09.05.2016 Views

Cinedergi 62

Binder62

Binder62

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SERDAR AKBIYIK<br />

n Bazen hiç beklemediğiniz anda bir film gelir<br />

ve sinemanın güzelliklerini size tekrar hatırlatır.<br />

İşte 2008 yılında Mommo filmini seyrettiğimde<br />

bunları hissetmiştim. Filmin yönetmeni Atalay<br />

Taşdiken ile o günlerde de bir röportaj yapıp bu<br />

sayfalarda yayınlamıştım. Yıl oldu 2013 ve iyi<br />

bir başlangıçtan sonra Taşdiken’in ikinci filmi<br />

Meryem görücüye çıkmaya hazırlanıyor. Tabii biz<br />

de kariyerini dikkatlice takip ettiğimiz bu yönetmeni<br />

karşımıza oturttuk. İşte Atalay Taşdiken’in<br />

Meryem’inin sırları…<br />

Atalay Bey ilk önce senaryo ile başlayalım. Bu<br />

senaryoyu yazmanısı tetikleyen şey nedir?<br />

Bu senaryonun hikâyesi aslında “Mommo”yla<br />

benzerlik gösteriyor. Hikaye “Mommo”ya benzerlik<br />

göstermiyor elbette ama senaryoya alma<br />

biçimi benzerlik gösteriyor. “Mommo” da benim<br />

çocukken çevremde, yakınımda yaşanmış bir<br />

olaydı, onu yazmıştım. Bu da aşağı yukarı o<br />

dönemlerden biraz sonra yine benim çok yakın<br />

çevremde yaşanan, benim gözlemlediğim, bizim<br />

evimizde meselesi edilen bir hikâyeydi. O<br />

da cebimdeki hikâyelerden birisiydi. İkinci filmi<br />

yaparken, her yönetmende olduğu gibi ben de<br />

çok büyük bir baskı ve gerilim hissettim. Sebebi<br />

de şu; “Mommo”nun aldığı övgüler üzerimdeki<br />

baskıyı artırdı. Bir ilk film olmasına rağmen<br />

aşağı yukarı hem sinema çevresinden, hem<br />

yazarlardan, hem seyirciden çok iyi karşılıklar<br />

alınca... Dolayısıyla ikinci film yönetmen için<br />

biraz daha baskı unsuru haline dönüşüyor.<br />

Birkaç tane daha farklı hikâyeler vardı, onlardan<br />

birine karar vermek durumundaydım ama biraz<br />

da “Mommo”yla anlatım dili olarak kardeşlik<br />

gördüğüm için bu hikâyeye karar verdim. Çünkü<br />

bir yönetmen olarak birkaç film dilinizi, tarzınızı<br />

seyircinin gözünde belirleyen bir unsur oluyor.<br />

Her daldan her türden hikâyeyi anlatan bir<br />

yönetmen değil de, kendine ait öyküleri olan ve<br />

belli bir bütünlükle o öyküleri anlatan bir yönetmen<br />

olarak bilinmek daha avantajlı bir şey.<br />

Dolayısıyla diğer düşündüğüm öyküler hem<br />

hikâye olarak, hem anlatım biçimi olarak çok<br />

farklıydı. En sonunda “Meryem”in benim ikinci<br />

filmim olmasının daha avantajlı, daha doğru<br />

olacağını düşünerek “Meryem”e karar verdim.<br />

Gerçek bir hikâye. Elbette ki baştan sona<br />

bütün karakterler gerçek değil ama başı sonu<br />

bir kadının hikâyesi anlamında benim tanık<br />

olduğum bir hikayeydi. Beni de çok etkilemişti.<br />

Dolayısıyla Meryem’in hikâyesini ikinci film<br />

olarak yapmaya karar verdim. Bu anlamda<br />

da aslında yaptıktan sonraki fikrim de şu<br />

“Mommo”dan sonra filmin “Meryem” olması<br />

şimdi daha da doğru olmuş.<br />

Bazı yönetmenler ise her çiçekten bal alır gibi<br />

farklı türleri deneyimleyen bir yapıya sahip.<br />

Sanki bunu tercih ediyorlar. Bu konuda siz ne<br />

düşünüyorsunuz?<br />

Bir yönetmen bakışı olarak bu tavrı doğru<br />

bulmuyorum bir defa onu söyleyeyim. Bu tavır<br />

olsa olsa bir oyuncu tavrı olabilir; çünkü bir<br />

oyuncu ne kadar farklı karakter, ne kadar farklı<br />

anlatım dili içinde yer alırsa, o oyuncunun<br />

yeteneğini göstermesi anlamında bu çok büyük<br />

bir avantaj sayılabilir. Ben bir yönetmenin<br />

davranış biçimi olarak bunun doğru olmadığını<br />

düşünüyorum; çünkü benim algıladığım, benim<br />

kafamda kurduğum yönetmen modeli derdi<br />

olan, hikâyesi olan, hayata dair söyleyecek<br />

sözü olanlarındır. Elbette ki sektörün bir başka<br />

gerçeği daha var, bir de ikinci gruptaki yönetmenler<br />

var. “Ben teknisyenim ve her filmi<br />

çekerim” diye bakan yönetmenler var. Elbette<br />

onlar da saygı duyulması gereken bir şey ama<br />

ben onun gerçekten teknisyenlik olduğunu<br />

düşünüyorum. Bir yönetmenin her hikâyeyi<br />

doğru anlatabileceğine ben inanmıyorum.<br />

Filminize dönersek, filminizde iki baskın konu<br />

var, göç ve kadın. Bu belki 1970’lerde, 80’lerde<br />

çok baskın bir durumdu, günümüzde de<br />

yaşanıyor ama belki biraz kabul edildi, belki<br />

artık kanıksandı. Bu noktada bugünden bakmak<br />

bize yeni olarak ne verecek?<br />

Filmin kırılma noktalarından birisi göçle<br />

oluşan başka bir şehre gidip ekmeğini arayan<br />

bir adamın neden olduğu bir hikâye olmakla

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!