26.10.2014 Views

sistem adaletsizlik üretiyor - Yürüyüş

sistem adaletsizlik üretiyor - Yürüyüş

sistem adaletsizlik üretiyor - Yürüyüş

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Direnmeyen Çürür! Bir Kanı t Daha<br />

Sayı : 251<br />

<strong>Yürüyüş</strong><br />

16 Ocak<br />

2011<br />

Bir romandan söz edeceğiz bu yazımızda.<br />

Edebi anlamda roman denilebilir<br />

mi, o da tartışılır, ama bizim<br />

konumuz o değil.<br />

Nuri Akalın tarafından yazılan roman,<br />

19-22 Aralık katliamı sonrasında<br />

F Tipi hapishaneye (Kandıra F<br />

Tipi Hapishanesi’ne) giriş ile başlıyor.<br />

Romanda ölüm orucu direnişi<br />

sürecinde hem hapishanelerde hem<br />

de dışarıda (asıl olarak TİKB’de) yaşananlar<br />

konu ediliyor. Romanda<br />

gerçekle kurgu harmanlanmış. Örgüt<br />

ve şehit isimlerine yer verilmiyor.<br />

Ancak yazarın kimliğinden (TİKB<br />

davasından yargılanmış olmasından),<br />

romanının “kahramanları”na<br />

yüklediği misyonlardan, onların ağzından<br />

ifade ettiklerinden kahramanların<br />

hangi örgüt ya da düşüncede<br />

olduklarını anlamak mümkün<br />

oluyor.<br />

Sonuç olarak söyleyeceğimizi<br />

baştan söyleyelim: Sözünü ettiğimiz<br />

kitap, kesinlikle devrime ve<br />

devrimci mücadeleye katkı sunacak<br />

bir “roman” değildir.<br />

Kitabın devrimcilik ve devrimci<br />

mücadele adına okuyana katabileceği<br />

hiçbir şey yoktur. Tam tersine, devrimcilikle<br />

yeni tanışan, büyük ölüm<br />

orucu direnişi sürecinde yaşananları<br />

bilmeyen birine tarihi çarpıtarak,<br />

içini boşaltarak anlatmış olacağı<br />

açıktır. Çünkü romanı okurken insan<br />

ister istemez ölüm orucu direnişi nezdinde<br />

şehitliğe, feda eylemlerine, direnmeye,<br />

bir bütün olarak devrime ve<br />

devrimci mücadeleye saldıran Oya<br />

Baydar’ın “Erguvan Kapısı” “romanı”nı<br />

hatırlıyor.<br />

Dönekliği, Teslimiyeti,<br />

İhaneti “Kabul Edilebilir”<br />

Hale Getiren Volta...<br />

Romanın daha giriş sayfalarında<br />

teslimiyeti meşrulaştırmanın ilk adımı<br />

atılıyor, ihaneti meşrulaştırmanın<br />

önü açılıyor. Cemil 19 Aralık operasyonunda<br />

direnmemiştir. F Tipine<br />

girişte ağlayıp-sızlayıp, açlık grevine<br />

katılmamakta ve sayımlarda da<br />

dayatmalara boyun eğmektedir. Kısacası<br />

Cemil teslim olmuştur ve<br />

devletin tüm yaptırımlarına uymaktadır.<br />

İşte bu gerçeğe rağmen romanın<br />

birinci kişisi Halil, Cemil ile aynı<br />

hücrede kalabilmekte, mesela, Cemil’den<br />

aldığı giysileri giyebilmektedir.<br />

“Bir an için Cemil’den aldığı<br />

giysilerin sıcaklığı rahatsız etse<br />

de...”<br />

Sonuçta kahramanına “O da öyle<br />

bir insan, herkes aynı olamaz ki.”<br />

dedirterek teslim olmayı, ihaneti<br />

meşrulaştırmaktadır. (syf:10)<br />

Uzlaşmanın, devrimciliği bırakmanın,<br />

