Peygamberlerin hepsi siretleriyleolduğu gibi derecesine göresuretleriyle de insanların dikkatinicelbedecek şekilde yaratılmışlardır.Yani onlar iffetli, günahsız,doğruyu konuşan ve emin insanlaroldukları gibi, fizikî yönden kusuraddedilebilecek arızalı hâllerdende beri kılınmışlardır.lemez. Zîrâ böyle bir şey onun insanlar arasındakiitibar ve kabul edilebilirliğini ziyadesiyle zedeleyebilecekbir durumdur.Esasında Hz. Musa’nın (a.s) dilinde kekemelikbulunduğuna dâir ne Kur’ân’da ne de hadîs-işerîflerde muteber bir delil söz konusudur. Bazıtefsir kitaplarında bir beis görülmeyerek yer verilenhaberler ise İsrailiyyât kaynaklıdır. NitekimHz. Musa’da (a.s) var olduğu sanılan kekemeliklealâkalı söz konusu kaynaklarda şöyle bir hâdiseyeyer verilir: Musa daha süt çocuğu iken Firavun’unçenesini/sakalını tutuyor. Bu hâdise üzerine Firavunonu öldürmek istiyor. Eşi Asiya’nın ricası üzerineonu tecrübeye tâbi tutuyor; bir yanına altın vemücevher, diğer yanına da kor hâlinde ateş koyuyor.Musa altına uzanmak istiyor ise de, Cebrail eliniateşe doğru uzattırıyor. Musa yanık içindeki elinidiline götürüyor ve bu yüzden kekeme oluyor. 5Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan bazı âyetler, kimimüfessirlerimiz tarafından bu iddiayı destekleyicibirer karine olarak değerlendirilmiştir. Şimdi ilerisürülen âyetleri kendi çerçevesinde detaylarıyla anlamayaçalışalım.Allah (celle celâlühü), Hz. Musa’dan (a.s) Firavun’avarıp tebliğde bulunmasını isteyince 6 o,“(Firavun ve çevresindekilerin) sözümü/tebliğimi iyiceanlamaları için Rabbim, yüreğime genişlik ver, işimikolaylaştır ve dilimden şu bağı (ukdeyi) çöz!” 7 demişti.Âyetin devamında onun bir isteğinin daha olduğunayer verilir: “..(Allah’ım) bir de bana ailemden olankardeşim Harun’u yardımcı ver.” 8 Kasas Sûresi’ndegeçen başka bir âyette ise Musa (a.s), “Kardeşim Harunbenden daha fasihtir (Hârûnu efsahu minnî). Onuda, yanımda beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder,zîrâ bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişeederim.” 9 demişti ki bunlar birbirlerini tamamlayanhususlar sayılırlar.Bu kısa malumattan sonra –Hz. Musa’ya (a.s)atfedilen kekemelikle alâkalı olarak- üzerinde fazlacadüşünülmemiş, kafa yorulmamış güçlü bir ihtimaleyer vermek istiyoruz. O da Hz. Musa’nın(a.s) dilindeki ukdenin, psikolojik ruh hâletindenkaynaklanan bir tutukluluk olması ihtimalidir. 10Bu cümleden olmak üzere beş noktaya dikkatçekeceğiz:1. Burada üzerinde durulması gereken ilk hususâyette geçen kelimesinin mânâsı üzerindedurmak olacaktır. Ukde lügatte öncelikli olarakakit, düğüm ve bağ gibi mânâlara gelir. 11 Bununyanında dilin tutukluluk hâlinde olması gibi birmânâ için de kullanılır. 12Acaba tebliğle vazifeli bir peygamberin dilinin‘kekeme’ olma anlamında bir tutukluluk içindebulunması makul müdür? Makul değilse bunu nasılanlamalıyız? Biz burada şimdiye kadar üzerindedurulmamış bir ihtimal üzerinde yoğunlaşmak istiyoruz.Hz. Musa (a.s), o zaman Firavun’un sarayındaneş’et etmiş olmanın hâsıl ettiği psikolojik bir ruhhâletinden kaynaklanan bir sıkıntı yaşamaktadır.Ancak bu sıkıntı ulu’l-azm bir peygamberin, ceberutbir zalimin tehditlerinden korkması mânâsındabir sıkıntı değildir. Bu, anlatacağı şeylerin Firavuntarafından dinlenilmeden reddedilme endişesi vesıkıntısıdır. 