(3)
Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net
Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Kitap Tanïtan Kitap (3)<br />
Kitapta geçmişe ışık tutan anekdotlardan birisi de Hoca’yla ilgili olanıydı benim için. Hoca’nın ‘tek<br />
adam’ mizacı, o yıllarda fısıltı gazetesiyle dillendirilse de işin boyutlarını öğrenmek bu günlere<br />
nasipmiş. O günlerin Refah Teşkilatında, Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı İstanbul İl<br />
Başkanlığıyla, Genel Merkez arasında usul yönünden ciddi bir çekişme vardır. Tayyip Erdoğan’ın<br />
kendine özgü yöntemlerine Genel Merkez şüpheyle yaklaşmaktadır. 94′ yerel seçimleri öncesidir ve<br />
İstanbul Belediye Başkan adaylığı için Genel Merkez’in aklından henüz partiye yeni katılmış olan Ali<br />
Coşkun geçmektedir. Oğuzhan Asiltürk’ün ağzından, “İstanbul dükalığını yıkacağız” tehdidi dilden dile<br />
dolaşır o sıralar. Hoca, perde gerisinden izlediği bu mücadeleye el koyar ve her iki aday için anket<br />
yaptıracağını söyler. Fakat Ali Coşkun, “anketten ben çıkmazsam, benim için züldür” der. Fakat Tayyip<br />
Erdoğan dik durmakta ısrarlıdır ve sözünü esirgemez: “Ali Coşkun, ‘anketten ben çıkmazsam, benim<br />
için züldür’ diyormuş. Peki, bize ne oluyor? Kendimizi bildik bileli bu hareketin içindeyiz, on senedir bu<br />
teşkilatın başkanıyım. Şimdi bize diyorlar ki, ‘anket yapacağız ve seni yeni gelen biriyle yarıştıracağız’.<br />
Biz, bu bizim için züldür demiyoruz, Hayırlısı Allah’tan diyoruz”.<br />
Düğümün çözüleceği yer bellidir; Hoca’ya müracaat edilecektir ve öyle de olur. Gerisini<br />
Ahmet Ergün anlatıyor: “…dilimin döndüğünce ‘neden Tayyip Erdoğan’ın aday olması gerektiği’<br />
konusunda tezlerimi sıraladım. Yaptırdığımız anketten bahsettim. Yarım saat boyunca ben anlattım,<br />
Hoca sözümü kesmeden beni dinledi. En sonunda “bitti mi” diye sordu. ‘bitti sayenizde’ dedim.<br />
Gözlerine bakmaya cesaret edemiyordum. ‘sayenizde ha’ diye söz başladı ve hiç susmadan devam<br />
etti: ” Siz, hangi hakla, benden, genel merkezden habersiz böyle bir çalışma yaptınız. Partimizin adını<br />
kullanarak insanlara soru sorma hakkını kim verdi size? Ali kıran baş kesen mi sandınız kendinizi,<br />
kimsiniz siz? İznimiz olmadan insanlara sorular sorarak kul hakkı yediğinizin farkında mısınız siz?<br />
Derhal tövbe ediniz! Tövbe de yetmez; soru sorduğunuz insanları bulup, onlardan tek tek özür<br />
dileyecek hatta helallik isteyeceksiniz…”<br />
“Sessizce kalkıp huzurdan çıktık, hilafsız kulaklarımıza kadar kızarmıştık” diye devam ediyor Ahmet<br />
Ergün 94′ Yerel seçimleri Dönemini anlatırken.<br />
Kitabın en güzel yanı da, olayları dönemin tanıklarının ağzından, onların şehadetiyle<br />
anlatması. Kitap, bu yönüyle akıcılığını hiç kaybetmeden ilk sayfadan son sayfaya kadar temposunu<br />
korumakta. Ben sadece birkaç hikâyecik aktarabildim. Kitabın içerisinde onlarca tanığın anlattığı bir o<br />
kadar olay, o günler hakkında okura bilgi vermekte. Kitap, Tayyip Erdoğan’ın serüvenini en baştan alıp<br />
Başbakan olduğu gün noktalamaktadır. Benim için kitabın en çarpıcı bölümü de, o anın bir tanığının<br />
anlattığı olay oldu.<br />
Mustafa Gündoğan anlatıyor: “…Pınarhisar Cezaevinde son akşamdı. Tayyip Bey zati<br />
eşyalarını toplarken “Başkanım”, dedim. ‘Hamdolsun bu da bitti. Hiç ara vermemiş gibi yolunuza<br />
devam edeceksiniz ve inşallah bir gün, bu ülkenin Başbakanı da olacaksınız. Lakin biz o günlerde<br />
yanınızda olmayacağız”. Tayyip Bey neşeliydi, bana gülerek: ‘Bak Mustafa! İşte sana söz: Eğer bir gün<br />
Başbakan olursam ilk görüşeceğim kişi sen olacaksın”.<br />
Aradan zaman geçer ve Tayyip Erdoğan nihayet Başbakan olur. Yine Mustafa Gündoğan anlatıyor:<br />
”…Başbakanlık makamının bulunduğu katta, neredeyse adım atacak yer kalmamıştı. Milletvekilleri,<br />
Bakanlar, Parti üst yöneticileri herkes oradaydı. İçlerinde İlkokul mezunu olan belki de tek ben vardım.<br />
Fazla göze batmadan bu okumuş adamlara bakıp, ‘hepsi de okumuş, iyi yerlere gelmiş büyüklerimiz’<br />
diye geçirirken gözlerim, huzurlu bir yorgunlukla kendini makam koltuğuna bırakan Tayyip Bey’e<br />
takıldı. Ne yalan söyleyeyim, keyiflenerek: “Hey Yüce Mevlam! Bize bugünleri de gösterdin ya, emanet<br />
verdiğin canı hemen şuracıkta alsan ne gam” dedim. Sonra aklıma Ceza evindeki son gece<br />
www.derindusunce.org<br />
Fikir Platformu<br />
14