ahlaksızlığın, ihanetin... her<br />

şeyin ama her şeyin “kabul edilebilir”<br />

hale getirilmesi, burjuvazinin<br />

on yıllardır uğraştığı şeydir. Anahtar<br />

cümle budur. “O da öyle bir insan,<br />

herkes aynı olamaz ki.” denildiğinde<br />

artık herkes her şeyi meşru görmeye<br />

başlayacaktır. Nitekim, romanda<br />

da böyledir zaten.<br />

İhaneti, teslimiyeti ve en genelde<br />

devrimciliği bırakmayı meşrulaştırmanın<br />

araçlarından biri de “siyasi<br />

ilişki” ile “insani ilişki”yi birbirinden<br />

ayıran anlayıştır. Romanda<br />

bu şöyle yer buluyor:<br />

Halil ihanet etmiş, bir süre sonra<br />

hastaneden hapishaneye getirilmiştir.<br />

Getirildiği hücrede Durmuş<br />

(DHKP-C’li olduğu anlaşılıyor) ve<br />

Fikret (örgütü belirsiz ancak devrimci<br />

özünü yitirmiş, tahliye beklemektedir)<br />

kalmaktadır. Üç kişinin konumu,<br />

yaklaşımları, bize yazarın<br />

beynini de göstermektedir. Durmuş,<br />

bir devrimci olarak ihanet eden Halil<br />

ile birlikte kalamayacağını açıkça<br />

ifade eder. “Biliyorsunuzdur, bırakanlara<br />

karşı tavrımız net. Onları<br />

hain olarak nitelendiriyoruz. Cezalarını<br />

da ona göre veriyoruz.”<br />

(syf:188)<br />

Fikret’in tavrı da “net”tir: “Benim<br />

böyle bir tavrım yok.” “Sonuçta<br />

ölüm orucunu bırakmış bile olsa<br />

bizim insanımızdır. (...) hain ilan etmekle<br />

insanları karşımıza alıp kaybederiz.<br />

Banakalırsa onları kazanmak<br />

gerek.” (syf:188)<br />

Tahliye bekleyen, devrimcilikle<br />

ilgisi kalmamış Fikret, Cepheli Durmuş’a<br />

“öğüt” vermekten de geri<br />

durmaz: “Tamam da tavır alırken biraz<br />

abartmıyor musun? Siyasi olarak<br />

ilişki kurmayabilirsin ama insani<br />

boyutuyla yardımcı olmak lazım. Bu<br />

kadar sert tavır alıp iyice uzaklaştırmaya<br />

hakkınız var mı?” (syf:192)<br />

Fikret’in ağzından konuşan yazar<br />

ve aslında tüm oportünizmdir. Fikret’in<br />

ağzından konuşan “tamam<br />

bırakmış ama o kadar gün de açlık<br />

grevi yapmış” deyip, hainlerin alınlarından<br />

öpen oportünist mantıktır.<br />

“Hainlere sizin gibi bakmıyoruz” diyen<br />

TİKB oportünizmidir.<br />

İhanet edene nasıl “bizim insanımız”<br />

diye bakılabilir? Nasıl hala<br />

onlar da devrimci sayılabilir... Yani<br />

devrimci olabilirler? Hain zaten tercihini<br />

yapmıştır. Haine hain denildiğinde<br />

“kaybetmek”, denilmediğinde<br />

“kazanmak” mümkün değildir.<br />

Tam tersine onun yaptığının adını<br />

koymamak, ihaneti meşrulaştıracak<br />

bir yaklaşım ve ilişki içinde olmak<br />

çürümüşlük ve dibe vuruş halidir.<br />

Çürüme, yazarın insanları hainin<br />

gözünden değerlendirmesiyle de<br />

kendini gösterir.<br />

İhanetin batağındaki Halil’e göre<br />

3 0<br />

SİSTEM ADALETSİZLİK ÜRETİYOR

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!