13 Hz. Musa’nın (a.s) endişesini yaşadığıkorku budur. Nitekim Kasas Sûresi’nde yer alanâyetin fezlekesinde Musa (a.s), “..zîrâ bana yalancılıkithamında bulunmalarından endişe ederim.” ifadesiylebu hususu dile getirmiştir. Bir başka ifadeyle oyüce nebi -teşbihteki hatadan dolayı onun ruhaniyetinesığınıyoruz- Firavun’un, ‘besle kargayı oysungözünü’ türünden bir savunmayla kendisinepeşinen olumsuz bir karşılık vereceğinden endişeetmektedir. Onun bu endişesinde haklı olduğunu,Firavun’un karşılıklı konuşma esnasında geçen şusözleri de ispatlar mahiyettedir: “(Kendisine Allah’ınemri tebliğ edilince Firavun) dedi ki ‘Seni çocukken himayemizealıp biz büyütmedik mi? Ömrünün seneleribulan kısmını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağınıda yaptın. Sen nankörün tekisin!” 14İşte bu türden bir endişe sebebiyledir ki Musa(a.s), Firavun’a varacağı sırada Allah’tan hususi/ekstra bir yardım istemektedir ki, bunu ‘Rabbim,yüreğime/içime genişlik ver ve işimi kolaylaştır.’ duasıyladile getirmiştir. Ayrıca ulu’l-azm bir peygamber18 | YENİ ÜMİT DERGİSİ
olarak Hz. Musa (a.s), içinde oluşabilecek herhangibir sıkıntı ve endişenin, diline Firavun karşısında‘derdini rahatça dile getirememe, ifade edememe’mânâsında bir tutukluk şeklinde yansıyacağını daönceden tahmin etmektedir ki söz konusu talebininardından, ‘Ya Rabbi, karşısında konuşacağımanda böyle bir tutukluluktan beni koru ki bendentebliğini istediğin hususları Sen’in adına eksiksizbir şekilde ilân edebileyim.’ mânâsında ‘Dilimde (oan oluşabilecek) ukdeyi/tutukluğu gider Rabb’im!’ diyerekayrı bir yakarışta bulunmuştur.2. Hz. Musa’nın (a.s), kardeşi Hz. Harun’u (a.s)‘benden daha fasihtir diyerek’ kendisine yardımcıistemesini de -sözde- kekemeliğe artı bir karineolarak görmek de yine aynı şartlanmışlığın neticesiolsa gerektir. Unutulmamalıdır ki, Hz. Musa (a.s)o benden daha fasih demekle aslında kendisinin defasih olduğunu anlatmış olmaktadır. Yani bu mevzudaHz. Musa (a.s) fasih, Hz. Harun (a.s) ise onagöre daha fasih bulunmaktadır. İsm-i tafdîl kalıbındakiefsahu ifadesi bu şekilde düşünülmesini icapettirmektedir. Bu kısa hatırlatmadan sonra şimdiMuhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin konuylailgili görüşüne yer vermek istiyoruz:“Bu, yaşça kendisinden büyük olan kardeşi hususundaHz. Musa’ya (a.s) ait bir terbiye olabileceğigibi, Hz Harun’un (a.s) maksadını bu konudarahat anlatma düşüncesinden de kaynaklanabilir.Zîrâ Hz. Harun (a.s) görevlendirildikleri konudaduygularını anlatma hususunda Hz. Musa’dan (a.s)daha rahat bir konumdaydı. Hz. Musa’nın (a.s),-bir nevi kast sisteminin hâkim olduğu Firavun sarayında,onun ve çevresindekilerin tafralarıyla büyümüşolduğundan- onlara karşı konuşurken psikolojikbir ruh hâletiyle daha temkinli davranmakzorunda kalacağını, bunun da birtakım sürçmeleresebebiyet verebileceğini hesaplayarak öyle bir psikolojiyaşamamış, Firavun’a muhatap olmamış,onun tesirine hiç girmemiş; ama ona karşı süreklibilenmiş olan kardeşini kendisine yardımcı istemesi,yerinde ve hikmetli bir taleptir.” 