Mekkî-Medenî Âyetlerin Mümeyyez Vasıflarıİlâhî kelâm, beşerin anlaması için nâzil olduğu döneminifade kalıplarını; dinî, sosyal, ekonomik ve kültürel tasavvurlarınıdikkate almıştır. Âyetlerin lâfızları ve muhtevaları,içinde nâzil oldukları Mekke veya Medine dönemlerininhususiyetlerinin nazara alındığını göstermektedir. Nitekimbiz bir âyetin Mekkî ya da Medenî olduğunu bilmesek bilealâmet ve mümeyyezlerine (belirgin özellik, ayırt edicivaz’larına) bakarak onun hangi dönemde nâzil olduğunukesine yakın bir şekilde tahmin edebiliriz. Binaenaleyh buözelliklerin öğrenilmesinde büyük yararlar vardır.Ayrıca dönemlerinin belirgin tasavvur, olay, olgu,düşünce, inanç ve tezahürleri doğrultusunda Mekke veMedine dönemlerine has kimi kavram ve konular dadikkat çekmektedir. Sözgelimi Yahudilerle ve onlarındüşmanlıklarıyla ilgili âyetlerin Medenî olması, Müslümanlarınhicret sonrasında Medine’de yoğun ve etkinbir nüfus olarak bulunan Yahudilerle karşılaşmalarıylaalâkalıdır. İklim ve toprak yapısının müsait olmaması vesu kaynaklarının yetersizliği gibi problemlerden dolayıtarıma elverişli olmayan, ancak canlı bir ticaret hayatınasahip Mekke’de hileli ticaretin yaygınlığı sebebiyle,Hz. Şuayb’ın (as) ticaret yaparken tartılarını düzgüntutmaları hususunda kavmini uyardığı âyetler, Mekkedöneminde nâzil olmuştur. Öte yandan topluma bağlılıkve içtimâî mesuliyetlerini yerine getirme gibi konularınise Medine’de nâzil olan âyetlerde gündeme getirilmesi,İslâm toplumunun burada teşekkül etmiş olmasıylaalâkalı bir durumdur. 4Mekkî Âyetlerin ÖzellikleriMekkeli Araplar, içinde kaybolunacak kadar uçsuz bucaksızkum denizlerinde bazen çok yalnızlaşır, güçsüz durumadüşerler, yok edilmekten ve başka kabilelerin saldırılarınahedef olmaktan korkarlardı. Böyle zor anlarında çölbedevileri, daha nüfuzlu bir kabilenin himayesine sığınmakzorunda kalırlar ve ancak bu sayede biraz rahat nefesalabilirlerdi. Tipik bir Mekke vasatını yansıtan bu bilgininüzerine şu Mekkî âyet ne kadar da uymakta ve putperestArapları himaye edilmeye ihtiyaç duymayan Allah’a imanetmeye ne kadar da etkili çağırmaktadır: “De ki: Her şeyinmülkiyetini elinde tutan, himaye eden ama kendisi himayealtında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım.”(Mü’minun sûresi, 23/88)Bedevilerin çöl hayatından söz açılmışken Kur’ân’dakitekrarları da, Arapları büyüleyen çöl kumsallarındaki tekdüzehas manzaralara benzetmek, Kur’ân kıssalarını vahalarlakarşılaştırmak ve bu tekrarları vahyin yoğun tehditve sert ikazlarının ardından insanın bir nebze durup soluklandığıçöldeki istirahat noktalarına teşbih etmek mümkündür.Ayrıca Kur’ân’ın secileri de, çöl manzaralarıyla nekadar çok benzeşmektedir. Muhammed Kamil Huseyn“Uzun çöl yolculuğunu mutlu bir sonla bitirmeyi isteyenkimse, önünde duran ve hepsi benzer işaretlerle kapatılmışolan farklı uzunluktaki yolları kısaltmak zorunda olduğunubilir.” diyerek bu benzerliği dile getirir. Arapların içindeyaşadıkları çöl gerçeğinin Kur’ân’ın kavram, tasavvur vedünya görüşüne yansımaması düşünülemez. Biraz önce deifade edildiği gibi, çöllerdeki tabiatın görünümü ve aynılığıbir fırtınayla bir anda değişebileceği için kumlarla kaplıengin çöller, istikrarsızlık ve güvensizliğin sembolüdür.