29.10.2014 Views

pdf indir - YDİ Çağrı

pdf indir - YDİ Çağrı

pdf indir - YDİ Çağrı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

okuyucu mektubu<br />

bir yol olmadığına vurgu yaptı.<br />

A l m a n y a ’ d a n D e m o k r a t i k<br />

Sosyalizm Partisi (PDS) Berlin Eyaleti<br />

Parlamenteri Evrim Helin ve AP Sol<br />

Grup üyesi Feleknaz Uca da barış ve<br />

diyaloğun önemini vurguladılar.<br />

DTP Kongresi Ahmet Türk’ün<br />

Genel Başkan seçilmesiyle son buldu,<br />

Kürt halkı kongrede demokratik taleplerinden,<br />

özleminden asla vazgeçmeyeceğini<br />

yüksek sesle haykırdı.<br />

Tüm yukarıda anlattıklarımızdan<br />

anlaşılacağı gibi Kongre’ye damgasını<br />

vuran Kürt sorununun silahların<br />

susturulması koşullarında demokratik<br />

bir anayasa çerçevesinde<br />

çözülebileceği fikridir.<br />

İlk önce sıkça dile getirilen ‘birlikte<br />

yaşama’ fikri üzerinde biraz durmak<br />

istiyoruz. Halkların barış ve kardeşlik<br />

içinde birlikte yaşama fikri biz<br />

Kürt komünistlerinin en önde gelen<br />

taleplerinden biridir. Ancak bizim<br />

savunduğumuz bir ulusun bir başka<br />

ulusu boyunduruk altında tuttuğu<br />

kölelik koşullarındaki bir zoraki birliktelik<br />

değil, tam tersine özgür demokratik<br />

ve eşit koşullardaki halkların<br />

gönüllü birlikteliğidir.<br />

Kürtler yüzyıllardır baskılarla,<br />

katliamlarla bir arada yaşamak zorunda<br />

bırakılmışlardır. Bu coğrafyada<br />

Kürtlerin ve Türklerin bir arada<br />

yaşamaları gönüllü bir birlikteliğe<br />

dayanmamaktadır. Ne tarihte, ne bu<br />

gün birlikte yaşayıp yaşamama seçimi<br />

bize bırakılmamıştır.<br />

DTP Kongresi Ahmet<br />

Türk’ün Genel<br />

Başkan seçilmesiyle<br />

son buldu, Kürt halkı<br />

kongrede demokratik<br />

taleplerinden,<br />

özleminden asla<br />

vazgeçmeyeceğini<br />

yüksek sesle haykırdı.<br />

Bu koşullarda barışın demokrasinin<br />

gelebileceğini savunmak, hatta<br />

hatta Kürt halkının gerçek kurtuluşunun<br />

böylesi koşullardaki bir barışla<br />

mümkün olacağını savunmak,<br />

çözümün AB’den geçtiğini savunmak<br />

Kürt halkına gerçekleri anlatmamak<br />

anlamına gelir. Kürt halkının<br />

gerçek kurtuluşunun gerçek demokrasi<br />

koşullarında, işçi-köyle iktidarı<br />

koşullarında mümkün olduğu<br />

gerçeğinin üstünü örtmek anlamına<br />

gelir. Kapitalist sömürü sistemlerinde<br />

ulusal sorunun gerçek çözümünün<br />

mümkün olmadığını görmemek,<br />

göstermemekanlamına gelir.<br />

Biz doğruları olduğu gibi Kürt halkına<br />

anlatmak zorundayız. Elbette<br />

AB demokrasisi çerçevesinde bir çözüm<br />

bugünkü duruma göre daha iyidir.<br />

Ancak böyle bir çözümü seçmek,<br />

mücadele hedefini bununla sınırlamak,<br />

kötüler içinde daha iyi olanı<br />

seçmek anlamına gelir.<br />

Kapitalist sömürü aygıtının en<br />

güçlü aygıtı devlet mekanizmasını<br />

yıkmadan ve devletleşme fikrini bugünkü<br />

global dünyada gereksiz görerek,<br />

barışçıl yoldan demokratik, özgür<br />

bir yaşama adapte olma fikrini<br />

savunmak, en iyi halde kapitalist<br />

barbarlık düzeni içerisinde “demokratik”<br />

kapitalist kölelik yaşamını devam<br />

ettirmeyi savunmaktan başka<br />

bir işe yaramaz.<br />

Kürtlerin şu an yaşadığımız barbarlık<br />

koşullarında biraz daha hak<br />

alarak soluklanmasına reform mücadelesiyle<br />

hizmet etmek başka bir şeydir,<br />

reformu bir felsefe, yaşam şekli<br />

olarak savunmak başka bir şeydir.<br />

Birincisine evet ama ikincisine Kürt<br />

ulusundan işçilerin, işsizlerin, yoksul<br />

