25.11.2014 Views

Yeni Ümit Say 92 deneme.indd

Yeni Ümit Say 92 deneme.indd

Yeni Ümit Say 92 deneme.indd

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Allah’tır’ ifadesinden hareketle rahatlıkla diyebiliriz<br />

ki her bir sebep gibi her bir sonuç da doğrudan Allah<br />

tarafından var edilmiş/yaratılmış olmaktadır. Sebepleri<br />

Allah’a verip, sonuçları da sebeplere verirsek, o<br />

sebeplere de sahip çıkacak başka sebepler çıkar, diğer<br />

bir ifadeyle, sebeplere tesir atfetmenin ucu, tüm yaratılışı<br />

sebepler arasında dağıtmaya varır, sonuçta ‘Allah<br />

bazı şeylerin yaratıcısıdır.’ bile diyemeyiz.<br />

Sebeplerle Sonuçlar Arasındaki İktirandan<br />

Çıkarılması Gereken Hüküm Ne Olmalıdır?<br />

Bu âlemde sebep ve sonuçlar arasında ardışık öge<br />

konumuna dayalı bir düzen vardır. Bir diğer ifadeyle,<br />

zaman boyutunda belli sonuçların sürekli olarak belli<br />

sebepleri takip ettiği bir düzen söz konusudur. Ancak<br />

bundan, ‘Belli sonuçlar doğrudan belli sebepler tarafından<br />

oluşturulmaktadır.’ anlamı çıkar mı? Bunun<br />

mantıksal ispatı yapılabilir mi? Gerçekten bir şey, sırf<br />

başka bir şeyden önce var diye, bir başka şeyi ‘yapıyor’<br />

olabilir mi?<br />

Meseleyi fiziğin yeni verileriyle değerlendiren<br />

Fritjof Capra da bu çerçevede bize önemli bilgiler<br />

vermektedir: Sebep sonuç arasında, öncelik-sonralık<br />

farkı bize göredir. Aslında zaman, kâinatın temeli olan<br />

hareketin bir yüzüdür. Geçmiş ve gelecek sadece bizim<br />

zihnimize göredir. Atom seviyesinde artık sebepsonuç<br />

sıralaması yoktur. Kuantum elektrodinamiğinde,<br />

atom altı parçacıklar tanımlanırken, önce ve sonra<br />

terimleri kullanılmaz. Bu, sebep ile sonuç arasında<br />

doğrudan zorunlu bir ilişkinin olmadığını gösterir.<br />

Bütün olaylar, birbiriyle karşılıklı bağıntılıdır, fakat<br />

bu bağıntılar klasik anlamda nedensel değildir. 4<br />

Sebeplerle sonuçları arasındaki münasebeti yaratılış<br />

gerçeğiyle birlikte ele alıp değerlendiren fizikçi<br />

Bouguenaya’nın yapmış olduğu değerlendirmeler ise<br />

daha dikkat çekicidir: Sonucu sebepten bilme tavrı,<br />

esasında varlığın ‘zamanın akışına tâbi bir biçimde’<br />

algılanmasından kaynaklanmaktadır. Oysaki zaman<br />

da mekân da Allah’ın yaratma fiilinin bizim tarafımızdan<br />

algılanabilecek bir vücudu giymesinden (bir<br />

şekli almasından) ibarettir. Ama bu yaratma fiilinin<br />

sürekliliği, -o fiilin arkasındaki Yaratıcı’yı göremeyenler<br />

için- yanlışlıkla maddeyi ve zamanı sabit ve<br />

daimî görmekle sonuçlanıyor ki, bu, ‘sonucu sebebe<br />

verme’ tavrını hiç sorgulamadan kabul eden insanların<br />

anlayışından başka bir şey değildir. 5<br />

Yaratılışın sebep-sonuç çizgisindeki düzeni yani<br />

varlıkların zamansal olarak birbirleriyle olan ardışık<br />

münasebetleri ve de madde ve kuvvetin birbirine son<br />

derece yakın bağımlılığı insanı öylesine büyülemiştir<br />

ki, vahyin vurgularını dikkate almayanlar her bir sonucu<br />

