Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
gündem<br />
<br />
yonda gösterilmektedir. Böylece olası<br />
bir birliğin adresi de DYP olarak gösterilmektedir.<br />
MHP son kamuoyu yoklamasında<br />
barajın oldukça altında görünmektedir.<br />
Fakat ANAP’ın tersine tek başına<br />
seçimlere girdiğinde barajı aşma<br />
şansı vardır. Bu durumda AKP’nin<br />
“demokratik” alternatifi ortaya çıkar.<br />
Olası bir CHP/DYP/ANAP/MHP<br />
koalisyonu. İyi de bunun için seçimlerin<br />
yapılması ve bundan da önemlisi<br />
AKP’nin gerçekten % 30’lar civarında<br />
kalıp tek başına hükümet kuracak<br />
güce erişememesi ve de bunun<br />
yanında CHP yanında MHP ve DYP/<br />
ANAP’ın barajı aşıp, üçünün-dördünün<br />
parlamentoda çoğunluk elde etmesi<br />
gerekir. Bu hesap sonuçta çok bilinmeyenli<br />
ve tutma ihtimali oldukça<br />
düşük olan bir hesaptır.<br />
Orta ve uzun erimde devlet iktidarını<br />
elinde bulunduranlar için “felaket”<br />
senaryosu, AKP’nin hiç bir şey<br />
olmamış gibi yoluna devam etmesi,<br />
elindeki parlamento çoğunluğuna dayanarak<br />
kendi belirlediği bir adayı<br />
cumhurbaşkanlığına seçmesi, böylece<br />
devlet erkinin çok önemli bir<br />
mevkiini daha düşürerek ele geçirmesi,<br />
ardından da genel seçimlerde<br />
tek başına hükümet kuracak bir<br />
çoğunluğu sağlamasıdır. Bu devleti<br />
elinde bulunduran kemalist bürokrat<br />
burjuvazi açısından yolun sonu<br />
olmaz, fakat sona götüren yolda çok<br />
önemli bir virajdır.<br />
Bu yüzden şimdi öncelikli hedef<br />
olarak hükümetin hükümet olmadığının,<br />
hükümet edemeyeceğinin ispatı<br />
ve hükümetin erken seçime zorlanması<br />
seçilmiştir.<br />
Ortaya Demirel sürülmüştür. Demirel<br />
ağzından bu hükümetin aslında<br />
hükümet edemediği, bu ülkede belli<br />
güç odaklarına karşı hiç bir şey yapmanın<br />
mümkün olmadığı, çarenin<br />
erken seçimde olduğu, eğer erken seçim<br />
yapılmış olsa idi 12 Mart ve 12<br />
Eylül’ün yaşanmış olmayacağı görüşleri<br />
dillendirilmiştir.<br />
Tam böyle bir ortamda gelen Danıştay’a<br />
yönelen “Allahın Askeri”<br />
imzalı ve “türban kararının cezalandırılması”<br />
markalı ve fakat ne gariptir<br />
ki hep milliyetçi/devletçi rabıtalı<br />
silahlı saldırı eylemi, hükümetin hükümet<br />
edemediğinin ötesinde, cumhuriyetin<br />
laik kurumlarını hedef gösteren<br />
bir konumda olduğunun ispatı<br />
bir eylem olarak çıktı ortaya. Devlet<br />
ordusu, yargısı, üniversite yönetimi<br />
vb. ile Anıtkabir’e “Ata’ya şikayet”e<br />
çıktı. Hükümet üyeleri kemalist kitle<br />
tarafından “Mollalar İran’a!”, “Katil<br />
hükümet!” nidaları ile karşılandı öldürülen<br />
Danıştay üyesinin cenaze töreninde.<br />
Katilin eylemin hemen ertesinde<br />
yakalanmış olması ve katilin<br />
tüm ilişkilerinin eski ordu mensupları,<br />
kemalist-ırkçı kuruluşlar vb. olduğunun<br />
ortaya çıkması ile birlikte<br />
bu kez hükümet kanadı, Danıştay<br />
saldırısının hükümete karşı girişilmiş<br />
bir komplo olduğunu işlemeye<br />
başladı. “Laik devlete karşı hükümetin<br />
işaretiyle hareket eden şeriatçıların<br />
devlete yönelik saldırısı” teorisinin<br />
karşısına “adı konamayan bir çetenin<br />
hükümete karşı komplosu” teorisi<br />
çıktı. Bu arada çok ciddi başka<br />
komplo teorisyenleri, aslında bunun<br />
emperyalist dış güçlerin, “Türkiye’ye<br />
karşı komplosu” olduğunu anlattı.<br />
Bir ‘yaşlı eşek’ de, aslında komplonun<br />
hedefinin Türkiye’nin bağımsızlığını<br />
savunan esas güç olan İP ve onun önderi<br />
olduğunu anlattı. vb.<br />
Sonunda ne oldu?<br />
Savcının hakkında tutuklanma<br />
