26 MAYIS-HAZİRAN 2013 FOTOĞRAF: MEHMET YAMAN SÜLEYMAN YAŞAR: ‘Ayşe teyze’ ekonomistleri dinlese, fakir kalırdı
MAYIS-HAZİRAN 2013 27 S RAMAZAN SOLAK üleyman Yaşar, bürokrasi ve akademi dünyasından ekonomi yazarlığına geçen isimlerden. Ancak yazdıkları pek bildiğimiz ekonomi yorumlarına benzemiyor. Yazılarını kaleme alırken dikkat ettiği noktayı, “Olayı net olarak anlatmak, ortaya koyabilmek, yapmaya çalıştığım şey bu.” diyerek özetliyor. Konuları anlatırken, ‘Ayşe Teyze’ tarzı ifadeler kullanılmasını sert bir dille eleştiriyor. Hatta bu durumun kendisini ‘irite’ ettiğini vurguluyor. Yaşar’a göre halk, yatırımını nereye yapacağını profesyonel iktisatçıdan dahi iyi biliyor. Ekonomi yazarlığı, faiz lobisi ve güncel konular üzerine konuştuğumuz Süleyman Yaşar, söze köşe yazarlığı ile ilgili düşüncelerini aktarmakla başladı. Özellikle ekonomi üzerine yazanların yaptığı bir başka iş varsa bunu mutlaka yazılarının sonunda belirtmeleri gerektiğine vurgu yaptı. Yaşar, Cihan Medya Haber Dergisi’nin sorularını cevapladı. Konuları bu kadar net, anlaşılabilir anlatmanızda etkili olan şey nedir Çarşı –pazar geziyormusunuz Ayşe teyze tavsiyeleri.. O bir küçük görme ifadesidir bence. Ayşe teyze, Fatma abla, o halkı küçümsemektir. Halk bilmez yani. Sen Ayşe teyzeye anlatıyorsun. Yok öyle bir şey. Mesela doğru ekonomik tercihleri vatandaş gayet güzel yapabiliyor. Profesyonel iktisatçıdan daha iyi yapabiliyor. Yıllarca, altın tutmayın’ dediler. Ne oldu, birden bire altın fırladı, kâr etti. Halk yatırımını nereye yapacağını, profesyonel iktisatçıdan daha iyi biliyor. Siz konuşurken ifadenizi anlaşılır kılmanız lazım. Sen biliyor musun, yani. Diğerlerinde de var aynı durum, siyasette, hukukta. Her mesleğin jargonu vardır. Doğru ama meslektaşlar arasında konuşmuyorsun ki. Tamam halka göre yazman lazım, küçümsemeyeceksin ama. Bu laf beni irite ediyor, küçümsüyorsun karşındakini. Televizyona çıkıp; Ayşe abla bak… Yani Ayşe ablanın hiçbir şeyden haberi yok, bir sen biliyorsun, ona da kafana göre tavsiye veriyorsun. O kendini tanrı gibi üstten sesleniyor görüyor. Bir ekonomist çıkıyor mesela, efendim Türkiye 90. sırada diyor. Tamam peki sen iktisatçı olarak kaçıncı sıradasın Kaç makalen yayımlanmış yurtdışında, kaç makalene atıf yapılmış Bir de şöyle cari açık, back to back krediler, yurtdışından da çok yazı geldi. Biz bilmiyorduk bunları diye, çünkü hep gizlenmiş. Neden Çünkü siz medyaya hep banka ekonomistlerini çıkarmışsınız. Veya Hazine’den şurdan burdan hep faydalandığınız insanları hep medyaya çıkartmışsınız. Ve gizlenmiş her şey. Bir kişi profesyonel iş hayatı ile birlikte köşe yazarlığı yapıyorsa, bunu yazısının altında belirtmeli. Ben köşe yazarlığı yaptığım için herhangi bir şirkette çalışmıyorum, herhangi bir danışmanlık yapmıyorum. Yani para karşılığı profesyonel bir iş yapmıyorum. Sadece İstanbul Üniversitesi’nde ders veriyorum. Akademik bir iş yapıyorsanız bu köşe yazarlığı ile çelişmiyor. Bir bankanın, şirketin genel müdürü, yönetim kurulu başkanı, üyesi, danışmanı iseniz, ya da bir siyasi partide görevli iseniz; tabii ki yazı yazma özgürlüğü var ama altına köşeye belirtmeniz gerekiyor. Yazmadığınız takdirde size okuyucu normal gazeteci gibi algılıyor fakat ordan siz şirket çıkarlarına ilişkin görüşler öne sürebilirsiniz, bu anlaşılmaz olabilir. Siz gazeteci olduğunuz için hangi ağızdan söylendiğini okuyucu anlayamaz. O anlamda etik bir problemi yaratır. Bence Türkiye’nin de böyle bir problem var. Mesela faiz lobisi olarak bahsettiğim bu lobinin bu şekilde elemanları var. Bu kişiler çeşitli finans kuruluşlarında, çeşitli bankalarda çalışıyorlar fakat aynı zamanda köşe yazarlığı yapıyorlar. Bu bir yerde medya etiği açısından uyuşmuyor. Mesela Türkiye’nin notu. Bir köşe yazarı diyor ki; bu bilimseldir. Oysa Türkiye’nin notu hak etmediği derecede altta. Bilimsel olarak değerlendirilecekse A seviyesinde; Polonya, İsrail seviyesinde olmadı. Çünkü Türkiye’nin temel makroekonomik göstergeleri bu seviyeyi bize veriyor. Sadece bir kuruluş döviz cinsinden yatırım yapılabilir derecede tutuyor. Şimdi siz köşe yazarı olarak, bu bilimseldir diyorsanız; özel bir çıkarınız var demektir ya da bu ülkeye düşmansınız demektir. Çünkü; Türkiye’nin notu düşük olunca ne oluyor Faizler yükseliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatandaşları yüksek faiz ödüyor. Bu hepimizin cebinden çıkıyor, Türkiye’yi ekonomik kayba uğratıyor. Bu gazetecilere de haksızlık oluyor. Çünkü sadece parasını gazeteden alan kişiye haksızlık oluyor. Ayrıca gazeteciliğe de zarar vermeye başladı. Mesela IMF konusu da öyle. Şimdi Türkiye’nin kamu bütçesinde herhangi bir sorun yokken, siz tutup birkaç tane işadamı yurt dışında para batırdı diye IMF’den gidin 35 milyar dolar alın, aman almanız lazım, çok iyi olur diyerek hükümete köşelerden baskı kurmaya kalkarsanız, bu da bence aynı şey. Altına yazmanız gerekiyor, nerde çalışıyorsunuz siz Bana bu tip teklifler geldi ama ben olmaz dedim. Bu, çıkar çatışması yaratır. O da dedi ki; hepsi yapıyor köşe yazarlarının. Kimler yapıyor dedim; saydı şunlar, şunlar. Allah, Allah dedim. Bu bana göre doğru bir şey değil. Derin Ekonomi kitabınızda bahsettiğiniz kriz lobilerinde de böyle bir ilişki var mıdır Var tabii. Şöyle: Türkiye 1961’den beri 19 defa IMF’ye gitti. Neredeyse 2,5 yılda bir anlaşma yapmışız. Şimdi bu paralar nereye gitti Kamu maliyesi bir yerde soyuldu, IMF’ye gidildi. Kim soydu Bu, vesayet rejimini kullananlar. Bakın; ilk defa 2004 yılında kamu