YENi ÜMiTProf. Dr. Şehmus DEMİR*Ocak / Şubat / Mart 2012 - Sayı <strong>95</strong>Haram-helâl mülâhazasına bağlı olarak alış-veriş yapan bir tüccarın,işinin başında geçirdiği ve geçireceği dakikalar ibadet sayılır.SERVET VE MAL KARŞISINDA İNSANServet ve malın, insan açısından büyük ölçüdeönem ve değerinin olduğu bilinen bir husustur.Kur’ân’ın ve onun açıklayıcısı konumundabulunan hadîslerin, insanın servet ve malla olanmünasebetinin hangi düzlemde gerçekleşmesi gerektiğiile ilgili ortaya koyduğu kaideler, Müslümanferdin bu alandaki duruşunu belirlemesi açısındançok ciddi önem arz etmektedir. Bu sebeple, mal,servet ve genel mânâda insanın hizmetine sunulannimetler karşısında takınılması gereken tavrı vebunlardan faydalanılırken kabul edilmesi gerekentemel ölçüyü belirlemek gerekmektedir.Kur’ân-ı Kerîm’de kâinatın bütününün insan içinyaratıldığı farklı ifadelerle birçok yerde vurgulanır:“Yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur.” 1mealindeki âyetten hareketle müfessirler, ‘eşyada aslolanibahadır’ temel prensibine varmışlardır. Bunagöre, yasaklığına delil teşkil edecek nitelikte birhüküm bulunmadıkça kâinatta var olan her nimettengönül rahatlığıyla faydalanılabilir. Faydalanmaimkânını engelleyip yasaklamaya kimseninhakkı bulunmamaktadır. Zîrâ Yüce Allah, helâlve meşrû kıldığı bir şeyi haram etme yetkisini hiçkimseye vermediğini şu ifadelerle belirtmektedir:“Ey inananlar! Allah’ın size helâl ettiği temiz şeyleri28 | YENİ ÜMİT DERGİSİharam kılmayın, hududu aşmayın, doğrusu Allah aşırıgidenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıktan temiz vehelâl olarak yiyin. İnandığınız Allah’tan sakının!” 2Kur’ân’ın birçok yerinde malın ‘hayr’, ‘tayyibat’3 gibi övücü nitelikteki sözcüklerle ifade edilmesi,aslında kötü değil, iyi olduğunun delilidir.Cahiliyye döneminde hac aylarında panayırlarkurulur ve hac ibadetiyle birlikte ticarî faaliyetlerde yapılırdı. Sahabîlerden bir kısmı, hac aylarındaticaretle uğraşmanın cahiliyye âdetlerinden olduğunu,zîrâ hac farizasının uhrevî bir ibadet olmasısebebiyle, dünyevî amel ve menfaatlerin uhrevîibadetlerle bir arada yapılamayacağını ve bundandolayı da hac aylarında ticarî faaliyetlerde bulunupkazanç elde etmeye çalışmanın günah olduğunudüşünmekteydiler. Yüce Allah bu düşünceyi ortadankaldırmak ve haccın adabı dışına çıkılmadığımüddetçe ticaretle uğraşıp kazanç elde edilebileceğidüşüncesini Müslümanların zihnine yerleştirmekmaksadıyla; “Hac mevsiminde ticaret yaparakRabbinizden gelecek bir lütuf ve keremi (fadl) aramanızdasize herhangi bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198)mealindeki âyeti indirmiştir. Müfessirlerin çoğunagöre, bu âyette geçen ‘fadl’ kelimesinden ticaretkastedilmiştir.
“Allah’ın geçiminize dayanak (kıyam) kıldığı mallarınızıaklı ermezlere vermeyin.” (Nisa, 4/5) mealindekiâyette ise mal, ‘kıyam’ tabiriyle ifade edilir.Bu da malın birinci derecede gaye olmamasışartıyla iyi bir değer olduğunun kanıtıdır. Zîrâmal, ferdi ve toplumu zulüm, esaret, sefalet veyoksulluğa karşı koruyucu nitelikte bir unsurdur.Bu sebeple malın iyi korunması, yerli yerinde, israfasapmadan kullanılması ve çoğaltılması içingerekli müdahale ve çalışmaların yapılması gerekmektedir.4 Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem),Müslüman kişinin İslâmî çerçeve dâhilindekazanıp kullandığı malını zulmen kendisindenalmak isteyen kimseye karşı direnmesi neticesindeöldürülmesi hâlinde şehadet mertebesine ulaşacağını;“Malını muhafaza uğrunda öldürülen kimseşehittir.” 