köylülerin hayır demesi tarihsel<br />

bir zorunluluktur.<br />

İkinci en çok dile getirilen düşünce<br />

ise çözümün AB’ne olduğudur ki, bu<br />

ülkelerin benzer ulusal sorunlara sahip<br />

oldukları ve bu mücadeleleri yıllardır<br />

kanla bastırdıkları açıktır. Kürt<br />

ulusal sorununda çözümü Kopenhag<br />

kriterlerinden, AB’den beklemek en<br />

iyi ifadeyle gerçekleri görmemektir.<br />

Kongrede olmayan en önemli şeylerden<br />

birisi ise işçi sınıfının ve ezilen<br />

emekçilerin mücadelesindeki durumla<br />

ilgili, ekonomik-demokratik<br />

tek bir şeyin söylenmemesiydi.<br />

Kürt sorununun çözümü noktasında<br />

ise verilen mesajların tümünün<br />

egemen sınıflara, onların meclisteki<br />

temsilcilerine yönelik olması sözkonusydu.<br />

Şu gerçekliği görmek gerekiyor<br />

ki, tarihi yapan kitlelerdir, hiç bir<br />

zulüm iktidarı ilelebet devam etmemiş,<br />

hepsi halkların haklı mücadelesiyle<br />

tarihin çöplüğüne gömülmüşlerdir.<br />

Kürt halkının özgürlük mücadelesine<br />

Türkiye işçi ve emekçilerinin<br />

desteğini örgütlemek bu konudaki<br />

esas görevlerden biridir.<br />

Bimre koleti!<br />

Biji azadi!<br />

Haziran 2006 <br />

(Sayfa 15’teki yazının devamı...)<br />

yaralanan yoktur’ demeci, katliamcıları<br />

vatandaş, yananları ise ‘düşman’<br />

gördüğünün açık bir kanıtıdır. Aynı<br />

şekilde dönemin DGM Başsavcısı<br />

Nusret Demiral’ın, ‘‘Olayda örgüt<br />

yok, tahrik var” açıklaması ise, devletin<br />

olayların failleri ve ardındaki<br />

güçlere ilişkin soruşturmayı nasıl<br />

saptırdığını göstermektedir. Basının<br />

büyük bölümü ise, katliamı Aziz<br />

Nesin’e yükleyip, esas olarak olayı<br />

‘tahrik’ sonucu çıktığını açıklaması<br />

ibret vericidir. Bütün bu açıklama ve<br />

yaklaşımlar, devletin ideolojik aygıtlarının<br />

da katliama yol döşediği ve<br />

gerçeklerin üstünü örtmeye çalıştığını<br />

göstermektedir.<br />

Sivas katliamı, egemenlerin, dinci<br />

faşistlerin meşru görmediği inanç,<br />

kimlik ve siyasal görüşlere ilişkin<br />

değişik zamanlarda uyguladıkları<br />

katliamların bir örneğidir. Bu sahneleri<br />

daha önce 6-7 Eylül olaylarında,<br />

1970’li yıllarda Çorum, Sivas,<br />

Maraş, Erzincan ve daha sonra Gazi<br />

Mahallesinde görmüş ve yaşamıştık.<br />

Fazla geriye gitmeye gerek yok.<br />

Bugünün Türkiye’sin de linç kültürü<br />

yaygınlaştı. Trabzon’da TAYAD’lılara<br />

karşı başlatılan ve değişik şehirlerde<br />

uygulamaya konulan plan hep aynı.<br />

Demokratik haklarını kullanan, basın<br />

açıklaması yapmak isteyen insanlar<br />

linç edilmek isteniyor. Devlet,<br />

Sivas’ta yaptığı gibi linç edilmek istenen<br />

insanların halkı tahrik ettiğini<br />

söylüyor! Hepsinde saldırının hedefi,<br />

devletin topluma dayattığı resmi<br />

kimliğin dışında kalanlardır. Bu katliamların<br />

ortak paydası saldırganların<br />

engellenmeyerek katliama çanak<br />

tutulması ve ardından olayın üstünün<br />

örtülmesi veya sadece bir kısım<br />

piyonun cezalandırılmasıyla yetinilmesidir.<br />

Devletin verdiği mesaj şudur:<br />

Muhalif olmayacaksınız, resmi<br />

ideoloji dışında bir görüş savunmayacaksınız!<br />

Hakkınızı aramayacaksınız,<br />

demokratik taleplerinizi dile getirmeyeceksiniz!<br />

Size dayatılan politikaları<br />

kabul edeceksiniz! Devletin<br />

istemi dışında hareket ederseniz,<br />

halkı tahrik etmiş olursunuz! Halkı<br />

tahrik ettiğiniz için de, halk da gereğini<br />

yapar! Devletin bu politikaları<br />

sonucu, saldırganlar ve linç girişiminde<br />

bulunanlar korunuyor. Linçe<br />