Çöllerde, tepeler ve yollar sürekli aynı yerlerinde duran istikrarlıyol işaretleri ve güven telkin eden kilometre taşlarıdeğildir. Hâsılı çöllerde gayeye ulaştıracak yolu bulabilmek,başka bir deyişle hidâyet üzere olabilmek çok zordur.Bu yüzden çok mâhir bir rehberin yol göstermesine şiddetleihtiyaç duyulmaktadır; zîrâ iyi bir rehber edinmedenaşılmaz bu çöller. Binaenaleyh güvenilir rehberi olmayaninsanın dünya hayatındaki durumu da çöllerin istikrarsızve güvensiz durumundan farklı değildir. Dünya hayatındainsan güvenilir bir rehberin kılavuzluğuna teslim olmadanmaksuduna sağ-sâlim varamaz, belâ ve musibetlerle doluyollardan Kur’ân’ın ve Sünnetin rehberliği olmadan geçemez.Bu bakımdan Kur’ân’da sıklıkla kullanılan hidâyet,hâdî ve hüdâ kelimelerini bu hakikatle okumak insan ruhundaçok daha tesirli izler bırakmaktadır.Mekkî âyetlerin en belirgin dış özelliği, kısa ve netifadelerden oluşmasıdır. Daha önce de ifade edildiği gibibu tür âyetler insanlar üzerinde bir volkan tesiri yaparlar.Bu âyetlerin ses bitimlerinin de dikkat çekici tarzda vezinligelmesi benzer bir özelliği oluşturmakta ve bu hâl,Kur’ân pasajlarına harikulâde bir güzellik ve tesir gücükatmaktadır. Mekke dönemi insanlarının müşrik, mütekebbirve inatçı yapıda olmaları, bir nevi böyle bir üslûbugerekli kılmıştır. Daha ziyade Mekkî âyetlerde görülenkimi konu ve motiflerin tekrarlanması da dönemin birbaşka özelliğini oluşturur. İnançsızlara meydan okuyupreddetme makamında “Hayır! Tasavvur, inanç ve söylemlerinizasla doğru değil.” mânâsına gelen “Kellâ” lafzınıngeçmesi de Mekkî bir hususiyettir. Başka bir deyişleiçinde “kellâ” lafzının geçtiği âyetler Mekkî’dir. Başındaelif lâm mîm veya yâ sîn gibi hurûf-i mukattaa’ olarak adlandırılanhece harflerinin yer aldığı 29 sûrenin 27’sininMekkî olması da dönemin bir diğer ayırt edici vasfı olarakkabul edilmiştir. “<strong>Ey</strong> Âdem oğulları!” ve “<strong>Ey</strong> insanlar!”şeklindeki hitaplarla ve yeminle başlayan âyetlerinyanında secde âyetleri de Mekkî’dir.28
Mekkî âyetlerin ayırıcı muhteva özellikleri arasında ise,temel inanç esasları, hitap çoğunluğunun müşriklere yapılarakolumsuz tasavvur ve davranışlarının reddedilmesi,ahlâkî meziyetlere özendirilmesi, sabrın tavsiye edilmesi,nefsin, malın, aklın, namusun ve dinin korunması şeklindeözetlenebilecek temel ve genel teşrî esaslarından söz edilmesive önceki peygamberlerin kıssalarından bahsedilmesiyer almaktadır. Ayrıca Bakara sûresi hâriç İblis ile Hz.