5 şeklinde veciz bir üslûp ile belirtmiştir.Ticaret, mal–mülk edinme ve zenginlik; ferdinmâneviyatla olan bağlarını koparmasına sebep olmamasızekât, sadaka gibi mal ve servete terettüpeden mükellefiyetlerin yerine getirilmesi ve ibadeteengel teşkil etmemesi şartıyla teşvik edilmiştir.Bu da, mal ve servetin bütünüyle meşru yollardankazanılıp, aynı şekilde meşru alanlarda harcanmasıgerektiği mânâsına gelmektedir. Nitekim; “Namazbitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan(fadl) isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşaerersiniz.” (Cuma, 62/10) buyrulmuştur. Yukarıdayer verdiğimiz Bakara 198. âyette olduğu gibi, buâyetteki ‘fadl’ (lütuf) ifadesi de ticaret ve dünyevî rızıkisteme mânâsında kullanılmıştır. Özellikle ‘fadl’sözcüğünün seçilmiş olması, mala ve servete verilendeğerin anlaşılması açısından önemlidir.Allah Resulü de (sallallahü aleyhi ve sellem), ikikişiden başkasına gıpta edilemeyeceğini, bunlardanbirincisinin, malını hak yolunda harcayan kimseolduğunu 6 ifade ederek, malı harcamanın öneminevurguda bulunmuştur. Ancak bu harcamanınyapılabilmesi için de malın varlığının şart olduğubilinen bir husustur.Servet elde etmek, dünya metâından faydalanmak,insan fıtratında var olan bir olgudur. Kur’ân-ıKerîm bu olguyu; “O (insan), mal sevgisine aşırı derecededüşkündür.” (Âdiyât, 100/8) şeklinde tanımlamıştır.Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) deaynı konuya işaret ederek; “Âdemoğlunun iki vadidolusu malı olsa üçüncüsünü ister, Ademoğlunun karnınıancak toprak doldurur. Tevbe edenin tevbesini Allahkabul eder.” 7 buyurmuş ve aynı hususa farklı bir açıdanvurgu yapmıştır.Hristiyanlıkta ise durum farklı olmuş ve Kur’-ân’ın öngördüğü yaklaşımın dışında bir bakış açısıtemel hareket noktası edinilmiştir. Zîrâ Hristiyanlıktamal ve servet mutlak kötü olarak kabuledilmiştir. Bunu anlamak için eldeki mevcut İncilmetnine göz atmak yeterli olacaktır. Zîrâ İncil’deinsanın servet ve mala karşı oldukça mesafeli durmasıgerektiği ile ilgili birçok pasaj bulunmaktadır.Bunlardan birinde; “İsa etrafına bakıp şakirtlerinededi: Serveti olanlar Allah’ın melekutuna ne kadar güçlüklegireceklerdir! Şakirtler onun sözlerine şaştılar. Fakatİsa yine cevap verip onlara dedi: Çocuklar, Allah’ın melekutunagirmek ne güçtür! Devenin iğne deliğinden geçmesi,zengin adamın Allah’ın melekutuna girmesinden dahakolaydır. Birbirlerine; öyle ise kim kurtulabilir? diyerek,pek çok şaştılar. İsa onlara bakıp dedi: İnsan indinde buimkânsızdır; fakat Allah nezdinde değil. Zîrâ Allah indindeher şey mümkündür. Petrus ona: İşte, biz her şeyibıraktık ve senin ardınca geldik, demeye başladı.” 8 denilmektedir.Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, servetve mal İncil’de kötülenerek, dini alanın dışına itilmiştir.Servet ve mal edinen kimsenin Allah’a ulaşmasınınadeta imkânsız olduğu vurgulanmıştır.Hristiyanlığın tarihî süreç içerisinde geçirmişolduğu değişimler, Ortaçağ boyunca servet ve malınmutlak kötü olarak kabul edilişi, ancak kilisemensuplarının hükümdar ve zenginlerin yaşantılarınıgölgede bırakacak ölçüde mal ve servete yönelmeleri,Ortaçağ sonrasında reformasyon hareketi veonun bir ürünü diye nitelendirilebilecek olan protestanlıkve sonrası hareketlenmelerle farklı birçokyaklaşımın meydana gelmesi ve benzeri ayrıntılaragirmemizin bir makalenin sınırlarını fazlasıyla zorlayacağıaçıktır. Ancak burada önemle belirtilmesigereken husus, Hristiyanlığın kutsal kitabında‘kötü’lüğün insanın servet ve malla olan olumsuzmünasebetleri üzerine değil, mutlak mânâda servetve mala atfedilmiş olmasıdır. Başka bir ifadeyle, insanınservet ve malla olan münasebeti ne düzeydeolursa olsun, yine de servet ve mal sahibi olmakkötü kabul edilmiştir.Ortaçağ sonrası dönemde Batı’da egemen olanve diğer bölge ve kültürlere de tesir eden kapitalistanlayışta ise sermaye birikimi ve kâr esas olduğundan,bu çerçevede her şey metalaştırılmış, malâdeta kutsanarak, serveti elde etmede mutlak hürriyetilkesi getirilmiştir. Sermaye içtimâî sisteminbir unsuru iken, sistemin tümü hâline gelmiştir.Özetle, tarihî süreç içerisinde Hristiyanlık, insandatabiî olarak var olan bir duyguyu yok etmeyihedeflemiş, kapitalizm ise, maddenin imtiyaz aracıhâline gelmesine, insanlar arasında maddî seviyedeuçurumların oluşmasına ve bu sebeple sınıf çatışmalarınınmeydana gelmesine yol açmıştır. İslâmYENİ ÜMİT DERGİSİ | 29