ondan evvelki bir sebebe bağlamaya kendilerini<br />

mecbur hissederler. 6 Şöyle ki insanlar, normal şartlarda<br />

istediklerinin hemen hemen hepsine kavuşurlar.<br />

Üstelik onlar, istediklerini elde etmenin incelikli<br />

yollarını da bilirler; neyi, nerede, nasıl, hangi yolla<br />

elde edebileceklerini tecrübeyle öğrenirler. Bir diğer<br />

ifadeyle, istediklerini kendilerine yakın etmenin<br />

yollarını bilirler. Bu da (istediklerine her defasında<br />

kavuşmaları) onlara bir yakınlık ve garanti duygusu<br />

verir. Öyle ki, sonuçlar her yerde, her zaman insanlara<br />

garantiymiş gibi gelir. İşte bu durum, vahyin öğretilerine<br />

yabancı olan insanlarda farkına varmadan<br />

sonuçların sebepler tarafından meydana getirildiği<br />

vehmini doğurur. Bir diğer ifadeyle, sebep ve sonuç<br />

arasında değiştirilmeyen sıralama ve yakın ilişki yanlış<br />

algılamalara sebep olur. 7 Oysaki bu yerleşik kanaatler,<br />

gerçekte bir ‘gözlem’ sonucu oluşmuştur, dolayısıyla<br />

sadece gözlemlerimizle doğrulanabilir.<br />

Sonuç olarak, bir olayın (b’nin) her zaman başka<br />

bir olaydan (a’dan) sonra gelmesi, söz konusu o olaya<br />

‘Allah’ın şe’ni/fiili’ dememizi engellemez. Sonuçların<br />

daima sebeplerin ardından gelişi, onların sebepler<br />

tarafından icad edildiğini değil, bu sadece, her şeyin<br />

yan yana var edildiği (yaratıldığı) eş-zamanlı bir beraberliği<br />

(iktiranı) gösterir. Öyleyse, her bir sebep,<br />

yaratılmış olduğu gaye ve hedefe kendisini muvaffak<br />

kılacak/vardıracak aşkın özelliklere sahip bir Fâil’e<br />

muhtaç durumdadır.<br />

Kur’ân-ı Kerîm, bir kısım insanların (müşriklerin),<br />

putlarla alâkalı yerleşik kanaatlerini değiştirebilmelerine<br />

yardımcı olabilecek şu soruları yöneltir:<br />

“..Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri mi var? Yoksa<br />

görecek gözleri, işitecek kulakları mı var? (neleri var?)”<br />

(A’râf, 7195. Keza bkz., 26/72-73) Şimdi bu soruları<br />

sebeplere yöneltelim: Sebeplerin şuur, irade ve şefkat<br />

gibi özellikleri mi var? Nesi var onların? Evet, meseleye<br />

pozitif sorularla yaklaştığımızda, sebeplerin, -son<br />

derece ince ve hassas birer san’at eseri olan sonuçları<br />

var edilebilmesi için gerekli olan bilgi, plân, irade ve<br />

güç gibi özelliklerin hiçbirisine sahip olmadıkları içinsonuçları<br />

İlâhî tasarruftan bağımsız olarak meydana<br />

getirebilmelerinin mümkün olamayacağı anlaşılmış<br />

olacaktır. Bunun içindir ki, Kur’ân, bir âyetinde ‘her<br />

bir şeyin yaratıcısı’nın Allah olduğu’ gerçeğine dikkat<br />

çektikten sonra âyetin sonunu ‘her bir şeyin vekîli<br />

O’dur” (Zümer, 39/62. Ayrıca bkz., En’âm, 6/102) şeklinde<br />

bitirir. Bu âyetin anlamı gayet açıktır: Her bir<br />

şeyi yaratan Allah olduğu gibi, onların işlerine vekâlet<br />

eden (yürüten) de yine O’dur. Şu farkla ki, şuurlu<br />

varlıkların işleri/fiilleri onların iradelerine bağlı olarak<br />

görülür/gerçekleştirilir.<br />

YENİ ÜMİT DERGİSİ | 19

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!