Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
yazarın da hikâyeleri çok basmakalıp ve modası geçmiş bulduğunu söylemişti.<br />
Yağmur çiseliyordu, sepetteki hikâyelerin dış sayfaları ıslanıyordu. Sonbahardı.<br />
İnce ve her tarafı sökülmüş eski kazağımın içinde titriyordum. Bu şartlarda daha iyi<br />
ne yazabilirdim? Birden genç yataklı vagon yolcusuna sinirlenerek buz gibi bir<br />
sesle, isterseniz geri verin hikâyeleri, paranızı da alın demiştim. Aslında yalan<br />
söylüyordum: Cebimde meteliğim yoktu.<br />
Bunları düşünerek dalmış gitmiştim. Çevremin farkında değildim. Tren<br />
uzaklaşmıştı. Birden kollarımın arasında genç kadını gördüm. Bana sokulmuş,<br />
başını göğsüme dayamıştı. Onu öptüm. Hikâye sepetlerimizi koluma taktım,<br />
uzaktan ışıkları görünen istasyonumuza doğru yürüdüm. O gece genç kadınla,<br />
ümitsizliğin ve yalnızlığın verdiği karışık duygular içinde seviştik. Şimdi bu<br />
satırları yazarken, öteki satıcıların, asık suratlı istasyon şefinin ve rayların arasında<br />
sıkışıp kalmış kulübemde yazmış olduğum bir günlük hikâyelerimin ucuz<br />
duyarlığına kapılmış olmaktan korkuyorum. Evet genç kadını seviyordum, sık sık<br />
onun kulübesine gidiyordum. Genç Yahudi'nin odası ortada olduğu için genç kadına<br />
giderken Yahudi'nin evinin önünden geçmek zorunda kalıyordum ve bu<br />
durumdan sıkılıyordum. Genç Yahudi'nin de hastalığı ilerlemişti. Artık her gece,<br />
eskisi gibi hikâye satmaya çıkamıyordu; hikâyelerinin sayısı da gittikçe azalıyordu.<br />
Son günlerde onun hikâyelerini de ben yazmaya başlamıştım. O kadar halsizdi ki<br />
bu yardıma bile itiraz edemiyordu. Kendini iyi hissettiği zamanlar masasının başına<br />
geçiyor çok kısa hikâyeler yazıyordu. İstasyon şefi bunları az buluyor ve şimdi<br />
hatırlayamadığım bir yönetmelik maddesine göre, kulübelerimizin kirasını<br />
çıkarmamız için daha çok yazmamız gerektiğini ileri sürüyordu. Yazdığımız<br />
konulara, hatta yazış biçimimize bile karışır olmuştu.<br />
Ben o sıralarda aşk hikâyeleri yazmaya başlamıştım. İstasyon şefi, dedikodulara<br />
yol açacağını ileri sürerek bunlara da engel olmak istedi. Onun bütün hareketlerine<br />
ister istemez boyun eğiyorduk. Buradan atılırsak, böyle içinde hikâye yazma<br />
kulübeleri olan başka bir tren istasyonunu nereden bulacaktık? Sevgilim, istasyon<br />
şefinin yemeklerini pişirip söküklerini dikiyordu, mesele çıkmasın diye. İstasyon<br />
şefi bizi küçümsüyordu, yanılmıyorsam aslında her zaman küçümsemişti. Şimdi de<br />
demiryollarının sayesinde ekmek yediğimizi ileri sürerek sadece bu konuda<br />
hikâyeler yazmamızı istiyordu. Kendisini örnek veriyordu: Hiç istasyon şefi<br />
demiryollarının dışında bir iş yapıyor muydu? Ona boş yere her gün demiryolları<br />
ile ilgili yeni konular bulmanın zorluğunu anlatmaya çalıştım. Aslında bizim bu işe<br />
yanaşmayacağımızı biliyordu. Güç şartlar altında sürdürmeye çalıştığımız<br />
yaşayışımızda yeni bir endişe kaynağı yaratmak için üst makamlara aleyhimize<br />
192