22.03.2013 Views

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ir otomobil. Bir geceyarısı mandalina bahçelerinin bittiği yerde, uçurumun<br />

tam kenarında, otomobilin bir tekerleği boşlukta, denize yuvarlandı<br />

yuvarlanacak... "Çocuk!.. Çocuğu indirin!" Kaza mı; intihar mı? Bağıran kim?<br />

Bir başka kale, bir başka kar. Hiç doğmayacak bir çocuk karnında. Gözü<br />

bağlı götürüldüğü taş bir dehlizde, karnı deşilircesine bir acıyla kendine<br />

geldiğinde duyduğu çirkin, iğrenç, boğuk ses: "Bir de gebe miymiş, neymiş<br />

orospu!" Bacaklarının arasında ılık, ince bir sızı, içinde boşluk ve utanç<br />

duygusu.)<br />

"Kar yağarken bazan güneş de açar oğlum. Ama gökkuşağı çıkar mı, hiç<br />

bilmiyorum." Gerçekten bilmiyorum. Çocuğun resimli ansiklopedilerine bakmalı.<br />

Mandalina bahçeleri üzerine kar yağarken gökkuşağı yoktu. Hitit mermerleri<br />

üzerine yağarken de... Ortaçağsız Ortaçağ şatolarına, demir parmaklıklar<br />

ardında uzanan bozkırların üstüne, altın yaldızlı kubbelere, gölgesi mavi<br />

sulara düşen incecik minarelerin üzerine kar yağarken güneş parladığında,<br />

gökkuşağı çıkmamıştı. Ufukta, donmuş fiyordun ardında uzanan yeşil beyaz çam<br />

ormanının üstünde de gökkuşağı yok.<br />

Adam karların üstünde o kadar sessiz yürüyor ki, geldiğini fark etmiyor<br />

bile. Çocuk bir zafer çığlığı atıp kendini yamaçtan aşağı bırakıyor.<br />

"Baba bak, güneşe doğru kayıyorum!"<br />

Çam dalları titriyor, kar tanecikleri dökülüyor yüzüne, saçlarına.<br />

Bir yanlışlık var. Aşağıda parlayan güneş değil, buz tutmuş fiyord. Adam<br />

kolunu omzuna doluyor. "Çocuk haklı. Güneş gökte mi, fiyordun üstünde<br />

mi parlıyor, insan bilmese şaşıracak."<br />

Yüzünü gökyüzüne, soğuğu yenemeyen güneş ışınlarına vermiş, gözleri kapalı.<br />

Yine de, güneşin yukarıda, dağların doruklarında parladığını, buz tutmuş<br />

fiyordun muhteşem bir sahtekar olduğunu biliyor.<br />

Çocuk, elinde kayakları, düşe kalka yokuşu tırmanıyor.<br />

"Çayı demledim, konyağımız da hazır. Ateşi tutuşturdum, ev sıcak."<br />

Bacasından tüten dumanın küçücük gündelik mutlulukları haber verdiği dağ<br />

evine doğru, üçü birbirine dayanıp karları yara yara yürüyorlar.<br />

Soluk soluğa kalmış, ayaklarındaki karları silkelemeye çalışıyor. "Benim<br />

işim bitmiş artık. Ben artık yaşlanmışım."<br />

Ufukta erken biten bir günün son ışıkları. Havada kar...<br />

OYMALI SANDIKTA VURULAN ÇOCUK<br />

20 Mayıs 1971<br />

Yumuşak basamaklı kaldırımların ufak tefek taşlarının üstünden atlaya<br />

atlaya kaleye tırmanır yokuş. Đki yakalı çarşının bittiği yerde, hani suyu<br />

akmayan çeşme vardır ya, tam orada, gecekondu mahallelerine doğru üç koldan<br />

uzanır. Turistik kilimlerin renklerinin yoksul gelinlerin çeyiz düşlerine<br />

karıştığı dükkanlarda, pembe atlas yorganlar, dumanı gelmeyen süslü<br />

nargilelerle, tespihlerle, tavlalarla iç içe...<br />

Oymalı tahta sandıkların kapağını açtın mı, hafif bir çürük elma ve tahta<br />

kepeği kokusu. Masal kuşlarıyla güvercinlerin, lalelerle şakayıkların, asma<br />

yapraklarıyla salkımların ve büklümlerin iç içe geçtiği, köknar ve ceviz<br />

dünyası.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!