Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Seni Ku'damm'ın başında, yıkık kilisenin önünde buldum. Önce elindeki muz<br />
kabuğunu ve yüzünün sarı ışıklar altındaki olağanüstü beyazlığını gördüm.<br />
Elini tuttum; kalabalıktan sıyrıldık. Eski Berlin evlerinin çöp bidonlarıyla<br />
dolu güneşsiz avlulara açılan kapılarından, yan sokakların tenha gece<br />
kahvelerinden, bayramın dışında kalmış yoksul ve yabancı Türk mahallelerinden,<br />
yalnız ve hüzünlü sonbahar parklarından geçtik. Hiç konuşmadık. Sözün bittiği<br />
yerdeydik.<br />
Seni oraya, parkın sonuna, Spree'nin o dar, karanlık, çirkin kanalının<br />
başına 70 yıl önceki cinayetin izini sürmeye getirdim. Elindeki muz kabuğunu<br />
alıp solgun ışıkların titreştiği kara sulara fırlattım. Yer bu yerdi, ama<br />
gün bugün değil. 70 yıl önceydi, 15 Ocaktı. Ufacık bir kadının kurşunlanmış<br />
cesedini askerler buradan fırlatmışlardı kanala.<br />
Anımsadın: "Özgürlük, farklı düşünenlerin özgürlüğüdür."<br />
Anımsadım: "Henüz kaybetmedik; nasıl öğreneceğimizi unutmadıksa, yine<br />
kazanırız."<br />
Çok eskiden, okul sıralarında ezberlenmiş güzel bir şiiri belleğinin<br />
derinliklerinden yavaş yavaş çıkarırcasına mırıldandın: "Proletarya,<br />
sosyalizmi bir gerçekliğe dönüştürmeyi başaramazsa, hep birlikte ortak<br />
kıyametimizi yaşayacağız."<br />
Henüz başındaydık, henüz kızıl yıldızlar görkemli kubbelerden sökülüp<br />
yerlerde çiğnenmemişti. Yarı -tanrıların dev heykelleri, yüz yıldır intikam<br />
gününü bekleyen haçların, saliplerin ve sermayenin zafer çığlıkları arasında<br />
yerlerinden indirilip parçalanmamıştı. Đnançlarımızla, hayatlarımızla,<br />
ölülerimizle kurduğumuz hayal dünyaları, iskambilden şatolar gibi birbiri<br />
ardına yıkılmamıştı daha. Çatlayan duvarın deliklerinden, çatlaklarından<br />
taşan bu yığınların, yanlışı düzelteceğini, eksiği tamamlayacağını korku dolu<br />
da olsa umutla bekliyorduk. Henüz kimliklerimizi ve belleklerimizi<br />
yitirmemiştik. Bir çarpışmayı kaybettiğimizi düşünüyorduk, savaşı değil.<br />
Yeniden başlamaya, duvarsız, sınırsız, alabildigine özgür bir dünya kurmaya<br />
hazırdık.<br />
Neden tam da bu alıntı? Neden kıyameti anımsamak? Berlin'de 9 Kasım gecesi<br />
bir kanal boyu. Sularda şimdi sözleri anımsanan bir ölü. Ne ilk ne de son<br />
cinayet. Ayaklarımda ıslak gece otlarının ürpertici serinliği. Yorgun yüzün;<br />
kıyameti haber veren bir kahininki kadar duygusuz, ağır sesin.<br />
Ben seni, sorusuz, kuşkusuz, belkisiz inanmak istediğim her şeyin, tüm<br />
doğruların sahibi olduğun için; ben seni duvarlardan bile kuşku duymadığın<br />
için sevdim. Doğu Berlin'in tenha, geniş caddeleri, görkemli yapıları,<br />
gizemli kanal boylarındaki kaçamak kavuşmalarımız boyunca bana da aşıladığın,<br />
sorularımı, kuşkularımı, Batılı rahatlığımın çocuğu ikircimlerimi silip<br />
geçen yalın inancın, mağrur güvenin için sevdim. Batının yalan çarkları ve<br />
sahte ışıkları arasında bin bir güçlükle edindiğim kimliğimi, senin aynanda<br />
sınadım, seninle güçlendirdim. Oysa ne kadar yenik, ne kadar yorgunsun<br />
bu akşam. Ne öfkeli, ne kuşkulu, hatta ne de düşünceli; sadece yorgun...<br />
Batı Berlin'de, anacaddelerin göz kamaştırıcı, gürültücü görkeminden kaçıp<br />
ara sokaklara sığınmış bir kahve. Koyu kan rengi bir şarap kadehlerimizde.<br />
Pembe örtülü, pembe mumlu bir masada içilen başka bir şarabın anısı...<br />
Havada, bitirilmemiş bir işin insanın içinde bıraktığı suçlulukla karışık<br />
huzursuzluk duygusu. Bu gece aramıza giren, duvar değil duvarın yıkıntısı.<br />
Şarap, dalından koparılmış ham bir portakal kadar buruk, neredeyse acı.<br />
Đkimizi de Doğulu sanan garson hesabı almıyor: "Hoş geldiniz kadehi.<br />
Bu gece bayram!" Yeniden sokaklara çıkıyoruz. Koca kent, böğrüne saplanmış<br />
bir bıçağın acısından kurtulmuşçasına kendinden geçmiş; gülüyor, uğulduyor,