You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
ِ<br />
ِ<br />
ِ<br />
ِ<br />
ُ<br />
سُولَ الله ََّر<br />
جُلٌَر<br />
یَو<br />
شْرِفُُم ائَغ<br />
َّ<br />
ث َُّك<br />
لَو<br />
شَم َّرُُم حَْم<br />
ُ<br />
ِ<br />
ُ<br />
َ<br />
ِ<br />
ْ<br />
ٌ<br />
َ<br />
َ<br />
ْ<br />
َ<br />
ْ<br />
ُ<br />
ِ<br />
َ<br />
ُ<br />
ِ<br />
َ<br />
سُولَ الله ََّر ِ<br />
نُع<br />
رَْم سَلَو<br />
كَمَْو<br />
نَْع<br />
صَل ٍُّم نِْم<br />
لاََو ِب<br />
اَم<br />
سُولَُر<br />
ْ<br />
ONUNCU DERS: LÂ İLÂHE İLLALLAH’I ALÂMET GÖRMEYENLERE<br />
Bir Şüphe ve Cevabı<br />
Şüphe: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanındaki müşrikler bu kelimenin ne manaya geldiğini çok iyi<br />
bildikleri için bu kelime onlar hakkında İslam’a girişin sembolüydü. Ancak günümüz toplumunun büyük çoğunluğu ise<br />
kelime-i tevhid’in anlamını bilmiyorlar. O yüzden günümüz toplumu içerisinde tanımadığımız biri bu kelimeyi<br />
söylediğinde çok büyük bir ihtimalle bu sözü İslam’ı/tevhid’i kabullenme amacıyla söylemediği için, bu kelime bugün<br />
İslam’a girmenin alameti sayılamaz!? 99<br />
Cevap: Kelime-i tevhid’in anlamını bilmenin (ilim) bu kelimenin bir şartı olduğunu söylemiştik. Aynı şekilde bu<br />
kelimenin doğruluğuna inanmanın da bir şart olduğunu belirtmiştik. Buna binaen deriz ki; Örneğin Usâme<br />
(radiyallahu anhuma) hadisinde kelime-i tevhid’i söyleyen adam, savaş ortamında, zor bir atmosfer içersinde<br />
bulunduğu için çok büyük bir ihtimalle bu kelimeyi doğruluğuna inanmadan söylemiş olabileceği zannıyla Usâme<br />
(radiyallahu anhuma) tarafından öldürülmüş ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onun bu davranışını kınamıştı.<br />
Zira birinin bu kelimeyi, doğruluğuna inanarak veya yalandan söylediğini tespit etmek mümkün değildir. Nedeni ise,<br />
bunun gaybî (bize görünmeyen) olmasıdır. İşte aynı şey ilim şartı içinde geçerlidir. Bizler tanımadığımız bir kimsenin,<br />
elimizde kesin bir kanıt olmadığı müddetçe kelime-i tevhid’in anlamını bilip bilmediğini bilemeyiz. Zira bu da gaybî bir<br />
durumdur. Bizi ilgilendiren ise kişilerin zahiridir. Nasıl ki Lâ ilâhe illallah diyen bir kafirin Müslümanlığına hükmetmek<br />
için ilk önce; “bir bakalım, acaba bu kelimeyi yalandan mı söyledi, yoksa içeriğini doğrulayarak mı söyledi” diyerek<br />
duraksamak, az evvel zikredilen hadislerin açık ifadesiyle şart olmayıp bilakis yerilen bir davranış ise, aynı şekilde bu<br />
kelimeyi söyleyen kimseye hemen Müslüman hükmü vermeyip de “acaba bu adam şirkten/tağuta ibadetten beri olan<br />
biri mi, ilk başta bi sorgulayalım (veya bekleyip görelim), eğer şirki varsa demek ki tevhid’i bilmiyor/ilim şartını<br />
gerçekleştirmemiş” diyerek, kelime-i tevhid’in şartlarından biri olan “doğruluğuna inanmak” şartı gibi gaybî olan<br />
