nen eşya ve olayların arkasındaki İlâhî iradeyi anlayamamasıdır.Yoksa bilindik mânâda okuma-yazmabilmemek Kur’ân’ın kastettiği, vurguladığı anlam biçimideğildir. Zîrâ Hz. Peygamber’e yergi içeriklisözler yazan şairler vardı. Bunların hepsi de belâgatnoktasında oldukça ileri noktadaydılar. Hattâ toplumdasözü geçerli olan, devleti ve orduyu yöneteceknitelikte olan Amr’ın adı hâlâ Ebû Cehil’dir.Çünkü İslâm literatüründe onun bildikleri, kabiliyetlerive eylemleri esas bilinmesi gerekeni bilemediğindenve yapılması gerekeni yapmadığındandolayı ilimden öte cehalettir. Bu sebeple onunadı Câhillerin Babası olarak anılmaktadır. Demekki, İslâm’ın ilimden kastettiği dünyevî açıdan çokşey bilmek değildir. Öyle olsaydı Cenâb-ı Hakk’ın“Allah’tan ancak âlim kulları korkar.” (Fâtır, 35/28)âyetinin bugün delâlet ettiği mânâ malumat sahibikimseler olması gerekirdi. Oysa ki âyette Yaratıcı’yıtanımayan, inanmayan, O’nun varlık ile münasebetinibilemeyen malumat sahibi insanlar kastedilmemektedir.Kur’ân, dünya hayatının sadece zahirîbilgilerine sahip olanlar için şöyle buyurmaktadır:“Onlar, dünya hayatının görünen kısmını bilirler. Onlar,âhiretten habersizdirler.” (Rûm, 30/7) Câhilin zıddıolan âlim kimseleri de: “İnandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır”(Âl-i İmrân, 3/7) diyerek teslimiyetinigösteren kişiler olarak tanıtmaktadır. “Allah’tan ancakâlim kulları korkar” mealindeki âyete farklı biraçıdan baktığımızda da, yine Allah’tan korkan/O’nakarşı haşyet duyan herkesin aslında Kur’ân’a göreâlim olduğu anlaşılmaktadır.Bu açıdan bakıldığında Kur’ân’da ilim veya âlimkelimesinin zıddı olarak görülen bir diğer kelimede ‘zulüm’dür. Zulüm; bir şeyi olması gerektiğiyerin dışında bir yere koymak, hakkı yerli yerinekoymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarakyanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çokhaddi aşmak demektir. 9 Bu mânâda zulmün karşıtıadalettir. Ancak konuyla ilgili âyetlere siyak vesibakı dikkate alınarak bakıldığında Kur’ân’da 459defa geçen zulm ve zâlim kelimelerinin türevleri,genel itibariyle “kendine yazık eden” anlamını ifadeedecek şekilde kullanılmıştır. Sanıldığının aksineçok az bir kısmı kelimenin meşhur anlamı olanişkence etmek, adaletsizlik veya haksızlık mânâsınıifade etmektedir. 10 Çünkü İslâm nazarında imaneden kişi Allah’ı bulduğu, tanıdığı ve kalbindeimana yer açtığı için âlimdir. Bununla beraberAllah’ı kabul etmeyen, inkâr eden, O’na imanada hiçbir şekilde yanaşmayan ve günah batağın-64 | YENİ ÜMİT DERGİSİ
da kalmaya devam eden kişiler âhirette göreceklericeza sebebiyle kendilerine yazık ettikleri içinzâlimdirler. 11 Bu açıdan söz konusu kelime, meallerdede genel itibariyle orijinali değiştirilmedenekseriyetle kendine zulmetmek, imana zulüm karıştırmak,şirk, küfür, nifak, günah, arzu ve hevayauymak vb. İlâhî rızaya ters düşen her türlü inanç,söz, fiil ve davranışlar mânâsında kullanılmıştır.12 Bütün bu saydığımız mânâlar da netice olarakkendine yazık etmek şeklinde formüle edilebilir.“İnsanın tevhid çizgisini koruyamayıp, Hâlıkmahlûk,Mâbud-abd münasebetindeki inhirafıdemek olan şirk en büyük zulüm; açıktan açığahak-hukuk tanımama, başkalarına cevr ü cefada bulunma,onları aldatma, itibarlarıyla oynama, gıybetetme... gibi hususlar ikinci derecede birer zulüm;Allah’ın emir ve yasaklarını dinlememe, haramlarakarşı kat’î tavır alıp meşrû dairedeki zevklerle yetinmemeise farklı bir zulümdür. Hangi çeşidi olursaolsun Kur’ân-ı Kerîm adalet ve ubûdiyet üzerindedurduğu kadar zulüm ve haksızlığa da vurguda bulunurve mü’minleri inhiraf, cevr, cefa ve gadrinher çeşidinden uzak durmaya çağırır.” 