlemler ile TB tanısına<br />

13(%32.5) hastada ulaşmış <strong>ve</strong> sonuç <strong>olarak</strong> TB’un sık görüldüğü bölgelerde Bronş Kanserini<br />

ekarte etmek için FOB uygulanması gerektiğine kanaat getirilmiştir(98). Araz <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının çalışmasında da <strong>balgam</strong> ARB’si <strong>negatif</strong> olup pulmoner TB şüphesi olan 60<br />

hastaya bronkoskopi yapılmış <strong>ve</strong> FOB ile sonradan TB tanısı doğrulanan 38 olgunun<br />

29(%76)’una tanı koyulmuştur. Olguların 7 (%18)’sinde endobronşial tutulum tespit<br />

50


edilmiştir (99). Altın,Çıkrıkçıoğlu <strong>ve</strong> arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise 50 olguda bronş<br />

biopsisi,TBİA <strong>ve</strong> lavaj gibi bronkoskopik işlemler uygulanarak endobronşial TB tanısı<br />

konulmuştur (100).<br />

TB tanısında kullanılan bronkoskopik işlemlerden aşağıda bahsedilmektedir;<br />

1)Postbronkoskopik <strong>balgam</strong>(PBB) <strong>ve</strong> Bronş lavaj: Bronş lavajı tanı yöntemleri arasında en<br />

basit <strong>ve</strong> en az travmatik olanıdır.Genellikle malignitelerde sitolojik materyal, TB, <strong>ve</strong> diğer<br />

bazı enfeksiyonlarda mikroskopik muayene <strong>ve</strong> kültür için lezyonun bulunduğu bölgeye 10-20<br />

ml kadar serum fizyolojik <strong>ve</strong>rilip geri alınması işlemidir.PBB ise bronkoskopi işlemi hemen<br />

sonrasında hastanın <strong>balgam</strong>ının toplanmasıdır.Balbay <strong>ve</strong> arkadaşlarının çalışmasında <strong>klinik</strong><br />

<strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> TB düşünülen ancak <strong>balgam</strong> <strong>ve</strong> mide suyunda ARB <strong>negatif</strong> olan 34 hastaya<br />

FOB uygulanmış <strong>ve</strong> 25’ine (%74) bronş biyopsi(BB),bronş lavaj(BL), PBB işlemleriyle TB<br />

tanısı konmuştur. Bu 25 hastanın 19’una (%55,8) BB <strong>ve</strong> /<strong>ve</strong>ya BL’de teksifle ARB pozitif<br />

bulunmasıyla erken dönemde tanı konulurken kalan 6 hastaya (%17,6) BL kültüründe ARB<br />

üremesi ile geç tanı konmuştur.PBB <strong>yayma</strong> <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya kültürü ise sadece 3 hastada<br />

pozitifti(101). De Gracia <strong>ve</strong> arkadaşlarının pulmoner Tb şüpheli 222 hastayla yaptıkları<br />

çalışmada Bronkoskopinin BAL,Bronş Lavaj <strong>ve</strong> PBB ile seçilmiş hasta grubuyla gerekli bir<br />

işlem olduğunu belirlemişlerdir(102).<br />

2) Bronkoal<strong>ve</strong>olar lavaj (BAL): Bu işlem,FOB hedef bronş ağzına yerleştirildikten sonra,her<br />

seferinde 20 ml serum fizyolojik <strong>ve</strong>rilip,bunun en az %40’ı geri alınmak suretiyle,toplam 100<br />

ml serum fizyolojik kullanılarak gerçekleşir.Hedef bronş infiltrasyon durumuna göre<br />

belirlenir.İnfiltrasyon yaygınsa orta lob <strong>ve</strong>ya lingula segment bronşu BAL için kullanılır.BAL<br />

işleminde öneklenen bronşiyol <strong>ve</strong> al<strong>ve</strong>ollerdir.Bu şekilde yaklaşık 1 milyon al<strong>ve</strong>ol (tüm<br />

akciğer yüzeyinin %1) örneklenir. Chan <strong>ve</strong> arkadaşlarının 34 <strong>balgam</strong> ARB’si <strong>negatif</strong> <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong><br />

<strong>radyolojik</strong> TB şüphesi olan 34 hastayla yaptıkları çalışma sonucunda PBB, lavaj <strong>ve</strong> BAL gibi<br />

işlemlerin tanıya ulaşmada tamamlayıcı <strong>ve</strong> yüksek <strong>ve</strong>rimlilik sağladıkları sonucuna<br />

varmışlardır (103). Brown <strong>ve</strong> arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise BAL’ın <strong>balgam</strong> ARB’si<br />

<strong>negatif</strong> olan hastalarda tanısal duyarlılığı arttırmadığı görülmüştür (104).<br />

51


Transbronşiyal Biyopsi (TBB):Bronkoskopik işlemler içinde en invazif <strong>ve</strong> en yüksek<br />

morbiditeye sahip, diffüz akciğer hastalıkları tanısında açık akciğer biyopsisinden önce<br />

denenebilecek invaziv bir yöntemdir.Diffüz lezyonlarda alt lobdan, lokalize infiltrasyonlarda<br />

ise ilgili bölgeden 4-6 biyopsi örneği alınmalıdır.Kohno <strong>ve</strong> arkadaşları TBB <strong>ve</strong> diğer<br />

bronkoskopik işlemlerin <strong>balgam</strong> ARB <strong>negatif</strong> hastalarda tanıya katkısını yaptıkları<br />

çalışmayla göstermişlerdir(105). Willcox <strong>ve</strong> arkadaşlarının <strong>balgam</strong> <strong>negatif</strong> milyer TB öntanılı<br />

41 hastada yaptıkları çalışmada TBB’in histolojik <strong>ve</strong> kültür materyalleriyle tanıya anlamlı<br />

katkı sağladığı görülmüştür(106).<br />

Transbronşiyal İğne Aspirasyonu(TBİA): TBİA, bronkoskopi aracılığıyla trakeabronşiyal<br />

ağaca komşu mediastinal, trakea ya da bronş duvarındaki <strong>ve</strong> akciğer parankimindeki<br />

patolojilerden sitolojik, histolojik ya da mikrobiyolojik örnek alma tekniğidir. Çetinkaya <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının TBİA’nın intratorasik lenfadenopatilerde WANG 22 iğnesiyle tanısal değerini<br />

belirlemek için yaptıkları çalışmada TB(%65), sarkoidoz(%76), karsinomda(%100) tanı<br />

değerine ulaşmışlardır (107). Baran <strong>ve</strong> arkadaşlarının parankim lezyonu olmayan BT’sinde<br />

intratorasik lenfadenopatisi olan 17 erişkin hastayla yaptıkları çalışmada TBİA 11 hastanın<br />

5’ine (%45) TB tanısı koymuşlardır (108).<br />

Uyarılmış Balgam (İndüklenmiş Akciğer salgısı): Tüm yapılanlara rağmen <strong>balgam</strong><br />

çıkartamayan hastalardan indüksiyon ile materyal alınır.Hastaya 10 ml %3-10’luk tuzlu su<br />

nebülizör ile <strong>ve</strong>rilir.Hastanın 10-30 dakika nebülizörü inhale etmesi akciğerlerini hem<br />

öksürme hem de sulu <strong>ve</strong>ya incelmiş salgı üretmeye teşvik edecek kadar irrite eder.Materyalin<br />

bu yapısal özelliği tükürüğe benzediği,dolasıyla yanılmaya sebeb olabileceği için materyalin<br />

indüklenmiş <strong>balgam</strong> örneği olduğunun belirtilmesi önem taşır.<br />

Williams <strong>ve</strong> arkadaşları <strong>balgam</strong> çıkaramayan ancak <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> Akciğer TB<br />

düşünülen 129 hastada <strong>balgam</strong> indüksiyonu <strong>ve</strong> FOB ‘un tanısal değerini karşılaştırmışlar <strong>ve</strong><br />

maliyet, tolere edilebilme <strong>ve</strong> aynı tanısal değerlere sahip olamsından dolayı <strong>balgam</strong><br />

indüksiyonun FOB’dan önce <strong>ve</strong> tek başına uygulanmasını önemişlerdir.(114) Li <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının yaptığı çalışma sonucunda da <strong>balgam</strong> indüksiyonu etkili, düşük maliyetli <strong>ve</strong><br />

TB teşhisinde <strong>yayma</strong> pozitif vaka saptama oranını arttıran basit bir teknik <strong>olarak</strong><br />

belirtmişlerdir.(115)<br />

52


Olgu Tanımları<br />

Olgu tanımları yapılırken üç konuda elde edilen bilgiler birleştirilir. Bunlar (73);<br />

• Önceden tüberküloz tedavisi görüp görmediği,<br />

• Hastalığın tuttuğu organ/organlar,<br />

• Bakteriyolojik durumdur.<br />

1.Tutulan organlara göre;<br />

Akciğer tüberkülozu<br />

Akciğer parankimini tutan tüberküloz için kullanılır. Akciğer parankiminde tutulma yoksa,<br />

plevral effüzyon ya da toraks içinde (hilusta, mediastende) lenfadenomegali ile olan<br />

tüberküloz, akciğer dışı tüberküloz <strong>olarak</strong> kabul edilir.<br />

Akciğer dışı tüberküloz<br />

Akciğer parankimi dışındaki organlardan alınan örneklerde ARB gösterilebilen ya da<br />

tüberkülozla uyumlu histolojik <strong>ve</strong> <strong>klinik</strong> bulgusu olan hastalardır.<br />

Akciğer <strong>ve</strong> akciğer dışı tüberküloz<br />

Akciğer tüberkülozu <strong>ve</strong> akciğer dışı tüberküloz birlikte ise bu grup hastalarda her iki<br />

tutulumun da olduğu belirtilir; akciğer dışı tutulan organ ya da organlar da belirtilir.<br />

2. Bakteriyolojik durum<br />

Yayma pozitif akciğer tüberkülozu<br />

• En az iki <strong>balgam</strong> (açlık mide suyu, indüklenmiş <strong>balgam</strong>, bronkoskopik lavaj)<br />

örneğinde <strong>yayma</strong> ile aside rezistan basil (ARB) gösterilen hastalar,<br />

• Balgam <strong>yayma</strong>sında bir kez ARB pozitif bulunan <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> bulguları akciğer<br />

tüberkülozu ile uyumlu olan <strong>ve</strong> bir hekim tarafından, tüberküloz tedavisi kararı <strong>ve</strong>rilen<br />

hastalar,<br />

• Balgam <strong>yayma</strong>sında bir kez ARB pozitif bulunan <strong>ve</strong> kültürü de pozitif gelen hastalar.<br />

53


Yayma <strong>negatif</strong> akciğer tüberkülozu<br />

• İki hafta ara ile <strong>balgam</strong> örnekleri alınan <strong>ve</strong> her seferinde <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> olan, fakat<br />

<strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> tüberküloz ile uyumlu lezyonları olan <strong>ve</strong> en az bir hafta geniş<br />

spektrumlu antibiyotik kullanılmasına rağmen <strong>klinik</strong> yanıt alınamayan <strong>ve</strong> ayırıcı tanı<br />

olanakları olan bir hastanede tüberküloz tedavisine karar <strong>ve</strong>rilen hastalar.<br />

• Balgam <strong>yayma</strong>ları <strong>negatif</strong> olan fakat kültürde üreme olan hastalar.<br />

3.Önceki tedavi öyküsü<br />

Yeni olgu: Daha önce tüberküloz tedavisi görmemiş ya da bir aydan daha az süre tedavi almış<br />

hastalardır.<br />

Eski olgu: Daha önce en az bir ay tedavi görmüş tüberküloz hastasıdır. Bu tanım, nüks, tedavi<br />

başarısızlığından dönen, tedaviyi terkten dönen <strong>ve</strong> kronik olguları içermektedir.<br />

Nüks olgu: Daha önce tüberküloz tanısı konup tedavisini başarıyla tamamlamış olan hastada<br />

yeniden tüberküloz tanısı konulursa, yani <strong>balgam</strong>da basil pozitifliği saptanırsa nüks kabul<br />

edilir. Yaymasında ARB <strong>negatif</strong> ise <strong>ve</strong> <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> bulguları ile tüberküloz<br />

düşünülüyorsa ayırıcı tanı olanakları olan bir üst merkeze gönderilir; burada bakteriyolojik<br />

<strong>olarak</strong> <strong>negatif</strong> olduğu halde tüberküloz tanısı <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> konulabilir.<br />

Tedavi başarısızlığından dönen: Yeni tanı konulmuş <strong>ve</strong> tedavinin başlangıcından beş ay ya<br />

da daha sonra alınan <strong>balgam</strong> örneklerinde <strong>yayma</strong> ya da kültür ile basil gösterilen hastadır.<br />

Tedaviyi terkten dönen olgu: Tedaviye iki ay ya da daha uzun süre ara <strong>ve</strong>rdikten sonra<br />

yeniden <strong>yayma</strong> pozitif <strong>olarak</strong> başvuran hastalardır<br />

Nakil gelen: Başka bir dispanserde kayda alınıp tedavisi başlandıktan sonra, kayıtları ile<br />

birlikte devralınan hastadır.<br />

Kronik olgu: Nüks, ara <strong>ve</strong>rme ya da tedavi başarısızlığı nedeniyle uygulanan yeniden tedavi<br />

rejiminin sonunda hala basil pozitif olan hastalardır (73).<br />

54


İnterferonlar:<br />

1957 yılında inaktif virusler ile temas eden hücrelerin en az bir tane olmak üzere eriyebilme<br />

özelliğine sahip bir faktör ürettikleri <strong>ve</strong> bunun yeni enfekte olmuş hücrelere uygulandığı<br />

zaman viral replikasyonu önlediği keşfedildi. Bu faktöre ‘İnterfer: mani olmak, engel olmak’<br />

kelimesinden esinlenerek interferon adı <strong>ve</strong>rildi. O tarihten beri interferonların antiviral<br />

aktiviteye sahip, geniş bir protein ailesi olduğu gösterilmiştir. Güçlü antiproliferatif <strong>ve</strong> immun<br />

düzenleyici aktivitelere de sahiptirler. Sınıflandırılması aminoasit sıralamasına, hücrelerin<br />

orijinlerine, antijen için gerekli stimulus gibi kriterlere göre yapılır. İnterferonların bir tanesi<br />

hemen hemen bütün özellikleriyle diğerlerinden ayrılır. IFN- γ ,<strong>olarak</strong> isimlendirilen bu<br />

interferon diğerleri gibi antiviral etki göstermekle beraber en önemli özelliği immunoregulatör<br />

bir molekül olmasıdır.<br />

İnterferon Tipleri:<br />

İnterferonlar antijenik açıdan farklı tiplere ayrılırlar(tablo 10 )<br />

Tablo 10 : İnterferon tipleri <strong>ve</strong> özellikleri<br />

Tip1<br />

İnterferon Ana Hücre Salgılanmasını sağlayan Molkeül ağırlığı (Dalton)<br />

a) IFN- α<br />

b) IFN-β<br />

Lokosit<br />

Fibroblast<br />

Virus <strong>ve</strong>ya cift sarmal<br />

RNA<br />

18.000-20.000<br />

23.000<br />

Tip 2<br />

a) IFN-γ<br />

Uyarılmış T<br />

Lenfositi<br />

Antijen 20.000-25.000<br />

A) Tip 1 interferonlar [alfa interferon (IFN- α) <strong>ve</strong> beta interferon (IFN-β)]<br />

Tip 1 interferonlar ağırlıklı <strong>olarak</strong> antiviral etkinliğe sahiptirler. IFN α, β <strong>olarak</strong> iki gruba<br />

ayrılırlar.Bunlar viral infeksiyonlarda <strong>ve</strong>ya yapay <strong>olarak</strong> çift sarmal RNA tarafından<br />

55


indüklenirler.Hücre kültürlerinde hücrelerin büyümelerini durdurmak, hücre farklılaşmasını<br />

inhibe <strong>ve</strong>ya stimule etmek özelliğine sahiptirler. α-IFN,temel <strong>olarak</strong> lökositler tarafından<br />

üretilir <strong>ve</strong> antijenik açıdan birbirleriyle ilişkili birçok alt grup içerir.Tip 1 interferonların çoğu<br />

pH=2’de stabilize olmasıyla karakterizedirler.β-IFN, antijenik açıdan daha farklıdır.<br />

