12.07.2015 Views

• • • • •

• • • • •

• • • • •

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ölsün, bana ne?” anlayışı, sonuç itibariyle bütün içtimaîkargaşaların madeni ve kötü ahlâkın menbaıdır. Nitekimbazı ülkelerde sosyal patlamalar meydana gelmekte,temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamayan halkın isyan ederekher şeyi yağmaladığı görülmektedir.İslâm; infak, zekât, sadaka gibi bağışın her türüylefakir kimselerin de maddî bakımdan güçlenmesini,böylelikle toplumsal refahın artmasını hedeflemiştir. Bunoktada Kur’ân-ı Kerîm’in, zenginin malında fakirinhakkı olduğunu bildirmesi (Zâriyat Sûresi, 51/19) ile zekâtve benzeri sadakaların sarf edileceği yerleri anlatırken ilkiki sıraya yoksulları (fukara) ve açlık çekenleri (mesâkîn)koyması dikkat çekicidir (Tevbe Sûresi, 9/60). Bu konudakiemir ve teşviklerle zenginlerin ellerinde biriken malve paralar fakir kimselere aktarılarak onların ihtiyaçlarınasarf etmesi sağlanır. Böylece ekonomik hayata dacanlılık getirilmiş olur. Ayrıca Kur’ân’ın savaşlarda eldeedilen ganimetlerden Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.)muhtaç Müslümanlara bölüştürdüğü payların, onlar tarafındantereddütsüz alınması gerektiğini bildiren âyeti(Haşr Sûresi, 59/7) ganimetlerin fakirler arasında bölüştürülmesininsebebini, malların zenginler arasında dönüpduran bir servet (dûlet) hâline gelmemesi şeklindeaçıklıyor. Açıktır ki bir kısım fertlerin zenginliği, iktisadîfaaliyetler yönünden durağan bir yapıya sahiptir. Çünküonlar tüketimde belli bir doyuma ulaşır, sonra para sarfıazalır. Bu durağanlık, üretim-tüketim dengesini bozar,piyasadaki hareketliliği azaltır. Zenginler zekât ve sadakalarıylaekonomik gücü yeterli olmayan başka fertlerinde üretim-tüketim faaliyetlerine katkılarını sağlayarakekonomik hayata canlılık getirmiş, infaklarla ellerindekiâtıl kaynakları piyasaya sokarak piyasanın hareketliliğiniartırmış olurlar.5-Yöneticilerdeki Umursamazlık ve SuiistimalYoksulluk ve açlığı doğuran sebeplerden biri dedevlet yöneticilerinin umursamazlığı ve problemi görmezdengelmeleridir. Böyle olunca da problemi çözmeyeyönelik icraatlar yapmıyor ya da kaynakları yanlışyerlerde kullanıyorlar. Nitekim 2003 yılında dünyadaaçlığın önlenmesi için harcanan paranın toplamı80 milyar dolar iken aynı dönem içerisinde ülkelerinsavunma harcamalarının toplamı ise 850 milyar dolardır.Bu tablo bizlere gösteriyor ki dünyada yaşananyoksulluk, açlık ve sefaletin sebebi kaynak yetersizliğideğil, tam aksine suiistimaldir.İslâmiyet devlet yönetmeyi, avantajları kendi adınakullanmak değil, idareciler üzerine bir sorumlulukolarak yüklemekle yoksulluk ve açlığa açılan kapılardanbirini daha kapatmış oluyor. İslâm’a göre devleti idareedenler, “Velisi olmayanın velisi sultandır.” (Ebu Davud,Nikâh 19) hadîs-i şerîfi gereğince, idaresi altındaki çalışıpkazanmaktan âciz olanların geçimlerini temin etmektensorumludurlar. Ancak bu noktada yöneticilere çok fazlabir yük düşmediği de bir gerçektir. Zîrâ Allah çalışıp kazanmaktan,arayıp bulmaktan âciz olanların geçimleriniöncelikle yakınlarına, yakınları yoksa devlete bağlamıştır.Allah, anne karnındaki yavrunun rızkını biyolojik olarakanneye bağlamıştır. Emzirme devresindeki çocuklarla çalışıpkazanamayacak kadar küçük çocukların rızıkları fıtrîbir meyille anne-babaya bağlanmıştır. Yaşlılık ve hastalıksebebiyle âciz olanların rızıkları da yine fıtrî bir meyilleevlâtlarına ve yakınlarına bağlanmıştır. Eğer anne-babalarküçük çocuklarına, evlâtlar yaşlı anne ve babalarına veyakın akrabalar küçük, yaşlı veya hasta akrabalarına fıtrîbir meyille bakmıyorlarsa o zaman dinî bir vecibe olarakbu görevi yerine getirmek zorundadırlar. (bkz. Mevsılî,el-İhtiyâr, IV/10-13. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için fıkıhkitaplarının Nafaka bölümlerine bakılabilir). Eğer çalışıp kazanmaktanâciz olanların, kendilerine bakacak yakın akrabalarıyoksa o zaman onlara devlet bakmak zorundadır.Bu, vatandaşın hakkı; devletin de vazifesidir. İslâm hukukununâmir hükmü budur. Bu kimselerin Müslüman olmasışart değildir. Âciz olan bütün vatandaşlar, bu haktanyararlanırlar.SonuçNetice olarak çağımızda yaşanan yoksulluk ve açlığınsebebi kaynak kıtlığı ile dünya nüfusunun fazlalığıdeğildir. Bunun sebebini insanların zihniyet ve davranışlarındaaramak gerekir. Bugün dünyada yaşananyoksulluk ve açlık, ihtiyaç olmayan şeylerin ihtiyaçhâline getirilmesinden, kanaatkârlığın ölmesinden,insanların lükse düşkünlüğünden, yaptıkları israfınfarkında olmamalarından, yardımlaşma duygusununyitirilmesinden, devlet yönetenlerin halka yeterinceönem vermemesinden, ellerindeki kaynakları kötüplânlayıp kötüye kullanmalarından kaynaklanmaktadır.Kaynak kullanımında suiistimal olmasa dünyanınkaynakları herkese yetecek vaziyettedir. İslâm’ın bukonuda aldığı tedbirler uygulandığında da dünya üzerindeyoksulluk ve açlıkla ilgili hiçbir sıkıntı kalmayacaktır.Nitekim Emevî halifesi Ömer b. Abdülaziz’iniki buçuk yıllık hilafeti döneminde İslâm topraklarındabu problem halledilmiş ve hatta zekât verecek fakirbulunamamıştır. Bunun sebebi bu düsturları hayatahâkim kılmaktır.* Hitit Üniv. İlâhiyat Fak. Öğrtm. Üyesimmert@yeniumit.com.tr27

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!