07.02.2015 Views

Yunus Emre Özel Dosya

Yunus Emre Özel Dosya

Yunus Emre Özel Dosya

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

da değişmez. Tanrı da insanlarla böyle yapar: ondan<br />

kaçıp kurtulacağını zannedenler, aksine yine O’nun<br />

kucağına düşer; zira tüm köşe bucak O’na malumdur.”<br />

Esasen bütün mistikler, insanın bu konuda ihtiyarı<br />

olmadığına inanırlar. İnsanın muamma bir zihin<br />

dünyası vardır ki hiç bilinmeyen bir güç sürekli şekilde<br />

iradesine galip gelir ve insan hep transandantal<br />

yahut metafizik bir dünyaya yönelir. İnsan daima bir<br />

varoluş paradoksu yaşar. Pascal’ın tabiriyle sonsuz<br />

mesafelerin ebedî sükûtu ona ürperti verir. Bazen<br />

zaman ve mekân tahditleri ruh için tehdide dönüşür;<br />

bazen derin ruh krizlerinden huzura yol açılır. Bu neviden<br />

durumları Bizim <strong>Yunus</strong>, pek âşıkane terennüm<br />

eder:<br />

Senin aşkın beni benden alıptur<br />

Ne şirin dert bu, dermandan içeru<br />

Bilgi ve aşk<br />

Meister Eckhart, mistik yolculukta akıl ve iradeye,<br />

bilgi ve idrake önem vermektedir. Ona göre ruhu<br />

Mutlak Varlık’a yükselten güçler arasında bilhassa<br />

akıl ve irade ve bunların faaliyetlerinin ifadesi olan<br />

bilgi yahut idrak ve aşk ehemmiyet kesbetmektedir.<br />

Eckhart, nasıl ki bedeni ayaklar taşırsa ruhu da aşk<br />

taşır der. Aşk ve idrak sayesinde ruh faniliğin üzerinden<br />

aşarak ebediyete yönelir. Eckhart, akıl yahut<br />

irade önceliği konusunda vaktiyle Paris’te kendisinin<br />

de katıldığı şiddetli münakaşaları hatırlar. “Mutluluğumuz”,<br />

diyor Meister, “Tanrı’nın içimizde olmasından<br />

kaynaklanmaz -zira Tanrı tüm mahlûkatın<br />

içindedir; fakat onlar bunu bilmezler, o yüzden<br />

mutlu değildirler- bilakis Tanrı’nın ne kadar yakınımızda<br />

olduğunu bilmemizden ve idrak etmemizden<br />

kaynaklanır. Mutluluğum şuradadır ki Tanrı akıllıdır<br />

ve ben bunu idrak ederim.” “Esasen Tanrı her yerden<br />

öte ruhun içinde Tanrı’dır. Bütün mahlûkatın içinde<br />

Tanrı’dan bir şeyler vardır; lakin ruhta Tanrı’nın<br />

azameti muhteşemdir.” Eckhart, Tanrı bize bizden<br />

yakındır derken bunun sadece günahsız insanlar için<br />

geçerli olduğunu kastetmez. Ona göre insan günah<br />

işlese de Tanrı ondan uzaklaşmaz. O, günahın hayatın<br />

bir cüzü olduğuna inanır. Nasıl ki zifiri karanlıkta<br />

ışık daha çok aydınlatırsa, günah da beşerî tarafımızı<br />

daha çok ortaya çıkarır.<br />

Eckhart, iradenin öneminin farkında olmakla<br />

birlikte aklın şayan-ı tercih olduğunu vurgular. Yine<br />

sözü Paris’te yapılan münakaşalara getirerek şöyle<br />

der:<br />

Okulda aklın iradeden daha kıymetli olduğunu<br />

öğretiyordum. Başka bir okulda başka bir üstat da<br />

şöyle öğretiyordu: İrade akıldan kıymetlidir; zira<br />

irade şeyleri oldukları gibi alır, akılsa kendisine<br />

göründükleri şekliyle kabul eder. Bu doğrudur çünkü<br />

bir göz duvara çizilen gözden daha kıymetlidir.<br />

Fakat buna rağmen ben aklın iradeden daha kıymetli<br />

olduğunu söylüyorum. İrade Tanrı’yı iyilik ve<br />

lütufkârlık örtüsü altında kavrar; akılsa O’nu örtüsüz<br />

olarak, iyilik ve lütufkârlıktan ve yaratıklardan<br />

sıyrılmış olarak idrak eder. Bilgi iradeyi yönetir<br />

ve ışıklandırır, böylece onun tezahüründen, aşktan<br />

önce gelir; insan daha önce Tanrı’yı idrak etmeden,<br />

bilmeden sevemez.<br />

Eckhart’ın burada söyledikleri fevkalade önemlidir;<br />

bilhassa son cümle onun aşk konusunda bilgi<br />

ve idrake biçtiği değer bakımından bir kriter teşkil<br />

etmektedir. Evet, “insan daha önce Tanrı’yı idrak etmeden,<br />

bilmeden sevemez.” Nasıl sevsin ki İnsan<br />

bilmediği bir şeyi sevemez. Bilgi ve idrakin aşktan<br />

önce geldiği görüşünü daha önce Augustinus dile<br />

getirmişti. Aziz Augustinus şöyle diyordu: “İdrak<br />

edilmeyen hiçbir şey sevilmez. Eğer insan herhangi<br />

bir bölümünü idrak ettiği bir şeyi severse, o zaman<br />

aşk bizzat müessir olur, o zaman o şey daha iyi ve<br />

kâmilen idrak edilmiş olur.”<br />

Meister Eckhart’a göre bilginin en yüksek mehabetine<br />

ulaşması için Allah’a yönelmesi, Allah’ı bilmesi<br />

gerekir; ancak bilgi ve idrak varlıkta kalır. Eğer<br />

ruh Allah’ı bilmek istiyorsa o zaman O’na yönelmesi<br />

yetmez, kendini O’nda yok etmesi, Hallac’ın<br />

tabiriyle “Ene’l Hakk” diyebilmesi gerekir. Ruh<br />

öylesine etik bir makama yükselmeli ki orada gerçekleştireceği<br />

faaliyetleri bir beklentiye müsteniden<br />

vuku bulmamalı; günah, sevap, dünya, ahret, cennet<br />

ve cehennem gibi beklentilerden tümüyle arınmalıdır.<br />

Orada ruhun tamamen soyunması lazım, fenomenal<br />

âlemden kaynaklanan tüm bilgilerden sıyrılıp<br />

çıkması gerekir; hatta bu da yetmez bizzat kendini<br />

terk etmesi şarttır.<br />

Eckhart, Tanrı’nın bilgiyle kirlenmemiş saf ruha<br />

doğduğunu, o yüzden bilginin değil ümmiliğin makbul<br />

olduğunu vurgular. Anlaşılacağı üzere Eckhart,<br />

burada kaba ve kör bir cehaletten bahsetmiyor, bilakis<br />

âlim bir bilgisizlikten söz ediyor.<br />

Vaktiyle Augustinus; “Allah, bilmemek suretiyle<br />

daha iyi bilinir” demişti. Bu neviden bir bilgisizliği<br />

Nicolaus Cusanus, pek isabetli olarak Docta ignorantia,<br />

yani “âlim bilgisizlik” olarak tarif etmişti.<br />

47<br />

haziran-temmuz-ağustos<br />

2012

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!