kararı çıkarılmasını istediği ve Danıştay<br />
eylemindeki tetikçinin, Emniyet<br />
açıklamasına göre “adı konamayan<br />
çete”sinin “kilit ismi” olarak tanıtılan,<br />
ismi bu davaya karıştırıldığı<br />
için üzüntüsünden “kalbine bıçak<br />
saplayarak intihara kalkışan” emekli<br />
yüzbaşı Muzaffer Tekin hakim tarafından<br />
tutuksuz yargılanmak üzere<br />
serbest bırakıldı. Bu olay “Türkiye<br />
seninle gurur duyuyor” nidalarıyla<br />
karşılandı. Aynı Susurluk davasında<br />
yargılanan “vatan-millet için kurşun<br />
sıkanlar” gibi. Aynı Şemdinli davasının<br />
“iyi çocuk” katilleri gibi! Sonra<br />
bütün burjuva medya hep bir ağızdan<br />
bastırdı: Gördünüz mü, bağımsız<br />
yargı karar verdi. Demek ki neymiş?<br />
Demek ki, hükümetin ve Emniyet’in<br />
bir bölümünün Danıştay saldırısının<br />
ardında çete filan araması<br />
yanlışmış. Demek ki ortada komplo<br />
filan yokmuş. Bir “meczup” kendi dediği<br />
gibi, kendi başına karar alıp uygulamış.<br />
vb. vb.<br />
Danıştay saldırısının ardından çıkarılan,<br />
adı konmamış, ve çete olmadığı<br />
“bağımsız yargı”nın bağımsız<br />
bir kararıyla tescil edilmiş olduğu<br />
söylenen çetenin ardından, Emniyet<br />
içinde hükümete yakın olan kesim ortaya<br />
bir çete daha çıkardı. İçinde aktif<br />
subayların yer aldığı bu çetenin belgeleri<br />
arasında, Başbakanın evinin krokisi,<br />
hangi yoldan ne zaman nasıl geçtiğinin<br />
notları filan da bulundu. Devlete<br />
zimmetli bir dizi silah, cephane,<br />
bomba vb. de bulundu. “Vatansever”<br />
olduklarını açıklayan bu çetecilerin<br />
açıklamaları da ilginç: Bunlar Türkiye’nin<br />
olası bir işgaline karşı örgütleniyorlarmış!<br />
Ve tabii bunlar da bireysel<br />
olarak hareket eden, devlet ve<br />
ordu vb. ile ilişkileri olmayan “meczup”lardır.<br />
İlginç olan şudur ki, bu<br />
meczuplar ve bunların eylemleri olduğu<br />
gibi, bunlara karşı hükümet yanlısı<br />
Emniyet kesiminin takibatı da nedense<br />
son dönemde artıyor. Herhalde<br />
sıcakların artmasından olacaktır bu.<br />
Öyle ya, sıcaklar arttıkça delilik alametleri<br />
de artar! Yine herhalde bunların<br />
cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça<br />
daha da artacağını söylemek<br />
için kâhin olmaya da gerek yoktur.<br />
Gelişmelerde anda gelinen son<br />
nokta ne?<br />
Özel sermayeli işbirlikçi büyük sermayenin<br />
öz örgütü TÜSİAD, erken<br />
seçime karşı olduğunu açıklayarak,<br />
hükümete destek verdi. Fakat bu desteğini<br />
de bir şarta bağladı: Hükümet<br />
cumhurbaşkanlığı seçimi vb. konularda<br />
“toplumsal uzlaşma” aramalı<br />
ve bunu sağlamalıdır. Hükümet öyle<br />
olur olmaz yersiz ve zamansız çıkışlar<br />
ve açıklamalar yapmamalıdır… vb.<br />
Ardından Başbakan –hükümetin<br />
başı– Genelkurmay Başkanı –devlet<br />
erkinin gerçek başı– ile bir görüşme<br />
yaptı. Ve bu görüşmenin sonucu tek<br />
cümleyle açıklandı: İç ve dış güvenlik<br />
sorunları üzerine görüşülmüştür!<br />
Anlaşılan odur ki, hükümet ile devleti<br />
elinde bulunduran güçler arasındaki<br />
iktidar dalaşında her iki taraf<br />
da kendisinin her dediğini yapacak<br />
durumda olmadığını, her iki tarafın<br />
da elinde ötekine karşı kullanacağı<br />
kozlar olduğu gösterilmiştir. Bu hükümetin<br />
bundan öncekilerin bir<br />
çoğunda olduğu gibi ilk muhtırada<br />
şapkasını alıp gitmeyeceği görüldüğü<br />
gibi, devlet iktidarını elinde<br />
bulunduran güçlerin hiç bir şart altında<br />
AKP’nin tek başına parlamento<br />
çoğunluğuna dayanarak seçeceği bir<br />
cumhurbaşkanını kabul etmeyeceği<br />