“ilim” şartının meydana gelip gelmediğine bakmak da, İslamî olmayan bir davranıştır.<br />
نع د ي سعیبأ<br />
فَقَا الإْ ِزارَِ<br />
يلا خدر<br />
َل یَا<br />
أَلا أ ُبِرْ َض<br />
لاق. فَقَا َم ِر الْعَیْنَیْن ال ْجَ ْو<br />
ات َّقِ الله َّ قَا َل ْلَك أ َولَ ُتْ َس أ َحق ََّ أ ِلْ َھ الأْ ِضْ َر<br />
ُقَھ قَا َل َلا لَعَل َّھ أَن ی َكونَُ ی ُصلَ ِّي فَقَال َخالِد<br />
َّالله َّى الله َّ َیْھ َّمَ إِن ِّي لَم أُو أَن أَنْقُب<br />
نَتَیْن ن ُزِ َاش ال ْجبَ ِةَ ْھ الل ِّحْ یَة لُو ُق الر َّأْس<br />
أَن یَت َّق َالله ََّ ِي قَا َل ثُم َّى الر َّجُلُ قَا َل َخالِد بْن ال ْولَ ِی ِد<br />
یَقُو ُل بِل ِسانَ ِھ لَیْس فِي قَلْبِھ قَا َل<br />
قُلُو الن َّاسِ أ َشق َُّ ب ُطونُ ْمُ َھ<br />
َا ی<br />
Ebu Saîd el-Hudrî (radiyallahu anhuma) şöyle demiştir: “Gözleri çökük, yanağının elmacık kemikleri çıkık, alnı yüksek,<br />
gür sakallı, başı tıraşlı, izarını yukarı çekmiş bir kişi ayağa kalkarak: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’tan kork!” dedi.<br />
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona: “Yazıklar olsun sana! Yeryüzündekilerin arasında Allah’tan en çok<br />
korkması gereken kişi ben değil miyim!” dedi. (Ebu Saîd) dedi ki: “Sonra adam arkasını dönüp gitti. Hâlid b. Velid<br />
(radiyallahu anhuma): “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu adamın boynunu vurayım mı?” dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve<br />
sellem): “Hayır belki namaz kılıyordur” buyurdu. Halid (radiyallahu anhuma) dedi ki: “Ama nice namaz kılan var ki,<br />
kalbinde olmayan şeyleri diliyle söylüyor!” (Dikkat et! Hâlid’in (radiyallahu anhuma) bu sözü, bu şüpheyi dile<br />
getirenlerin; “Bugün nice Lâ ilâhe illallah diyen var ki Lâ ilâhe illallah’ın manasını bilmiyor” sözlerine ne kadar da<br />
benziyor!) Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de şöyle buyurdu: “Ben ne insanların kalplerini açmakla, ne de<br />
onların karınlarını yarmakla emrolundum.” 100<br />
ِ صلَ ُ علَ<br />
99<br />
Bu şüphe, şirkin çeşitli şekilleriyle kendisini İslam’a nisbet eden insanların çoğu tarafından işlendiği günümüz toplumunda,<br />
İslam’ına veya küfrüne delalet eden bir alamet görülmeyen insanları aslen Müslüman olarak görmeyip ya onlara hükmen kâfir<br />
gözüyle bakan kimseler tarafından ya da ne Müslüman ne de kâfir diyebilen (yani tevakkuf eden) kimselerden bazıları tarafından<br />
ortaya atılan bir şüphedir. Yoksa böyle bir toplumda Müslüman olup olmadığı yakinen bilinmeyen kimseleri asıl itibariyle<br />
Müslüman olarak addedenlere göre elbette ki böyle bir şüphe gündem edilmez. Bu konudaki görüşümüzü İslam alametleri<br />
bahsinde ifade edeceğiz (inş.). Ancak biz burada, şüphe sahiplerinin bakış açısını esas alarak bu şüpheyi cevaplandırdık.<br />
100<br />
Buhârî, Müslim.