Lökositler tarafından da üretilebilmesine rağmen, fibroblastlar dahil olmak üzere lökosit dışı<br />

hücreler tarafından da sentezlenen major interferondur.<br />

B) Tip 2 İnterferon (IFN-γ <strong>ve</strong>ya immun interferon)<br />

166 aminoasitten oluşan bir polipeptittir. IFN-γ tek bir gene bağlı <strong>olarak</strong> sentezlenir,<br />

kodlayan gen insanlarda 12. kromozom üzerinde bulunur, diğer İFN’ler ile hiçbir benzerlik<br />

göstermez. pH10'da <strong>ve</strong> 70°C'de bir saat bekletildiğinde labil olmasıyla, tip<br />

1interferonlardan ayrılır. Bağlandıkları reseptörler, tipI interferonun reseptörlerinden farklıdır.<br />

Anti-viral aktivitesi olmakla beraber, bu etkisi Tip I interferonlara göre çok düşüktür. IFN- γ<br />

hemen hemen tüm CD8+ T, bazı CD4+ T (özellikle Th1 grubu) hücreleri ile küçük<br />

miktarlarda da NK hücreleri tarafından sentez edilir. NK hücrelerinin doğal immunitede IFNγ<br />

üretimi mikropların bilinmeyen komponentlerine ya da IL-12’ye yanıt <strong>olarak</strong> gerçekleşir.<br />

Kazanılmış immunitede ise T hücreleri IFN-γ’yı antijenin tanınmasına yanıt <strong>olarak</strong> salgılar <strong>ve</strong><br />

bu da yine IL-12 tarafından artırılır. IL-12 <strong>ve</strong> IFN--γ’nın beraberliği intraselüler mikroplara<br />

karşı HAİ’de anahtar rol oynar. Neredeyse bütün hücre tipleri IFN--γ için reseptör taşırlar <strong>ve</strong><br />

bu sitokinin etkisine hücre yüzeyindeki Klas I MHC proteinlerini artırarak cevap <strong>ve</strong>rirler.<br />

Sitokinin reseptöre bağlanması STAT’i akti<strong>ve</strong> eder. Böylelikle IFN--γ üretiminden sorumlu<br />

genlerin transkripsiyonunu dolayısıyla da MHC molekülünü, NO (Nitrik Oksit) gibi<br />

mikrobisidal maddeleri <strong>ve</strong> IL-12 p40 subüniti gibi sitokinleri kodlayan genlerin<br />

transkripsiyonunu stimule eder. STAT1 IFN--γ’nın master regülatörüdür.<br />

Bunun sonucunda IFN-γ salgılayan lenfositlerin yakınında bulunan hücreler endojen antijen<br />

sunumunda daha yetenekli konuma gelerek intrasellüler antijen taşımaları halinde sitotoksik<br />

etkiye karşı daha iyi bir hedef olma özelliği kazanırlar. Tip I interferonun aksine IFN- γ Klas<br />

II MHC proteinleri taşıyan hücrelerde bu proteinlerin miktarını artırarak CD4+ T lenfositlere<br />

karşı antijen sunumunu yükseltir. IFN-γ bilinen en güçlü makrofaj aktivatörüdür. IFN-γ’ya<br />

maruz kalma sonucunda; makrofajların mikrobisidal aktiviteleri, daha düşük seviyede de<br />

sitotoksik kapasiteleri artar.<br />

56


IFN-γ makrofajları etkileyerek; IL-1, IL-6, IL-8, TNF- α gibi sitokinlerin salınmasına yol<br />

açar.Bunun yanısıra proteolitik enzimler, transkripsiyon faktörleri de sentezleyerek özellikle<br />

intrasellüler bakterilerin yol açtığı hastalıkların kontrolünde önemli rol oynar. IFN-γ Th 1<br />

hücrelerin aktivitelerini artırarak hücresel immuniteyi artırır. Th- 1 tip sitokinlerin en<br />

belirleyici olanıdır. Buna karşılık Th-2 hücrelerinin proliferasyonunu inhibe ederek hümoral<br />

immunitenin baskılanmasına sebep olurlar. IFN-γ normalde kanda dolaşmaz <strong>ve</strong> fizyolojik<br />

<strong>olarak</strong> otokrin <strong>ve</strong>ya parakrin mekanizmalarla etki eder.<br />

Tüm bu etkilerinden başka IFN-γ, vaskuler endotel hücrelerinin bir aktivatörüdür. T4<br />

hücrelerinin adhezyonunu <strong>ve</strong> lenfositlerin damar dışına çıkmasını kolaylaştıran değişiklikleri<br />

artırır. Ayrıca tümor nekroze edici faktörün endotel hücreleri üzerindeki birçok etkisini de<br />

güçlendirir.<br />

IFN-γ’nın immunoregulator mekanizmadaki görevleri şöyle sayılabilir:<br />

1. Antijen sunumunun arttırılması.<br />

2. Fagositlerdeki reaktif oksidan (superoksit, hidrojen peroksit <strong>ve</strong> nitrit oksit) üretiminde<br />

kullanılan enzimlerin sentezini artırarak intrasellüler patojenlerin öldürülmesi.<br />

3. İnfektif ajanların yok edilme kapasitesin artırılması<br />

4.Makrofaj aktivitesinin artırılması <strong>ve</strong> intraselüler antimikrobiyal konsantrasyonun artırılması.<br />

5. Antijen sunan hücrelerin üzerindeki Klas-1 <strong>ve</strong> 2 MHC molekülerinin sunumunu<br />

arttırılması.<br />

6. T hücrelerinin Th1 tipine dönüşümünü artırıp Tip 2 hücre proliferasyonunu inhibe edilmesi.<br />

7. Nötrofillerin akti<strong>ve</strong> edilmesi <strong>ve</strong> NK hücrelerinin sitolitik aktivitesininin arttırılması,<br />

tüberkülozda IFN-γ antijen spesifik T hücre immunitesinde primer <strong>olarak</strong> yer alır.<br />

Tüberkülozda makrofaj aktivasyonunda en önemli sitokin olan IFN- γ bu etkisini 1,25 (OH) 2<br />

vit D3 yapımını sağlayarak gerçekleştirmektedir .<br />

IFN-γ hem serumda hemde BAL da ki değeri aktif <strong>ve</strong> inaktif TB’un ayırıcı tanısında <strong>ve</strong><br />

TB ‘un diğer hastalıklardan ayırımında kullanılmaktadır. Köksal <strong>ve</strong> ark 47 aktif TB’lu, 21<br />

inaktif TB’lu <strong>ve</strong> 20 sağlıklı kontrol grubuyla yaptığı çalışmada üç grup serum IFN-γ<br />

değerleri arasında istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı fark saptanmamış(116). Taha Rame <strong>ve</strong> ark yaptığı<br />

57


çalışmada ise BAL da IFN-γ <strong>ve</strong> IL 12 değerlerini inaktif TB’li hastalara kıyasla aktif TB’li<br />

hastalarda anlamlı yüksek bulmuşlardır (117). Douglas <strong>ve</strong> arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise<br />

IFN-γ ‘nın mRNA pozitif BAL hücre sayısı aktif TB’lu hastalarda kontrol grubuna göre<br />

anlamlı düzeyde yüksek saptanmış (118).<br />

ADENOZİN DEAMİNAZ (ADA)=(Adenosine<br />

Aminohydrolase=E.C.3.5.4.4.)<br />

Adenozin deaminaz pürin nükleotid katabolizmasında inozin <strong>ve</strong> deoksiinozini geri<br />

dönüşümsüz <strong>olarak</strong> adenozine <strong>ve</strong> deoksiadenozine deaminize eden bir enzimdir. İnsan<br />

dokularının hemen hepsinde bulunur.Enzim aktivitesi normal memeli <strong>ve</strong> insan kanında<br />

gösterilmiştir. ADA’nın esas fizyolojik rolü lenfositlerin farklılaşması <strong>ve</strong> çoğalmasıyla<br />

ilgilidir. ADA düzeyi lenfositlerde eritrositlere göre 10 kat daha yüksektir.<br />

T lenfositlerde B lenfositlere göre daha yüksek bulunurken,daha az farklılaşmış T<br />

hücrelerinde daha fazla bulunmaktadır. İnsanda ADA, farklı optimal pH, substrat spesivite<br />

paterni <strong>ve</strong> molekül ağırlıklarına sahip 3 izoenzimden oluşmuştur.<br />

1)ADA-1: 35 kilodaltonluk, monomerik bir proteindir <strong>ve</strong> 20 numaralı kromozom tarafından<br />

kontrol edilmektedir.<br />

2)ADA-1+CP :280 kilodaltonluk protein,200 kilodaltonluk enzimatik olmayan bir bağlayıcı<br />

protein(CP) ile birleşip iki ADA-1 molekülünün oluşturduğu, 2 <strong>ve</strong> 6 numaralı kromozomlarca<br />

kontrol edilmektedir.<br />

3)ADA-2 :100 kilodaltonluk bir proteindir.Kromozomu bilinmemektedir.<br />

ADA aktivite duzeyi, elektroforetik ya da spektrofotometrik yöntemlerle saptanabilir.<br />

İzoenzim aktivitelerinin tayini için ise, ortama, sadece ADA-1’i inhibe eden, ADA-2’yi inhibe<br />

etmeyen E.H.N.A. [erythro-9-(2-hydroxy-3-nonyl) adenine] ayıracı eklenir. Yeniden ölçüm<br />

yapılarak yalnızca ADA-2 aktivitesi, bu aktivitenin total ADA aktivitesinden cıkarılmasıyla<br />

da ADA-1 aktivitesi elde edilir. Vücüt dokularında total ADA aktivitesi miktarı <strong>ve</strong><br />

izoenzimlerinin aktivite oranları birbirinden farklıdır.<br />

58


Tablo 11’de İnsan Doku <strong>ve</strong> Hucrelerinde total ADA duzeyi <strong>ve</strong> izoenzim<br />

aktivite oranları<br />

Doku/Hücre<br />

ADA<br />

ADA 1<br />

ADA 1+CP<br />

ADA 2<br />

U/g Protein<br />

%<br />

%<br />

%<br />

Monositler 50 82 0 18<br />

Lenfositler 55 84 16 0<br />

Nötrofiller 7 70 30 0<br />

Eritrositler 8 100 0 0<br />

Akciğer 5 17 83 0<br />

Karaciğer 7 20 80 0<br />

Dalak 84 54 46 0<br />

Böbrek 3 0 100 0<br />

Kas 4 28 72 0<br />

Pankreas 9 34 66 0<br />

En yüksek total ADA aktivitesi lenfositlerde, özellikle akti<strong>ve</strong> T lenfositler <strong>ve</strong> monositlerdedir.<br />

ADA aktivitesi, T4 lenfositlerde, T8 lenfositlere oranla daha yüksek düzeydedir. Makrofajlar<br />

içlerinde canlı mikroorganizma bulunduğunda ADA2 salgılar. ADA HAİ’nin bir<br />

belirleyicisidir. Hücresel immunitenin uyarıldığı birçok hastalıkta serumda, sinovyal sıvıda,<br />

BOS’ta yüksek ADA düzeyi saptanmıştır.<br />

Normal serumda ADA-1 aktivitesine rastlanmaz, yalnızca ADA-1+CP <strong>ve</strong> ADA-2 aktivitesi<br />

saptanır. Serumda, ADA aktivitesini oluşturan dominant izoenzim, ADA-2’dir. Karaciğer,<br />

pankreas <strong>ve</strong> kas dokusunda olduğu gibi, akciğer dokusunda da dominant ADA izoenzimini,<br />

ADA-1+CP’nin oluşturduğu görülmektedir. Vücütta en yüksek oranda ADA aktivitesine<br />

sahip olan lenfosit, monosit <strong>ve</strong> nötrofillerde, dominant izoenzim ADA-1 iken ADA-2<br />

aktivitesine yalnızca monositlerde <strong>ve</strong> %18 oranında rastlanmıştır. Bu nedenle, ADA-2’nin<br />

tek başına monosit-makrofaj sisteminden kaynaklandığı düşünülmektedir. Tifo, enfeksiyöz<br />

mononükleoz, sarkoidoz, karaciğer hastalıkları, akut lösemi, bruselloz, pnömoni, romatoid<br />

59


artrit <strong>ve</strong> çeşitli maligniteler gibi HAİ aktiflendiği hastalıklarda serum ADA <strong>ve</strong> izoenzimleri<br />

belirli düzeylerde artmaktadır.(tablo 12)<br />

Tablo 12: Sağlıklı insanda <strong>ve</strong> çeşitli hastalık durumlarında bildirilen serum ADA <strong>ve</strong><br />

izoenzim düzeyleri<br />

HASTALIK ADA(U/L) ADA+CP% ADA2%<br />

SAĞLIKLI 16 30 72<br />

ALL 64 73 27<br />

TÜBERKÜLOZ 52 28 72<br />

PNÖMONİ 36 29 71<br />

ROMATOİD ARTRİT 34 22 78<br />

ENFEKSİYÖZ MONONÜKLEOZ 120 37 63<br />

HEPATİT 56 37 63<br />

Sonuç <strong>olarak</strong> artmış total ADA <strong>ve</strong> ADA2 düzeylerinin tespiti hücresel immunitenin baskın<br />

olduğu hastalıklarda tanıya katkı sağlamaktadır.<br />

ADA aktivitesi TB hastalarının birçok vücut sıvısında artmaktadır. Reechaipichitkul <strong>ve</strong><br />

arkadaşları BAL da ADA aktivitesini TB, akciğer kanseri <strong>ve</strong> diğer hastalıklar <strong>olarak</strong> 3 grupta<br />

değerlendirmişler <strong>ve</strong> anlamlı bir fark bulamamışlar.(119). Kubota <strong>ve</strong> arkadaşların ise miliyer<br />

Tb’lu hastalarda ADA’nın BAL da aktivitesini araştırmışlar <strong>ve</strong> TB dışı <strong>ve</strong> kontrol grubunda ki<br />

hastalara göre BAL ADA düzyinde anlamlı fark saptamışlardır (120)<br />

60


HASTALAR VE YÖNTEM<br />

Çalışma, Yedikule Göğüs Hastalıkları <strong>ve</strong> Göğüs Cerrahisi Eğitim <strong>ve</strong> Araştırma Hastanesi, 1.<br />

Göğüs Hastalıkları Kliniği’nde, prospektif <strong>olarak</strong>, Ocak 2007 – Haziran 2008 tarihleri<br />

arasında yürütüldü.<br />

Klinik <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> aktif <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya sekel akciğer TB’u düşünülen,3 tane <strong>balgam</strong><br />

<strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> hastalar calışmaya dahil edildi. Çalışmaya <strong>balgam</strong> ARB’si müspet hastalar<br />

alınmadı. Kontrol grubu <strong>olarak</strong> TB düşünülmeyen fakat tanısal amaçlı bronkoskopi planlanan<br />

parankimde konsalidasyon <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya interstisyel tutulumu olan hastalar alındı.<br />

Tüm hastalar, semptomatoloji yönünden sorgulandı, ayrıntılı fizik muayene yapıldı. İki yönlü<br />

direkt akciğer grafileri <strong>ve</strong> gereğinde Bilgisayarlı Toraks Tomografileri çekildi. Klinik <strong>ve</strong><br />

<strong>radyolojik</strong> bulgular sınıflandırılarak kaydedildi. Hastaların tümünün tam kan sayımı<br />

biyokimyasal analizleri yapıldı, EKG’ leri çekildi. Rutin <strong>olarak</strong>, sol önkol iç yüzüne, 5TU<br />

(Tuberkulin Unitesi) standart PPD ile tuberkulin cilt testi uygulandı. Balgam çıkarabilen<br />

hastaların <strong>balgam</strong>larında 3 kez direkt <strong>ve</strong> <strong>yayma</strong> yöntemleriyle Asido-rezistan basil arandı <strong>ve</strong><br />

aynı anda <strong>balgam</strong>dan Lowenstein - Jensen besiyerine ekim yapılarak Mycobacterium<br />

tuberculosis kültürü çalışmasına başlandı. Balgam çıkaramayan hastalara European<br />

