İnsanlar bütün ömürlerince kördürler. Johann Wolfgang von Goethe 30 6.Sayı <strong>Öteki</strong>
MAKAS — MİZGİN BULUT Sağ elinin sigaradan sararan, baş ve işaret parmağına uzun uzun baktı. Elini bıyıklarına götürdü, burnunun bitip bıyıklarının başladığı yere... Ağzının iki yanından sarkan hafiften ağarmaya başlamış ama ucuz tütün kullanmaktan uçları sararmış bıyıklarına... Birazdan, çok mühim bir kararın eşiğine varması gerektiğinden hızlı hızlı yürüyormuşçasına sıvazlayıp, bir düşünceyi sakallarına sürterek eritmeye çalıştıysa da nafile. Gün; tutkala bulanıp sonra da Bedri’nin ellerinden tutmuş gibiydi, büyük bir bunalmışlık ve buhranlı bir yapışkanlıkla duruyordu. Bir eli hızla, üzerinde renk barındıran tek şey olan, sarı kehribar tespihini çevirirken, öteki eli sırtında bir vaziyette birkaç kez çömeldiği duvar dibinden kalkıp kapıya kadar ilerleyip, nihayet yorulduğunu anladığında duvar dibine geri dönmüştü. Bedri; cılız, esmer bir adamdı. Giydiği baba paltosu üzerinden düşmesin diye ara ara omuzlarını yukarı doğru hareket ettiriyordu. Daha çok bekleyecek gibiydi, karşısında beş kat uzanıp duran binayı seyretmeye zorladı kendini. Yıkık dökük mahallelere özgü patlak renklerle boyanmış balkonlar, belinden sarkmış cılız bir çocuk gibi dokunsan düşecek telaşıyla bakıyordu. Sigarayı bırakmaya karar verince her şey efkâr konusu olabiliyormuş bir binanın duruşu bile... Bu ara sigarayı azalttığına seviniyordu. İnsan bazı alışkanlıklarını terk edebileceğini sanıyor. İnsan, zaten çok şeyleri sanmaktan öteye geçemiyor. Ceplerini yokladı. Çakmak yok. Her gün çakmak kaybetmek de marifetti nasıl oluyordu bilmiyordu ama bu da marifetti. Yazık ki çakmak; kaybolan ya da çalınan bir şeydir. En az hislerimiz kadar. İnsanların hislerini arayıp da bulamadığınız vakit çakmak aramaya başlıyorsunuz. Çelimsiz, esmer bedenini çömeldiği yerden kaldırıp, çakmağını ceketinin iç cebinde buluyor. Hızla sigarasını yaktığı anda içeriden, beyaz önlüklü, alnı parlak, orta yaş adamların durmadan övündüğü göbek boyutuyla bir adam beliriyor kapıda, kaba ve tok sesiyle. Dişlerini sıkarak fısıldar gibi küfredip sigarayı bir taşın üzerine bırakıyor Bedri. Çıktığında çoktan sönmemiş olarak bulmayı temenni ediyor. Yeni yakılan sigarayı, mecburiyetten söndürmenin, küfrü ve azabı büyüktü. Sigara vefa isteyen bir alışkanlıktı. Kapı eşiğindeki adam, emir veren bir tonda ve daha yüksek bir ses aralığından ikinci kez sesleniyor. Adımlarını hızlandırarak yürüyor Bedri. Kapıya yaklaşınca adam yüzünü içeriye dönüp ilerliyor Bedri de sessizce arkasından gidiyor, bir yandan da babasının arkasından suçlu suçlu yürüdüğü vakitleri anımsıyor. Mahallede top koştururken babasının balkondan yarı sarkmış vaziyette adını seslenmesini kulak ardı ederdi. Babası iner önce kulağını büker, hızlı adımlarla eve ilerlerdi. O bükmek, arkamdan gel, demekti. Sonunda dayak yiyeceğini de bilse giderdi. Çok sonraları kulağını büken el kaybolmuş yerini hem kulak hem de boyun büken cümleler almıştı. Yine gidiyordu, kırk günü aşkın bir süredir uğramadığı mekânın, yabancılaşmışlığına şaşırarak ilerliyordu. Siyah, diz içlerine denk gelen kısımları yıpranmış sandalyeye bıraktı kendini. Elinde makası ve ince dişli berber tarağıyla duran, onca yıl ahbaplığını yaptığı adamdı, Dedi; “Ağabey, başın sağ olsun bitti mi yas?” Yüzü dağıldı Bedri’nin, topladıkları, aynada baba silueti oldu. Her baba biraz yüktür omzuna evladın, giden babalar daha çok... Son anda fark ettiği virajla birlikte, aniden kırdığı direksiyon gibi kırmıştı hissettiklerini. Öyle, dedi Bedri. Dedi ama içinden, çok içinden ayrı şeyler söyledi: “Hiç, kırk gündür uzattığım saçı sakalı keseceksin diye, biter mi yas?” 31