de görülmüş, gösterilmiştir.<br />
Bundan sonrası bu gerçeklerin yineleneceği<br />
bir dönem olacak, sonuçta<br />
bir uzlaşma formülü bulunacaktır.<br />
Fakat cumhurbaşkanlığı seçimi ile<br />
de, bir dahaki seçimler ile de bu dalaş<br />
son bulmayacaktır. Ve egemen<br />
sınıflar kendi aralarındaki bu iktidar<br />
dalaşında şimdiye kadar olduğu gibi<br />
bundan sonra da işçileri ve emekçi<br />
yığınları, hükümet demokrasi adına,<br />
devlet iktidarını elinde bulunduran<br />
güçler laik cumhuriyeti ve bağımsızlığı<br />
savunma adına kendi kuyruklarına<br />
takmayı deneyecektir.<br />
Ve bu arada çete savaşları sürecektir.<br />
Biz egemen sınıf ların iktidar<br />
dalaşının ürünü olan bu çete savaşlarının<br />
aptal seyircileri, şu ya da<br />
bu taraftaki saf destekçileri olmak<br />
zorunda değiliz. Bizim kendi tarafımız,<br />
kendi sınıf çıkarlarımız, kendi<br />
mücadelemiz var.<br />
Çete savaşlarının tozu dumanı<br />
arasında, kaybedilen, unutturulmaya<br />
çalışılan Türkiye gerçeğinde ne türban,<br />
ne egemen sınıfların laikliği ne<br />
televole sorunları belirleyici sorunlar<br />
değil.<br />
Bizim derdimiz iş sorunu, aş sorunu,<br />
konut sorunu, insanca yaşama<br />
sorunu. Tekeller bütün Türkiye<br />
tarihinde en yüksek kârlarını elde<br />
ederken, işçi ve emekçilerin toplumsal<br />
zenginlikten eline geçen pay eksiliyor.<br />
İşsizlik, yoksulluk diz boyu.<br />
Demokratikleşme adına çıkarılan<br />
bir dizi yasa var. Ama bunlar bizim<br />
için pratikte bir anlam ifade etmiyor.<br />
Kullanılmıyor. Gerçek sorunlar bunlar.<br />
Bırakalım çeteler tepişsin. Biz onların<br />
tümüne sırtımızı dönelim. Biz<br />
kendi işimize bakalım. Biz sermaye<br />
egemenliğine karşı sınıf mücadelesine<br />
sarılalım, kendi gücümüze güvenelim.<br />
Örgütlenelim.<br />
Örgütlenelim.<br />
Örgütlenelim.<br />
11 Haziran 2006 <br />
2006 D<br />
Tüketim<br />
KAZANANLAR…<br />
2006 Dünya Futbol Şampiyonası<br />
aylar öncesinden başlayan büyük<br />
bir hazırlık sonrasında Münih-<br />
Alianz Arena stadyumunda 9<br />
Haziran 2006 tarihinde yapılan<br />
görkemli bir açılışla başladı. Bir ay<br />
boyunca bir dizi şey unutturulacak;<br />
favoriler belirlenecek, takımlar<br />
tutulacak, kazanan, kaybeden<br />
hesapları yapılacak; 64 maratonluk<br />
maç son rasında<br />
hangi<br />
takımın kazanacağı<br />
üzerine<br />
tartışm<br />
a l a r y ü -<br />
r üt ü lecek…<br />
Her Dü nya<br />
K u p a s ı ,<br />
A v r u p a<br />
Kupa s ı v s .<br />
k a rşı la şmalarının<br />
olağan<br />
görüntüsü<br />
bu… Yapılanlar,<br />
y a p ı l a c a k l a r<br />
belli…<br />
Futbol geçtiğimiz<br />
yüzyılın<br />
olduğu gibi bu<br />
yüzyılın da seyri<br />
güzel en önemli<br />
spor dallarından<br />
birisi… Ancak<br />
s p or u n d i ğ e r<br />
alanlarında olduğu<br />
gibi, futbolda da günümüzde<br />
belirleyici olan bunun bir<br />
spor olarak, insan bedeninin<br />
gelişmesi, insanlar, takımlar,<br />
uluslar arasında kardeşlik<br />
ve dostluk köprüsü olması<br />
değil… Hayır futbol, günümüzde<br />
spor dünyasının en<br />
önemli şovlarının yapıldığı,<br />
çok büyük paraların kazanıldığı<br />
bir alan… Evet futbol,<br />
özellikle de Dünya Kupası,<br />
Avrupa Kupası vs. gibi organizasyonlarla,<br />
tüketim çılgınlığının<br />
doruğa çıkarıldığı bir alan…<br />
Büyük kazananlar var bu organizasyonlarda…<br />
Kupayı bir takım havaya kaldırıyor<br />
bu yarışmalarda; ama parayı kaldıranlar<br />
bir çok…<br />
kışk<br />
Bu yazıyı yazdığımızda bütün<br />
Yapılan/yapılacak 64 futbol ka<br />
Şampiyonası’nın “en büyüğü”,<br />
kazanan birilerinden, kazanıla