23.07.2014 Views

Diyanet Dergisi

Temmuz 2014 | Sayi 283

Temmuz 2014 | Sayi 283

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

tekabiliyet esası üzerine kurulu olduğuna,<br />

insanların verirken alma ihtiyacında olduklarına<br />

işaret edilmiş oluyor.<br />

Ne var ki bu verirken alma ihtiyacı hırslar<br />

sebebi ile bencilliğe, hiç vermeden hep<br />

alma arzusuna kolayca dönüşebilmektedir.<br />

İş bununla da kalmamakta, insan bu arzusunu tabii<br />

bir durum olarak görmekte, içinde yaşadığı toplumun,<br />

birlikte olduğu bireylerin kendisine sağladığı<br />

imkânları ya görmezlikten gelmekte ya da hepten<br />

unutmaktadır.<br />

Bu görmezlikten gelme ya da hepten unutma huyu<br />

asıl Allah-kul ilişkilerinde ortaya çıkmaktadır. İlahî<br />

hazineden hep alarak yaşamanın verdiği kanıksama<br />

hâli ile insan sahip olduğu nimetlerin farkına<br />

bile varamadan, onları bir verenin bulunduğu bilincinden<br />

uzak olabilmektedir. Oysa insanın önünde,<br />

sahip olduğu nimetlerin bilinci içinde onları verenin<br />

hoşnutluğuna götüren, imanın aydınlattığı<br />

bir hayat yolu da bulunmaktadır. “Şüphesiz biz onu<br />

(ne yapması gerektiğini göstererek) yola koyduk.<br />

O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek<br />

alır.” (İnsan, 76/3.) buyuruyor Yüce Allah. Ne var ki<br />

bu ikili yönelişte şükretmemek insanın baskın çıkan<br />

tarafın olmaktadır. “Ne kadar az şükrediyorsunuz!”<br />

(Mü’minun, 23/78.), “Kullarımdan şükredenler ne<br />

kadar azdır!” (Sebe’, 34/13.) ayetleri bu gerçeği gözler<br />

önüne seriyor. İşte insanı içine düşme riskini taşıdığı<br />

bu olumsuz duruma karşı bir uyarı olmak üzere<br />

Kur’an pek çok ayetinde ve çeşitli ifade üslupları<br />

ile ısrarlı bir şekilde insanı sahip olduğu sonsuz nimetlerin<br />

bilincinde olup bunun gereğini yapmaya,<br />

şükreden bir kul olmaya davet etmektedir.<br />

Şükür iyilik yapanın iyiliğini bilmek, onu dile getirmektir.<br />

Buna göre kul, Allah’ın nimetlerini bilip<br />

itiraf etmek, ona övgüde ve sürekli itaat hâlinde<br />

bulunmakla şükretmiş olur. Kulların iyi fiillerinden<br />

dolayı mükâfatlandırılması, kendilerine kat kat sevap<br />

verilmesi de Kur’an anlatımında yine şükür<br />

diye ifadeye konulmuştur. Nitekim Allah’ın “Şekûr”<br />

ve “Şakir”isimlerinin ifade ettiği mana da budur.<br />

(Şura, 42/23; Nisa, 4/147.)<br />

İyiliği kaynağını kabul etmeden onun iyiliğini itiraf<br />

söz konusu olmaz. Bu sebeple iman, şükrün temeli<br />

Şükür iyilik yapanın iyiliğini bilmek, onu dile<br />

getirmektir. Buna göre kul, Allah’ın nimetlerini<br />

bilip itiraf etmek, ona övgüde ve sürekli<br />

itaat hâlinde bulunmakla şükretmiş olur.<br />

ve en büyük şükür eylemi olarak kendini gösterir.<br />

Nitekim Kur’an’da şükür küfrün mukabili olarak da<br />

kullanılır. (Zümer, 39/7.) İmanın kalbin şükrü diye nitelenmesi<br />

bu gerçeğe dayalıdır.<br />

Allah Teala, takva hâlini elbiseye benzetir. (Araf,<br />

7/26.) Bu benzetmenin bize verdiği ilk mesaj, elbisenin<br />

ayıpları örterek, bedenin mahrem yerlerini gizlediği,<br />

onu harici etkilerden koruduğu gibi takvanın<br />

da insana zarar verecek fiil, tutum ve davranışlardan<br />

koruduğudur. Ancak, ayet bizi, takva gibi diğer<br />

bütün güzel ahlak yönelişlerini de manevi birer<br />

elbise gibi görmeye ve her birinin hayati nitelikte<br />

değer taşıdığı genellemesine de götürmelidir. İşte,<br />

şükrü de bu kapsamda ele alarak, “şükredin” emrini<br />

“şükre bürünün” algısına dönüştürmek ve şükrü<br />

bütün benliğimizle yaşanacak sürekli bir bilinç hâli<br />

olarak görmek Kur’an’ın ruhuna uygun düşecektir.<br />

“Müminin hâli ilginçtir; zira yaptığı her iş hayırdır.<br />

Bu durum ancak mümin için söz konusudur: Eğer<br />

kendisi bir nimete kavuşursa şükreder; bu onun<br />

için hayırlı olur. Kötü bir durumla karşılaşırsa da<br />

sabreder; bu da onun için hayırlı olur.” (Müslim, İman,<br />

32.) hadisinde bu bakış açısına işaret vardır. Hatem-i<br />

Esamda (ö.237/852) “Mihnete şükretmeyen, nimete<br />

şükretmez.” derken hadisin ruhunu bize aktarır gibidir.<br />

Acaba bu ruh hâline nasıl kavuşacağız? “Bardağın<br />

yarası dolu” diyebilmek bu işin temelini oluşturur.<br />

“Gülün dikenli olduğundan şikâyet etmek yerine,<br />

dikenler içinde bir gül yaratıldığını fark edip şükret”<br />

bilgeliği de bize aynı ruhu üflüyor.<br />

Mihnete şükretme olgunluğunu yakalayabilmek<br />

yolunda Kur’an’ın önümüze koyduğu bir gerçek<br />

var: İnsan çok kere işin sonucunu kestiremez; kötü<br />

zannettiği bir durum gerçekte onun için iyi olabilir.<br />

(Bakara, 2/216.) Olayların arka planı daima sürprizlerle<br />

doludur. İnsan bu bakış açısını yakalayınca şükür<br />

kapısını daima açık tutmak olgunluğuna de erişmiş<br />

diyanet aylık dergi • Temmuz 2014 • sayı 283 31

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!