Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Elbette, ufak tefek hatalar vardı ama bizim<br />
çok uzak olduğumuz bir çağın insanlarının<br />
sanki aslında tam da öyle oldukları hissine<br />
kapılmama sebep oldu. Tabi, bu benim fikrim;<br />
herkes aynı şekilde izlemeyebilir, hatta bu<br />
oyuncu seçimi kimilerini rahatsız dahi edebilir.<br />
Öykülere gelince; Boccaccio’nun en<br />
sevdiğim ve hicvi bol öykülerini bir araya<br />
getiren Pasolini, at satın almak için pazara<br />
giden Andreuccio’nun bir kadın tarafından<br />
kandırılıp soyulduğu hikayeyle başlıyor.<br />
Ardından Decameron’un en ciddi din<br />
eleştirilerinden biri olan manastır rahibeleri<br />
öyküsünü anlatıyor. Burada çıplaklığı tam<br />
anlamıyla resmeden Pasolini, üçüncü kısımda<br />
Decameron’un kapak tasarımına da yansıyan<br />
Ranaella’nın başına gelenleri anlatıyor.<br />
Dördüncü bölümde ise manastır rahibeleri<br />
kadar olmasa da, yine Hıristiyanlığa önemli göndermeler<br />
yapan, hayatı boyunca kötülük yapmış<br />
bir adamın ölümünden sonra aziz ilan edildiği<br />
öyküyü izliyoruz. Ressam Giotto’nun hikayesi<br />
bu sekanstan sonra başlıyor ve farklı hikayelerin<br />
arasında Giotto’nun, Scrovegni Şapeli’ne yaptığını<br />
tahmin ettiğim freskle devam ediyor. Sırf aristokrat<br />
olduğu için bir gencin kendi kızıyla ilişkisine göz<br />
yuman babayı, erkek kardeşleri tarafından sevgilisi<br />
öldürülen Elisabetta’nın acı dolu öyküsünü, bir<br />
Papaz’ın Pietro’nun dine olan inancını nasıl kötüye<br />
kullandığını ve iki arkadaşın dini sorguladıklarını<br />
anlatan hikayelerden sonra Giotto’ya yeniden<br />
dönülerek film tamamlanıyor. Bana kalırsa,<br />
ressamın freskinin canlandırıldığı sekans ise filmin<br />
en ilgi çekici yorumlarından biriydi. Pasolini bu<br />
sayede, hem Rönesans ressamı Giotto’ya hem de<br />
Boccaccio’nun Giotto’ya olan sevgisine bir saygı<br />
duruşunda bulunuyor.<br />
Il Decameron, Pasolini’nin izlenmesi en kolay filmlerinden<br />
biri olarak kabul ediliyor. Bunun yanı sıra,<br />
içerdiği cinsellik ve Boccaccio’nun öykülerindeki<br />
mizahı başarıyla yansıtması İtalya’da bir süre revaçta<br />
olan seks komedilerinin öncülerinden sayılıyor.<br />
Seçtiği hikayeler ile Boccaccio’nun tarzına uygun<br />
olarak hem cinselliği hem mizahı hem de eleştiriyi<br />
bir araya getiren Pasolini’nin asıl anlatmak istediği<br />
şey ise, Ortaçağ’da geçen bu insanların hayatı ile<br />
şimdiki dünya arasındaki benzerlik… Aynı kadınerkek<br />
ilişkileri, aynı aldatmalar, insanların aynı<br />
şekilde birbirini kandırması, dolandırması, din<br />
adamlarının aynı yozlaşmışlığı, insanların dine<br />
karşı aynı iki yüzlülüğü, aynı sahtekarlık… Değişen<br />
sadece yüzyıllar, geriye kalan her şey ise yerli yerinde<br />
Pasolini’nin anlatımında… 1971’de gösterime<br />
girdiği sene, sadece Berlin’de Gümüş Ayı ödülüne<br />
layık görülen Il Decameron, aynı yıl Türkiye’de<br />
de Decameron’un Aşk Öyküleri diye yine tuhaf<br />
sayılabilecek bir isimle gösterime girmiş. 1992’de<br />
ise, İstanbul Film Festivali’nde yeniden seyircisiyle<br />
buluşan Il Decameron’a, üçlemenin diğer filmleri<br />
de eşlik etmiş. Ninetto Davoli ve Pasolini’nin fetiş<br />
oyuncusu Franco Citti Il Decameron’da başrolü<br />
paylaşıyorlar. Yönetmen, filmin müziklerini ise Ennio<br />
Morricone’ye emanet etmiş. Özetle; aykırı bir<br />
yönetmenin filmografisinde aykırı sayılamayacak,<br />
izlenmesi gereken bir film Il Decameron. Ortaçağ<br />
masallarını sevenlere, şiddetle tavsiye edilir!