153. Bu çerçevede yanlış anlaşılmalara sebep olanbir diğer âyet üzerinde daha durmak istiyoruz.Hz. Musa’nın (a.s) tebliği ve göstermiş olduğumu’cizeler karşısında köşeye sıkışan Firavun, kavmineseslenerek şöyle demişti: “Ey kavmim, Mısır’ınmülkü/yönetimi ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benimdeğil mi? (Bu gerçeği) görmez misiniz?” 16 Bu sözüyleFiravun, saraylarını ve altından akan Nil nehriniişaretleyerek kudret, servet ve ihtişamının unutulmamasınıistiyor, buna karşılık Hz. Musa’nın (a.s)güçsüzlüğünü ve fakirliğini hatırlatıyordu. Bu sözününardından da kendince son noktayı koyuyordu:“Yoksa ben, şu zavallı ve ne demek istediğini (bile)tam anlatamayan (velâ yekâdu yubînu) durumda bulunanşu adamdan daha üstün değil miyim” 17 Dikkat edilirseFiravun haklı olduğunu kabullendirmek için,-sahip kılındığı imkânlarla- bir yandan kendini yüceltmeyegiderken, diğer yandan Hz. Musa’yı (a.s)halkın gözünde karalamaya çalışıyordu.Buraya kadar sunmaya çalıştığımız bilgiler ışığında,Firavun’un velâ yekâdu yubînu şeklinde sarfettiği söz için şu iki ihtimal söz konusudur: Birincisi,bu bütünüyle Firavun’un karalama maksadıylayapmış olduğu aslı olmayan bir nitelemedir. 18 İkincisive kuvvetle muhtemel olanına gelince: Dikkatedilirse burada Firavun’un ağzından Hz. Musa’nın(a.s) sarayda bulunduğu zaman dilimindeki durumuylaalâkalı bir bilgi verilmektedir. Bir diğer ifadeyle,Firavun’un ağzından aktarılan bu sözle, Hz.Musa’nın (a.s), düşüncelerini seslendirirken (anlatırken)yaşamış olduğu sıkıntılı durum haber verilmektedir.Hz. Musa’nın (a.s) içinde bulunduğudurum dikkatle anlaşılmaya çalışıldığında bunundaha güçlü bir ihtimal olduğu görülecektir.İlk bakışta bu âyet Hz. Musa’da (a.s) var olduğuiddia olunan kekemeliği/pepeliği destekleyici birdelil gibi gözükür. Ne var ki diğer/başka âyetler butürden bir iddiayı onaylamaz. Şöyle ki Hz. Musa(a.s) –daralan ruhundan diline yansıyan tutukluğunhalli için- dua etmişti ve bu duası da kabuledilmişti. Duasının kabulü, Firavunla olan diyalogöncesi bir zaman diliminde gerçekleştiğine göre, ozaman geriye yalnızca şu ihtimal kalmaktadır: Firavunburada Hz. Musa’nın (a.s) saraydaki hâlinidile getirmiş/hatırlatmış olmaktadır. Bu da bizi şuneticeye götürmektedir. Hz. Musa (a.s) muannidve ceberut Firavun’a gönderilme emrini aldığındanasıl sıkıntılı bir hâlet-i ruhiye içinde idiyse, saraydakiinkâr ve zulüm ortamının oluşturduğu baskıiçinde de benzer sıkıntıları yaşamaktaydı; çünküFiravun yine aynı Firavun’du.Hz. Musa’nın (a.s) neş’et ettiği yer, bir küfürocağıydı. Ancak o İlâhî gözetim altında hususi birşekilde yetiştirilmişti. 19 Böyle bir insanın bâtıla sessizkalması mümkün değildi. Ancak ortam, onunkendisini rahat bir şekilde ve gürül gürül ifadeedebilmesine imkân da tanımamaktaydı. Bir başkaifadeyle inkâr ve zulüm atmosferinin elverişsizliğionun, mesajlarını Firavun’la ipleri koparmadantemkinli bir şekilde vermesini gerektirmekteydi.Bu durumun ise onun gerek göğsünde gerekseYENİ ÜMİT DERGİSİ | 19