You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İşte bu bilgisizlik makamında, diyor Eckhart, “mutlu<br />
temaşa” hâli başlar. Bu durum akıl ve idrak ötesi bir<br />
kavrayıştır; burada insan tümüyle dünya ile alakasını<br />
kesmiş, mutlu ve huzurlu olarak Tanrı’da hayat<br />
bulmuş, bâki olmuştur. Nicolaus Cusanus, bu durumu;<br />
“aşk” (amore) marifetiyle idrak edilen ve yüksek<br />
bilgi ve idrak ile ulaşılan “ebedî aşk” (charitas)<br />
olarak özetlemektedir.<br />
Demek ki bütün bilgileri yakan, bir cüruf misali<br />
bir kenara bırakan aşk, evvelemirde bilgiyi şart koşmaktadır.<br />
Hz. Mevlana, Mesnevi’sinde “bulmasaydın<br />
aramazdın” der; Mesnevi’de Allah’tan ümidini<br />
kesmek üzere olan bir adamın hikâyesini anlatır.<br />
Hikâye şöyledir:<br />
Birisi her gece Allah der durur, bu zikirden ağzı<br />
tatlılaşır, zevk alırdı.<br />
Şeytan, “Ey çok söz söyleyen, bunca Allah demene<br />
karşılık onun Lebbeyk demesi nerde<br />
Tanrı tahtından bir cevap bile gelmiyor. Böyle<br />
utanmadan, sıkılmadan ne vakte dek Allah deyip duracaksın”<br />
dedi.<br />
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu, yattı.<br />
Rüyada yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü.<br />
Hızır, “Kendine gel, niçin zikri bıraktın, çıkardığın<br />
addan nasıl usandın, zikirden nasıl pişman oldun”<br />
dedi.<br />
Adam, “Cevap olarak Lebbeyk sesi gelmiyor.<br />
Kapıdan sürüleceğimden korkuyorum.” deyince,<br />
Cenabı Hak, “Senin o Allah demen, bizim Lebbeyk<br />
dememizdir. Senin o niyazın, derde düşmen,<br />
yanıp yakılman, bizim haberci çavuşumuzdur.<br />
Senin hilelere düşmen, çareler araman, seni kendimize<br />
çekmemizden, ayağını çözmemizdendir.<br />
Her Yarabbi demende bizim, efendim, buyur dememiz<br />
gizli.” dedi.<br />
Farklı noktalardan yola çıksalar da, kanaatimizce,<br />
Meister Eckhart, Mevlana ve <strong>Yunus</strong> <strong>Emre</strong> Allah’ı<br />
bilmek, idrak etmek ve sevmek konusunda farklı<br />
düşünmezler. Üç mistik düşünür de aşkın öncesinde<br />
bilgi ve idrakin öneminin farkındadırlar. Bilgi teşekkül<br />
etmeden aşkın yöneleceği bir estetik obje yahut<br />
mevzu yoktur. Bilgiden maksat ise evvela kişinin<br />
kendini, nefsini bilmesidir. Eckhart, “İnsanın nefsini,<br />
Ego’sunu bilmesi ancak ve evvela dünya ile alakasını<br />
kesmekle mümkündür.” der. Ona göre Tanrıya<br />
ulaşmak ancak ruhun derinliklerine hatta en dip noktasına<br />
intikal etmekle gerçekleşebilir; çünkü ruhun<br />
en dip noktasında bir Seelenfünklein (ruh kıvılcımı)<br />
vardır ki Tanrı buradadır. Ruhunun temelinde Tanrı<br />
visali gerçekleşir. Eckhart burada “ruhun temeli” yahut<br />
Seelenfünklein (bir ruh kıvılcımı) tabiriyle ruhun<br />
saf hâlini, evvelemirdeki halini kastediyor olsa gerektir.<br />
Bu, nefsin tümden arınmış hâlidir. Ruhun bu<br />
saf hâline, her türlü tecrübeden ve bilgiden arınmış<br />
hâline Husserl, “transandantal Ego”, Nietzsche ise<br />
“dinstinktesten Bewusstsein” yani “apaçık bir şuur”<br />
diyor. Adına ne dersek diyelim, bütün bu düşünürler<br />
Tanrı’ya ancak bu saf Ego’da yahut ruhun en saf derinliklerinde<br />
intikal edileceğine kanidirler. O yüzden<br />
Bizim <strong>Yunus</strong> der ki:<br />
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir<br />
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.<br />
Meister Eckhart’ın mevzubahis ettiği Seelenfünklein<br />
(ruh kıvılcımı) yahut Seelengrund (ruhun temeli)<br />
kavramıyla neyi kastettiğini çok iyi anlamak lazım;<br />
çünkü onun felsefesinin ve psikolojisinin esasını bu<br />
kavram teşkil eder. Eckhart ruhun bilinen alanın ötesinde<br />
bir de hiç girilmemiş vahşi bir ormanı andıran<br />
derin ve karanlık bir alanı daha olduğunu söyler. Ruhun<br />
bu aslî temeli zaman ve mekânın tesir alanın dışında<br />
kalır; burası doğrudan doğruya Tanrı visalinin<br />
gerçekleştiği alandır; ruhun temeli ayırt edilemez biçimde<br />
Tanrı ile vahdet hâlindedir. Dolayısıyla ruhun<br />
temeline vasıl olan Tanrı’ya ulaşmış olur. Ruhun temeline<br />
inildiğinde tüm algılar ortadan kalkar; orada<br />
ne akıl ne idrak ve irade ve hatta ne de aşk fark edilir.<br />
Burası tamamen Tanrı’nın tecelligâhıdır; burada insan<br />
bütün varlığıyla, beşerî hasseleriyle eriyip yok<br />
olur. Burada ilahi olanla beşerî olanı tefrik etmek<br />
mümkün değildir. Ruhun temeli bütün ruhi güçlerin<br />
buluşma noktasıdır; unio mystica burada gerçekleşir.<br />
Ruhun temeline varmadan önce her varlık bir varlığa<br />
sahiptir; ancak ruhun temeline intikal eden varlık,<br />
münferit varlığını Mutlak Varlık’ta eritir ve bundan<br />
böyle sadece varlık olur, bir varlığa sahip olmaz. <strong>Yunus</strong><br />
<strong>Emre</strong>, Eckhart’tan farklı olarak varlık’a Hakk<br />
demez “varlık Hakk’ındır” der:<br />
Derviş “Enel Hak” derse n’ola, acep mi,<br />
Hep varlık Hakk’ındır alâ küll hâl.<br />
İradenin şiddetle arzuladığı, can attığı, iştiyak<br />
duyduğu ve aklın idrak edebildiği hiçbir şey Tanrı<br />
değildir. Aklın anlayamadığı, zihnin kavrayamadığı<br />
48<br />
haziran-temmuz-ağustos<br />
2012