Respiratory Society (ERS) <strong>ve</strong> American Thoracic Society (ATS) tarafından belirlenen<br />

standard <strong>balgam</strong> indüksiyonu protokolu ile indüklenmiş <strong>balgam</strong> elde edilerek <strong>balgam</strong>da direkt<br />

<strong>ve</strong> <strong>yayma</strong> yontemleriyle Asido-rezistan basil arandı. İşlem yapılmadan önce her hastaya<br />

salbutamol inhaler 2 puff uyguladık. 10 cc %3 ‘lük Hipertonik NaCl Ultrasonik Nebulizatör<br />

ile 20 dakika boyunca uygulandı.Hastanın işlem öncesi, başladıktan 10 dakika sonra <strong>ve</strong> işlem<br />

bitiminde FEV1, pulse Oksimetre ile Oksijen düzeyi <strong>ve</strong> Kliniği (wheezing) kontrol<br />

edildi.Çalışmamızda toplam 6 hastaya <strong>balgam</strong> indüksiyonu uygulandı <strong>ve</strong> hiçbirisinde<br />

komplikasyon gelişmedi.<br />

Balgam ARB’si <strong>negatif</strong> olan öntanısı TB, sekel TB <strong>ve</strong> TB dışı grup(TBDG) hastalara<br />

fiberoptik bronkoskopi (FOB) uygulandı. İşlem öncesi, hastalara, yapılacak işlem hakkında<br />

ayrıntılı bilgi <strong>ve</strong>rildi <strong>ve</strong> yazılı izin alındı. FOB öncesi hastaların damar yolu açıldı. İşlemden<br />

30 dakika önce premedikasyon amacıyla 0,5mg atropin sulfat, intramuskuler yoldan<br />

uygulandı. Lokal anestezi amacıyla, nazofarinks, glottis <strong>ve</strong> larinkse, vokal kordların üzerine,<br />

%2’lik lidokain solüsyonu minimum miktarda püskürtülerek topikal anestezi oluşturuldu.<br />

İşlemden hemen önce, 0,03-0,04 mg/kg midazolam intra<strong>ve</strong>noz yolla <strong>ve</strong>rilerek sedasyon<br />

61


sağlandı. Erişkin tip fiber bronkoskop, oral yolla ilerletildi. Bronkoskopi sırasında, hücre<br />

viabilitesini azaltmamak amacıyla, yalnızca minimum miktarda lokal anestezik uygulandı.<br />

Hastanın oksijen saturasyonu, pulse oksimetre ile monitorize edildi <strong>ve</strong> saturasyonu %90’ın<br />

üzerinde tutmak amacıyla oksijen inhale ettirildi.<br />

Radyolojik <strong>olarak</strong> infiltrasyonun yoğun olduğu, aktivite alanı düşünülen segmetten Bronkoal<strong>ve</strong>oler<br />

Lavaj (BAL) alındı. Bu amaçla, bronkoskopun ucu, ilgili segment ya da subsegment<br />

bronşunu tama yakın tıkayacak şekilde ‘’wedge’’ pozisyonuna getirildi. Oda ısısındaki steril<br />

serum fizyolojik, 20 ml’lik porsiyonlar halinde 5 kez <strong>ve</strong>rilmek <strong>ve</strong> yavaşca aspire edilmek<br />

suretiyle toplam 100ml miktarla lavaj yapıldı. İşlem sırasında yalnız polibikarbonat materyal<br />

kullanıldı. Verilebilen <strong>ve</strong> alınabilen serum fizyolojik miktarları kaydedildi. 40 cc BAL<br />

materyali alındı.<br />

30 cc Bal ADA <strong>ve</strong> IFN – γ için ayrıldı,10 cc de BAL’da ARB mikroskopisi <strong>ve</strong> kültürü için<br />

ayrıldı. FOB yapılan tüm hastalardan serum örneği için 1 kuru tüpe 5cc <strong>ve</strong>nöz kan alındı.<br />

Laboratuvara gidecek materyaller buz içinde saklanarak 1 saatte ulaştırıldı. Sıvı, mukustan<br />

arındırılmak üzere, gazlı bezden süzüldü. Her iki test için materyal 15 cc olacak şekilde ikiye<br />

ayrıldı. BAL örneğinin hızlı ultrafiltrasyonu <strong>ve</strong> yüksek konsantrasyon sağlamak için<br />

Millipore Amicon Ultra -15 ml ,5 K NMWL filtreli tüpler kullanıldı. BAL örneğini santrifüj<br />

etmeden önce filtre içeren kısma 0,1 N NAOH ‘tan 10 ml koyup 5 dakika 4000 devirde<br />

santrifüj edildi, sonrasında beklemeden 10 ml distile su konulup 5 dakika 4000 devirde<br />

santrifüj edildi. Bu ön yıkama işleminden sonra BAL ‘dan 14 ml mavi uçlu pipetle, filtre<br />

içeren hazneye konarak 45 dakika 4000 devirde santifüj edildi. Santrifüjün dengelenmesi için<br />

cihazın diğer tarafına eşit hacimde sıvı bulunan tüp kullanıldı. İşlem sonunda tüpün üstündeki<br />

filtreli aparat çıkartılıp, elede edilen konsantre materyal 2-3 gün – 20 derecede tutulur daha<br />

sonra testler yapılıncaya kadar – 70 derecede saklandı.<br />

BAL <strong>ve</strong> serumda IFN-γ aktivitesi ELİZA yöntemiyle ölçüldü <strong>ve</strong> çalışma kiti BioSource’dan<br />

(BioSource Europa S.A, Ni<strong>ve</strong>lles, Belçika) temin edildi. Serum için referans değer 0-0,89<br />

I.U/ml <strong>olarak</strong> belitilirken, BAL da belirli bir referans aralığı yoktu.<br />

BAL <strong>ve</strong> serum ADA aktivitesi için Giusti tarafından tarif edilen kolorimetrik yöntem<br />

kullanıldı. Ortama substrat <strong>olarak</strong> adenosine’in eklenmesi sonrası oluşan amonyak miktarı,<br />

Berteholt reaksiyonu ile ölçülerek ADA aktivitesi belirlendi. ADA testi için kit DİAZYME<br />

(California-USA) dan alındı.<br />

62


FOB sonunda tüm hastalardan postbronkoskopik <strong>balgam</strong>ları alınarak, direkt <strong>ve</strong> <strong>yayma</strong><br />

yöntemleri ile ARB arandı <strong>ve</strong> Mycobacterium tuberculosis üretmek amacıyla kültüre ekildi.<br />

Balgam indüksiyonuyla <strong>yayma</strong>da ARB pozitif olan hastalara 4’lü anti-TB tedavi başlandı <strong>ve</strong><br />

hepsinde kültür pozitifliği ile tanı doğrulandı. Balgam <strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> olan TB ön tanılı<br />

hastalar FOB sonrası takibinde BAL <strong>ve</strong> PBB ARB <strong>yayma</strong> ,TBB <strong>ve</strong> yapılan diğer girişimsel<br />

işlemlerin sonuçlarıyla değerlendirildi.Sekel TB hastalar <strong>yayma</strong> <strong>ve</strong> kültür <strong>negatif</strong>likelriyle<br />

inaktiflikleri gösterildi <strong>ve</strong> <strong>klinik</strong> takibe alındı.TBDG hastalar ise hastalıklarıyla ilgili uygun<br />

tedavi <strong>ve</strong>rilerek klnik takibe alındı.<br />

Tüm istatiksel analizler ' SPSS for Windows '(SP-SPSS <strong>ve</strong>rsiyon 11.5 ) kullanılarak analiz<br />

edildi. Eğer <strong>ve</strong>rilerin farkları normal dağılıma uygunluk göstermez ise bağımsız gruplarda t<br />

testi yerine parametrik olmayan mann-whitney H testi çoklu guruplarda kruskal-wallis H testi<br />

kullanıldı. Tüm testlerde p


BULGULAR<br />

Çalışmamıza toplam 89 hasta alındı.Bunların 58’ini erkekler (%65.2) <strong>ve</strong> 31’ini kadınlar<br />

(%34.8) oluşturmaktadır.Çalışmamızda minumum yaş 19 iken maksimum yaş 71 idi,yaş<br />

ortalaması ise 35,82 idi.<br />

Çalışmamızda vakaları son tanı <strong>olarak</strong> 3 gruba ayırdık;51(%57,3) hasta TB, 8 (%9) hasta<br />

sekel TB <strong>ve</strong> 30 (%33,7) hasta TB dışı grup(TBDG) <strong>olarak</strong> kabul edildi. (tablo1)<br />

TB dışı grubunu 12 (%13,5) sarkoidoz, 4 (%4,5) akciğer Ca, 8 (%9) pnömoni, 5(% 5,6)<br />

interstisyel akciğer hastalığı <strong>ve</strong> 1 plörit(%1,1) hastaları oluşturmaktadır. (tablo2)<br />

89 hastadan 6’sına <strong>balgam</strong> indüksiyonu yapıldı. Bu 6 hastanın tümünde <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>da<br />

ARB pozitif saptandı <strong>ve</strong> ileri işleme alınmadı. 6 hastanın (%100) <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong> pozitifliği<br />

Kültür pozitifliği ile desteklendi.<br />

TABLO 1:Son Tanıya Göre hastaların Dağılımı<br />

Son Tanı N %<br />

TB 51 37,3<br />

TB Sekeli 8 9<br />

TBDG 30 33,7<br />

Tablo 2:TB dışı Grupta Hastaların dağılımı<br />

Hastalık N %<br />

Sarkoidoz 12 13,5<br />

Akciğer CA 4 4,5<br />

Pnömoni 8 9<br />

İnterstisyel akc hastalığı 5 5,6<br />

Plörit 1 1,1<br />

64


Son tanısı TB olan olan hastaların minimum yaş 19 maksimum yaş 56 iken ortalama30,59 idi.<br />

Sekel TB ‘da ise yaş aralığı 31-44 idi <strong>ve</strong> ortalama 39,75 idi .Non TB grubunda ise 20-71 yaş<br />

aralığı idi <strong>ve</strong> ortalaması 43,67 idi.<br />

Tüm hastalara PPD uygulandı,35’inde (%39,3) <strong>negatif</strong> iken 54 ‘ünde (%60,7) pozitifti (tablo<br />

3). Toplam 51 tb hastasının 48’unda, Sekel TB 8 hastanın 6’sında PPD poztifken, TBDG<br />

olan 30 hastanınsa tamamında PPD <strong>negatif</strong>ti (tablo 4).<br />

Tablo 3: PPD Sonuçları<br />

PPD N %<br />

Pozitif 54 60,7<br />

Negatif 35 39,3<br />

Tablo 4 Gruplara göre PPD sonuçları<br />

Gruplar PPD (+) - (%) PPD (-) – (%)<br />

Tüberküloz 48- (%94,1) 3- (%5,9)<br />

Sekel Tüberküloz 6- (%75) 2 – (%25)<br />

Tüberküloz dışı grup 0- (%0) 30- (%100)<br />

Çalışmamızda TB tanısı alan 6 hastaya <strong>balgam</strong> indüksiyonu işlemi yapılarak, <strong>yayma</strong>da ARB<br />

pozitifliği sağlanarak antitüberküloz tedavi başlandı, bu hastaların hepsinde kültür pozitifliği<br />

görüldü. Geri kalan 45 TB tanısı alan hastada tanı yöntemleri; Klinik <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong>, TTİA,<br />

TBB, TBİA, BAL <strong>ve</strong> Balgam kültür ile sağlandı (Tablo 5).<br />

65


Tablo 5 TB tanısı alan hastaların tanı yöntemleri<br />

Tanı Yöntemi N %<br />

Klinik <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> 11 24,4<br />

TTİA 1 2,2<br />

TBB 4 8,8<br />

TBİA 3 6,7<br />

BAL KÜLTÜR 10 22,3<br />

BALGAM KÜLTÜR 16 35.6<br />

Çalışmamızda 83 hastaya BAL yapıldı <strong>ve</strong> D/T <strong>ve</strong> Kültürde ARB bakıldı. Hiçbir hastanın BAL<br />

D/T <strong>yayma</strong>sında ARB saptanmadı. Son tanısı TB olan 45 hastanın 27’sinde BAL kültürü<br />

pozitif tespit edildi. BAL kültürün sensitivitesi %60 iken spesifitesi %100 idi.<br />

Çalışmamızda 75 olguya TBB (%90,3) yapıldı. Son tanısı TB olan <strong>ve</strong> TBB yapılan 44<br />

hastanın 4’ünde histopatolojik <strong>olarak</strong> TB tanı elde edildi.(%9.09). Mediastinal LAM’ı olan17<br />

olguya Wang İA yapıldı Wang İA yapılan hastalardan son tanısı TB olan 4 hastanın 3’ünde<br />

WANG İA pozitif tespit edildi. TBDG dan 13 hastaya WANG İA yapıldı <strong>ve</strong> bu hastaların<br />

hepsinin son tanısı Sarkoidozdu,bunlardan 6 tanesinde WANG İA ile histopatolojik tanı elde<br />

edildi.<br />

Tablo 6 : TB ‘’lu hastalarda BAL kültür sonuçları<br />

BAL KÜLTÜR N %<br />

POZİTİF 27 60<br />

NEGATİF 18 40<br />

Tablo 7 TB’lu hastalarda TBB sonuçları<br />

TBB N %<br />

Pozitif 4 9.09<br />

Negatif 40 90.91<br />

66


Tablo 8:TB’lu hastalarda TBİA sonuçları<br />

TBİA N %<br />

Pozitif 3 75<br />

Negatif 1 25<br />

Çalışmamıza alınan hastaların <strong>balgam</strong> indüksiyonuyla Balgam ARB’i pozitif gelen 6 hastanın<br />

dışında 83 hastadan <strong>balgam</strong> ARB gönderildi.TB kabul edilen 45 hastanın 18’i pozitif iken,27<br />

hastanın <strong>negatif</strong>ti.Balgam Kültürün sensitivitesi %40 iken spesifitesi %100 idi.<br />

Tablo 9 TB’lu hastalarda Balgam Kültür sonuçları<br />

Balgam Kültür N %<br />

Pozitif 18 40<br />

Negatif 27 60<br />

Toplam 12 hastaya TTİA yapıldı;bu hastaların 4’ü akc ca,4’ü aktif TB, 2’si Pnömoni, 3’si<br />

sekel TB <strong>olarak</strong> kabul edildi.<br />

Tablo 10 TB’lu hastalarda TTİA sonuçları<br />

TTİA N %<br />

Pozitif 1 25<br />

Negatif 3 75<br />

Çalışmamıza alınan 89 hastanın 83’üne FOB yapıldı, hepsinden işlem sonunda PBB<br />

gönderildi <strong>ve</strong> 83 hasta da bakılan PBB D/T ARB <strong>negatif</strong>ti.PBB da bakılan son tanısı TB olan<br />

45 hasta’nın 14 ‘ünde PPB ARB kültürü pozitifti. PBB kültürün sensitivitesi %31,2,spesifitesi<br />

% 100 idi.<br />

67


Tablo 11 TB’lu hastalarda PBB Kültür sonuçları<br />

PBB Kültür N %<br />

Pozitif 14 31,1<br />

Negatif 31 68,8<br />

Çalışmamızda <strong>balgam</strong>, BAL <strong>ve</strong> PBB örnekleri hem LJ besiyerine hem de MGIT besiyerine<br />

ekildi. Her üç örnek içinde MGIT <strong>ve</strong>ya LJ besiyerinde kültür pozitifliği birbirleriyle<br />

kıyaslandığında istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlılık göstermezken, ikisinin bir arada kullanılması tek<br />

başına MGIT <strong>ve</strong>ya LJ kullanılmasına göre istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı bulunmuştur.(tablo 12)<br />

Tablo 12 Materyallere göre LJ <strong>ve</strong> MGIT kültürlerinde TB basilinin gösterilmesi<br />

Materyal LJ- (p) MGIT-(p) İKİSİ DE (+) İKİSİDE (-)<br />

BAL 6 – (0,43) 12 - (0,22) 9- (0,000) 18<br />

BALGAM 5 – (0,6) 9 - (0,4) 4 – (0,000) 27<br />

PBB 2- (0,54) 7 – (0,32) 5 - (0,000) 31<br />

Her üç örnek için aynı zamanda LJ <strong>ve</strong> MGIT’de Myc. Tbc ‘in kültürde üreme günleri<br />

karşılaştırıldı.Her üç örnek için de MGIT de LJ’ne göre Myc. Tbc. istatiksel <strong>olarak</strong> daha kısa<br />

sürede ürediği gösterilmiştir.(tablo 13)<br />

Tablo 13 Örneklerde MGİT <strong>ve</strong> LJ besiyerlerinde ortalama üreme günleri<br />