13Sonuç olarak Kur’ân-ı Kerîm’de ilim, en sıkkullanılan mânâsıyla, İlâhî vahiyden kaynaklanan,yani bizzat Allah’ın verdiği bilgidir. İlim, Allah’tanolduğuna göre, İslâm’ın tamamı ilimdir. Bu ilmevâkıf olan yani âlimlikle muttasıf kişiler de özelliklepeygamberler ve onların takipçileridir. Peygamberlerinkarşısında yer alan, onlara tâbi olmayankişiler ise bu durumda câhil ve zâlim olankimselerdir. Bakıldığında âlim konumunda Hz.Musa (a.s.), zâlim ve câhil konumunda Firavunyer almaktadır. Bunun gibi Hz. Hud’un (a.s.)karşısında Âd kavmi, Hz. Salih’in (a.s.) karşısındaSemud kavmi, Hz. İbrahim’in (a.s.) karşısındaNemrut ve yandaşları, Hz. Muhammed’in (sallallahüaleyhi ve sellem) karşısında Ebû Cehil ve diğermüşrikler yer almaktadır. Bunlar gibi Kur’ân’daanlatılan kıssalarda peygamberler ve diğer övülenkimseler âlimliği/ilmi temsil ederken onlarınmücadele ettiği kişiler de asıl itibariyle zâlimliğive câhilliği sembolize etmektedir. Birinci gruptayer alanların söz, fiil ve duruşları âlimâne tavırolarak tanıtılırken; diğer grupta yer alanlarınkide zâlimâne ve câhilâne olarak tanıtılmaktadır.Günümüz açısından ilmi, yani Allah’ı tanımayı,O’na sığınmayı, yürekten inanmayı; O’nun yolundagitmeyi reddeden insana, hangi ünvana sahipolursa olsun câhil denir. Câhil kimseler ruhlarınıİlâhî feyizle doldurmadıkları için hem bu dünyadaGünümüz açısından ilmi, yaniAllah’ı tanımayı, O’na sığınmayı,yürekten inanmayı; O’nun yolundagitmeyi reddeden insana, hangiünvana sahip olursa olsun câhildenir.hem de âhiret âleminde kendilerine yazık etmiş bulunmaktadırlar.Bu yönleriyle Kur’ân, onları zâlimdiye vasıflandırmıştır. Bu mânâda Kur’ân’da yeralan âlim kelimesini anlayabilmek için bu kavramınzıddı olan zâlim ve câhil kelimelerini de iyi tahliletmek gerekmektedir.*İlahiyatçı- Yazarabdulcebbar.adiguzel@<strong>yeni</strong>umit.com.trDipnotlar1. İlhan Kutluer, “İlim” md., DİA, İstanbul 2000, XXII,109. Kelime hakkında daha geniş bilgi için bkz. İbnManzûr, Lisânu’l-Arab, Dâru Sadr, Beyrut trz., XII, 416.2. İbn Haldûn, Mukaddime, el-Mektebetu’ş-Şâmile, el-İsdâr es-Sânî, 2.11, s. 281.3. Hamidullah, Muhammed, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, Çev.A.Aziz Hatip, Mahmut Kanık, Beyan Yayınları, İstanbul2000, s. 52; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, TDVYay., Ankara 2007, s. 162.4. Fikret Karaman, “İlim” md., Dini Kavramlar Sözlüğü,DİB Yay., Ankara 2006, s. 310.5. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, XI, 129 ; Mustafa Fayda,“Câhiliye” md., DİA, İstanbul 1993, VII, 18.6. Râgıb el-İsfehânî, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, Dımeşk trz., I, 200.7. Fayda, “Câhiliye”,VII, 18.8. Bkz. Âl-i İmrân, 3/154; Nisâ, 4/17; Mâide, 5/50; En’âm,6/35, 54, 111; A’râf, 7/199; Hûd, 11/46, 138; Yûsuf,12/33, 89; Nahl, 16/119; Furkân, 25/63; Kasas, 28/55;Ahzâb, 33/33, 72; Zümer, 39/64; Ahkaf, 46/23; Fetih,48/26; Hucurât, 49/6.9. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, XII, 373.10. Bkz. İsrâ, 17/33; Nisâ, 4/10, 30; Şûrâ, 42/40.11. el-İsfehânî, Müfredât, II, 52.12. Bakara, 2/35, 57, 145, 231; Âl-i İmrân, 3/117; Mâide,5/38, 39; En’âm, 6/82; A’râf, 7/9, 23, 103, 160; Hûd,11/101; Yûsuf, 12/75; İsrâ, 17/59; Enbiyâ, 21/87; Kasas,28/16; Lokmân, 31/13; Secde, 32/22; Fâtır, 35/32;Zümer, 39/32; Zuhruf, 43/76; Saff, 61/7; Cum’a, 62/ 5;Talâk, 65/1 vd.13. <strong>Yeni</strong> Ümit Dergisi, Başyazı, “Zulüm” Ocak 2005.YENİ ÜMİT DERGİSİ | 65