Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Lizbon’a Gece Treni /<br />
Night Train To Lisbon (2013)<br />
Felsefe profesörü Pascal Mercier’nin Lizbon’a Gece<br />
Treni adlı romanı yayımlandıktan sonra, bir anda<br />
dünya çapında ün kazandı ve on beşten fazla dile<br />
çevrildi. Tarihin tozlu sayfalarında gezinirken, aynı<br />
zamanda kendi iç dünyasına da yolculuk yapan<br />
bir adamın hikayesini anlatan roman, Bille August<br />
tarafından sinemaya uyarlandı. Her edebi eser<br />
uyarlamasında olduğu gibi film, romanın tutkunlarını<br />
tatmin etmese de Jeremy Irons ve Jack Huston ve<br />
Mélanie Laurent ile seyir zevkine fazlasıyla sahip bir<br />
film...<br />
Lizbon’a Gece Treni’nde, İsviçre’nin Bern kentinde<br />
antik diller öğretmeni olan Raimund Gregorius’un<br />
(Jeremy Irons), tesadüf eseri hayatını, mesleğini<br />
geride bırakarak Lizbon’a gidişi ve orada, bir yazarın<br />
izini sürmesi anlatılıyor. Yaşadığı bir olaydan sonra<br />
eline geçen Portekizli yazar Amadeu Prado’nun<br />
kitabında okuduklarından çok etkileniyor ve kendisini<br />
Lizbon’da buluyor. Amadeu’yu tanıyan herkesle<br />
teker teker görüşerek onun yaşamını öğrenmeyi, o<br />
zamana dek kendisini üzen bütün şeyleri yazan bir<br />
adamın geçmişine yolculuk yapmayı umuyor. Ancak<br />
Amadeu’nun Salazar döneminde bir direnişçi<br />
olduğunu öğrenince olay bambaşka bir boyut<br />
kazanıyor ve Raimund, Amadeu’nun peşinde, Salazar<br />
dönemi Lizbon’una tarihsel bir yolculuk yapıyor.<br />
Raimund’un okuduğu cümleler sayesinde kendi<br />
iç dünyasında yaptığı yolculuk aynı zamanda bizi<br />
Amadeu’nun dünyasına götürüyor ve dönemin<br />
baskıcı rejimiyle, arka planda hazırlanan direniş<br />
hareketiyle tanışıyoruz. Amadeu’nun yaşadıkları,<br />
aşkı, direnişe olan katkısı, babasıyla yaşadığı fikir<br />
ayrılıkları bir yana, filmin ve aslında romanın en etkileyici<br />
yanı felsefi alt yapısı... Amadeu’nun cümleleriyle<br />
Raimund yaşamını, seçimlerini, düşüncelerini<br />
sorguladığı sekanslar sanırım filmin en sevdiğim<br />
kısımlarıydı. Film izlemek biz sinemaseverler için<br />
zaten başlı başına bir keyif aracı ancak bir de<br />
üzerine böyle farkındalık yaşatma becerisine sahip<br />
olduğunda tadından yenmiyor. Lizbon’a Gece Treni<br />
bu açıdan, roman kadar olmasa da, etkileyici bir<br />
film. Bir sekansta, polisler tarafından piyano çalması<br />
istenen John’un, Mozart’tan bir parçayı çalması<br />
ve başrolün isminin Amadeus olması da Mozart’a<br />
güzel bir saygı duruşuydu…Amadeus’un, babasıyla<br />
yaşadığı fikir ayrılıkları ise aslında çok da uzak<br />
olmadığımız bir duruma akıllara getiriyor: Rejimin,<br />
düzene ayak uydurmuş önemli hakimlerinden biri<br />
olan babası ile direnişe katılan Amadeus arasındaki<br />
çatışma bizim son dönemlerde yaşadığımız ve<br />
ileride yaşayacağımız sorunlara benziyor. Darbelerden<br />
bezmiş ve bastırılmış bir kuşağın baskıcı<br />
rejime karşı suskunluğu ve onlara karşı çıkarak<br />
meydanlara dökülen, her şeyin farkında olan yeni<br />
nesil... Sanırım kuşaklar arası bu çatışma, baskıcı<br />
rejimlerin kaçınılmaz bir sonucu... Filmde Jeremy<br />
Irons’ın performansından söz etmeye gerek var mı<br />
bilmiyorum ama Jack Huston, Amadeus rolü için çok<br />
doğru bir seçim olmuş. Keza Estafania’yı canlandıran<br />
Mélanie Laurent de öyle. Edebi eser uyarlamaları<br />
genelde, kitabın okuyucusunu pek tatmin etmez ama<br />
Bille August, doğru oyuncu seçimleriyle işe bir sıfır<br />
önde başlamayı bilmiş. Daha önce Les Miserables’ı<br />
(1998) da sinemaya uyarlayan Bill August’ün, o<br />
yapımda çok fazla eksiği vardı ama Lizbon’a Gece<br />
Treni’nde güzel bir iş çıkardığını söyleyebilirim.<br />
Ülkemizde İstanbul Film Festivali kapsamında bu yıl<br />
gösterilen Lizbon’a Gece Treni bana göre senenin<br />
kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken filmlerinden.<br />
Vizyon tarihi henüz belli değil ama bulabilirseniz<br />
mutlaka izleyin...