Materyal LJ MGIT P<br />

BAL 29,53±5,06 19,14±4,79 0,0000<br />

PBB 30,33±7,63 18,75±3,36 0,0000<br />

BALGAM 29,11±7,83 19,07 ±3,75 0,0000<br />

68


Tablo 14, 15 <strong>ve</strong> 16 da <strong>balgam</strong>, BAL, PBB materyalleriiçin tek başına MGIT, LJ, her ikisinin<br />

pozitifliği <strong>ve</strong> <strong>negatif</strong>liği gösterilmektedir.<br />

Tablo 14 BAL materyalinde MGIT <strong>ve</strong> LJ kültür üreme sonuçları<br />

BAL LJ+ LJ- TOTAL<br />

MGIT + 9 12 21<br />

MGIT - 6 18 24<br />

TOTAL 15 30 45<br />

Tablo 15 Balgamda MGIT <strong>ve</strong> LJ besiyerlerinde üreme sonuçları<br />

BALGAM LJ+ LJ- TOTAL<br />

MGIT+ 4 9 13<br />

MGIT - 5 27 32<br />

TOTAL 9 36 45<br />

Tablo 16 PBB da MGIT <strong>ve</strong> LJ de kültür üreme sonuçları<br />

PBB LJ+ LJ - TOTAL<br />

MGIT+ 5 7 12<br />

MGIT - 2 31 33<br />

TOTAL 7 38 45<br />

69


Bronkoskopi yapılan 83 hastanın tamamından BAL <strong>ve</strong> Serumda total ADA <strong>ve</strong> İnterferon- γ<br />

çalışıldı. Gruplar arasında dağılım eşit olmadığından yapılan nonparametrik teste göre serum<br />

<strong>ve</strong> BAL İnterferon- γ <strong>ve</strong> total ADA için bir cut-off değeri belirlenemedi. Tablo 17’de her üç<br />

hasta grubunda serum/BAL ADA <strong>ve</strong> IFN- γ mean değerleri <strong>ve</strong>rilmiş;sadece BAL ADA ‘da<br />

istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı sonuç bulunmuştur.<br />

Tablo 17 Hasta gruplarına göre Serum/BAL ADA <strong>ve</strong> IFN- γ mean değerleri<br />

Markerlar TB Sekel TB TBDG P<br />

BAL ADA 47,89 58,63 36,45 ,046<br />

SERUM ADA 44,51 41,44 46,78 ,855<br />

BAL İFN- γ 48,16 48,19 38,78 ,270<br />

SERUM İFN- γ 49,35 48,06 36,78 ,100<br />

Her üç hasta grubu içinde her iki markerın hem serumda hem de BAL’da değerleri çok geniş<br />

bir aralığa yayıldığı için her iki marker içinde bir cut-off değeri belirlenemedi.Tablo 18’de<br />

gruplara göre markerların ortalama değerleri <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Tablo 18 Hasta gruplarına göre Serum/BAL ADA <strong>ve</strong> IFN-γ Ortalama Değerleri<br />

Markerlar TB Sekel TB TBDG<br />

BAL ADA 6,85±8,27 8,37±7,69 3,47±2,43<br />

SERUM ADA 17,00±8,04 16,83±2,83 17,78±5,15<br />

BAL İFN- γ 1,57±0,93 1,65±1,02 1,21±0,63<br />

SERUM İFN- γ 0,45±0,94 0,10±0,56 0,10±0,19<br />

70


TARTIŞMA<br />

Akciğer Tb’u hastalığı kontrol altına almak için yapılan tüm çalışmalara rağmen dünya<br />

genelinde önemli bir sağlık problemi olmaya devam etmektedir. Tüberküloz basili tek başına<br />

herhangi bir başka patojenden daha fazla mortalite <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya morbideten <strong>ve</strong> önlenebilinir<br />

yetişkin ölümlerinin ¼ ’inden sorumludur.(4)<br />

Günümüzde TB tanısında <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong> mikroskopisi en sık kullanılan yöntemdir. Ancak<br />

Tüberkülozun bügün için bilinen tek kesin tanı yöntemi, gastrik lavaj, bronşiyal yıkama ,<br />

BAL <strong>ve</strong>ya akciğer dokusu gibi örneklerde, Mycobacterium tuberculosis’in kültürde<br />

üretilmesidir. FOB , <strong>balgam</strong> çıkaramayan hastalarda bronş lavajı, BAL, PBB <strong>ve</strong> akciğer<br />

dokusu elde etmek için yapılabilinir. Yayma <strong>negatif</strong> hastalarda anti-TB tedavisi kültür<br />

sonuçları belli oluncaya kadar gecikmektedir. Bu da hastaya yaklaşık 2 ay gibi başlangıç<br />

tedavisi süresine malolmaktadır. Sonuç <strong>olarak</strong> <strong>balgam</strong> çıkaramayan <strong>ve</strong>ya <strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> olan<br />

hasta grubunun tanısı koymak klinisyenler için zorlu <strong>ve</strong> uzun bir süreçtir.<br />

Bu olumsuzluklardan kurtulmak için direkt ya da indirekt başka tanı yöntemleri geliştirilmeye<br />

çalışılmıştır. Bu amaçla, çeşitli materyal alma teknikleri, yeni kültür yöntemleri<br />

geliştirilmekte, çeşitli molekuler biyolojik <strong>ve</strong> serolojik yöntemler çalışılmaktadır.Yine de<br />

bugün için hiçbir test, TB tanısında Mycobacterium tuberculosis kültürü ile karşılaştırılacak<br />

gü<strong>ve</strong>nilirliğe sahip değildir.<br />

FOB yapılan tüm hastalarda BAL ‘da <strong>ve</strong> serumda bir immunite göstergesi olan ADA <strong>ve</strong> IFNγ<br />

düzeylerini ölçerek, bu düzeylerin, aktif TB hastalığı varlığını destekleme, dolayısıyla,<br />

antitüberküloz tedaviye gü<strong>ve</strong>nle başlama kararını aldırmadaki etkinliklerini göstermek istedik.<br />

Konakçının bağışıklık sisteminin Myc Tbc enfeksiyonunu kontrol altına almada başarısız<br />

olması aktif TB hastalığıyla sonuçlanır. HAİ sisteminde yer alan akti<strong>ve</strong> makrofajlar <strong>ve</strong><br />

lenfositlerin birbirleriyle olan etkileşimleri <strong>ve</strong> bu hücrelerden salınan enflamatuar sitokinler<br />

enfeksiyona karşı önemli savunma mekanizmasıdır. Mikobakteriyel antijenlere yanıt <strong>olarak</strong><br />

Th 1 hücrelerinden salınan IFN-γ’nın yapılan çalışmalarda TB’a karşı koruyucu immunitede<br />

merkezi bir rol üstlendiği gösterilmiştir. Farelerde IFN-γ’nın geninin silinmesiyle, TB<br />

enfeksiyonuna karşı artmış duyarlılık yapılan çalışmalarla gösterilmiştir (123,124). IFNγ’nın<br />

reseptöründe genetik hasar bulunan insanlarda ciddi mikobakteriyel enfeksiyon geliştiği<br />

görülmüştür (125,126)<br />

71


Jaffe <strong>ve</strong> ark aerosol <strong>olarak</strong> IFN-γ’nın sağlıklı insanlara <strong>ve</strong>rilmesi sonucunda, al<strong>ve</strong>olar<br />

makrofajların aktivasyonunu sağladığı gösterilmiştir (127). Holland <strong>ve</strong> ark mycobacterium<br />

avium kompleks <strong>ve</strong> diğer TDM neden olduğu sistemik enfeksiyonlu hastalarda sistemik<br />

<strong>olarak</strong> IFN-γ tedavisi <strong>ve</strong>rildiğinde yararlı etkilerinin görüldüğünü bildirmişlerdir (128).<br />

Condos <strong>ve</strong> ark tarafından MDR-TB olgularda aerosol IFN-γ’nın <strong>ve</strong>rilmesi; <strong>balgam</strong><br />

<strong>yayma</strong>sının <strong>negatif</strong>leşmesi, kilonun stabilizasyonu <strong>ve</strong> tomografide kavitenin küçülmesi ile<br />

ilişkili <strong>olarak</strong> gösterilmiştir (129).<br />

Yapılan birçok çalışmada pulmoner tüberkülozlu hastaların etkilenen akciğerlerinde <strong>ve</strong><br />

kanında IFN-γ düzeylerinin arttığı <strong>ve</strong> etkin anti-TB tedavi sonrası düştüğü bildirilmiştir. Taha<br />

Rame <strong>ve</strong> ark çalışmalarında aktif TB’lu 10 olgu <strong>ve</strong> inaktif 25 olguda BAL yapılmış <strong>ve</strong> aktif<br />

TB’li olgularda inaktiflere göre IFN-γ m-RNA ifade eden BAL hücrelerinde anlamlı artş<br />

belirtilmiş, bununda hastalığın aktivitesinin belirlenmesinde kullanılabileceği belirtilmiştir<br />

(117).<br />

Tsao <strong>ve</strong> ark’nın çalışmasında 45 aktif tb’lu <strong>ve</strong> 14 kontrol grubu hastadan BAL <strong>ve</strong> serumda<br />

IFN-γ düzeyi çalışılmış <strong>ve</strong> TB’lu hastalarda BAL IFN-γ düzeyinde anlamlı artış görüldü.<br />

Serum düzeyinde ise fark saptanmadı. Bu sonuç mikobakteriyel enfeksiyona karşı IFN-γ<br />

kaynağı <strong>olarak</strong> periferik havayollarında bulunan Th1 lenfositler <strong>ve</strong>ya al<strong>ve</strong>olar makrofajlar<br />

gibi lokal immun hücreler olduğunu belirten hipotezi desteklemektedir. Aynı zamanda 17<br />

hastada da 3 ay anti-TB tedavi sonrası bakılan BAL da IFN-γ düzeyinde anlamlı azalma<br />

gösterilmiştir (13).<br />

Morosini <strong>ve</strong> ark da 21 aktif TB’lu <strong>ve</strong> 39 kontrol grubu hastayla yaptıkları çalışmada BAL <strong>ve</strong><br />

serum IFN- γ düzeylerini karşılaştırmışlar <strong>ve</strong> hem BAL da hem de serumda aktif tb’lu<br />

hastalarda IFN- γ düzeyinde anlamlı artış bildirmişlerdir. Çalışmaları IFN- γ’nın insanlarda<br />

antimikobakteriyel koruma sisteminin çok önemli bir parçası olduğu, yeterli koruma için<br />

gerekli düzeyin yapılan çalışmalarla henüz net olmadığı ama TB’un belli evrelerinde mutlaka<br />

olması gerektiğini belirten düşünceyi kuv<strong>ve</strong>tle desteklemiştir (14).<br />

Acat <strong>ve</strong> ark 2000 yılında yaptığı çalışmada aktif TB olan 24 olguda TBDG ile<br />

karşılaştırıldığında BAL’da IFN- γ düzeyinde anlamlı artış olduğu görülmüştür. Çalışmanın<br />

sonucunda IFN- γ’nın TB’un immunopatogenezinde <strong>ve</strong> enfeksiyon sürecinin belirlenmesinde<br />

oldukça duyarlı bir gösterge olduğu düşünülmüştür (130).<br />

72


Berktaş <strong>ve</strong> ark ise 18 aktif TB hastasında tedavi öncesi <strong>ve</strong> sonrası IFN- γ <strong>ve</strong> IL-2’nin serum<br />

düzeylerinde değişikliği araştırmışlardır. 2 ay tedavi sonrasında her ikisininde serum<br />

düzeyinde anlamlı azalma göstermişlerdir.Bu azalmanın sebebi ise; tedavi sonrası canlı hücre<br />

içi basil sayısı azaldığı için T lenfositlerden salınan IL-2 düzeyi azalır <strong>ve</strong> onun indüklediği<br />

IFN- γ düzeyide azalır. Sitokinlerin varlığıyla makrofajların fagositik yeteneği artar <strong>ve</strong><br />

sitotoksik T lenfositlerin aktivasyonu sağlanır böylece HAİ oluşturulur. Araştırmanın<br />

sonucunda; IFN- γ’nın HAİ ‘ye katkısı dikkate alınırsa TB tedavisinde IFN- γ’ya ila<strong>ve</strong>ten IL-<br />

2 ‘nin de kullanılmasının uygun olacağı <strong>ve</strong> hastalığın tedavisin geliştirilmesi için ileri<br />

araştırmalara ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir (131).<br />

Verbon <strong>ve</strong> ark da aktif TB hastalarında <strong>ve</strong> tedavi sonrası serum sitokin düzeylerin de ki<br />

değişiklikleri değerlendirmişlerdir Kontrol grubuna kıyasla aktif hastalık sürcinde TB<br />

hastalarında IFN- γ düzeyi anlamlı derecede yüksek saptanmış <strong>ve</strong> tedavi sonrası kontrolde de<br />

anlamlı derecede azalma görülmüştür (132). Çalışmalarını sonucunda sitokinlerin TB<br />

patogenezinde çok önemli yerinin olduğunu <strong>ve</strong> serumda IL-6, IL-10 <strong>ve</strong> IFN- γ’nın arttığını<br />

bildirmişlerdir.<br />

Literatürde ki bazı çalışmalarda ise BAL’da <strong>ve</strong>ya serumda IFN- γ düzeyi değişmemiş <strong>ve</strong>ya<br />

azalmış <strong>olarak</strong> bulunmuştur. Zhang <strong>ve</strong> ark aktif TB hastalarında Myc Tbc. tarafından stimule<br />

edilen periferik kandaki mononuklear hücrelerinde Th1 sitokinlerinin “IFN- γ <strong>ve</strong> IL-2”<br />

üretiminin <strong>ve</strong> m-RNA ekspresyonunun azaldığını ancak Th2 sitokinlerinin düzeyinde bir<br />

değişiklik saptamamışlardır(133). Benzer şekilde Hirsch <strong>ve</strong> ark da 42 Tb hastası <strong>ve</strong> 18 kontrol<br />

grubu hastasıyla yaptıkları çalışmada TB grubunda periferik mononuklear hücrelerden salınan<br />

IFN- γ düzeyini kontrol grubuna kıyasla anlamlı düzeyde düşük bulmuşlardır (134).<br />

Surcel <strong>ve</strong> ark ise aktif TB <strong>ve</strong> sağlıklı kontrol grubu insanlarla yaptıkları çalışmada in vitro<br />

<strong>olarak</strong> mikobakteriyal antijenlere karşı periferik kanda mononuklear hücrelerin<br />

proliferasyonunu <strong>ve</strong> sitokin üretimini değerlendirmişler. IFN- γ düzeyinde gruplar arasında<br />

fark saptamamışlardır (135). Köksal <strong>ve</strong> ark da 47 aktif TB, 21 inaktif TB, <strong>ve</strong> 20 sağlıklı<br />

kontrol hastasıyla yaptıkları çalışmada serum IFN- γ düzeyini araştırmışlar <strong>ve</strong> gruplar<br />

arasında anlamlı fark bulamamışlardır(116).<br />

Aktif TB <strong>ve</strong> TDG grupları arasında IFN- γ’nın serum <strong>ve</strong> BAL düzeylerinde literatürde farklı<br />

sonuçlar olmasının açıklaması net değildir, ama izolasyonda, kültür tekniklerinde farklılık<br />

<strong>ve</strong>ya uyaranın farklı olması sorumlu tutulabilinir.<br />

73


Bizim çalışmamızda her üç grup arasında da serum <strong>ve</strong> BAL IFN- γ düzeyleri arasında<br />

istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı bir fark bulunamadı. Hastaların değerlerinin belli bir oranda<br />

kümelenmemesi, değer aralığının çok geniş olması neden olabilir. Daha geniş <strong>ve</strong> uzun süreli<br />

çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.<br />

ADA düzeyi lenfositlerin mitojenik stimulasyonu <strong>ve</strong> cevabı sırasında artar. Özellikle, T hücre<br />

aktivitesi sırasında arttığı için, ADA düzeyi, T hücre aktivitesi göstergesi <strong>olarak</strong> kabul<br />

edilmektedir. Özellikle CD4 lenfositler tarafından oluşturulan HİD göstergesi olduğu kabul<br />

edilmektedir. HAİ geliştiği çeşitli hastalıklarda, serumda yüksek ADA seviyesi bildiren<br />

birçok çalışma yayınlanmıştır. Örneğin, tifo, enfeksiyoz mononukleoz, bruselloz <strong>ve</strong><br />

riketsiyoz’da, serumda yuksek ADA seviyeleri bildirilmiştir. Ancak, elde edilen düşük<br />

spesivitesinden dolayı, serumda ADA ölçümü, yeterince anlamlı bulunmamıştır(136,137)<br />

ADA düzeyi tayini, TB tanısında indirekt bir yöntem <strong>olarak</strong>, çeşitli vücut sıvılarında<br />

çalışılmış <strong>ve</strong> olumlu sonuçlar alınmıştır. İlk kez bu kouyla ilgili Piras <strong>ve</strong> ark yaptığı çalışmada<br />

TB meninjitli hastalarda, BOS’ta ADA düzeyinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu<br />

çalışmadan sonra TB ile ADA ilişkisinin araştırılması populer hale gelmiştir (138).<br />

Tüberküloz plörezi tanısında ADA aktivitesinin düzeyinin tanısal yöntem <strong>olarak</strong> kullanılması<br />

bir çok çalışmayla kanıtlanmıştır.(139,140)<br />

BAL da ADA aktivitesinin pulmoner TB ayırıcı tanısında kullanılabilirliği henüz net<br />

değildir. TB immunopatogenetik <strong>olarak</strong> mononükleer hücrelerin(lenfosit <strong>ve</strong> makrofajlar)<br />

etkin olduğu, antijenin bulunduğu alanda bu hücrelerin akti<strong>ve</strong> olduğu bir enfeksiyon<br />

hastalığıdır. ADA aktivitesi, mononukleer hücrelerin aktivasyon, proliferasyon <strong>ve</strong><br />

differansiasyonu sırasındaki nukleik asit sentezinin indirekt göstergesi olduğundan, BAL’da<br />

ADA düzeyi tayini, potansiyel <strong>olarak</strong>, al<strong>ve</strong>oler mononukleer hücrelerin düzeyini, dolayısıyla<br />

TB’un aktivite düzeyini göstermede kullanılabilir.<br />

Albera <strong>ve</strong> ark BAL ADA aktivitesini 50 sarkoidoz <strong>ve</strong> 24 TB hastasında araştırmışlar. Her iki<br />

grupta da mononukleer hücrelerin aktivasyonu, proliferasyonu <strong>ve</strong> farklılaşması sonucunda<br />

artmış BAL ADA düzeyi tespit etmişlerdir (141). Kubota da benzer sonucu yaptığı çalışmayla<br />

bildirmişdir.(142). Kubota <strong>ve</strong> ark ayrıca miliyer TB ‘lu hastalarda BAL’da ADA düzeyini<br />

araştırmışlar <strong>ve</strong> miliyer TB’un erken tanısında BAL da ADA düzeyinin ölçülmesinin çok<br />

değrli olabileceğini bildirmişledir (143).<br />

74


Reechaipichitkul <strong>ve</strong> ark <strong>balgam</strong> ARB <strong>negatif</strong> 148 hastayla yaptıkları çalışmada BAL <strong>ve</strong><br />

serumda ADA düzeyinin tanısal değerini araştırmışlardır. Hastaları 43 TB, 70 malignensi <strong>ve</strong><br />

35 diğer hastalıklar <strong>olarak</strong> ayırmışlardır. Pulmoner TB <strong>ve</strong> diğer gruplar arasında BAL ADA<br />

düzeylerinde anlamlı bir fark tespit etmemişlerdir. Her üç grupta da BAL ADA aktivitesinde<br />

geniş bir değişim bulunmuştur. Bunu hastalığa, ağırlığına <strong>ve</strong> BAL elde etme işlemine<br />

bağlamışlardır. Mononukleer hücrelerde yüksek düzeyde ADA olduğu için, BAL’ında bu<br />

hücre profili yoğun olan hastalıklarda da ADA aktivitesi yüksek olacaktır. Bronkojenik<br />

karsinoma, pulmoner hemosideroz, kronik miyeloid lösemi gibi hastalıklarda da ADA<br />

aktivitesini yüksek saptamışlardır. Serum ADA düzeyleri arasında da anlamlı bir fark<br />

bulamamışlardır. Çalışmalarının sonucunda <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> TB düşünülen hastaların tanısında<br />

BAL’da ADA düzeyinin değerlendirilmesinin tanısal bir katkı sağlamadığına ancak FOB ‘un<br />

düzenli bir şekilde kullanılması gerektiğine <strong>ve</strong> yararlı olduğuna; TBB örneklerinin<br />

histopatolojisinin erken tanıda majör öneme sahip olup, netice almanın haftalar gerektirse de<br />

BAL da Myc Tbc. kültür pozitifliğini göstermenin hala tanıda altın standart olduğu sonucuna<br />

varmışlardır.(119)<br />

Orphanidou <strong>ve</strong> ark da benzer şekilde <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> hastalarda BAL ‘da ADA<br />

aktivitesini 28 TB, 14 akciğer kanseri, 21 interstitisyel akciğer hastalığı <strong>ve</strong> 13 enfeksiyöz<br />

hastalığı olan hastalarda çalışmışlar <strong>ve</strong> pulmoner TB olan hastaların BAL’ında ADA düzeyini<br />

almalı düzeyde yüksek bulmuşlardır. Serum da ADA düzeyinde anlamlı bir fark tespit<br />

etmemişlerdir. Çalışmalarının sonucunda özellikle yaygın pulmoner TB olan <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>sı<br />

<strong>negatif</strong> hastaların BAL ADA düzeyinin TB tanısında kullanılmasının yararlı olabileceği ancak<br />

sınırlı hastalığı olan <strong>ve</strong> bakteriyolojik <strong>negatif</strong>liği olan hastalarda kullanımının şüpheli olduğu<br />

sonucuna varmışlardır (9).<br />

Kayacan <strong>ve</strong> ark yaptığı çalışmada hastaları 3 grubu ayırmışlar; 19 TB öntanılı <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong><br />

<strong>negatif</strong> hastalar, 29 TB dışı hastalar (10 interstisyel, 9 akc. Ca.,5 pnömoni, 5 KOAH) <strong>ve</strong> 12<br />

sağlıklı kontrol grubu. BAL ADA düzeyini TB grubu hastalarda diğer gruplara göre anlamlı<br />

düzeyde yüksek bulmuşlardır. Benzer sonucu serum ADA düzeyi için de tespit etmişlerdir.<br />

Çalışmalarının sonucunda ; kısıtlı sayıda hasta da çalışsalarda BAL <strong>ve</strong> serum da ADA<br />

düzeyinin değerlendirilmesinin <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> hastalarda <strong>balgam</strong> <strong>ve</strong>ya BAL kültür<br />

sonuçlarını beklemeden antitüberküloz tedaviye gecikmeden başlayacak şekilde hızlı,<br />

gü<strong>ve</strong>nilir <strong>ve</strong> ucuz bir tanısal yöntem <strong>olarak</strong> kullanılabileceğidir (12).<br />

75


Günlüoğlunun yaptığı çalışmada ise 26 aktif TB <strong>ve</strong> 10 sekel TB hastalarında BAL da ADA<br />

<strong>ve</strong> izoenzimlerinin düzeyini çalışmıştır.Çalışmasında aktif akciğer tüberkülozu hastalarında,<br />

BAL’da total ADA enzim <strong>ve</strong> ADA-2 izoenzim düzeyleri, sekel tüberküloz olgularına göre<br />

anlamlı şekilde yüksek bulunup, <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> olan <strong>ve</strong> aktif TB hastalığı varlığından<br />

şüphelenilen hastalarda, BAL’da ADA enzimi <strong>ve</strong> ADA- 2 izoenzimi düzeylerinin saptanması,<br />

bu hastaların sekel TB bulguları taşıyan hastalardan ayırdedilmesinde, dolayısıyla<br />

antituberkuloz tedaviye erkenden başlanmasında etkin <strong>ve</strong> hızlı bir yöntem <strong>olarak</strong><br />

kullanılabiliceği sonucuna varmıştır (144).<br />

Bizim çalışmamızda da aktif TB hastalarının BAL da bakılan ADA düzeyi sekel TB <strong>ve</strong><br />

TBDG ‘a göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Serum ADA düzeyinde ise üç grup<br />

arasında istatiksel <strong>olarak</strong> bir fark bulunmamıştır. BAL ADA değerinin TB’lu hastalarda sekel<br />

TB <strong>ve</strong> TBDG ‘a göre anlamlı <strong>olarak</strong>(sınır değerde) bulmakla birlikte cut-off değeri elde<br />

edilemediğinden <strong>klinik</strong>te kullanımının değerlendirilmesi için daha çok olgulu çalışmalara<br />

ihtiyaç olduğu görüldü.<br />

Yayma <strong>negatif</strong> TB hastalarında bronkoskopinin <strong>ve</strong> TBB,TBİA gibi girişimsel işlemlerin<br />

kültür sonuçlarını beklemeden yapılması gerektiğini bildiren birçok yayın mevcuttur.<br />

Çalışmamızda toraks BT’sinde mediastinal LAM olan <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya endobronşiyal TB ile uyumlu<br />

görünümü olan 4 hastaya TBİA yapılmış <strong>ve</strong> 3’ünde histopatolojik <strong>olarak</strong> sonuca ulaşılmıştır.<br />

Çetinkaya <strong>ve</strong> ark yaptığı çalışmada toraks BT’sinde intratorasik LAM’ı olan 29 hastaya TBİA<br />

yapılmıştır. TBİA ile 23 hastada yeterli lenf dokusu materyali elde edilmiş <strong>ve</strong> bunların<br />

20’sinde tanıya ulaşılmıştır. 10 TB hastasının tamamında <strong>ve</strong> 8 sarkoidoz hastasının 7’sinde<br />

tanıya ulaşılmıştır. Sonuç <strong>olarak</strong> özellikle TB <strong>ve</strong> sarkoidoz ön tanılı hastalarda, toraks<br />

BT’sinde intratorasik LAM olan hastalarda diğer invaziv işlemlerden önce TBİA<br />

uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir. Baran <strong>ve</strong> ark da benzer şekilde toraks BT’de<br />

intratorasik LAM olan 11 TB hastasının 5 ‘inde TBİA ile tanıya ulaşmışlardır (108).<br />

Lee <strong>ve</strong> ark retrospektif <strong>olarak</strong> değerlendirdikleri 121 hastada endobronşiyal TB hastalarında<br />

TBİA ‘nın anlamlı düzeyde tanıya katkı sağladığı gösterilmiştir(146). Chang <strong>ve</strong> ark da 25 TB<br />

hastasında FOB tanıya katkısını araştırmışlar <strong>ve</strong> TBİA yaptıkları 16 hastanın 12 ‘sinde<br />

histopatolojik <strong>olarak</strong> tanıya ulaşmışlardır (147). Biz de toraks BT’sinde mediastinal LAM’ı<br />

olan <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya FOB’da endobronşiyal TB görünümü olan hastalarda TBİA’nıntanıya anlamlı<br />

katkı sağlayacağını düşünüyoruz.<br />

76


Çalışmamızda TB tanısı konan 45 hastanın 44’üne TBB yapılmış <strong>ve</strong> 4’ünde TB tanısına<br />

ulaşılmıştır. Willcox <strong>ve</strong> ark miliyer TB ‘lu hastalarda TBB ‘nin tanıya katkısını araştırmışlar<br />

<strong>ve</strong> 41 hastanın 31’inde TBB ile tanıya ulaşmışlardır. Çalışmalarının neticesinde miliyer TB<br />

tanısında TBB tanıya anlamlı katkı sağladığını <strong>ve</strong> FOB’un tanı için mutlak gerekli bir işlem<br />

olduğunu belirtmişlerdir.(106) Wallace <strong>ve</strong> ark da aktif TB ön tanılı 21 hastayla yaptıkları<br />

çalışmada <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> hastalara FOB uygulamışlar <strong>ve</strong> işlem sırasında TBB<br />

yapmışlardır. TBDG gruba göre aktif TB düşünülen hastalarda TBB ‘nin tanıya anlamlı katksı<br />

gösterilmiştir. Burk <strong>ve</strong> ark da 8 miliyer TB tanılı hastada TBB’nin tanısal değerini<br />

araştırmışlar <strong>ve</strong> 6 hastada TB tanısına ulaşılmıştır. Çalışmaları neticesinde <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong><br />

miliyer TB’lu hastalarda TBB ‘nin değerli bir tanısal araç olduğunu belirtmişlerdir.(149)<br />

Wong <strong>ve</strong> ark ise 190 TB öntanılı, radyolik <strong>olarak</strong> TB düşünülen <strong>ve</strong> <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> hastalara<br />

FOB yapıp;TBB <strong>ve</strong> bronş yıkama suyunda PCR ile ARB araştırmışlardır. 177 hastaya TBB<br />

yapılmış <strong>ve</strong> 64’ünde tanıya ulaşılmıştır. 43 vaka TB, 17 vaka akc Ca <strong>ve</strong> 4 vaka da diğer<br />

enfeksiyöz sebebler <strong>olarak</strong> belirlenmiş. Çalışmanın sonucunda TBB’nin PCR ile<br />

birleştirildiğinde TB tanısına anlamlı katkı sağladığı gösterilmiştir.(150) Kohno <strong>ve</strong> ark da<br />

gene 190 hastayla yaptıkları çalışmada TBB <strong>ve</strong> diğer bronş yıkama,PBB gibi diğer<br />

bronkoskopik işlemlerin <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>sında ARB <strong>negatif</strong> hastalarda erken tanıya ulaşmak<br />

için ısrarlı <strong>ve</strong> düzenli bir şekilde kullanılması gerektiğini bildirmişlerdir.(105) Son <strong>olarak</strong> levy<br />

<strong>ve</strong> ark 3 tane <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> olan 35 hastada TBB ‘inin tanısal değerini araştırmışlar<br />

<strong>ve</strong> 24 hastada TBB ile tanıya ulaşmışlardır. Çalışmaları sonucunda TBB ‘nin <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong><br />

hastalarda tanıya ulaşmak için değerli bir araç olduğunu belirtmişlerdir.(151)<br />

45 TB tanısı alan hastanın 8 ‘ine TBB, TTİA, TBİA gibi girişimsel işlemlerle, 11 ‘ine ise<br />

sadece <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> TB tanısı konup;bu hastaların tedavisi tamamlandığında<br />

<strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> düzelmelerine göre TB kabul edildiler. Bu hastaların hepsinin kültür<br />

sonuçları takip edildi;<strong>negatif</strong>likleri görüldü <strong>ve</strong> tedavi sonunda <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> iyileşme<br />

kabul edildi. 26 (%57) hastaya ise BAL <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya <strong>balgam</strong> kültür pozitifliği ile tanı konuldu.<br />

Çalışmamızda <strong>balgam</strong>, BAL <strong>ve</strong> PBB materyallerinin hepsi hem LJ hem de MGIT kültür<br />

besiyerlerine ekilmiştir. TB’un kesin tanısı Myc Tbc’in kültür de izolasyonunu<br />

gerektirmektedir. Ancak mikobakteriler genel <strong>olarak</strong> yavaş üreyen mikroorganizmalar<br />

olduğundan bu basilin teşhisi oldukça uzun zaman almaktadır. LJ gibi katı besiyerlerinde<br />

gözle görülebilinir koloniler oluşturabilmeleri için haftalar geçmesi gerekmektedir. Bu yüzden<br />

eteknin izolasyonunu artıracak <strong>ve</strong> kültürde gösterilme süresini kısaltacak tüm yeni<br />

