22.03.2013 Views

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

taksiminden sonra, "Nideyim sahn-ı çemen, seyrini cananım yok..."<br />

"Her içkinin bir mezesi, bir adabı, bir de müziği var," derken hafiften iç<br />

geçiriyoruz. Bu gece sohbetimiz de sarhoşluğumuz da bir başka tatta olacak;<br />

daha başından belli. Rakının tatlı burukluğundan, uzun susuşlarımızdan;<br />

yabancıların ve işçilerin oturduğu bu bir örnek sevimsiz sosyal konutlardan<br />

birinin balkona açılan mutfağına kurulmuş soframızdan; her birimizin<br />

ardımızda bıraktığımız yıllardan ve dünyanın dört bir yanına dağılmış<br />

sürgünlüğümüzden belli.<br />

"Lenin, Basel'de sürgün yıllarında, köprünün yanındaki kahvede otururmuş<br />

hep. Duvarda güzel bir fotoğrafı vardı. Geçende kahveye uğradım. Baktım, son<br />

olaylardan sonra resmi indirmişler oradan. Yerine Madonna'nın bir resmi<br />

asılmış."<br />

Gecemiz şafağa kadar sürecek, yüreklerimiz gibi ağır olacak. Lenin'in<br />

indirilen fotoğrafını anımsamamızdan belli.<br />

Ren Nehri, Basel'den geçerken daha hızlı, daha geniş, ama daha tutsak,<br />

daha uslu, daha kentli. Zengin, bakımlı, süslü rıhtımın bittiği yerde, işçi<br />

ve yabancı mahallelerinin oralarda, tam özgürleşecek sandığınızda, dev kimya<br />

tekellerinin tutsağı oluyor, zehirleniyor, ölüyor.<br />

Kimya tekellerinin, ilaç fabrikalarının, sermayenin tutsağı olan sadece Ren<br />

mi? Đlaç fabrikasında iş bulduğunu, iyi para aldığını, işinin kobaylara<br />

bakmak olduğunu anlatmıştın.<br />

"Farelerin nasıl? Đyi bakıyor musun onlara?"<br />

Kendi sorum, kendi sesim, kendime yabancı. Yıllar önce, bir başka masada,<br />

bir başka sohbette, bir başka kentte: "Đşçiler nasıl? Bari örgütleyebilecek<br />

misin kısa zamanda?" diye nasıl sorduysam öyle, aynı sakin merakla...<br />

"Fabrikaya ilk girdiğim günlerde bayağı yadırgamıştım işi. Kafeslerde,<br />

bakılacak, beslenecek, temizlenecek yüzlerce kırmızı gözlü beyaz fare...<br />

Sonra alıştım, hatta sevmeye bile başladım.<br />

Kafamın içinde dönüp duran, Aragon'un bir dizesi: Bir başka kader için<br />

donatılmış şu silahsız askerlere benziyor hayat. Kendimizle dalga geçerek<br />

sonra:<br />

"Đşçileşmek istememiş miydik hep? Al sana işçilik! Fare bakıcılığı... Peki<br />

fare çobanları nasıl devrimin öncüsü olacaklar? Đşte bunu düşünmek gerek."<br />

Anımsıyor musun? On yıl önce yine bir bahar günü güneş batarken Uludağ'ın<br />

eteklerinde gri mor ovalara bakan bir bahçede, içine buz doldurduğumuz<br />

rakının ağır ağır beyazlaşmasını izlerken, kendi söylediklerinden kendin<br />

korkarcasına, "Bir yanlışlık var gibi geliyor bana," demiştin. O günlerde<br />

Bursa'da işçi örgütlenmesinde çalışıyordun. Yapayalnız, tek tüfek olduğunu,<br />

çok sonra, yıllar sonra öğrenmiştik de şaşırmıştık. Hep, tanımadığımız,<br />

bilmediğimiz, deneyimli, güçlü kadroların varlığına inanırdık.<br />

Bir başka kader için donatılmış şu ölü askerlere benziyor hayat.<br />

Đçtikçe, ev sahibimizin rakı cimriliği azalıyor. Sakladığı ikinci şişeyi<br />

de gözden çıkarmış olmalı. Yirmi yıl öncesinin üniversite kampuslarından El<br />

Fetih kamplarına; orada yanındaki ranzada yatan hurdahaş olmuş kimliği<br />

belirsiz delikanlının iniltilerinden şu masanın başına: idam hükümlerinden,<br />

ölüm fermanlarından kaçmak için kazılan uzun tünellerden Ren boylarına<br />

uzanan yolu aşmaya, bir şişe rakı yeter mi?

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!