Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
11, 20 Cemâziyelevvel 1285/7 Eylül 1868 Londra)<br />
bir redd-i mirastır. Millî şiirimiz adına Ziya<br />
Paşa da şunları söylüyor: "Rûy-i arza ne kadar<br />
milel ve akvam gelmişse cümlesinin kendilerine<br />
mahsûs şiirleri vardır. Osmanlılar'ın şiiri acaba<br />
nedir Necatı ve Bakî ve Nef'î dîvânlarında gördüğümüz<br />
bahr-ı remel ve ihezecden mahbûn ve<br />
muhbis kasâid ve gazeiiyat ve kıt'aât ve mesneviyât<br />
mıdır Yoksa Hâce ve Itrî gibi mûsikîsi<br />
nâsân in rabt-ı makâmât ettikleri Nedim ve<br />
Vâsıf şarkıları mıdır Hayır bunların hiç birisi<br />
Osmanlı şiiri değildir. Zira görülüyor ki, bu nazımlarda<br />
Osmanlı şâirleri şuarâ-yı İran'a ve şuarâ-yı<br />
İran dahî Arapiara taklîd ile melez bir<br />
şey yapılmıştır. Ve bu taklîd üslûb-ı nazımda<br />
değil ve belki efkâr ve ma'ânîye bile sirayet<br />
edip, bizim şuarâ-yı eslâf edâ-yı nazmu ifâdede<br />
ve hayâlât ve ma'anîde Arap ve Acem'e mümkün<br />
mertebe taklide sa'y etmeyi maâriften addetmişler<br />
ve acaba bizim mensûb olduğumuz<br />
milletin bir lisânı ve şiiri var mıdır ve bunu ıslâh<br />
kâ'bil midir, asla burasını mülâhaza etmemişlerdir."<br />
Görüldüğü gibi, Necâtî, iBâkî, Nef'î, Nedim,<br />
Vâsıf v.s. bilumum divan şâirleri, bir kalemde<br />
millî şiir dâiresinden çıkarılıverilmiştir. Gerçi<br />
Ziya Paşa "Hârâbat 'Mukaddimesi" ile âdeta<br />
günâh çıkarmıştır ama, Nâmık Kemâl'in tenkidlerı<br />
ve mektupları, bütün eski <strong>edebiyat</strong> müdâfîlerine<br />
karşı, "edebiyât-ı cedîde" adına dîvân<br />
şiiri aleyhindeki görüşleri, kafalarda kök salmaya<br />
başlamıştır.<br />
İşte o zamanlardan beri Türk <strong>edebiyat</strong>ı divân<br />
şiirinden adım adrm uzaklaştı. Bu ayrılmanın<br />
pek çok sebebi var. Esasen pekçok araştırmaya<br />
gerektiren bu mevzu bizim şu andaki<br />
meselemiz olmadığı için şimdilik işaretle iktifa<br />
ediyoruz. (2)<br />
Yer yüzünde, kendi <strong>edebiyat</strong>ına düşman kesilmiş<br />
bir millet göstermek mümkün değildir.<br />
Ama biz, bin senelik edebî faaliyetimizin büyük<br />
bir yığınını görmezlikten geliyor ve hattâ inkâra<br />
kalkışıyoruz.<br />
Günümüzde bâzıları, hâlâ "illâ dîvân şiiri"<br />
diye tutturanlar varmış gibi, bir takım isimleri<br />
aşağılamak için, dîvân şiirine; dünyâsına ve<br />
estetiğine hücum ile meşgul. Cervantes'in Don<br />
Kİşot'ları her nedense, <strong>edebiyat</strong>ımızda pek çok.<br />
Halbuki Türk kültürünün ve <strong>edebiyat</strong>ının mazisinde<br />
kalan mes'elelerini, ilmî usûller ile didik<br />
didik edip araştıran, tanıtan eserleri gönül ne<br />
kadar istiyor!..<br />
BİR HAKKI TESLİM:<br />
Prof. Dr. Mehmed Çavuşoğlu'nun neşredilen<br />
son eserini, içimi kemiren bu duygular ile<br />
okudum.<br />
Yahya Bey ve Dîvânından Örnekler (Kültür<br />
ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1000 Temel Eser<br />
Dizisi: 100, Haziran 1383, ANKARA) her şeyden<br />
önce bir yardımcı kitap olarak hazırlanmış. E-<br />
serin "Sunuş" 'unda da söylendiği gibi: "Bu eserin<br />