77


esiyerlerin kullanıma girmesi çok önemlidir. Son yıllarda MGIT, BACTEC gibi sıvı<br />

besiyerlerinin kullanımı artmıştır.<br />

Atış <strong>ve</strong> ark TB düşünülen 42 olgudan alınan 126 <strong>balgam</strong> örneğini MGIT <strong>ve</strong> LJ kültür<br />

ortamlarına ayrı ayrı ekerek karşılaştırmışlardır. MGİT yöntemiyle hem izolasyon oranında<br />

hem de ortalama üreme süresi bakımından anlamlı fark saptanmıştır. Çalışmalarının<br />

sonucunda MGİT yöntemini Myc Tbc gösterilmesinde hızlı sonuç <strong>ve</strong>ren gü<strong>ve</strong>nilir bir yöntem<br />

olduğu <strong>ve</strong> rutin kullanıma girmesinin yaralı olacağını belirtmişlerdir.(152) Benzer şekilde<br />

Ri<strong>ve</strong>ra <strong>ve</strong> ark da 172 <strong>balgam</strong> materyalini hem MGİT hem de LJ’e ekmişler <strong>ve</strong> MGİT ile<br />

%99,2 ‘ye varan bir izolasyon oranı <strong>ve</strong> ortalama 14,2 gün daha erken üreme tespit<br />

etmişlerdir. MGİT’i hızlı <strong>ve</strong> ucuz bir izolasyon sistemi <strong>olarak</strong> tanımlamışlardır.(153)<br />

Casal <strong>ve</strong> ark ise LJ’de MGİT’e göre daha yüksek oranda izolasyon sağlamışlardır.(154).<br />

Pfyffer <strong>ve</strong> ark ile Leviditou <strong>ve</strong> ark nın çalışmalarında ise Myc Tbc izolasyon oranları<br />

açısından MGİT <strong>ve</strong> LJ yöntemleri arasında anlamlı fark bulmamışlardır(155,156)<br />

Bazı laboratuarlar solid besiyeri ile daha geç üreme <strong>ve</strong> daha düşük izolasyon oranlarından<br />

dolayı kullanmama eğilimindedir. Ancak ARB içeren örneklerin kültürlerinde hiçbir zaman<br />

%100 lük bir izolasyon sağlanmamaktadır. Bu nedenle yeni sıvı besiyerleri ile birlikte ila<strong>ve</strong><br />

konvansiyonel solid besiyeri kullanıldığında izolasyon oranı artmaktadır.Ri<strong>ve</strong>ra <strong>ve</strong> ark ile atş<br />

<strong>ve</strong> ark da çalışmalarında MGİT yöntemini LJ ile kombine ettiklerinde Myc Tbc izolasyon<br />

oranlarının arttığını göstermişlerdir.(152,153)<br />

Çalışmamız da <strong>balgam</strong>, BAL, PBB örneklerinde tek başına MGIT <strong>ve</strong>ya LJ besiyerlerinin<br />

kullanılması istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı bulunmazken; her üç materyal içinde her iki kültür<br />

besiyerinin birlikte kullanılması tek başına MGIT <strong>ve</strong>ya LJ kullanılmasına göre ileri derecede<br />

anlamlı bulunmuştur (p


diğer girişimsel işlemler uygulanmadan antitüberküloz tedavi başlandı. Literatür de ki bir çok<br />

çalışma <strong>balgam</strong> çıkaramayan hastalara bronkoskopi yapılmadan önce <strong>balgam</strong> indüksiyonu<br />

yapılması gerektiğini bildirmektedir. Çalışmalar sonucunda <strong>balgam</strong> indüksiyonunun poztif<br />

<strong>yayma</strong> saptama oranını etkili bir şekilde arttırdığı; ucuz , gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> kolay tolere edilebilinir<br />

bir yöntem olduğunu göstermektedir (114,115).<br />

Parry <strong>ve</strong> ark nın Malawi de yaptığı çalışmada 82 hastanın 73 ‘ünde indüksiyonla <strong>balgam</strong> elde<br />

edilmiş. Bu hastaların 18’inde(%19) <strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>da ARB poztifliği saptanmış. Diğer<br />

çalışmalarla benzer <strong>olarak</strong> <strong>balgam</strong> indüksiyonunun <strong>yayma</strong> pozitifliğini saptama oranın arttıran<br />

basit, etkili <strong>ve</strong> ucuz bir yöntem olduğu sonucuna varmışlardır(157)<br />

Toubes <strong>ve</strong> ark da hem <strong>balgam</strong> indüksiyonunun TB tanısına katkısını hem de indüksiyonda 2<br />

farklı tekniğin kıyaslamasını yapmışlar. Balgam indüksiyonu ile 94 hastanın en az 89 ‘undan<br />

(%95,6) <strong>balgam</strong> örneği alınırken, Ultrasonik nebulizatör 86 hastada(%93,4) yeterli materyal<br />

sağlarken Venturi tip yüz maskesi nebulizasyonuyla 66 hastada(%71) <strong>balgam</strong> elde edilmiş. İki<br />

yöntem arasında istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı fark bulunmuş(p


SONUÇ<br />

Ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada hala önemli bir morbidite <strong>ve</strong> mortalite nedeni olan<br />

akciğer tüberkülozu hastalığının kesin tanısı, etken olan Mycobacterium tuberculosis’in kültür<br />

ortamlarında üretilmesi ile konabilmektedir. Ancak hastaların bir bölümünde, ne direkt<br />

mikroskopi yöntemiyle basil görülebilmekte, ne de kültürde üreme elde edilebilmektedir.<br />

Ayrıca, üreme elde edilinceye dek önemli bir sürenin geçmesi gerekmektedir.<br />

Bizim çalışmamızda az sayıda hastaya (6 hasta) uygulansa da , <strong>balgam</strong> çıkaramayan <strong>ve</strong>ya<br />

<strong>balgam</strong> <strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> olan hastalara öncelikle <strong>ve</strong> mutlaka standardize edilmiş <strong>balgam</strong><br />

indüksiyonunun yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Literatür de ki bir çok çalışmada da bu<br />

işlemin kolaylığı, ucuzluğu, basitliği <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nilirliği konusunda fikir birliği mevcuttur.<br />

Çalışmamızın 2. önemli sonucu da; <strong>klinik</strong> <strong>ve</strong> <strong>radyolojik</strong> <strong>olarak</strong> TB düşünülen ancak<br />

indüksiyon sonrası da olsa <strong>yayma</strong>sı <strong>negatif</strong> olan hastalara bronkoskopi yaparak kültür için<br />

selektif BAL toplamanın tanıya istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı katkı sağladığıdır. Çalışmamızda<br />

BAL kültür sensitivitesi %60, spesifitesi ise %100 dür.<br />

Çalışmamız da <strong>balgam</strong>, BAL <strong>ve</strong> PBB materyalleri hem MGIT hem de LJ besiyerlerine<br />

ekilmiş <strong>ve</strong> kültür sonuçlarına göre tek başına MGIT <strong>ve</strong>ya LJ de birbirlerine kıyasla istatiksel<br />

<strong>olarak</strong> anlamlı fark yokken; her üç grup materyal için de iki besiyerininde birlikte<br />

kullanılması tek başına MGIT <strong>ve</strong>ya LJ kullanmaya göre ileri derecede istatistiki anlam<br />

göstermiştir. Aynı zamanda hem MGIT hem de LJ besiyerlerinin kültürde üreme süreleri<br />

karşılaştırımış <strong>ve</strong> MGIT ile LJ ‘ne kıyasla istatistiki <strong>olarak</strong> anlamlı düzeyde daha erken sürede<br />

Myc. Tbc. üremesi gösterilmiştir. Sonuç <strong>olarak</strong> literatürde ki diğer yayınlar gibi biz de alınan<br />

materyallerin hem MGIT hem de LJ gibi iki farklı kültür besiyerine ekilmesinin tanıya<br />

anlamlı katkı sağlayacağını düşünüyoruz.<br />

Aktif akciğer tüberkülozu hastalarında, BAL’da ADA düzeyi, sekel tüberküloz olgularına<br />

göre anlamlı şekilde yüksektir. Yayma <strong>negatif</strong> olan <strong>ve</strong> aktif TB hastalığı varlığından<br />

şüphelenilen hastalarda, BAL’da ADA enzimi düzeyinin saptanması, bu hastaların sekel TB<br />

bulguları taşıyan hastalardan ayırdedilmesinde, dolayısıyla antitüberkuloz tedaviye erkenden<br />

başlanmasında etkin <strong>ve</strong> hızlı bir yöntem <strong>olarak</strong> katkıda kullanılabilinir.<br />

80


Serum ADA düzeyinde ise TB grubuyla diğer gruplar arasında anlamlı bir fark tespit<br />

edilmedi. Çalışmamızda üç grup arasında da BAL <strong>ve</strong> serumda IFN- γ düzeyleri arasında<br />

istatiksel <strong>olarak</strong> anlamlı fark tespit edilmemiştir. Günümüzde BAL <strong>ve</strong> serumda ADA <strong>ve</strong> IFNγ<br />

düzeylerinin çalışılması ile <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> TB ön tanılı hastalarda basilin kültürde<br />

üretilmesinden daha hızlı <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nilir tanı araçları değildir.<br />

Literatürde ki birçok çalışmada <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> TB hastalarında FOB <strong>ve</strong> esnasında yapılan<br />

TBB, TBİA gibi işlemler TB tanısına ulaşmada anlamlı katkı sağlamaktadır. Bizde <strong>yayma</strong><br />

<strong>negatif</strong> olan TB ön tanılı hastalara indüksiyonla <strong>balgam</strong>da ARB <strong>negatif</strong>liği gösterildikten<br />

sonra FOB yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Hastanın kliniğine göre TBB, TBİA gibi<br />

işlemler yapılmalı, kültür de Myc. Tbc üretmek için BAL mutlaka yapılmalı, yapılamıyorsa<br />

PBB alınmalı.<br />

Çalışmamızdan çıkan sonuçları özetleyecek olursak, akciğer tüberkülozu tanısında <strong>balgam</strong><br />

çıkaramayan hastalarda indüksiyonla <strong>balgam</strong> kültürü bakmanın tanıya katkı sağladığını,<br />

<strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> olan olgularda ise bronkoskopi ile BAL kültürünün yüksek tanı değeri<br />

gösterdiği, uygun olgularda TBB <strong>ve</strong> TBİA’nın tanıya katksı olduğu, ayrıca alınan<br />

materyallerin her iki kültür ortamına ekilmesinin de istatistiki <strong>olarak</strong> tanı değerini arttırdığı<br />

sonuçlarına varılmıştır.<br />

81


KAYNAKLAR<br />

1. Editör; Prof.Dr.Necla Özdemir,Tüberküloz ,Anadolu solunum derneği,Eskişehir No:1,<br />

2. İseman MD.(Şeref Özkara,Çeviri).Klinisyenler için Tüberküloz Kılavuzu.İstanbul,Nobel<br />

Tıp Kitabevleri yayını.2002,2-52<br />

3. Dye C,Scheele S,DolınP.Global Burden of Tuberculosis.Estimated İncidence,pre<strong>ve</strong>lance,<br />

and mortality by country.JAMA 1999;282:677-678<br />

4. http://www.who.int/tb/publications/global_report/en/index.html<br />

5. Malin AS, Mc Adam KP. Escalating threat from tuberculosis: The Third Epidemic. Thorax.<br />

1995; 50(1):537-542.<br />

6. Klinik Gelişim,Tüberküloz Özel Sayısı,İstanbul Tabip Odası süreli Bilimsel Yayın,Ayhan<br />

Matb.Cilt:20,Sayı:1,2007<br />

7. İnfeksiyon Hastalıkları serisi,Tüberküloz,Bilimsel Tıp Yayınları,cilt:4sayı:1,2001<br />

8. Vander Kuyp F.the microbiology of the mycobacteria.In:Fıshman P ed.Pulmonary Diseases<br />

and disorders.international ed. United states:McGraww Hill Company:1998.P.2441-5<br />

9.D.Orphanidou,G.Stratakos,A.Rasidakis,M.Toumbis,J<br />

Samara,P.Bakakos,J.Jordanoglou.Adenosine deaminase activity and lysozyme le<strong>ve</strong>ls in<br />

bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluid in patients with pulmonary tubeculosis.INT J TUBERC LUNG<br />

DİS 2(1):147-148<br />

10. Djukanovic R.,Sterk P.J,Fahy J.V,Hargrea<strong>ve</strong> F.E edit ,Standardised methodology of<br />

sputum induction and processing European Respiratory Journal supplement 37 volume 20<br />

september 2002<br />

11. David Schlossberg,Tüberculosis and nontuberculous Mycobacterial infections,fifth<br />

edition,Mc Graw Hıll,p 264-287<br />

12. Kayacan O,Karnak D,,Delibalta M.,Beder S,Karaca L,Tutkak H,Adenosine deaminase<br />

activity in bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage in Turkish patients with smear negati<strong>ve</strong> pulmonary<br />

tuberculosis,Respiratory medicine Vol 96(2002) 536-541<br />

13. Tsao T.C.Y,Huang C-C,Chiou W-K,Yang P-Y,Hsieh M-J,Tsao K-C,Le<strong>ve</strong>ls of interferonγ<br />

and interleukin-2 receptor for bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluid and serum were correlated with<br />

clinical grade and treatment of pulmonary tuberculosis.Int J tuberc lung dıs 6(8):720-727<br />

14. Morosini M.,Meloni F.,Marone Bianco A.,Pashetto E.,Uccelli M.,Pozzi E.,Fietta A.,the<br />

assessment of interferon- γ and its regulatory cytokines in the plasma and bronchoal<strong>ve</strong>olar<br />

lavage fluid of patients with acti<strong>ve</strong> pulmonary tuberculosis,Int j tuberc lung dis 7(10):994-<br />

1000<br />

82


15. Kocabaş A. Akciğer Tüberkülozu. Topçu AW, Söyletir G, Doğanay M, Kocabaş A<br />

(Editörler). İnfeksiyon Hastalıkları. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi; 1996; 396-443.<br />

16. The American Thoracic Society (ATS) and Centers For Disease Control and Pre<strong>ve</strong>ntion<br />

(CDC). Diagnostic Standarts and Classification of Tuberculosis in Adults and Children. Am J<br />

Respir Crit Care Med. 2000; 161(4 Pt 1): 1376-95.<br />

17. B. Alan. Screening for Tuberculosis and Tuberculosis Infection in High Risk Populations.<br />

In: Fishman A.P, Elias JA, Fishman JA. (Eds). Fishman’s Pulmonary Diseases and Disorders.<br />

3rd ed. Newyork: Mc Graw Hill Companies 1998: 2473-83.<br />

18. Kocabaş A. Günümüzde Tüberküloz Sorunu. Kocabaş A.(Editör) Tüberküloz Kliniği <strong>ve</strong><br />

Kontrolünde. Adana: Çukurova Üni<strong>ve</strong>rsitesi Basımevi, 1991; 3-32.<br />

19. Herzog H. History of tuberculosis. Respiration. 1998; 65(1): 5-15.<br />

20. Bilgehan H. Klinik Mikrobiyoloji. 8. baskı. İzmir: Barış Yayınları Fakülteler Kitapevi,<br />

1993:344.<br />

21. Daniel TM BJ, Downes KA. History of Tuberculosis. Bloom BR.(eds). Tuberculosis,<br />

Pathogenesis, Protection and Control, American Society for Microbiology pres, Washington,<br />

1994:17<br />

22. Gubrin C. The history of BCG. In: Rosenthal S, ed. BCG Vaccination against<br />

tuberculosis. Boston: Little, Brown. 1957: 48–53.<br />

23. Barış Y İ. Dünyada tüberkülozun tarihçesi. Toraks Dergisi. 2002; 3(3):338-340<br />

24. Oktun M. Tüberküloz Tedavisinde Temel İlkeler <strong>ve</strong> Direnç Sorunu, Klimik 2001;<br />

14(2):71-82<br />

25. Kılıçaslan Z. Dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de Tüberküloz Epidemiyolojisi <strong>ve</strong> Kontrolü. İnfeksiyon<br />

Hastalıkları Serisi. 2001; 4(1):5-13.<br />

26- Kocoğlu F. Verem Savaşı. Ankara: Hacettepe Uni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakultesi Halk Sağlığı<br />

Anabilim Dalı Yayını. 1986; 36–86.<br />

27- Özcan C. Turkiye’de Tuberkulozun Bugunku Durumu. Ankara. Turkiye’de Sağlık <strong>ve</strong><br />

Tedavi Vakfı, Semih Ofset Matbaacılık Ltd. Şti. 1988; 5–10.<br />

28- Özkara Ş, Aktaş Z, Ozkan S, Ecevit H. Turkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem<br />

