irliyorlardı” şeklinde genel bir ifade kullanmayı, bu müşriklerin bütün yönleriyle Rubûbiyyette Allah’ı birlediklerini çağrıştıran ve avam tarafından da böyle anlaşılan bir ifade olması sebebiyle doğru bulmuyoruz. Ömer Faruk
ONALTINCI DERS: İSİM VE SIFATLAR TEVHİDİ 3) İsim ve Sıfatlar <strong>Tevhid</strong>i: Evvela şunu söylemek gerekir ki, aslında tevhidin bu kısmıyla Rubûbiyyet tevhidi arasında bir fark yoktur. Birazdan tevhid’in bu kısmını tarif edeceğimiz zaman da bu görülecektir. Bu sebeple ki -önceden de belirttiğimiz gibi- selef’ten, tevhid’i “marifet ve ispat tevhidi” -ki bu kısım, Rubûbiyyet ve İsim ve Sıfatlar tevhidi’nin karşılığındadır- ve “talep ve kast tevhidi” -ki bu kısım ise Ulûhiyyet tevhidi’nin karşılığındadır- diye ikiye böldükleri aktarılmıştır. Ancak, Allah’ın (azze ve celle) isimleri ve sıfatları hususunda bidat fırkaları tarafından bir takım batıl görüşler ileri sürülünce, özellikle onların bu mevzudaki görüşlerini reddetmek amacıyla İslam âlimleri, isim ve sıfatlar tevhidini ayrı bir kısım olarak addedip tevhid’i üç kısma ayırmışlardır. İşte bizler de, Allah’ın (azze ve celle) İsim ve sıfatları hususundaki hak olan itikada ve bu batıl görüşlere kısa da olsa değinmek için tevhidi üç kısımda inceledik. 190 Tarifi: Allah (azze ve celle)’nin, kitabında veya Rasûlü’nün diliyle kendisini isimlendirdiği ve vasıfladığı şeylerde (yani Kur’ân’da ve sahih sünnette geçen isimlerinde ve sıfatlarında), tahrîf, ta’tîl, temsîl ve tekyîf olmaksızın bir olduğuna, hiçbir ortağının olmadığına inanmaktır. Tarifte geçen kavramların anlamları: 1) Tahrîf: İsim ve sıfat naslarının lafız ve manalarını asıllarından çıkartıp değiştirmektir. Buna göre tahrîf iki kısma ayrılır: a) Lafız Tahrîfi: Bunun bir örneği, Cehmiyye ekolüne mensup bazı kimselerin, “Allah Musayla konuştu” (Nisâ 164) ayetini, hareke değişikliği yaparak ‘Musa Allah ile konuştu’ (yani Allah Musa ile konuşmadı) anlamına getirmeleridir. 191 b) Mana Tahrîfi: Bunun manası; lafzı, asıl/zahir (ilk olarak anlaşılan) anlamından başka bir manaya değiştirmektir. Cehmiyye, Mu’tezile, Eş’arî ve Mâturîdîler’in yaptığı gibi, “(Allah): Ey İblis! Seni iki elimle yarattığıma secde etmenden alıkoyan şey nedir?...” (Sâd, 75) ayetinde geçen “iki el” ifadesini nimet veya kudret diye manalandırmak, mana tahrîfi’nin bir misalidir. İçinde bulunduğumuz toplumun, şuurunda olarak veya olmayarak mensub oldukları Mâturîdîler ve Eş’arîler, Allah’ın (azze ve celle) isimlerini kabul ederler, yani zahir anlamları üzerine alırlar. Fakat Eş’arîler sıfatlardan 7 tanesini kabul ederler. Bunlar; Hayat (dirilik), kelam (konuşma), basar (görme), sem’ (işitme), irade, ilim (bilme) ve kudret (güç yetirme) sıfatlarıdır. Maturîdîler ise bu yedi sıfata “tekvîn (bir şeyi yokken meydana getirme, oluşturma)” sıfatını da ekleyip 8 sıfat kabul ederler. Bunun dışında kalan sıfatları ise -dipnotta bahsedildiği gibi yine- Allah’ı (azze ve celle) mahluk’a benzetme (teşbîh) endişesiyle zahir anlamlarının dışında başka manalarda anlamak suretiyle kabul etmezler. Ancak bu endişenin tutarlı bir yönü yoktur. Zira; İsimdeki benzerlik hakikatteki/mahiyetteki benzerliği gerektirmez: Bunun böyle olduğu, mahluklar arasında dahi görülen bir durumdur. Örneğin; insanın, filin ve karıncanın “el” isminde bir sıfatı var. Burada bir isim benzerliği olsa da, birinin elinin mahiyeti ile diğerlerinin elinin mahiyeti arasında bir benzerliğin olmadığı çok aşikârdır. Aynı şekilde insanın başı, dağın veya oda’nın başı gibi değildir. Nitekim dağın ve odanın başının kaşı ve gözü yoktur veya odanın başı diğer başlar gibi en üstte değildir. Yine devenin kuvveti ile sineğin kuvveti bir değildir… İşte bütün bu 190 Geniş bilgi isteyenler, yakında -inşâallah- yayınlanacak olan “İsim ve Sıfatlar <strong>Tevhid</strong>i” risalemize müracaat edebilirler. 191 Cehmiyye, konuşma sıfatını kabul etmemelerine bir gerekçe olarak şöyle demektedirler: “Eğer kabul edersek Allah’ı (azze ve celle) mahluk’a benzetmiş oluruz! Allah’ı (azze ve celle) mahluk’a benzetmek ise şirktir” Bu kimseler aynı gerekçeyle sadece konuşma sıfatını değil, bütün isimleri ve bütün sıfatları da inkar etmektedirler. Bunlara: “Ama Allah (azze ve celle) kendisinden Semî’ (işiten), Basîr (gören) v.s. diye bahsediyor ve bu isimler işitme, görme vs. sıfatları içeriyor.” denildiğinde, Kur’ân ayetlerini inkar edemeyecekleri için buna zorlama da olsa bir cevap! bulmuşlardır. Bu meyanda kısaca Mu’tezile’den de bahsedecek olursak; Onlar, Allah’ın (azze ve celle) isimlerini kabul edip sıfatlarını kabul etmezler. Örneğin: “Allah Basîr’dir (görendir) ancak görmesi yoktur. Semî’dir (işitendir) ama işitmesi yoktur. Rahîm’dir ama rahmeti yoktur!” derler ve bu inançlarını da tevhid olarak nitelendirip, Allah’a (azze ve celle) işitme, görme v.s. sıfatlar nisbet edilmesinin şirk olduğunu iddia etmektedirler! Bu kimselerin böyle bir itikadı benimsemelerinin gerekçelerinden biri yine zanlarınca Allah’ı (azze ve celle) mahluk’a benzetme korkusudur.