Sayı 4
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Tarçınlı Kurab ye / H kâye / Melek Tosun
“İnsan eşrefi mahlukat olmak üzere yaratılmıştır, ama eşrefi safilin olmaya müsaittir.
Yaşadığımız topraklarda ki geçmişimiz, geleceğimizin pusulasıdır.” dedi öğretmenim ve
devam etti, “Herkese bir şehir ismi vereceğim, o şehrin medeniyeti ile ilgili bir sunum
hazırlayacaksınız.”
Eve vardığımda saat ikindiyi geçiyordu. Kimseye seslenmeden lavabonun yolunu
tuttum ve namazdan sonra evdeki sessizliği ancak fark ettim. Sahi kapıyı açınca kimse
“hoş geldin” diye seslenmemişti. Bu vakitler annem çoktan ocak başına geçmiş akşam
yemeğini hazırlıyor olurdu.
Kontrol etmek için odamdan çıkacakken bir mesaj geldi. “Akşama beni bekleme, işim
uzun sürecek. Dolaptaki yemeği ısıt ve ye. Sabah görüşürüz inşallah.” “Neler oluyor?
Neyse!” diyerek telefonu bir köşeye bırakmış olsam da, aklım bir yandan ödevimde, diğer
yandan annemdeydi.
Dizüstü bilgisayarın başına geçip arama motoruna Karabağ, öğretmenimin bana verdiği
şehri, yazmam ile birlikte nüfus, yerleşim gibi bir sürü bilgiler karşıma çıktı. “Kuru kuru
bilgiler, işin yoksa bundan bir sunum hazırla. Ben daha oturduğum mahallenin
medeniyetini çözemedim.” sitemlerimle ekranı kapattım.
Yemekten sonra ağırlık çöktü, kanepe de uyuya kalmışım. Annemin “Oğlum hadi kalk,
okula geç kalacaksın!” sesine uyandım, sabah olmuş meğer. Acele edince, annemle dün
akşam ile ilgili konuşamadık.
Sınıfta herkesin dilinde ödev vardı, araştırmalara başlanmış, anlatıyorlardı. Mücahit
“Oğlum, Srebrenitsa’da 1995 de katliam olmuş. Eli silahlı adamcıklar bildiğin bir
medeniyeti yok etmeye kalkışmış!” dedikten sonra, “Abdullah sen neler buldun?” diye
sordu. Yanaklarımın al al olduğunu hissettim. “İlgimi çekmedi uyuyakalmışım”
diyemediğim için, “Ee, şey” diye kem küm ederken, ders zilinin çalması kurtarıcım oldu.
Günün geri kalan kısmını düşünceli geçirdim. Eve dönünce hemen anneme dün akşam
neden geç geldiğini soracaktım. İçeri adım atar atmaz “Abdullah, oğlum bak seni kimlerle
tanıştıracağım.” diye seslendi annem. Meraklı bakışlarla salona geçtim. Fiskos örtüsünün
üzerinde annemin kendi elleri ile hazırladığı tarçınlı kurabiyeleri gördüm, tarçın kokusunu
daha apartmanın girişinde almıştım.
Sehpanın etrafında kim oturuyor diye bakınca, elleri kucağında, sıkıca birbirine
kenetlenmiş, bacakları hafif titrek, başı aşağıda, benimle yaşıt görünen bir genç vardı. O
haline öylesine yoğunlaşmışım ki annemin “Hoş geldiniz demek yok mu?” uyarısını
zaman sonra duydum. “Ah özür dilerim, hoş geldiniz.” diyerek oturdum.
Annem anlattı. “Dün akşam biliyorsun eve geç geldim. Neler olup bittiğini anlatmaya
fırsatım olmadı. Qetibe Hanım ve oğlu Azer birkaç gün evvel memleketimize geldiler.”
“Nereden geldiler?” diye sordum.
25