You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
HUKUKTA İLKLERİN KADINI: SÜREYYA AĞAOĞLU
Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı güncel verilere
göre avukatlık mesleğinde kadın ve erkek oranları
arasındaki makas gittikçe daralmaktadır. Verilere göre
2016 yılında 57 bin 985 olan erkek avukat sayısı 2021
yılında 85 bin 262’ye ulaşmışken kadın avukat sayısı ise 42
bin 476’dan 73 bin 687’ye yükselmiştir. Böylece meslekte
kadın temsili yüzde 45,8’e yükselmiştir.[1]
Bu istatistiksel veriler ışığında ülkemizde yıllar içinde
binlerce kadın avukatın mesleğini icra ettiğini ve gün
geçtikçe meslekteki cinsiyet farkının sayıca azaldığını
görebilmekteyiz.
Peki ya filmi başa saracak olursak nasıl bir durumla
karşılaşacağımızı biliyor muyuz?
Tam 95 yıllık bir geri sarmadan bahsediyorum.1927 yılının
aralık ayında Ankara Barosu’na kaydolmuş tek bir kadın
avukat bulunmaktaydı: Süreyya Ağaoğlu.
Herhangi bir meslekte, bir ideolojide yahut herhangi bir
vaziyette ilk olmak; beraberinde tabuları yıkabilmek için
cesareti, başarı için fedakârlığı, yolun zorluğuna aldırmadan
ilerleyebilmek için sabrı gerektirmektedir. Türkiye’de ilk
kadın avukat olabilmek ise her şeyden önce bir fakülte
açtırmayı gerektirmiştir zira dönemin koşullarına göre kadın
ve erkeklerin aynı sınıfta okuyabilmesi mümkün değildir.
Henüz çocukluk çağlarında avukat olmak istediğini
dillendiren Süreyya Ağaoğlu yapamazsın eleştirileri ile o
yaşlarda tanışmıştı. Bu dileğinden her bahsedişinde
kendisinden kadınlara uygun olan mesleklere yönelmesi
istenip bu mantıksız arzudan vazgeçmesi gerektiğini duymuş
olmasına rağmen asla pes etmemiş ve kadınların da avukat
olabileceğini tüm halka ispat etmiştir.
1920 yılında Bezm-i Âlem Valide Sultanisi’nden [İstanbul Kız
Lisesi] mezun olduktan sonra hukuk fakültesine kaydolmak
amacıyla İstanbul Darülfünun Hukuk Medresesi’ne
başvurmasına rağmen kabul edilmemiştir zira fakültenin
kapıları kadın öğrencilere sonuna kadar kapalıdır. Çocukluk
hayalinden vazgeçmeyi düşünmeyen Süreyya Ağaoğlu
arkadaşları Melahat Ruacan ve Bedia Onar ile birlikte
gösterdiği çabaların sonucunda fakülteyi kadınlara açmayı
başarmıştır. İstanbul Darülfünun Hukuk Medresesi’nde
artık öğleden önce erkek, öğleden sonra kadın öğrenciler
eğitim görmektedir.
Bu girişimiyle hâkim, savcı ve avukat olma yolunda
Türk kadınının önünü açmıştır. 1924 yılında hukuk
fakültesinden mezun olup ailesiyle birlikte
Ankara’ya gelen Ağaoğlu’nun, Adaleti Vekâleti
Umuru Cezaiye Müdüriyeti’nde staja başlamışken
yine sadece kadın olduğu için mahrum
bırakıldıklarıyla mücadelesi henüz bitmemiştir.
Kadınlarla erkelerin beraber bir lokantada yemek
yemesinin olağandışı olduğu bu dönemde Ağaoğlu
ile arkadaşı Melahat, o dönemde Ankara’da yemek
yenilebilecek tek yerin İstanbul Lokantası olması
sebebiyle buraya gelip öğle yemeklerini yemişlerdir.
İki genç hanımın bir lokantada tek başlarına yemek
yiyişine ilk defa tanıklık eden halk bu durumdan
oldukça rahatsız olmuştur. Öyle ki fısıltılar
dönemin başbakanı olan Rauf Beyin kulağına
gidene kadar devam etmiştir. Rauf Bey,
Süreyya’nın babası Ahmet Ağaoğlu’na bu
durumun halkı huzursuz ettiğinden bahsetmiştir.
Ahmet Bey ise bu serzenişler karşısında çözümü
hanımların öğle yemeği için kendi evlerine
gelmesinde bulmuştur. Mustafa Kemal ve eşi Latife
Hanım ile ailevi münasebetleri ileri düzeyde olan
Ağaoğlu ailesi olaydan sonra bir gün rastlantı
sonucu Gazi ve eşi tarafından ziyaret edilir.
Süreyya, Mustafa Kemal tarafından
destekleneceğini umarak mevzuyu anlatınca Gazi,
babasının ve Rauf Bey’in hakkı olduğunu
söylemiştir. Hiç ummadığı bu tepki karşısında
hayret eden Süreyya durumu kabullenmekten
başka çaresi olmadığını düşünmüştür.
1- https://www.turkiyehukuk.org/avukat-sayilari-2020/
1
25