Savaş Daire Başkanlığı, Turkiye’de Tuberkuloz Kontrolu İcin Başvuru Kitabı. Ankara.<br />

Rekmay Ltd. Şti. 2003.<br />

29. Hopewell PC. Tuberculosis and other mycobacterial diseases. In: Masson RJ, Broaddus<br />

VC, Murray JE, Nadel JA (eds). Textbook of Respiratory Medicine. 4th ed. Philadelphia:<br />

W.B. Saunders, 2005:979-1043.<br />

83


30. İlvan A. Akciğer tüberkulozu. Aktüel Tıp Dergisi 2002; 3 (7); 27-35<br />

31. Kılıçaslan Z. Akciğer tüberkülozu <strong>ve</strong> atipik mikobakteri enfeksiyonları. Arse<strong>ve</strong>n O(Ed).<br />

Akciğer hastalıkları, Nobel Tıp kitapevleri 2002: bölüm 14; 283-301<br />

32. - Çalışır C. Haluk. Tüberküloz tanı <strong>ve</strong> tedavisi ders notları. Toraks Derneği Ulusal<br />

Akciğer Sağlığı Kongresi. 2000; 61-76<br />

33. Nunn P . The Global Control of Tuberculosis: What Are The Prospects? Scand J . Infect.<br />

Dis. 2001; 33: 329-332<br />

34. World Health Organisation: What Is DOTS, A Guide To Understanding The WHO<br />

Recommended TB Control Strategy Known As DOTS: WHO/ CDS/ CPS/ TB/ 99.270<br />

Geneva; Switzerland : WHO; 1999<br />

35. WHO: Global DOTS Expansion Plan . Progress in TB Control in High-Burden Countries;<br />

2001.WHO : WHO/ CDS/ STB/ 2001; 11<br />

36. Özkara Ş . Toraks Derneği 2. Yıllık Kongresi Tüberküloz Kurs Notları. Antalya .<br />

Türkiye’de Tüberkülozun Durumu . 1998; 50-57<br />

37. Ucan E. Sabri, 24 Mart Dunya Tuberkuloz gunu. Medical Life Mart-Nisan 2005; sayı<br />

(2;8)<br />

38. Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire başkanlığı, Tüberkuloz hastalıklarının tanı, tedavi <strong>ve</strong><br />

izlenmesi,1998,5-25<br />

39. Parker T, De<strong>ve</strong>rden B (ed):Topley Wilson’s principles of Bacteriology, Virology and<br />

İmmunity. Vol II. 1990: 74–97.<br />

40. Ernest Jawetz, Joseph L. Melnick, Edward A. Adelberg (ed): Mycobacteria, Medical<br />

Microbiology, Lange 1991: 272–80.<br />

41. Barış İ. Son bilgiler Işığında Tuberkuloz. İnfeksiyon Bulteni, 1996; 23–9.<br />

42. Bilgehan H. Klinik Mikrobiyoloji Özet Bakteriyolojisi <strong>ve</strong> Bakteri. Enfeksiyonları 1986:<br />

407-37.<br />

43. McNeil MR, Brennan PJ. Structure, function and biogenesis of the cell en<strong>ve</strong>lope of<br />

mycobacteria in relation to bacterial physiology, pathogenesis and drug resistance; some<br />

thoughts and possibilities arising from recent structural information. Res Microbial. 1991;<br />

142(4): 451-63.<br />

44. Sibley LD, Adams LB, Krahenbuhl JL. Inhibition of interferon-gamma-mediated<br />

activation in mouse macrophages treated with lipoarabinomannan. Clin Exp Immunol 1990;<br />

80(1): 141-8.<br />

84


45. Karakousis PC, Bishai WR, Dorman SE. Mycobacterium tuberculosis cell en<strong>ve</strong>lope lipids<br />

and the host immun response.Cell Microbiol. 2004; 6(2):105-16.<br />

46. Zahra Tossi, Jerrold J, Elner R; Mycobacterium Tuberculosis and Other Mycobacteria. In<br />

Gerold L. Mandell (ed): Principles and Practice of İnfectious Disease. Churchill- Livingstone;<br />

1995 p: 2229.<br />

47. Kocabaş A. Akciğer Tuberkulozu. İlicin G, Unal S, Biberoğlu K, Akalın S (ed): Temel İç<br />

Hastalıkları, Guneş Kitabevi, 1996: 456–76.<br />

48. Patrick R. Murray,George S Kobayashi,Michael A.Pfaller,Ken S.Rosenthal,Medical<br />

Microbiology,2nd Edition,Mosby,p320-326<br />

49. Dannenberg AM Jr. Immunopathogenesis of pulmonary tuberculosis. Hosp Pract (Off<br />

Ed). 1993 Jan 15;28(1):51-8. Review.<br />

50. Lurie MB: Resistance to Tuberculosis:Experimental Studies in Nati<strong>ve</strong> and Acquired<br />

Defense Mechanisms. Cambridge,MA,Harvard Uni<strong>ve</strong>rsity Press,1964.<br />

51. Dannenberg AM Jr. Delayed-type hypersensitivity and cell-mediated immunity in the<br />

pathogenesis of tuberculosis. Immunol Today. 1991 Jul;12(7):228-33. Review.<br />

52. Dannenberg AM Jr, Rook GAW. Pathogenesis of pulmonary tuberculosis: An interplay<br />

of tissue-damaging and macrophage-activating immune responses- Dual mechanisms that<br />

control bacillary multiplication, in Bloon BR(ed), Tuberculosis:Pathogenesis, Protection and<br />

Control . Washington, DC, American Society for Microbiology, 1994; 459-483.<br />

53. Orme IM, Andersen P, Boom WH. T celi response to Mycobacterium tuberculosis.J.<br />

Infect. Dis. 1993;167:1481-1497.<br />

54. Dannenberg AM Jr, Tomashefski JP. Pathogenesis of pulmonary tuberculosis. in:<br />

Fishman AP, Elias JA, Grippi MA, Kaiser LR, Senior RM, eds Fishman's Pulmonary<br />

Diseases and Disorders. USA. McGraw-Hill Co. Third ed. 1998:2447-2471.<br />

55. Selahattin Akkaynak.Tüberküloz Ankara:Ayyıldız Matbaası A.Ş.1986:13-95<br />

56. Tsuda T, Dannenberg AM, Ando M, Abbey H, Corrin AR. Mononuclear cell turno<strong>ve</strong>r in<br />

chronic inflammation: studies on tritiated thymidine-labeled cells in blood, tuberculin traps,<br />

and dermal BCG lesions of rabbits. Am J Pathol. 1976 May;83(2):255-68.<br />

57. Dannenberg AM Jr. Cellular hypersensitivity and cellular immunity in the pathogensis of<br />

tuberculosis: specificity, systemic and local nature, and associated macrophage enzymes.<br />

Bacteriol Rev. 1968 Jun;32(2):85-102. Review.<br />

58. Ando M, Dannenberg AM Jr, Sugimoto M, Tepper BS. Histochemical studies relating the<br />

activation of macrophages to the intracellular destruction of tubercle bacilli. Am J Pathol.<br />

1977 Mar;86(3):623-33.<br />

85


59 . Luger TA, Schwarz T. The role of cytokines and neuroendocrine hormones in cutaneous<br />

immunity and inflammation. Allergy. 1995 Apr;50(4):292-302. Review.<br />

60. Özbal Y. Temel İmmunoloji. Kayseri. Nobel Tıp Kitabevleri, 2000,40-50<br />

61. Balkwill F. Cytokines and cytokine reseptors. In: Immunology. Roitt I,<br />

Brostoff J, Male D eds. 6th ed. Spain, Mosby 2001: 119-129.<br />

62. Ritter MA, Crispe IN. The Thymus. Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Press, New York,<br />

USA 1992: 1-8.<br />

63. Mosmann TR, Coffman RL. Th1 and Th2 cells: Different patterns of<br />

lymphokine secretion lead to different fuctional properties. Ann Rev Immunol 1989; 7: 145-<br />

173.<br />

64. Salgame P, Abrams JS, Clayberger C, Goldstein H, Convit J, et al. Differing<br />

lymphokine profiles of fuctional subsets of human CD4 and CD8 T cell clones. Science 1991;<br />

254: 279-282.<br />

65. Abbas AK, Murphy KM, Sher A. Functional di<strong>ve</strong>rsity of hepler T<br />

lymphocytes. Nature 1996; 383: 787-793.<br />

66. Fiorentino DF, Bond MW, Mosmann TR. Two types of Mouse T hepler cell, IV. Th2<br />

clones secrete a factor that inhibits cytokine production by Th 1 clones. J Exp Med 1989; 170:<br />

2081-2095.<br />

67. Kılıçaslan Z. Dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de tüberküloz epidemiyolojisi <strong>ve</strong> kontrolü. Ed. Uzun Ö,<br />

Ünal S. Güncel Bilgiler Işığında Enfeksiyon Hastalıkları. Bilimsel Tıp, Ankara 2002: 821-<br />

834.<br />

68. Sharma S, Stolina M, Lin Y, Gardner B, Miller PW, Kronenberg M, Dubinett SM. T<br />

cellderi<strong>ve</strong>d IL-10 promotes lung cancer growth by suppressing both T cell and APC function.<br />

J Immunol 1999; 163: 5020-5028.<br />

69. Aydıntuğ O. Sitokinler. In: Klinik Immunoloji. Tokgöz O Ed. Antıp A.Ş.<br />

Yayınları, Ankara 1997: 85-100.<br />

70. Saygun N.Mikobakteriler .İÇ:KocabaşA(yyl)Tüberküloz Kliniği <strong>ve</strong> Kontrolü.Adana<br />

Emel.Matb 1991:41-50<br />

71. Edit. SK Sharma,Co Edit. A.Mohan,Tuberculosis,Jaypee Brothers publishers,2004 p:30-<br />

35<br />

86


72. Hopewell PC,Bloom BR.Tuberculosis and other mycobacterial diseases.İn:Murray<br />

JF,Nadel JA.eds Textbook of respiratory medicine.Philadelphia:W.B<br />

SaundersCompany,1994:1094-1160<br />

73. Şeref Özkara,Zafer Aktaş,Suha Özkan,Hamdi Ecevit,Türkiye’de Tüberkülozun kontrolü<br />

için başvuru kitabı, Atatürk Göğüs Hastalıkları <strong>ve</strong> Gögüs Cerrahisi Merkezi ,Rekmay<br />

Ltd.Şti.Ankara ,2003s:7-13<br />

74. Kemal Tahaoğlu ,Tüberküloz,Türk Toraks Derneği kış okulu 2007,s:48-57<br />

75. Moderatör Haluk Celallettin Çalışır,Panelistler Arzu Ertürk,Ahmet Bircan,Hüseyin<br />

Biraderoğlu,Panel -Tüberküloz Tanı <strong>ve</strong> Tedavisi,Atatürk Göğüs Hastalıkları <strong>ve</strong> Gögüs<br />

Cerrahisi Merkezi,1998,Lilly,s:12-20<br />

76. Edit. Numan Numanoğlu,Klinik Solunum Sistemi <strong>ve</strong> Hastalıkları,2.Baskı,Ankara<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp fakültesi yayınları,2001,s:306-332<br />

77. Arıyürek M. Akciğer Tüberkülozunun Radyolojik Bulguları. Hacettepe Tıp Dergisi 2002;<br />

33(1):40-8<br />

78. Rossman M D, Mayock R L. Pulmonary Tuberculosis. In: Schlossberg D (ed).<br />

Tuberculosis. 4th ed. Philadelphia: W.B. Saunders, 1999: 143-53.<br />

79. Graham S, Das GK, Hid<strong>ve</strong>gi RJ, et al. Chest radiograph abnormalities associated with<br />

tuberculosis: reproducibility and yield of acti<strong>ve</strong> cases. Int J Tuberc Lung Dis. 2002; 6(2):137-<br />

80. Osma E. Solunum Sistemi Radyolojisi. 2.baskı, İzmir, 2004;199-206<br />

81. Rossman M D, Mayock R L. Pulmonary Tuberculosis. In: Schlossberg D (ed).<br />

Tuberculosis. 4th ed. Philadelphia: W.B. Saunders, 1999: 143-53.<br />

82. Kılıçarslan Z. Tüberkülozda bulaşma, patogenez <strong>ve</strong> tanı. Toraks Derneği 1. Kış Okulu.<br />

2002;83-87.<br />

83. Coplu N. Tuberkulozda Mikrobiyolojik Tanı. Enfeksiyon Hastalıkları serisi 4 (1): 30–40.<br />

84. Luis M de La Maza, Marie T. Pezzlo, Ellen Jo Baron. Color atlas of diagnostic<br />

microbiyology. Mossby-Yearbook. 1997; 11:95.<br />

85. ATS: Diagnostic Standarts and classification of Tuberculosis and other Mycobacterial<br />

diseases. Am Rev Resp Dis, 1981; 123: 343- 58.<br />

86. Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger CP, Winn CW (ed): Color Atlas<br />

and Textbook of Diagnostic Microbiyology 5th ed, New York: Lippincott Philadelphia, 1997:<br />

893–952.<br />

87


87. Khomenko AG, Bayensky AV, Chernousova LN, Kulikovskaya NV, Demianenko NV,<br />

Litvinov VI. Serodiagnosis of tuberculosis: detection of mycobacterial antibodies and<br />

antigens. Tuber Lung Dis. 1996 Dec;77(6):510–5.<br />

88. Heifets LB, Good RC, Current laboratory methods for diagnosis of tuberculosis. In Bloom<br />

RB(ed): Tuberculosis: Pathogensesi, protection, control. Washington DC, ASM press,<br />

1994:85–110.<br />

89. Ellner PD, Kiehn TE, Cammarata R, Hosmer M. Rapid detection and identification of<br />

pathogenic mycobacteria by combiningradiometric and nucleic acid probe methods.J Clin<br />

Microbiol. 1988 Jul;26(7):1349–52.<br />

90. Ozdemir O. Tuberkuloz tanı yontemleri. Turkiye Klinikleri Tıp bilimleri dergisi,<br />

Tuberkuloz ozel sayısı, 1994: 420–4.<br />

91. 21. yuzyılda Tuberkuloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 411-427.<br />

92. Durmaz R. Uygulamalı Molekuler Mikrobiyoloji. Nobel Tıp Kitapevleri 2001, 15–35.<br />

93. Edit: Metintaş.M,Zamani A,Altın S,Selçuk T,Kaya A,Bronkoskopi,s:25-27,Poyraz<br />

yayıncılık 2008<br />

94. Çeviren:Tetikkurt C,Tetikkurt S,Göğüs hastalıklarında Tanı yöntemleri<br />

Atlası,Gold,Murray <strong>ve</strong> Nadel’in Textbook of respiratory medicine’nin Rehberi,Nobel tıp<br />

Kitabevleri,2004,s:215-265<br />

95. Edit:Mirici N.A,Yıldız F.,Göğüs hastalıklarında Tanı yöntemleri cilt:1,Turgut<br />

Yayıncılık,2003,s:14<br />

96.Edit: Özlü T,Metintaş M,Ardıç S,Kaya A,Akciğer hastalıkları temel bilgiler,Türk toraks<br />

Derneği Okulu Kitabı,poyraz yayıncılık,2008,s:99-111<br />

97.Willcox PA,Benatar sr,Potgieter PD,Use of flexible fiberoptic bronchoscope in diagnosis<br />

of sputum negati<strong>ve</strong> pulmonary tuberculosis,Thorax 1982:37:598-601<br />

98.Charoenratankul S,Dejsomritrutai W,Chaipraset A.Diagnostic role of fiberoptic<br />

bronchoscopy in suspected smear negati<strong>ve</strong> pulmonary tuberculosis.Respiratory<br />

med.1995;89:621-3<br />

99.Araz Ö,AkgünM,Sağlam L,Özden K,Mirici A.The diagnostic value of bronchoscopy in<br />

smear negati<strong>ve</strong> cases with pulmonary tuberculosis,Tuberculosis and thoracic diseases<br />

