Bir Kadıköy Yorumu İki zaman arasında sıkışan bir nesil... SİYAH & BEYAZ KADIKÖY Moda Plajı, 1970 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) 42 : kadikoylife.com Mayıs & Haziran 2017
Bir Kadıköy Yorumu Kadıköy İskele, 1960 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) Kadıköy 1970'ler DR. R. SERTAÇ KAYSERİLİIOĞLU (KADIKÖY <strong>LIFE</strong> YAZARI/ KOLEKSIYONER) 1950’li yıllarda yaşadım ben çocukluğumu Kadıköy’de… O zamanlar iyi zamanlardı. Takvimlerde Saatli Maarif, paralarda delik vardı. Gazeteler on kuruş, sinemalar iki filmli, Adnan Bey ise hayattaydı. Türkiye 67 illi, kumbaralar sarı 25’li, “Yuki” evlerin neşesiydi. “Zambo” jikletleri ağzımızda, rengârenk topaçlar avuçlarımızda, “Bak Bak” ise Yüksek Kaldırım’daydı. Koskoca balinanın yakalara nasıl girdiğini anlamaz, masmavi çivit ile çamaşırın bembeyaz oluşunun sırrını bilmez, gizli pençenin ise nerede saklandığını bir türlü çözemezdik. Anneler gününde çiçekleri kucak kucak toplardık kırlardan. Deremiz “Kurbağalı”, çayırımız “papaz”lı, stadımızsa tahtalıydı. Ve ben çocuktum… Mahalle aralarında telden yaptığımız direksiyonlu otomobilimizi sürerdik. Parke taşlı sokaklarda sucu arabasının arkasına takılır, bayram günlerinde tramvay raylarına dizdiğimiz mantarları patlatırdık… Hepten kır olan Kadıköy’ümüzün o yemyeşil arsalarında maçlar yapardık “altıda haftaym, on ikide biter”ine… Yerli filmlerde harikulade bir Türkçe konuşulurdu. Bellerde hulo-hop, bacaklarda Kurbalıdere, 1930 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) mini etek, pistlerde twist vardı. Ayhan Işık her dem jön, Ahmet Tarık Tekçe hep kötü adam, Belgin Doruk ne kadar güzeldi. Mahallede herkes herkesi bilir, komşuya ziyarete gidileceğinde ise; “bi maniniz yoksa annemler size gelecek” diye önceden haber edilirdi. En önemlisi ise; evli evinde, köylü köyündeydi... Şaşkınbakkal- Atlantik Sineması,1968 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) Moda, 1970 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) Kadıköy Mühürdar,1908 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu) Delikanlılık yıllarımızı yaşadığımız 68 kuşağının duygusallığını taşımak vardı serde… “Siera” marka radyolarımızın başında “Radyo Temsili”ni dinlemeyi, “Müzik Yelpazesi” programında “The Young Ones” ile Cliff Richard’ı, “Delilah” ile Tom Jones’u, “And I Love Her” ile Beatles’ı beklemeyi severdik. Ama illaki Sezen Cumhur Önal’dan… Onun sunuşu ile sararan yaprakların peşinde koşturup, çikolata renkli şarkıcılardan aşk şarkıları dinlemeyi severdik. Galiba da aslında sevmeyi sever, sonra da sevdiğimize sevinirdik. Şimdilerde artık ne o çocukluğumuzdaki köşkler ve heykelli bahçeleri var ortada, ne de Fenerbahçesi’ne giderken bindiğimiz yanları açık tenteli tramvaylar… Yahya Kemal’in “Erenköy’ünde Bahar”ının üzerinden nice kavak yelleri esmiştir de, ne o yerler kalmıştır oralarda ne de yarin saçlarına takacağımız papatyalarla taç yapraklar o arsalarda. Ama yine de bizim çizgimiz ne mutlu ki Kadıköy’den geçmişti, Ahmet Arif misali “terk etmedi sevdan beni” dercesine… Mayıs & Haziran 2017 kadikoylife.com : 43