11.05.2016 Views

Cinedergi 76

Binder76

Binder76

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sinemacılık anlayışının, natüralizmin<br />

sinemanın düşmanı olduğunu ve ‘en gerçeği’<br />

sunma çabasının düşünce, bir yaratım<br />

içermediğini düşünür. Gerçekçi sinemanın<br />

ve önceden belirlenmiş- cetvelle çizilmiş<br />

rotanın sinemadaki öldürücü etkisinde<br />

nettir. Kopukluğu, boşlukları olan , alanı<br />

sınırlandırılmamış anlayışta nefes alan yönetmende,<br />

en çok anlatamadığı filmler yaşar.<br />

Kendisini özgür bırakmaksızın, farklı algılama,<br />

farkı yakalama çabasıyla tüm cevapları<br />

bulma eğilimindeki seyir çabasını anlamsız<br />

bulur. Filmindeki bir hayvan görüntüsünün,<br />

otların arasından duyulan bir rüzgar sesinin<br />

arkasında binlerce anlam yüklü olmadığını,<br />

her noktada koşturulan anlam yoğunluğu<br />

arayışının an içindeki serbest giriş-çıkışları<br />

körelttiğini vurgular. Aynı boşluğu kendi<br />

filmlerinde yaratarak seyircinin özgürce<br />

dolaşabildiği teknikler kullanır. Sinemada<br />

anlamın yüklenicisi ve ayırt edici en önemli<br />

unsurun arka arkaya gelen , birbirini takip<br />

eden görüntüler; montaj olduğu yönündeki<br />

görüşü tüm filmlerindeki biçim ortaklığıdır.<br />

Hem filmin ritmini, hem de göstermek istediği<br />

durumun aşırılık boyutunu vurgulamak için<br />

sekans ve müzik tekrarlarına sıklıkla yer vererek<br />

montaj sinemasıyla seyirciyi istediği<br />

tarafa kolayca alır. Müziği fonda kullanmamayı<br />

tercih eden yönetmen, kendi içine aldığı<br />

müzisyenlerin hazır bantlarını gidilmesini<br />

istediği alana yükleyerek, takibi bırakmayan<br />

seyirciyi Arto Part’ın, Hildur Gudnadottir’in<br />

bahçesine sokarak ödüllendirir. Şiirde Ahmet<br />

Güntan’da kaldım diyerek edebiyata ayırdığı<br />

dilime hayıflansa da, tamamını kendi kaleme<br />

aldığı her senaryosuna sevdiği yazarları,<br />

bulaştığı şairleri parça parça değdirir.<br />

Kosmos’ta Dostoyevski’ye, Kaç Para Kaç’ta<br />

Simenon’un Venedik Treni’ne açıldığı gibi<br />

İsmet Özel, Sevim Burak, Ahmet Hamdi<br />

Tanpınar gibi geçmediği şair ve öykücüleri<br />

vardır. Karanlıkta başlayan filmlerini, mistik<br />

tozlarla bulanıklaştırıp iyimser bir anlayışla,<br />

inançla sonlandırır… kalkabildiğinde her şey<br />

aydınlıktadır. Birkaç filmine halka atıp hediyelerini<br />

dağıtabilmek engebelidir… tarifi zor,<br />

büyüleyiciliği seyirde saklanmış bir sinemadır<br />

Reha Erdem’in yürüdüğü.<br />

1988 Türkiye-Fransa ortak yapımı A ay, şiir yüzlü<br />

bir ilk filmdir. Tüm yükünü teatral diyaloglara<br />

dayamaksızın Edip Cansever’in Tragedyalar’ından<br />

William Blake’in Infant Sorrow’una , Vivaldi’den<br />

bir martının eski Mezopotamya ruhundaki cenazesine,<br />

çöküşün geleneksel -modernist aynaya<br />

gore değişmeyen farksızlığından Burgazada’ya<br />

en yakışan siyah beyaz donukluğuna meselesini<br />

ilk kattığı başyapıtıdır. Ayırt edilesi yerini , 2011<br />

yılında bir sinema dergisinin düzenlediği bütün<br />

zamanların en iyi 10 Türk filmi seçkisinde, 42<br />

sinema yazarından pek çoğunun listesinde yer<br />

alarak da belirginleştiren A ay, 12 yaşında halası<br />

ve dedesiyle yaşayan bir kızın, Yekta’nın (Yeşim<br />

Tozan) yaşadıkları yalıyı yıllar öncesinde terk eden<br />

annesinin ‘gittiği anı’gördüğü ,bu fotoğrafa kimseyi<br />

inandıramadığı ve annesini bekleyişi üzerine kurulu<br />

zemininde sinemasal değerini 26 yıldan fazla<br />

bir zamana uzatacaktır. Varoluş için gerekli malzeme<br />

listesi, usta yönetmenin sadık yaridir. Mistik

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!