maruz kalanlar ise ‘suçlu’ gösterilip<br />

yargı karşısına çıkartılıyor.<br />

Resmi Türk kimliğini kabul etmeyen,<br />

asimilasyonu kabul etmeyenler<br />

her uygun fırsatta tasfiye edildiler.<br />

Kürt tehcirleri ve İskan Kanunları,<br />

Varlık Vergisi, 6-7 Eylül talanı vb.<br />

bu politikanın somut göstergesidir.<br />

Sivas’ta uygulamaya sokulan tam da<br />

bu politikadır. Sivas’ta toplananların<br />

yaptığı tek şey türkülü, panelli,<br />

halaylı bir etkinlikle Pir Sultan’ın<br />

anıtını kendi memleketine dikmektir.<br />

Etkinliği düzenleyenlerin amacı,<br />

Anayasa’da yazılı demokratik, hukuk<br />

ve laiklik iddiasını laftan gerçeğe<br />

dönüştürmektir. Üstelik her<br />

şey resmi izinle gerçekleştirilmektedir.<br />

Etkinlik başta Aziz Nesin olmak<br />

üzere aydın ve sanatçıların katılımı<br />

ile gerçekleştirilmektedir. Durum<br />

buyken ‘devlet, halkla karşı karşıya<br />

getirilmemelidir’ sözü, devletin saldırganları<br />

halktan sayması, yananları<br />

ise halktan saymamasının göstergesidir.<br />

Bu ülkede solcu olan herkesin<br />

bir ‘örgüt’ kategorisi içerisine<br />

konulup yargılanması, hukuksuz cezalara<br />

çarptırılması, işkenceden geçirilmesi<br />

vb. devletin uyguladığı bir<br />

politikadır. Devlete göre; Sivas’ta yaşanan<br />

vahşette sadece ‘tahrik’ vardır.<br />

Katliamı yapanlar sadece ‘tahrik’e<br />

kapılmışlardır. Onun için bunların<br />

devlet ile karşı karşıya getirilmesi<br />

doğru değildir! Gerçekte ise, hazırlığı<br />

önceden yapılmış örgütlü faşistlerin,<br />

kolluk kuvvetlerinin yol vermesi<br />

ile bir katliam yapılmıştır.<br />

83 yıldır hâkim sınıfların verdiği<br />

mesaj çok açıktır. Devlet kendisinin<br />

belirlediği sınırların dışına çıkılmasını<br />

istememektedir. Devlet nezdinde<br />

‘örgüt’ sola özgü bir olaydır. Bu yüzden<br />

de yok edilmesi gereken bir ‘düşman’<br />

kurumdur. İnsanları yakan,<br />

katledenler ise ‘örgüt’ sayılmamaktadır.<br />

Egemen sınıflara göre, halkın<br />

‘tahrik’ olması söz konusudur.<br />

Devletin istemediği hak talebinde<br />

bulunursanız, bir takım odaklar<br />

‘tahrik’ olur, devletin desteğiyle tehdit<br />

eder, katliamlar yapar. ‘Tahrik’<br />

olanlar görevlerini yaparken, kolluk<br />

kuvvetleri kör-sağır davranır; ta ki iş<br />

bitene, hak talep edenlere ‘haddi’ bildirene<br />

kadar!<br />

Devlet’in nelere kadir olduğu, demokratik<br />

haklarını kullanan kitle<br />

eylemlerine karşı yaklaşımı çok iyi<br />

bilindiğine göre, Madımak’a çok yakın<br />

mesafedeki polis ve ordu güçlerinin<br />

katliama seyirci kalması üzerinde<br />

özellikle düşünülmelidir. Tüm<br />

bu gerçeklerin gösterdiği gibi Sivas<br />

katliamı, daha önce yaşanan katliamların<br />

bir tekrarıdır. Saldırganlar<br />

farklı, ama mizansen aynıdır.<br />

Sivas katliamının özgülünde çıkarılması<br />

gereken esas ders, süreci bütünlük<br />

içerisinde değerlendirmektir.<br />

Bu katliam devlet dışında, bir grubun<br />

yaptığı bir katliam değildir. Sivas katliamı<br />

devletin gözetimi altında yapılmış<br />

bir katliamdır. Bu katliamın sorumluluğu<br />

devlete aittir.<br />

Bu sistem var olduğu sürece, bu<br />

gibi katliamlar devam edecektir.<br />

Ancak böyle gelmiş, böyle gitmeyecektir.<br />

Gün gelecek devran dönecektir.<br />

O halde görev, sisteme karşı mücadeleyi<br />

yükseltmek ve örgütlenmektir.<br />

İşçilerin ve emekçilerin iktidarının<br />

kurulması için mücadeleyi yükseltmek<br />

gerekiyor.<br />

Haziran 2006 <br />

19

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!