Âdem kıssasından bahsedilmesi, cinlerden söz edilmesigibi temalar da Mekke döneminin karakteristik muhtevaözelliklerinden sayılmaktadır.Medenî Âyetlerin ÖzellikleriKur’ân’ın Medine’deki muhatapları Allah ve Resûlü’nünbütün talimatlarına iman ederek teslim olmuş kimselerdirve nâzil olan vahyi can kulağıyla dinlemekte ve hidâyetiningereğini yapmaya âdeta can atmaktadırlar. Böyle muhataplarakonuşan bir hitabın da daha fazla eğitici ve öğreticiformda gelmesi, bilgileri ve konuları detaylarıyla beraberuzun uzun vermesi pek tabiîdir. Bu bakımdan Mekkîâyetlerin aksine Medenî âyetler, gözle görülür derecedeuzun pasajlar hâlinde nâzil olmuştur. Uzun âyetler muhtevalarınında teenni ile okunup anlaşılarak gereğinin yerinegetirilmesini hâsıl etmiştir. Çünkü Mekke’deki kısa âyetlervicdan ve duyguları harekete geçirirken, uzun Medenîâyetler aklı ve idraki harekete geçirmiştir. Yine öncekidönemden farklı olarak âyetlerdeki secî’lerin azaldığı dagörülmektedir. Medenî âyetlerde görülen bu farklılıklararağmen, yine de dönem âyetlerinde çok güçlü psikolojikmotivasyonlar yer almaktadır. Meselâ Medenî bir sûreolan Haşr sûresi’nin 21. âyeti, Allah kelâmına karşı insanınne kadar da katı kalbli ve ağlayamayan kuru bir çiftgöze sahip olduğunu haykırmakta ve Mekke’dekilere benzerşekilde ruhlarda büyük bir tesir icra etmektedir: “EğerBiz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allah korkusundanbaşını önüne eğdiğini ve paramparça olduğunu muhakkakgörürdün. Biz bu misâlleri insanlara düşünsünlerdiye anlatıyoruz.” Muhatapların kimlikleri doğrultusundaMedenî âyetlerde “<strong>Ey</strong> iman edenler!” diye hitap edilmesi;namaz, zekât, hac, nikâh, boşanma, alışveriş, faiz ve savaşgibi konularda detaylı bilgilerin verilmesi, adam öldürme,hırsızlık ve zina gibi birtakım suçlarla ilgili belirlenmişcezaların konulması, detaylı miras dağılımının yapılması,münafıklardan söz edilmesi, ehl-i kitapla nasıl ilişki kurulacağıve mücadelede bulunulacağının anlatılması, Medinedöneminin diğer mümeyyez vasıflarındandır. İdeal biryönetimin tesisi anlamında istişareden ve ihtilâf vukuundaHz. Peygamber’e (aleyhisselâm) müracaat edilmesindensöz edilmesi de bu dönem âyetlerinin muhtevaları arasındayer almıştır. “Resûl” olarak Hz. Peygambere itaatin emredilmeside yine dönemin karakteristiklerindendir. ZîrâKur’ân’da yaklaşık otuz âyette Allah ve Resûlü’ne itaatemri mânâsında “ يعُوا اللَّ َ وَأَطِ يعُوا الرَّسُ ولَ ”أَطِ şeklinde ifadelergeçmektedir ve bu âyetlerin tamamı da Medenî’dir. Buâyetler şayet Mekke’de, Resûl’e (s.a.s.) itaatin gerçekleşmeyeceğibir ortamda nâzil olsaydı, -hâşâ- ilâhî sözün değerive ağırlığı buharlaşacak, böylece belâgate muhalif bir hâlortaya çıkacaktı ki, mu’cizü’l-beyan olan Kur’ân-ı Kerîmbundan her zaman münezzeh olmuştur. Medenî âyetlerinmuhtevalarından bir başkası da, mü’minlere zafer ve fetihvaat edilmesidir. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.) eşlerindenve aile hayatından söz eden âyetler de Medine’de nâzilolmuştur. 5Netice itibariyle insanlığı karanlıklardan nura iletmeküzere Allah katından indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm’in sahiholarak anlaşılıp yorumlanması, taşıdığı hidâyet misyonunungerçekleşmesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Buneticenin meydana gelmesi için âlimlerimizin on beş asır boyuncageliştirdikleri ve tefsir usûlünde topladıkları birtakımkaide ve metotlara riâyet edilme mecburiyeti bulunmaktadır.Bu kurallara