Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
n Öyle filmler vardır ki, içeriğinden, fragmanına,<br />
oyuncu kadrosundan dokusuna kadar umutlu<br />
beklentiler yaratır. Kimi zaman aradığını, hatta<br />
belki de fazlasını bulur seyirci. Ancak bazen<br />
de öylesine bir hayal kırıklığı sarar ki bünyeyi,<br />
izlediğinize pişman olursunuz. Böyle mi olacaktı<br />
dersiniz. Maalesef “Yağmur Kıyamet Çiçeği” ikinci<br />
kategoriye giriyor kanımca.<br />
Kazım, yirmi yaşında bir üniversite öğrencisidir.<br />
Gözaltına alınınca, okulu bırakır ve müzik yapmaya<br />
karar verir. Memleketi olan Hopa’ya<br />
gittiğinde çocukluk aşkı Seher’le karşılaşır.<br />
Şenol, Akçaabatspor’da oynayan bir futbolcudur.<br />
Trabzonspor’a transfer olmak üzeredir, yeni<br />
tanıştığı Elena’ya ilk görüşte aşık olur. Olaylar, bir<br />
noktada birbirine temas eder; farklı yaşamlar, ortak<br />
kader ve tek öyküde birleşir. Engin Hepileri, Elena<br />
Viunova, Erkan Kolçak Köstendil, Devrim Saltoğlu,<br />
Sevtap Özaltun, Settar Tanrıöğen, Altan Erkekli,<br />
Devrim Yakut, Sait Genay, Serap Aksoy, Rıza Sönmez,<br />
Hüseyin Avni Danyal, Ruhi Sarı gibi oldukça<br />
kaliteli ve geniş bir oyuncu kadrosuna sahip filmin<br />
senaryo ve yönetmenliği Onur Aydın’a ait.<br />
Kazım Koyuncu adı eminim ki birçok kişi için<br />
büyük anlamlar ifade ediyor. Genç yaşta ölümüyle<br />
Türkiye’nin her kesiminden insanını<br />
üzmüştü. Hayat görüşüyle etrafını derinlemesine<br />
aydınlatan bir deniz feneriydi o, büyük sanatçıydı.<br />
İlk başta Kazım Koyuncu’nun hayatını izleyeceğini<br />
zanneden seyirciye çalım atan “Yağmur Kıyamet<br />
Çiçeği” her şeyden yarımşar kilo, ortaya karışık<br />
bir meyve tabağı sunuyor bizlere. Ne yazık! Film<br />
öyle bir yapı üzerine inşa edilmiş ki, Çarşamba<br />
pazarından farksız. Çernobil faciasının Karadeniz<br />
üzerindeki etkilerinden futbol/siyaset/mafya üçgenine,<br />
Karadeniz bölgesinde fuhuş yapan Rus<br />
uyruklu kadınların içinde bulundukları dramdan<br />
imkansız aşklara, Kazım Koyuncu’nun hayatı ekseninde<br />
akan kör topal politik anlatımdan Trabzonspor<br />
taraftarlığının ayrıntılarına kadar bir çok malzeme<br />
aynı tencerede kaynamaya bırakılmış. İşin kötüsü bu<br />
çorba pek lezzetli değil!<br />
Senaryonun karışıklığı, malzeme bolluğunun ve mesaj<br />
kaygılarının eksi haneye yazıldığı yapım kurnazlık<br />
yaparak seyirci çalmak için her kesime hitap etmeye<br />
çalışıyor. Ama bu o kadar kör gözüm parmağına<br />
yapılıyor ki, sakil durmakta. İnandırıcılık ölmüş. Altın<br />
Koza film festivalinde görücüye çıkan ve hatta SİYAD<br />
ödülünü nasıl aldığına bir türlü akıl sır erdiremediğimiz<br />
filmin en büyük artısı elbette ki oyuncuları. Özellikle de<br />
Erkan Kolçak Köstendil ve Settar Tanrıöğen bir adım<br />
öne çıkıyorlar bu kalabalık kadrodan. Hatta şu yorumu<br />
da rahatlıkla yapabilirim. Keşke sadece Şenol ve<br />
Elena’nın aşkı anlatılsaymış ve Karadeniz dokusunda<br />
gerçekten damar ve hakkını veren bir aşk hikayesi<br />
izleseymişiz.<br />
Filmi izleyip de tepki verenlerin en çok Kazım Koyuncu<br />
hayranları olacağını tahmin etmek zor değil. İlk bakışta<br />
Kazım Koyuncu hayatı gibi duran filmi izleyenler<br />
Koyuncu’nun bir gişe filmine meze yapıldığını görünce<br />
isyan etmekte sonuna kadar haklı olacaklar. Çiçeklerin<br />
üzerine her zaman yağmur yağar mı bilmem ama,<br />
çiçeklere kıyamet yaşatıldığı aşikar bu filmde!