22.03.2013 Views

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

o_001043_2012-05-27-234408_e-kitap-arsivi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

esrarlı avlulara bakan penceremizin önündeki yeşil örtülü çalışma masamızın<br />

soluk ışığı geceyarılarını aşardı. Yüreğimizde, birbirimizle bile<br />

paylaşamadığımız<br />

bir kuşku, bir heyecan... "Dönebilecek miyiz? Nereye? Ne zaman?" Kışlada<br />

savaşı bekleyen askerler gibi iğne üstünde, huzursuz, ama göreve hazır;<br />

yatılı okul öğrencileri gibi haşarı, taşkın; uzun Rus kışlarına hazırlanan<br />

sincaplar gibi ciddi; baharla birlikte akçakavaklardan dökülen bembeyaz<br />

haziran karları gibi hafif; ilk müminler gibi coşkulu ve inançlı; doğru<br />

yanda olduğumuzdan, gerçeğin ve geleceğin, anahtarını elimizde tuttuğumuzdan,<br />

tarihi değiştireceğimizden emindik. Anımsıyor musun?<br />

On yıl, yüzünü değiştiremedi, sesini de. Sadece, bir an sonra yüzünü<br />

aydınlatacak pırıl pırıl bir gülüşün; neşeli, güvenli, biraz da alaycı<br />

sözlerin habercisi o belli belirsiz bezğin ifade, bir daha sökülmemek üzere<br />

yerleşti bakışlarına. Uzun, yorucu bir günden, bitip tükenmez tartışmalardan,<br />

didişmelerden sonra, dudağının kenarına bir saniye konup hemen kaybolan<br />

bezginlik, şimdi özenli bir makyaj gibi oturmuş yüzüne.<br />

Seni en çok o zamanlar, anlık yenilgiler, geçici teslimiyetler yüzüne,<br />

gözlerine, bakışlarına yansıdığında severdim. Sesini değiştirmemeye çalışırdın.<br />

Yine de dudağının ucunun hafifçe bükülüşünden, kaşlarını başındaki ağrıyı<br />

kovmak istercesine yukarı kaldırışından, bakışlarından anlardım. Kimbilir<br />

kime, hangi kalın kafalı inatçıya kızmışsındır!<br />

Sen, gün gibi açık, sapasağlam, tartışma götürmez doğrularımızı ne kadar<br />

anlatmaya çalışırsan çalış; o taş kafa anlamamıştır. Bıkkınlık çökmüştür<br />

üstüne, yorgunsundur...<br />

Sana uysal bir görünüm veren bu yorgunluğu severdim. Yenilgiler,<br />

bıkkınlıklar kısa süreli, anlık olurdu zaten. Kaçınılmaz bir zafere yazgılı<br />

askerlerin umursamazlığı içinde, sonuna kadar güvenli ve küstahtık. Birkaç<br />

dakika sonra ince mizahın ve en muzip sesinle sorardın: "Hemşire, şu<br />

cansıkıcı münasebetsiz adamı da huzura kavuştursak mı acaba?"<br />

Aramızdaki dostluk, yakınlık parolası, güzel şaka... Konuklarını ahududu<br />

likörüne kattıkları arsenikle zehirleyip huzura kavuşturan iki yaşlı kızkardeşi<br />

taklit etmek için, sesimi incelterek karşılık verirdim: "huzura kavuşsun<br />

hemşire! Ben ahududu likörünü kadehlere doldurayım..."<br />

Gizli bir köşeden çıkardığım; kuyruklarda saatlerce bekleyerek, bin bir<br />

çabayla elde edilmiş konyağı, ince belli çay fincanlarına doldururken<br />

birbirimize<br />

bir göz atar, gülüşürdük. Çay rengi konyak kadehlerimizi tokuştururken,<br />

budalaca bir yasağa karşı çıkmanın tadı Ermeni konyağının kuru üzüm ve kayısı<br />

kokusuna karışırdı.<br />

On yıl, saçlarının rengini değiştiremedi. Bal rengi; güneş vurduğunda<br />

yakamozlu. Dobra dobra bir eleştiriyi ya da iğneli bir şakayı yumuşatmak<br />

için attığın o küçük, telaşlı kahkaha da yerli yerinde. Mutfakta, bir yandan<br />

akşam rakısına eşlik edecek mezeleri birlikte hazırlar, bir yandan konuşup<br />

tartışırken, aynı yüz, aynı ses, aynı gülüş, aynı kendinden emin, biraz<br />

iddiacı, sevimli, şirret tavır...<br />

Aynı mı? Peki sırtımdaki bu ürperti, yüreğimdeki bu sinsi korku -seni<br />

yitirme korkusu- bu her sözü bir kez daha açıklama gereksinimi, bu yabancılık,<br />

uzaklık da ne?<br />

Sarmısakları tuzla ezdiğim çatalı tabağın içine bırakıp gözlerini arıyorum.<br />

Gözlerin yanıltmaz, gözlerin bana yalan söyleyemez...<br />

Bıkkınlığın, kanıksamışlığın, kaçaklığın gözlerinin içine, bakışlarına

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!