(3)
Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net
Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Kitap Tanïtan Kitap (3)<br />
çocuktur, ayrılığı her yaşayan gibi, herkesin bir gün yaşadığı gibi: yalnızdır, üzgündür, öfkelidir,<br />
boşluğunu tamamlayamamıştır… Sevgi arsızıdır evet, ama kızamazsınız, hak ettiğini ister. Evet, abartır<br />
duygularını ama kim abartmaz? Evet, gerçekle hissettiği farklıdır ama yalnızlık kimi etkilemez? Ve<br />
çocuktur her şeyden önce, her çocuk gibi güveni, sevgiyi, aidiyeti tek yerde ister: Ailede.<br />
Ve bu çocuk, çocuk dünyasından aslında büyüklerin dünyasının krokisini çıkarır, küçük farklılıklarla<br />
yaşananların aynı olduğunu okurunun yüzüne çarpar. Bu noktada sizi Sineklerin Tanrısı’na yaklaştırır<br />
ama ondan farklıdır. Kim olduğunuz, kimliğiniz, dininiz, bulunduğunuz yer önemli olmaktan çıkar. Sizi<br />
kendi evreninde, içinde bulunduğunuz evrenin gerçekliğiyle daha naif ama keskin bir üslupla<br />
yüzleştirir.<br />
Nietzche’nin eserine ismini verdiği Ecce Homo, Platus’un İsa Mesih’i ölüme mahkûm ettikten sonra<br />
onu gösterip söylediği sözdür: İşte o adam! Bu yüzden bu cümle, mahkûmiyetin, işkencenin, ölümün,<br />
yalnız kalmanın metaforudur. Yalnız yürünen yol ve kalabalık içindeki teklik. O olma, diğeri, öteki…<br />
Ecce Homo olmayı göze almalı yol çıktığında öyleyse, öteki olmayı, yalnız kalmayı, kalabalığın izlediği<br />
ama sessiz kaldığı adam olmayı… ve eserin leitmotifi şu olur: Eli eli, lama şabaktani! Kalabalık içindeki<br />
yalnızlığı anlatır eser. Ve Jerusalem’deki bu yolculuk, bu gidiş ve dönüş, ilk gidiş ve dönüş’ü(cennet),<br />
ilk gidiş ve dönüş’ü(aile), gidiş ve dönüş’ü(Mesih İsa’nın) imleyerek çoklu bir yolculuğu tek bir yolculuk<br />
üzerinden anlatır. Bu yolculuk, yazarın sanata bakışının göstergesi olur aynı zamanda: Yolculuğu<br />
kendinden kurmacaya kaydırarak, sanatı bir’den çoğa ulaştırarak, kurgusundaki gerçeklikle kendi<br />
gerçekliğini farklılaştırarak, farklı karakterleri eserinde irdelerken onları kendi ötekisi gibi, öteki kendi<br />
yaparak.<br />
Esayan, “Sanatın da doğal itkisi içini açmaktır. Yalnızlığını paylaşmak, yalnızlığını paylaşarak<br />
çoğalmaktır. İnsan içini dökmek ister. O yüzden resim yapar, müzik yapar, anlatır, roman yazar. Diğer<br />
insanlar da öyle; kendimizi açmaya çalışarak yaşıyoruz. Burası önemli ama burda dahî bir mahrem<br />
sınırı olması gerekir. Çünkü mahrem bizim varlığımızın, özgünlüğümüzün, tekliğimizin sığındığı bir yer.<br />
Onun tamamen açılması ve her şeyin gösterilmesi işi bir pornoya dönüştürür. Farklılıkları eritip<br />
tektipleştirme olur. Durmamız gereken bir yer var. Ben bunun iyi ve gerekli bir şey olduğunu<br />
düşünüyorum.”[4] diyerek sanata bir sınır da çizer ve onu mahreminin ötesine taşıyarak eserle kendi<br />
arasında bir uzaklık oluşturarak eseri postmodern çizgiye taşır ve yazılıp bittikten sonra eseri<br />
okuyucuya bırakır. Artık yazar değil, Jerusalem’in kahramanıdır kendisini anlatan. Kimi yerlerde hangi<br />
parçanın yazara ait olduğunu merak etseniz de aslında bunun bilinmemesi kahramanın kurgusal<br />
gerçekliğinin en güzel yönünü oluşturur ve onu hayatımızın gerçekliğine dahil eder.<br />
İşte tam bu noktada, Jerusalem’deki sekiz yaşındaki bu çocuk, hayatınızın içinde, sizin bir tarafınızı<br />
oluşturan, özdeşlik kurabildiğiniz ve ondan yola çıkarak kendinizdeki farklı parçalara ulaşabildiğiniz<br />
tarafınız olur. Ben’iniz bir başkası olur. Onda sadece ben’inizi değil, sürgün ettiğiniz diğer parçalarınızı<br />
da bulursunuz. Ve bu parçalarınızı bütünleyemeden, onu ben’de birleştiremeden, hayatınızın<br />
parçalarında ben’inizi inşa edemezsiniz tam anlamıyla.<br />
Ve ona bir isim vermek gerekseydi, yazar hangi isimler arasında gitti geldi bilmiyorum ama ben ona,<br />
Hisus derdim. Küçük Hisus…[5] Yalnızlığının göğünde kalabalığı izleyen, küçük, mahzun çocuk…<br />
www.derindusunce.org<br />
Fikir Platformu<br />
41