dîvân <strong>edebiyat</strong>ını tanımak isteyecekler tarafından<br />
okunabileceğini, okullarımızda yardımcı<br />
kitap olarak tavsiye edilebileceğini düşünerek,<br />
dîvân <strong>edebiyat</strong>ında kullanılan nazım şekillerinden,<br />
kaside, terkîb-i bend, muaşşer, muhammes<br />
gibi örnekleri, bunlar hakkında sağlamı bir fikir<br />
vermek için kısaltmadan, olduğu gibi aldım.<br />
Açıklamalarda ise, bugünün okuyucusuna yabancı<br />
kavramları, beytin anlaşılması için gerekli<br />
fakat herhangi bir sözlükte bulunması güç dînî-efsânevî<br />
unsurları ve deyimleri göstermekle<br />
yetindim." (Sh: 6) esere metinlerden örnekler<br />
alınmıştır. Bu seçme, sâdece metinden ibaret<br />
bir derleme olarak kalmıyor, beyitlerin bugünkü<br />
Türkçe'ye nakli ile beraber yer yer metin şerhlerini<br />
de ihtiva ediyor.<br />
Eser; araştırıcılar ve <strong>edebiyat</strong> düşkünleri<br />
için de bir el kitabı olmak itibariyle, dîvân şiirini<br />
değerlendirmede yeni ufuklar açmaktadır:<br />
"Dîvân <strong>edebiyat</strong>ı, hele dîvân şiiri, son elli<br />
yılda bir sınıf <strong>edebiyat</strong>ı olarak tanıtılmış, biraz<br />
insafı olanlar tarafından anlaşılması ve istifâde<br />
edilmesi herkesin harcı olmayan bir gizli ilim<br />
gibi gösterilmiştir... Önce bu <strong>edebiyat</strong> Türkler'in<br />
ve Türkçe konuşanların meydana getirdikleri bir<br />
<strong>edebiyat</strong>tır, sonra da bir imparatorluk <strong>edebiyat</strong>ıdır...<br />
Dîvân <strong>edebiyat</strong>ı, Osmanlı dediğimiz klasik<br />
kültürümüzün bütün dalları gibi, imparatorluğu<br />
teşkil eden kavimlerin Türk üslûbunda kî ortak<br />
mahsûlüdür. Onları birleştiren iki şey vardı. Dil<br />
ve İslâm dîni, İmparatorluğun dili Türkçe olduğu<br />
için bu <strong>edebiyat</strong> bir Türk <strong>edebiyat</strong>ı, dîni de İslâm<br />
dîni olduğu için İslâmî bir <strong>edebiyat</strong>tır. Fakat bu<br />
<strong>edebiyat</strong>ın bir özelliği daha var ki, o da belli<br />
estetik kurallara dayanmasıdır... Târihimizi ve<br />
kültürümüzü öğrenirken dîvân şiirini, millî zevkimizin<br />
bu çok değerli mahsûlünü bir yanda bırakmamız<br />
söz konusu olamaz." (sh: 5).<br />
Müellifin, dîvân şiirimiz hakkındaki bu umûmî<br />
hükümlerinin yanında en az onlar kadar değerli<br />
bir başka teşhîsi de şudur: "Yahya Bey'in<br />
dîvânından seçmeler yaparken, kendi zevkimi<br />
değil, Ziya Paşa'nın Hârâbatına kadar gelmiş<br />
geçmiş bütün antolojilerin, kütüphanelerimizi<br />
dolduran yazma mecmuaların ve nazîre mecmualarının,<br />
yani o mecmuaları düzenleyenlerin zevklerini<br />
ölçü olarak almak isterdim. Bütün modern<br />
antolojilerde ve seçmelerde böyle bir yol tutulmasının<br />
gereğine inanıyorum; çünkü, bu yol bize<br />
atalarımızın nelerden hoşlandığını göstermek yanında,<br />
millî zevkimizin târih boyunca uzayan gelişme<br />
çizgisini de takip etmek bakımından yardımcı<br />
olacaktır. Bugün için böyle bir sonucu<br />
elde etmeye ciddî olarak ihtiyacımız vardır."<br />
(sh: 5-6). Fakat bu görüşüne rağmen Çavuşoğlu,<br />
26