riâyet edilmemesi durumunda kötü niyetlibazı insanlar art niyet, düşünce ve inançları doğrultusundaKur’ân’ı istismar ederek onun nurunu örtmeye çalışabilir vebu karanlık düşünceleriyle insanları hak yoldan çıkarabilirler.Uyulması gereken kurallar yok sayılır ve gereği yerine getirilmezse,nefisler ve hevâlar kuralların yerine geçer, düzenyerini kaosa terk eder, cehalet ve hevâ hüküm sürer.Binaenaleyh Kur’ân’ı anlama ve tefsir etme sürecindebilinmesi ve tatbik edilmesi gereken ilkelerden birisi deMekkî ve Medenî ilmidir. Allah Tealâ insana değer vererekonun fıtrî yapısını dikkate almış, bunun sonucu olarakda, ilâhî kelâmını nâzil olduğu vasatın özelliklerine uygunform ve muhtevada inzal buyurmuştur. Âyet ve sûrelerintaşıdıkları bu özellikler, Kur’ân’ın doğru anlaşılıp tefsiredilmesine katkı sağlamakla kalmamakta aynı zamanda Allahkelâmının ne kadar eşsiz bir belâgat örneği olduğunuda gözler önüne sermektedir.* Ondokuz Mayıs Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesimunver@yeniumit.com.trDipnotlar1. Vahidî, Esbâbu’n-Nüzûl, Beyrut 1991, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, s. 261.2. Bkz. Ramazan el-Bûtî, Min Ravâiı’l-Kur’ân, Dımeşk 1970,Mektebetü’l-Fârâbî, s. 86-87.3. Geniş bilgi için bkz. Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, İstanbul1978, Kahraman Yay., c. I, 24-30.4. Mesela bu âyetlerden bazıları için bkz. Hucurât sûresi, 49/10; Safsûresi, 61/4; Haşr sûresi, 59/9.5. Bkz. Ünver, Mustafa, Tefsir Usulünde Mekkî-Medenî İlmi, Samsun2001, Sidre Yay., s. 223-270.29
- Page 2 and 3: YENi ÜMiTTemmuz Nisan / Mayıs / A
- Page 4 and 5: içindedir ki, sanki bu mübarek k
- Page 6 and 7: anlaşılmasını problemli gördü
- Page 8 and 9: YENi ÜMiTProf. Dr. Muhit MERT *Nis
- Page 10 and 11: zail olacağına ve zulüm ile âb
- Page 16 and 17: manlar; sıddîklar da, hayâl, tas
- Page 18: YENi ÜMiTBilal ÜNSAL *Nisan / May
- Page 21 and 22: Osmanlının son dönemlerinde eği
- Page 23 and 24: Allah dostlarının, Cenab-ı Allah
- Page 25 and 26: yorum.’ Bir de baktım ki, o zât
- Page 27: önemli bir mesaj iletmekte, diğer
- Page 31 and 32: Bu resmî kayıtlara göre 1456-154
- Page 33 and 34: cektir. Ancak mukarada tahvili Tür
- Page 35 and 36: E F E S L E RBir GeceOndört asır
- Page 37 and 38: talim etmek üzere bir rahmet olara
- Page 39 and 40: ibadeti, maddeden mâneviye, Yüce
- Page 41 and 42: gün bu tarz üzere devam ediyor. 7
- Page 43 and 44: YENi ÜMiTOsman KARYAĞDI *Nisan /
- Page 45 and 46: Üstad’ın ifadesiyle Nurların b
- Page 47 and 48: Lezzetleri tahrib edip acılaştır
- Page 49 and 50: ütün insanları öldürme, bir in
- Page 51 and 52: urnunu, kulağını kesilmesini) ya
- Page 53 and 54: türlü mücadelelerinde böyle bir
- Page 55 and 56: siledir. Geçmiş milletler arasın
- Page 57 and 58: tün engelliler diğer insanların
- Page 59 and 60: günlük hayatlarında düstur edin
- Page 61 and 62: Muaviye adlı bir kadının evindek
- Page 63 and 64: irlikte omuz omuza mücadele ettikt
- Page 65 and 66: İbadet ve TaatıKendisindeki sekî
- Page 67 and 68: YENİ ÜMİTNisan / Mayıs / Hazira