Sayı 4
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ŞEHRİN TILSIMI
Yıllar yıllar önce idi. Bu şehre gelip heybeme yeni kültürler
eklemenin mutluluğu içimi olanca gücüyle sarmıştı. Akıp
giden zamanın zehirli tesiri bende olumsuz bir etki
yaratmamıştı. Bu şehrin getirdiği medeniyetin heybemizden
alıp götürdüğü muhabbetlere, kocaman gözlerimle hep
şaşkınlıkla bakmıştım. Beni düşündüren nokta aslında
karşılıklı muhabbetlerin neden bu denli azaldığından çok,
günümüzde yükselen kahkahaların ve ortak paylaşım
noktalarının haddinden fazla artmasına karşı; samimi
duruştan uzak tabloların olmasıydı. Amaan canım
yaşıyorduk işte, neden önünü sonunu kurcalayacaktık ki?
Bir şeyleri oldurmak, sevgiyi iliklerimizde hissetmek; bir
anda yıkıp karşılaştığımız tabloyu çöpe atmaktan çok daha
zordu. Zamana karşı koyamayan bir bedenimiz vardı oysaki.
Bunun yıkıcılığı aynaya her baktığımızda kendini
hissettirirdi. Sahi ruhuyla gören bilene saçtaki tek bir ak bile
neler anlatırdı.
Yaşadığım şehri daha fazla tanımak ve anlamlandırmak
için pek çok müze ve sokak gezmiştim. Gezdiğim yerler bu
şehri yakından tanımam adına zihnimde şifreler
oluşturmuştu. Ardıma bakmadan yürüyordum. Sokakların
bana gösterdiği ihtişam, yeni yerler görmenin heyecanından
çok, yeni tanıştığım bir insanı anlama serüveni gibi uzayıp
gidiyordu. Kasvetli yerlere geldiğimde dahi umutla
bakıyordum. Sahi ben bu şehri olanca gücümle sevmeye;
aynı zamanda da sevilmeye gelmiştim. Bana heyecan
vermeyen bir diyarda gönül bağı kuramadığım kişileri
sevmenin bana ya da karşımdaki kişiye ne gibi bir katkısı
olurdu? Bulunduğum yeri sarıp sarmalamazsan içimde
heyecan oluşur muydu? Bu düşünceleri atlatıp kendimi
bulmam uzunca bir süremi aldı. Yapımda olan “inatçılık”
mayası kim bilir bana neler getirip bir o kadar da benden
götürmüştü.
Kendimi arayıp bulma anlayışım bir yana bu şehri tanıma
serüvenim benim için gittikçe merak edilir bir hal aldı. Şehri,
medeniyette attığım adımları ve şehrin yıllar içindeki
değişimini anlamak amacıyla üniversite yıllarımda müzeleri
kendime mesken edindim. Müzelerde bulunan aletler, tarih
kokan odalar nedense bana göre her daim çekiciydi.
Girdiğim her müzede kendimden bir şeyler bulma umudu
yeni bir dünyaya açılan kapıydı. Bu sebeple müzelerdeki
tarihi alanları inceler kafamda anlamlandırmaya çalışırdım.
Bu anlama serüveni müze dışında da benimle devam etti.
Medeniyet uçsuz bucaksız bir yoldu. Şehri ve medeniyeti
sadece müze ile anlamak belki de şehre haksızlık olurdu. Bu
sebeple anlama ve idrak etme sürecim benimle her gittiğim
yere geldi. Müzeler bu serüvenin “anlamlı” bir bölümüydü.
11