2008;56(2) 150-157<br />

100. Altın S,Cıkrıkcıoglu S,Morgul M,Koşar F,Ozyurt H,50 endobronchial tuberculosis cases<br />

based on bronchoscopic diagnosis,respiration 1997;64(2)162-4<br />

88


101.Balbay Ö.A,Çalışır H.C,Ertürk A,Öretensoy M,Balgam <strong>yayma</strong> <strong>negatif</strong> akciğer<br />

tüberkülozu olgularında bronş lavajı,bronş biyopsisi <strong>ve</strong> postbronkoskopik <strong>balgam</strong>ın tanısal<br />

değeri,Tüberküloz <strong>ve</strong> toraks dergisi 2001;49(1):124-128<br />

102.De GraciaJ,Curull V,Vidal R,Riba A,Orriols R,Martin N,Morell F,Diagnostic value of<br />

Bronchoal<strong>ve</strong>olar kavage in suspected pulmonary tuberculosis,Chest 1988 Feb;93(2):329-32<br />

103.Chan HS,Sun AJ,Hoheisel GB,Bronchoscopic aspiration and bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage in<br />

the diagnosis of sputum smear negati<strong>ve</strong> pulmonary tuberculosis,lung,1990;168(4):215-20<br />

104.Brown M,Varia H,Bassett P,Davidson RN,Wall R,Pasvol G.,Prospecti<strong>ve</strong> study of sputum<br />

induction,gastric washing and bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fort he diagnosis of pulmonary<br />

tuberculosis in patients who are unable to expectorate,Clin İnfect Dis. 2007 Jun<br />

1;44(11):1415-1420<br />

105.Kohno.S, Diagnostic value of bronchoscopy in diagnosis of pulmonary tuberculosis:<br />

bronchial aspirate, bronchial washing and transbronchial lung biopsy,KEKKAKU 1990<br />

Jan;65(1):33-6<br />

106. Willcox PA, Potgieter PD, Bateman ED, Benatar SR.,Rapid diagnosis of sputum<br />

negati<strong>ve</strong> miliary tuberculosis using the flexible fibreoptic bronchoscope.Thorax 1986<br />

Sep;41(9):681-4<br />

107. Çetinkaya E,Yıldız P,Altın S, Yılmaz V, Diagnostic value of transbronchial needle<br />

aspiration by Wang 22-gauge cytology needle in intrathoracic lymphadenopathy. CHEST<br />

2004 125(2):527-531<br />

108. Baran R, Tor M, Tahaoğlu K, Ozvaran K, Kir A, Kizkin O, Türker H. Intrathoracic<br />

tuberculous lymphadenopathy: clinical and bronchoscopic features in 17 adults without<br />

parenchymal lesions. Thorax 1996 Jan;51(1):87-9.<br />

109. Mirici AP.Akciğer tüberkülozunun tanısında transtorasikiğne aspirasyonun<br />

yeri,uzmanlık tezi İstanbul 1992<br />

110. Ferreirós J, Bustos A, Merino S, Castro E, Dorao M, Crespo C, Transthoracic needle<br />

aspiration biopsy: value in the diagnosis of mycobacterial lung opacities., 1999 Jul;14(3):194-<br />

200<br />

111.Koşar F,Tüberkülozun serolojik tanısında Mikobakteriyel A60’ın yeri,İstanbul 1992<br />

112. Gevaudan MJ, Bollet C, Charpin D, Mallet MN, De Micco P. Serological response of<br />

tuberculosis patients to antigen 60 of BCG., Eur J Epidemiol. 1992 Sep;8(5):666-76.<br />

113.Atış S,Öztürk C,Tümkaya M,Mycobacterium Tuberculosis izolasyonunda MGİT <strong>ve</strong><br />

Löwenstein Jensen yöntemlerinin karşılaştırılması.Solunum 3:286-290,2001<br />

89


114.Williams Mc T, Wells A U, Harrison A C, Lindstrom S, Cameron R J, Foskin E,İnduced<br />

sputum and bronchoscopy in the diagnosis of pulmonary tuberculosis Thorax ;2002;57:1010-<br />

1014<br />

115. Lİ L M,BAİ LQ, YANG H L, XİAO C F, TANG R Y, CHEN S M,LİU S S,ZHANG S<br />

N, OU Y H, NİU T I M, Sputum induction to impro<strong>ve</strong> the diagnostic yield in patients with<br />

suspected pulmonary tuberculosis.İnt J Tuberc Lung DIS 3(12):1137-1139<br />

116. Köksal d, Ünsal E, Poyraz B, Kaya A, Savaş H, Şipit T, Gönüllü U, The value of serum<br />

interferon gamma le<strong>ve</strong>l in the differential diagnosis of acti<strong>ve</strong> and inakti<strong>ve</strong> pulmonary<br />

tuberculosis.TUBERC and Thorax 2006:54(1):17-21<br />

117.Rame A Taha, Thomas C, Kotsimbos,Yung Ling Song, Dick Menzies , IFN-γ and IL 12<br />

are increased in acti<strong>ve</strong> compared with inavti<strong>ve</strong> tuberculosis.Am J RESPİR CRİT CARE MED<br />

1997;155:1135-1139<br />

118. Douglas S, Robinson, Sun Ying, İan K Taylor,Arun Wangoo,David M.Mitchell,A barry<br />

kay, Qutayba Hamid Rory j Shaw,Evidence for a Th1 like bronchoal<strong>ve</strong>olar t cell subset and<br />

predominance of IFN-γ gene activation in pulmonary tuberculosis. Am J RESPİR CRİT<br />

CARE MED vol 149.pp 989-993,1994<br />

119. Reechaipichitkul Wipa,Viraphong Lulitanond ,Boonsong Patjannasoontorn,Watchara<br />

Boonsawat and Anakapong Phunmanee,Diagnostic yield of adenosine deaminase in<br />

bronchola<strong>ve</strong>olar lavage.Southeast asian j trop med public health vol35 no:3 september 2004<br />

120 Kubota M, Katagiri M, Yanase N, Soma K, Tomita T, Measurement of adenosine<br />

deaminase activity in bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluids as a tool for diagnosing miliary<br />

tuberculosis.Nihon Kyobu Shikkan Gakkai Zasshi 1996 Feb;34(2):139-44<br />

121. Yilmaz A, Bayram Selvi U, Damadoğlu E, Güngör S, Partal M, Akkaya E, Karagöz T.<br />

Diagnostic value of repeated sputum examinations in pulmonary tuberculosis: how many<br />

sputum specimens are adequate, Tuberk Toraks. 2008;56(2):158-62<br />

122. Bonnet M, Ramsay A, Gagnidze L, Githui W, Guerin PJ, Varaine F., Reducing the<br />

number of sputum samples examined and thresholds for positivity: an opportunity to optimise<br />

smear microscopy, Int J Tuberc Lung Dis. 2007 Sep;11(9):953-8<br />

123. Flynn JL, Chan J, Triebold KJ et al. An essential role for interferon gamma in resistance<br />

to mycobacterium tuberculosis infection.J Exp Med 1993 ;178:2249-54<br />

124.Cooper AM, Dalton DK, Stewart TA, et al.Disseminated tuberculosis in interferon<br />

gamma gene distrupted mice.J Exp Med 1993;178:2243-7<br />

125. Newport Mj,Huxley CM, Huston , et al.A mutation in the interferon gamma receptor<br />

gene and susceptibility to mycobacterial infection.N Engl J med 1996:335:1941-9<br />

90


126.Ottenhof THM,Kumarartne D,Casanova JL, No<strong>ve</strong>l human immunodeficiencies re<strong>ve</strong>al the<br />

essential role of type 1 cytokines in the immnunity to intracellular bacteria.İmmunol Today<br />

1998;19;491-4<br />

127. Jaffe Ha,Buhl R,Mastrangeli A, et al,Organ specific ctokine therapy:local activation of<br />

mononuclear phagocytes by deli<strong>ve</strong>ry of an aerosol of recombinant interferon gamma to the<br />

human lung.J.Cli İn<strong>ve</strong>st 1991;88:297-302<br />

128. Holland SM, Eisenstain EM,Kuhns DB, et al Treatment of refractory disseminated<br />

nontuberculous mycobacterial infection with interferon gamma:a preliminary report.N Engl J<br />

Med 1994;330:1348-1355<br />

129.Condos R,Rom WN,Schugler NW.Treatment of multidrug resistant tuberculosis with<br />

IFN-γ via aerosol.Lancet 1997 ;349:1513-1515<br />

130.Acat Murat ,Akciğer tüberkülozlu hastaların bronkoal<strong>ve</strong>oler lavajında IL-12, IFN- γ, sIL-<br />

2 Düzeyleri,İstanbul 2000<br />

131. Berktas M, Guducuoglu H, Bozkurt H, Onbasi KT, Kurtoglu MG, Andic S., Change in<br />

serum concentrations of interleukin-2 and interferon-gamma during treatment of tuberculosis.,<br />

J İNT MED RES, 2004 May-Jun;32(3):324-30<br />

132. Verbon A,Juffermans N, Van De<strong>ve</strong>nter S.J.H,et al, Serum concentrations of cytokines in<br />

patients with acti<strong>ve</strong> tuberculosis and after treatment,Clin Exp Immunology 1999;115:110-113<br />

133. Zhang M, LIN Y, Iyer V.D et al,T-Cell Cytokine response in human infection with<br />

mycobacterium Tuberculosis,İnfection and İmmunity Aug 1995,p.3231-3234<br />

134.Hirsch CS, Toossi Z, Othieno C et al.Depressed T cell interferon- γ responses in<br />

pulmonary tuberculosis.Analysis of underlying mechanisms and modulation with<br />

therapy.J.Infect Dis 1999;180-2069-2073<br />

135.Surcel HM, Troye Blomberg M,Pauli S et al,Th1/Th2 profiles in tuberculosis based on<br />

the proliferation and cytokine responses of blood lymphocytes to mcobacterial<br />

antigens.Immunology 1994:81:171-6<br />

136. Piras MA, Gakis C, Budroni M, Andreoni G. Immunological studies in Mediterranean<br />

spotted fe<strong>ve</strong>r.Lancet. 1982 May 29;1(8283):1249.<br />

137. Galanti B, Nardiello S, Russo M, Fiorentino F. Increased lymphocyte adenosine<br />

deaminase in typhoid fe<strong>ve</strong>r.Scand J Infect Dis. 1981;13(1):47-50.<br />

138. Piras MA, Gakis C. Cerebrospinal fluid Adenosine Deaminase activity in tuberculosis<br />

meningitis. Enzyme. 1973;14:311-7<br />

139. Piras MA, Gakis C, Budroni M, Andreoni G. Adenosine deaminase activity in pleural<br />

effusions: an aid to differential diagnosis.Br Med J. 1978 Dec 23-30;2(6154):1751-2.<br />

91


140. Banales JL, Pineda PR, Fitzgerald JM, Rubio H, Selman M, Salazar-Lezama M.<br />

Adenosine deaminase in the diagnosis of tuberculous pleural effusions. A report of 218<br />

patients and review of the literature.Chest. 1991 Feb;99(2):355-7.<br />

141. Albera C, Mabritto I, Ghio P, Solidoro P, Marchetti L, Pozzi E. Adenosine deaminase<br />

activity and fibronectin le<strong>ve</strong>ls in bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluid in sarcoidosis and<br />

tuberculosis.Sarcoidosis. 1993 Mar;10(1):18-25.<br />

142. Kubota M, Katagiri M, Yanase N, Soma K, Tomita T. Adenosine deaminase activity in<br />

bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluid of sarcoidosis patients. Nippon Kyobu shikkan gakkai<br />

zasshi.1999;37:374-379<br />

143. Kubota M, Katagiri M, Yanase N, Soma K, Tomita T. [Measurement of adenosine<br />

deaminase activity in bronchoal<strong>ve</strong>olar lavage fluids as a tool for diagnosing miliary<br />

tuberculosis]Nihon Kyobu Shikkan Gakkai Zasshi. 1996 Feb;34(2):139-44.<br />

144. Akciğer tüberkülozunun aktivite tayininde, bronkoal<strong>ve</strong>oler lavaj sıvısında ‘ADENOZİN<br />

DEAMİNAZ’ izoenzim düzeylerinin rolü, Gülşah Şafak Günlüoğlu,İstanbul 2004<br />

145. Çetinkaya E, Yıldız P, Kadakal F, Tekin A, Soysal F, Elibol S,Yılmaz V. Tranbronchial<br />

needle aspiration in the diagnosis of intrathoracic<br />

lymphadenopathy,Respiration,2002;69(4):335-338<br />

146.Lee Hee Jung,Sung Song Park,Endobronchial Tuberculosis,clinical and bronchoscopic<br />

findings in 121 patients.Chest:1992;102-990-994<br />

147. Chang SC, Lee PY, Perng RP. Clinical role of bronchoscopy in adults with intrathoracic<br />

tuberculous lymphadenopathy. Chest. 1988 Feb;93(2):314-7.<br />

148. Wallace JM, Deutsch AL, Harrell JH, Moser KM. Bronchoscopy and transbronchial<br />

biopsy in evaluation of patients with suspected acti<strong>ve</strong> tuberculosis. Am J Med. 1981<br />

Jun;70(6):1189-94.<br />

149. Burk JR, Viroslav J, Bynum LJ., Miliary tuberculosis diagnosed by fibreoptic<br />

bronchoscopy and transbronchial biopsy. Tubercle. 1978 Jun;59(2):107-9<br />

150 . Wong CF, Yew WW, Chan CY, Au LY, Cheung SW, Cheng AF. Rapid diagnosis of<br />

smear-negati<strong>ve</strong> pulmonary tuberculosis via fibreoptic bronchoscopy: utility of polymerase<br />

chain reaction in bronchial aspirates as an adjunct to transbronchial biopsies. Respir Med.<br />

1998 Jun;92(6):815-9.<br />

151. Levy H, Feldman C, Kallenbach JM. The diagnostic yield of prebronchoscopy sputa and<br />

bronchial washings in patients with biopsy-pro<strong>ve</strong>n pulmonary tuberculosis. S Afr Med J. 1989<br />

Jun 3;75(11):527-8.<br />

92


152 Atış Sibel,Öztürk canan,Tümkaya Minür ,mycobacterium tuberculosis izolasyonunda<br />

MGIT <strong>ve</strong> Lowenstein Jensen yöntemlerinin karşılaştırılması.Solunum 3 :286-290,2001<br />

153 Ri<strong>ve</strong>ra AB, Tupasi TE, Grimaldo ER, et al,Rapid and impro<strong>ve</strong>d reco<strong>ve</strong>ry rate of<br />

mycobacterium tuberculosis in mycobacteria growth indicator tube combined with solid<br />

lowenstein jensen medium İnt. J.tuberc Lung Dis.1997;1:454-459<br />

154.Casal M,Gutierrez J, Vaguero M, Comparati<strong>ve</strong> evaluation of the mycobacteria growth<br />

indicator tube with the bactec 460 TB system and lowenstein jensen medium for isolation of<br />

mycobacteria from clinical specimens.İnt. J.tuberc lung dis 1997;1;81-84<br />

155.Pfyffer Ge,Welscher HM, Kissiling P, et al.Comparison of mycobacteria growth indicator<br />

tube (MGIT) with radiometric and solid culture for reco<strong>ve</strong>ry of acid fast bacilli.J.Clin<br />

Microbiol 1997;35:364-368<br />

156.Levididotou S, Papamichael D, Gessouli E et al.Detection of mycobacteria in clinical<br />

specimen using the mycobacteria growth indicator tube(MGIT) and lowenstein jensen<br />

medium.Microbiol Res. 1999;154:151-155<br />

157. Parry CM, Kamoto O, Harries AD, Wirima JJ, Nyirenda CM, Nyangulu DS, Hart CA.,<br />

The use of sputum induction for establishing a diagnosis in patients with suspected pulmonary<br />

tuberculosis in Malawi. Tuber Lung Dis. 1995 Feb;76(1):72-6.<br />

158. Toubes ME, Blanco M, Barbeyto L, Gayoso P, Iglesias P, Castro-Paz A, Lamela J.<br />

Comparison of two techniques of sputum induction in the diagnosis of pulmonary<br />

tuberculosis. Int J Tuberc Lung Dis. 2005 Jan;9(1):56-60.<br />

159. McWilliams T, Wells AU, Harrison AC, Lindstrom S, Cameron RJ, Foskin E. Induced<br />

sputum and bronchoscopy in the diagnosis of pulmonary tuberculosis. Thorax. 2002<br />

Dec;57(12):1010-4.<br />

93

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!