08.09.2015 Views

(3)

Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net

Kitap Tanıtan Kitap (3) - Blogdan.Net

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Kitap Tanïtan Kitap (3)<br />

değil, kendisinin dışında bir nedenle olmasıdır; bu da düşünce farklılığının temel noktasını oluşturur:<br />

İnsana bağlı bir Tanrı yaratımıyla, Tanrı’ya bağlı bir insan yaratımı farklılığın temelidir. O’nun nefsini,<br />

bizimle anlatması, yani kendinde Hakk’ı bilmek tasavvufta nisbet olarak ele alınırken, kendinden<br />

dolayı Tanrı’yı var etmek Batı’nın yaslandığı en önemli görüşlerden biridir. Bu bakış da belli bir<br />

noktaya kadar Batı aydınını, felsefecisini, düşünürünü tasavvufa yaklaştırsa da en önemli noktada<br />

kırılmalara neden olur ve hiçlik, saçma, varoluşçuluk gibi felsefelerin sonucunu oluşturur.<br />

Sartre’da ‘hiçlik’in verilişi, eşyanın İlahi tarafa bakan yönünün reddedilerek eşyayı tek boyuta<br />

indirgenmesi ile öne çıkar. Sadece görünüm’ün varlığa ait olgu olmasıyla: Görünür olan, ‘akıl’<br />

penceresinden bakış, görünür olmayanı reddediş, Tanrı’yı bu denklemden çıkarış, a posteriori bilginin<br />

temel kabul edilişi… ile. Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin, Descartes’in<br />

“Düşünüyorum, öyleyse varım”ıyla, “Düşünüyorum, öyleyse hiçim”e ulaşır ve hiçliği aynı mantıkla<br />

ispatlar. Birinin varlığı ispatladığı yerde diğeri hiçlik’i ispatlar. Çünkü hiçlik de bir tasarıdır/düşüncedir<br />

ve o da ötekiler gibi bir varoluştur. Roquentin, hiçlik duygusunu yaşadığı, varlıkla birlik olma hâli sona<br />

erdiğinde varoluşun gerçek sırrını çözdüğünü düşünerek parktan ayrılır. Oysa bu hâl bile (Çokluktan<br />

Tek’e ulaşma) zaman-mekan’ı aşma/oluş’u idrak etme, fiziksel algının ötesinde metafizik bir hâldir. Bu<br />

hâli yaşattığı kahramanı ile bile Sartre, Descartes felsefesinin dışına çıkar ve onu yanlışlamış olur. Tam<br />

burada Varoluşçuluk(4) adlı eserinde Marksçıların ve Katoliklerin eleştirilerine verdiği cevapta<br />

eleştirel bir üslupla şöyle der Sartre:<br />

”Kişioğlunu tek başına ele alıyormuşuz -bunu komünistler söylüyor-, bütünden koparıyormuşuz.<br />

Çünkü öznellik(subjektivite) olarak görüyormuşuz onu; çünkü yalnızca Descartes’in ‘Düşünüyorum<br />

öyleyse varım’ sözüne dayanıyormuşuz; çünkü yalnızca kişioğlunun tek başına kendini kavradığı anı<br />

göz önünde tutuyormuşuz. Bundan ötürü de yöremizdeki insanlarla bağlantı kuramıyormuşuz;<br />

dışımızda yaşayan ve cogito ile yanına varılamayan kimselere dayanışma gösteremiyormuşuz.”<br />

(Varoluşçuluk/s:34) Oysa Sartre’ın yarattığı Roquentin karakteri Sartre her ne kadar kabul etmese de<br />

tam bu eleştirilere uygun bir profil çizmektedir.<br />

Descartes’in düşünüyorum öyleyse varım(cogito ergo sum), dıştan çok conconlu bir cümledir ama<br />

onu soyduğunuzda parlak şeker jelatininin içindeki bozuk ürünle karşılaşırsınız, hele de bu cümlenin<br />

Tanrı’nın ispatında kullanılması daha büyük çıkmazlara neden olur. Bu yüzden Spinoza bu cümlenin<br />

açmazlarını ve hatalarını açımlar. Aynı geleneği takip eden Goethe ve Gide de Descartes’in bu<br />

ifadesini çürütmüşlerdir. Gide, “Duyumsuyorum öyleyse varım”ı felsefesinin merkezine koyar.<br />

Burada, Gide’in Yeni Nimetler’de(5) yaslandığı Spinoza felsefesini açımlamak gerekliliği ortaya çıkar.<br />

Gide’in doğaya bakışı ve onu Tanrı olarak nitelemesi(natura naturans) panteizmden yani Spinoza<br />

felsefesinden etkilenimdir. Descartes’in Düşünüyorum öyleyse varım’ıyla Tanrı’nın varlığının<br />

ispatlanamayacağını ispat etmeye çalışır ve Tanrı’ya inanışın kanıtlarda değil, kanıt dışında her şeyde<br />

O’nu bularak olacağını ifade eder. Bu kısımda Spinoza felsefesinden yararlanarak bu anlayışa<br />

Goethe’den ulaştığını ve Tanrı’yı yasalarla ispatlamanın gereksizliğine inandığını belirtir(Y.N / s:166).<br />

Spinoza’nın yaptığı gibi -Spinoza, Euklides geometrisinde kullanılan yöntemi /uzay yerine Tanrı<br />

görüşünü koyarak/ kendi görüşünü kanıtlamak için kullanır(6) (F.T / s: 292-306)-, kendi varlığını<br />

bulduktan sonra Tanrı kavramını aramaz, Tanrı idesini mutlak çıkış noktası olarak ele alır. Tanrı ile<br />

evren/doğa arasında farklılığın kalktığı, evrenin Tanrı’nın kendisi olduğu bu anlayış, Tanrı’yı varoluşun<br />

koşulu anlamına getirir ve Tanrı’nın eseri, Tanrı’nın kendisi olarak kabul edilir. Ancak biraz daha ilerde<br />

inançtan bahsederken, “Arkadaş; hiçbir şeye inanma, kanıtsız benimseme hiçbir şeyi.” (Y.N / s:198)<br />

derken, kendisi ile çelişir. Burada Bacon ile Spinoza arasında bir gelgit yaşadığı görülmektedir ki<br />

aslında Spinoza da Bacon’dan etkilenerek kendi felsefesini (erdemin asıl güç olması) bilgiye<br />

dayandırır. İnsan olmasaydı Tanrı olmayacaktı şeklindeki “yaratım olmasaydı yaratıcı olmayacaktı”<br />

tezi (bağıntı-bağımlılık); Spinoza’nın Occasionalistlerden ayrılan felsefesinin yansımasıdır.<br />

www.derindusunce.org<br />

Fikir Platformu<br />

9

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!